23 Ekim 2014 Perşembe

DENİZ SAĞDIÇ: “TİN, BENİM İÇİN; YAPITLARIMIN HAYATA GELİŞ SÜRECİNİN TAM KARŞILIĞIDIR.”














11 Kasım - 20 Aralık 2014 tarihleri izlenebilecek Ressam Deniz Sağdıç’ın kişisel sergisi ile ilgili sohbetimize eşi Sanat Yazarı Dolunay May da eşlik etti. Sadece sanat üretimi değil, sanat üretiminin arkasındaki felsefe ve sanatçının sosyolojik, psikolojik formasyonu da konuşmamızın odağını oluşturdu.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Sevgili Deniz, “TİN” başlıklı sergin 11 Kasım – 20 Aralık 2014 tarihleri arasında Güneş Sigorta Sanat Galerisi’nde yer alıyor. Beşinci kişisel serginde, geçmişten buyana birçok sanatçının, düşünürün inceleme ve deneme alanına girmiş olan “Tin” kavramına pentür üzerinden nasıl bir bakış sunuyorsun?
Deniz: “Tin”, düşün dünyasınca dile getirilmiş, o dünyadan ayrı düşünülemeyecek sanatçıların da kafa yordukları bir terim. Üzerinde çokça düşünülmüş, işlenmiş, bu nedenle de aynı zamanda riskli, iddialı bir başlık. Ama sanatın tam da anlamının; bu tür tartışmaların, risklerin, iddiaların sularında yüzmek, düşün dünyasının temas ettiği düğümleri gevşetmeye çalışmak, kendince çözüm önerileri sunmak olduğunu düşünüyorum. Zaten kavramlar dünyası, düşünce adamlarının ve sanatçıların işgal ettiği yegâne alan değil midir? Bildiğiniz gibi terimin Batılı aslının dilimizdeki karşılığı bile tartışmalı. Ama tartışmanın taraflarının iddialarının yanında tabii ki “Tin”in benim düşün dünyamdaki karşılığıdır sergimdeki yapıtlar. “Tin” benim için; yapıtlarımın hayata geliş sürecinin tam karşılığıdır ki bu süreçten kastım, fırçanın tuvale ilk dokunduğu andan öte, beni etkileyen bir görüntünün, bir nesnenin, herhangi ruh halinin zihnimde oluşturduğu imgelemi yansıtabilme dinamiğidir.

Dolunay: Deniz ile beraberken bu duruma alışmak gerekiyor, örneğin birlikte yolda yürürken herhangi bir şey, bir ağaç, bir nesne, bizler için sıradan olan bir şeyi görüp dakikalarca inceler, o an sizinle birlikte değildir, bambaşka yerlere doğru gittiğini görebilir, bu durumuna alışık değilseniz endişe edebilirsiniz. Bir obje gibi yanına alabileceği bir şeyse, alır, değilse her zaman yanında taşıdığı defterini çıkarıp kendince resmetmeye başlar. Çoğu zaman baktığı şey ile çizdikleri bile bambaşka şeylerdir, dışarıdan bakan için…

Deniz: Bu bir idrak anı, pratik yansımalarında farklılıklar olsa da tüm sanatçıların, üreten ruh halinin bu şekilde işlediğini düşünüyorum. Hatta mağara duvarına püskürttüğü boyayla el izlerini bırakan öncül atalarımızın, aynı idrak halinin, kendi varoluşlarını deneyimleyen bir ruh halini yansıttıklarına inanıyorum. İzleyicinin, bu bahsettiğim süreçten ziyade resimlerimin karşısına geçtiğinde kendi ruh dünyasında tinsel bir yolculuğa çıkmasını, belleğinin tortuları arasında unuttuğu, belki de daha önce hiç fark etmediği bir özü deneyimlemeye teşvik edebilmeyi isterim.

“Aşk” olgusunun bu sergide ayrı bir yeri olacak gibi. Bu konuda neler söyleyebilirsin?
Deniz: “Tin” kavramı benim için aşkla ilintili. Ama bu günümüz kültürünün dile getirdiği anlamdan öte, düşünen bir zihnin, artık hayvandan ayrıştığı kesinleşen bir özün, algılamaya, anlamlandırmaya başlaması, anlamlı bulup yaşamaya karar vermesini sağlayan aşkı anlıyorum. Sanatın da bu aşkın bir aracı olarak var olageldiğini düşünüyorum. Aynı zamanda bu düşünürlerin ve sanatçıların kesiştiği bir başka nokta değil midir, filozof da sanatçı da öğrenme, sorgulama, kazıma aşkıyla yanıp tutuşmaz mı?

Genellikle resimlerinde “kadın” imgesini kullanıyorsun. Sanırım bu serginde de öyle. Kadın imgesi üzerinden vurgulamak istediğin kavramlar, söylemler nelerdir? Eşin ve Sanat Yazarı Dolunay May resimlerindeki kadın imgesini şu sözlerle anlatıyor bir yazısında: “Deniz Sağdıç resimlerinin merkezini bir kadın işgal eder. Bu kadınlar, Sağdıç’ın tercihinden öte bir bilinçaltının öngörülemez dışavurumudur çoğunlukla. Kadın imgelerinin, planlı bir eleştiriden öte güdülerin espasta hayat bulan uzamları olduğunu, formların çevresiyle oluşturdukları amorf ilişki ele verir. Deniz Sağdıç’ın hemcinslerine olan organik bağı değildir bu dışavurumun kaynağı. Bir insanlık halinin cesaret bulmuş yansımasıdır genel anlamıyla.” Bu cümlelere neler eklemek istersin?

Deniz: Aslında Dolunay güzel özetlemiş (Gülüyor). Şaka bir yana, kadının; günümüz dâhil, tarih boyunca insanlık halinin sosyolojik, kültürel, siyasal durumuna turnusol bir konumda olduğunu düşünüyorum. Şimdi siz söyleyince düşündüm de, benim yüksek lisans tezim bile kadın temeli üzerine kurulu. Bir toplumdaki ruh durumunu anlamak için kadına bakmanız kâfidir, öyle çok derinlere inmeye bile gerek yok, o toplumun kadınına ait herhangi bir fotoğrafa bile bakmanız yeterli gelecektir. İnanın en detaylı araştırmalar kadar veri sunacaktır size. Bu görülerin gerisinde bağlı olabileceğim tek düşüncenin sanatın kendi ideolojisi olduğunu sanıyorum, feminizm ya da herhangi başka kavramın öncül olduğu, ayrıştırıcı sistematiklerin varlığını tartışmalı buluyorum. Çoğu zaman bu tip yanıltıcı öngörülere neden olmamak için kadını, en azından imgesel anlamda konu etmemeye çalışsam da sonuçta “tin”in size fısıldadıklarından uzak duramıyorsunuz.

İlk bakışta “İşte bu bir Deniz Sağdıç resmi” dedirten bir resim tekniğin var. Okuyucularımız için tekniğin ve hangi sanat akımı içinde incelenmesi gerektiği konusunda bilgi alabilir miyiz?
Deniz: Evet, resimlerimin dediğiniz anlamda ayrışan bir doğası var. Hatta bu konudaki ilk tespit, profesyonel sanat hayatımın ilk yıllarında, sevgili Yahşi Baraz’ın; “Şimdiye kadar dünyanın her yerinde, binlerce sanatçının eserlerini izledim, seninkine benzer bir üslupla karşılaşmadım” sözüdür. O dönem sevimli bir jest cümlesi olarak karşıladığım bu sözün gerçeği yansıtabilme ihtimalini, Yahşi Baraz’ın tüm dünyadaki sanatı yerinde takip eden, onlarca yıllık bir tecrübeyi de arkasına alarak bu sözü sarf eden biri olduğunu sonradan öğrendim. O dönem bırakın dünya sanatını, Türk Sanat dünyasının üretimlerine bile pek aşina değilken, günümüzde internetin de imkanlarıyla, dünyada üretilen sanatın ne olduğuna dair bilginiz olmaması imkansız. Hala “resimlerin şu ressamınkilere benziyor” diyen bir tecrübe yaşamadım. Sanırım özgünlük dediğimiz de tam böyle bir şey. Ama özgünlük bıçak sırtı bir durumdur, çünkü sanatçılar değilse bile sanatseverler ya da sanat dünyasının sanatçılar dışındaki profesyonelleri de belli bir akımın takipçisi olabiliyorlar. Ama resimlerimin ayrışan yanı tekniğinden çok daha öte anlamlarda benim için. İzleyici için haliyle biçim olarak algılanan yapı, benim için ifademin pratikte hayat bulduğu bir yansıması. Dolayısıyla terminolojik olarak teknik diye tabir edilebilecek, öncül bir planlama yok ortada. İfade biçimim el yazım gibi, bir konunun eskizini bile yaparken istemim dışında, imgeler o yöne doğru şekil alıyorlar. Yağlıboyayı sevişimin ardında da bu gerçek var sanırım, çoğu zaman fırçam, yağlıboyanın kimyasal özelliklerini de arkasına katar, kontrolsüzce akar gider, tıpkı hiçbir akımın durağında mola veremeyeceği gibi.

Resimdeki başarını akademik hayatında da devam ettiriyorsun. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü 2003 yılında Fakülte Birinciliği ile tamamlamışsın. 2013 yılında başladığın Doğuş Üniversitesi Plastik Sanatlar Yüksek Lisans Programı’na da Başarı Bursu ile kabul edilmişsin. Bu başarılı çizgini ileride nasıl bir noktaya taşımayı hayal ediyorsun. Kendin için çizdiğin büyük resimde neler var?
Deniz: Başta da söylediğim gibi sanatçı olmanın bir araştırma, bilme, öğrenme, sorgulama açlığı olduğunu düşünüyorum. Hal böyle olduğunda okul gibi, sizden bir öğrenim edimi beklenen durumlarda ister istemez beklentileri karşılamış oluyorsunuz. Sıra dışı bir gelişme olmazsa, halen öğrenim gördüğüm yüksek lisans programından da birincilikle mezun olacağım gibi görünüyor. Okulları çok değerli buluyorum açıkçası, kitaplarından takip etmeye çalıştığınız, yapıtlarını, seminerlerini izlemek için özel efor sarf ettiğiniz nice değerli bilim insanını karşınızda bulmaktan, bu anlamda daha heyecan verici ne olabilir. Her sanatçıda az veya çok bulunan akademizme mesafeli yaklaşım benim için de söz konusuydu, hala öyle. Sağ olsunlar, akademik çevrenin uzunca süredir gösterdiği ısrarın üzerine başarı burslu bir teşvik de eklenince kayıtsız kalmak imkansız hale gelmişti. Bu nedenle eğitimime devam edeceğim gibi görünüyor ama bir eğitimci olmak anlamında, en azından yakın gelecekte böyle bir kariyere sanat üretimi içerisinde yoğunlaşmam söz konusu olamayacak gibi duruyor.

Bilgi için:

Güneş Sigorta Sanat Galerisi
Güneş Plaza Büyükdere Cad. No: 110 Esentepe-Şişli-İstanbul
Tel: 444 1957

www.gunessigorta.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder