8 Mart 2014 Cumartesi

HAYAL İNCEDOĞAN’DAN “LEYLAK ŞARABI”

Hayal İncedoğan, “Leylak Bahçesi, No:1”, 2014, fotoğraf, 50x50 cm

Hayal İncedoğan, “Kaçış, Escape from”, 2014, arşivsel pigment baskı, 93.2 x 140 cm.

İki yıl önce müzisyenler Nina Simone ve David Bowie’den ilhamla ortaya koyduğu ‘Wild is the Wind’ adlı sergisiyle Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi ‘Operation Room’da izlediğimiz Hayal İncedoğan’ın yeni sergisi “Leylak Şarabı”, 12 Mart – 12 Nisan 2014 tarihleri arasında Art ON İstanbul’da izlenebilir.
Eserlerinde edebiyat, çağdaş Rock müziği ve botanik gibi farklı unsurlara ait kökler barındıran İncedoğan, ilk sergisinde olduğu gibi bu yeni eser dizisinde de görselliğin müzikalitesi ve sanat yapıtlarının yarattığı duygusal iklim karşısında izleyicinin alacağı tavrı gözeten bir deneysellik ve duyarlılığı yansıtıyor. İncedoğan’ın; bünyesinde aşktan kaynaklanan ve pek az kimsenin yüzleşebildiği ‘duygusal şiddet’i de barındıran yeni kişisel sergisi, fedakârlık, sadakat ve yalnızlık gibi, özveri ve kendine dürüstlük gerektiren türlü konuları, farklı malzemeler ile ele alması bakımından da içeriğinden taşıyor ve kolektif bir sorgulama deneyimine bürünüyor.
Sergi bir anlamda, aşkın bizlerde yarattığı ‘duygusal iklim değişikliği’ karşısındaki tavrımızı görselleştirmek ve işitebilmek için, plastik anlamda alternatif bir çeşitlilik sunuyor. Fotoğraf, tuval, neon, ayna ve video yerleştirme gibi pek çok elemanın belli bir armoni ve ruhsal mimari kaygı ile yer aldığı serginin özünü, 1950 yılında James Shelton tarafından bestelenmiş ve bugüne kadar Jeff Buckley ile Nina Simone ve Susan Boyle ile Eartha Kitt gibi efsanevi sesler tarafından da yorumlanan aynı adlı romantik şarkı oluşturuyor.
Yapıtlarında; bireysellikten sapmayan bir doğrultuda ‘duygusal-gerçekçi’ bir tavır gözeten Hayal İncedoğan, bu sergisi için edindiği ilham kaynaklarından diğerini ise, kendisinin de yetiştirdiği ve “Sukulent” adı verilen dikensiz kaktüs türlerinin birinden alıyor. Atmosferiyle bir serayı andıran, ışığı ve karanlığı aynı ortamda gözeten sergide bu yönüyle, sanatçının söz konusu bitkiden yola çıktığı, hepsi farklı, bir bakıma kaleydoskopik bir fotografik imaj dizisinin yanı sıra, ‘Leylak Geçidi’ni görselleştirdiği, Art-Nouveau lezzetindeki bir yağlıboyası ve yine kendi el yazısını değerlendirdiği edebi metinler üzerinden hazırladığı neon işleri de ilk kez görülebilecek.
Kişiselliğin kadınlık, yalnızlığın insanlıkla kesiştiği “Leylak Şarabı” sergisinde, insanlık tarihi kadar eski bir fenomen olan aşkın karanlık tarafına bakmaya dair cüretkâr bir toplu bakış tecrübesini paylaşan İncedoğan, sergiyle aynı adı taşıyan bir video dizisinin ilk halkasıyla da ortaya çıkan bu seçkisi ile hayata dair kırılganlığımızın, kaybedilmemesi gereken insani bir değer olduğunu yeniden vurgulamayı diliyor.
İncedoğan yapıtlarında, müzikte farklı isimlerin kitlelere mal olmuş eserlerinin ‘cover’ başlığı altında yeniden yorumlanmasına benzer biçimde, müziğin taşıdığı duygusal ve entelektüel potansiyelden faydalanıp yeni boyutlara kapı aralayan plastik  ‘cover’ / göndermeleriyle dikkat çekiyor.

HAYAL İNCEDOĞAN
Hayal İncedoğan 1980 yılında İzmir’de doğdu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tamamladı. 2007 yılında New York School of Visual Arts Üniversitesi’nde burslu olarak katıldığı programla yeni medya alanında bir proje sunarak bir ‘open studio’ sergisi hazırladı. 2005 yılından bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Temel Sanat Eğitimi Bölümü’nde asistanlık yapmaktadır. Çalışmaları ABD, Almanya, Finlandiya, İspanya ve Macaristan gibi ülkelerde çeşitli müze ve kurumlarda gösterildi. Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Sanat Koleksiyonu, Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi Koleksiyonu, Hüma & Nahit Kabakçı Koleksiyonu, T.C. Dışişleri Bakanlığı Koleksiyonu ve bazı özel koleksiyonlarda işleri bulunmaktadır.

art ON Istanbul
Şair Nedim Caddesi No: 4 Akaretler 34307 Beşiktas, İstanbul / TÜRKİYE
P: +90 212 259 15 43  +90 212 259 15 46
info@artonistanbul.com


SELÇUK ARTUT: VERİSEL GERÇEKLİK

Selçuk Artut, "Analog Pikseller", 2014, heykel; titreşim motorları, paslanmaz çelik levha, elektronik devre, 80x80x10 cm.

Selçuk Artut, "Analog Pikseller", 2014, heykel; titreşim motorları, paslanmaz çelik levha, elektronik devre, 80x80x10 cm., detay

Galeri Zilberman’da, 14 Mart – 03 Mayıs 2014 tarihleri arasında Selçuk Artut’un “Verisel Gerçeklik” adlı kişisel sergisi izlenebilir. Selçuk Artut, ses, interaktif yerleştirme, sanal gerçeklik gibi unsurları bir araya getiren sergisiyle, Galeri Zilberman’ın Mısır Apartmanı’nın ikinci katındaki mekanının odalı kurgusunu bir araç olarak kullanıyor. Birçok farklı mecrayı ve bilgi üretim biçimini bir araya getiren Artut’un fikirlerini ve kullandığı kaynakları teşhir ettiği bir ‘beyin fırtınası’ viniliyle başlayan sergide, sanatçı izleyicinin sanat tecrübesinden beklentilerini bazen izleyiciyi işin içine dahil ederek, bazen de yansıyan görüntüsüyle yüzleştirerek zorluyor. Dezoryantasyonu bir iletişim aracı olarak kullanılabileceğini gösteren çalışmaları ile Artut, sanat objelerinin işlevselliğini de sorguluyor.
Artut, Analog Pikseller işinde rastlantısallığı sanat objesinin biçimi ile veri arasındaki etkileşim üzerinden kullanıyor. Soyut, sade görsellik ile kaynağını ilk bakışta anlayamadığımız ses unsurunu birleştiren bu dört parçalı iş, izleyicinin algısının sınırlarında geziyor. Gördüğün gibi değil ise amorfik bir obje imgesini kullanarak, izleyiciyi takip ediyor, oynuyor, yer değiştiriyor.

SELÇUK ARTUT
Selçuk Artut (1976, İzmir) İstanbul’da yaşayıp çalışmaktadır. Açtığı kişisel sergilerden bazıları: Sonsuza, Cda-Projects, İstanbul (2011); A/B, Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi ‘Operation Room’, İstanbul (2011). Katıldığı karma sergilerden bazıları: Soundworks, ICA London, Londra, İngiltere (2012); Isea2011, Istanbul (2011); İsimsiz Orijinal, Cda-Projects, İstanbul (2011); E.V.A. Bashimi Art House Gallery, Salzburg, Avusturya (2011); Art Stage Singapore, Singapur (2011); Vargücü, Cda-Projects, İstanbul (2011); Semaine du Cerveau, L’art a L’Hopital Exhibition, Genevre, İsviçre (2010); NewsPaperBox, File Festival, Sao Paolo, Brezilya (2008); İmkansız Değil, Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik, 10. İstanbul Bienali, İstanbul (2007); Improvhelsinki, Helsinki, Finlandiya (2007).

Galeri Zilberman
İstiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10, 34433 Beyoğlu/İstanbul, Turkey
Tel: +90 212 252 1214
www.galerizilberman.com


EŞREF YILDIRIM SAĞOL!: “İNSAN HAYATINA VERİLEN DEĞERİN GÖRECELİLİĞİ”

Eşref Yıldırım, "Sağol! Serisinden Seyfettin-Selim", 2013, kumaş üzerine karışık teknik, 180x120 cm.

Eşref Yıldırım, "Kuyu", 2014, sanatçı kitabı, 21x14,8x1,2 cm

Galeri Zilberman’da, 14 Mart – 03 Mayıs 2014 tarihleri arasında Eşref Yıldırım’ın “Sağol!” sergisi yer alıyor. “Sağol!”, Eşref Yıldırım’ın yine Galeri Zilberman’da 2012’de gerçekleşen “Hiç Kimsenin Ölümü”nün devamında gelişmiş. Gazetelerin 3. Sayfa haberlerinden hareketle oluşan “Hiç Kimsenin Ölümü”, gazeteyi de mecra olarak kullanarak görünülürlüğü tartışıyordu. Yeni sergisi “Sağol!”da da konu edilen Türkiye’de insan hayatına verilen değerin göreceliliği. Konu olarak, devlet gözetimi altında ya da devletin ‘hataları’ nedeniyle ölenleri ele alıyor: Şüpheli asker ölümleri, Roboski katliamı ve zorla kaybedilenler.
Serginin merkezindeki resimler, yeşil asker bezi ile bayrak gibi gösterilerek ironik bir şekilde
yüceleştiriliyor. Sanatçının resimdeki deneyselliği, konusundaki gerginlikleri adeta taklit ediyor.
Sergide resimlerle birlikte sanatçı kitabı ve buluntu objeye müdahale gibi araçları kullanan sanatçı, resmin kurmaca düzlemini günlük hayata nüfuz etmiş malzemelerle yan yana göstererek, kurgu ile gerçeklik arasındaki sınırı sorguluyor. Sanatçının Roboski’de katledilenler için ördüğü göz bantlarına bakarken, ölenlerin fotoğraflarını dikkatle incelemiş birinin yorgunluğunu görüyoruz. Ölen her insan-çocuğu için bir bant: 34 bant. Vicdani retçilerin açıklamalarını kelime kelime bir kasetin şeridine yazdığında, Yıldırım’ın o sözleri gerçekten sahiplenip sahiplenmediğini önemsemiyoruz artık. “Hissettiğini ima ettiği bu acı gerçek mi?” diye sormuyoruz kendimize.

EŞREF YILDIRIM
Eşref Yıldırım (1978, Bursa) İstanbul’da yaşayıp çalışmaktadır. Katıldığı karma sergilerden bazıları: Figure Out: Turkish Contemporary Art, Artsawa, Dubai, BAE (2012); 1. İstanbul Yaz Sergisi, Antrepo 5 Sanat Limanı, İstanbul (2011); Rogue Element, İstanbul-New York, Rh+ Artgallery, İstanbul (2011); In Between / Arada / Tra, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi, İstanbul (2010); Embracing the Solitude, YellowFishArt, Montreal, Kanada (2010); Sınırlar Yörüngeler 6, Siemens Sanat, İstanbul (2010). Sanatçı 2012 yılında Galeri Zilberman’da “Hiç Kimsenin Ölümü” adlı
kişisel sergisini açtı.

Galeri Zilberman
İstiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10, 34433 Beyoğlu/İstanbul, Turkey
Tel: +90 212 252 1214

www.galerizilberman.com

7 Mart 2014 Cuma

VOLKAN DIYAROGLU: Memory and Blood

Volkan Diyaroglu, “Your Bloody, My Memory”, mixed media on canvas, 156x153 cm, 2014 © Element Art Space.
Element Art Space is pleased to announce and be the first gallery in Singapore to present a solo exhibition of a Turkish artist. The show, “Blood and Memory”, by Volkan Diyaroglu will consist of 13 paintings and be on view from 14 March - 20 April 2014.
Many people have forgotten that Turkey is in fact located in Asia Minor, more precisely in Western Asia, and holds one of the oldest, richest and most diverse history in the world. Its culture today reflects remnants from its prehistoric Anatolia combined with Ottoman and Western culture traditions which results in a “modern” Western state that still maintains traditional religious and historical values. Their influence has spread all the way to Greater Asia and is easily relatable to the audience in South East Asia.
The title of the exhibition, “Blood and Memory”, references Greco-Roman cultures from his birthplace on the shores of the Black Sea and alludes to the divergence between the artist’s personal memories and how they are revealed through his work. Memory, when it calls up the very history of the artist’s own trajectory, through the introduction of remnants of his past work (his followers can trace the passages of his artistic itinerary in many of the paintings on exhibition here and revisit very significant moments in his art). It is also a testimony because the paintings are timeless, but things imposed on canvas are form the exact time when they were cast onto it and attempt to serve as an anchor to reality and proclaim that in the midst of so much chaos, a door can exist that helps us transcend it. In the end, however, it all turns
into blood spurting from the brushes of an artist through whom litres upon litres of paint flow, leaving the cosmic in ruins.
The exhibition “Blood and Memory” consists of 13 paintings, and it will run until April 20, 2014.

VOLKAN DIYAROGLU
Volkan Diyaroglu (b. 1982, Turkey) received his education from Mimar Sinan University and San Carlos Faculty of Fine Arts, Polytechnic University of Valencia, Spain. Diyaroglu has had solo exhibitions in Italy, Portugal, Spain, Turkey and received scholarships and artist residencies in Europe. His works can be found in major collections such as the Coca Cola Foundation, The Elgiz Museum of Contemporary Art (Turkey), National Museum of George Enescu (Romania) and more.

Element Art Space
The gallery first opened in October 2009 under the mentorship of Chua Soobin–one of the most prominent gallerists in South East Asia and was the first to introduce avant-garde Chinese art to the region. Initially named S.Bin Art Plus, the gallery changed its name to Element Art Space in 2011. Drawing from Soobin’s more than 20 years of experience in the
art industry, the gallery’s aim remains consistent: to promote great and innovative artists from South East Asia and provide exchange and dialogue with artists, galleries and collectors from throughout the world. The gallery also offers residencies to a highly selected number of emerging artists from the region. The gallery’s inaugural exhibition, “Harmony,” featured the works of 33 painters and sculptors from throughout the world, many of which have never been displayed to the Singaporean public before--marble sculpture by Fernando Botero and gold-plated sculpture by Marc Quinn just to name a few. Following this grand entrance to the Singapore art scene, the gallery continues to be the advocate for compelling and challenging contemporary work by today’s most exciting emerging and mid-career artists.

Element Art Space
Raffles Hotel Arcade, 328 North Bridge Road #02-13, Singapore 188719
Tel: +65 6883 2001 Fax: +65 6883 2707

Email: stephanie@elementartspace.com

26 Şubat 2014 Çarşamba

GÜRBÜZ DOĞAN EKŞİOĞLU’DAN TAM ZAMANINDA BİR SERGİ


İnternet giderek yaygınlaşırken Facebook, Twitter, Instagram vs gibi sosyal ağlar da sanatçıların, kendilerini ifade edebilecekleri yeni bir alan oluşturdu. Gürbüz Doğan Ekşioğlu, özellikle son iki yılda, sadece sosyal ağlarda paylaşmak amacıyla, mevsimler, insan, hayvan hakları, doğayı koruma, özel günler, ekonomik, politik ve sosyal olaylara ilişkin yaptığı çizimleri, sosyal ağlar üzerinden sanatseverlerle buluşturdu. Sanatçı bu kapsamda çizmiş olduğu çalışmalarının tamamını 24 Mart 2014 tarihine kadar Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde sergiliyor.
“Çizgi-de@GürbüzDoğanEkşioğlu” isimli sergide, ülkemizin sayılı illüstratörlerinden Ekşioğlu’nun, özellikle son dönemlerde Türkiye’nin sosyal ve siyasal bir dönemece girmesine neden olan “Gezi Parkı” olaylarını, “17 Aralık” göz altılarını kıvrak zekası, usta kalemi ve üstün yorumuyla anlattığı çizimlerini izleyerek tarihi bir ana şahit olabilirsiniz. 

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ü.K.- Sayın Ekşioğlu, “Gezi Parkı” ve “17 Aralık” olayları döneminde Facebook ve Twitter üzerinden paylaştığınız çizimleri en başından bu yana takip ediyordum ve “keşke Gürbüz Bey bu çalışmalarını bir sergide bir araya getirse” diye içimden geçiriyordum. Ve bu dileğim gerçek oldu. Yakın tarihimizi yeniden sizin gözünüzden ve kaleminizden okumamızı sağlayan bu anlam yüklü, birçok katmandan oluşan çalışmalarınız hakkında siz neler söyleyeceksiniz?
G.D.E.- Facebook sayfamda herkes gibi kendi işlerimi kullanıyordum, bazen de o gün olan önemli bir gün veya olayla ilgili iş yapıp paylaşırken bu tarzım her geçen gün arttı. 2013 yılında neredeyse 200’ün üzerinde iş yapmışım, gelen teklif üzerine işlerimi sergileme fırsatı oluştu.

Ü.K.- Ülkemiz bir illüstratör için bitmek tükenmez bir elmas kaynağı gibi değil mi? Neredeyse bırakın günleri, dakikalar içinde gündem değişebiliyor. Yaşanan siyasi ve sosyal olayların birçoğunun acı sonuçları olsa da bunları mizah ile harmanlayarak yorumlarken neler hissediyorsunuz? Çalışmalarınızda mizah, eleştiri, zıtlar müthiş bir denge içinde. Bazen ağlatacak kadar içimize işleyen, bazen kahkahalar attıracak kadar espri dolu. Siz bunu “kara mizah” olarak tanımlıyorsunuz. Bu dengeyi kurmayı nasıl başarıyorsunuz?
G.D.E.- Yaptıklarım arasında afiş üslubunda, güncel sanata ilişkin çözümlemeler, karikatür ve illüstrasyon tarzında yaptığım işlerim de var, bunları illüstratör olarak değil de, yaşadığı toplumun sorunlarına duyarlı olan bir sanatçının yaklaşımı olarak değerlendirilmeyi tercih ederim, galerilerde sergilerim olur, çalışmalarımın bazılarını da ilerde yapacağım sergilerimde yeniden yağlıboya orijinale dönüştürebilir ve sergileyebilirim. İllüstrasyon, grafik tasarım, karikatür, fotoğraf, resim ilgi alanlarım, işimi oluştururken birikimimde olan bu yöntem veya formülleri yapacağı konuya, kompozisyona göre kullanarak çözümlerim.

Ü.K.- Bunca siyasi ve sosyal söylemin içinde, doğal hayat, deniz gibi konulardan da vazgeçmiyorsunuz. Mavi, yeşil gibi doğanın renklerini işlerinizde sıkça görüyoruz. Bunun arkasında ne yatıyor?
G.D.E.- Biz insanlar doğanın bir parçasıyız, ondan bağımsız kalamayız, eğer bütün ağaçlar yok olursa insan da yok olur, doğa bizi ruhsal ve fiziksel olarak besler, Karadeniz Bölgesi (Ordu)’nde doğan, büyüyen biri olarak bu renkler ruhumun renk olarak göstergesidir.

Ü.K.- Sunay Akın sizi bir “şair”, Marcus Graf ise “görsel bir filozof” olarak tanımlıyor. Siz kendinizi ve sanatçı kimliğinizi nasıl tanımlamayı tercih edersiniz?
G.D.E.- Babam Şevket Ekşioğlu şairdi, kulaklarımda küçüklükten buyana şiir vardır, resimsel olarak çözümlemelerimdeki şiirsellik genetik olarak var, tabii ki görsellik, plastik bütünlük ön planda olduğuna göre kendimi sanatçı olarak değerlendirebilirim.

Ü.K.- Gerçi artık yazılı mı, görsel mi, yoksa sosyal medya mı daha çok etkili çok tartışmaya açık bir konu ama bir gazetede günlük çizimlerinizin yer aldığı bir köşeniz olmasını hiç istediniz mi?
G.D.E.- Karikatür veya çizerlik bende hep amatör olarak vardır, profesyonelliği hiç düşünmedim, gazetenin genel yayın yönetmeninin beğenisine, yönlendirmesine göre iş üretmek benim tarzım olamaz.

Ü.K.- Sergideki çalışmalarınıza 4 adet de enstalasyon eşlik ediyor. Son olarak bu yerleştirmeler hakkında neler söyleyebilirsiniz?
G.D.E.- Bu işler sanat galerilerinde ve Contemporary İstanbul Sanat Fuarında sergilediğim çalışmalarımdır, kavram ön plandadır.


Gürbüz Doğan EKŞİOĞLU
1954 yılında Ordu / Mesudiye (Aaşağı Gökçe)’de doğdu.
1973-1975 Vatan Mühendislik İnşaat Fakültesi’nde (Yıldız Üniversitesi) eğitim gördü.
1975-1979 Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu Grafik Bölümü’nde öğrenim gördü.
1980 Reklam ajansında art director olarak çalıştı. Sumru Bakkalcı ile evlendi.
1981 Temel Sanat Eğitimi dersi asistanı oldu. Oğlu Efe dünyaya geldi.
1992 Sanatta Yeterlilik (Doktora) aldı, Yardımcı Doçent kadrosuna atandı.
2006 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden emekli oldu. Yeditepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü kadrosuna katıldı. Halen aynı kurumda Yardımcı Doçent olarak görev yapıyor.
1977 yılından beri karikatür ile ilgilenen sanatçı, şimdiye kadar 27 uluslararası, 44 ulusal olmak üzere toplam 71 ödül kazandı.
Ulusal ve uluslararası birçok karma serginin yanı sıra birisi New York’ta olmak üzere dokuz kişisel sergi açtı. 30’dan fazla kültürel içerikli dijital afiş sergisi açtı.
Çok sayıda ulusal ve uluslararası jürilerde görev aldı. New Yorker Dergisi’nin kapağında üç kez, The Forbes Dergisi’nin kapağında bir kez, The Atlantic Monthly, The New York Times gibi dergilerde karikatür ve illüstrasyonları yer aldı. 1992 yılında Unicef iki çalışmasını kartpostal olarak yayınladı ve tüm dünyada satışa sundu. Dünya Basın Konseyi’nin logosunu yaptı. Sanatçı aynı zamanda 1998 yılı Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü’nün sahibidir.


İletişim: www.gurbuz-de.com

21 Şubat 2014 Cuma

“CINDERELLA COLLECTION – 2014”

Selin Kohen Levi’nin “Cinderella Collection - 2014” isimli sergisi, 1-29 Mart 2014 tarihlerinde Galeri Apel’de izlenebilir.
“Cinderella Collection - 2014” sergisi, günümüzün izlerini taşıyan camdan kıyafetler, ayakkabı ve çantalar ile kadınların güzellik algısında giyim kuşamın önemine ve hatta bu döngüde markaların oynadığı role göndermeler yaparak, öz benliğe değer katma arzusu ile yaratılan görsel imajın kırılganlığına dikkat çekmeyi amaçlıyor.
Farklı teknikler ve malzeme kombinasyonları ile yaratılmış cam eserler, kadınların yıllar içerisinde ve hayatlarının belirli dönemlerinde; gençlik, evlilik, doğum vs. gibi olguların etkisiyle değişim gösteren ruh halleri ve öz benlik algılarının giyim kuşam yoluyla dışavurumunu görsel bir masal sunumuyla simgelemektedir.

GALERİ APEL
Hayriye Cad. No:5A 80060 Galatasaray - İstanbul
Tel: +90 212 292 72 36
www.galleryapel.com

info@galleryapel.com

14 Şubat 2014 Cuma

BALKAN NACİ İSLİMYELİ’NİN “ARKA YÜZ / BACK SIDE” İSİMLİ SERGİSİ BOZLU ART PROJECT NİŞANTAŞI’NDA


Bozlu Art Project Nişantaşı, “Arka Yüz/Back Side” sergisinde çağdaş sanatımızın öncü isimlerinden Balkan Naci İslimyeli’nin, son yapıtlarını izleyiciyle buluşturuyor. Yaklaşık 15 yapıtın yer aldığı sergi, insan yüzlerini bir iç bakış ile görmeyi vaat ediyor. Sergi, 30 Mart 2014 tarihine kadar izlenebilir.
Balkan Naci İslimyeli, son yapıtlarında yüzler üzerinde bir otopsi gerçekleştiriyor. Resimsel gereçlerin bir neşter gibi kullanıldığı bu yüzler, ayrıştırılarak yeniden kurgulanıyor. Bu zamansız, cinsiyetsiz ve tanımsız yüzlerin yaşadığı basınç ve travmalar, portrelere kazınmış işaretler biçiminde yansıyor. 80’li yıllardan başlayarak yüzeyden derine, bugünden düne doğru devinen çok katlı anlatım; sanatçının insan gerçeğinin ayrıştırılmasında kullandığı ortak bir yöntem. “Pentimentolar”, “Deli Gömleği”, “Suret”, “Psikolaj” ve “Kara Yazı” adlı geçmiş sergilerinde görüldüğü gibi sanatçı yüz üzerinden derinleşerek insanın iç ve dış basınçlarla değişen, dönüşen iç gerçekliğinin yüze vuran göstergeleriyle ilgili ürünler verir.
“Arka Yüz/ Back Side”, bu çok katmanlı anlatımın sınırlı portre yüzeyinde büyütülen yeni ve dramatik bir örneği niteliğindedir.
Sergi ile ilgili hazırlanan belgeseli aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Proje: Oğuz Erten
Belgesel: Bahar Özlem Ergel
Röportaj: Hande Özdilim Yıldırım
Proje Asistanı: Dolunay May

Bozlu Art Project Nişantaşı
Adres: Teşvikiye Cad. No:45/131 İsmet Apt. D:1 Şişli-İstanbul
Tel: (0212) 232 7 232

www.bozluartproject.com

4 Şubat 2014 Salı

SUZY HUG LEVY’DEN “DÖKÜLE DÖKÜLE” VE “KÖKLER”

Suzy Hug Levy’nin enstalasyon çalışmalarını ilk kez Etiler’deki bir dekorasyon mağazasının bahçesinde görmüştüm. Sanırım 1999 yılıydı. İçinden soğuk su geçmesi planlanan hortumdan hamak, bardak ve şişe kılıfları ve yine hortumdan bahçe aydınlatmaları ve kedi, köpekler için bir de vantilatör kılıfı olabilen sepetler vardı. Bu çalışmaları gördükten sonra Suzy Hug Levy isminin belleğimde özel bir yeri oluştu. O günden sonra, açtığı sergilerin hemen hemen hepsini gezmeye çalıştım, katıldığı fuarlardaki işlerini mutlaka ziyaret ettim. Aktif sanat yaşamının yanı sıra Suzy Hanım, gerçek anlamda zarif bir İstanbul hanımefendisi. Çalışmalarına da yansıyan bu feminen kişiliği ile kadın kimliği, çevre ve güncel konuları ele alıyor.
Galeri Apel’de 25 Şubat’a kadar devam eden “Mutfak Üzerine” adlı sergide Levy’nin de çok özel bir çalışması yer alıyor. Galerinin ilk açıldığında Açılış sergisi olan “Damak” sergisinden bugüne sanatın yemekle olan ilişkisini gündeminden eksik etmeyen, ne ateşinden ne mutfakvari işleyişinden vazgeçmeyen Galeri Apel, mutfakta önemli bir araç olan ocakla bağlantı kurarak, özellikle bu sergi için Ocak ayını seçmiş. Mutfakla ilgili üretimleriyle sergiye katkıda bulunan sanatçılar Şebnem Arıkan, Aydan Baktır, Zeynep Birced, Bayram Candan, Özden Erdem, Şakir Gökçebağ, Can Göknil, Aslımay Altay Göney, Raziye Kubat, Kurucu Koçanoğlu, Nermin Kura, Suzy Hug Levy, Lerzan Özer, Yıldız Şermet ve Gamze Taşdan.
1980 yılından bu yana ülkemizde ve yurtdışında onlarca karma sergi, bienal ve fuara katılan, kişisel sergiler açan Suzy Hug Levy, “Mutfak Üzerine” sergisi ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

Sayın Levy, Galeri Apel’de 25 Şubat’a kadar devam eden “Mutfak Üzerine” adlı sergi, malzemenin ihtiyaçtan ürüne, üründen imgeye dönüştüğü bir mutfak örgüsünden söz ediyor. Bu serginin konseptini bir de sizden dinleyebilir miyiz?
“Mutfak üzerine” adlı bu sergi, malzemenin ihtiyaçtan ürüne, üründen imgeye dönüştüğü bir mutfak örgüsünden söz ediyor. Sanatın yemek ile olan ilişkisini gündeminden eksik etmeyen, ne ateşinden de mutfakvari işleyişinden vazgeçmeyen Galeri Apel, mutfakta önemli bir araç olan ocakla bağlantı kurarak, özellikle bu sergi için Ocak ayını seçti. 

Bu sergide yer alan çalışmanızın ismini, kullandığınız malzemeleri ve kavramsal altyapısını detaylı olarak öğrenebilir miyiz?
“Zeytin Ağacı” Projesi’ne, 2013 yılında Galeri Apel’deki “Rüzgarda Bir Yaprak” adını verdiğim kişisel sergimde “Koru” serisi ile başladım. Proje, Contemporary İstanbul 2013’teki “Koru” adlı yerleştirmem ve şu anda sergilemekte olduğum “Döküle Döküle” ve “Kökler” adını verdiğim bir video çalışması ve yerleştirme ile devam ediyor. Malzemem, bakır ve alüminyum tel. Zeytin ağaçlarının yanı sıra, Alek Sonman’ın hazırladığı animasyon film de enstalasyona eşlik ediyor.
Bu proje de diğer tüm çalışmalarımda olduğu gibi, hayata ve olaylara olan bakış açımı sanatı bir araç olarak kullanarak dışa vurmaktan ibaret. Zeytin’in çağrıştırdığı imgeler o kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor ki, izleyiciyi fazla yönlendirmeden kendi birikimleri doğrultusunda bir yorum yapmalarını yeğlerim. Örneğin, sergiyi gezen Dalia Maya, Şalom Gazetesi’nde yayınlanan makalesinde zeytin ağacını şu sözlerle anlatıyor: “Ağaçların da insanlar gibi bir toplum oluşturduklarını, toplum içinde aileleri ile birlikte yaşadıklarını, tek başına ve bağımsız yaşıyor gözükmelerine rağmen toprak altında köklerinin birbirlerine bağlı olduğunu bilir miydiniz? Bir ormanda gezerken, gördüğümüz birçok ağacın aynı büyük dev bir ağacın birer parçası olduğu gelir mi hiç aklımıza? Toprağa düşen bir tohumun ilk ağacı verdikten sonra bir taraftan yukarı doğru büyürken, diğer yandan toprağın altında köklerini saldıkça aynı köklerden yeni ağaçlar doğduğunu?  Bir ağaç kesildiğinde tüm ağaç ailesinin eksildiğini?
Ve zeytin ağacı… Binlerce yıla kadar yaşayan zeytin ağaçları... Bir dalı bile kopup toprağa düştüğünde yeniden canlanır orada kök salarlar. Ya da toprak üzerindeki kısmı kesilip atıldığında, inatla, köklerinden yeniden doğarlar. Tevrat’ta sözü geçen ilk bitkilerden biridir zeytin ağacı. Tufanın sona erdiğini ifade etmek üzere güvercinin Nuh’a getirdiği yaprak, hatırlarsınız, zeytin yaprağı idi. O günden beri barışın simgesidir zeytin dalı. Antik Yunan’da insanlığın yaralarını iyi edecek bir merhem, lezzetli ve bol enerjili bir besin maddesi ve karanlıkları aydınlatacak bir alev olduğuna inanılırdı.”

Schneidertempel Kültür ve Sanat Merkezi Kurucu Üyesi, İstanbul Modern Sanat Müzesi Vakfı Kurucu Üyesi, İstanbul Filarmoni Orkestrası Derneği Üyesi, SANART Sanat ve Kültür Derneği Üyesi, PSD (UNESCO) Plastik Sanatlar Derneği Üyesi, AIESM Heykel Sanatçıları Derneği Üyesi… 2000 yılından itibaren “The Marquis Dünyada Kim Kimdir” ve “IBC Uluslararası Biyografiler” sözlüğünde yer alıyorsunuz. Hayatınızı sanata adamışsınız. Türkiye’de ve dünyada sanatı karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar ve benzerlikler görüyorsunuz? Ülkemizde sanat adına nelerin geliştirilmesini arzu ederdiniz?
Türkiye’de ve dünyada sanat ve sanatçılar arasında sadece sanatçıların yaşadıkları coğrafyadan kaynaklanan farklar olduğunu zannediyorum. Örneğin, kapalı toplumlarda sanatçı kendini ifade ederken ister istemez daha fazla oto sansür yapma gereğini duyuyor.  Yoksa sanat da sanatçı da aynı. Benim için bir sanat eserinde olmazsa olmaz diyeceğim en değerli kriterler daima özgünlük ve yaratıcılık olmuştur. Sanat adına değişmesini en çok arzu ettiğim, sanatın sadece bir yatırım ve gösteriş aracı olarak değerlendirilmemesi.

Türkiye’de ve yurt dışında nerelerde ve hangi özel koleksiyonlarda eserleriniz bulunuyor?
Eserlerim, Türkiye’de Sabancı Üniversitesi, İş Bankası, Akbank, İzmir Modern Sanat Müzesi, ve özel koleksiyonlarda; yurt dışında, Mısır İskenderiye Kütüphanesi, İsviçre, Japonya, Fransa, İngiltere, Almanya, Amerika’da bulunuyor.

SUZY HUG LEVY ÖZGEÇMİŞ
İstanbul’da doğan ve yaşayan Suzy Hug Levy, 1980 yılından itibaren birçok ulusal ve uluslararası kişisel ve karma sergi ve bienallere katıldı. Çalışmalarının merkezini düzenlemeler oluşturuyor gibi görünse de aslında plastik sanatların birçok alanında eserler üretiyor. Resim, heykel, video, performans ve mültimedya çalışmalarında özellikle kadın kimliği, çevre ve güncel konuları ele alıyor.

Ödüller
1993 Resim ve Heykel Müzeleri Derneği, İstanbul - Günümüz Sanatçıları Başarı Ödülü
1997 Sharjah Bienali, Birleşik Arap Emirlikleri - Bienal Ödülü
1998-2000 Ankara Sanat Kurumu - Yılın Sanatçısı (heykel dalında)
2000 Uluslararası Biyografi Merkezi, İngiltere - Uluslararası Milenyum Ödülü
2004 Uluslararası Biyografi Merkezi, İngiltere - Uluslararası Görsel Sanatlar Ödülü
2004 Güzel Sanatlar Yahudi Müzesi, Londra - Uluslararası Yılın Sanatçısı (heykel)
2005 Güzel Sanatlar Yahudi Müzesi, Londra - Başarı Ödülü (Arcadia - video)

GALERİ APEL
Galeri Apel, 1983-1995 yılları arasında Ankara Tanbay ve Urart Sanat Galerilerinin direktörlüğünü yapmış olan Nuran Terzioğlu’nun kuruculuğunda Kasım 1998’de açıldı. Terzioğlu, Sanart’ın kurucu üyeliğini ve Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nin sanatsal etkinlik koordinatörlüğünü de yapmıştır. Sayın Nuran Terzioğlu, kurulduğu günden bu yana gerek Galeri Apel çatısı altında, gerekse fuar ve diğer sanatsal etkinliklerde galericilik konusundaki başarılı çizgisini korumayı başarmış, sanatçılarını en iyi şekilde temsil etmiş ender Türk galerilerinden birisi. Özellikle Galatasaray’daki galeri mekanını hala görmemiş olanlar varsa mutlaka ziyaret etmesini tavsiye ederim. Bahçesindeki yemyeşil özel Osmanlı çimleri, Manolya ağaçları ve minik dereleri andıran su kanallarındaki kaplumbağalar, balıklar ve bir bardak çay eşliğinde Nuran Hanım ile yapacağınız sanat sohbetlerine doyamayacaksınız.
Apel mekanı 1994’te alındı. Mimar Nevzat Sayın tarafından tasarlandı. Galeri Apel 1998’de, adını aldığı Apelyan Apartmanı’nda “Damak” adlı sergiyle kapılarını açtı. Galerinin iç mimarisindeki detaylar ise, sergileri gezerken her an farklı farklı sürprizlerle karşılaşmanıza imkan tanıyor.
Adres: Hayriye Cad. No:5A 80060 Galatasaray - İstanbul
Tel: +90 212 292 72 36
www.galleryapel.com
info@galleryapel.com