|
Halil Akdeniz Renk Kuramları Kitabı.
|
Evrenin
tarihinde renklerin ortaya çıkışı bilim dünyası için ilginç bir konudur. Ayrıca,
biyoloji ve psikoloji gibi pek çok alanda renklerin önemi biliniyor. Endüstriyel
tasarım, mimari ve özellikle de görsel sanatları renkler olmadan düşünmek
mümkün değil. Doğada çeşitli renklerdeki bitkilerin ve hayvanların, yaşam
süreçlerinde renklerin çeşitli işlevleri olduğunu görüyoruz. İnsanlar da
bulundukları ortamları, giysilerini ve bedenlerini renklendirerek yaşam
alanlarını oluşturuyor. Kısaca renkler, sanat ve bilimin arakesitinde özel bir
yere sahip olması nedeniyle farklı perspektiflerden inceleniyor. Yakın zamanda,
akademik dünyamıza Renk Kuramı konusunda çok değerli bir eseri kazandıran Sayın
Prof. Dr. Halil Akdeniz ile kitabı üzerinden bu konuyu tartışacağız.
SÖYLEŞİ: TALAT ÇİFTÇİ
Sayın
Akdeniz, öncelikle bize sanat dünyasında ve akademik alandaki deneyimlerinizden
bahsedebilir misiniz?
Ben
Akademik kariyerimi sanat ve bilim alanında yaptım. Devlet Yurtdışı ihtisas sınavını
kazanarak 1968 yılında Almanya’ya gittim. Berlin Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi – HdK’de (bugünkü Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi); lisans ve
uzmanlık öğrenimi yaptım. Berlin- Akademide 1974’de Meisterschüler (Sanatta
Yeterlik derecesi), 1984’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde ikinci Sanatta Yeterlik
derecesi ve 1990’da Bilim Doktoru unvanıyla Doktora derecesi aldım.
Konusunda
bir ilk olduğunu düşündüğüm “Renk Kuramları” kitabınızın, yazım sürecini
anlatabilir misiniz?
2023
yılında Boyut Yayın Grubundan (boyutstore.com) birinci sınıf kalite baskıyla
kendi kaleme aldığım iki kitabım yayınlandı. Bunlardan ilki Otobiyografi
kitabım, ikincisi de Renk Kuramları kitabım. Otobiyografi kitabımda; yaşamımın
ve sanatımın hayat hikayesini yazdım.
Şef
Aşçıların meşhur bir sözü var; derler ki “her lezzetli yemeğin bir hayat hikayesi”
vardır. Benim Otobiyografi kitabım da böyle bir şey, hem yaşamın hem de
sanatımın hayat hikayesini oluşturmaktadır.
Renk
Kuramları kitabım; Evrimsel Süreçte Rengin Ortaya Çıkışı, Renk Görme ve
Algılama Süreçlerini içermektedir. Sanırım bu söyleşimizin odak noktası
bu kitap ve içerdiği konular üzerine olacak.
|
Expresif Renk Öğretileri. |
Kitabınızda,
evrenin oluşum sürecinde renklerin ortaya çıkışını tartışıyorsunuz. Renklerin
nasıl ortaya çıktığını açıklar mısınız?
Biz, sanki
evrenin her yerinde geçerli bir renk tanımı ve algısı olduğunu sanırız. Hâlbuki
doğada renk diye bir şey yoktur. Renk, yani bizdeki renk algısı; güneşten gelen
ışınların dalga boylarını birbirinden ayırarak nesnelere bir tanım verebilmek
için geliştirilmiş sanal bir algıdır.
Evrimsel
süreçte ilk ortay çıkan rengin sarı olduğu tahmin edilmektedir. Dünya başlangıçta,
güneşten gelen ışınların o günkü oluşum-atmosferik yapıda sentezlenmesiyle
yeşil renkli bitkilerle kaplıydı. Bu aşamada sadece sarı ve yeşil tonları
mevcuttu. Başlangıçta bu tekdüze yeşil renkli bitkiler ilk başlarda sadece iğne
yapraklı ağaçlar; yani çam, ladin, ardıç, köknar gibi ağaçlardan oluşuyordu. Fakat
daha sonra günümüzden yaklaşık iki yüz milyon yıl önce geniş yapraklı ağaçlar
evrimleşmiştir. Bilinen ilk geniş yapraklı ağaçlar “Ginko Biloba”dır ve bu
ağaçların erkeği, dişisi ayrı ayrı ağaçlar olarak evrimleşmiştir.
Evrimsel
süreçte bitkiler ve böcekler arasında simbiyotik ilişkileri ve Renklerin
canlılar dünyasındaki önemini Farklı Amaçlarla Kullanımı açıklar mısınız?
İklimlerin
ortaya çıkmasıyla da önce tohumlu bitkiler daha sonra çiçekli bitkiler evrimleşmiştir.
Bu çiçekli bitkiler daha sonra evrimleşen böcek ve daha başka canlı türleri ile
yardımlaşmaya başladılar. Ve bundan sonra döllenmelerde hayvanlar ile bitkiler
arasında “Simbiyoz” dediğimiz bir yardımlaşma dönemi başladı. Bundan sonraki
evrimleşme sürecinde dünya neredeyse bir çiçek bahçesine dönüşmüştür. Tohumlar
oluşurken muhtemelen bir mutasyon sonucu yeşilden farklı olarak bir renklenme
ortaya çıkmış, ilk rengin ne olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte sarı
olduğu tahmin edilmektedir. Doğada ilkbaharda her tarafın yeşil olduğu aylarda,
en çok sarı ve beyaz renkleryaygındır.
Bitkiler
nektarları ve polenleriyle böceklere besin sağlıyorlar; böcekler de vücutlarında
taşıdıkları polenleri başka bir çiçeğin dişi organına taşıyor. Eskiden suların
akıntısına ya da rüzgârın esintisine bırakılan döllenme, artık yerini nerdeyse
doğrudan adrese gönderilen bir döllenme dönemi başlamıştır. Sonrasında artık
hem bitkiler hem böcekler arasındaki yardımlaşma uyum içinde bir çalışma
dönemine girmiştir.
Bir
taraftan bitkiler renklenirken, hayvanlarda da özellikle eşey oluşumlardan sonra
eşeysel rekabet için bir renklenme dünyası ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak bu
renk ve desenler daha sonra farklı amaçlar için de kullanılmaya başlamıştır.
Bunlardan en önemlileri ve yaygınlık sırası: Savunma amaçlı, bulunduğu ortama
Renk ve Desen olarak uyum (Gizlenme/Homokromi) amaçlı olarak renk ve desenler
kullanılmaya başlanmıştır.
Renkle
birlikte şekillerin de canlılar dünyasında önemli işlevi var. Bu konuda ilginç
örneklerden bahsediyorsunuz.
Barkod
insanoğlunun son yıllarda bulduğu en zekice uygulamalardan birisi olarak kabul
edilmektedir. Barkod/kare kod bir nesne hakkındaki bilgileri verebilir. Fakat
barkod’u insanlardan önce keşfedenler hayvanlardır. Öyle ki, zebra ve zürafa
gibi hayvanların sürülerinde yavrular analarını, analar yavrularını binlerce
bireyin arasında, onların üzerindeki barkodla tanırlar. Bugüne kadar dünyaya
gelmiş hiçbir bireyin barkodu (deri ya da post deseni) bir başkasına benzemez.
Doğumun
ilk gününde bu barkodu bir defa belleğine yazan yavru, anayı bir daha unutmamaktadır.
Bu nedenle ilk günlerde ana, yavrunun başka bir bireye bakmasını önlemeye
çalışır ve yalnızca kendi şifresini tanımaya zorlar. Sonuç olarak vücut
üzerindeki barkod benzeri desenler kimlik belgeleridir. İnsanlar arasında ve
birçok yerli kabilelerde de kendi kabilelerini diğerlerinden ayırmak için kendi
vücutlarını boyayarak bedenlerine ya da yüzlerine boyayla desenler çizerek bir
nevi kendilerini barkodlamaktadırlar.
|
On İki Bölümlü Renk Yıldızı.
|
Gözlerimiz
ve beynimizle renkleri nasıl algılıyoruz?
Bir
tanımlamaya göre algı; nesnelerin özellikleri ve ilişkileriyle duyu organları üzerine
etkisi sonucu duyusal bir bütünlük içinde oluşan görüntüleridir. Algılama
genetik olarak duyum temeli üzerine oluşmaktadır. Bununla birlikte duyumların
basit bir bileşimi değil, duyumsal yansımanın yeni bir kalitesidir. Richard
Gregory, algının görme süreciyle ilgili kısmı için şöyle demektedir:
“Görme
sürecinde, nesnelerin gönderdikleri ve gözün beyne aktardığı bilgilerin dışında
başka bilgilendirme kaynakları da etkili olmaktadır. Bu genel olarak nesneler
üzerinde geçmiş deneyimlerimize dayalı bilgileri içerir. Bu deneyimler yalnızca
görmeyle sınırlı değildir. Ancak dış dünyadan aldığımız bilgilerin %90’nına yakınını görme duyusu yoluyla
algılamaktayız. (GREGORY, L. Richard, Auge und Gehirn zur Psychophysiologie des
Sehens, Verl. Fischer Taschenbuch, Frankfurt am Main: 1972, s.16)
Renkler
insan psikolojisini nasıl etkiliyor?
Renklerin
insan psikolojisi ve davranışları üzerine etkileri vardır. Bu alanda yapılmış
deneyler ve gözlemleri içeren birçok uygulamalar vardır. Bence bu uygulamalardan
en önemli birisi Hollanda’nın Rotterdam kentindeki deneysel uygulama fabrika
tesisi örneğidir. Fabrikanın eski yapısı / ‘binası’ kapkara ve üzüntü verici
durumdayken, tesisin havadar, açık ve çok renkli boyanma sonucu orada
çalışanlar ve iş yaşamı üzerinde çok etkili olduğu görülmüştür. Hiçbir direktif
verici unsur olmamasına karşın, fabrikada çalışan kadın ve erkeklerin, temiz ve
kendi dış görünümlerine daha özen göstermeye ve de daha dikkatli olmaya
başladıkları görülmüştür. Çevrelerinde önemli değişikliklerin olduğunu hissetmeye
başlayan bu insanların, kendiliğinden yeni bir yaşam içine girdikleri gözlemlenmiştir.
Ve ayrıca bu tür işyeri ve büro gibi yerlerde, bu düzenleme değişikliği ile
çalışanlar üzerinde olumlu etkiler sonucu verimin arttığı da gözlemlenmiştir.
Bu olgunun bizim fiziksel ve fizyolojik mekanizmamıza bağlı boyutları vardır.
|
Renklerin Açık Koyu Kontrastı.
|
Görsel
düşünme ve iletişimde renkler nasıl kullanılıyor?
Rudolph
Arnheim, görsel algıyı ve görsel sanatları düşünme yolu ile yeniden canlandırmak
tezini ortaya atmıştır. Arnheim aklın sanatla ilişkisini çok erken fark eden
kişidir. Ona göre sanatsal üretim de bir düşünce üretimidir. Arnheim, gerçek
‘düşünce’nin sadece sözcükler yoluyla oluşabileceğine ilişkin görüşe karşı
çıkarak sözel dil ile görsel canlandırmanın (benzetmelerin), ‘düşünce’ etkinliğinde
eşit paya sahip olduğu tezini ortaya atmıştır. Bugün geldiğimiz noktada bunun
sadece sanatla sınırlı kalmayıp bilim ve teknoloji alanlarında da ne kadar önem
kazandığını ve daha da kazanacağını görmekteyiz.
Farklı
kültürlerde renklerin farklı anlamlara gelişini örneklerle açıklar mısınız?
Renklerin
simgesel anlamları ve algılanması; kültürlere ve coğrafyalara göre büyük
farklılıklar göstermektedir. Örneğin kırmızı, gündelik yaşamımızdaki trafik
işaretlerinde “Dur” tehlike işareti olmaktan başlayıp Komünizmin simgesi olmaya
kadar uzanan anlam ve simgesel boyutu vardır. Yine aynı kırmızının Nepal’de
gelinlere iyi şans getireceği düşünülmekte. Çin’de kutlama ve şans simgeleri
olarak düğün vb. kutlamalarda, kültürel törenlerde kullanılmaktadır. Hindistan’da
Saflığın simgesi olarak düğün kıyafetlerinde kullanılmaktadır. Güney Afrika’da;
Güneş, din, canlılık, şiddet, ölüm, matem rengi. Japonya’da kırmızı kimono
mutluluğun simgelemektedir. Ve Doğu kültürlerinde genellikle Neşenin rengidir.
Aynı
şekilde Sarı da Asya kültürlerinde kutsallığın rengidir. Çin’de Çin İmparatorluğu
döneminde imparatorun rengidir. Hindistan’da kutsal renktir ve bahar
kutlamalarının rengidir. Orta Afrika’da ölümü simgeler, Mısır’da matem rengidir.
Batı Kültürleri Mutluluk ve neşenin rengi ve dikkatin sembolüdür. Ve bunların
dışında ayrıca her rengin Farklı kültürlerde farklı anlamlara gelişi kitabımızda
ayrıntılı olarak verilmiştir.
Görsel
sanatlarda ve tasarımda renklerin kullanımından örnekler verebilir misiniz?
Belki buna
kullanım talepleri ve tasarım çözümleri olarak da bakabiliriz. Dolayısıyla
bunu; Mimari ve Toplu Kullanım, Kamusal Mekânlarda Renk Kullanımı ve Uygulama
Pratikleri olarak ayırabiliriz. Mimari Mekanlarda Renkler; mimari iç
mekânlarda, oturma odaları ve bekleme salonları gibi yerlerde, atmosfer
oluşturucu ve rahatlatıcı etkilerle kullanıma geldiği gibi özellikle toplu
kullanım mimari mekânlarda; mekânlar arası bağlantıları, mekânsal yönleri
bağlayıcı olarak bu alanlardaki yaşam trafiğinin akışını kolaylaştırmak
amacıyla da kullanılmaktadırlar. Örneğin, girişler, merdivenler ya da geçitler
gibi kısa süreli kalınan yerler, göze çarpıcı dinamik ve çok etkili olarak
renklendirilip biçimlendirilmektedirler. Bunun gibi kısa süreli kalınan ve
hemen terkedilen yerlerde genellikle soğuk renklerin kullanıldığı gözlemlenmektedir.
Renklerin mimaride bu açıklanan uyarıcı, işaretsel ve yönlendirici nitelikte
kullanımı, giderek mekânla kullanıcı arasındaki ilişkileri daha kuvvetlendirici
ve kullanıcının mekâna katılımını sağlayıcı yönde tasarımda çok önemli yer
almaya başladığı görülmektedir.
Renk
Kuramının tarihsel süreçte gelişiminden bahsedebilir misiniz?
Renk
Kuramları, tarih boyunca birçok bilim insanın kendi alanlarındaki araştırmaları
ve bilgilerin katkılarıyla ve konuya meraklı birçok sanatçının pratik deney ve
uygulamaları ile gelişmiş ve bugünlere gelinmiştir.
Bugün
gelinen noktada artık rengi sadece fiziki gerçeği prizma renkleri/spektrum
renkleriyle sınırlı olarak bakmıyoruz. Günümüzün gelişmiş teknolojik
aygıtlarıyla rengi; fizyolojik ve psikolojik gerçeğimizle değerlendirme
olanaklarına sahibiz. Bu hareketin İlk örneğine Goethe’nin renk teorisinde/renk
öğretilerinde görüyoruz.
Goethe’nin
amacı, rengin oluşumu ve anlamını inceleyerek, rengin sırrını çözmektir.
Goethe’ye göre renk insan aklının bir diyagramıdır ve her rengin bir duygu ile
bağlantısı vardır. Örneğin Goethe, mavi rengi sakin bir ruh haliyle, kırmızıyı
hareketli bir ruh haliyle ilintilendirmiştir. Ana renkleri; kırmızı, sarı ve mavi
olarak seçerek, farklı karışımlarla duygusal içeriği açıklamaya çalışmıştır.
Rengi,
sadece fizik özellikleri akımından, yani Newton’un öngördüğü biçimde, prizmada
farklı kırılma indekslerine sahip olma özellikleri bakımından açıklamayı
yeterli görmemiş ve rengi anlamak için psikolojik yönden, kültür ve fizyoloji
açısından da düşünmek gerektiğini öngörmüştü.
Ve son söz
olarak, “İYİ BİLİMİN HEPSİ SANATTIR, İYİ SANATIN
HEPSİ
BİLİMDİR.”
Kitabımızın mottosu ve sloganı olmuştur.