Walid Siti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Walid Siti etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Nisan 2016 Salı

ZILBERMAN GALLERY OPENS NEW SPACE AT GERMANY

Azade Köker, “Betula Pendula”, 2009-2016, mixed media on canvas, 250x200 cm


Zilberman Gallery is pleased to announce its opening show in it’s new gallery space in Berlin, Ultrahabitat, featuring works by Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade Köker, Şükran Moral, Imran Qureshi and Walid Siti, on the occasion of Gallery Weekend on 28th of April. With a proven track record of eight years in Istanbul, Zilberman Gallery is looking forward to its next chapter with its new name in Berlin.

ULTRAHABITAT (29 April - 30 July 2016)
If we accept the assertion that people’s identity is inevitably not only physically shaped by the very architecture of their locale, but also psychologically by their diverse sets of cultural values, we have to accept the fact, that especially city life is first and foremost heterogeneous, if anything.
Especially in an increasingly globalized world, governments, therefore, are facing difficulties to assert control over decidedly diverse populations, thus being faced with a social state of hybridity. In order to maintain social order, and to exercise social control, a plethora of socio-political measures are implemented, which often defy the very hybridity, which is at the foundation of city life.
The German-American philosopher, sociologist, and political theorist Herbert Marcuse and his concept of repressive desublimation, emphasize that postwar mass culture and the power of the media, especially when state-run, serves to reinforce political suppression, while laying the foundation for social unrest. As a result, a populace finds itself trapped in an environment that negates today’s ever-changing ways of life, which are as manyfold as a locale’s populace.
Heba Y. Amin creates drawings which may be understood as an antithesis to a desired dwelling. Rather than being inspired by architecture, they represent a decidedly dystopian aspect prevalent in abandoned houses, and certain cityscapes in general. Amin’s use of the opposing colors Black and White serves to accentuate how failed architecture can psychologically impact people’s every-day lives.

Burçak Bingöl, “Günebakan III”, 
2011, ceramic, metal, 33x34x38 cm
Burçak Bingöl challenges the viewer’s traditional perception of an object. Her objects oscillate between the purely decorative, and the useful. With ornamentation playing an important role in her overall oevre, Bingöl’s works have an allure that is derived from an inherent power of attractiveness, thus luring the viewer into thinking that they are something other than what they are culturally vested with.
Azade Köker’s works comment on the state of the individual , and on the relationship of the individual with nature and city life. Often alluding to fragmented cultures and identities, both in cities and countries as a whole, her paintings are never mere representations of nature, but rather transcend nature as a one-dimensional state. They are a plea for multi-dimensionality with the tree often being a symbol for a nature-like, fluid state.
Şükran Moral’s performances are criticism of patriarchal societies and conventions, as well as governmental control mechanisms. Struggling to choose freely in which country to live, migrants resort to solutions, such as marriage that have a profound influence on their future life, in order to obtain a permanent resident status. Often tongue-in-cheek, and sexually provocative the viewer is invited to reassess the process of emancipation.
Imran Qureshi’s approach is rooted in Mughal miniature painting. What is originally derived from Arabic script, ultimately grows into more abstract forms. Qureshi develops narratives informed by his life in Pakistan amid martial law and social unrest. His trademark staining and slithering marks have the allegorical mimicking another reality that is ultimately beyond the viewer’s grasp.
Walid Siti, a three-time Venice Biennial participant investigates the collective memory in society. His work is informed by socio-political realities like war, migration, exile, as well as politics. Assessing the symbolic role of natural landscapes and landmarks, he develops shapes, as well as referencing shapes of nature that echo the tragedies of humans under the influence of war, migration, and exile.

FURTHER INFO
www.zilbermangallery.com
Adres:
Goethestraße 82, Kat 1, 10623 Berlin
T: +49-30-31809900

F: +49-30-31809901

Azade Köker, “Betula Pendula”, 2009-2016, mixed media on canvas, 250x200 cm

ZİLBERMAN GALLERY ALMANYA’DA YENİ MEKAN AÇIYOR
Zilberman Gallery, Berlin’deki yeni mekanının açılışını ULTRAHABITAT sergisiyle yapıyor. Berlin’deki “Gallery Weekend” sırasında 28 Nisan günü açılacak olan sergide, Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade Köker, Şükran Moral, Imran Qureshi ve Walid Siti’nin işleri yer alacak. Zilberman Gallery, İstanbul’daki sekiz senelik başarılı çalışmalarını Berlin’deki yeni mekanıyla ve yeni ismiyle uluslararası platforma taşıyor. Sergi, 30 Temmuz 2016 tarihine kadar devam edecek.

ULTRAHABITAT
Eğer insanların kimliğinin sadece fiziksel olarak mimari yapılar ile değil de aynı zamanda psikolojik olarak yaşadıkları kültürel değerlerden beslendiğini kabul edersek, şehir hayatının her şeyden evvel heterojen olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Gittikçe globalleşen dünyada devletler, heterojen toplumları kontrol etmekte zorlanmakta ve bu yüzden de sosyal olarak ikili bir durum ortaya çıkmaktadır. Sosyal düzeni ve kontrolü sağlamak için, sosyo-politik önlemler alınmakta ve bu önlemler de şehir hayatının temelindeki heterojenliği hiçe saymaktadır.

Alman-Amerikalı filozof, sosyolog ve politik felsefeci Herbert Marcuse’nin baskıcı hoşgörü kavramı, savaş sonrası kitle kültürünün, medyanın özellikle devlet kontrolü altında olduğundaki gücünün siyasi baskılamayı desteklediğini ve bu baskının da toplumsal karmaşıklığı doğurduğunu söyler. Sonuç olarak da durmadan değişen yaşam biçimleriyle çelişen koşulların sıkıştırdığı toplum kendini kapana kısılmış hisseder.

Heba Y. Amin’in desenleri, arzulanan meskenin antitezi olarak okunabilir. İşler, mimari görseller değildir; sanatçı, terk edilmiş evlerin, bazı şehir manzaralarının distopik boyutunu temsil etmeyi hedefler. Amin’in siyah ve beyaz gibi kontrast renkler kullanması, başarısız olmuş mimarinin insanların günlük hayatını nasıl etkileyebileceğinin altını çizer.
Burçak Bingöl, izleyicinin geleneksel obje algısını sorgular. Sanatçının objeleri, dekoratif ile işlevsel arasında gidip gelir. Bingöl’ün pratiğinde süsleme önemli bir yer tutar; işlerinin cezbedici çekiciliği, izleyicilere bu objelerin kültürel olarak taşıdıkları rolün ötesinde bir şey olup olmadıklarını düşündürür.
Azade Köker’in işleri, bireyin günümüzdeki durumu ve bireyin hem doğa hem şehirle olan ilişkisi ile ilgili yorum yapar. Sanatçının şehir ve doğadaki parçalanmış kültür ve kimliklere atıfta bulunan resimleri, sadece doğayı temsil etmez; doğanın tek boyutlu bir hal olmasının ötesine geçmeye çalışır. Çok boyutluluğa talep olarak okunabilecek resimlerde ağaç çoğu zaman doğal, akışkan bir halin simgesi olarak kullanılır.
Şükran Moral’in performansları, ataerkil toplumları ve bu toplumların adetlerini, devletin denetim mekanizmalarını eleştirir. Özgür olarak hangi ülkede yaşayacaklarını seçmekte zorlanan göçmenler, evlilik gibi geleceklerini derin ve kalıcı olarak etkileyecek kararlar vermekte ve bu sayede oturma izni almaktadırlar. Çoğu zaman mizah ve cinsel kışkırtmayı işlerinde kullanan Moral, izleyicilerin özgürleşme süreçlerini tekrar gözden geçirmeye davet eder.
Imran Qureshi’nin işleri, Babür minyatür resimlerini çıkış noktası olarak alır. Sanatçı, eski yazıdaki biçimleri soyut biçimlere dönüştürür. Pakistan’da yaşayan Qureshi, ülkesindeki savaş hali ve sosyal karışıklıkları kullanan anlatımlar yaratır. Sanatçının imzası olan lekeleme, sürme işaretleri, izleyicinin anlayabileceğinin ötesinde olan bir gerçekliğin alegorik birer temsiliyetidir.
Daha önce üç kere Venedik Bienali’ne katılmış olan Walid Siti, toplumdaki müşterek hafızayı konu olarak alır. İşlerini etkileyen sosyo-politik gerçekler arasında savaş, göç, sürgün sayılabilir. Doğal manzara ve simgelerin sembolik rollerini tartan sanatçı yeni şekiller üretip doğadaki biçimlere atıfta bulunarak insanların savaş, göç ve sürgünlerden dolayı yaşadıkları trajedilerin yansımalarını üretir.

DETAYLI BİLGİ
www.zilbermangallery.com
Adres:
Goethestraße 82, Kat 1, 10623 Berlin
T: +49-30-31809900
F: +49-30-31809901