13 Mart 2014 Perşembe

GENÇ KOLEKSİYONERLER SERGİSİ

Erinç Seymen, İsimsiz, 2008, Hüma Kabakçı Koleksiyonu.

Yuşa Yalçıntaş, Hoping, 2012, Mehmet Ali Bakanay Koleksiyonu.
Elgiz Müzesi, 20 Mart – 7 Mayıs 2014 tarihleri arasında 5 genç koleksiyonerin koleksiyonlarından bir seçki ile izleyicileri buluşturuyor. Küratörlüğü Haşim Nur Gürel ve müze ekibi tarafından kurgulanan ve tasarlanan serginin ilgili zaman diliminin sanat tarihsel değerlendirmesi ise Burcu Pelvanoğlu tarafından irdeleniyor. Koleksiyoner veya koleksiyon sorumlularının açıklayıcı metinleri sergi oluşumunun ipuçlarını barındırıyor.
Sergi süresince genç koleksiyoner Ahu Büyükkuşoğlu Serter, Ebru Özdemir, Hüma Kabakçı, Mehmet Ali Bakanay, Tansa Mermerci Ekşioğlu’nun koleksiyonlarından bir seçki 7 Mayıs’a kadar izlenebilir. Ayrıca, sergi bağlamında çeşitli etkinlikler yer alacak.
Sergide eserleri yer alan sanatçılar: Ali Taptık, Ahmet Oran, Ardan Özmenoğlu, Azade Köker, Burak Delier, Emin Ansen Atilla, Erinç Seymen, Haluk Akakçe, Hatice Güleryüz, Hera Büyüktaşçıyan, Iman Issa, Klara Kristalova, Mat Collishaw, Necla Rüzgar, Nezaket Ekici, Nilbar Güreş, Patrik Kovacovsky, Ramazan Bayrakoğlu, Robert Montgomery, Shahpour Pouyan, Sophie Calle, Susan Hefuna, Taner Ceylan, Volkan Aslan, Yuşa Yalçıntaş.

Daha fazla bilgi için;
Proje4L/Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi
Meydan Sokak Beybi Giz Plaza Maslak İstanbul
T: +90 212 290 25 25
E: info@elgizmuseumistanbul.org
www.elgizmuseum.org 
www.proje4l.org
www.facebook.com/proje4l  
www.twitter.com/ElgizMuseum
www.instagram.com/elgizmuseum  

www.pinterest.com/ElgizMuseum

CONTEMPORARY ISTANBUL’S COCKTAIL RECEPTION ON MARCH 6th AT C24’s GALLERY SPACE IN NEW YORK CITY

Ali Güreli - Rabia Güreli - İrfan & Aynur Önürmen - Emre & Maide Kurttepeli

David & Julie Tobey - Mel Dogan.

Dominique Levy - Jasmine Taranto & Rabia Güreli









Throughout 2014, Contemporary Istanbul has planned to host approximately 12 international events from New York to Dubai to Shanghai and so on. Contemporary Istanbul continues to expand all around the globe via special occasions in parallel with the most attended worldwide art fairs and art centers such as Armory Show, Art Dubai or then again MOCA Shanghai!
While preparing to welcome once again an impressive number of prestigious galleries between November 13-16 2014, Contemporary Istanbul gathered a niche of collectors, art professionals, artists, art enthusiasts and press members via a special event in New York City.
Contemporary Istanbul hosted an event during the Armory Show’s 20th edition to which 20 countries and 200 galleries participate with an amount of 100,000 guests. The event took place on March 6th from 19.00 to 21.00. The cocktail reception was held in the Chelsea area of New York City at the space Gallery of C24 which also participates to Contemporary Istanbul editions as an exhibitor. The solo exhibition of İrfan Önürmen was on show with his creations of delicate reliefs using cut layers of tulle. As Contemporary Istanbul’s official carrier, Turkish Airlines contributed and supported in the happening of this event.

UP COMING EVENTS:
DUBAI – March 19th 2014 at the Al Qasr Hotel – Contemporary Istanbul and Akbank Private Banking will stage an event during Art Dubai.
SHANGHAI – March 29th 2014 at the MoCA Shanghai Museum - Contemporary Istanbul will be hosting a press gathering and a cocktail reception.

For more information:
www.contemporaryistanbul.com
facebook.com/Contemporaryistanbul

twitter.com/Contemporaryist

9. CONTEMPORARY İSTANBUL’UN TANITIMI HIZLA DEVAM EDİYOR

Ali Güreli - Rabia Güreli - İrfan & Aynur Önürmen - Emre & Maide Kurttepeli.
Contemporary Istanbul, 13-16 Kasım 2014 tarihlerinde 9. kez İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşiyor. Contemporary Istanbul bu yıl da 95 uluslararası galeriyi bir araya getirmeye hazırlanırken, 6 Mart 2014 tarihinde dünyanın önde gelen sanat fuarlarından the Armory Show sırasında C24 Gallery’de verdiği davetle dünyanın önemli sanat figürlerini New York’ta bir araya getirdi.
Contemporary Istanbul, 2014 senesi boyunca New York’tan Şangay’a, dünyanın dört bir yanında 12 uluslararası etkinliğe ev sahipliği yapacak. Contemporary Istanbul, The Armory Show ve Art Dubai gibi sanat dünyasının önde gelen fuarları ve MoCA Shangai gibi önemli çağdaş sanat müzeleri ile işbirliği halinde düzenlediği uluslararası etkinlikler ile sanatseverleri buluşturmaya devam ediyor.
Contemporary Istanbul, bu sene 15.si gerçekleşen dünyanın en önemli uluslararası sanat fuarlarından biri olan The Armory Show sırasında, fuarın istikrarlı katılımcıları arasında yer alan C24 Gallery’de özel bir kokteyl düzenledi. 6 Mart 2014 Perşembe günü Contemporary İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli’nin ev sahipliğinde gerçekleşen kokteyl partiye; uluslararası basın mensupları, dünyadan ve bölgeden galeriler, sanat kurumu yöneticileri ve uluslararası koleksiyonerler katıldı. 

9. Contemporary Istanbul Hakkında;
Contemporary Istanbul’un 2013 yılındaki en büyük yeniliği olan ve geçen seneki başarısının ardından Plug-in Istanbul Yeni Medya Bölümü’nde bu yıl video, yeni medya ve genel anlamda dijital sanatın bütün tarzları; ses ve ışık enstalasyonları, etkileşimli ve jeneratif sanat işleri, iç mekan mapping projeleri, robotik tasarımlar ikinci kez 1.000 m2’lik bir alanda sanatseverlerle buluşturacak.
Contemporary Istanbul, her yıl Türk çağdaş sanatının yanında “New Horizons - Yeni Ufuklar” bölümünde çevre ülkelere de ev sahipliği yaparak İstanbul’u merkez haline getirmeyi amaçlıyor. Contemporary Istanbul, bu sene “New Horizons - Yeni Ufuklar” bölümünde son yıllarda uluslararası sanat dünyasında önemli bir güç olmaya devam eden Çin’i konuk ediyor. 9. Contemporary Istanbul, bu seneki konuk ülke olacak Çin’den galeriler, sanatçılar, küratörler, yayınlar, sanat kurumları ve koleksiyonerleri ağırlayacak.
Contemporary Istanbul, New York ve Dubai davetlerinin ardından 29 Mart Cumartesi günü sadece Çin’in değil tüm Asya-Pasifik bölgesinin en önemli çağdaş sanat müzelerinden biri olan MoCA (The Museum of Contemporary Art Shanghai), Şangay’da bir basın toplantısı düzenlenecek. Basın toplantısı sonrasında Türk Çağdaş Sanatı üzerine bir sunum ve kokteyl düzenlenecek.  Basın toplantısı ile 2014 yılında New Horizons/Yeni Ufuklar kapsamında Çin’in konuk ülke olacağı geniş kapsamda duyurulacak.
CI Dialogues konferans programı 2014 yılında da güncel sanatın uluslararası fikir liderlerini konferans ve konuşmalarla bir araya getirecek. Bu yıl ikincisi gerçekleşecek Plug-in Istanbul Yeni Medya Bölümü ve “New Horizons – Yeni Ufuklar” kapsamında konuk ülke olan Çin’den ve dünyadan koleksiyonerlerin, sanatçıların, küratörlerin katılacağı CI Dialogues konferans serisi fuar alanında gerçekleşecek.

Notlar:
•8. Contemporary Istanbul 22 ülkeden 95 çağdaş sanat galerisi ağırlanmış.
•7-10 Kasım 2013 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi ve Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 17.500 metrekarelik alanda gerçekleşen fuarı 72 bin sanatsever ziyaret etmiş.
•Türkiye’deki yazılı, görsel ve dijital basından 1000’e yakın basın mensubu ile Amerika, Almanya, İngiltere, İspanya, Fransa ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinden 150 yabancı basın mensubu ağırlanmış.
•748 yerli ve yabancı sanatçının 3000 çağdaş sanat eseri sergilenmiş.

Bilgi:
www.contemporaryistanbul.com
facebook.com/Contemporaryistanbul
twitter.com/Contemporaryist





11 Mart 2014 Salı

OLEG DOU’NUN “YÜZLER” SERGİSİ GALERİST’TE

Galerist, Oleg Dou’nun (Moskova,1983) “Yüzler” başlıklı İstanbul’daki ilk kişisel sergisine 13 Mart – 12 Nisan 2014 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Yaşamını ve çalışmalarını Moskova’da sürdüren sanatçı, sibernatik vücutlar, rahatsız edici suretler, yapay bir güzellik ve ifadesiz suratlarla ön plana çıkardığı estetiği ile fotoğraflarında gerçeklik ve yapaylığı bir araya getiriyor. Eserleri, tarafsız görünen ve herhangi bir duygu içermeyen bedenler arayışında olan Dou’nun fotoğraflarında, ikilik olgusu ilk anda göze çarparken, ölümle yaşam, gerçekle yapay, güzelle çirkin arasında bir karşıtlık oyunu gözlemlenebilir.
Ağırlıklı olarak moda ve sürrealizmden etkilenen Dou, dergilerde yazılanların gerçek dışı olduğunu ve aslında modellerin göründükleri kadar kusursuz olmadıklarını düşünür. Ayrıca yaratılan bu gerçek ötesi dünyanın insanın mükemmel olmadığı hissine kapılmasına ve kendini kötü hissetmesine yol açtığını ifade eder. Buna paralel olarak, işlerindeki photoshop uygulamalarını çok ileri bir seviyeye taşır ve fotoğraflarındaki modeller, tıpkı mankenler gibi gerçek olamayacak kadar mükemmel ve kusursuz görünürler.
Oleg Dou’nun eserleri karşısında izleyiciler, ‘fotoğraftaki insanlar gerçek mi’, ‘yüzlerindeki ifadenin altındaki endişe mi, üzüntü mü, kararlılık mı’ gibi sorulara cevap ararken, kendilerini eserlere giderek daha yaklaşırken bulurlar. İzleyici ve obje arasındaki mesafenin azalması ile farklı bir anlayışın ve samimiyetin doğmasına tanıklık edilebilir.

GALERIST | Meşrutiyet Cad. No: 67/1 | İstanbul, Beyoğlu 34430, Turkey
info@galerist.com.tr
T. +90 212 252 1896


10 Mart 2014 Pazartesi

PARMAK İZLERİYLE SONSUZLUĞA UZANAN İZLENİMLER


Sanat editörleri bazen ressamları tanımlarken “naif bir fırça” deyimini kullanır. Oysa Sayın Memik Kibarkaya’yı anlatırken “naif bir parmak izi” tanımını kullanmak gerekiyor. Zira O resimlerini yaparken, geleneksel resim malzemelerinden, tekniklerinden tamamen uzaklaşıyor ve kendi yöntemleriyle oluşturduğunu boyasını, yine kendine has tekniği olan parmaklarını kullanarak ve yine kendi keşfettiği özel bir kağıdın üzerine sürüyor. Adeta resmiyle tek vücut oluyor… Hem resimlerini hem de bir anlamda DNA’sını geleceğe taşımış oluyor. O çalışmaları ile ilgili şu iddialı ama bir o kadar düşündürten cümleyi söylüyor: “Sadece kendi oyunumu oynuyorum, adı da Tek Kişilik Tiyatro”.
Hiç resim eğitimi almayan Kibarkaya, 40 yıldan fazladır resim yapıyor, 30 yıldır sergi açıyor. Dile kolay, 50’den fazla kişisel sergi açmış. Kibarkaya’nın yeni kişisel sergisi, Tıp Bayramı vesilesiyle Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Giriş Fuayesinde 13 Mart - 13 Nisan 2014 tarihleri arasında izlenebilir. Naif parmak izimiz, yeni sergisi ve sanat yolculuğu ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Sayın Memik Kibarkaya, resim aşkı çocukluğunuzda başlamış, hatta aileniz tarafından bu tutkunuz engellenmeye çalışılmış. Bu günleri sizden dinleyebilir miyiz?
Daha ilkokula başlamamıştım, çamurla kayaların üzerine resimler yapardım. Çamuru boyamak isterdim hep ama çamur kendi rengindeydi, değiştiremiyordum. Ama Atom Enerjisi Kurumu’nda çalışmaya başladığımda, boyayı çamur haline getirebileceğimi gördüm. İşte o zaman hayalim gerçek oldu. Sanki Archiemedes gibi, ‘eureka yani buldum’ diye içten içe bağırıyordum. Evet, aileme göre resim yapmak günahtı. El hüneri gerektiren işlere elim yatkın olduğundan bir ardıç ağacından saz yapmaya kalkıştım. Anam ‘icat çıkarma’ oğlum demişti. Oysa ben keşfetme dürtüleriyle yüklüydüm sanki.

2000’li yıllara kadar yağlıboya, guaj, pastel gibi klasik malzeme ve teknikler ile resim yapıyordunuz. Ama o tarihten sonra sizi diğer ressamlardan ayıran en önemli özellik olan parmaklarınızı kullanmaya başladınız. Siz resimlerinizde malzeme olarak da kendi buluşlarınızı kullanmayı tercih ediyorsunuz. Kıyma makinesinden geçirilmiş ya da kilo ile ezilmiş pastel boya gibi. Çamur haline getirilmiş boya, atom enerjisinde kullanılan kimyasal ayraç kağıdı ve parmaklarınız… Bu üçleme hakkında neler söyleyebilirsiniz. Ayrıca hiç resim eğitimi de almadınız. Usta sanatçı Van Gogh da bazı resimlerinde parmaklarını kullanıyordu.
2000’li yıllara dek hep resim yapıyordum. 2000 yılında keşfettiğim malzeme yani çamur boya, fırçaya bulanmıyordu, tuvalden de dökülüyordu. Daha sonra dayanıklı bir kâğıt olan, atom enerjisinde kimyasal ayraç olarak kullanılan kâğıda, resimlerimi parmaklarımla yapmaya başladım. Fırça yerine, silgi, meyve bıçağı ve parmaklarımı kullanıyordum. Boyaya bazı maddeler katarak kâğıdın öbür yüzüne de resmin silueti çıkıyordu. Bu işlemi bir kimyacı hocadan destek alarak yaptım.

Aslında Veteriner Hekimsiniz. Tarım Bakanlığı’nda çalışırken Sayın Fikret Otyam’ın bir cümlesiyle emekli olmaya karar veriyorsunuz. Bu ilham cümlesini anlatabilir misiniz?
Fikret Otyam’ın bir sergisine gitmiştim, ona resim yaptığımı söyledim. O da ‘hızlandırılmış kurslara gidiyorsunuz, kendinizi ressam sanıyorsunuz’ dedi ve beni azarladı. İnternette sitem var dedim, ‘ben anlamam, kumaşı görmem lazım’ dedi. Yanıma iki resim aldım ve 20 kilometre yolu bir taksi tutarak, hocamızın yanına gittim. Hayretlerle inceledi; ‘bu ne biçim iş, bayıldım’ dedi. Ne iş yapıyorsun diye sordu. Memurum dedim. ‘Git istifa et ya da emekli ol, resim yap’ dedi. O’nun sözünü dinledim ve üç gün sonra dilekçemi verdim, emekli oldum. ‘Pekiyi etmişsin’ diyerek kendi resmini çektirdi, git bunu çalış dedi ve onun resmini yaptım. ‘Notun tam on’ dedi. Sayın Otyam daha sonra beni bir dergide överek yazmıştı.

Kağıtlara parmak dokunuşlarınız ile boyayı sürerken kompozisyon oluşturmak daha zor değil mi? Yoksa bu dokunma hissi mi sizi cezbeden? Ayrıca tuval ölçüsü ile kendinizi sınırlamıyorsunuz sanırım. Kağıt üzerine çalışıyorsunuz ve kompozisyon açıldıkça kağıt eklemeye devam ediyorsunuz. Bu çalışma sisteminiz hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Dokunma hissi heykel yapmak gibi. Resimle benim aramdaki duygusal ilişkide araç ortadan kalkıyor. Ben böyle hissediyorum. Ayrıca tuvalin sınırları belli, yani resmi kafese koymak gibi benim için. Ben kağıtlara sınırsız kağıt ekleyerek, özgür davranıyorum. Kâğıda kağıt ekleyip ilerleyerek, tuvalin beni teslim alması yerine, onu ben teslim alıyorum. Resimde sınırlar içine girmeyi sevmiyorum, bana göre özgürlüğümü alıyor, benim kullandığım sistemde kompozisyon uzadıkça resim de uzuyor. Bence özgürlüğümün sınırını ben koyuyorum. Ayrıca boyam çamur kıvamında olduğundan, parmaklarımın bazı yerde sert basınç uygulaması, bazı yerlerde ise tül gibi süzülmesi gerekiyor. Bu bana kuğunun dansı, piyanonun tuşuna dokunmak gibi bir his veriyor. Tüm bu nedenlerden dolayı sanırım bu tutkumdan vazgeçemiyorum.

Parmak izlerinizi kullandığınız için eserlerinizin taklit edilmesi imkansız. Bu size nasıl bir duygu veriyor?
Resmimin içinde binlerce parmak izim oluyor ve resimlerimde DNA yani genetik kodum var. İmzamı koymasam da o benimdir. Sahiplenme, var olma duygusu öne çıkıyor.

Resimlerinizde size en çok ne ilham verir? Bir yılda kaç resim yapıyorsunuz?
Bunun da bir dengesi yok bende. Bazen hiç yapmıyorum, bazen de sabahlara dek çalışıyorum. Resim yapmak duygu işi, ilham işi. Yani ilham geldikçe yapıyorum. Bir yılda tahminime göre elli resim yaparım.

Portrelerinizin yüzünde Anadolu insanının mutlulukları, acıları, yaşam koşulları çok açık olarak okunuyor. Bunlar genellikle tanıdığınız kişiler mi?
Resimlerimde Anadolu insanı nadasa bırakılmış tarla gibi. Yüzlerdeki derin çizgiler, gözlerdeki yorgunluk, kahve falı gibi… Baktıkça onun ruhunu tanıyorsunuz, geçmişi, geleceği, umudu, yorgunluğu kısacası birçok duyguyu okuyabiliyorsunuz. Aslında ne biliyormusunuz, zordur insan bedeni, ruhu, hastalıkları, savaşları, aşkları… O bedenlerde, o yüzlerde neler neler var. Bir gün karmaşık bir soyut resim yaparsam adını ‘insan’ koyacağım. Bana göre insan tanrıdan sonra gelen canlıdır, bir tek imkansız vardır o da tanrıdır. Onun yarattıklarını, buluşları ve keşifleriyle çözen de insandır. İnsan, karmaşık bir soyut resimdir.

Manzara ve peyzajlarınızda büyük İzlenimci sanatçıların etkisi hissediliyor. Çalışmalarını en çok sevdiğiniz Türk ve yabancı ressamlar kimler?
Hiç eğitim almadım. Doğuştan deyin, Tanrının bir lütfu deyin… “Beethoven’ı Anlamak” filmini bilirsiniz, iki kulağı da duymayan bir adam dünyanın en güzel seslerini çıkarıyordu. Asistanına; kızım aslında ben sağırım, bu notaları bana tanrı yazdırıyor demişti. Belki bana da bunları tanrı yaptırıyor. Tabii ki, etkilenmek, hissetmek çok önemli, bazen diken resmi yapıyorum ama biri bana şu tür resim yap dediğinde çok alınıyorum. Sanki ‘pazardan iki kilo patates al’ der gibi geliyor. Bir de sanatçıya destek anlamında resminizi alıyorum demişti bir sergimde bir bayan. Resmi geri aldım elinden. ‘Ne oldu’ dedi. ‘Git desteğini sokaktaki dilencilere ver’ dedim. Eğer biri resmimi aldığında evine asmamışsa, gidip iki katı parasını verip geri aldığım olmuştur. Heyecanla başladığım, sonunda heyecanım bitince yırttığım resimlerim var. Sonuna kadar bana heyecan veren resimler tamamlanıyor. Bir anımı anlatmak istiyorum: Birkaç yıl önce Sakıp Sabancı Müzesi’nde Rembrandt sergisi vardı, onu görmeye gittim Ankara’dan. Sergiyi gezerken birden bir el gördüm, Rembrandt’ın elleri ve çok heyecanlandım. Uçağa bindim Ankara’ya döndüm. Öyle bir el yapmalıydım, acele ile evime gelip, o fotoğrafı aradım, siyah beyaz bir resimdi, buldum. 1980’li yıllarda çektiğim bir fotoğraftı. İşte o resim Rembrandt’ın elleri oldu ve iki gün resmi seyrettim.
Elbette beni etkileyen ressamlar var: Claude Monet, Renoir, Cezanne, Delacroix, Van Gogh, İbrahim Çallı, İbrahim Safi, Naci Kalmukoğlu, Şevket Dağ. Onların çalışmalarından çok kopyalar da çalıştım. Hatta birçok müze gezdim: Prado, Dali ve Picasso müzeleri gibi. Haftada bir Ankara Resim Heykel Müzesi’ne giderim, Türkiye’ye gelen önemli ressamların sergilerini hep gezerim. Örneğin Pera Müzesi’nde açılan Rus Ressamlar Sergisi’nde Ilya Repin beni çok etkilemiştir.

40 yıldan fazladır resim yapıyorsunuz, 30 yıldır sergi açıyorsunuz. Şu anda resimlerinizin gördüğü ilgiden memnun musunuz? Resim sanatı ile ilgili ulaşmak istediğiniz en büyük hayaliniz nedir?
Ben kendi çapımda, ulaştığım yerde beni görenlerden övgüler alıyorum. Birçok televizyon programına katıldım. Açtığım sergilerde eleştiri yapan pek yok, sadece eline sağlık, ellerin dert görmesin, kutlarım kelimeleri var. Sanatsal eleştiri yok, kalıplaşmış tebrik sözlerini duyuyorum. En büyük isteğim Christie’s ya da Sotheby’s’de bir eserimin müzayedeye girmesi, tabii ki ölmeden ama çok az ressam ölmeden önce bu şansı yakalıyor. Geçenlerde Sotheby’s’de Lucien Freud’un öldükten sonra satılan bir resmi beni çok düşündürmüştü. Ayrıca Modigliani öldüğü gün bir yarışmada birinci olmuştu. Van Gogh’un hayattayken hiç resmi satılmamış, ancak bir resmini kardeşi Teo bunalıma girmesin diye almıştı. Fikret Mualla o ölümsüz eserlerini, şarap karşılığında değişmişti. Sanatçının perişan ölümü ve kaderi… Hele bizim ülkemizde son yıllarda açılan sergilere kaç kişi gidiyor, bu da işin ilginç yanı ama bu beni umutsuzluğa düşürmüyor sadece kendi oyunumu oynuyorum, adı da ‘Tek Kişilik Tiyatro’.

Bilgi için: www.memikkibarkaya.com


8 Mart 2014 Cumartesi

HAYAL İNCEDOĞAN’DAN “LEYLAK ŞARABI”

Hayal İncedoğan, “Leylak Bahçesi, No:1”, 2014, fotoğraf, 50x50 cm

Hayal İncedoğan, “Kaçış, Escape from”, 2014, arşivsel pigment baskı, 93.2 x 140 cm.

İki yıl önce müzisyenler Nina Simone ve David Bowie’den ilhamla ortaya koyduğu ‘Wild is the Wind’ adlı sergisiyle Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi ‘Operation Room’da izlediğimiz Hayal İncedoğan’ın yeni sergisi “Leylak Şarabı”, 12 Mart – 12 Nisan 2014 tarihleri arasında Art ON İstanbul’da izlenebilir.
Eserlerinde edebiyat, çağdaş Rock müziği ve botanik gibi farklı unsurlara ait kökler barındıran İncedoğan, ilk sergisinde olduğu gibi bu yeni eser dizisinde de görselliğin müzikalitesi ve sanat yapıtlarının yarattığı duygusal iklim karşısında izleyicinin alacağı tavrı gözeten bir deneysellik ve duyarlılığı yansıtıyor. İncedoğan’ın; bünyesinde aşktan kaynaklanan ve pek az kimsenin yüzleşebildiği ‘duygusal şiddet’i de barındıran yeni kişisel sergisi, fedakârlık, sadakat ve yalnızlık gibi, özveri ve kendine dürüstlük gerektiren türlü konuları, farklı malzemeler ile ele alması bakımından da içeriğinden taşıyor ve kolektif bir sorgulama deneyimine bürünüyor.
Sergi bir anlamda, aşkın bizlerde yarattığı ‘duygusal iklim değişikliği’ karşısındaki tavrımızı görselleştirmek ve işitebilmek için, plastik anlamda alternatif bir çeşitlilik sunuyor. Fotoğraf, tuval, neon, ayna ve video yerleştirme gibi pek çok elemanın belli bir armoni ve ruhsal mimari kaygı ile yer aldığı serginin özünü, 1950 yılında James Shelton tarafından bestelenmiş ve bugüne kadar Jeff Buckley ile Nina Simone ve Susan Boyle ile Eartha Kitt gibi efsanevi sesler tarafından da yorumlanan aynı adlı romantik şarkı oluşturuyor.
Yapıtlarında; bireysellikten sapmayan bir doğrultuda ‘duygusal-gerçekçi’ bir tavır gözeten Hayal İncedoğan, bu sergisi için edindiği ilham kaynaklarından diğerini ise, kendisinin de yetiştirdiği ve “Sukulent” adı verilen dikensiz kaktüs türlerinin birinden alıyor. Atmosferiyle bir serayı andıran, ışığı ve karanlığı aynı ortamda gözeten sergide bu yönüyle, sanatçının söz konusu bitkiden yola çıktığı, hepsi farklı, bir bakıma kaleydoskopik bir fotografik imaj dizisinin yanı sıra, ‘Leylak Geçidi’ni görselleştirdiği, Art-Nouveau lezzetindeki bir yağlıboyası ve yine kendi el yazısını değerlendirdiği edebi metinler üzerinden hazırladığı neon işleri de ilk kez görülebilecek.
Kişiselliğin kadınlık, yalnızlığın insanlıkla kesiştiği “Leylak Şarabı” sergisinde, insanlık tarihi kadar eski bir fenomen olan aşkın karanlık tarafına bakmaya dair cüretkâr bir toplu bakış tecrübesini paylaşan İncedoğan, sergiyle aynı adı taşıyan bir video dizisinin ilk halkasıyla da ortaya çıkan bu seçkisi ile hayata dair kırılganlığımızın, kaybedilmemesi gereken insani bir değer olduğunu yeniden vurgulamayı diliyor.
İncedoğan yapıtlarında, müzikte farklı isimlerin kitlelere mal olmuş eserlerinin ‘cover’ başlığı altında yeniden yorumlanmasına benzer biçimde, müziğin taşıdığı duygusal ve entelektüel potansiyelden faydalanıp yeni boyutlara kapı aralayan plastik  ‘cover’ / göndermeleriyle dikkat çekiyor.

HAYAL İNCEDOĞAN
Hayal İncedoğan 1980 yılında İzmir’de doğdu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde tamamladı. 2007 yılında New York School of Visual Arts Üniversitesi’nde burslu olarak katıldığı programla yeni medya alanında bir proje sunarak bir ‘open studio’ sergisi hazırladı. 2005 yılından bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Temel Sanat Eğitimi Bölümü’nde asistanlık yapmaktadır. Çalışmaları ABD, Almanya, Finlandiya, İspanya ve Macaristan gibi ülkelerde çeşitli müze ve kurumlarda gösterildi. Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Sanat Koleksiyonu, Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi Koleksiyonu, Hüma & Nahit Kabakçı Koleksiyonu, T.C. Dışişleri Bakanlığı Koleksiyonu ve bazı özel koleksiyonlarda işleri bulunmaktadır.

art ON Istanbul
Şair Nedim Caddesi No: 4 Akaretler 34307 Beşiktas, İstanbul / TÜRKİYE
P: +90 212 259 15 43  +90 212 259 15 46
info@artonistanbul.com


SELÇUK ARTUT: VERİSEL GERÇEKLİK

Selçuk Artut, "Analog Pikseller", 2014, heykel; titreşim motorları, paslanmaz çelik levha, elektronik devre, 80x80x10 cm.

Selçuk Artut, "Analog Pikseller", 2014, heykel; titreşim motorları, paslanmaz çelik levha, elektronik devre, 80x80x10 cm., detay

Galeri Zilberman’da, 14 Mart – 03 Mayıs 2014 tarihleri arasında Selçuk Artut’un “Verisel Gerçeklik” adlı kişisel sergisi izlenebilir. Selçuk Artut, ses, interaktif yerleştirme, sanal gerçeklik gibi unsurları bir araya getiren sergisiyle, Galeri Zilberman’ın Mısır Apartmanı’nın ikinci katındaki mekanının odalı kurgusunu bir araç olarak kullanıyor. Birçok farklı mecrayı ve bilgi üretim biçimini bir araya getiren Artut’un fikirlerini ve kullandığı kaynakları teşhir ettiği bir ‘beyin fırtınası’ viniliyle başlayan sergide, sanatçı izleyicinin sanat tecrübesinden beklentilerini bazen izleyiciyi işin içine dahil ederek, bazen de yansıyan görüntüsüyle yüzleştirerek zorluyor. Dezoryantasyonu bir iletişim aracı olarak kullanılabileceğini gösteren çalışmaları ile Artut, sanat objelerinin işlevselliğini de sorguluyor.
Artut, Analog Pikseller işinde rastlantısallığı sanat objesinin biçimi ile veri arasındaki etkileşim üzerinden kullanıyor. Soyut, sade görsellik ile kaynağını ilk bakışta anlayamadığımız ses unsurunu birleştiren bu dört parçalı iş, izleyicinin algısının sınırlarında geziyor. Gördüğün gibi değil ise amorfik bir obje imgesini kullanarak, izleyiciyi takip ediyor, oynuyor, yer değiştiriyor.

SELÇUK ARTUT
Selçuk Artut (1976, İzmir) İstanbul’da yaşayıp çalışmaktadır. Açtığı kişisel sergilerden bazıları: Sonsuza, Cda-Projects, İstanbul (2011); A/B, Amerikan Hastanesi Sanat Galerisi ‘Operation Room’, İstanbul (2011). Katıldığı karma sergilerden bazıları: Soundworks, ICA London, Londra, İngiltere (2012); Isea2011, Istanbul (2011); İsimsiz Orijinal, Cda-Projects, İstanbul (2011); E.V.A. Bashimi Art House Gallery, Salzburg, Avusturya (2011); Art Stage Singapore, Singapur (2011); Vargücü, Cda-Projects, İstanbul (2011); Semaine du Cerveau, L’art a L’Hopital Exhibition, Genevre, İsviçre (2010); NewsPaperBox, File Festival, Sao Paolo, Brezilya (2008); İmkansız Değil, Üstelik Gerekli: Küresel Savaş Çağında İyimserlik, 10. İstanbul Bienali, İstanbul (2007); Improvhelsinki, Helsinki, Finlandiya (2007).

Galeri Zilberman
İstiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10, 34433 Beyoğlu/İstanbul, Turkey
Tel: +90 212 252 1214
www.galerizilberman.com


EŞREF YILDIRIM SAĞOL!: “İNSAN HAYATINA VERİLEN DEĞERİN GÖRECELİLİĞİ”

Eşref Yıldırım, "Sağol! Serisinden Seyfettin-Selim", 2013, kumaş üzerine karışık teknik, 180x120 cm.

Eşref Yıldırım, "Kuyu", 2014, sanatçı kitabı, 21x14,8x1,2 cm

Galeri Zilberman’da, 14 Mart – 03 Mayıs 2014 tarihleri arasında Eşref Yıldırım’ın “Sağol!” sergisi yer alıyor. “Sağol!”, Eşref Yıldırım’ın yine Galeri Zilberman’da 2012’de gerçekleşen “Hiç Kimsenin Ölümü”nün devamında gelişmiş. Gazetelerin 3. Sayfa haberlerinden hareketle oluşan “Hiç Kimsenin Ölümü”, gazeteyi de mecra olarak kullanarak görünülürlüğü tartışıyordu. Yeni sergisi “Sağol!”da da konu edilen Türkiye’de insan hayatına verilen değerin göreceliliği. Konu olarak, devlet gözetimi altında ya da devletin ‘hataları’ nedeniyle ölenleri ele alıyor: Şüpheli asker ölümleri, Roboski katliamı ve zorla kaybedilenler.
Serginin merkezindeki resimler, yeşil asker bezi ile bayrak gibi gösterilerek ironik bir şekilde
yüceleştiriliyor. Sanatçının resimdeki deneyselliği, konusundaki gerginlikleri adeta taklit ediyor.
Sergide resimlerle birlikte sanatçı kitabı ve buluntu objeye müdahale gibi araçları kullanan sanatçı, resmin kurmaca düzlemini günlük hayata nüfuz etmiş malzemelerle yan yana göstererek, kurgu ile gerçeklik arasındaki sınırı sorguluyor. Sanatçının Roboski’de katledilenler için ördüğü göz bantlarına bakarken, ölenlerin fotoğraflarını dikkatle incelemiş birinin yorgunluğunu görüyoruz. Ölen her insan-çocuğu için bir bant: 34 bant. Vicdani retçilerin açıklamalarını kelime kelime bir kasetin şeridine yazdığında, Yıldırım’ın o sözleri gerçekten sahiplenip sahiplenmediğini önemsemiyoruz artık. “Hissettiğini ima ettiği bu acı gerçek mi?” diye sormuyoruz kendimize.

EŞREF YILDIRIM
Eşref Yıldırım (1978, Bursa) İstanbul’da yaşayıp çalışmaktadır. Katıldığı karma sergilerden bazıları: Figure Out: Turkish Contemporary Art, Artsawa, Dubai, BAE (2012); 1. İstanbul Yaz Sergisi, Antrepo 5 Sanat Limanı, İstanbul (2011); Rogue Element, İstanbul-New York, Rh+ Artgallery, İstanbul (2011); In Between / Arada / Tra, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti, MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Merkezi, İstanbul (2010); Embracing the Solitude, YellowFishArt, Montreal, Kanada (2010); Sınırlar Yörüngeler 6, Siemens Sanat, İstanbul (2010). Sanatçı 2012 yılında Galeri Zilberman’da “Hiç Kimsenin Ölümü” adlı
kişisel sergisini açtı.

Galeri Zilberman
İstiklal Cad. Mısır Apt. No:163 K.3 D.10, 34433 Beyoğlu/İstanbul, Turkey
Tel: +90 212 252 1214

www.galerizilberman.com

7 Mart 2014 Cuma

VOLKAN DIYAROGLU: Memory and Blood

Volkan Diyaroglu, “Your Bloody, My Memory”, mixed media on canvas, 156x153 cm, 2014 © Element Art Space.
Element Art Space is pleased to announce and be the first gallery in Singapore to present a solo exhibition of a Turkish artist. The show, “Blood and Memory”, by Volkan Diyaroglu will consist of 13 paintings and be on view from 14 March - 20 April 2014.
Many people have forgotten that Turkey is in fact located in Asia Minor, more precisely in Western Asia, and holds one of the oldest, richest and most diverse history in the world. Its culture today reflects remnants from its prehistoric Anatolia combined with Ottoman and Western culture traditions which results in a “modern” Western state that still maintains traditional religious and historical values. Their influence has spread all the way to Greater Asia and is easily relatable to the audience in South East Asia.
The title of the exhibition, “Blood and Memory”, references Greco-Roman cultures from his birthplace on the shores of the Black Sea and alludes to the divergence between the artist’s personal memories and how they are revealed through his work. Memory, when it calls up the very history of the artist’s own trajectory, through the introduction of remnants of his past work (his followers can trace the passages of his artistic itinerary in many of the paintings on exhibition here and revisit very significant moments in his art). It is also a testimony because the paintings are timeless, but things imposed on canvas are form the exact time when they were cast onto it and attempt to serve as an anchor to reality and proclaim that in the midst of so much chaos, a door can exist that helps us transcend it. In the end, however, it all turns
into blood spurting from the brushes of an artist through whom litres upon litres of paint flow, leaving the cosmic in ruins.
The exhibition “Blood and Memory” consists of 13 paintings, and it will run until April 20, 2014.

VOLKAN DIYAROGLU
Volkan Diyaroglu (b. 1982, Turkey) received his education from Mimar Sinan University and San Carlos Faculty of Fine Arts, Polytechnic University of Valencia, Spain. Diyaroglu has had solo exhibitions in Italy, Portugal, Spain, Turkey and received scholarships and artist residencies in Europe. His works can be found in major collections such as the Coca Cola Foundation, The Elgiz Museum of Contemporary Art (Turkey), National Museum of George Enescu (Romania) and more.

Element Art Space
The gallery first opened in October 2009 under the mentorship of Chua Soobin–one of the most prominent gallerists in South East Asia and was the first to introduce avant-garde Chinese art to the region. Initially named S.Bin Art Plus, the gallery changed its name to Element Art Space in 2011. Drawing from Soobin’s more than 20 years of experience in the
art industry, the gallery’s aim remains consistent: to promote great and innovative artists from South East Asia and provide exchange and dialogue with artists, galleries and collectors from throughout the world. The gallery also offers residencies to a highly selected number of emerging artists from the region. The gallery’s inaugural exhibition, “Harmony,” featured the works of 33 painters and sculptors from throughout the world, many of which have never been displayed to the Singaporean public before--marble sculpture by Fernando Botero and gold-plated sculpture by Marc Quinn just to name a few. Following this grand entrance to the Singapore art scene, the gallery continues to be the advocate for compelling and challenging contemporary work by today’s most exciting emerging and mid-career artists.

Element Art Space
Raffles Hotel Arcade, 328 North Bridge Road #02-13, Singapore 188719
Tel: +65 6883 2001 Fax: +65 6883 2707

Email: stephanie@elementartspace.com