ahmet yesil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahmet yesil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2014 Salı

AHMET YEŞİL: “GÖRSEL OLAN SATAŞIR, ÖRTER VE ESTETİK AKLIN DUYARLIĞINA YERLEŞİR”



Ahmet Yeşil’in resimlerine ilk baktığınızda onun imzası haline gelen deniz-gemi halatı ve makara ipliklerini görürsünüz. Sonraki bakışlarınızda bu ipler sizi görsel bir şölenin içine çeker. Resimler size sataşır, tüm benliğinizi sarmaya başlar ve aklınızda siz ne görmek isterseniz o imge, o görsel lezzet kalır. Ressam Ahmet Yeşil, “Görsel Dokunuşlar” ismini verdiği 100. Kişisel sergisiyle Oberhausen Sarayı Ludwig Galeri Panorama Salonu’nda sanatseverlerle buluşuyor. Sergi, 24 Ağustos 2014 tarihine kadar izlenebilir.     

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Sayın Ahmet Yeşil, 100. Kişisel serginiz olması sebebiyle özel bir anlam taşıyan “Görsel Dokunuşlar” serginiz, Almanya’nın Oberhausen şehrindeki Oberhausen Sarayı Ludwig Galeri Panorama Salonu’nda 4 Mayıs’ta açıldı ve 24 Ağustos 2014 tarihine kadar devam ediyor. Siz de açılışa katıldınız. Bize biraz açılış atmosferini ve izleyicilerin tepkilerini anlatabilir misiniz? Siz neler hissettiniz?
4 Mayıs’ta belirtiğiniz mekan da sergimin açılışında ki atmosferi anlatmak çok zor. Her yeni sergide yaşanılan heyecanın, coşkunun, endişenin -tabi bu endişe bir korkma, ürkme ifadesi değil- 100. sergimin önemli bir sanat mekanında olması durumu diye bilirim.

Sizin sergi açtığınız mekanın bir diğer galerisinde usta sanatçı Andy Warhol’un da sergisi vardı. Afişleriniz yana yana Almanya sokaklarında yer aldı. Nasıl bir duygu?
Evet, sergimin açılışına giderken; mekanın dışında, yollarda ve iç açık alanında Andy Warhol afişleri ile yana yan asılmış görünce çok mutlu oldum. Sanat tarihinin bu çok önemli sanatçısının sergisi ile benim sergimin bulunduğu mekanlar karşılıklı, aynı galeriye ait iki bina içinde olması onur verici. 100. Sergimin yanı sıra 34 yıllık sanat yaşamımın en önemli ödülü gibi bir duyguyu hissettirdi.

“Görsel Dokunuşlar” seriniz ile ilgili kaleme aldığınız metinde şu cümleleriniz dikkat çekiyor: “Sanatın yarattığı estetik/plastik değerler, dünyaya yansıyan bir atmosfer kurar. Gündelik yaşama kilitlenmiş insanların da, belki hiç ilgilenmedikleri bu yansımaların içinden geçmesi kaçınılmazdır; çünkü görsel olana bakmanın ötesindeki görme biçimi, yaşamı algılayan aklın görsel dokunuşlarıdır. Onları hiç istemese de yakalar, emerek içine soğurur ve beklemediği birileriyle ortak algıya zorlar.” Bu söyleminiz sizin eserlerinizi çok iyi tanımlıyor. İzleyicinin bu görsel dokunuşların içine girmemesi imkansız. Eserlerinizin yıllardır keyifle izlenmesinin en önemli sebeplerinden biri bu olsa gerek. Bu söyleminize neler ekleyebilirsiniz?
Esasında cevap da bu sorunun içinde. Bunu biraz açarsak; günümüzde gelişen teknoloji, getirdikleri ve götürdükleri ile görsel, yazınsal ve sanal sosyal iletişim kanalları yoluyla hazır davetli izleyici ile yaşamın günlük akışı içinde, hazırlıksız izleyici farkında olsa da olmasa da görsel olana dokunarak yaşamın akışı içinde buluşturuyor. Akar olan her şey kendi yatağını da geliştirerek yapar ki, buna eğitimi sanatın evrensel gücünü katmalısınız. Katamasanız yerel kalırsınız. Sergimin açılışında, sanatçı toplumundan sanat toplumunu yaratmış bilinçli bir izleyici topluluğu vardı, görsel olana dokunabilen, soran, sorgulayan izleyici karşısında siz de kendi gardınızı güçlü kılabilmek için bir sanatçıda olması gereken bilgi ve sanatınıza ait dilin söylemi içinden güçlü olarak izleyiciye dokunuyorsunuz. İzleyicin donanımı da size katkı sağlıyor.

“Görsel Dokunuşlar” serinizde daha önceki çalışmalarınızdan farklı olarak kusursuz iplik-halat kurgusunun içinden fırlamaya başlayan daha soyut imgeler görüyoruz. Yeni bir içsel patlamanın mı işaretleri bu görsel dokunuşlar?
Evet, kendi içinde bir dönemi oluşturan bir konseptin tüm tematik simgeleri dışlayarak, dış dünya ile plastik değerlerle soyut bir dil üzerinden görsel dokunuşlardır yaratmaya çalıştığım.

Sanat yaşamınızın en başından buyana, deniz-gemi halatı ve makara iplikleriyle görsel bir şölen sunuyorsunuz. Belli ki bilinçaltınıza yerleşen bu imge, sanatsal bir ifade aracına döndü ve sizin imzanız haline geldi. 100 kişisel sergi açtıktan sonra bu sanatsal objenin yerine, başka bir şey kullanmayı hiç düşündünüz mü?
Benim sanat serüvenimi yakından izleyenler, siz de bilirsiniz, kendi içinde zaten sürekli yeni dönemleri olanı, üreterek dönem geçişlerini görebilirsiniz. Her sanat yapıtının, yaratıcısına ait bir ifadenin anlamsal değeri üzerinden çalışan bir dışavurumu olduğunu söyleyebiliriz. Kendinize ait boşluklar üzerinden içe ve dışa dönük sorular sormaya başladığınızda yapıtın tüm boşluklarını semantik olarak doldurmaya başlarsınız. Sonrasında bilinç ve bilincin spontane refleksleriyle ortaya çıkan sanatsal edim, plastize edilmiş bir ifadenin resmi araçsallaştırması suretiyle bir tür dile dönüşür. İşte bu dil, sanat olması bakımından resmin, kendi olanağında karşıma çıkardığı yeni keşif mecralarının olasılıklar alanıdır. Yani birinin anı defterini okumaya başladığınızda her günün farklı izlerini görürsünüz, ama defter tümüyle kişinin kendisine aittir.

Bu serginiz ile birlikte birçok yeni sergi teklifi daha geldiğini duyduk. Önümüzdeki günlerde sizin eserlerinizi hangi ülkelerde göreceğiz?
Yurtdışında Almanya Oberhausen’de Ludwig Müzesi’nde 4 Mayıs-24 Ağustos 2014 tarihleri arasında, üç ay sürecek bir kişisel sergim var.
2015 yılında, Galeri Daniel Besseiche ile Cenevre ve Paris galerilerinde iki sergi düşünülüyor.
2014 yılında Aralık ayında Paris Carrousel du Louvre Müzesi’nde S.N.B.A. Salon Sergisi var.
2 Ekim - 2 Kasım 2014 tarihleri arasında Lüksemburg’ta karma bir sergiye katılıyorum.
Ekim 2014’te Düsseldorf’ta bir sergi için görüşmeler devam ediyor.
Yurtiçinde ise İzmir’de 1 Kasım 2014’te Ekol Sanat Galerisi’nde bir sergi ve Tüyap Sanat Fuarı’nda Galeri Soyut’la birlikte bir karma sergi projem mevcut.


Bilgi için: www.ahmetyesil.com

26 Mart 2014 Çarşamba

AHMET YEŞİL’DEN MUHTEŞEM BİR GÖRSEL ŞÖLEN


“RETROSPEKTİF DOKUNUŞLAR” SERGİSİ İLE ANKARA’DA
Ahmet Yeşil’in “Retrospektif Dokunuşlar” adlı resim sergisi 28 Mart - 16 Nisan 2014 tarihleri arasında Ankara Galeri Soyut / A- B Salonlarında izleyicilerle buluşuyor. Ülkemizin sanat ortamında seçkin bir yere sahip olan Yeşil, özgün sanat anlayışı ve üslubu ile uluslararası sanat ortamında da izlenen bir Türk sanatçısı. Ahmet Yeşil şu cümlelerle sanat anlayışını ve sanata bakışının ipuçlarını veriyor: “Yaşamın gerçekleriyle her an yüzleşme durumumuz, görüntünün anlam değerleriyle yaşama dokunmaya başlarsınız. Bu ise yaşamın her boyutundaki görüntüler / yansımalar arasında kendimize ait olanla buluşmamız demektir.
Bulma, buluşma, kavuşma, keşfetme kişinin kendi gerçeğiyle yüzleşmesidir. Duyguların, olguların insana ait saf, onu özgün kılan gerçeğiyle de yaşama kendinize dokunmaya başlarsınız. Gösterilmek istenilenle değil, görmek istediklerinizle yaşamı sorarak sorgulayarak, iradenizi boşluklarda egemen kılarak, anlamlı özgür ve özgün yaşayabilirsiniz.’’


Ahmet Yeşil’in resimlerini Yard. Doç. Orçun ÇADIRCI ise şu cümlelerle anlatıyor: “Ahmet Yeşil resminde biçim ve renk yordamıyla kotarılan mekan, sanatçının titizlikle kurduğu bir evren tasarımı olarak karşımıza çıkar. Tanıdığımız ve/fakat yabancısı olduğumuz her türden uzamsal kavrayışın birbiri içinde eridiği bir mekan kurgusudur bu. İp dokusunun biçimlendirdiği uzam, rengin ve ritmin yardımıyla neredeyse resmin bütün aurasını belirler. Komple bir devinimi izleyiciye sunan bu yapı, ortaya konan yapıtı bütüncül bir organizmaya dönüştürür. Öyle ki, birbirine tutunarak kütleleşen halat yığınının içinden tek bir ilmik çekilip alınacak olsa, bütün resim çöküverecek gibi durur. Resmin arz ettiği bu hassas ve bir o kadar da sağlam yapı sanatçının nota yazan kompozitör duyarlığına sahip olduğuna dair önemli bir göstergedir. Aynı duyarlıkla inşa edilmiş olan kompozisyon, yapıt üzerinde gezinecek olan bakışa rehberlik edecek planlara ayrılmıştır. Açık koyu renk değerlerinin yardımıyla organize edilen bu planlar, ağır ya da kıvrak hareketlerin birbirine eklenmesi suretiyle izleyiciyi taşınan imgeyle buluşturur. Kimi zaman renk, kimi zaman biçim aracılığıyla yüzeye taşınan imge burada resmin kendisiyle bütünleşerek töze dönüşür. Böylelikle yapıt artık yüklendiği özneyi imlemez, çünkü imgenin kendisi olur.”


AHMET YEŞİL
Ahmet Yeşil 1954’de Mersin’de doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini aynı ilde gördü. Ressam Nuri Abaç, İlhan Çevik ve Ernür Tüzün’den gerekli resim eğitimini aldı. Başta Kültür Bakanlığı, DYO Eğitim Vakfı Müzesi, Ankara Resim Heykel Müzesi, Körfez Belediyesi Müzesi, Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Müzesi, T.C. Cumhurbaşkanlığı Koleksiyonu, İngiltere Kraliyet Koleksiyonu, Eczacıbaşı Koleksiyonu, Cumhuriyet Gazetesi Müzesi, Uğur Mumcu Vakfı Koleksiyonu, Hacettepe Üniversitesi Resim Heykel Müzesi, Eskişehir Anadolu
Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi olmak üzere, yurt dışında, Almanya, ABD, Kanada, Hollanda, İngiltere başta olmak üzere, birçok ülkede de yapıtları bulunmaktadır. Sanatçı, UNESCO AIAP Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği ve BRHD üyesidir. Sanatçı şimdiye kadar 91 kişisel olmak üzere, 289 karma ve yarışmalı sergiye katıldı. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda 19 ödül aldı.  


Yurt Dışı Kişisel - Karma Sergiler
2012 Survivors Mostra D'arte Contemporanea A Firenze, Floransa - İtalya
2011 Aralık, Carruusel Du Louvre Salle Le Nötre 99 rue SNBA Salon Sergisi Paris, Fransa
2011 Floransa Bienali, İtalya
2011 Grand Palaris Salon Exhibition, Paris - Fransa
2011 Galerie Tuillier, Paris - Fransa
2011 Art Gallery Earth, New jersey - ABD
2011 Miami Solo Expo, ABD
2011 February Vısual Touches Exhibition, New York - ABD
2010 Grand Palaris Salon Exhibition, Paris - Fransa
2008 Aralık, Carruuseldu Louvre Salle Le Nötre 99 rue SNBA Salon Sergisi, Paris – Fransa
2008 Eylül, Plastic Arts International Festival in Monastir -Tunus
2007 Aralık, Carruuseldu Louvre Salle Le Nötre 99 rue SNBA Salon Sergisi Paris –Fransa
2006 Mart, Marson De I’UnescoColoir X-XL Place De Fontenoy, Paris - Fransa
2006 Mart, Le centre Culturel Anatolie de Paris / FRANSA
2005 Nisan, Herrenhof Mussbach Sanat Galerisi Neustadt/ Almanya
2005 Mart, Gallery Hittite, Toronto - Kanada
2004 Lahey Hause Of Art Gallery, Hollanda
2003 Monreal, Kanada - Karma Sergi
2003 Amsterdam Hause Of Art Galeri, Hollanda

Ödüller
2011 Louvre Müzesi, Carousel Salon Sergisi Gümüş Madalya Ödülü, Paris - Fransa
2011 Mersin İSK Kent Onur Ödülü
2010 Sanat Kurumu, Yılın Resim Dalında Sanatçı Ödülü
2009 Louvre Müzesi, Carousel Salon Sergisi Delagasyon Ödülü, Paris - Fransa
2004 III. Mersin Uluslararası Müzik Festivali Sanat Özel Ödülü
1997 II. Deniz Müzesi Komutanlığı 1. Ödülü
1996 I. Deniz Müzesi Komutanlığı 3. Ödülü
1995 Kayseri Valiliği Resim Yarışması Ödülü
1993 Kültür Bakanlığı I. Kapadokya Resim Yarışması Mansiyon
1993 26. D.Y.O. Resim Yarışması Büyük Ödülü
1992 Tekel VI. Geleneksel Resim Yarışması I. Ödülü
1992 Sanatçı Gözüyle Antalya Resim Yarışması, Mansiyon
1992 Adana Çimento Sanayi Resim Yarışması Mansiyon
1991 Körfez Belediyesi Resim Yarışması Mansiyon
1990 TPAO Resim Yarışması’nda I. Mansiyon
1989 Ordu İl Resim Yarışması’nda I. Mansiyon
1985 Mersin Uluslar arası Resim-Heykel-Seramik Yarışmasında Mansiyon
1983 Turgut Pura Yarışması’nda Kültür Bakanlığı Ödülü
1982 Turgut Pura Yarışması’nda İzmir Resim Heykel Müzesi Ödülü

Galeri Soyut
Yıldızevler Mah. Tagore Cad (4.Cad.) Şehit Mustafa Doğan Sokak No: 82 / A – B Çankaya – 06550 / ANKARA
Tel: 0312 438 8670
galerisoyut@gmail.com
www.galerisoyut.com.tr,












2 Ekim 2013 Çarşamba

AKLIN VE GÖZÜN SONSUZ İFADE GÜCÜNE GÖNDERMELER

Ahmet Yeşil, "Benim Çiçeklerim", (Özel Koleksiyon).
AKLIN VE GÖZÜN SONSUZ İFADE GÜCÜNE GÖNDERMELER

Halatın, ipin kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermeler yapan, özlemlerini, tutkularını yaratığı sanatsal bir dünya üzerinden tuvaline yansıtan ressam Ahmet Yeşil, sanatı ile ilgili detayları anlatıyor. 

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ahmet Yeşil’in resim serüveninin nasıl başladığını öğrenebilir miyiz?
İlkokula başlamadan önce, üst kattaki komşumuz İstanbul’dan Mersin’e gelen bir ressamdı. Beni yanına alır, galeriye, atölyesine giderdik. Bir ressamla, resim ve sanatla ilk buluşmam böyle oldu. Ortaokul sıralarında da resim öğretmenimin benimle yakından ilgilenmesi de bu buluşmayı, yakın ilgi düzeyine yükseltti; resme ve sanata daha çok ilgi duymaya başladım. Fakat okul yıllarında idealim tıp okumak ve futboldu. Fen lisesine gitmek istiyordum. Resim öğretmenimiz aynı zamanda müdürümüzdü, başvuru formunu vermedi; çünkü güzel sanatlar eğitimi almamı istiyordu. Okul sonrası rahatsızlandım ve bu süreç içinde ilk resim eğitimim Ankara’da Gazi Eğitim Fakültesi hocalarıyla başladı. Sonrasında İlhan Çevik, Nuri Abaç ve Ernur Tüzün hocalarımın atölye çalışmalarına katıldım. Sonuçta resim öğretmenimin öngörüleri doğrultusunda resim ve sanat yaşam biçimim oldu.

“Nevi şahsına münhasır” olarak tanımlanabilecek bir resim anlayışınız var. Deniz temasının ve gemi halatlarının tuvalinizde yer bulması fikri nasıl doğdu?
Çalışmalarımın içinde kullandığım ip, halat nesnesi ilk önceleri daha çok anlatıya dayalı nesneyi ifade eden simgeydi o plastik dilin içinde… Sonra bu malzemeden yola çıkarak daha çok üzerinde yoğunlaşmaya başladım. Genel sanat literatürü konusundaki bilgi birikiminiz, üzerinde yoğunlaştığınız malzemenin sizin sanatınıza kazandıracağı özgünlüğün de farkına varabilirseniz, sanatınızda da yeni, size özgü bir ifade biçimini de yakalarsınız. Böyle başladı ve kendi içinde plastik ve kurgusal değişimlerle yenilene yenilene bugünkü sürece geldim. Deniz ve gemi halatı ve makara ipliklerine gelince; bir tutku ve geçmişten gelen bilinçaltı dışa vurumun etkileri ve de özlemleriyle yaşanmışlıkların gerçekliliğinin bir daha aynı olmayacağı üzerinden kendi özlemlerimin, tutkularımın yine yaratığım sanatsal bir dünya üzerinden sanal yansımalarıdır. Bu bilinçaltı kaymalarının sanatsal malzemeye dönüşmesidir de diyebiliriz. Daha açık anlatmam gerekirse: halatın nesnel kimliği üzerinden, sanatsal objeye dönüşen ip, halat kendi ritmi ve yaşamın ritmiyle beraber yaratığı kozmos plastik bir dile dönüşürken sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor. Yaşamda da her anın, sanatçının sezgisiyle görme biçimiyle, halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen renk ışık, açık koyu değerlerin bize ait olanın yansımalarıdır. Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik, ekolojik, kişisel yaşamın her boyutunun halatın nesnel yapısı üzerinden plastik, estetik değerlerini en üst düzeyde sanat yapıtına dönüştürmeye sanat anlayışımla ifade etmeye çalışıyorum. Plastik anlatım dilini yakaladığım ip, halat nesnel tanımından sıyrılarak kendi sözünü kurmaya başladı. Resmimdeki her olgunun yaşamımda bir karşılığı vardır. Zaten altını dolduramadığınız bir dil size ait değildir. Zaman içinde plastik dilinizi oluşturduktan sonra, kendinizi keşfetmek üzere teknik arayışlara giriyorsunuz. Durduğunuz an kendi ayak izlerinizi işgal edersiniz. Resim dilini izlemek, seyretmek üzere zamanı beklemeye almak gibi bir lüksüm olmadı. Arkanızdaki birikim, yeniye başlamak üzere bir deneyden ibarettir. Hiçbir deneyi inkâr etmeden, plastiğin dayattığı yenilenmeye açığım. Arayış, bilinç, hesaplaşma iradesi kendi plastik açılımını getiriyor zaten. Son dönem çalışmalarımda ip, resim dışında hiçbir anlatım kaygısı aramadan, plastiğin ve imgenin kendi dönüşümünü ve gücünü kurdu. Daha yalın, daha minimal… Bu elbette benimle hayat, benimle resim ve benimle kendim arasında süren gerilime bir çözüm çabası.

“Ahmet Yeşil, otuz yıllık resim serüveninde temel gelişimini modernist hatta kurar: Yoğun ifade kaygısının öne çıktığı kısa bir dönemden sonra, hızla plastiğin imkânlarına yönelerek, resmi kendi içeriğiyle yeterli bir göstergeye doğru azaltmıştır. Temsil yükünden kurtulan enerji ise, töz dönüşümüne uğrayan ip halat imgesine çökelerek, figüre ilişkin tüm referansları iptal etmiştir. Bu resmi kuran biçimsel töze (ip halat imgesi) temsili bir tanımla bakanın resmi ıskalaması kaçınılmazdır”. Celal Soycan bir makalesinde tuvalinizi bu şekilde anlatıyor. Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Sorunuza tam girmeden bir sergimdeki yaşadığım bir şeyden söz edersem, belki en net yanıtı vermiş olurum. Sergiyi dolaşan bir grup sanatçı arkadaşların arasından biri bana dönerek “halat mı, ip halat mı?” dedi. Ben de şöyle cevap verdim: “sen hala ip halat mı görüyorsun?”. Bakmak başka şey, görmek başka bir şeydir. Resme bakarken onu ifade eden objeleri, nesneleri bir plastik elemen olarak göremeseniz elmayı elma olarak, şişeyi şişe olarak görürseniz o zaman da resmi ıskalarsınız.

Ahmet Yeşil’in resimlerini nasıl okumalıyız? Lirik, empresyonist, modern? Bir akımın içinde anılmak mı, yoksa kendi tarzınızla mı tanınmayı tercih ediyorsunuz?
Resimlerimin nasıl okunması gerektiği konusunda bir okuma kılavuzum yok, olamazda, yanlış olur. Her izleyen kendi duygu, düşünceleri ve sanatsal birikimleri doğrultusunda bir ilişki kurar ki bu da en doğrusudur. Sanatçının buna müdahalesi hikâyeleştirmesi, yönlendirmesi o yapıtı sınırlar, çerçevenin içine hapseder, yanlış olur. Sanatçı da izleyiciyle aynı ölçüde yeni yollara yöneliyor. Sanat eserini kurcalamak risk almaktır. Sanatçının çalışma süreci bittiğinde, ortaya çıkan eser sanatçıya da hiç beklemediği sorular sorar. Bir uçurum kenarında duruşun bilince etkisidir. Yazar da sorular üreterek sanatçıya yol açar. Resmin yapılışına yön veren düşünsel ve plastik kaygılar, bütünüyle ressamın kapalı dünyası içindedir. Sanatçı; başka bir yaşamın, dilin, plastiğin içine dolarken zaten yığınla soruyu da taşır. İzleyici, bu sorular üzerinden belirli sonuçlara ulaşırken, kendi sorularını da ele geçirir. Modern resim zaten bu anlamda hiç susmaz. Okur ve sanatçı ise bitimsiz bir süreç.
Tabi bir tanımlama içinde kendimi sınırlamak, bir yere koymak gibi bir çabam yok, bunu sanat insanları zaman içinde sanatsal serüvenimin bıraktığı etkiyle, izlerden yola çıkarak belirleyeceği bir durum. Benim heyecanım, duygularımı, dünya görüşümü, yaşam felsefemi teknik ve semantik olarak en güçlü en iyi biçimde plastize ederek özgün ve estetik bir dille üretmek. Tabi ki duygu ve yaşam izlerinin olmadığı yapıtlarda siz ne yaparsanız yapın sanat yapıtı yaşanılır olmaz. Tabi ki her sanatçı kendi özgün tarzı ve kimliğiyle anılmak ister, bu benim içinde geçerlidir.

Ahmet Yeşil sanat yaşamını dönemler içinde incelemek mümkün müdür? Örneğin 1988 yılında “Mersin’in Eski Evleri” konulu bir seriniz olmuştu. Bu seriye neler izledi?
1988’de yaptığım o seri çok özel bir seriydi ama benim sanat yaşamımda dört belirgin dönem var. Son dönemdeki ip ve halat ağırlıklı çalışmalarım da dokuz dönemdir. Kendi içinde son çalışmalarım minimalize edilmiş kompozisyonlardır. Şöyle söyleyebilirim; sanatçı doğayla, nesneyle, gündelik ritmin kurucu öğeleriyle ve nesneleştirdiği “ben”iyle ilişkisini, yapıtları üzerinden söylemeye çalışır. Yadsınan, olumlanan, sorgulanan, anlamlandırılan yeryüzü olanca karmaşası, hızı ve değişimi içinde aslında bir olanaktır. Ressamın malzemeyi en olmaza doğru zorlamasının berisinde, bu olanağı “söze” dönüştürme sancısı yatar. Bu sancıyla ressam, ulaştığı ifadeyi sürekli sorgular, dönüştürür, kırar ve aşar. Celal Soyca’nın ifade ettiği gibi bu dönüşüm benim son çalışmalarımda, resmin sadece kendi değerleri üzerinden ifadenin anlatımıyla değil imgenin plastize edilmiş dili üzerinden kendi estetik anlayışımla üretilen yaratılardır.

Bugüne kadar 79 kişisel sergi açmış ve 279 karma sergiye katılmış bulunuyorsunuz. Bu program çok yoğun bir çalışmayı gerektiriyor olmalı?
Evet, zaten bu benim yaşam biçimim, tempom. Düşünce sağlığımla ilgili bir problemim vardır. Günlük uykum üç saati geçmez. Atölyemin hareketliliği yoğundur. Öğrenciler, sanatçılar, sanatsever dostlarım sürekli gelir giderler. Çünkü üç dört bine yakın kitap ve sanatsal arşivim var. Bundan yararlanmak isteyenlere yardımcı olurum. Ama çalışma tempom da hiç düşmez, yaşam ve bio ritmim buna alışıktır.

Son dönemde yurt içinde olduğu kadar yurtdışında da birçok sanatsal etkinlikte yer aldınız? Bu faaliyetleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?
2007-2008’de Paris’te Louvre Müzesi’nin alt salonlarında 1890’dan bu yana yapılan Salon Sergisi’nde iki yıl yer aldım. Bu yıl da hem orada hem de yine Paris’te Grand Palace Salon Sergisi’ne dosyam kabul edildi. Ayrıca Fransa-Paris merkez olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde salonları olan önemli bir galeriyle de anlaşma yaptım: Galerie Daniel Besseiche. Özellikle bu galeriyle çok önemli sergilerim olacak. Paris ve Cenevre başta olmak üzere, sanat tarihine mal olmuş birçok sanatçıyla çalışan bir galeri. Meksika’da Temmuz ayında uluslararası bir etkinliğe davet edildim. Mayıs ayında New York’ta, Haziran başında da Sırbistan’da katılacağım sergiler olacak. Kasım ve Aralık’ta da yine Fransa’dayım.

Resim dalında birçok ödülünüz bulunuyor? Eserleriniz hangi koleksiyonlarda yer alıyor?
Tek tek yazmak uzun olur. Kısaca söylersek 2000’e yakın çalışmam yurtiçi ve yurtdışındaki koleksiyonlarda bulunuyor. Başta Kültür Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Tekel Genel Müdürlüğü, Ziraat Bankası, Akbank, Şekerbank, Vakıfbank Genel Müdürlükleri, Milli Piyango Genel Müdürlüğü, D.Y.O. Eğitim Vakfı Müzesi, Ankara Resim Heykel Müzesi, Körfez Belediyesi Müzesi, Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Müzesi, Cumhurbaşkanlığı Koleksiyonu, Eczacıbaşı Koleksiyonu, Cumhuriyet Gazetesi Müzesi, Uğur Mumcu Vakfı Koleksiyonu, Hacettepe Üniversitesi Resim Heykel Müzesi, Eskişehir Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi, Japonya Koshumata Türk Japon Müzesi, Adana, Antalya, Ordu, Mersin vilayet özel koleksiyonlarında, Fransa, Almanya, Amerika, Kanada, Hollanda, İngiltere başta olmak üzere birçok yabancı ülkede de yapıtlarım bulunuyor.

Resim sanatınızda olgunluk döneminizi yaşıyorsunuz diyebilir miyiz? Gelecek ile ilgili planlarınız nelerdir?
Denilebilinir, ama daha çok göreceğimiz, çok kat edeceğimiz yol var. Bilginizi birikiminizi yenilemez, üstüne koyamasanız olgunluğunuz da sadece yaş ve yaşam deneyiminizle kalır. Sanatçı mükemmelin peşindedir. Mükemmel hep ileridedir.

Resim sanatının temel öğelerinden “doku” sizce neden önemlidir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşamımızda canlı-cansız (organik-inorganik) her şeyin yüzeyi kendine has bir doku ile örüntülüdür. Kendine özgü bu dokusal özellikler, eşyanın (nesnenin) yüzeyini karakterize eder. Dokunarak algıladığımız yüzeyin doku niteliğini tanımlayabiliriz: Sert, yumuşak, kalın, ince, kaygan, pürüzlü gibi. Yani görsel olan her şeyin kendine ait yüzeyi, niteliği vardır. Sanatta, plastik sanatlarda, dokuyu görsel duyularla, görerek algılarız. Plastik sanatlarda dokunun etkisi plastik dile dönüştürülebilirse yani plastik elemanlar olarak yapıta estetik ve imgesel bir güç katıyorsa, biz onu sanatsal bir eleman olarak hissederiz. Hangi nesne olursa olsun, yapıtın içinde dokusal özelliklerini plastik bir dile dönüştüremeseniz, yorum farkınızı yaratıcılığınızla ifade edemezseniz, doku özelliklerini ne kadar başarılı vurgularsanız vurgulayın, resmin değerleriyle sanatsal bir yapıt olmaz. Kısaca doku resme plastik-estetik, imgesel bir değer katmalıdır. Bu, ifadeye içsel ve teknik anlamda da değerler katar.

Resimlerinizde doku unsurunun öne çıktığını gözlemledim. Hangi döneminizde doku unsuruna daha çok yer vermeye başladınız?
Resimlerimde doku unsuru her dönem var oldu. Resmimin plastik/-estetik dilini ifade açısından hem malzeme olarak hem de teknik olarak, resim en güçlü biçimde neyi ifade etmek istiyorsa, dokuyu bilinçli olarak kullandım, kullanıyorum. Doku ve malzeme laf olsun diye kullanılmaz; ona resmin içinde plastik bir değer olarak ihtiyaç varsa kullanılmalıdır. Sanat yaşamımda dört ana dönemim vardır: En çok bilineni, son yirmi yıllık çalışma sürecindeki ipli ve halatlı dönemdir. Bu yirmi yılda ip ve halat olgusu dokuz döneme ayrılır. En son dönemde minimalize edilmiş simge ve anlatımcı kurgulardan arındırılmış, anlatmaktan anlamaya çevrilen ve soyut bir dille ifade ettiğim minimal çalışmalar öne çıkar. Sadece resmin kendine has öğelerinin plastize edildiği, imgenin plastik-sanatsal değerlerine yoğunlaştığım bir dönemdir bu. İp ve halat kendi nesnel kimliğinden sanatsal bir objeye dönüşüyor; yani ip plastik bir imge olarak bir kozmos içinde yer alıyor. Alırken de ışık-gölge, açık-koyu değerleriyle ve rengin ışığa dönüştüğü yüzey üzerinde de sonsuz imge gücünde beslenerek açık yapıta dönüşüyor. İpin, halatın dokusal özellikleri tüm boya ve malzeme katmanlarının altında sanatıma öznel bir kimlik kazandırıyor; nesnel kimliğini resmin dokusal özelliklerinde taşırken gerçekte plastik estetik imgesel bir güç olarak sanatın içinde yerini almaya çalışıyor. Dokunun işlevine gelince: Plastik bir güç olarak doku, yapıtlarımın semantik düzeyinde duygu yüklü bir imgesel etki yaratır; malzemenin biçimsel yapısı üzerinden doku, renk, ışık, açık, koyu değerlerle ortaya çıkarken, armoni ve kontrastlarla da nesnenin dokusu üzerinden kendi plastik-estetik dilimi oluşturuyorum.

Resimlerinizde doku oluşturmak için ne tür malzemeler kullanıyorsunuz?
Dokuyu oluşturmak için genelde kullandığım teknik yağlıboya, akriliktir; zaman zaman da diğer malzemeleri kullandığım oluyor. Her sanatçı yapıtlarında sanatsal dilini en iyi, en güçlü biçimde ifade etmek için kendine yakın malzemelerle çalışmak ister. Ama benim malzeme muhafazakârlığım yok; resmimde plastik-estetik öğeleri en güçlü neyle ifade edebiliyorsam o malzemeyi rahatlıkla kullanırım.

1950 sonrası Türk resminde soyutlama sürecine geçildiğinde doku unsuru tuval resminde değişim göstermiş midir?
Elbette sanat tarihinde her değişim bizi de etkilemiştir. Yalnız batı sanatındaki değişimler bizde çok geç algılanmaya başlamıştır; çünkü batıdaki toplumsal değişim süreci sanatı, sanat da toplumsal yaşamı her boyutuyla etkilemiştir. Bu çok geniş bir konudur. Soyut resim için de bir iki şey söylemek gerekirse: Elbette soyutlama Türk resminde değişim göstermiştir. Bizim geleneksel sanatımıza bakarsanız deformasyon, soyutlama, minimalist etkiler vardır. Biz bu değerler üzerinden değil Batı üzerinden etkilenmişiz. Soyutlamada elbette doku unsuru çok önemlidir; var olan birçok biçim, simge, figür gibi. Değerleri kaldırırken soyut resim salt resmin öğelerinden meydana gelmiş bir düzendir. Duygu ve tutkuların hareketliliği simge ve biçimsel ifadesiyle değil; renk, ışık, açık-koyu lekelerin, renksizliğin dokusal özelikleriyle belirdiği resmin espası içinde sadece plastik imge gücüyle, duygu ve düşüncenin görsel dokunuşlarıyla hissederiz dokuyu. O doku yaşama ait bir plastik değer üzerindeki görsel bir imgedir. Son sergimin ismi de “Görsel Dokunuşlar”dı. Bu adlandırma, gözün ve aklın sonsuz ifade gücüne bir göndermedir.

İp, iplik, halat bir nesne olarak resminizde baştan beri bir gözleniyor. Sayın Mehmet Ergüven hem Ahmet Yeşil kitabında, hem de sizinle ilgili diğer yazılarında bu olguyu olanca açılımıyla irdeledi. Son dönem çalışmalarınızda iyice belirdi ki bu nesneler; “kendinde” olmaktan öte “kendisi için” bir nesneye yol aldı. Tam bir öz dönüşümü… Bunu biraz daha açar mısınız?
Kendimin kendimle kuşatıldığını hissettiğimde, o boğulma anında, bitmiş bir resimdeki söylenmemişi kuşatarak çıkış ararım. Beni de şaşırtacak yeni bir sözü, resimsel tözümü yadsımadan… Benim resmim belki teknik olarak tamamlanmış olsa da, her dönem yeniden bakılmaya talip olur. Aksini yenilgi sayarım. Resmimin ve yaşamımın belki de en yakın tanığı olarak, sizin önüme sürdüğünüz bu sorularda, bendeki bu bitmemiş söz sancısına ayna tutmuyor mu? İçimdeki soruları, plastik dile dönüştürmeden yaşamım bitecek diye korkuyorum. Öte yandan da bir anlamda ölüme meydan okurcasına kendi karanlığımdan sorular avlıyorum. Yaşama karşı hep cephe aldım, onunla dalga geçme pahasına resmi ciddiye aldım. Ona resimlerimle kendimi dayattım.

Mersin’de metropollerden uzak bir çevrede üretiyor olmanın sanatçıya yüklediği sorumluluklar üzerine neler söyleyebilirsiniz? Hiçbir olgudan uzak kalmamak kararıyla neredeyse onulmaz bir bilgi açıklığı, nefessiz okuma ve izleme, burun kıvırma lüksünüzün olmayışı, ulaş(ama)ma sancıları ve malzeme sorunları?
Bunun olumlu ve olumsuz yönlerini birlikte yaşıyorum. Olumu yönü: kendi bağımsız çizginizi kurmada resim dışı anlamsız etkilerden uzak kalıyorsunuz. Olumsuzluk sayılabilecek şeylerin başında, irdeleyip tartışabileceğimiz bir izler çevrenin yokluğu geliyor. Arkamdaki uzun süreçte, özellikle yarışmalı sergiler aracılığıyla resmi kamuoyuna ulaşmaya çalıştım ve sanırım kimi sorunları bu yolla çözdüm. Öte yandan çağın iletişim olanakları, artık merkez-çevre sorununun aşılmasında önemli bir etken. Tabi bir serginin sıcak ve yüz yüze ortamına ulaşma olanağınız oldukça kısıtlı. Buna karşın yaşadığım kentte alabildiğine canlı bir sanat çevresi var. Malzeme sorununu başlarda ciddi olarak yaşadım, ama uzunca bir süredir biraz da geçmiş sıkıntıların psikolojik katkısıyla yıllarca yetecek malzemenin en iyisine bir telefonla ulaşıyorum. Dünyadaki tüm resim ortamını olabildiğince yakından izlememe yardımcı olacak 3000’e yakın kitaba sahibim. Ayda 20-25 dergi girer atölyeme ve bunlar Mersin’de Güzel Sanatlar öğrencileri olmak üzere dileyen herkese açıktır.

Resminizdeki semantik, bir dönemi belirleyen üst gerçekçi kurgu, yer yer gözlenen naif boya ve fırça çalışmaları, belli ki izleyen değil müdahale eden, bozan bir iradeyi işaret ediyor. Bunun plastik dilin imkânları içine iyice mayalandığını görüyoruz. Görünür gelecekte, bu sizi nereye taşıyacak? Dosyanızı birazcık paylaşır mısınız?
Dediğim gibi müdahaleci tavrımın esas hedefi yaşam. Varlığın yaşam karşısında direncini vurgulayan naif tavır. İçimdeki çocukla ilişkim hiç bitmedi. Yaşamda bazı acılara hazırlıksız yakalandım. Ama bilemiyorum işte, resmi bir zaman ve mekân algısı halinde her şeyin karşısına koydum. Ve yeni sorulara, sorunlara…

Röportaj: Ümmühan Kazanç, Antik Dekor, Temmuz 2009