22 Aralık 2016 Perşembe

ERGİN İNAN 50. SANAT YILINI ÖZEL BİR SERGİYLE KUTLUYOR

Ergin İnan “Üçlü Yüz” tablosuyla. “Üçlü Yüz”, 2016, tuval üzerine akrilik ve yağlıboya, 180 x 290 cm., İmzalı.
Çağdaş Türk Sanat tarihinde üslup ve içerik yönünden özgün bir yere sahip olan Ergin İnan, sanat yaşamının 50. Yılı özel sergisini tarihi Narmanlı Apartmanı’nda Sevil Dolmacı Art Consultancy’de sergiliyor. Sanatçının sergisi 2 Şubat 2017 tarihine kadar ziyaret edilebilir.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ü.K.- Sayın Ergin İnan, dile kolay sanatta 50. Yılınızı kutluyorsunuz. Bu 50 yılı düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk 10 cümle nedir?

E.İ.- Ne kadar zor bir soru. Malatya’dan kalkıp İstanbul’a gelmek 1. Cümle. Aslında aklımda sanat okumak vardı ama tesadüfen hukuk fakültesine girdim. Birinci cümle bu olsun.
Ama sonra güzel sanatlar okudum. Vedova gibi önemli bir ressamla Salzburg Yaz Akademisi’nde karşılaşmam ve onunla birlikte bir çalışma ortamında bulunmam daha sonraki etap olabilir. Vedova’ya yazdığım mektupla başlayan ve böcekleri resmimde kullanışımın o mektupla başlaması ikinci cümle olabilir.
Sonra tabi 1970-73’lerde Almanya’da bulunmam ve orada önemli müzelerde, mesela Haus der Kunst’da eserlerimi sergilememle bir başlangıç yapmam, uluslararası bir ortamda resimlerimi gösterebilmem 1972-73 yıllarında başlar. İsim olarak da Haus der Kunst diyorum. Münih’in modern sanat müzesidir. Orada önemli sanatçılarla sergilere katılmam.
İstanbul’daki yaşamım her zaman önem verdiğim bir şey. Benim için de önemli bir yer. Berlin kadar İstanbul da önemli bir yer. Yaşantımı daha sonra İstanbul’da devam ettirmem ve hiç olmazsa hocalık vasfımı devam ettirmem önemlidir. Bir tarafta eğitim süreci devam etti, öğrenci yetiştirdim. Yetiştirme anındaki o dönem de benim için önemlidir. Bu da dördüncü oluyor galiba.
Benim için Drawing Biennale’de ödül almam önemlidir. Ben çizmeyi seven bir insanım. Resim yaparken çizerim. 1968-69’larda sergilerde başladığım o Grotesk Figürler ve daha sonra hep çizmem. Hatta düşünürseniz çocukluğumdan itibaren hep çizebilmem. Bunun sonucunda Drawing Biennale’de, İngiltere’de Cleveland Müzesi diye geçiyor ama Middlesborough’da büyük ödülü kazanmam 1983 senesinde.

Ergin İnan, 2016, Ahşap Üzerine Karışık Teknik, 215x155 cm, İmzalı.
Akabinde 1983 senesinde DAAD Berlinli sanatçılara başvurarak kazanmam, Berlin’e gidip bulunmam ve aşağı yukarı 4 sene Berlin’de geçirmem benim için önemlidir. O dönemde katıldığım sergiler ve aksiyonlar ve tabi Berlin Akademisi’nde (HDK’da) hocalık yapmam önemliydi.
Sanat hayatımda Belçikalılarla çok ilişkide bulundum. O anlamda da hep sergimi yapmak istediler. Oostende Modern Art Müzesinin müdürü her zaman benim sergimi yapmak istedi. Zaman zaman Europale programına koymak istedi ama bu program Türkiye ile olan ilişkiler yüzünden hep geri kaldı. Geri kalmanın sonucunda o bana “ben senin sergini ne yaparsam yapacağım” dedi ve 2001 senesinde Oostende Modern Art’da sergimi açtı. Bu kişisel sergim önemlidir. Yedi oldu galiba.
Daha sonraki yaşamımda tekrar Berlin’e gitmek isteyişim var 2002’de. İstemihan Talay’ın Kültür Bakanlığı döneminde bir kültür ataşeliği lafı vardı dolanan. Ama İstemihan Talay’ın bakanlığı düşünce olmadı, anlaşamadılar Ecevit’le. O zaman yerine gelen de tekrar o işi kabul etmedi. O iş olmadı ama ben gene de Berlin’e kendi imkanlarımla, yaşamak için gittim. Dönmemek üzere gittim. O önemlidir. 2006 senesine kadar Berlin’de bulundum. Ama yine bir şey beni tekrar İstanbul’a çekti.
İstanbul’a dönüşüm, yaşantımla birlikte çalışmalara devam edişim ve ilk başta Grotesk Figürler’i tuvalime aktarmam. Bu 9 Grotesk Kafa’yı Ekav Art’ta sergilemem. Akabinde de 2007’de İkili Yüzler’e başlamam. İkili yüzler tabi ki önemlidir benim için sanat hayatımda. Bunu da dokuzuncu yaptık.
Onuncu olarak bugüne gelirsek, Aya İrini’de Johann Tahon’la yaptığım sergi benim için önemliydi. Öyle bir mekan kullanmamız çok önemliydi.
Bugünkü sergi de 11. olsun benim katkımla.


Ergin İnan, 2016, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 190x210 cm, İmzalı.
Ü.K.- Son yıllarda çok fazla sergi açmadınız. Sevil Dolmacı Art Consultancy’de yer alan serginiz bu bağlamda ayrı bir önem taşıyor. Bu sergiyi nasıl tanımlarsınız? Biraz retrospektif bir tadı var galiba.
E.İ.- Aslında 11.nci demem bu soruya uygun düştü. Tabi ki bir retrospektif tadı var. Ama yeni işlerle birlikte var. Hatta yeni işlerden birkaç tanesinde retrospektif bir tat var. 50. yıl denince geçmişinize bakıyorsunuz; geçmişinizde neler yapmışsınız onları izlemeye çalışıyorsunuz. 1964-65 yıllarında okul sıralarında yaptığım desenlerden bugüne kadar geçirdiğim serüveni bir araya getirmek de önemli bir şey aslında. Tabi gönül istiyor ki daha büyük bir mekanda hepsini beraber sergileyebilmek, bugüne kadar yapılmış şeyleri bir arada tutabilmek. Ama imkan buna elverdi bu dönem içerisinde. Ve Sevil Hanım’ın katkısıyla güzel bir sergi gerçekleşti.

Ü.K.- Serginin adı “Nefs/Nefes”. Nefs, bu sergi ve sizin sanata bakış açınız göz önüne alındığında çok katmanlı bir anlam taşıyor sanırım.

E.İ.- Aslında o Tasavvufî bir düşünce şekli. Bu serginin ismini ben koymadım, onu da ayrıca söyleyeyim. Serginin küratörlüğünü yapan Zeynep Yasa Yaman koydu. Ve uygun düştü. Hatta onlar birkaç başlık koydu ama ben bunu seçtim.
Nefs, yani insanın yapma isteği. Nefes ise sizin soluk aldığınız her an ve beni bugüne kadar getirdi. Onun için geneli kapsayan bir anlamı olsun diye Nefs/Nefes konuldu. Mantıklı da geldi bana bu isim.


Ergin İnan, 2016, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 180x140 cm, İmzalı.
Ü.K.- Ergin İnan dediğimiz zaman gözümüzün önünde çok net bir tablo oluşur. Bu özgün üslubu yakalamak da her sanatçıya nasip olmaz. Tablolarınızda, desenlerinizde genellikle grotesk figürlerden oluşan desenler, böcekler, yazılar ve soyut-metafizik öğeler görürüz. Aslında bu buzdağının görünen yüzü değil mi? Ergin İnan’ın sanatı nelerden beslenir?

E.İ.- Bunlar görünen yüzü ama deşifre edilmiş, ortaya çıkmış yüzü. Yapılan resimlerin hepsi içimizde var olan, zaman zaman hayallerimiz, zaman zaman düşlerimiz, zaman zaman içimizde titreşen duygularımız, bütün hepsini kapsıyor. Onları zaman zaman da kendiniz deşifre edip bir resme aktarıyorsunuz, bir resim ortaya çıkıyor. Onlarla bir zamanda yaşadığınızı fark ettiriyorsunuz kendinize, o zaman aralığında geriye de dönüp bakabiliyorsunuz. İlerisini de düşünebiliyorsunuz. Yani geriye baktığınızda ileriyi düşünme fırsatınız da oluyor. Ve gelecekleri de deşifre etmek için, o içinizde titreşen duyguları var etmek için uğraşıyorsunuz. Tabi o içimizde titreşen duygular resim olduğunda, “ben neyle besleniyorum” diye sorulduğunda, var olmanın getirdiği, insanın “niçin var oldum” diye kendine soru sorduğu oluyor. İnsan olarak yaşamak, bir şeyler yapabilmek, bunlar hep o sorunun arkasından geliyor insanın aklına. Muhakkak beslendiğim noktalar da vardır. Ama bazı şeyleri gizli tuttuğunuz zaman, sizden kaçmadığı zaman deşifre olabiliyor. Ama ben bunu açıklarsam bu sefer deşifre olmuyorum. Onun için de bazı şeyler bana kalsın. Soru da orada noktalansın.

Ü.K.- Bu sergiyi çok özel bir kitap taçlandırıyor. Kitap hakkında neler söyleyebilirsiniz?

E.İ.- Tabi çok kapsamlı bir kitap oldu benim için. Belli zamanlardaki, belli resimleri bir araya getirdi. Elinize aldığınız zaman hiç olmazsa ne zaman ne yaptığınıza kısa da olsa bakabiliyorsunuz. O bakımdan çok iyi oldu.
Biraz acele olan bir kitaptı bu. Bunun için tabi eksiklikler olabilir. Baskıdaki renk ayrımından tutun da grafikteki resimlerin yan yana gelişine kadar düzenlemede bir eksiklik olabilir. Ama genelde kitap benim için çok doyurucu bir kitap oldu.


Ergin İnan, 2011, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 190x210 cm, İmzalı.
Ü.K.- Bu 50 yılda sanat adına tüm hayallerinizi gerçekleştirdiğinizi söyleyebilir misiniz? “Keşke şu da olsaydı” dediğiniz bir hayaliniz var mı?

E.İ.- Kendime söylemiyorum ben bunu. Türkiye şöyle olsaydı, sanat ortamı şöyle olsaydı diyebilirim ama kendim için “keşke şu da olsaydı” demiyorum. Sanki başkasının derdi beni daha çok etkiliyor gibi. Diğer memleketlere baktığımızda değişen sanat ortamını gördüğümüzde, bizim ülkemizle arasındaki farkları da bulabildiğimizde “keşke bizim ülkede de böyle olsaydı” diyebiliyorum. Ama kendim için bir şey demiyorum.

Ü.K.- Son olarak sanat dünyasında sizin gibi 50 yıl boyunca kalıcı olmak, sürekli adından söz ettirmek isteyen genç sanatçılara neler önerirsiniz?

E.İ.- Aslında her şeyin başı ki bu klasik bir laftır, çalışmak. Çok çalışınca bir şey elde ediyorsunuz. Ama bir şey elde ederken de kendinize ait bir zamanınızın olduğunu ve sizin bu zaman içerisinde var olduğunuzu herkesin bilmesi lazım, gençliğin de bilmesi lazım. O zamanı en iyi değerlendirmek için de bir çaba sarf etmesi lazım. Hangi mesleği seçerseniz seçin, hangi sanat olayını seçerseniz seçin, bu muhakkak yapılması gereken bir şey. Bugün dünya çok hızlı hareket ediyor çünkü globalleşmiş bir kültür ortamı, zaman ortamı sizi de etkiliyor. Ve bu ortamda bir şeyler yapmanız lazım. Gençler bugün kendi zamanında kendini var edemiyor, hep etraftakilere yoğun olarak çarpıyor. Orada birazcık kendine ait bir zamanın olduğunu, o zaman aralığında bir şeyler yapması gerektiğini bilmeleri lazım. Bunu öneririm.


6- Ergin İnan, 2016, Ahşap Pano Üzerine Altın Varak ve Yağlı Boya, 
180x110 cm, İmzalı.

ERGİN İNAN ÖZGEÇMİŞ
1943 yılında Malatya'da doğan sanatçı, 1964-1968 yıllarında İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü'nde öğrenim gördü ve aynı bölümde 1968 yılında asistan olarak göreve başladı.
Kral Schlamminger ve Helmut Hungerberg'in öğrencisi oldu.
1969'da Salzburg Yaz Akademisi'nde Prof. Emilio Vedova ile çalıştı.
1970 yılında Federal Almam Hükümetince verilen "Alman Akademik Mübadele Bursu"nu kazanarak 1973'e kadar Münih Güzel Sanatlar Akademisinde Prof. Rudi Tröger ve Prof. Max Zimmerman ile çalıştı.
1973 yılında öğretim üyesi olduğu Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'ne 1985 yılında profesör olarak atandı.
1968 yılından günümüze kadar çok sayıda kişisel sergi açan sanatçı, 1979 yılında Galeri November Berlin'de, 1988 yılında Galeri Nev-İstanbul'da, 1995'te Yapı Kredi Bankası Kazım Taşkent Sanat Galerisi, 2001'de Galeri Artist-İstanbul'da, 2008 yılında ise Galeri Artist - Berlin'de kişisel sergilerini gerçekleştirdi.
Kişisel sergilerinin yanında 1972 yılından beri karma sergilere de katıldı.
Sanatçının yapıtlarının bulunduğu kalıcı koleksiyonlar arasında, Ankara ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Müzeleri, Dahlem Museum-Berlin, Haus der Kunst - Munich, Kunstverein - Frechen, Modern Art Museum - Cleveland, Bradford Museum, British Museum - Londra, Fredrikstad Modern Art Museum - Belçika müzeleri sayılabilir.
Sanatçının eserleri Contemporary İstanbul 2008 kapsamında da Casa Dell'Arte Galeri ortaklığında sergilenmiştir.

Ödüller                     
1993    Ulusl. Osaka Resim Trienali (Üçüncülük), Japonya
1988    Ulusl. 2. Asya-Avrupa Bien. (Birincilik), Ankara
1987    "Yılın Sanatçısı", Ankara Sanat Kurumu
1984    Sedat Simavi Vakfı Plastik Sanatlar Ödülü
1983    Ulusl. 6. Cleveland Bien. (Büyük Ödül), İngiltere
1982    Ulusl. Minyatür Baskı Bien. Ödülü, Seul-Kore
1982    Ulusl. Norveç Baskı Bien. Onur Ödülü, Fredrikstad
1981    Ulusl. 5. Cleveland Bienali 4.lük Ödülü, İngiltere
1980    DRHS Sergisi Grafik Ödülü, İstanbul
1980    Ulısl. Grafik Bienali (Madalya), Frechen-Almanya
1977    İst. G. San. Ak. "Özgün Baskı" (Birincilik Ödülü)
1977    "Yılın Genç Grafik Sanatçısı" Ödülü
1975    36. Devlet Resim Ödülü
1974    35. Devlet Resim Ödülü

BİLGİ İÇİN
info@sevildolmaci.com
Adres: Maçka Cad. Narmanlı Apt.
Kat 4, No:24 / 32 Teşvikiye
34365 Şişli - İstanbul / Türkiye

Tel. +90 212 258 95 85

Ergin İnan, 2016, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 130x110 cm, İmzalı.

21 Aralık 2016 Çarşamba

SERVET KOCYIGIT WINS THE SHPILMAN INTERNATIONAL PRIZE FOR EXCELLENCE IN PHOTOGRAPHY 2016

Servet Koçyiğit, “Untitled (Tree 6)”, 2016, C-print, 100x240 cm.,© Servet Koçyiğit.
Out of fifty artists nominated by art professionals from sixteen different countries, the SIPEP2016 Committee has selected the Turkish artist Servet Kocyigit as the SIPEP2016 winner and awardee of the 45,000 US$ prize. Mentions of Honor were also given to: Marion Belanger (USA), Richard Moss (Ireland), David Adika (Israel), and Alec Soth (USA). The Prize was dedicated this year to issues of locality, of the relation between the work of art and its affiliation with certain geography.

Born in 1971, Kocyigit lives and works between Istanbul and Amsterdam. Many of Kocyigit's works deal with different experiences of foreignness, immigration and identity construction, in an era where the difference between free movement and forced-movement is at the base of the global human condition. Kocyigit's new work, which was presented to the committee, was outstanding in its visual quality and conceptual depth. The artist traveled to South Africa trying to capture something of the complex history of natural resource exploitation in the continent by Western companies and countries. This he does through a local group of actors, staging dramatic situations out in the open landscape.

SIPEP2016 committee selected Kocyigit due to his courageous treatment of complex issues that are not limited to his own biography; his ability to mix documentation and fiction through alternative narratives without compromising historical truth; his ingenious artistic liberty, demonstrated through the combination of photography, video art and performance; and his fresh approach toward the subject of the gaze and the encounter with otherness that stimulates both ethical and aesthetical discourse in contemporary art and culture.


The jury members of SIPEP2016 were: Virginia Heckert, Curator and Head of Photographs in the Paul Getty Museum, Los Angeles; Sebastian Cichocki, Chief curator of the Museum of Modern Art in Warsaw; Dr. Gal Ventura, associate professor at the Department of Art History, the Hebrew University, Jerusalem; and Dr. Noam Gal, Curator and Head of the Department of Photography, the Israel Museum, Jerusalem. The official ceremony will take place at the Israel Museum, on March 2nd, 2017.


Servet Kocyigit Wins the Shpilman International Prize 
for Excellence in Photography 2016
© Photo: Beverley Pestana Inacio


SERVET KOÇYİĞİT SHPILMAN ULUSLARARASI FOTOĞRAFTA MÜKEMMELLİYET ÖDÜLÜ’NÜ (SIPEP) KAZANDI
Rampa’nın sanatçılarından Servet Koçyiğit, Shilpman Uluslararası Fotoğrafta Mükemmelliyet Ödülü'nü (SIPEP) kazandı. Sanatçımızı tebrik ederiz.

1971 doğumlu Koçyiğit yaşamını ve çalışmalarını İstanbul ve Amsterdam'da sürdürüyor. Sanatçının pek çok yapıtı yabancılık, göç ve kimlik kurguları gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor ve dolaşım serbestiyeti ile zorla yer değiştirme arasındaki farkın insanlığın küresel özelliği haline dönüştüğü bir çağa yanıt veriyor. Koçyiğit'in kurula sunulan yeni çalışmaları görsel niteliği ve kavramsal derinliğiyle öne çıkıyor. Sanatçı yakın geçmişte Güney Afrika'ya seyahat etmiş ve Batılı şirket ve ülkelerin doğal kaynakları sömürmek amacıyla kıtanın bütününde yürüttüğü faaliyetlerin çapraşık hikâyesini görüntülemeye girişmişti. Çekimleri gerçekleştirirken yerel aktörlerden yardım almış ve açık arazide dramatik sahneler kurgulamıştı.

SIPEP2016 kurulu, Koçyiğit'i kendi biyografisiyle sınırlı olmayan çapraşık konuları cesurca işlemesinden ötürü ödüle layık buldu. Tarihsel hakikatleri sulandırmaksızın alternatif anlatılar kurma yeteneği; belgeleme ile kurguyu birbirine geçirme yönündeki becerisi; fotoğraf, video sanatı ve performans gibi ifade araçları arasındaki geçişkenliklerle ortaya koyduğu sanatsal özgürlüğü; bakış kavramına, ötekilik ile karşılaşma anlarına olan ufuk açıcı yaklaşımı ve etik ve estetik bağlamda güncel sanat ve kültüre verdiği katkı kurulun kararını etkileyen unsurlar oldu.

7 Aralık 2016 Çarşamba

AYŞEN SAVCI’S DREAMS IN GLASS

Ayşen Savcı, “Pleasant Mess”, 2016, Core Casting, 36x17x18 cm. (Private Collection).

Ayşen Savcı first draws sketches of the object she wants to work with like a painter would, and then creates a model of it out of clay, with the meticulousness of a sculptor. She than creates a silicon mould and a wax model of the object, in order to prepare the mould that will be fired. She then chooses the raw glass (transparent, red, blue or any colour she likes) and places the glass in the moulds shes prepared. Now comes the engineering part. Based on the chemical properties of the glass shes using, she carefully calculates the temperatures of the kiln firing process and prepares a firing program. If there are miscalculations at the firing program, she either cannot obtain the colour she aims, the mould or the glass can crack or unwanted air bubbles come up. When the firing process is over, she carefully breaks the moulds, and cleans and washes the glass sculpture. This process shows us that glass artists using kiln casting for creating their works, utilise various branches of art and science.

Now is the moment of truthThe perfectly intertwined blues, purples and reds suddenly come together around a fish or a clam. The harmonious dance of the colours take place in the magical glass object or sculpture. You want to touch and feel it, but you cannot. You can only feel the glass from outside. However, you can enter a brand new realm of imagination and dive into Ayşen Savcı’s miraculous compositions by looking at the multidimensional and multilayered deep ocean meticulously placed inside.

Ayşen Savcı, “The Hugg - We've been Friends, 2015, Kiln Casting, 36x35x18 cm., (Private Collection).

Glass art has always been special for me; thats how I started collecting glass paper weights and glass snow balls. Lets call the meeting of an art critic whos in love with glass and an artist who regenerates the glass, a divine get-together. If youd like to go on a journey into the world of unique, colourful and magical glass works by Ayşen Savcı, you can make an appointment to visit her in her atelier. Shes a magician who serves art and kindness. She is as colourful as her works; youll be happy to meet this friendly, chatty and successful woman of modern Turkey.

Interview: Ümmühan Kazanç

For information: studiovolcano.com aysen.savci@studiovolcano.com
Instagram: studiovolcano – facebook.com/aysen.savci


Q: You studied Industrial Engineering at the Middle East Technical University and have achieved great things in the Swedish and Turkish business worlds. However, you then wanted to create something with your hands and took an interest in art glass. Can you say something about this a bit?
A: Yes, I studied Industrial Engineering which was a fairly new discipline back then. Throughout my professional life, I worked at various positions in Turkey and Sweden. Though I enjoyed and was satisfied with my work, I always felt like I needed to create something with my hands. My friends didnt think much of this passion of mine, since it was open to speculation what I could do with my hands since I couldnt even find the time to cook! However, in 2011, I found what I wanted to do with my hands and started working on artistic techniques on enamelling and kiln forming glass. I had the chance to attend workshops with prominent Turkish and international artists that included different kiln casting techniques. In 2014, I bought my own kilns and opened my atelier (studiovolcano.com).
So, as you see, this is my second life. For most of us, its a very humane feeling to listen to our inner voice, to make use of our life experiences, and to create or produce something that makes us happy. And Im going after that feeling


Ayşen Savcı, “Fire and Lava”, 2016, Kiln Casting, 25x20x10 cm. (Private Collection).
Q: Art Glass has a prominent place in many cultures, especially in Turkey, Italy, Czech Republic and France. What does art glass signify for you? Why did you choose to work with glass?
A: Actually glass isnt one of the first materials that comes into mind when you talk about contemporary art in Turkey. It is mainly used for creating more functional design objects. However, in Sweden, where I lived and worked for many years, as well as in some other countries glass is granted as a valuable material for contemporary art. Working with glass has many challenges; you can say its a capricious material. But glass also provides unique opportunities with its capacity for innumerable combinations of colour and form thanks to its three dimensionality and transparency.

Glass is my passion! I create my sculptures in glass by making use of a long and complicated process called Kiln Casting, where glass is melted and cooled down in kilns through heat resistant moulds which can be used only once. I try to reflect my experiences on art by using glass like a canvas, creating three dimensional paintings. I combine my glass pieces with natural stones and try to express human feelings through my creations. I make use of the mysterious light reflected by the glass, the visual movement, texture and the depth of multi-layering of glass in three dimensions to give an identity to my unique creations.  In short I am trying to bring out the soul of glass


Ayşen Savcı, “New Life”, 2013, Füzyon, 38x36x21 cm. (Private Collection).
Q: The name of your studio is quite meaningful Studio Volcano. How did you come up with it?
A: When I decided to continue my work on kiln forming glass and paintings at my own studio, to name it as Studio Volcanowas a natural choice. Around the time I became 50, the Eyjafjallajökull volcano in Iceland erupted. Since the whole air traffic was hindered, I was stuck in Stockholm where I was working at the time, and felt that my life afterwards would be under the influence of a volcano. Indeed, the following developments revealed certain characteristics of mine, which lay hidden and undiscovered until then, like a volcanic eruption. I still wake up every morning with new ideas and work passionately to realise them. Also considering the fact that the natural state of glass can only form as a result of volcanic activities, the name of my studio could not be anything other than this.


Ayşen Savcı, “The Emptiness Within Us”, 2015, Kiln Casting,
34x27x10 cm. (Private Collection).
Q: There are many artistic techniques used for giving form to glass. Which technique(s) do you make use of? I understand that while making use of more established techniques, you diversified them to create different effects as well.
A: I do not give form to glass by blowing, but with techniques called kiln castingwhich are based on ancient techniques and was adopted and modernised by art nouveau artists. These are glass processing techniques that mostly require exquisite craftsmanship and expertise. When you use these techniques, the transparency of the glass is lost a bit but it creates wonderful results that reflect the light in a mysterious and icy way. I can also create lovely three dimensional effects by using the transparency of the glass, utilising open moulds. I describe this as painting with colours in three dimensions inside the glass.

Q: Finished glass works arouse admiration but these works require great effort and expense. It sometimes takes months to finalise a work. How would you describe this process?
A: To create my glass sculptures, I am making use of heat resistant moulds where glass is first melted and than cooled down in kilns, which requires a fairly long and complicated process. I initially prepare my model in clay and after preparing a silicon mould, I obtain the model in wax. Only after that I can prepare a mould that can go into the kiln. I melt the wax out of the mould and place the raw glass into it. I give a firing program to the kiln that takes into consideration the properties and thickness of the glass used. After it is cooled down properly, I break the mould and take out the glass. This process makes each work unique.


Ayşen Savcı, “Fishes”, 2013, Kiln Casting, 11x8x4 cm. (Private Collection).
Q: Which themes have you worked on so far? What are the names of your series?
A:  In my work one can see the influence of past events that left a mark in my memory and the current events that are happening in the geography that we live. I try to convey my feelings and thoughts about the things happening around us from different perspectives. Rather than the events or the situations themselves, my work represent the impressions and feelings evoked by them. I am very much concerned about the women issues, diversity issues, human feelings… These show in my creations.
I mostly create sculptures by combining glass and natural stones. I once created a series using the image of hands and natural stones. The pieces of this theme had names such asTouched - gave hand”, “The Hugg - we've been Friends”, “ Worked - to become better”, “We ruledand Hand in Handand each piece aimed to reflect a human feeling. I also have works influenced by my Mediterranean heritage in terms of nature of this geography and cultural history. Gods, goddesses, sea all of these are represented in my glass works.


Ayşen Savcı, “I'm Getting Butterflies Flying”, 2015, Core Casting, 22x13x4 cm., (Private Collection).

I had an exhibition named Being a Woman at Art & Life Gallery in May 2016. I tried to express the notion of woman and what it means to be one. As women, we are the life-giving energy. Sometimes we’re forced to marry very young and feel hopeless; sometimes we fall in love and become one, and sometimes we cannot separate even if we want to. Sometimes we hold on to the nature, sometimes we have no place to go with our baby in our arms. But we never run out of hope and hold the strength we need to rule. The saddest thing is when we ask ourselves What kind of a world is this?and feel ashamed of our humanity. Nevertheless, when a side of us is broken apart, the other side know how to stand up and to be born from our ashes. Our work is never quite finished; theres always something to be done. We have windows through which we can glimpse but we also have chains. Were women, and surely one day well fly free. These feelings were represented in the names of my works in these series - “Sometimes we felt hopeless”, “Well fly someday”, “Passion- we are one”, “We couldnt fall apart”, “Sometimes we couldnt find a way out”, “What kind of a world”, “Hope”, “Ashamed of our humanity”, “We’re the life-giving energy”, “My chains, my window”, “Sometimes we ruled as well”, “We hold on to nature”, “Our work is never done”, “Chastity belt”, “Born from our ashesand We stood upright even when we’re sad”.


Ayşen Savcı, “Red Dot - Happiness”, 2015, Kiln Casting, 19x315x8 cm., (Private Collection).

Q: Youre also interested and proficient in painting and enamelling in addition to creating art glass.
A: I started painting in order to improve my drawing for my glass designs. But it turned out that drawing and painting can be done at anytime and anywhere, providing a possibility to express many things even with a simple charcoal. That is why I like painting. 
All the interesting people that I have met during my travels, all the beautiful places that I have seen, all the challenges that I lived through and made an impression on me, found their way out through my paintings. I like painting the people and lives that made an impression on me during my travels. But my paintings are also a means to explore ideas of home & belonging, love & loss.
Enamelling is the first technique Ive learned. People generally use it to make accessories and since I dont design accessories I use enamel to draw small pictures on copper plates.

Q: What are your latest projects?
A: I plan to create a series using the concept of time. Ive started working on it. I also wish to exhibit my works abroad as well. I dont have anything substantial yet but thats my goal.


Ayşen Savcı, “Passion – We’re One”, 2015, Kiln Casting, 26x21x17 cm., (Private Collection).

AYŞEN SAVCI (1960, Ankara)
Formally educated as an Industrial Engineer, Ayşen Savcı carried out a professional work life including several executive roles both in Turkey and Sweden. At September 2011, she joined a glass artists collective and started to work on artistic techniques on enamelling and glass forming. She had the opportunity to attend workshops with both Turkish and international prominent artists, covering different techniques for kiln forming glass as well as sand casting. Meanwhile she continued to paint in order to develop further and diversify her artistic capabilities. Ayşen Savcı currently continues her work of creating kiln casted glass sculptures at her own studio, Studio Volcano, in central Istanbul. (www.studiovolcano.com)
In short time, she realised several solo exhibitions and took part in group exhibitions and fairs. Her work can be seen in many private collections in Istanbul, Ankara, Bursa, Milano, London, Athens, Stockholm, Gothenburg, Chicago, Sydney and New York.
Ayşen Savcı is also a member of the advisory board of the Independent Women Directorsproject, initiated by Sabancı University in order to facilitate the existence and role of women in corporate boardrooms.

Solo Exhibitions:
2016 August - UKKSA Gallery, Datça
2016 May - Gallery Art &Life Cihangir, Istanbul
2015 September - Dibeklihan Erdinç Bakla Art Gallery, Bodrum
2015 March - Ortaköy Culture Center Art Gallery, Istanbul
2014 September - Swedish Consulate General in Istanbul
2014 June - Dibeklihan, Bodrum

Group Exhibitions and Contemporary Art Fairs:
November 2016 - ARTIST - 26th International Istanbul Art Fair, Istanbul
October 2016 - 3rd Istanbul Design Biennial, Istanbul
March 2016 - 2nd ARTAnkara Contemporary Art Fair, Ankara
December 2015 - 6th International EGEART, Izmir

May 2015 - KAGİDER, Istanbul


Ayşen Savcı, “We’re All Different – So Beautiful!”, 2015, Kiln Casting, 19x28x16cm., (Private Collection).
AYŞEN SAVCI’NIN CAMDAN HAYALLERİ
Ayşen Savcı, önce bir ressam gibi çalışmak istediği objenin eskizlerini yapıyor, sonra bir heykeltıraş titizliğiyle kilden modelini yaparak işe başlıyor. Modelin silikon kalıbını alıyor ve mum modeli oluşturduktan sonra da fırına girecek kalıbı hazırlıyor. Saydam, kırmızı, mavi ya da elde etmek istediği eser rengine göre ham cam seçimine geçiyor ve hazırladığı kalıpların içine camları yerleştiriyor. Sıra işin mühendislik kısmına geliyor. Kullandığı camın kimyasal özelliklerine göre objelerin fırında kaç derece sıcaklıkta, ne kadar süre bekletileceğini titizlikle hesaplıyor. Hesap yanlış olursa eser ya istenilen rengi almıyor ya da daha sonra çatlayabiliyor ya da içinde istenmeyen hava kabarcıkları kalabiliyor. Fırından çıkardığı objelerin etrafındaki alçı kalıpları bir arkeolog titizliğiyle kırıyor, temizliyor ve yıkıyor. Bu süreçte görüyoruz ki Cam Sanatçıları, sanatın ve bilimin birçok dalından faydalanarak eserlerine hayat veriyor.
Ve sonunda beklenen an geliyor… Birbirinin etrafında kusursuzca akan maviler, morlar, kırmızılar bir anda bir balığın, bir midyenin etrafında buluşuyor. Ama tüm bu renklerin ahenkli dansı, büyülü cam objenin ya da heykelin içinde oluyor. Dokunmak, hissetmek istiyorsunuz… Mümkün değil… Dıştan camı hissediyorsunuz. Ancak, içeriye ustalıkla hapsedilen çok boyutlu, çok katmanlı derin okyanusu, engin denizi ya da soyut bir manzarayı saatlerce seyrederek kendinize yepyeni bir hayal dünyası yaratabiliyor, Ayşen Savcı’nın mucize kompozisyonunun içine dalabiliyorsunuz. 
Cam sanatı benim için hep çok özel bir anlam ifade etmiştir. Cam kağıt ağırlıkları, cam kar küreleri koleksiyonuma da bu cam tutkusuyla başladım. Cam sevdalısı bir sanat yazarıyla, cama yeniden hayat veren bir sanatçının yolunun kesişmesine de ilahi bir buluşma diyelim. Ayşen Savcı’nın yarattığı eşsiz, rengarenk, büyülü cam eserlerin dünyasına yolculuk yapmak isterseniz, kendisinden randevu alarak atölyesini ziyaret etmeniz yeterli. O, sanata ve iyiliğe hizmet eden bir büyücü… Eserleri kadar renkli, cana yakın, hoş sohbet, onlarca başarılara imza atmış bir Cumhuriyet kadınıyla tanışmaktan mutluluk duyacaksınız.

RÖPORTAJ: Ümmühan Kazanç

Instagram: studiovolcano - www.facebook.com/aysen.savci


Ayşen Savcı, “Well fly someday, 2015, Kiln Casting, 
29x18x14 cm., (Private Collection).

Ü.K.- Ayşen Hn, O.D.T.Ü.’nde Endüstri Mühendisliği okuyup, İsveç ve Türkiye’de iş hayatında çok önemli başarılara imza atmışsınız. Ama sonrasında “Ellerimle Bir şeyler Yapmak İstiyorum” diyerek Cam Sanatı ile ilgilenmeye başlamışsınız. Bu süreci sizden dinleyebilir miyiz?
A.S.- Evet, ben eğitimim için o zamanlar için mühendisliğin yeni bir dalı olan Endüstri Mühendisliği’ni seçtim. İş hayatım boyunca hem Türkiye’de hem de İsveç’te çeşitli görevlerde bulundum. Bu dönemde her ne kadar yaptığım işlerden tatmin olduysam ve keyif aldıysam da hep içimde bir yerlerde ‘ellerimle bir şeyler yapmalıyım’ duygusu vardı. Arkadaşlarım bu isteğimi pek gerçekçi bulmazlardı, çalışmaktan yemek yapmaya bile vakit ayıramamış olan benim ellerimle ne yapabileceğim konusu biraz spekülasyona açıktı doğrusu… Ancak 2011 yılında ellerimle ne yapmak istediğimi buldum ve mine ve cam’ı fırınlarda şekillendirme konusunda çalışmalar yapmaya başladım. Zaman içerisinde camı fırınlarda şekillendirme konusunda Türk ve uluslararası çok değerli sanatçılarla tüm teknikleri kapsayan atölye çalışmaları yapma imkanı buldum. 2014 yılında kendi fırınlarımı alarak atölyemi işlevsel hale getirdim (www.studiovolcano.com). Sizin anlayacağınız, bu benim ikinci hayatım… Sanırım pek çoğumuz için, içinden gelen sese kulak vererek ve yaşam deneyimlerini değerlendirerek, kendini mutlu eden bir şeyler yaratmak ve üretmek çok insani bir istek. İşte ben de bu isteğin peşinden gidiyorum…

Ü.K.- Cam Sanatı, Türkiye, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Fransa başta olmak üzere hemen hemen her kültürde çok önemli bir yere sahip. Cam sizin için ne ifade ediyor? Niye cam ile çalışmaya karar verdiniz?
A.S.- Aslında ‘cam’ Türkiye’de sanat denilince hemen akla gelen bir malzeme değil. Türkiye’de cam, sanattan ziyade fonksiyonel obje üretimi noktasında çok önemli bir yere sahip. Oysa benim yıllarca yaşadığım ve çalıştığım İsveç’te ve sizin de belirttiğiniz gibi diğer bazı ülkelerde cam, aynı zamanda çok değer verilen bir çağdaş sanat malzemesi. Cam ile çalışmanın pek çok zorluğu var, kaprisli bir malzeme… Ama cam aynı zamanda üç boyutluluğa getirdiği çok farklı olanaklarıyla, saydamlığı sayesinde renk ve form kombinasyonlarına tanıdığı farklılaşmayla, başka hiç bir malzemenin sunamayacağı olanakları sunuyor.
Cam benim tutkum! Ben kilden yaptığım heykelleri, sadece tek bir defa kullanılabilen ısıya dayanıklı kalıplar vasıtası ile fırınlarda camı önce eritip sonra da soğutmayı içeren uzun ve meşakkatli bir süreç sonucunda, cam heykellere dönüştürüyorum. Sanatımı cama yansıtarak, camı bir tuval gibi kullanarak üç boyutlu resimler yapıyorum. Tek tek tasarladığım cam heykellerimi doğal taşlarla birleştirerek hikayeleri ve duyguları işlemeye çalışıyorum. Yapmak istediğim, camın gizemli ışığını, görsel hareketliliğini, dokusunu, katman katman derinliğini kullanarak camlarıma kimlik kazandırarak hayat vermek… Yani kısacası camın ruhunu ortaya çıkarmaya çalışıyorum…


Ayşen Savcı, “Ashamed of our humanity”, 2015, Kiln Casting, 32x27x10 cm.
Ü.K.- Atölyenizin ismi de çok anlamlı “STUDIO VOLCANO”. Bu isim nasıl doğdu?
A.S.- Cam ve resim çalışmalarıma kendi atölyemi de açarak devam etmeye karar verdiğimde, atölyemin isminin ‘Studio Volcano’ olması çok doğal olarak ortaya çıktı. 50 yaşıma girdiğim günlerde, İzlanda’da Eyjafjallajökull volkanı patladı. Tüm hava trafiği kapandığından, ben o sıralarda çalışmakta olduğum Stockholm’de mahsur kaldım ve bundan sonraki yaşamımın bir Volkan patlamasının etkisinde olacağını hissettim. Nitekim daha sonraki gelişmeler, o zamana kadar farkında olmadığım, anlaşılan derinlerde saklı kalmış bazı özelliklerimi, bir volkan patlaması gibi birer birer ortaya çıkardı. Her gün yeni yeni fikirlerle uyanıp, bunları gerçekleştirebilmek için hummalı bir çalışma içerisinde buluyorum kendimi. Yıllar içerisinde karşıma çıkan tüm zorluklar ve mutluluklar, beni etkileyen insanlar ve olaylar bir araya gelip içimde bir volkan patlamasını tetiklediler ve işte bu da ortaya çıkardığım işlerle somutlaştı. Ve bir de tabii camın doğal halinin sadece volkanik aktiviteler sonucunda  oluştuğu göz öne alındığında, atölyemin adının başka bir şey olması söz konusu olamazdı sanırım...


Ayşen Savcı, “What Kind of a World?”, 2016, Core Casting, 30x35x15 cm., (Private Collection).
Ü.K.- Cam Sanatında kullanılan çok farklı teknikler var. Siz hangi tekniği ya da teknikleri kullanıyorsunuz? Bilinen teknikleri denerken, kendi özel tekniklerinizi de yaratmışsınız sanırım.
A.S.- Ben cama, üfleme yoluyla değil de ‘kiln casting’ denilen, kökü milattan öncesine dayanan ve 19. yüzyılın sonlarına doğru Art Nouveau sanatçıları tarafından benimsenmiş olan teknikleri kullanarak şekil veriyorum. Bunlar, genelde yoğun işçilik ve yüksek uzmanlık gerektiren cam işleme teknikleri. Bu tekniklerle ile yapılan işlerde camın transparan özelliği bir ölçüde kaybedilse de buzlu, ışığı gizemli bir şekilde yansıtan, muhteşem sonuçlar elde ediliyor. Ayrıca, camın transparan özelliğini kullanarak, açık kalıplar vasıtasıyla üç boyutta çok güzel etkiler yakalayabiliyorum. Ben bunu, camın içinde renklerle üç boyutlu bir resim yapmak olarak tanımlıyorum. 


Ayşen Savcı, “Touched - Gave hand”, 2015, Kiln Casting, 9x35x16 cm., (Private Collection).
Ü.K.- Cam Eserler bitmiş haliyle hayranlık uyandırıyor ama bu eserler çok zahmetli ve oldukça masraflı bir süreç sonucu ortaya çıkıyor. Hatta bazı eserlerin son halini alması aylar sürüyor. Bu süreci nasıl tanımlarsınız?
A.S.- Ben, yaptığım heykelleri, hazırladığım kalıplar vasıtasıyla, camı fırınlarda önce eritip sonra da soğutarak elde ediyorum. Bu oldukça uzun ve meşakkatli bir süreç. Modelimi önce kilden yapıyorum, sonra silikon kalıbını alıyorum ve bu kalıp vasıtasıyla modeli ikinci aşamada balmumundan döküyorum. Sonrasında fırına girebilir bir kalıp hazırlayıp, balmumunu içinden erittikten sonra cam yükleyip fırına veriyorum. Fırında kalma süresi, camın cinsi, et kalınlığı gibi faktörlere dayanan bir program ile belirleniyor. Soğuma işlemi tamamlandıktan sonra, kalıbı kırarak içinden camı çıkarıyorum. Dolayısıyla her bir çalışma tek oluyor.


Ayşen Savcı, “Hand in Hand”, 2014, Kiln Casting,
10x22x17 cm., (Private Collection).
Ü.K.- Bugüne kadar genellikle hangi temalar üzerinde çalıştınız? Eser serilerinizin isimleri nedir?
A.S.- Ben hem geçmişte beni etkilemiş olan durumları hem de yaşadığımız çağda ve coğrafyada olan ve beni etkileyen olayları ve duyguları yansıtmaya çalışıyorum çalışmalarıma. Olayın veya durumun kendisinden ziyade bunun bende bıraktığı izler ve duygular yansıyor cam heykellerime. Ben çoklukla heykellerimi, doğa dostu bir malzeme olan camı, doğal taşların kucağına bırakarak oluşturuyorum. Bir dönem ‘elleri’ ve doğal taşları kullanarak hazırladığım bir seri oldu. Bu çalışmalarımın ‘Dokunduk - el verdik’, ‘Sarıldık -dost olduk’, ‘Çalıştık - daha iyiye’, ‘Hükmettik’, ‘El ele verdik’ gibi isimleri vardı ve her biri bir insani duyguyu yansıtmaya çalışıyordu. Elbette bir de Akdenizli olmaktan, bu coğrafyanın doğasından ve kültürel geçmişinden etkilenmiş olan işlerim var. Tanrılar, tanrıçalar, denizle ilgili her şey camlarıma yansıyor…
2016 Mayıs ayında Art & Life Galeri’de yaptığım serginin adı ‘Kadın Olmak’ idi. Bu sergide kadını ve kadın olmanın ne demek olduğunu anlatmaya çalıştım. Kadın olarak bizler
hayat veren enerjiyiz. Bazen erkenden evlendiriliyoruz ve kendimizi çaresiz hissediyoruz; bazen de tutuluyoruz bir oluyoruz. Bazen kopmak istesek de kopamıyoruz. Bazen doğaya tutunuyoruz, bazen sırtımızda bebeğimizle kalıp bir çıkış bulamıyoruz. Ama yine de umut bitmiyor ve bazen de güç bizde oluyor, hükmediyoruz. En acısı da bazen “Bu nasıl bir dünya?” diye soruyoruz ve utanıyoruz insanlığımızdan. Yine de bir yanımız kan ağlarken, bir yandan da dik durmayı biliyoruz ve küllerimizden doğuyoruz her seferinde yeniden. İşimiz hiç bitmiyor, yapmamız gerekenler var her zaman. Yapmak istediklerimiz için de pencerelerimiz var hepimizin ama bir de zincirlerimiz. Fakat biz kadınız ve elbet bir gün istediğimiz gibi uçacağız… İşte bu duygular bu serideki çalışmalarımın isimlerine yansıdı. ‘Bazen çaresiz kaldık’, ‘Elbet bir gün uçacağız’, ‘Tutulduk bir olduk’, ‘Kopamadık’, ‘Bazen çıkış bulamadık’, ‘Nasıl bir dünya’, ‘Umut’, ‘Utandık İnsanlığımızdan’, ‘Hayat veren enerjiyiz’, ‘Zincirim-Pencerem’, ‘Bazen de biz hükmettik’, ‘Tutunduk doğaya’, ‘İşimiz hiç bitmez’, ‘Bekaret kemeri’, ‘Killerimizden doğduk’, ‘Bir yanımız ağlarken dik durmayı bildik’ bu sergideki işlerimin isimleriydi.


Ayşen Savcı, “Sometimes we couldn’t find a way out”, 2016, Kiln Casting, 29x31x26 cm.

Ü.K.- Cam Sanatı’nın yanı sıra Resim ve Mine gibi sanatın diğer dallarıyla da ilgilisiniz ve eser üretiyorsunuz değil mi?
A.S.- Resim benim cam ile çalışırken desenimi geliştirmek ve farklı çalışmalar yapabilmek için el attığım bir dal. Ancak resim her yerde, her zaman yapılabiliyor. Bir karakalemle bile çok şeyler anlatılabiliyor. Onun için resmi sevdim. Yolculuklarım sırasında gördüğüm yerler, tanıştığım ve benim üzerimde etki bırakan bütün insanlar, yıllar içerisinde karşıma çıkan tüm zorluklar ve mutluluklar yaptığım resimlerle somutlaştı. Bende bir şekilde etki bırakan insan yüzlerini ve yaşamlarından kesitleri resmetmeyi seviyorum. Mine benim ilk öğrendiğim teknik. Genelde takı yapmada kullanılıyor ama ben takı tasarımcısı olmadığım için bakır plakalar üzerine, mine kullanarak küçük resimler yapıyorum. 

Ü.K.- Son olarak yakın zamandaki projeleriniz nedir?
A.S.- ‘Zaman’ kavramını kullanarak bir seri iş üretmeyi planlıyorum. Bu çalışmalara yavaş yavaş başladım. Elbette bir de çalışmalarımı yurt dışında da sergileyebilmeyi arzu ediyorum. Henüz elle tutulur bir proje yok ama bunu hedefliyorum.


Ayşen Savcı, “We stood upright even when we’re sad”, 2016,
Kiln Casting, 34x17x15 cm.
AYŞEN SAVCI (1960, Ankara)
Aslen Endüstri Mühendisi olan Ayşen Savcı, İsveç ve Türkiye’de sürdürdüğü profesyonel iş yaşamının ardından 2011 Eylül’ünde, mine ve cam sanatı konusunda çalışmalar yapmaya başlamıştır. Zaman içerisinde camı fırınlarda şekillendirme, kalıp ve kuma döküm konusunda Türk ve uluslararası çok değerli sanatçılarla değişik teknikleri kapsayan atölye çalışmaları yapma imkanı bulmuş, aynı zamanda da resim çalışmalarına devam etmiştir. Ayşen Savcı şimdilerde çalışmalarına, kendi atölyesi Studio Volcano’da devam etmektedir. (www.studiovolcano.com)
Beş yıllık sanat hayatına altı kişisel sergi sığdırmış olan Ayşen Savcı’nın eserleri İstanbul, Bursa, Ankara, Milano, Londra, Atina, Stockholm, Göteborg, Sidney, Besançon, Chicago ve New York’ta özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
Ayşen Savcı, cam ve resim çalışmalarının yanında, Sabancı Üniversitesi’nin başlattığı ve yönetim kurullarında kadınların varlığını ve rolünü güçlendirmek amacı ile yola çıkan ‘Bağımsız Kadın Direktörler’ projesinin danışma kurulu üyeliği görevini de yürütmektedir.

Kişisel Sergiler:
2016 Ağustos - Datça, UKKSA Galeri (Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi)
2016 Mayıs - İstanbul, Cihangir, Gallery Art &Life
2015 Eylül - Bodrum Dibeklihan Erdinç Bakla Sanat Galerisi
2015 Mart - İstanbul, Ortaköy Kültür Merkezi Sanat Galerisi
2014 Eylül - İstanbul İsveç Başkonsolosluğu
2014 Haziran - Bodrum Dibeklihan Sandık Odası

Karma Sergi, Bienal, Fuar:
2016 Kasım - İstanbul, ARTİST - 26. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı
2016 Ekim - İstanbul, 3. İstanbul Tasarım Bienali
2016 Mart - Ankara, 2. ARTAnkara Çağdaş Sanat Fuarı
2015 Aralık - İzmir, 6. Uluslararası EGEART Sanat Günleri
2015 Mayıs - İstanbul, 7 Kadın, 7 Nefes, KAGİDER (Kadın Girişimciler Derneği)


Ayşen Savcı, “We couldn’t fall apart”, 2016, Kiln Casting, 36x32x16 cm., (Private Collection).

Ayşen Savcı, “Sometimes we felt hopeless”, 2015, Kiln Casting, 16x24x11 cm., (Private Collection).

Ayşen Savcı, “Night and Wave, 2016, Kiln Casting, 27x27x3 cm., (Private Collection).

Ayşen Savcı, “Hope, 2016, Kiln Casting, 13x27x28 cm.

Ayşen Savcı, “Swirl”, 2015, Kiln Casting, 28x21x10 cm., (Private Collection).
Ayşen Savcı at her Studio.
 
Ayşen Savcı at her Studio.
 
Ayşen Savcı at her Studio.