|
Nadide Akdeniz, İsimsiz, 1994, tuval üzerine yağlı boya, 200x225 cm.
|
Nadide Akdeniz 4 Nisan – 4 Mayıs 2019
tarihleri arasında Labirent Sanat’ta “Zamansız İmgeler” başlıklı 26. kişisel
sergisiyle 25 yılı kapsayan yönelimlerinden, farklı dönem ve tekniklerde
ürettiği işleriyle izleyici karşısına çıkıyor.
Açılış: 4 Nisan 2019, Perşembe, Saat:
18.30 - 20.30
SÖYLEŞİ: Ümmühan Kazanç
Sayın Nadide Akdeniz, “Zamansız İmgeler”
isimli 26. kişisel serginizle Labirent Sanat’ta izleyicilerle buluşuyorsunuz.
Siz sanat yaşamınızın boyunca hem yağlıboya hem de karakalem, çini mürekkebi
gibi tekniklerle birçok eser ürettiniz. Bu serginizde özellikle sizin
deyiminizle ‘uykuda’ olan siyah-beyaz resimleriniz ve yağlıboya çalışmalarınız
birbirleriyle ilk defa iletişime geçiyor ve adeta konuşuyor. Bu serginizin
kurgusu hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu sergide 1993 ile
2019 yılları arasında, farklı malzemelerle yapılmış ve zamanın getirdiği farklılıkları
da taşıyan resimlerim yer alıyor. Bir kısım resimlere unutulmuş dersek, bir
kısmı hiç sergilenmemiş ve bazıları da bu sene yapılmış en son, yeni
çalışmalarım. Bu uyuyan resimleri hayata döndürmek istedik. Yıllardır hiç
sergilenmeyen resimleri de artık paylaşmak istedim. Galerinin hem bölünmüş hem
de geçişli mekanlardan oluşması serginin kurgulanmasında etken oldu. Farklı
yılları, farklılıkları bir araya getirebildik. Ayrıca galeri yöneticisi Hande
Özdilim’in olağanüstü sezgisi ve resimlerime yaklaşımı da çok önemli. Böyle bir
seçki ile serginin zenginleştiğini düşünüyorum.
|
Nadide Akdeniz, İsimsiz, 2013, kağıt üzerine çini mürekkebi, 230x154 cm.
|
Aslında ilk bakışta, resmi doğru
okuyamama sonucu, manzara ya da peyzaj olarak tanımlanabilecek çalışmalarınızda
genellikle çağdaş yaşam alanlarından, anlarından, bazen de bizi biraz geçmişe
götüren anılardan kesitler sunuyorsunuz diyebilir miyiz? Özellikle bu yeşil
sarmalın içine gizlenmiş günlük kullanım objeleri, artık işlevini yitirmiş
teknolojik nesneler bizlere neler anlatıyor?
Bu resimler, insanın
doğayla, doğanın insanla ve insanın nesnelerle, nesnelerin insanla olan bağımlı
ilişkisine göz atar. Doğa ile ilişkimiz her zaman çok ilgimi çekmiştir. Kimi
zaman sevgiyle kimi zaman çok zalimce olan bu ilişki ve bu çelişki beni her
yaşımda ve her durumda etkilemiştir. Resimlerde bitkiler kadar nesneler de
seçilmişler ve yerlerini almışlardır. Nesneler doğa içinde hem kendileri olarak
hem de üzerlerine yüklediğimiz anlamlarla yer alırlar. Böylece resmi okumaya
başladığımızda doğanın ve nesnenin hikayesini beraber okumaya başlarız. Resimler,
çokluğu - azlığı, üretmeyi - yok etmeyi, sıradanı - sıra dışılığı, benzerliği -
farklılığı, uyumla uyumsuzluğu, zamanı - zamansızlığı, düzeni - karmaşıklığı ve
daha da zıtlıkları anlatırken keskin ve şiddetli bir dil kullanmaz. Bu nedenle
resimler böylesi zıtlıklar içerdikleri halde yanıltıcı bir şekilde seyredeni
dahil eder ve müziğini duyurur.
Yağlıboya resimlerinizde ise yeşilin bin
bir tonu izleyiciyi adeta büyülüyor. Sizi ‘Yeşil’in ustası olarak tanımlamak
yanlış olmasa gerek. Resimlerinizde doğa ve doğal sizin için ne ifade ediyor?
Doğa bana göre,
gerçekten görkemli ve gizemli hatta tapılası ama nesnelerin de bir o kadar
ilginç yaşamları var. Resimlere ilk bakıldığında her nesneyi, her noktayı
boyamaktan ya da çizmekten ne kadar keyif aldığım hemen görülebilir. Bu çok
ayrıntıcı resimler oldukça uzun ve yorucu bir zamanda ortaya çıkarken yoğun bir
şekilde dahil olmam gerekiyor.
|
Nadide Akdeniz, İsimsiz, 2012, tuval üzerine yağlı boya, 200x200 cm.
|
Prof. Dr. Frank Gunter Zehnder sizin
çalışmalarınız ile ilgili şu yorumları yapıyor: “Nadide Akdeniz’in bitkilerle dolu büyük resimlerinde yaratıcı bir güç,
yaşamı boyama sevgisi ve formal bir tutku, sessiz ama coşkulu bir şekilde bir
aradadır. Büyük ve küçük boylardaki resimleri bakir orman tadında dallar,
yapraklar ve meyvelerle bir ağ şeklinde kaplanmıştır. Bütün resimleri yeşilin
tüm varyasyonları, sarı yeşilden mavi yeşile kadar ana renk olarak kaplar bazen
aralarında beyazlar görülür bazen de kırmızılar sinyal verir veya kasvetli bir
mavi gökyüzünü kaplar. İzleyici hayranlıkla bu el değmemiş gibi görünen bakir
ormandaki tuhaf ve durgun medeniyet nesnelerine mesela bir şapka bir demlik bir
sandalye, ayakkabı, manken ya da oksijen tüpünü fark eder. Bunlar dışlanmış,
kaybolmuş ya da farkında olmadan oraya konulmuş gibi duran el yapımı ya da
fabrikasyon, doğanın içinde duran heykellerdir. Bunlar ne kadar olurlarsa
insanlarca daha keskin ve dikkat çekici olarak algılanır. Bu senaryolar kulis -
sahne aksesuarı gibi görülse de diğer yandan bu sürreal rüya dünyası, korkutucu
ama baştan çıkarıcı olduğu için seyirciyi resmin içine çeker. Bu resimler
inanılmaz hayat dolu canlılık aynı zamanda gerçeğe benzeyen illüzyonlar ama
illüzyonistik resme dönüştürülmüş gerçek gözlemlerdir. Bu Trompe l’oeil
geleneğine de benzeyen eşzamanlı ifade ve yanılsama hem cennet gibi hem de
korkutucu olarak hepsi aynı anda bulunmaktadır. Bu resimler çok katmanlı bir
bilinçlenme, bilincine varma ve kendinden geçme durumudur.” Siz Prof. Dr.
Frank Gunter Zehnder’in bu yorumu hakkında neler söylemek istersiniz?
Frank Gunter
Zehnder sanatçı kitapları da yazan önemli bir sanat tarihçi. Bu nedenle
resimleri doğru okuyup doğru açabiliyor. Benim resimlerimi de gerçekten doğru
yorumladı. Eşinin galerisinde açtığım sergide beni şaşırtacak derecede
olağanüstü bir konuşma yaptı. Ne yazık ki konuşmanın tamamı elimde değil.
|
Nadide Akdeniz, İsimsiz, 2019, kağıt üzerine kara kalem, 140,5x180 cm.
|
Son olarak, dile kolay 26. kişisel
serginiz. ‘Bu uzun sanat yaşamınızı birkaç cümleyle özetleyebilir misiniz’
dersek, neler ilave etmek istersiniz?
İlk
olarak 1969 yılında Sanat Tenkitçileri Cemiyeti’nin Ankara’da düzenlediği
yarışmalı bir sergiye katıldım ve sanat yaşamım başlamış oldu. 1969 yılını başlangıç
olarak kabul edersek bu yıl 50. Sanat yılım. Çok zor bir elli yıldı diyebilirim,
adeta bir var olma savaşıydı. Hala da devam ediyor.
|
Nadide Akdeniz.
|
NADİDE AKDENİZ
1966
yılında Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-Grafik Bölümünü bitirdi. Turan Erol, Adnan
Turani ve Nevide Gökaydın’ın öğrencisi oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca
Eğitim Fakültesi Sanat Eğitimi Bölümünden lisans diploması aldı. Bir süre
grafiker olarak çalıştı. Orta öğretim ve Yükseköğretim kurumlarında, 1975 ve
1980 yılları arasında İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nde, 1975 yaz dönemi Ankara
Gazi Eğitim Enstitüsü hızlandırılmış eğitim programlarında öğretmenlik ve
grafikerlik yaptı. İlk dönem resimlerinde, İzmir’in kent yaşamı ve insanlarına
ilişkin eleştirel bir gözlem çerçevesinde, yer yer ironik öğeleri de içeren bir
anlayış ağır basarken; 1990’lı yıllarda, doğa ayrıntılarını fotogerçekçi teknikle
yorumladığı yeni bir anlatıma yöneldi. Bu resimlerde titiz bir işçilik, mavi ve
yeşil tonların egemen olduğu renkçi bir tutum dikkat çeker. Çalışmalarını
İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir.
LABİRENT SANAT
Asmalı
Mescit Mah. Sofyalı Sok. No: 22 K: 1 34430, Beyoğlu / İstanbul
Ziyaret
saatleri: Salı – Cumartesi | 11.00 – 19.00
info@labirentsanat.com
| +90 212 243 86 81