27 Mayıs 2017 Cumartesi

HASAN BASRİ İNAN: “SEYYAH OLUP ŞU ÂLEMİ GEZERİM”

Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 90x130 cm.
Genç seramik ve resim sanatçılarımızdan Hasan Basri İnan, bir zaman yaşadığı şehir ve kasabalardan ya da seyahatleri sırasında karşılaştığı imgelerden yola çıkarak oluşturduğu “Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerim” isimli kişisel resim ve seramik sergisiyle Ankara’dan sonra 2-17 Haziran 2017 tarihleri arasında Bodrum Nurol Sanat Galerisi’nde izleyicilerle buluşuyor.

Röportaj: Ümmühan Kazanç

Hasan Basri İnan, "Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim", 2017, Ahşap üzerine yağlıboya ve akrilik, 15x15 cm., (43 adet).
  
Sevgili Hasan, “Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerim” isimli serginin içeriğini ve çıkış noktasını bir de senden dinleyebilir miyiz?
Bu sergimin ilk ayağı Ankara-Nurol Sanat Galerisinde 09-24 Mayıs 2017 tarihleri arasında gerçekleşti. İkinci ayağı ise Bodrum Nurol Sanat Galerisinde 02-17 Haziran 2017’de gerçekleşecek. Sergide iki farklı disiplin, bir bütün olarak kullanıldı. Resim ve Seramik aynı ortak dili kullanarak izleyicilere sesleniyor. “Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerim” aslında Anadolu yöresine ait bir Deyiş’in sözleri olup ve bu sözlerin sahibi 16. Yüzyılda yaşamış ulu ozanlarımızdan ‘Kul Himmet’e aittir. Sizlere ufak bir bölümünü söylemek isterim:

Seyyah olup şu âlemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.

Kul Himmet üstadım ummana daldım
Gelenden geçenden haberin aldım
Abdal olup, şal giyindim dolandım
Bir dost buldum, ama tez akşam oldu.

İçinde hakikat barındıran bu deyiş/sözler, insanın aklından çıkmayan imgeler, görseller fikirlerimin çıkış noktası oldu. Sosyal hayatımda da sürekli bu tür Deyişler ve Türküler dinleyerek, kendimi bu kültürün bir parçası, bir öğesi olarak görüyorum ve bunu kendi içimde yaşıyorum. Bu yaşadığım kültürü, bazen resme, bazen ise seramik formlara ve yüzeylerine aktarıyorum. Seramiklerimde kilin doğasına ve geleneğine saygılı olmanın yanı sıra, eski-yeni formlara, malzemeye ve alışılagelmişin dışında yeni tekniklere de yer vermekteyim.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 120x100 cm.
“Çitler” adeta sanatının ve senin imzan haline gelmiş. “Çitler” senin için ne ifade ediyor?
Çitler dört yıldan beri sanatımın içinde yer alıyor. İlk başlarda seramik form ve yüzeylerinde, daha sonra ise tuvallerimde kullanmaya başladım. 3. Sınıfın başlarında seramik yüzeylerine aktardığım çitlerden, bir seramik yarışmasında ödül aldım ve bu işlerimin devamlılığını ve yüksek lisansıma kadar sürmesini sağladı. Bir zamanlar yaşadığım, yaşantımdan kesitlere yer verdiğim mekânlar, kişiler ve o mekânlar da yer alan çitler yer alıyor. Parçalanamaz, öğeler eksiltilemez ve dolayısıyla onu inşa eden kişi ile birlikte düşünülmelidir. İmge içinde farklı imgeler doğuyor. Çitlerin diğer imgelerle buluşması onları yan yana koymak sonsuz olasılığa yol açıyor. Çalışmanın kapsamı, var olan bir düzenin yanı sıra, o düzene farklı metotlar üzerinden eşlik etmek, o metotlara yeni bir dil, yeni bir ifade aracı olarak bir “imge” yüklemektir. İfade edilen bu imge, bazen bir çit, bazen de terkedilişi gösterir. Aslında her çit bir bireyi, bir aileyi ve bir kişiyi temsil ediyor. Yani onu inşa eden kişiyi temsil ediyor. Bir zamanlar orada birileri yaşıyordu, fakat o birileri arkalarında çitleri bırakıp farklı diyarlara göç ettiler. Çit, bir bakıma terk-edilişi temsil ediyor. Kimi zaman ise sadece bir çit olarak yerini alıyor. Bu bakış açısını izleyiciye bırakıyorum. Onların duygu ve hayallerine müdahale etmek istemem açıkçası.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik,100x90 cm.

Resim ve seramiklerindeki öğelerle, izleyiciler göz göze geldiğinde, kendi anı ve seyahatlerinden ipuçları bulması çok mümkün. Hepsi, birçoğumuz için tanıdık olduğu öğeler ama önemli olan bu öğelere dikkat çekebilmek. Bir anlamda izleyicileri kendi imge yolculuğuna ortak ediyorsun değil mi?
Evet. Aslına bakıldığında bu öğeler hepimizin bildiği ve bilinçaltımızda yatan imgelerdir. Önemli olan bu imgelerin farkına varmak, onları gün yüzüne çıkarabilmektir. Bu imgeler, izleyici ile göz göze geldiğinde, onları uzun bir yolculuğa sürüklemektedir. Bu yolculuk, O’nun belleğindeki bazı anları kısa bir süreliğine tekrarlanmasına neden olmaktadır.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 90x120 cm.


Hem seramik hem de resim sanatını birlikte başarılı ile yürütüyorsun. Bu iki önemli sanat dalının birlikteliği konusunda neler söyleyebilirsin?
Seramik sanatı, “Plastik sanatların tüm öğelerini bünyesinde içeren bir resim ve heykel sanatı bileşimidir. Herbert Read’e göre; “Seramik, sanatların hem en basitidir hem en zorudur; en basitidir çünkü en ilkelidir, en zorudur çünkü en soyutudur” der. Gerçekten seramiği plastik sanatların tüm öğelerini bünyesinde içeren tek bir soyut forma indirgemek istediğimizde sanatların en zorudur. Bugün seramik sanatı çağın koşullarıyla ve düşünce yapısıyla yeniden biçimlenmekte ve plastik sanatlar içinde kendi kimliğini oluşturmakta ve kazanmaktadır.
Aslına bakarsak, seramik ve resmin aynı aileden olduğunu göreceğiz. Çırağı olmayana usta ya da ustası olmayana çırak denir mi? Biri olmadan diğerinin adını bile düşünemeyiz. Seramik yüzeylerini kaplayan resimler, bu iki disiplinler arası geçişin birer örneği olmuştur.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 130x90 cm.

Seninle ilgili dikkatimi çeken noktalardan biri hem üniversite hem de yüksek lisans eğitimin ya birincilik ya da ikinciliklerle dolu. Bu konuda neler söyleyebilirsin? Sanata aşıksın galiba!
İnsanın sevdiği işi büyük bir tutkuyla, sevgiyle ve aşkla yapması, O kişiye verilen en büyük ödüldür bence. Ben üretmediğim zaman kendimi yorgun ve boşlukta hissediyorum, bu yüzden de sürekli üretirim ve bu da beni çok mutlu eder. Denemekten hiçbir zaman korkmam. Bazen yaptığım seramikleri bilerek kırarım, onlara farklı ve insanların aşina olmadığı yeni teknikleri uygularım. Bu teknikler arasında benim en çok sevdiğim ve insanların dikkatini çeken bir Japon tekniği olan “Kintsugi” tekniğidir. Yani altın ile yapıştırma tekniği. Bu teknikte gerçek altın tozu kullanıyorum ve yapılan işi daha etkili ve sanatsal hale getiriyor. Çevremden duyduğum şeylerden birisi de; ‘çalışırken hiç sıkılmıyor musun?’ cümlesi. ‘Sevdiğim işi yapıyorum, neden sıkılayım ki’ diyorum.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 95x135 cm.

Son olarak gelecek ile ilgili planlarını öğrenebilir miyiz? Biraz da Mersin’deki atölyen hakkında bilgi alabilir miyiz?
Gelecek ile ilgili planım öncelikle yüksek lisans tezimi en iyi şekilde bitirmek ve hiç zaman kaybetmeden doktoraya başlamak. Bunun dışın da sanatımı en iyi bir şekilde icra etmek.
Mersin’deki atölyemi açalı henüz altı ay oldu. Bu süre içinde bayağı zorluklar çektiğimi söylemek isterim. Çünkü bu yaşta bir atölye açmak büyük bir sorumluluk isteyen ve aynı zamanda risk getiren bir durum benim için. Bu riski kendi lehime çevirirsem, atölyenin devamlılığını ve sürekliliğini sağlarım. Atölyemde genelde Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden gelen öğrenci arkadaşlarım oluyor. Onların da yaşadığı en büyük zorluklardan biri de Mersin’deki atölye sayısının çok az olması. Çoğu yer, gelen öğrencilerden ücret alırken, ben atölyemin kapısını öğrencilere açıyorum. Onlarla beraber çalışıp, yarışmalara katılıyoruz. Birlikte ödül alıp, sergilere katılıyoruz. Bu da beni daha çok mutlu ediyor. Bazen dikkat etmediğim, gözümden kaçan şeyleri bana hatırlatıyorlar. Onlarla fikir-alışverişi yapıyoruz. Güzel bir ortamımız var açıkçası. Mersin’e yolu düşen herkesi atölyemde misafir etmekten onur duyarım. Bu güzel röportaj için size çok teşekkür ediyorum. Çok keyif aldığımı söylemek isterim.



Hasan Basri İnan.

HASAN BASRİ İNAN (Malatya / Türkiye)
1992 yılında Malatya’da doğdu.
İlk, orta ve lise eğitimini Mersin’de tamamladı.
2011 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne dereceyle girdi.
2015 yılında Seramik Bölümünden Birinci ve Güzel Sanatlar Fakültesinden İkinci Olarak mezun oldu.
2015 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Seramik Bölümü, Yüksek Lisans Programını Birincilik ile kazandı.
Seramik dışında resim ve heykel ile uğraşıyor.
2011 yılından beri Ressam Ahmet Yeşil’den gerekli resim eğitimini almaya devam ediyor.
“Türkiye Seramik Derneği” ve “Seramik Sanatı Eğitimi ve Değişimi Derneği” üyesidir.
4 kişisel, 30’dan fazla karma sergi, 10’dan fazla ulusal ve uluslararası jürili sergi, workshoplar, sempozyumlar ve çeşitli etkinliklerde yer aldı.
4 Ulusal, 3 Uluslararası ödülü vardır.
Çalışmalarını Mersin’deki atölyesinde sürdürmektedir.


Nurol Sanat Galerisi Ankara
Adres: Gelincik Sok. No:2/2 06690 Kavaklıdere / Ankara
Telefon: 0 (312) 468 86 70 - 455 10 33

Bodrum Nurol Sanat Galerisi
Adres: Oasis Alışveriş Kültür ve Eğlence Merkezi, Bodrum, Muğla
Tel: +90 252 317 00 02 – 12



Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 120x81 cm.

Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, seramik çalışmalar.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, Seramik, Ayna, 75x40x30 cm.

21 Mayıs 2017 Pazar

AHMET YEŞİL “TARİHSİZ GÜNLÜKLER 7” SERGİSİYLE İSTANBUL’DA

Ahmet Yeşil, “Coşku ve Tutkular 1”, 2012, tuval üzerine yağlıboya, 90 x 100 cm.

Usta ressam Ahmet Yeşil, “Tarihsiz Günlükler 7” isimli kişisel sergisiyle F Sanat Galerisi’nde 23 Mayıs - 14 Haziran 2017 tarihleri arasında İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor. Son dönem eserlerinin yer alacağı sergide; baharın ve zamanın tüm renklerini görmek ve hissedebilmek mümkün olacak. Açılış kokteyli: 23 Mayıs 2017, Salı, 16:00 – 20:00 saatleri arasında.


Ahmet Yeşil, “Tarihsiz Günlükler”, 2017, tuval üzerine yağlıboya, 120 x 90 cm.



Ahmet Yeşil için sanat; her anın, duygunun, sanatçının sezgisiyle, görme biçimiyle, halatın ritmik kıvrımlarıyla, yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Palet üzerinde biriken yılların boya kalıntıları arasındaki renk bağlantıları, sanat üretiminin tarihsel olarak belirleyici zamana hapsedilmesi değil, yaşamın “tarihsiz günlüklerin” üzerine düşen renk, ışık, açık ve koyu değerlerin bize ait olanının yansımalarıdır. Sanatın yarattığı estetik/plastik değerler, dünyaya yansıyan bir atmosfer kurar. Gündelik yaşama kilitlenmiş insanların da, belki hiç ilgilenmedikleri bu yansımaların içinden geçmesi kaçınılmazdır. Çünkü görsel olana bakmanın ötesindeki görme biçimi, yaşamı algılayan aklın görsel dokunuşlarıdır. Onları hiç istemese de yakalar, emerek içine soğurur ve beklemediği birileriyle ortak algıya zorlar.

Ahmet Yeşil’in resim ve hayat arasındaki ilişki, gerilim, çözüm bulma çabasının tuvale yansıması, toplum ile sanatı arasında bir uçurum yaratmaz. Onun sanatı herkese yakındır, herkes kendinden bir şeyler bulur. Ahmet Yeşil resmindeki ritm, denge, lirizm, ışık, gölge ve yeniden tanışıyormuşçasına öne çıkan canlı renklerin kusursuz uyumu birçok farklı kültürden izleyicinin, hızla resim ile ilişki kurmasını sağlar. Otuz sekiz yıldır aktif olarak sanat yaşamının içinde olan Ahmet Yeşil, bugüne kadar 105 kişisel sergi açtı, 297 karma ve yarışma sergisine katıldı, 24 ödül aldı. Tam anlamıyla ‘nev-i şahsına münhasır’ olarak tanımlanabilecek bir fırçası vardır. Dünyadaki ve Türkiye’deki moda akımları çok yakından takip etse de o kendi gerçeğinden vazgeçmemiş, yıllar içinde fırça darbeleri ile tuvaline aktardığı özlemleri, tutkuları, heyecanları, duyguları, düşünceleri, acıları, mutlulukları onu nereye götürdüyse, sanatı da o bağlamda gelişmiş, bugünkü gücüne ulaşmıştır.

Ahmet Yeşil, “Tarihsiz Günlükler”, 2016, tuval üzerine yağlıboya, 100 x 80 cm.
BİLGİ İÇİN
F Sanat Galerisi
fsanatgaleri@gmail.com
Adres: Valikonağı Caddesi, Akkavak Sokak
Polat Apt. No:38/2 Nişantaşı-İstanbul
Tel: +90 (212) 296 83 32


Ahmet Yeşil, “Aşkın Diyalektiği Üzerine..7”, 2014, tuval üzerine yağlıboya, 120 x 100 cm.


Ahmet Yeşil, “Kırmızı Ağacın Öyküsü”, 2007, tuval üzerine akrilik, 90 x120 cm.

Ahmet Yeşil, “Oto portre”, tuval üzerine yağlıboya, 150 x 90 cm. 

Ahmet Yeşil, “Küçük Mutluluklar Üzerine”, 2006, tuval üzerine yağlıboya, 150 x 80 cm.

16 Mayıs 2017 Salı

“DOĞA-KÜLTÜR-OYUN”: Fatoş Beykal, Zeynep Erdinç, Hülya Küpçüoğlu

Hülya Küpçüoğlu, “Ağaçların Öyküsü no: 8”, 2014, Tuval Üzerine Akrilik, 40x40 cm.

rh+artproject’te açılacak olan ‘Doğa, Kültür ve Oyun’ adlı sergi, Fatoş Beykal, Zeynep Erdinç ve Hülya Küpçüoğlu’nu bir araya getiriyor.
Kültür insanlara ait bir iz, bir edinimdir. İnsan doğa üzerindeki izlerini çok çeşitli oyunlar yoluyla bırakır. Prof. Nazım İrem sergi kapsamında şöyle söylüyor: “Bu sergi, zorunluluk olarak doğa, iz olarak kültür ve serbest yaratı olarak oyunun peşinde olan üç sanatçının çalışmalarını bir araya getiriyor. Bir işaret olarak kültürün doğadaki izlerini yaratan Zeynep Erdinç’in, bir izlenim olarak doğayı kültürleştiren Hülya Küpçüoğlu ve bütün bu eylemlerin oyun olduğunu hatırlatan Fatoş Beykal’ın yollarını kesiştiren de bizzat bu insani mesafelenmenin sorunlarıdır.”
Sergi rh+artproject’te 20 Mayıs-10 Haziran tarihleri arasında izlenebilir.

Açılış: 20 Mayıs Cumartesi saat: 18:00 


Fatoş Beykal, “Kadın-Erkek”, 2015, Tuval Üzerine Akrilik, 100x 100 cm.


Zeynep Erinç, “Yüzey/Altı”, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 140 x105 cm.

13 Mayıs 2017 Cumartesi

DEVRİM ERBİL: “GÖKYÜZÜNDEN İSTANBUL”

Devrim Erbil.
Çağdaş Türk sanatının önemli isimlerinden Devrim Erbil’in “Gökyüzünden İstanbul” sergisi, Mahall Bomonti Sanat’ta açıldı. Ünlü ressamın 22 eseri 9 Haziran’a kadar Mahall Bomonti İzmir Tanıtım Ofisi’ndeki galeride görülebilecek.
İzmir’in yeni gözdesi Mahall Bomonti İzmir, “Resimle şiir yazan sanatçı” Devrim Erbil’i ağırlıyor. Ekim 2016’dan bu yana her ay düzenlediği sergilerle, kentin kültür ve sanat hayatına hareket kazandıran Mahall Bomonti Sanat, bu defa çağdaş Türk resminin önemli temsilcilerinden Devrim Erbil’i ağırlıyor. Özel olarak restore edilen tarihi mekânlarda, Lebriz Art Solutions ortaklığıyla düzenlenen sergide sanata 60 yılını vermiş usta sanatçının 22 eseri yer alıyor. Sergi için Türkerler Holding tarafından geliştirilen Mahall Bomonti İzmir projesi Tanıtım Ofisi’ndeki özel galeride düzenlenen kokteyle İzmirli sanatseverler yoğun ilgi gösterdi.


Devrim Erbil.
“ÇİZGİYİ SEZGİSEL BİR BİÇİMDE YAKALADIM, DOĞRU BİR ŞEY YAKALADIĞIMIN FARKINDAYIM”
Devrim Erbil eserlerinde öne çıkan “çizgi”yi şöyle anlatıyor: “5 yaşımdayken yaptığım renkli desenler var. Renkli çizgiler kullanmışım. Çizgi ve renkli çizgi… Renk çizgide biçimleniyor. Çizgiyi hissetmek, koymak 20. yüzyılın önemli unsurlarından biridir. Rönesans’ta sanatçılar sadece eskizlerinde çizgiyi kullanıyorlardı. İki boyutlu resmin yaşadığı dönemlerde, yani minyatür, Mısır resmi, Aztek sanatı ya da uzak doğu sanatlarında vardı çizgi. Ama Batı resminin içerisinde batı kültürünün içinde çizgi ta 20. yy.'a kadar yok. Ben önce farklı kültürlerin değerleri üzerinde durdum. Onlarda çizginin bir anlatım aracı olarak etkinliğini gördüm. Çizginin insan aklının bir soyutlaması olarak görmek ve bu soyutlamanın da yaratıcı bir unsur olduğunu görmek gerekir. Doğrusu ben baştan bilinçli olarak kullanmadım çizgiyi. 20. yy bunu kullandı. Paul Klee kullandı, Picasso kullandı, birçok sanatçı kullandı. O zaman ben, çizginin vatanından, doğasından gelen bir kültürün insanı olarak bunu kullanmak benim daha çok hakkım dedim. Ben bunu sezgisel bir biçimde yakaladım ve doğru bir şey yakaladığımın farkındayım.”


Devrim Erbil.
“SADECE ÜNLÜ DİYE BİR RESSAMIN ESERLERİ ALINMAMALI”
Türkiye’de galericilik, müzayedecilik gibi kavramların tam olarak yerine oturmadığını vurgulayan Erbil, “Alıcının bilinçlenmesi onun kültür birikimine bağlıdır. Örneğin, alıcı bir şirketse onların danışmanı olmalı, eğer alıcı bir kişiyse kendi birikimi olmalı, kendi özel sevgileri olmalı. Yani sadece ünlü diye bir ressamın resmi alınmamalı. Bütün bunlar sevgiyi ve bilgiyi gerektirir. Bilmeden sevemezsiniz” diyerek sıra dışı bir yaklaşım ortaya koyuyor.


Devrim Erbil.
DEVRİM ERBİL                
1937’de Uşak’ta doğdu.
1955’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne girdi. Galeride Halil Dikmen’in, atölyede Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi oldu.
1959’da “Soyutçu 7’ler” grubunu kurdu.
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nü bitirdi. 1962’de Akademi’ye asistan oldu. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu ve Cevat Dereli Atölyelerinde görev aldı.
1963’te Tülay Tura, Altan Gürman, Adnan Çoker ve Sarkis’le “Mavi Grup” u kurdu.
1965’de İspanya Hükümeti’nin verdiği sanat bursunu kazanarak gittiği Madrid ve Barcelona’da başladığı meslek araştırma ve incelemelerine Paris ve Londra’da devam etti.
1969’da Türkiye Çağdaş Ressamlar Derneği başkanlığı görevinde bulundu. 1970 yılında İ.D.G.S Akademisi’nden doçentlik ünvanı aldı. 1975’de Görsel Sanatçılar Derneği Başkanlığı yaptı.
1979’da İstanbul Resim Heykel Müzesi Müdürlüğü’ne atandı; üç buçuk yıl süreyle bu görevde bulundu. 1981 yılında İ.D.G.S Akademisi’nde Profesör oldu. 1985’de Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanlığı, 1988’de Yıldız Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Başkanlığı, 1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevine getirildi. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanı aldı.
Devrim Erbil yurtdışında pek çok karma sergi açtı. Türk Sanatını tanıtan sergilerin (İskenderiye, Belgrad, Sofya, Kuveyt) komiserliğini yaptı. Sanat üzerine konferanslar verdi, yazılar yayınlandı.

Sanatçının eserleri İstanbul-Ankara-İzmir Resim ve Heykel Müzelerinde, Bükreş Modern Sanatlar Müzesi’nde, Banja Luka Umnetnicka Galerija’da, Ben and Abby Grey Foundation Koleksiyonu`nda, Ankara Milli Kütüphane Koleksiyonu`nda, yurtiçi ve yurtdışında resmi kurumlarda ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.

9 Mayıs 2017 Salı

“BİR ARADA - FARKLI” SERGİSİ GALERİ ARK’TA

Raşit Altun.
Resim, heykel, desen, fotoğraf ve videodan oluşan “Bir Arada – Farklı” adlı karma sergi 11 Mayıs – 8 Haziran 2017 tarihleri arasında Galeri ARK’ta sanat severlerle buluşuyor. 'Bir Arada, Farklı’' sergisi, farklı disiplinlerde, farklı anlayış ve tarzlarda eser üreten sanatçıların yapıtlarını bir araya getiriyor. Sanatçı Şükrü Karakuş'un organize ettiği sergi, ‘farklı’ve ‘bir arada’ kavramlarını öne çıkararak, bu kavramların önemine ve bir aradalığına vurgu yapıyor. Günümüzde bir aradalığın gerekliliğine duyulan ihtiyacı hatırlatıyor.

Farklılıkların bir ötekileștirme aracı değil de, yaşama değer katan bir zenginlik olarak kavranması gerektiği açıktır. Farklı estetik anlayıșlardan ve disiplinlerden gelen, bu inancı paylaşan sanatçılar, bu sergi ile yeniye açık, değișken ve paylașımcı bir platform olușturmayı amaçlıyor.

Bütün ötekileştirme, ayrışma ve kamplaşmalara rağmen birlikte yaşamayı öğrenmeye zorunlu olduğumuz bugünkü toplumlarda, sanat ve yaşam arasında benzerlik arayan ve eserleriyle sergide yer alan sanatçılar șu isimlerden olușuyor: Haydar Akdağ, Rașit Altun, Esra Bilo, Füsun Çağlayan, Hayri Esmer, Onur Fendoğlu, Şükrü Karakuș, Bahar Kocaman, Ahmet Özel ve Ahmet Yeșil.


Ahmet Yeşil.

Şükrü Karakuş.

Galeri Ark
www.galeriark.com
Cemil Topuzlu Caddesi Kaya Apt. No: 49 (Büyük Kulüp karşısı)
Çiftehavuzlar – Kadıköy / İstanbul
+90 216 369 49 00

info@galeriark.com

EVERYTHING IS FINE

Monika Bulanda, Vision and Perspective, 2016, Mix Media on Wood, 80x89 cm.
Despite the chaos of today’s politic history and the negative influences of the humanity landscapes at the globalizing World, we see that the nature always rejuvenates itself. Human, as a part of the world and nature, has to continue his existence and reality by changing, transforming and creating while being leaded by the system he lives in.
The exhibition “Everything is Fine” which consists of new works by Monika Bulanda, Arzu Eş and Mehwish Iqbal presents current readings of today’s World by three women artists from different cultures.
The technique, the materials used and the structural connotations of the work, where she sets out to discover a space of abstraction and so to speak seeks for an escape, make up the distinctive features of Monika Bulanda’s artistic practice. Bulanda’s works forge direct connections with her viewer, with the audience’s point of view it is possible to reshape the artworks. The artworks by Arzu Es, which she created based upon the idea of bringing writings on art of the past, todays phrases and the animal images together are transforming into phases such as chaos caused by political conflicts, pollution, corruption, purification, loss of consciousness, pain and extinguishment. The artist continues her search of new codes and sentences for the process that continues by renovation and healing of conscious, provocation, writing, inaction and just by the act of breathing. Being highly concerned with the position of women and children in socio cultural landscape, Mehwish Iqbal herself is an immigrant living in Sydney. The artist incorporates printmaking to create multiple fragile layers of diverse media such as collographs, silkscreen, etching and collage. Aiming to create a visual vocabulary, artist gives us a positive perspective, which consists of colors, patterns and drawings, towards the World we are living in.

10.05.2017 -10.06.2017
Opening: 10 May Wednesday, 18.00 – 20.00

FURTHER INFO
Kare Art Gallery

Abdi İpekçi Caddesi Ada Apt. No:22 K.2 D.8 34367 Nişantaşı İstanbul-Turkey


Mehwish Iqbal.

HER ŞEY YOLUNDA
10.05.2017 -10.06.2017
Açılış: 10 Mayıs Çarşamba 18.00 – 20.00

Günümüz politik tarihinin karmaşası ve küreselleşen dünyada karşılaştığımız insanlık manzaralarının üzerimizde bıraktığı olumsuz etkilerin karşısında doğanın daima kendini yenilediğini görüyoruz. Dünyanın ve doğanın bir parçası olan insan da, içinde yaşadığı sistemin kendini yönettiği bir ortamda değişerek, dönüşerek ve yaratarak kendi gerçekliğini ve varlığını sürdürmek zorunda.

Monika Bulanda, Arzu Eş ve Mehwish Iqbal’in güncel işlerini içeren “Her Şey Yolunda” sergisi, bugünün dünyasının farklı kültürlerden üç kadın sanatçıya ait güncel okumalarını sunuyor.


Arzu Eş.
Monika Bulanda’nın soyut bir alanı keşfe çıktığı ve adeta bir kaçış aradığı işlerinde kullandığı özgün teknik ve malzeme sanatçının sanat pratiğini öne çıkaran izler olarak görülebilir. Bulanda’nın eserleri izleyicinin bakışı ile yeniden yaratılarak izleyiciyle doğrudan bağlantı kurar ve her bir bakışta yeniden şekillenir. Arzu Eş’in geçmişin sanatına dair yazılanlarla günümüzün cümlelerini hayvan imgeleriyle buluşturmak düşüncesinden yola çıkarak hazırladığı çalışmalar, günümüz politik tarihinin karmaşası, siyasi çatışma ortamının yarattığı kaos, kirlilik, yozlaşma yüzleşme, arınma, bilinç kaybı, acı ve silinme gibi süreçlere dönüşüyor. Sanatçı bilincin yenilenmesi, tedavi edilmesi, provoke etme, yazma, eylemsizlik ve aynı zamanda sadece nefes alıp verme eylemiyle devam eden sürece yeni kodlar ve yeni cümleler arayışıyla devam etmekte. Genelde kadının ve çocuğun sosyokültürel yapı içindeki yeri ile ilgilenen ve kendi de bir göçmen olup Sydney de yaşayan Mehwish Iqbal, çoklu ve kırılgan katmanlar yaratarak kolografi, serigrafi, gravür ve kolaj gibi bir çok baskı tekniğini bir araya getiriyor. Farklı görsel bir dil yaratma çabasında olan sanatçı bu yeni işleriyle bizlere renk, doku ve çizgilerden oluşan ve yaşadığımız dünyayı olumlamaya yönelik bir bakış açısı sunuyor.

BİLGİ İÇİN
Kare Art Gallery
Abdi İpekçi Caddesi Ada Apt. No:22 K.2 D.8 34367 Nişantaşı İstanbul

20 Nisan 2017 Perşembe

KADİR AKYOL: “THE EVOLUTION OF THE PERFECT”

Kadir Akyol, “Ian Mckellen, Gandalf of the Lord of the Rings”, 2017, oil on canvas, 130x230 cm.

Kadir Akyol’s, the 12th solo exhibition “The Evolution of the Perfect” opens simultaneously with the launch of NEW BMW 5 Series with the concept of the Evolution of the Perfect in the BMW showroom of the BMW Özgörkey's Automotive in Bornova, Izmir. The exhibition can be viewed between 28 April-5 May 2017, the opening is on April 28, 2017 Friday 19:00 - 21:00.

When someone says Turkish Portrait art, Kadir Akyol is the among first artists from the younger generation come to mind. In his new new paintings; popular culture icons, the images filtered through the artist's memory, comes back to life with unique colors and brush strokes.

Kadir Akyol’s unique brushstrokes, exuberant colors and composition offers a visual feast with Jack Sparrow of Pirates of the Caribbean; Gandalf of the Lord of the Rings; Avatar; Batman's Joker in the Dark Knight Movie, Anthony Hopkins we watch the character Hannibal Lecter in The Silence of the Lambs; Natalie Portman as Léon, Game of the Thrones Daenerys Targaryen 'Emilia Clarke” and Scarlett Johansson.

FURTHER INFO
Kadir Akyol: +90 543 380 02 90
kadirakyol.blogspot.com

Address: Üniversite Caddesi No:66 35100 Bornova - İZMİR
Tel: +90 (232) 388 19 90
info@ozgorkeyotomotiv.com

Kadir Akyol, “Jack Sparrow of Pirates of the Caribbean”, 2017, oil on canvas, 206x257 cm.

ON THE WORKS OF KADİR AKYOL by Emre Zeytinoğlu (Art Critic)
Do we have any choice but to always live in the “present time”? Time is constantly flowing and we always find ourselves in that “present time.” But there’s also this: time ends when it becomes the “present” and we have to move on to a new “now.” And this goes on and on. As to us, we don’t even know what we’re talking about when we say “now.” Is it a “now” that we’ve passed through, or is it a “thing” we’ve just entered and have yet to complete?
So what we call “present time” is nothing but a collection of “now”s directed to a new time. Hence, all these talks about “now” is just a broadening of a series of intertwined and juxtaposed past times.

But one should always remember this: The intertwining of “now”s doesn’t mean that they’re old and forgotten or that the word “now” has become a misnomer. This intertwining doesn’t alter the fact that we’re nevertheless in a “now.”

We’re living in a simultaneity. We’re never quite in “that moment,” which means that we never experience a fully independent and untouched situation. This being the case, “present time” feeds on the presence of other “now”s, morphing into a fast questioning of the memory. The “present time,” into which we step into but do not come out of, first asks us this: “What has just happened?” Without asking this question, it’s important to tap into an independent and untouched situation.

Therefore, every new “moment” and possible experiences attached to it evolve into “conscious experience.” In his famous book “The Brain: The Story of You,” David Eagleman mentions a brain structure called the “amygdala,” that appears in emergency situations such as critical moments and dangerous situations. Eagleman says: “In threatening situations, an area of the brain called the amygdala kicks into high gear, commandeering the resources of the rest of the brain and forcing everything to attend to the situation at hand. When the amygdala is in play, memories are laid down with far more detail and richness than under normal circumstances; a secondary memory system has been activated. After all, that’s what memory is for: keeping track of important events, so that if you’re ever in a similar situation, your brain has more information to try to survive.”

At this point, looking at Kadir Akyol’s works, we encounter a similar situation as described above: It’s when an individual, who has been exposed to the new conditions of the “present time” and begun to experience the unusual and “shocking” effects of those conditions, puts his/her memory in play. Talking about his exhibition, the artist mentions the consumerism economy in the neo-liberal system and touches upon the popularity created by this time period. Akyol says: “My works bear the traces of years when popular culture and consumerism that spread around with the new liberal economy trend in the world started to influence daily life.” When Akyol intuits a new system’s process of logic, he realizes a flow of life beyond what’s natural and familiar. Reflexes slow down, and it becomes harder for experiences and reflexes to synchronize because the learned behavior patterns cannot easily make sense of, perceive or monitor these sudden conditions.

There are some images imprinted in the mind. Movie frames, faces that made an impression or certain scenes… Then the days when one meets television… Images carve themselves a place in the widest section of the brain. They all have a date, a memory and a mental analysis. The individual believes that (s)he’s making sense of his/her own history. And suddenly come the products of consumerism, changing the functions of objects that have form a relationship between the individual and the function with various methods. As the object-individual-function relationship changes, so does life. Even if the memory is working, a disconnection is felt between the “present time.” Now it’s another world, far away from the individual: It almost feels like a momentary shake – like a crash.

Now, we’re experiencing this “moment of crash” – maybe it’s a car crash. Let’s say that we’re in the “first impact moment,” the hood is being crushed and danger is closing the distance. We’re about to be squeezed between layers of sheet iron and we’re shaking. Have we dived into the independent and untouched situation of “present time”? Will it all come and go in mere moments?

Yes, in reality, we’re experiencing a “moment,” but interestingly enough, “that moment” never ends – it keeps stretching like slow-motion. The image of that scene calls other images, blends with them and creates are images because, during the experience of “that moment,” we couldn’t help but ask the same question: “What has just happened?” The answers to this question flows through from our memory at the “moment of crash;” hundreds of data, all relatable to “that moment,” compiles in the “present time,” and becomes a synonymous “conscious experience” thanks to the role of memory. The naked scene of that crash that we watch no longer offer independent and untouched images. Our brain simultaneously evaluates “that moment” and blends it together with a collection of memories. Normally, our brain isn’t used to such a dense collection of memories; that’s why “that moment” lasts really long.
Let’s repeat this vital quote from Eagleman: “[…] that’s what memory is for: keeping track of important events, so that if you’re ever in a similar situation, your brain has more information to try to survive.” Pay attention to one detail here: In a situation of complete “newness,” the memory doesn’t bring and dump all kinds of data; it only reveals situations related to “that moment” and combines it with them. So the memory makes a meaningful selection. We cannot think our way through how this selection is made; all we can do is to leave that job to memory’s initiative.

Looking at Kadir Akyol’s words, we see the things the brain compiles in “that moment:” The popular figures of “now” are intertwined with the images from the past. Freely dispersed colors are splashed onto things. The artist explains: “Since my days as a student, I’ve always questioned the pornographic image, i.e., every image, portrait, object and concept that claims to be the naked representation of visible reality, with painted spaces, and turned this into a traumatic relationship in terms of form.” So by the absolute law of which logic were these relationships organized? We’ll never know that; as a matter of fact, the artist probably doesn’t know it either. To be clear, all those products of consumerism presented to us by the neo-liberal system change our lives, we can find a clear description for that change or the boundary between the new situation and the old one; but we don’t know how to offer a representational image of this. Nevertheless, we keep looking for that image and are trying to seize it.

This is what we can possibly do: To determine a “moment of change,” to surround it with arbitrary lines, and to attach an importance to that situation… Finally, to try and experience the crash of that “important situation.” This must feel like the quake of a “moment of crash.” Then, there’s only one thing we can do: to wait for all the related data carried by the brain into “that moment” as the quake continues; in a way, to drown in that dense collection of memories. To combine all intertwined past times into a “present time, to simultaneously personalize a “now,” and to try and paint it… Just as Kadir Akyol did.


Kadir Akyol, “Scarlett Johansson”, 2017, oil on canvas, 130x230 cm.

KADİR AKYOL (Turkey / Mardin, 1984)         
Kadir Akyol was born in Mardin in 1984. He achieved department of fine art in Mersin University in 2004.  He was graduated in 2008. He started his post graduate education in Gazi University in the faculty of fine arts. In 2011, he was graduated from this university by finishing his thesis named as “Hybrid Approaches in Contemporary Art”.
In 2011, he started his second post graduate education in faculty of fine arts in Sevilla University in Spain, He continues his thesis” Hacker Art” in Spain. Between the years 2009-2013, he did some researches and studies on arts in some Europeans countries and took part in some workshops and activities with projects.
In 2013, he won the competition “Rh+ Art Magazine the Young Artist of the Year”.  In addition to this, he has been awarded with many other prices.

He has 11 personal exhibitions and he took part in more than 100 national and international mixed, group, biennial, triennials, symposium, project exhibitions and auction activities in painting, installation, video and performance.


Kadir Akyol, “Suicide Squad, 'Joker-Jared Leto”, 2017, oil on canvas, 130x210 cm.


KADİR AKYOL: “KUSURSUZUN EVRİMİ”
Kadir Akyol’un, 12. kişisel resim sergisi, BMW Özgörkey Otomotiv’in İzmir Bornova, BMW showroomunda “Kusursuzun Evrimi” konseptli YENİ BMW 5 Serisi lansmanı ile aynı anda sanatseverlerle buluşacak. 28 Nisan – 5 Mayıs 2017 tarihleri arasında izlenebilecek serginin açılışı, 28 Nisan 2017 Cuma günü saat 19:00 - 21:00 saatleri arasında gerçekleşecek.

Portre sanatı deyince akla gelen ilk gelen genç kuşak sanatçılar arasında yer alan Kadir Akyol’un yeni resim çalışmalarında; popüler kültür ikonlarının, sanatçının belleğinden süzülen imgeleri, kendine özgü renk oyunları ve fırça darbeleriyle yeniden hayat buluyor.

Karayip Korsanları’nın Jack Sparrow’u, Yüzüklerin Efendisi’nin Gandalf’ı, Avatar, Kara Şövalye Filminin Batman Joker’i, Kuzuların Sessizliğinde Hannibal Lecter karakteriyle izlediğimiz Anthony Hopkins, Léon olarak Natalie Portman, Game of Thrones’dan Daenerys Targaryen ‘Emilia Clarke’ ve scarlett johansson, Kadir Akyol’un kendine has fırça darbeleri, coşkulu renkleri ve kompozisyon kurgusuyla görsel bir şölen sunuyor.


28 Nisan – 5 Mayıs 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek sergi, İzmir Özgörkey Otomotiv’in Bornova ilçesinde bulunan BMW showroomunda görülebilir. 


BİLGİ İÇİN
Kadir Akyol: +90 543 380 02 90
kadirakyol.blogspot.com

Adres: Üniversite Caddesi No:66 35100 Bornova - İZMİR
Telefon: +90 (232) 388 19 90
info@ozgorkeyotomotiv.com


Kadir Akyol, “Avatar”, 2017, oil on canvas, 180x180 cm.

KADİR AKYOL’UN YAPITLARI ÜZERİNE
“Kusursuzun Evrimi” isimli sergi kataloğu için Sanat Eleştirmeni Emre Zeytinoğlu kaleme aldığı yazısında Akyol’un yapıtları hakkında şunları söylüyor:

“Her an “şimdiki zaman”ı yaşamaktan başka çaremiz var mı? Zaman sürekli akıyor ve biz kendimizi hep o “şimdiki zaman” içinde buluyoruz. Fakat şu var: Zaman, “şimdi” olduğu anda bitiyor ve yeni bir “şimdi”ye geçmek zorunda kalıyoruz. Bu böyle devam edip gidiyor. Biz ise “şimdi” dediğimizde, hangi zamandan söz ettiğimizi bile bilmiyoruz: Yaşayıp bitirdiğimiz bir “şimdi” midir bu, yoksa henüz girdiğimiz ve daha tamamladığımız bir “şey” mi?
Bu durumda “şimdiki zaman” denilen, belki “şimdi”lerin birikerek yeni bir zamana yönelmekten başka bir şey değil. O halde “şimdi”den tüm söz edişler, birbirine karışmış, iç içe geçmiş zamanların genişlemesinden ibaret.
Oysa şunu da unutmamak gerekiyor: “Şimdi”lerin iç içe geçmesi, onların aslında eskimiş olduğunu, unutulup gittiğini ve “şimdi” sözcüğünün hatalı bir kullanım haline geldiğini göstermiyor. Ve bu iç içe geçmeler, yine de bizim bir “şimdi”nin içinde olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Bir eşzamanlılık yaşıyoruz. Hiçbir zaman tam “o an”ın içinde olamıyoruz. Bu demektir ki: Tümüyle bağımsız ve el değmemiş bir durumu asla deneyimleyemiyoruz. Böyle olunca “şimdiki zaman”, diğer “şimdi”lerin varlığıyla besleniyor, hızlı bir bellek sorgulama sürecine dönüşüyor. Adım attığımız ve deneyimi tamamlanmamış “şimdiki zaman”, bize öncelikle şu soruyu sorduruyor: “Az önce ne olmuştu?” İşte bu soruyu sormadan, bağımsız ve el değmemiş bir duruma girmek olanaksız.
Öyleyse her yeni “an”ımız ve ona ait olası deneyimimiz, “bilinçli deneyim”e evriliyor. David Eagleman, o ünlü “Beyin / Senin Hikâyen” adlı kitabında, “amigdala” adlı bir beyin fonksiyonundan söz ediyor. Acil durumlarda öne çıkan bir yapı bu: Önemli anlarda, tehlikelerle yüz yüze gelindiğinde vb… Eagleman şöyle yazıyor: “Tehlikeli durumlarda ‘amigdala’ adı verilen beyin yapısı ön plana çıkarak, beynin geri kalanın kaynaklarını idare etmeye başlar ve bütün dikkatleri içinde bulunulan duruma yöneltir. Eğer devrede amidala varsa, anılar normal koşullarda olduğundan çok daha zengin ve ayrıntılı biçimde saklanır; artık ikincil bir bellek sistemi etkinleşmiştir. Bellek, zaten bunun için vardır: Önemli olayların kaydını tutarak, benzeri bir duruma düştüğünüzde hayatta kalmanız için beyne fazladan bilgi sağlar.”
Bu noktada Kadir Akyol’un yapıtlarına baktığımızda, yukarıda yazılanlara benzer bir durumla karşılaşıyoruz: “Şimdiki zaman”ın yeni koşullarına maruz kalan, o koşulların alışılmadık, “şok” edici etkilerini deneyimlemeye başlayan bir kişinin, belleğini devreye sokması hali… Sanatçı, kendi sergisi üzerine konuşurken, neo-liberal sistemin tüketim ekonomisinden konu açıyor ve bu dönemin yarattığı popülerleşmeyi gündeme alıyor. Diyor ki: “Çalışmalarım, dünyada yeni liberal ekonomiyle birlikte yaygınlaşan popüler kültürün, tüketim kültürünün gündelik yaşamı etkilemeye başladığı yıllardan izler taşıyor.” Kadir Akyol, yeni bir sistemin işleyiş mantığını sezdiğinde, doğallıkla alışılmışın dışında bir yaşam akışını fark ediyor. Refleksler zayıflıyor, deneyimler ile o reflekslerin örtüşmesi zorlaşıyor; daha önceden edinilmiş davranış biçimleri, bu ansızın ortaya çıkmış olan koşulları kolayca anlamlandıramıyor, kavrayamıyor ve denetleyemiyor çünkü.
Akılda tutulmuş görüntüler var. Sinema karakterleri, etki uyandıran yüzler ya da birtakım sahneler… Sonra televizyon ile ilk tanışma günleri… İmajlar, belleğin en geniş yerine yerleşiyor. Bunların bir tarihi, bir belleği, zihinde bir çözümlemesi bulunuyor. Kişi kendi tarihinin anlamını oluşturduğu kanısında… Ve ansızın o tüketim ekonomisinin ürünleri çıkıp geliyor, nesneler işlevlerini değiştiriyor, kişi ile işlev bağını çok farklı yöntemlerle kuran nesneler bunlar. Nesne-kişi-işlev bağı değiştikçe, yaşam da değişiyor; bellek çalışıyorsa da “şimdiki zaman” ile bir uyuşmazlık seziliyor. Kişinin uzağında kalmış, başka bir dünya var sahnede: Neredeyse ani bir sarsıntı… Bir kaza gibi sanki…
Şimdi bu “kaza anı”nı deneyimlemekteyiz; belki bir trafik kazası bu: Diyelim ki çarpışmanın “ilk an”ındayız, kaporta giderek eziliyor ve tehlike yaklaşıyor; sac levhalar arasında ezilmek üzereyiz, sarsıntı geçiriyoruz. Acaba “şimdiki zaman”ın bağımsız ve el değmemiş durumu içine mi daldık? Ve her şey hemen olup bitecek mi?
Evet, gerçekte “bir an”ı deneyimlemekteyiz, ama çok tuhaf; o “bir an” bitmek bilmiyor, uzadıkça uzuyor, bir “ağır çekim” gibi… O sahnenin görüntüsü, başka görüntüleri çağırıyor, onlarla birleşiyor ve başka görüntülere yol açıyor. Çünkü “o an”ın deneyimi sırasında, gene aynı soruyu sormadan edemedik: “Az önce ne olmuştu?” Bunun yanıtları, “kaza anı”nda belleğimizden akıp geliyor ve “o an” ile ilişki kurabilecek yüzlerce veri, “şimdiki zaman”ın içine yığılıyor, belleğin rolüyle, eşzamanlı bir “bilinçli deneyim” oluveriyor. O kazanın çıplak görüntüsü, izlediğimiz o çıplak sahne, bağımsız ve el değmemiş görüntüler sunmuyor artık… Beynimiz hem “o an”ı değerlendiriyor, hem de onu bir anı yoğunluğu ile birleştiriyor. Beynimiz normal koşullarda böyle bir anı yoğunluğuna alışık değil, onun için “o an” çok uzun sürüyor.
Eagleman’ın şu can alıcı tümcesini tekrarlayalım: “Bellek, zaten bunun için vardır: Önemli olayların kaydını tutarak, benzeri bir duruma düştüğünüzde hayatta kalmanız için beyne fazladan bilgi sağlar.” Burada bir ayrıntıya dikkat çekelim: Bellek, tam “şimdi” yaşadığımız bir olayda, her tür veriyi getirip oraya boşaltmıyor; yalnızca “o an” ile ilgili durumları bulup çıkartıyor ve onunla birleştiriyor. Belleğin anlamlı bir seçimi var yani burada. O seçimin nasıl yapıldığını biz düşünerek bulamıyoruz, o işi belleğin inisiyatifine terk etmekten başka yapabilecek bir şeyimiz yok.
Kadir Akyol’un yapıtlarına bir kez daha göz atıyoruz; onlarda gördüğümüz, belleğin “o an”a getirip yığdığı şeylerdir: “Şimdi”nin popüler figürleri, eskinin imajları ile iç içedir. Renkler, her bir sahnede özgürce dağılmış, eşyaların üstlerine sıçramıştır. Sanatçı bunu şöyle açıklamakta: “Öğrencilik yıllarımdan bu yana pornografik imgeyi, yani görünür gerçekliğin çırılçıplak temsili olma iddiasındaki her görüntüyü, portreyi, eşyayı ve olguyu saf boya alanlarıyla sorguladım ve biçimsel anlamda travmatik bir ilişkiye sürükledim.” Pekiyi yapıtlardaki bu ilişkiler hangi mantığın mutlak koşulları halinde düzenlenmişlerdir? Bunu bilemeyeceğiz, hatta o yanıtı büyük olasılıkla sanatçı da tam olarak bilmemekte. Daha açık bir söyleyişle: Neo-liberal sistemin önümüze bıraktığı o tüketim nesneleri yaşamımızı değiştirdiğinde, o değişimin net bir tanımını, yeni durum ile eski durum arasındaki sınırın ne olduğunu düşünebiliyoruz, ama bunun temsili bir görüntüsünün nasıl sunulacağını bilemiyoruz. Yine de o görüntünün peşinden gidiyoruz ve onu yakalamaya çalışıyoruz.
Büyük olasılıkla, yapabileceğimiz tek şey şu: Bir “değişim anı” saptamak, ona rastgele bir sınır çizmek ve o duruma da bir önem atfetmek… Ve o “önemli durum”un sarsıntısını hissetmeye çalışmak… Bir “kaza anı”nın sarsıntısı gibi bir şey olmalı bu… İşte o zaman yapmamız gereken tek şey kalıyor: Sarsıntı sırasında, belleğin seçip “o an”a taşıdığı tüm ilişkili verileri beklemek; anılar yoğunluğunda boğulmak bir anlamda… İç içe geçmiş zamanların tümünü “şimdiki zaman”da birleştirmek ve eşzamanlı bir “şimdi”yi kişiselleştirerek onun resmini yapmaya koyulmak… Aynı, Kadir Akyol’un yaptığı gibi. 

Kadir Akyol, “Untitled”, 2017, oil on canvas, 130x130 cm.


KADİR AKYOL (Türkiye / Mardin, 1984)         
2004 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü kazandı. 2008’de mezun oldu. 2008’de Ankara Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı Yüksek lisans eğitimine başladı. 2011’de “Çağdaş Sanatta Melez Yaklaşımlar” isimli tezini bitirip mezun olmuştur. 2011 yılında İspanya’ da Universidad De Sevilla Faculttad De Bellas Artes’ da 2. master eğitimine başlamıştır. 2013 Rh+Artmagazine ‘Yılın Genç Ressamı’ Ödülünü kazanmıştır. Bunun yanı sıra birçok ödüle ve sergilenmeye hak kazanmıştır.
11 Kişisel sergisi bulunmaktadır ve 150’den fazla ulusal ve uluslararası bir çok karma, grup, bienal, trienal, sempozyum, fuar, müzayede, projeli etkinlikte; resim başta olmak üzere, video, enstalasyon ve performanslarıyla katılmıştır. 



Kadir Akyol.