29 Aralık 2014 Pazartesi

ŞEHNAZ BAC ADRİYATİK DENİZİNİN TAŞLARINA HAYAT VERİYOR

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, 
Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). 
Şehnaz Bac, Adriyatik Denizi’nin sahillerinden topladığı taşlara, sıra dışı renk ve desen kompozisyonlarıyla adeta yeniden hayat veriyor. Kuşlar, balıklar, baykuşlar, mandala desenleri öyle bir pozitif enerji yayıyor ki, büyüsüne kapılmamak imkansız. 2015 yılına bu muhteşem sanat eserleriyle merhaba diyelim ve yeni yılımız hep bu güzel taşların enerjisi gibi hayat dolu olsun.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ü.E.-Sevgili Şehnaz Bac, öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Taş Boyama çalışmalarınızı tesadüfen internette gördüm ve o andan itibaren sosyal medyadan sizi takip ediyorum. Çalışmalarınız bana büyük mutluluk ve günümüzün popüler deyimiyle pozitif enerji veriyor. Öncelikle sizi tanıyalım ve taş boyama sanatıyla uğraşmaya nasıl başladığınızı öğrenelim?
S.B.-Merhaba, bana bu imkanı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. İstanbul’da doğdum ve çocukluğum bu eşsiz şehirde geçti, kendimi bunun için çok şanslı sayarım hala. Lise yıllarından sonra ailemle İzmir’e taşındık ve burada Ege Üniversitesinde Arkeoloji eğitimimi tamamladım. Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Restorasyon ana bilim dalındaki master eğitimimden sonra evlendim ve yine arkeolog olan eşimle uzun yıllar kazılarda, üniversitede arkeolojik çalışmalarım devam etti. Taş boyamaya bir buçuk yıl önce başladım. İkinci evliliğimle İtalya’ya gelişimden hemen sonra, bana uzun mücadelelere mal olan Lenf kanserine yakalandım. Uzun tedaviler sonucu hastalığı atlattığım dönemde taş boyama fikri aklıma düştü. Deniz kıyısında yaşamam, uzun sahil yürüyüşlerinde eve hep değişik taşlarla dönüyor olmam ve elbette renklerin bana verdiği iyileştirici etki birleşince, benim de taş boyama maceram başlamış oldu.

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico
Ü.E.-Taş Boyama sanatındaki başarınız doğal yetenek mi yoksa resim ya da grafik eğitimi aldınız mı?
S.B.-Renklerle uğraşmak, desen çizmek küçük yaşlardan beri hep hayatımın bir parçası olmuştur. Arkeoloji eğitimi alırken ve mesleğimi uygularken de en çok sevdiğim kısım küçük buluntuların çizim aşaması olmuştur. Grafik veya sanat eğitimi almadım, her zaman kendi iç sesime de güvenerek kendimi eğitmeyi, devamlı yeni bir şeyler öğrenmeyi seviyorum. Uzun yıllar suluboya desen çalışmaları ile uğraştım ve hala kendimi geliştirmek için devamlı çalışma halindeyim.

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, 
Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). 
Ü.E.-Aslında sizinle meslektaşız. Siz de benim gibi arkeoloji eğitimi almışsınız ve kazı alanlarında bulunmuşsunuz. Taşlara olan ilginizin mesleğinizle ilişkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
S.B.-Arkeoloji, çok severek, seçerek eğitimini aldığım bir alan. Üniversite öğrenciliğimden, İtalya’ya yerleşene kadar geçen yıllarım hep arkeoloji ile doludur. Smyrna, Sardis, Ephesos, Magnesia, Klazomenai, Philadelphia, Metropolis gibi birçok yerli ve yabancı kazılarda ekip üyesi olarak çalışma şansına sahip oldum. Arkeoloji yıllarımda ilgi alanım daha çok seramik buluntulardı. Kim bilir belki genel anlamda Arkeologlar için söylenen taş toprakla uğraşan bir kişi olmam, beni de yıllar sonraki bu taş boyama sanatım için, bilinçaltında bir fikir olarak etkilemiştir.

Ü.E.-Sanatınızın baş malzemesi olan taşları Adriyatik sahilinden topluyorsunuz. Adriyatik Denizi’nin sizin için özel anlamı olsa gerek? Zaten facebook sayfanızın adı da “I sassi dell'Adriatico – Adriyatik Taşları”. Bu bir facebook sayfası ismimi yoksa artık Şehnaz Bac’ın ticari bir markası mı? Taş boyamalarınız sanırım bir internet sitesi üzerinden satışa sunuluyor.
S.B.-On üç yıldır İtalya’da Alba Adriatica adlı küçük bir sahil şehrinde yaşıyorum. Türkiye’deki Bodrum, Kuşadası gibi yazları turist dolu, eğlenceli, kışları sakin ve huzurlu bir şehir. Taş boyamalarımı sunma aşamasında elbette aklıma ilk ve tek gelen isim bana bu doğal güzellikleri sunan Adriyatik Denizi oldu. Adriyatik Taşları hem sayfamın ismi hem de elbette ticari ve tescilli markam. Taşlarımın her biri kendine has, başka eşi olmayan desenlere sahiptir ve bu desenler benim hayal gücümün eserleri olduğu için tescilli ve kopyalanmaya karsı korumalıdır. Yaklaşık bir yıldır Etsy sitesi üzerinden taşlarımın dünya genelinde satışı da yapılmaktadır. www.isassidelladriatico.etsy.com

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico
Ü.E.-Taşlarınızda özellikle baykuş, kelebek, kuş, balık gibi hayvan motiflerinin yanı sıra bitkisel dekorlar da görüyoruz. Sanırım baykuş kompozisyonlarınızın sizin için özel bir anlamı olsa gerek.
S.B.-Taşlarımın üzerindeki desenler benim doğadan esinlenerek yarattığım stilize çalışmalardır. Realistik çalışma yapmayı fotoğrafa benzettiğimden dolayı ve kendi hayal gücümü kısıtlayacağını bildiğimden, stilize çalışmayı tercih ediyorum. Benim yarattığım baykuş, kuş, kelebek, balık, çiçek gibi desenler doğada bir karşılığı olmayan, renkleri ve desenlemeleri tamamen kendi hayal gücümle yaratılmış olan figürlerdir. Bu tarz çalışmanın yaratıcılığı daha çok geliştirdiğine inanıyorum. Baykuş figürü ise, elbette benim için çok özel bir anlam taşıyor. Arkeolojide bilgeliğin simgesi olmasının yanı sıra İtalya’da baykuş uğur getirdiğine inanılan bir sembol. Hastalığım aşamasında birçok arkadaşım bana şans getirmesi için değişik baykuş figürleri hediye etmişlerdi. Belki iyileşmem, küçük baykuş koleksiyonumun bana şans getirdiğine inanmam, beni taş boyarken baykuş figürüne daha da yaklaştırdı.

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, 
Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). 
Ü.E.-Taşları tek tek boyamakla kalmıyor, bu taşlarla muhteşem kompozisyonlar da oluşturuyorsunuz. Ağaç dalına tünemiş baykuşlar, grup halinde yüzen balıklar, küçük küçük balıkların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan büyük balıklar… Gerçekten hepsi çok güzel, çok keyifli. Kompozisyonlarınız için ilham nereden geliyor? Sanırım doğa sizin için en büyük ilham kaynağı.
S.B.-Doğa sadece sanat için büyük bir ilham kaynağı değil, normal yaşamımız içerisinde de inanılmaz bir yeri olan unsur. Hepimiz yemyeşil bir alanda, rengarenk çiçekli tarlalarda, bir nehir kıyısında yaptığımız bir yürüyüşten sonra kendimizi daha iyi ve canlı hissederiz. Ben de taşlarımı boyarken ve boyadıktan sonra onları sunmaya hazırlanırken bu iyi olma halinden, bu canlılıktan çok etkileniyorum. Taşlarımı tek tek satmama rağmen onları sunmak için fotoğraflarken onlarla oynamak, yerlerini değiştirip yepyeni kompozisyonlar oluşturmak çok zevk aldığım bir uğraş. Bu kompozisyonlar tamamen o anda düşünerek oluşturduğum ve  sadece fotoğrafa yönelik olarak hazırlanıyor. Taşlarımı yapıştırarak tablolar oluşturmuyorum. Hem benim, hem de satın alacak kişilerin hayal dünyalarını sınırlandırmak istemiyorum.

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, 
Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). 
Ü.E.-Taşın formuna göre üzerine boyadığınız desen de o formla müthiş bir uyum içinde. Oval bir taş ise üzerinde bir yaprak resmi, yuvarlak bir taş ise üzerinde çiçek deseni gibi. Renkler de o kadar canlı ki. Simetri, geometri de sizin karakterinizin bir parçası gibi görünüyor. Özel hayatınızda da böylesine renkli ve düzenli birimisiniz?
S.B.-Simetriye önem verdiğim doğru, obsesson derecesinde olmasa da çok asimetrik her şey biraz rahatsız eder beni. Düzenli olmayı seviyorum, benim karakterime uygun olarak düzenli olmanın yaratıcılığı ve üreticiliği arttırdığına inanıyorum. Renkler ise hep enerjimi arttıran, yaşama gücü ve arzusu veren, hele hastalığım aşamasında beni iyileştiren, unsurlar olarak yer alıyor hayatımda. Taşlarım hakkında aldığım yorumların çoğunda da, bu renkleri görmenin insanları ne denli mutlu ettiğini, güne iyi başladıklarını, biraz olsun sıkıntılarını unuttuklarını okuyorum ve bu enerjiyi onlara da yansıtabilmiş olmaktan dolayı çok mutlu oluyorum.

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, 
Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). 
Ü.E.-Eski çağlardan bu yana taşların enerjisi olduğuna inanılır, hatta günümüzde alternatif tıpta kullanılıyor, taş masajı çok popüler. Siz taşların bu pozitif enerjisinin üzerine, bir de renklerin büyüsünü ekliyorsunuz. Hiç kişisel sergi açtınız mı ya da açmayı düşünüyor musunuz?
S.B.-Taşların, değerli değersiz her birinin kendi enerjisi olduğuna inanıyorum. Özellikle hiç boyamadan, doğal taşlar üzerine mandala desenlerimi çizerken bu enerjiyi, avucumda tutup desenlediğim o taşın bana aktardığı canlılığı ve iç huzurunu hissediyorum. İtalya’da değişik şehirlerde taşlarımın sergileri oldu, Mayıs 2015’te İngiltere’de bir sergi projemiz var.

Ü.E.-Son olarak gelecek ile ilgili planlarınızı öğrenebilir miyiz? Türkiye’den bir sergi teklifi gelse kabul eder misiniz?
S.B.-Lenf kanserini yenip iyileştikten sonra çok fazla gelecek ile ilgili plan yapmadan yaşamayı sevmeye başladım. Böylelikle o anın tadını daha dolu dolu çıkarabiliyorsunuz. Elbette taşlarımla, renklerle yeni ve eski desenlerle dolu yaşantım, başka değişik çalışmalarla, fikirlerle de genişleyerek, güzelleşerek devam edecek. Elbette kendi ülkemde bir sergi açmak beni çok mutlu eder. Size ve okuyan herkese sağlıklı, mutlu ve başarılı 2015 yılı dileklerimi ve sevgilerimi yolluyorum.

DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz).

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico

(© Sehnaz Bac, I sassi dell'Adriatico, Tüm Hakları Saklıdır, izinsiz kopyalanamaz). https://www.facebook.com/ISassiDelladriatico

25 Aralık 2014 Perşembe

RYOTA MATSUMOTO: MİMARİ VE SANATIN SINIRINDA YÜZEN ÇİZİMLER…

Ryota Matsumoto, “The High Overdrive and Its Undefinable Consequence”, 
2014, Mixed Media, 79x119 cm.
Aslında mimar olarak kariyerine başlayan ve devam eden Ryota Matsumoto, son birkaç yıldır üzerinde çalıştığı çizimleriyle sanat ve mimarinin sınırlarını sorguluyor.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ryota Matsumoto
Sevgili Ryota Matsumoto, röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sanırım önce sanat eğitimi, ardından mimari eğitimi almışsınız. Şu anda sizi sanatçı mı, mimar mı ya da her ikisi olarak mı takdim etmeliyiz?
Sizinle çalışmalarım hakkında konuşmak benim için bir zevk. Hem üniversite hem de master eğitimimi mimari üzerine yaptım. Amerika ve İngiltere’deki çalışmalarım sırasında sanat ve sanat tarihi dersleri de aldım. Bence sanat ve mimarlık; formlar, yapılar ve renkler açısında birçok ortak noktayı paylaşıyor. Aynı zamanda, sanat ve mimari, yaşadığımızın toplumların sürekli değişen yapısını yansıtan katalizörler olarak görev yapıyorlar. Bu yüzden mimarlık alanındaki 20 yıllık deneyimimden sonra, çizimler üzerine yoğunlaşmam doğal bir sürecin sonucu. Kendimi hem tasarımcı hem de mimar olarak düşünüyorum. Bazen, bu iki alan arasındaki sınırları çizmek kolay değildir.

Ryota Matsumoto, “The Indistinct 
Notion of an Object Trajectory”, 
2014, Mixed Media, 75x56 cm.
Çizimlerinin; farklı ölçülerin, farklı formların yan yana gelmesi, iç içe geçmiş dokuların/tonların, mimari çizimlerin mekânsal koşullarını sorguladığı ve yeniden keşfettiği hibrid/çok katmanlı süreci gösterdiğini ve bu süreç sonucu geliştiğini söylüyorsun. Tekniğin konusunda biraz daha detaylı bilgi alabilir miyiz? Çizimlerinde, hem geleneksel teknikleri (mürekkep, akrilik, grafit) hem de dijital araçları (algoritmik işlem, komut dizisi ve özel yazılım ile görüntü birleştirme) kullanıyorsun. Bu çalışmalarınızı tuval üzerine mi yoksa özel bir kağıt üzerine mi uyguluyorsunuz?
Ben her zaman, ilgilendiğim konulara ve sahnelere bağlı olarak, değişik teknikleri ve yaklaşımları kullanıyorum. Çoğu zaman, formları ve çizgi serilerini veya eğrileri, üretimsel süreçlerle dijital olarak yaratıyorum, bazılarını da akrilik boya ve mürekkep ile çiziyorum. Daha sonra bu çok katmanlı görseller birleştiriliyor ve yazılım kullanımıyla yeniden düzenleniyor. Bu yüzden, hem kağıt hem de bilgisayar ile çalıştığımı söyleyebilirim.

Çalışmalarınıza ilk baktığımızda mükemmel bir uyum ve denge görülüyor. Rengarenk dijital eserler olarak göze çarpıyor. Aslında kentleşmeyi mi eleştiriyorsun? Şu andaki ilgi alanın nedir? Çalışmalarının temasını nasıl açıklarsın?
Ben, benzer öğelerin, bilinmeyen ya da soyut şeylerle çarpışması ya da yan yana durması fikrine hayranlık duyuyorum. Örneğin, organik ve teknolojinin kaynaşmasını, çalışmalarımın ana teması olarak sık sık kullanıyorum. Bu yaklaşımım eserlerimin isimlerinde de görülebilir.

Ryota Matsumoto, “Silent Verses With Our 
Whirlwind Imagination”, 
2014, Mixed Media, 85x117 cm.
Mimar olarak çok başarılı bir kariyeriniz var. Neden sanata yönelmeyi tercih ettiniz?
Aslında, aynı kariyer yoluma devam ediyorum. Binalar tasarlamanın tüm süreçlerine konsantre olmak yerine, şu anda mimarinin sadece bir yönüne daha çok ağırlık veriyorum.

Çalışmalarınız havada dans ediyormuş gibi görünüyor. İlham kaynaklarınız nelerdir?
Mimari, geleneksel olarak içerik bağımlıdır. Bunun anlamı, herhangi bir mimari eser, onu çevreleyen ortamlar tarafından kısıtlı demektir. Çalışmalarımın havada yüzer gibi görünmesi, daha önceden mevcut olan koşullardan mimari çalışmaları kurtarmak ya da içine hapsolmuş algısından uzaklaştırmak olarak açıklanabilir.

Kentleşme senin ilham kaynaklarından biri. Eğer seçmek zorunda bırakılsaydın şehirde mi yoksa kırsalda mı yaşamayı tercih ederdin?
Hafta arası şehirde, hafta sonları şehir dışında yaşamak çok keyifli olurdu.

Ryota Matsumoto, “Those Dazzling Lights 
Surround a Silent Space”, 
2014, Mixed Media, 84x113 cm.
Daha önce İstanbul ya da Türkiye’ye geldiniz mi? İstanbul’da bir sanat etkinliğinde yer almak ister miydiniz? Hiç Türk sanatçı tanıyor musunuz ya da Türk Çağdaş sanatını takip edebiliyor musunuz?
Ne yazık ki hiç Türkiye’ye gelmedim. Bir sanat etkinliğinde ya da Türkiye’de sanat ve mimari ile ilgili bir etkinlikte bulunmayı çok isterim.

Son olarak gelecek ile ilgili planlarınızı öğrenebilir miyiz?
Son birkaç yıldır sanat çalışmalarımı üretmek üzerine yoğunlaştım. Gelecekte, daha fazla seyahat etmeyi, dünya sanatçıları ve tasarımcıları ile ortak çalışmalar gerçekleştirecek daha çok zaman yaratmayı umut ediyorum.

Ryota Matsumoto, “Surviving in the 
Multidimensional Space of Cognitive 
Dissonance”, 2014, Mixed Media, 
80x110 cm.
RYOTA MATSUMOTO BIO
Ryota Matsumoto is a principal of Ryota Matsumoto Studio based in Tokyo. He is an artist, designer and urban planner. He received Master of Architecture from University of Pennsylvania in 2007 after studying at Architectural Association in London and Mackintosh School of Architecture, Glasgow School of Art in early 90’s. His art and built work are featured in numerous publications and exhibitions internationally. His current interest gravitates around the embodiment of cultural possibilities in art, architecture, and urban topography.

Description of art works
The artworks of Ryota Matsumoto develop and demonstrate the hybrid/multi-layered process, where varying scale, juxtaposition of different forms, intertwined textures/tones are applied to reflect the spatial conditions of our ever-evolving urban environments. They are created as the catalyst for depicting speculative changes in our notions of cities and infrastructures.

The drawings explore a hybrid drawing technique combining both traditional media (ink, acrylic, and graphite) and digital media (algorithmic processing, scripting and image compositing with custom software).

FOR MORE INFO

Ryota Matsumoto, “Those Who Affirm the Spontaneity of Every Event”, 2014, Mixed Media, 84x119 cm.

Ryota Matsumoto, “The Intersection of Infinite Planes”, 2014, Mixed Media, 68x119 cm.
Ryota Matsumoto, “Water, Hinge, Field”, 2014, Mixed Media, 42x59 cm.
Ryota Matsumoto, “Flux of Inaudible Shadows”, 2014, Mixed Media, 59x85 cm.

Ryota Matsumoto, “Every Thought Emits the Ghost of a Gesture”, 2014, Mixed Media, 73x113 cm.


RYOTA MATSUMOTO: DRAWINGS THAT FLOATING ON THE EDGE OF ARCHITECTURE AND ART

In fact, Ryota Matsumoto started his career as an architect, he has been questioning the boundaries of art and architecture with his art drawings since last few years.

INTERVIEW BY UMMUHAN KAZANC

Dear Ryota, thank you very much for accepting my interview request. Fisrt of could you introduce yourself? As far as I understand you got your bachelor degree on Art and then you got your master degree on Architecture. Now, do you work as an artist or both?
It is my pleasure to discuss about my work with you. I received both bachelor and master degrees in architecture. During my studies in the States and UK, I also took courses in art and art history. I believe that both art and architecture share a lot in common in terms of engaging with forms, structures and color. They also act as catalysts that reflect ever-changing societies in which we live in. So it is the natural progression for me to focus on drawings after 20 years of experience in the field of architecture and I think of myself as both designer and artist. It is sometimes not easy to draw the line between two fields.

You say your drawings develop and demonstrate the hybrid/multi-layered process where varying scale, juxtaposition of different forms, intertwined textures/tones are applied to reinvent and question the spatial conditions of architectural drawings. Could you explain your technique in detail? You combine both traditional media (ink, acrylic, and graphite) and digital media (algorithmic processing, scripting and image compositing with custom software) drawing technique. Do you apply these Works on canvas or special paper?
I always employ varied techniques and approaches depending on themes or settings that I deal with. Most of time, forms and series of lines or curves are created digitally by generative processes and some of them are drawn by acrylic paint and ink. Then these mutiple images are combined and reconfigured with the use of  software.  Therefore, I would say I work with both paper and computer.

At first glance, we see perfect harmony, balance in your art Works. They look like a colorful digital art Works. Actually do you critize urbanism? What is you current interest? What is the theme of your Works?
I am fascinated with the idea of juxtaposing or colliding familiar elements with something that are unknown or intangible. For instance, I often take up the organic fused with the technological as the main theme of my work. The same goes for titles of artworks as well.  

You have very succesful career as an architect. Why did you choose to concentrate on art?
I still follow the same career path actually. I just focus more on one aspect of architecture rather than going through the whole process of designing buildings, right now.  

Your art forms look like dancing on the air? Do you inspire from other sources?
Architecture is traditionally context-bound. It means any architectural works are constrained by surrounding environments. So floating in the air is one way of freeing architecture from preexisting conditions or perceptions that we are caught up in.

Urbanism inspires you but If someone force to choose you live in urban or rural area, what do you prefer?
It’d be nice to live in urban area in weekdays and in rural area in weekends.

Have you ever been to Turkey or Istanbul? Do you want to attend an art Show in Istanbul? Do you know any Turkish artist or do you follow Turkish Contemporary Art?
Unfortunatelly, I’ve never been to Turkey. I look forward to taking part in any art events or discussing about art and architecture in Turkey.

Lastly, could we learn about your future plans?
I’ve spent most of time producing my own artworks these few years. Hopefully, I could find more time to travel and like to collaborate with artists and designers across the world in the future. 

RYOTA MATSUMOTO BIO
Ryota Matsumoto is a principal of Ryota Matsumoto Studio based in Tokyo. He is an artist, designer and urban planner. He received Master of Architecture from University of Pennsylvania in 2007 after studying at Architectural Association in London and Mackintosh School of Architecture, Glasgow School of Art in early 90’s. His art and built work are featured in numerous publications and exhibitions internationally. His current interest gravitates around the embodiment of cultural possibilities in art, architecture, and urban topography.

Description of art works
The artworks of Ryota Matsumoto develop and demonstrate the hybrid/multi-layered process, where varying scale, juxtaposition of different forms, intertwined textures/tones are applied to reflect the spatial conditions of our ever-evolving urban environments. They are created as the catalyst for depicting speculative changes in our notions of cities and infrastructures.
The drawings explore a hybrid drawing technique combining both traditional media (ink, acrylic, and graphite) and digital media (algorithmic processing, scripting and image compositing with custom software).

FOR MORE INFO:





23 Aralık 2014 Salı

WINTER WONDERLAND SERGİSİ C.A.M. GALLERY’DE

25 ARALIK 2014 – 31 OCAK 2015
C.A.M. Gallery, birçoğumuzun iç sesine tercüman olacak bir cümle ile anlatıyor yeni sergisini: “Sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun tüm insanların yeni umutlar ve beklentiler içinde olduğu yeni yıl dönemlerinde, yağan kar ile birlikte çirkinliklerin, kötülüklerin üzerinin kapanacağı, her anlamda mikropların yok olacağı, yeni kararların alınacağı ümidi yeşerir içimizde…”
C.A.M. Gallery’de izlenebilecek “Winter Wonderland” konulu karma sergide Murat Durusoy, Cem Turgay, Dieter Mammel, Murat Germen, Nihal Martlı, Ayşen Urfalıoğlu ve Sinan Tuncay’ın eserleri yer alıyor.
Küresel ısınmanın, doğa tahribatının, kentsel değişim/dönüşüm ve yozlaşmanın her geçen gün daha çok hissedildiği günümüzde, dünyanın idealimizdeki haline ihtiyaç duyduğumuz gerçeğinden yola çıkarak C.A.M. Gallery Aralık sergilerini “kişisel ütopyalar” kavramı üzerine kurgulamış. Doğaya dair neredeyse hiçbir şeyin korunamadığı günümüz ortamında izleyiciyi hayali bir yolculuğa çıkaracak bir “harikalar dünyası” sunulmak istenilmiş. Harikalar Diyarı’ndaki Alice gibi artık neredeyse yabancısı olduğumuz ortamlarda; mücadeleden vazgeçmeden kendimize göre bir harikalar dünyası yaratırız.

Unutmayarak, hatırlatarak ve direnerek…

Kendi dünyalarını farklı medyumlarla ortaya koyan sanatçıların kişisel ütopyalarını 25 Aralık 2014 - 31 Ocak 2015 tarihleri arasında C.A.M. Galeri’de izleyebilirsiniz.
Cem Turgay

C.A.M Galeri - Akaretler
Şair Nedim Caddesi No.25A İstanbul
Tel.(0 212) 245 79 75
Tel.(0 212) 248 81 49

E-posta: camgaleri@gmail.com

19 Aralık 2014 Cuma

“NO:205”: OTEL ODASINDA TEK GECELİK SERGİ

“POMPTU: TEK KULLANIMLIK, TÜKETİLEBİLİR”
Hazan Yılmaz’ın ilk küratörlük deneyimi olan oldukça ilginç bir sergi, bir otel odasında gerçekleşecek. Erin İlkcan Aslan (1990)’ın “Pomptu: Tek kullanımlık, tüketilebilir” isimli tek gecelik sergisi, 26 Aralık, Saat 19.30’da Sonno Boutique Rooms & Suits’de izlenebilir.
Küratör ve sanatçının sergi için hazırladığı metinde şu cümleleri okuyoruz: “Nesne ile dolaylı yollardan bağ kurarak onu sahiplenmek, insanoğlunun hala sürdürüyor olduğu mülk illüzyonlarından biri olmuştur. Özne, nesneyi pragmatist olarak şekillendirir ve kırılmaz kalıplar içerisine oturtur. Bir ihtiyaç ve ihtiyacın giderilmesi yönünde kurulan özne-nesne ilişkisi uçucudur. Belli özel durumlar dışında, nesne, aynılaşarak öznenin yapay ihtiyaçlarını gideren bir aleladeleşme ile varlığını sürdürür. Nesnenin, özne tarafından atfedilen normlar içerisindeyken tükenme ve değersizleşme ihtimali yüksek, kalıcı olma ihtimali neredeyse yoktur.
Bu ilişkinin istisnai durumlarından biri, öznenin nesne üzerinde oluşturduğu içselleştirme sürecidir. Bu süreç, yönelinilen nesneyi, uzay-zaman bütünselliğinde bulunduğu organik yapıdan kopartarak üzerine yüklenen mana ile özel kılar... Bu ‘özel’lik durumu, daima süregelen göreceli bir biçimdedir ve aynı zamanda da değişkendir. Öznenin nesneye yüklediği her yeni mana, nesneyi içselleştirerek benimsemesine, onu olduğu çerçeve dışına çıkartarak sahiplenmesine sebep olur. Bu, öznenin nesne ile doğrudan bağ kurmasıdır.
Kişiselleştirilerek, doğrudan öznel bir biçimde şekillenmiş her nesne, bir deneyim ile kazındığı salt varlığını öznenin zihninde sürdürür. Bu, alelade bir nesnenin, etki alanı devam ettiği sürece vazgeçilemezlik kazanmasıdır. Başka bir deyişle, nesnenin ölümsüzleşmesidir.

ERİN İLKCAN ASLAN (1990)
Üretim süreci içerisinde iş'lerini, herhangi bir disipline bağlı kalmadan psikoanalitik bilgiye, gözlemlenen bilgiye ve insan bilincinin var olmak için şekillendirdiği tüm tutumlar üzerinden beslenerek sürdürmektedir. Bu işler için, yerine ve içinde bulunulan durumlara göre kendine
enstrüman seçerken Dijital kolaj, video, ses ve nesne enstalasyonları, serigrafi baskı, tuval üzerine çeşitli teknik ve malzemelerle yapılan çalışmalar (çoğunlukla akrilik boya), yanıcı malzemeler gibi geniş bir skalada üretim yapar. Görsel üretiminin dışında işitsel işlerle de uğraşmış “7edi” isimli projesinde dijital olarak işlerini sergilemiş, çeşitli sosyal gruplarda dinleyicilerle buluşmuştur. 2012 senesinden bu yana ağırlıklı olarak görsel sanatlara yönelmiş, işlerini belirleyici olan tüm formlardan arındırarak şekillendirilmemiş kılmaya çalışmaktadır. Ankara’da çeşitli sergiler ve organizasyonlarda bulunmuş, 2014 senesinin Temmuz ayında “Symbolon: Kubrick ve Ben” isimli kişisel sergisini Budapeşte’de sanatseverlerle buluşturmuş. Kolektif çalışmalar içerisinde tamamen farklı işleriyle yer almakta olan Aslan, üretiminin başlıca gereksinimi olarak kişinin kendisi ile kurduğu sağlıklı iletişim olduğunu vurgulamakta ve sembollerini her disiplinden işlerinin içerisine gizlemektedir. Bunun dışında amatör olarak edebiyatla da ilgilemekte olan Erin İlkcan Aslan kitabını tamamlamak için çalışmalarına devam etmektedir. Hala Ankara’da yaşamakta olan sanatçı üretimlerine mekan sınırlaması olmadan devam etmektedir.

BİYOGRAFİ
2008-2010 Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü
2010-2011 Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklam ve İletişim
2011-2012 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıbbi Bitkiler
2012-2013 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
2013-2014 Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim Bölümü (Şu an 2. sınıfta öğrenim görmekte)

Kişisel Sergiler
2013 “Dessins” / Hacettepe University Dessin Workshop Area
2013 “This Period ”/ Hacettepe University Basic Art Workshop Area
2014 “Symbolon: Kubrick & I ”/ Dante
2014 “Symbolon: Kubrick & I “/ Mercure Duna / Budapest
2014 “Miserans”/Atelier Three
2014 “No:205” / Sonno Boutique Rooms & Suits

Grup Sergileri
2013 “Street Liberates” / “Birdgivin’ Tree” / Konur Street
2013 “Cadillac” / “Apollon” / Tunalı Hilmi Street
2014 “Alexithymia“ / “Hikikomori“ / Salt ULUS
2014 “ Hiatus” / “Suthlus Series” / Dante
2014 “Torun Market” / “Stamp Portraits” / Torun
2014 “Polish Poster Week”/ Canoe, Duality / Cer Modern / Tomasz Bogulawski
2014 “mumumum”/ Oniochalasia / Atelier One


18 Aralık 2014 Perşembe

RÜYA SAHNESİNDE: 100 İLLUSTRASYONLA TÜRK SİNEMASININ 100. YILI

Türk Sineması yüzüncü yılını geride bırakıyor. 12 Ocak 2015 tarihine kadar Ankara CerModern’de görülebilecek “Rüya Sahnesinde” adlı sergi, sihirli perdenin ilk kez açıldığı yıldan bu yana hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan sinemayı disiplinlerarası bir sergiyle göz önüne getirmeyi amaçlıyor.
Sergi kapsamında, nesiller boyu tanıyageldiğimiz birçok değerli sinema insanını, karakter ve tiplemeleriyle gönüllerde taht kurmuş unutulmaz oyuncuları, yönetmenleri ve filmlerini, sanatın farklı disiplinlerinden gelen sanatçıların algılarıyla betimledikleri illüstrasyonlar, Kültür Bakanlığı’nın Türkiye çapında gerçekleştirdiği anket sonucu belirlenen 100 filmin künyeleriyle tanıtımı ve yine bir gösteri salonu haline dönüştürülen sergi salonunda her gece gösterilecek film seçkileriyle sinemaseverlerle buluşacak.      
İlk kez Antalya Altın Protakal Film Festivali kapsamında gösterilen 100 illüstrasyonla Türk Sinemasının 100. Yılı isimli sergi, Bant Mag dergisi tarafından derlenen farklı disiplinlerde çalışan 20 genç sanatçının yüz yıllık sinema tarihimize bakışını, her biri kendi stil ve algılarıyla zenginleştirdikleri hikayelerini resmettikleri illüstrasyonları sunmaktadır. 
Adile Naşit’in tontonluğu, Tuncel Kurtiz’in karizması, Türkan Şoray’ın zarafeti, Uçurtmayı Vurmasınlar’dan Bal’a kadar ilk kez kamera karşısına geçen çocuk oyuncuların unutulmaz performanslarıyla dolup taşan illüstrasyonlar, sinemamızın 100. Yılına müthiş bir zenginlik katmaktadırlar.
Serginin açılışını gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, sinema kanun taslağını en kısa zamanda Bakanlar Kurulu’na sunup onay aldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceklerini bildirdi. 2005-2014 döneminde toplam 150 milyon dolar destek verilen sektörde üretimde son derece çarpıcı artışlar yaşandığını ifade eden Bakan Ömer Çelik, “Bununla gurur duyarak söylüyorum, 2002 yılında gösterime giren yerli film sayısı sadece 9 iken sinemamızın 100. yılında bu sayı 100’ü aşmış ve toplam seyirci sayısı 60 milyona ulaşmıştır.” dedi.
Bakan Ömer Çelik konuşmasında şu şekilde devam etti: “Bugün toplam büyüklüğü milyarlarla ifade edilmekte olan sinema sektörümüz endüstriyel anlamda bir film sektörü haline gelmiştir. Yaşanan bu nicel artışın yanı sıra filmlerimizin nitelikleri, teknik düzeyleri ve sinematografik dillerindeki gelişme uluslararası arenada taltif görmüştür. Türk filmleri dünya sinema vitrininde adından çokça söz ettirmektedir. Filmlerimiz dünya pazarlarında kendilerine yer bulurken en önemli film festivallerinden büyük ödüller kazanmaktadır ve bu ödüllerle de ülkemizin sesini dünyaya daha çok duyurmaktadırlar.”

Türkiye Film Arşivi ve Sinema Müzesi’nin Ön Çalışmaları Tamamlandı
Bakan Ömer Çelik konuşmasında önemli konuyu da gündeme getirdi. “Türk sineması bu uzun serüveninde 6 binden fazla uzun metrajlı filmi de sinemaseverlerle buluşturmuştur. Mevcut eserlerin uluslararası standartlara uygun biçimde depolanması konusunda maalesef sınıfı geçtiğimizi söyleyemem. Bunların depolanması, korunması, restore edilmesi, dijital çağın gereksinimlerini karşılar biçimde tek elden modern bir şekilde arşivlenmesi alanında ciddi eksiklikler vardır. Bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla farklı medya türlerine kayıtlı binlerce eserin elverişli koşullarda depolanıp korunabileceği, bozulmaya yüz tutmuş ya da bozulmaya elverişli kayıtların hızlı ve etkin biçimde restorasyonunun gerçekleştirilebileceği, Türk ve dünya sinemasının tarihine ışık tutacak geniş kapsamlı bir sinema müzesinin de yer alacağı Türkiye Film Arşivi ve Sinema Müzesi’nin ön çalışmalarını tamamladık. Önümüzdeki yılın ilk aylarında temelini atmayı planlıyoruz” açıklamasını yaptı.

15 Aralık 2014 Pazartesi

ALİ BİLGE AKKAYA “Bir” KİŞİSEL SERGİSİYLE x-ist’de

25 Aralık 2014 - 24 Ocak 2015
Keşfetmeye değer yetenekleri on yıldır sanat dünyasıyla buluşturan x-ist, genç fotoğrafçı Ali Bilge Akkaya’nın fotoğraflarından oluşan “Bir” adlı ilk kişisel sergisini ağırlıyor. 1988 doğumlu Ali Bilge Akkaya, Yeditepe Üniversitesi ve Central St. Martins Sanat ve Tasarım Okulu’ndan mezun olduktan sonra endüstriyel tasarımları ile tanındı. Fotoğraflarını ilk defa kişisel bir sergide toplayan fotoğrafçının yapıtları dengeli ve simetrik bir yapı içinde, kurgusallıktan kaçınan kompozisyonlardan oluşuyor. 
Sanatçı izleyenin mekân algısıyla oynayarak, bilinen yerleri tanınmaz duruma getirdiği fotoğraflarında, izleyiciyi öykünün içine çekip, görsel okumayı izleyicinin hayal gücüne bırakıyor. Merak uyandıran bu fotoğraflar birey-toplum ilişkisinden kimlik sorunsalına, siyasal eleştiriden ontolojiye uzanan geniş̧ bir düşünsel evrene ait göndermelerle yüklü.
Akkaya’nın Türkiye’nin yanı sıra Hindistan, Bulgaristan, İsveç gibi farklı ülkelerde çektiği fotoğrafların en belirgin özelliklerinden biri karşıtlık öğesi. Her fotoğrafında rastlanan bu üslup özelliği yalnızca biçim ve içerikte değil, ışık ve renkte de kendini gösteriyor. Aydınlık ve karanlık, kırmızı ve yeşil gibi ikilikler kompozisyonun gerilimini artırarak fotoğrafın öyküsüne izleyicinin girişini kolaylaştırıyor.

Ali Bilge Akkaya’nın “Bir” başlığı altında sergilediği fotoğraflar kusursuz oranlara sahip geometrik strüktürlerin ortasında aniden karşımıza çıkan doğal, gündelik portreler sanatçının formun mükemmelliğine olan tutkusuyla anın büyüsünü yakalamaya yönelik içgüdüsel ve rastlantısal yaklaşımını bir arada barındırıyor.
Sergide sanatçının bazen farklı düzlemlere getirerek, bazen de aynı ufuk çizgisi üzerinde yan yana yerleştirdiği, sessiz bir filmin karelerini andıran serileri de görmek mümkün.

Tel: +90 (212) 291 77 84