Öncelikle
ben teşekkür ederim, sizleri ağırlamaktan mutluluk duydum. Güzel Sanatlar
okumaya çocuk yaşta karar vermiş olsam da üniversiteye girene kadar hangi bölüm
üzerinde uzmanlaşacağıma dair net bir fikrim yoktu açıkçası. Tekstil
okuyabilirim diye düşünüyordum çocukken. Yetenek sınavını kazandığımda puanım
Endüstri Ürünleri Tasarımı ve Geleneksel Türk El sanatları bölümlerine
yetiyordu. Kendim için en doğru kararı verme sürecim işte okula başladığım ilk
senede tüm bölümleri yakından tanıyarak oldu. Heykel bölümünü yakıdan
tanıdığımda bu ifade aracının beni çok heyecanlandırdığına, kendimi en iyi
ifade edebileceğim alan olduğuna karar verdim. Ve tekrar sınava girerek heykel
bölümüne geçtim. İki sene üst üste birinci sınıf okumuş olsam da bunu kayıp bir
Aslında
eğitim sisteminin bir açığı bu diyebiliriz, sınava hazırlanan adaylar bölümleri
yeterince tanımıyor çünkü bu alanlarda önceden pratik yapma fırsatları olmuyor.
Bu noktada adayların çoğunluğunun tercih ettiği bölümlere ilgi duyuyor ya da
puanları yettiği bölümlere kaydoluyorlar. Ben iyi ki birinci sınıftayken diğer
bölümleri gezdim, atölyelerinde çalışma fırsatı yarattım kendime diyorum.
Böylece kendim için en doğru kararı verdim.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Mimar Sinan Heykel Bölümünü birincilikle
bitirdikten sonra yine aynı bölümde yüksek lisans ve sanatta yeterlilik
yapmışsın. Bu süreç seni hayata nasıl hazırladı?
Akademik
araştırma sürecini seviyorum öncelikle. Beni beslediğine, dönüştürdüğüne
inanıyorum. Eğitim hayatım boyunca her yazdığım tez sonrası çalışmalarımda,
fikirlerimde büyük kırılmalar yaşadım diyebilirim. Yenilenmeyi seviyorum,
çalışmalarımın temel motivasyonunu oluşturuyor. Çok şey deniyorum, her
bitirdiğim projeye dönüp baktığımda daha neler yapabilirim diye soruyorum.
Kuramsal ya da formsal ifadelerim açısından yaptıklarıma hep eleştirel bir
gözle yaklaşmaya çalışıyorum. Bu yaklaşımım sonucu ortaya çıkanlar genel
beğeniye seslenir, başarılıdır demiyorum. Ben kendimi dönüştürmeyi seviyorum,
bu sayede yaptığım işe daha fazla bağlı kalabiliyorum. Akademik araştırmalarda
bu nokta da beni dönüşüme iten birer güç olmuştur diyebilirim.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Heykellerini yaparken nelerden ilham
alırsın? Senin sanatını neler besler?
Aslında
yaklaşık 20 yıla yakın bir süredir heykel yaptığım için o kadar çok şeyden
beslendim ki, bu soruya en iyisi son dönem çalışmalarım üzerinden cevap
veriyim. Son dönem çalışmalarımda hem sanat tarihinin
hem de içinde yetiştiğim yakın çevrenin geleneklerine ait göstergelerini
referans alarak, yeniden yorumlamak ve evrensel ölçekte yaygınlaşmış anlatılara
yönelik izlenimlerimi gündeme getirmeye çalışıyorum. Hem kendi yaşamım
hem genel olarak kadınların yaşamı içinde özgürlük alanlarını daraltan ve
sorgulanmasına bile izin verilmeyen düşünce ve kuralları yansıtan nesneleri yeniden üreterek, karşı
çıkışlarımı bazen örtük bazen de açık bir ifade biçimi ile görselleştiriyorum.
Otobiyografik
referanslar, ikonografik göstergeler son dönem çalışmalarımda ilgimi çeken
alanlar olmuştur. Ancak onlardan ilham almaktan ziyade onları kullanarak ve
dönüştürerek eleştirel söylemlerimi ortaya koyabileceğime inanıyorum. Benim
için bir nevi araçlar. İlham aldığım alanlar o kadar geniş ve değişken
olabiliyor ki bazen. Bu sadece plastik sanatların bir dalı olmak zorunda da
değil. Mesela son dönem çalışmalarımın oluşma süreci 2019 yılana kadar
uzanıyor. O dönem izlediğim Parajanov’un “Narın Rengi” filmi beni çok
etkilemişti. Filmdeki ikonografik dilin kullanım şekli projelerim için önemli
bir ilham kaynağı olmuştu diyebilirim.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Mezun olur olmaz çok önemli sergilere ve
etkinliklere katılmışsın. Eserlerin bugüne kadar birçok önemli koleksiyona
girmiş. Bu başarının altında yatan sırlar nelerdir?
Evet,
güzel projelerin içinde yer almak, önemli koleksiyonlara girmek tabi ki motive
edici. Aynı zamanda görünürlüğünüz içinde önemli diyebilirim. Ama çalışırken
bunların hiçbirini düşünmüyorsunuz. Birçok şey deneyebilecek kadar cesur olmayı
seviyorum, çalışmalarım içinde tutarlı bir şekilde ilerleyen serilerim olsa
bile, onları da dönüştürerek geliştirmeye çalışıyorum. Bu durum beni, bir
şeyleri kendi içimde başarmış hissettiriyor.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Heykellerinde çok farklı malzemeler
kullandığını görüyoruz. Poliüretan, polyester, porselen, kompozit, mine ve daha
birçok şey. Hangi malzemeyi kullanacağına nasıl karar veriyorsun?
İlk başta farklı malzemeler keşfetmeyi
seviyorum. Denemeye başladığım her yeni malzeme benim için yeni bir serüven
oluyor. Tercihlerim ise yaratmak istediğim etkiyi ifade edebilecek en doğru
malzeme çerçevesinde şekilleniyor. Kullandığım materyalin doğası, rengi
tamamıyla çalışmalarımın sözü ile bir bağ kuruyor. Uyguladığım malzemeler
arasında bilinçli olarak tercih ettiğim kuyumculuğa dair dokunuşlara ayrı bir
parantez açmak isterim.
Bazı
uygulamalarım içerisinde kullandığım kuyumculuğa dair öge ve metotlar hem
değerli olanı gösterirken, mevcut anlatıların çarpıklığına işaret eden ironik
bir anlatım oluşturmaktadır. Ayrıca asırlardır bir iş kolu olarak kuyumculuğun
Ermeni kültürü ile bağdaştırılmasını ilk başta üzerime yapışan bir etiket
olarak görmeme karşın, şimdi kendi özgün uygulamalarımda eleştirel bir düzlem
oluşturmak için ele aldığım bir alana dönüşmüştür.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Bize bir heykeli oluşturma aşamalarını
anlatabilir misin? Sanırım önce desen çiziyorsun? Heykel son şeklini alana
kadar hangi aşamalardan geçiyor?
Evet,
ilk olarak çalışma sürecim bir desen ile başlıyor, ihtiyaç duyduğumda ayrıca
heykelin maketini de yapıyorum. Genellikle üretim sürecim de oluşturduğum ilk
taslağa sadık kalıyorum. Tabi malzeme ile çalışırken bazı spontane
değişiklikler de olabiliyor.
Birçok
farklı materyalle çalıştığım için, her birinin üretim süreci de farklı oluyor.
Kil çalışmalarımda modelleme bittikten sonra kalıbını alıyor ve döküm
yapıyorum. Ama porselen kili ile yapılan çalışmalarım direk fırınlanarak
tamamlanıyor. Metal gibi farklı maden çalışmalarım tasarıma göre bazen direk
madenden şekilleniyor, bazen de mum modellemesini yapıp döküme gidiyor.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Heykel ve resimlerinde altın da
kullanıyorsun. Bunun özel bir anlamı var sanırım değil mi?
Evet,
altın varak kullanımımın özel bir anlamı var. İkonografik dile bir gönderme
yapmayı düşünerek bu malzemeyi kullanıyorum. Özellikle İncil resimlemelerimin
bir parodisi olarak başladığım resim serisinde altın varak kullanmayı tercih
ediyorum. Bazı heykellerimde ise minimal ölçekte altın kullanarak, bedenin bir
bölümünü perdeliyor, kapatıyorum. Değerli materyal tercihi ile o değerin
arkasındaki baskın sisteme yönelik bir eleştiri yer alıyor. Genel olarak tüm
çalışmalarımdaki tavrım eleştirmek istediğim her ne ise, onu kendi
göstergelerini, dilini kullanarak hedef haline getirmek.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
İlk serin olan “Kültür İnşası Üzerine Bir
Hikâye”, hem sanat tarihi hem de yakın çevrene ait geleneklere dair çok şey
anlatıyor. Bu serinin hikayesini senden dinleyebilir miyiz?
Uygulamalarım içerisindeki
ilk seri olan “Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye”, bebekliğin
tersine çocukluğun biyolojik bir kategori değil, toplumsal bir kurgu olduğu
fikri üzerine inşa edilmiştir. Bireyin toplumsal bir aktör olarak
şekillendirilmesi sürecine odaklanır. Referans aldığım temel unsurlar ise
çocukluk dönemime ait kıyafet ve ayakkabıların bir yeniden yorumlanmasıdır.
“Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye” serisi genel
anlamda benim ve ailemdeki benden önceki iki kuşaktan kadının, çocukluk
dönemlerinden itibaren başlayan, kültürel kodlar içerisinde kayıp ve eksik
hissetme duygusuna odaklanır.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Bedeninin bir kısmı olmayan,
ayakkabılarıyla ön plana çıkan heykeller gerçekten çok etkileyici. Ayakkabının
bir sanat nesnesi olması konusunda neler söyleyebilirsin?
Ayakkabılar ile yaptığım kompozisyonlarım ise
yine “Kültür İnşası Üzerine Bir
Hikâye” serisine ait diyebilirim. Kullandığım ayakkabılar ise benim
ve annemin çocukluk dönemine ait, aynı yaş aralığında giymiş olduğumuz
ayakkabılardır. Ayakkabılar bedenimizin izi, mevcudiyetimizi gösterir gibidir. Tekrar
ürettiğim ayakkabıları natürmort mantığı ile düzenledim. Bu natürmortda yer alan ayakkabılar bedeni temsil eden,
ayakkabı ve parmakların karışımı ile oluşturulmuş hibrit bir formdur. Yastık
ise hem eve dair konfor alanı çağrıştırırken hem de üzerine yerleştirilen nesne
için bir teşhir alanıdır. Bir kız çocuğunun büyüme evresinde yönlendirildiği
kadınlık rollerinin göstergelerinden biri olarak kullanılır. Bu yüzden de onu
çevreleyen kültürel kodlar içerisinde natürmortun bir parçası olan ama
görünmeyen figür, aynen natürmort geleneğinde kullanılan nesneler gibi
metaforik olarak cansızdır.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
“Kara Tarih Anlatıları Üzerine Bir
Yorumlama; Ötekini Görünür Kılmak” serisinde, natürmortlarım içerisindeki bazı
uzuvlarla yaptığın kompozisyonlar, sanat tarihindeki kadın bedeni temsilleri
üzerine bir sorgulama yapıyor.
“Kara Tarih Anlatıları Üzerine Bir
Yorumlama; Ötekini Görünür Kılmak” serisinde gene,
ikonografi içerisinde gizli kalmış cinsiyetçi söylemleri görünür kılmayı
amaçlamaktayım.
Natürmort
gibi simgesel anlamları yoğun olarak içerisinde barındıran bir resim türünden
yola çıkarak oluşturduğum seri, görünenin ötesindeki bir gerçekliğe işaret
etmeyi hedeflemektedir. Natürmort geleneği içerisindeki nesnelerin kurgusu
aslında “egemen olanın” kimliği ve onun değerlerini sembolize etmek için
kullanılan birer araç olarak temsil edilmesine dayanır. Natürmortlar içinde yer
alan, değerli eşyaların, nadide bitki veya hayvanların resmedildiği görkemli
resimler kimlik inşasına dair alt kodlar da barındırmaktadır. Bu yapıtların içerisinde benim için en can
alıcı nokta egemen kimliğin temsili için ötekinin varlığına, ötekinin
tanımlanmasına hatta bu tanımın küçümseyici bir anlayışa dayandırılmasıdır.
Benim
natürmortlarımda ise “öteki olan” egemen olanı ifade etmek için bir araç olarak
teşhir edilmeyi kabul etmez. Kendileri için vardırlar, kendilerini ve
üzerlerine yapışan “Kara Tarih Anlatıları”nı görünür kılmak, anlatıları sarsmak
için vardırlar.
Kompozisyonlarımdaki
natürmort ögeleri ile birleştirdiğim uzuvlar, beden kesitleri, bedenin
bütünlüğünün bozulması, bedeni parçalara ayırma ve onu bir nesneye dönüştürme
anlayışına gönderme yapmaktadır. Parçalanmış beden kimliksizdir,
nesneleşmiştir. Benzer bir nesneleştirme, kadın bedeni üzerinde ataerkil
bakıştan kaynaklanır. Bu bakış açısı bedeni bacak, kalça, göğüs gibi parçalara
ayırarak bireyselliğinden koparır. Ancak projemdeki beden kesitleri ataerkil
bakışın, bireyselliğinden koparılmış kadın kavramına ait göstergeler olmanın
ötesinde, bireyi bir nesneye indirgeyen bakışı eleştirmektedirler. Bu seri
içerisinde seçmiş olduğum simgesel elemanların, farklı ve tuhaf, rahatsız edici
şekilde bir araya gelmesini; kalıplaşmış anlatıların dışına çıkmasını
amaçladım.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Aynı zamanda el ve göğüs temsili
arasındaki ilişkiyle, örtünme adı altında kadını erotik bir nesneye indirgeyen
anlayışı bozmayı amaçlıyorsun değil mi?
Bu seri içesinde sanat tarihindeki belirli
bir yapıta direk gönderme yaptığım iki çalışmam var. Bu gönderme
aracılığıyla sanat tarihindeki kadın bedeni temsilleri üzerine bir sorgulama
yapmayı amaçladım.
“Güzel avrat otu (Bella dona) ile
natürmort” adlı heykelimde Agnolo Bronzino’nun “Venüs, Cupido, Ahlaklık ve
Zaman” ya da “Capitolino Afroditesi” gibi sanat tarihinin kimi başyapıtlarında
sıklıkla gördüğümüz kadının bedenini narin bir el hareketiyle örtmesi ile
vurgulanan cinsel bir obje olarak konumlandırılmasını ele almaktayım. Bu
yapıtlardaki el ve göğüs temsili arasındaki ilişkiyi tekrar yorumladığımda çok
daha şiddetli bir harekete dönüştürerek, örtünme adı altında kadını erotik bir
nesneye indirgeyen anlayışı bozmayı amaçlamaktayım.
“Kakımlı
kadın” alegorisi adlı heykelim ise Leonardo da Vinci’nin Milan Dükü Ludovico
Sforza’nın metresinin portresi olan “Lady With An Ermin” in bir yeniden
yorumudur. Kürkünü kirletmemek adına avcılardan kaçmak için çukurlarda
saklanmaktansa ölmeyi tercih eden kakım, her ne pahasına olursa olsun saflığını
koruması gereken kadını temsil etmektedir. Saflık, temizlik ve asalet simgeleri
üzerine oluşturulan ikonografi ile oynayarak, kadın bedeni üzerine yapıştırılan
kirlenmemişlik dayatmasını sorgulamayı hedeflemekteyim.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Eserlerindeki bitki kullanımının da ayrı
bir anlamı var. Bu konuda neler söyleyebilirsin? Hangi bitki neyi temsil
ediyor?
Uzuvlar ile birlikte kurguladığım çiçekli natürmortlarımdaki
çiçekler zehirli ve ölümcül bitkiler olmalarının yanı sıra bitki bilimlerindeki
adlandırmalarıyla kadın bedeni üzerindeki cinsiyetçi söylemleri de görünür
kılmaktadır. Botanik içerisinde en ölümcül bitkilerin kadına dair göndermelerle
adlandırılması, kadın kimliği üzerine yapıştırılan tehlikeli, şeytani, dünyaya
kötülük yayan bir varlık olarak tanımlayan mitlerin bir uzantısı olarak da
görülebilir. Mitlerdeki şeytani varlık aslında egemen anlatıya karşıt, düzen
bozucu olduğu için bu yönde tanımlanır. Çoğunlukla ikonografide kullanılan
bitkiler bedenin saflığını sembolize etmeyi amaçlarken, benim tercih ettiğim
bitkiler düzen karşıtı olarak damgalanan bedenin ötekileştirilmesini göstermek
amacıyla kullanılmıştır.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
“Yastık Altı Hikayeleri” ismini verdiğin
serin neleri anlatıyor?
“Yastık
Altı Hikayeleri” diye
adlandırdığım seride kullandığım uzuvlar ve natürmort ögelerinin yanında yastık
hem benim için eve dair, sıcak, konfor alanı etkisi yaratırken hem de üzerine
yerleştirilen nesne için, onu yutan bir teşhir alanı gibi konumlanmaktadır.
Yani yastıkların benim için çift anlamı vardır; bir konfor alanı yaratmasına
karşın kendine ait en özel alanda dahi toplumsal baskıyı hisseden bedeni sembolize
etmektedir. Egemen anlatıların bedenimizi şekillendiren yaptırımları, bize en
yakın olan çevreden, doğduğumuz andan itibaren başlamaktadır. Yastıklar ile
beraber kurguladığım göstergeler, dişilik üzerine oluşturulan ikonografilerden
de faydalanarak bir sorgulama yapmaktadır.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Resim de yapıyorsun. Resim senin için ne
ifade ediyor? “Hiçbir Zaman Saf Olmadım, Olmak da İstemedim” isimli resim serin
nasıl ortaya çıktı?
Bu seri
aslında “Kültür İnşası Üzerine Bir
Hikâye” serisine ait heykelleri yaparken eş zamanlı olarak çıktı.
“Hiçbir Zaman Saf Olmadım, Olmak da İstemedim”
başlıklı resim serisi, İncil resimlerinin güncel bir parodisidir. İçerisinde,
birçok sembol bulunmaktadır. Tüm resimlerdeki ortak nokta her resmin merkezinde
yer alan yüzü altın varakla kaplı kız çocuğu figürleridir. Kendini ayırt edici,
tanımlayıcı olacak bir yüze ihtiyaç duymamaktadır. Altın varak ile kaplı bir
portre figürün kutsallığını vurguladığı gibi, tasvir geleneğinin yani her tür
kişiselleştirmenin yasak olduğu ve her figürün bir şablon üzerinden yaratıldığı
anlayışına da gönderme yapmaktadır. Kutsal kuş, balık, nar ağacı gibi etnik
kimliğime ait ögeler ile otorite figürleri, metropol sahneleri beraber
kurgulanmıştır. Resimlerimde etnik kökene sahip motifler ile günümüz insanın
toplum içindeki konumunun gerçek üstü görüntüleri yer almakta, günümüz insanını
kuşatan kodlardan arınmayı arzulayan küçük kız çocuğu doğaya, içinde yaşattığı
saf doğal olana dönme arzusuyla temsil edilmektedir.
|
Sesil Beatris Kalaycıyan.
|
Son olarak yakın zamandaki projelerini
öğrenebilir miyiz?
Kimlik inşasına dair sorgulama çerçevesinde
şekillenen bir seri üzerine çalışmaktayım. Şu ana kadar üzerinde çalışmış
olduğum tüm serilere ait verileri de aynı potada birleştiren, daha geniş,
birleştirici bir seri olma yolunda ilerliyor diyebilirim. Bu yüzden de yeni
heykellerimde kimlik inşasına dair sorgulamalarımı gündeme getirdiğim daha çok
veri, daha geniş, kalabalık kompozisyonlar görebileceksiniz. Aynı zamanda bu
heykellere eşlik edecek olan bir resim serisi üzerinde de çalışmaktayım. Bu
uzun soluklu çalışmayı kişisel sergi hazırlığı olarak da değerlendirebiliriz.