31 Mayıs 2023 Çarşamba

CI Bloom 2023 Başladı



Türkiye'deki çağdaş sanatın büyümesine odaklanan sanat fuarı CI Bloom, ikinci edisyonuyla 31 Mayıs- 4 Haziran 2023 tarihleri arasında özel Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Rumeli Salonu’nda sanatseverlerle buluşuyor.

CI Bloom bu yıl, genişletilmiş bir programla kar amacı gütmeyen yaratıcı endüstriler için de bir buluşma noktası olmaya devam ediyor. Bölgenin yeni nesil sanatçılarını ve sanat profesyonellerini bir araya getirecek olan fuar, Borusan Otomotiv BMW Türkiye, Paribu ve LG OLED evo partnerliğinde gerçekleşiyor.

CI Bloom'un Seçici Kurulu tarafından davet edilen katılımcı galerilerinin yanı sıra fuar, özel projelere ve inisiyatif katılımlarına yer vererek, Türkiye sanat sektörünün gelişmesini ve çeşitlenmesini teşvik ediyor. Özel projelere ek olarak, fuar programında mimarlık, çağdaş sanat ve dijital sanat odaklı konferanslar yer alacak. Ayrıca Türkiye'deki çağdaş sanatın güncel etkisini yansıtmak için yabancı basın ve uluslararası müzelerin temsilcileri, yöneticileri ve destekçilerini özel bir tur programıyla bir araya getirecek.

CI Bloom Seçici Kurul üyeleri: Adnan Yerebakan (Sanatorium), Bahar Kızgut (Martch Art Project), Tankut Aykut (Öktem Aykut),  Moiz Zilberman (Zilberman Gallery), Oktay Duran (Art On Istanbul), Hazer Özil (Dirimart), Ulaş Parkan, (Ambidexter), Yeşim Turanlı (Pi Artworks) tarafından belirlendi.




Contemporary Istanbul Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli: “Contemporary Istanbul'un 18. Yaşına yaklaşırken bu geçen süre boyunca birçok zorluğa rağmen, fuarlarımızı galerilerimiz, sanatçılarımız ve partnerlerimiz ile gerçekleştirmenin sevincini ve mutluluğunu yaşıyoruz. CI Bloom'un varlığı ve çağdaş sanatın sürdürülmesi için aynı öz veriyi bu yılda veriyor. Yaşanan felaketin etkilerinin çözümlerinden birinin de sanatın devamlılığı olduğuna inanarak sanat dünyasının tüm oyuncularıyla birlikte çalışıyoruz. Bu yılki CI Bloom’u LK Rumeli Salonları’nda gerçekleştireceğiz. 2022 ve 2023 yıllarında, Türkiye'nin çağdaş sanat sahnesine katkıda bulunan yeni galerilerin sayısında bir artış gördük. Bu artışın devam etmesi bizim için önemlidir. CI Bloom fuarı 5 yeni ve genç galeri ve Anadolu’nun farklı kentlerine yayılan inisiyatiflere ev sahipliği yapacak. Zor zamanlarda bile, sanatın devamlılığı ve nefes aldırması önemlidir. CI Bloom önümüzdeki yıllarda büyüyerek devam edecek. Bölgenin artan önemini ve canlılığını yansıtmakta ve bölgenin çağdaş sanat profilinin belirlenmesinde ve desteklenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.”

Contemporary Istanbul tarafından organize edilen CI Bloom; Borusan Otomotiv BMW Türkiye, Paribu ve LG OLED evo partnerliğinde ve dünyada en fazla destinasyona uçan havayolu şirketi Türk Hava Yolları’nın iş birliğinde düzenliyor. Partnerlerimizden Pernod Ricard Turkiye ve QUA’nın projeleri de yer alacaktır.

CI Bloom’un Katılımcı Çağdaş Sanat Galerileri:

Ambidexter, İstanbul; Anna Laudel, İstanbul, Düsseldorf; Art On İstanbul, İstanbul; Bozlu Art Project, İstanbul; C.A.M. Gallery, İstanbul; den art, Antalya; Dirimart, İstanbul; Galeri 77, İstanbul; Galeri Bosfor, İstanbul; Galeri/Miz, İstanbul; KAIROS, İstanbul; Krank Art Gallery, İstanbul; Martch Art Project, İstanbul; One Arc Gallery, İstanbul; Öktem Aykut, İstanbul; Pg Art Gallery, İstanbul; Pi Artworks, İstanbul, Londra; Piramid Sanat, İstanbul; Sanatorium, İstanbul; Sevil Dolmacı Art Gallery, İstanbul; Simbart Projects, İstanbul; SODA, İstanbul; Taksim Sanat, İstanbul, x-ist, İstanbul; Zilberman, İstanbul, Berlin. CI Bloom, bu yıl yeni 4 genç katılımcı galeri ve 4 yeni sanat inisiyatifinin temsil ettiği sanatçıları bir araya getirerek sektördeki çeşitliliği ve dinamiği arttırıyor.

Bu yıl ilk kez CI Bloom’a katılacak yeni galeriler: den art, Antalya; Galeri Bosfor, İstanbul; KAIROS, İstanbul; Simbart Projects, İstanbul.

Yeni sanat inisiyatifleri ise; Darağaç Kolektif, İzmir; Ka, Ankara; KOLİ Art Space, İstanbul; sub, Çanakkale.

 

Dieter Sauter.


CI Bloom 2023 Programında Öne Çıkanlar

Türk çağdaş sanat ailesinin tüm üyeleriyle gerçekleşecek CI Bloom, İstanbul’daki sanat profesyonellerinden oluşan Seçici Kurul tarafından davet edilen çağdaş sanat galerilerini, sanatçıları ve sanatseverleri bir araya getiriyor. Bu yıl fuar genişletilmiş bir programla kâr amacı gütmeyen yaratıcı endüstriler için de bir buluşma noktası olmaya devam edecek. Bölgenin yeni nesil sanatçılarını ve sanat profesyonellerini bir araya getirecek fuarda özel projelere ve inisiyatif katılımlarına yer vererek, Türkiye sanat sektörünün gelişmesini ve çeşitlenmesini teşvik ediyor.

Contemporary Istanbul Vakfı, Metabilgi: Algoritma’nın Ritmi sergisinde gösterime giren Uğur Acil’in Çöl Gülü Mixed Media (Monitör, Medya Oynatıcı) eserini sergileyecek. Esra Özkan küratörlüğünde gerçekleşen sergideki  Augmented Reality (AR) destekli dijital sanat eseri, bir deve karakterinin kendi evreninde sembollerin içinde uyandığı anla başlıyor. Deve, sembolleri çözmeye çalışırken yeni bir evrenin içinde kendini tanımlamaya çalışır. Bu interaktif eser, izleyicileri sembollerin gücünü keşfetmeye ve evrenin anlamını sorgulamaya davet ediyor.

CI Photo Focus: çağdaş sanat ile birleşen güncel fotoğrafçılığın yeni fuar platformu

CI Photo, fotoğrafçılığa odaklanan sanatçıları ve galerileri bir araya getirerek, fotoğraf alanındaki ilgiyi keşfetme fırsatı sunmayı hedefleyen yeni bir fuar platformudur.

Contemporary Istanbul’un 18. edisyonunda yer alacak yeni fotoğraf Bölümü CI Photo’nun tanıtımı, Borusan Contemporary ile iş birliği yapılarak CI Bloom’da gerçekleştirilecektir. Contemporary Istanbul’un 18. edisyonunda CI Photo Focus, çağdaş fotoğrafçılığın değişen dünyamızın özünü yakalama amacıyla merkezi sahneyi paylaşacak ve bir platform oluşturacaktır. Bu etkinlik, fotoğraf sanatına ve yeni keşiflere ilgi duyan herkes için heyecan verici bir deneyim sunacaktır.

CI Photo iş birliği kapsamında, Borusan Contemporary, ünlü fotoğrafçı Frank Thiel’in “Viedma #01” adlı eserini sanatseverlerle buluşturacaktır. Bu eser, fotoğrafçılığı güçlü bir sanatsal araç olarak desteklemek ve dikkat çekmek amacıyla CI Bloom’da sergilenecektir. Ayrıca, Borusan Contemporary’nin özel davetiyle Dr. Öğr. Üyesi Fırat Arapoğlu moderatörlüğünde gerçekleştirilecek bir Artist Talk etkinliği de düzenlenecektir.


29 Mayıs 2023 Pazartesi

Çirkin ve alt üst olmuş kompozisyonlar ustası: Georg Baselitz

Georg Baselitz, (Fotoğraf: Martin Mueller).


Yazı: Ümmühan Kazanç

Georg Baselitz, 1963 yılında Berlin’de mastürbasyon yapan cüce figürünü sergilediği zaman savcı tarafından tutuklanır ve ceza alır. Annesi, başını belaya sokan bu korkunç resimler yerine niçin güzel çiçek resimleri yapmadığını sorar. Fakat Baselitz kötü resim yapmanın iyi resim yapmaktan daha çok keyif verdiğini belirtiyor ve ekliyor: “Harika müzelerde sergilenen fazlasıyla güzel resim var. İlkokula başladığınız zaman biri yaptığınız karalamalara bakar ve ‘güzel’ ya da ‘çirkin’ der. Kurallar çok katı. Profesyonel bir sanatçı olarak çalışmaya başladığınız zaman sizin söylediğiniz şarkının tınısın farklı olması gerektiğini çok çabuk anlarsınız. Alışagelmiş kurallara şiddetle tepki verirsiniz ve bu şekilde davranırsınız”. Baselitz, hatta tabloları için şu iddialı cümleleri de söylemekten kaçınmıyor: “Ben resimlerimin nahoş olmasını istiyorum. Benim yaptığım şey çirkin olmalı, benim için önemli olan resimlerimin saldırgan, iğrenç olması. Onlar güzellikleri ile değil çirkinlikleri, aptallıkları ile dikkat çekmeli ve bu planım işe yaradı, çoğu kişi ‘bunlar sanat eseri değil’ dedi ve satın almadı. Ama şimdi ne yazık ki durum değişti. Çoğu kişi Damien Hirst’ün işlerini korkunç buluyor ama yine de satın alıyor.” Baselitz bu sözleriyle yapıtlarını oluştururken de ne denli cesur ve açık sözlü davranabildiğini bir kez daha ortaya koyuyor.


Georg Baselitz, “Köprü Hayaleti’nin Akşam Yemeği”, 2006, 305x450 cm., © Georg Baselitz).


Alt üst edilmiş tablolar

Georg Baselitz, 1969 yılından bu yana seçtiği kompozisyonları baş aşağı resmetmesiyle tanınıyor. Pençeleri yukarıda çizdiği Almanya’nın amblemi olan kartal resmi yıllardır eski Almanya Başbakanı Gerhard Schroeder’in duvarında asılı duruyor. Avangard çıkışların nasıl bir kültürün amblemi haline gelebileceğine güzel bir örnek.

Biçimsel olarak bakıldığı zaman ise bu baş aşağı resimler bir probleme cevap veriyor. Baselitz gençlik döneminde Francis Bacon’un resimlerine hayrandır. Georg Baselitz konu ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Baselitz’in çok ilginç biri olduğunu düşünüyordum. Bacon’un hayvan ve insan figürlerinde olduğu gibi resimdeki objeyi deforme etmemem gerektiğine karar verdim. Tablonun altını üste getirmek de bir anlamda bütün görüntüyü karmakarışık yapma etkisi verecekti”. Baselitz gerçekten insanın algılamasını alt üst eden bu çalışmalarıyla dünya sanat tarihinin yaşanan efsanesi haline gelmiş durumda.


Georg Baselitz, “Motiv: Lachender Maler”, 1988, 130x97 cm., (Özel koleksiyon, © Georg Baselitz).


“Dresden Kadınları”

Galerie Neue Meister ve Staatliche Kunstsammlungen Dresden tarafından organize edilen 28 Şubat 2010’a kadar gezilebilecek Georg Baselitz’in “Dresden Kadınları” konulu sergisi ise, tema olarak Berlin Duvarı’nın yıkılışının 20. yılına gönderme yapıyor. Baselitz’in sanatsal üretiminde önemli bir yeri bulunan Dresden, Almanya’nın II. Dünya savaşı belleğini de ortaya koyması açısından önem taşıyor. Baselitz’in bu sergisinin konseptini anlamak için onun çocukluk yıllarına geri dönmek gerekiyor.


Georg Baselitz, Dresden Kadınları, 1993, (© Georg Baselitz).


Baselitz, Saksonya’nın küçük bir kasabası olan Deutschbaselitz’de Hans-Georg Kern ismiyle dünyaya gelir. 1945 Şubat’ında 20 kilometre uzaktaki Dresden’den gelen bomba seslerini duymaya başlarlar. Baselitz o günleri şöyle hatırlıyor: “Biz de bir konvoya katıldık, Bavyera’ya doğru yola çıktık. Dresden’i gördük. Napolyon’un ordusu gibi yüzlerce, binlerce insanın yan yana bir çizgide yürüdüğünü hayal etmeye çalışın. Bazılarının atı, koyunu, domuzu, bazılarının ise sadece birkaç parça eşyası vardı. Ne araba ne bir taşıt… Dresden’e girdiğimizde kalıntıların arasındaki kararmış duvarlardan gelen koku korkunçtu. Çünkü bütün bir kasaba halkı yok edilmişti. Bazı duvarlara, insanlar akrabalarının, çocuklarının isimlerini yazmıştı ‘Hans, neredesin?’. Böyle korkunç bir manzaranın içine düşmüştük.”


                           Georg Baselitz, “Karla”, 1990, 158x67.5x57 cm., (Stuttgart, Sammlung Froehlich, © Georg Baselitz).


Kern ailesi serüvenli uzun yolculuklarına devam eder: “Umduğumuz gibi olmadı, Amerikalılar bizi serbest bırakmadı, sonra Ruslar geldi ve biz tekrar geri dönmek zorunda kaldık.” Böylece Baselitz Doğu Almanya’da büyür. Dini fanatikliğin laik versiyonunun içinde yetişir. Sonuç olarak Lenin-Stalin savaşı kaybeder, Almanya’da yeni bir hayat kurulur. Baselitz sanat eğitimi alır ve Kern yerine doğduğu şehrin adından ‘baselitz’ kelimesini soyadı olarak seçer.

Sergiye dönersek; Baselitz ve eşi bu önemli proje için kavramsal bir tasarım hazırlamış. Sergi, sanatçının bir dönemini anlatmak yerine belirli bir temaya odaklanması açısından farklılık yaratıyor. 1989 yılının radikal duraklarından birine gönderme yapan ve sanatsal kompozisyonları ile dikkat çeken büyük boyutlu tablolar, Semper Binası’ndaki Gobelinsaal (Tapestry) Hall’a asılmış. Devasa boyutuyla izleyiciyi kendisine hayran bırakan “45” isimli tablo bu sergi için Kunsthaus Zurich’ten ödünç alınmış. Sanatçı, Eylül 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından birkaç hafta önce 20 tablodan oluşan bu seriyi tamamlamış. Alman tarihine ışık tutan bu önemli çalışma sadece sanatçının belleğinde yer eden bir olaya değil aynı zamanda Dresden’in yıkılmasına ve bugün bir efsane haline gelen bir yangınla II. Dünya Savaşı’nın kıyamet gibi sona erişini de gözler önüne seriyor. “45” tablosunda yer alan siyah zemin üzerindeki kadın figürü, sanki bir pencereden bakar gibi dünyayı şaşkınlıkla izliyor. Sanatçının 1990 yılında gerçekleştirdiği yine büyük boyutta çalıştığı sarıya boyanmış, kabaca yontulmuş “Dresden Kadınları” isimli bir grup heykeli “45” tablosunun devamı niteliğinde.


Georg Baselitz, “Grüner Baum”, 1986, 250x300 cm., (Eindhoven, Collection Van Abbemuseum, © Georg Baselitz).


Bu ana galeride sergilenen büyük boyutlu çalışmaların yanı sıra bitişik salonlarda sanatçının “Dresden’de Akşam Yemeği”, “Köprü Hayaleti’nin Akşam Yemeği” gibi tablo ve çizimleri yer alıyor. Bu tablolar sanatçının geleneksel Hıristiyan betimlerinden, Edward Munch ve Die Brücke grubundan etkileşimini de yansıtıyor. Böylece sanatçının doğduğu kent olan Dresden “Deutschbaselitz ve Sakson geçmişi ön plana çıkıyor. Sergi için hazırlanan katalog bugüne kadar Baselitz’in bilinmeyen yönlerini ortaya koymasıyla da ayrı bir öneme sahip.


Georg Baselitz, “45”, 1989, 200x162 cm., (Kunsthaus Zürich, © Georg Baselitz).


Cologne Güzel Sanatlar Ödülü Georg Baselitz’e veriliyor

2009 yılının Cologne Güzel Sanatlar Ödülü 17 Kasım’da düzenlenecek bir törenle Georg Baselitz’e veriliyor. Koelnmesse ve Bındesverband Deutscher Galerien und Editionen tarafından organize edilen ödülün değeri 10 bin euro. Ödül her yıl, baskı, fotoğraf, seri betimleme ve grafik üretim teknikleri konusunda sıra dışı başarı yakalayan sanatçıya veriliyor. Dieter Roth, Thomas Bayrle, Astrid Klein, Sigmar Polke, Thomas Schütte, Dieter Krieg, Gert ve Uwe Tobias ve Katharina Sieverding daha önce bu ödüle layık görülen sanatçılar.

18-22 Kasım’da düzenlenecek fuarda sanatçının 1964-1972 yıllarında gerçekleştirdiği baskılarından kırk tanesi, 2006-2008 yılları arasında yaptığı “Remix” serisinden ahşap kesim ve bakır levha eserleri sergileniyor. (www.skd.museum).

Not: Bu yazı ilk kez Artam Global Art & Design Dergisi'nin 2. sayısında yayınlanmıştır. 

21 Mayıs 2023 Pazar

Sesil Beatris Kalaycıyan’ın Kalıplaşmış Anlatıları Sorgulayan Heykelleri

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Sesil Beatris Kalaycıyan, MSGSÜ Heykel bölümünde lisans eğitimini birincilikle tamamladıktan sonra aynı bölümde yüksek lisans yapmıştır. 2022 sonunda MSGSÜ Heykel bölümünde Sanatta Yeterlik eğitimini tamamlamıştır. Halen İstanbul’daki atölyesine çalışmalarına devam etmektedir. 

 RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Sevgili Sesil Beatris Kalaycıyan, atölyeni bizlere açtığın için çok teşekkür ederiz. Öncelikle seni yakından tanımak isteriz. Heykel okumaya nasıl karar verdin? Heykel hayatına nasıl girdi?

Öncelikle ben teşekkür ederim, sizleri ağırlamaktan mutluluk duydum. Güzel Sanatlar okumaya çocuk yaşta karar vermiş olsam da üniversiteye girene kadar hangi bölüm üzerinde uzmanlaşacağıma dair net bir fikrim yoktu açıkçası. Tekstil okuyabilirim diye düşünüyordum çocukken. Yetenek sınavını kazandığımda puanım Endüstri Ürünleri Tasarımı ve Geleneksel Türk El sanatları bölümlerine yetiyordu. Kendim için en doğru kararı verme sürecim işte okula başladığım ilk senede tüm bölümleri yakından tanıyarak oldu. Heykel bölümünü yakıdan tanıdığımda bu ifade aracının beni çok heyecanlandırdığına, kendimi en iyi ifade edebileceğim alan olduğuna karar verdim. Ve tekrar sınava girerek heykel bölümüne geçtim. İki sene üst üste birinci sınıf okumuş olsam da bunu kayıp bir

Aslında eğitim sisteminin bir açığı bu diyebiliriz, sınava hazırlanan adaylar bölümleri yeterince tanımıyor çünkü bu alanlarda önceden pratik yapma fırsatları olmuyor. Bu noktada adayların çoğunluğunun tercih ettiği bölümlere ilgi duyuyor ya da puanları yettiği bölümlere kaydoluyorlar. Ben iyi ki birinci sınıftayken diğer bölümleri gezdim, atölyelerinde çalışma fırsatı yarattım kendime diyorum. Böylece kendim için en doğru kararı verdim.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Mimar Sinan Heykel Bölümünü birincilikle bitirdikten sonra yine aynı bölümde yüksek lisans ve sanatta yeterlilik yapmışsın. Bu süreç seni hayata nasıl hazırladı?

Akademik araştırma sürecini seviyorum öncelikle. Beni beslediğine, dönüştürdüğüne inanıyorum. Eğitim hayatım boyunca her yazdığım tez sonrası çalışmalarımda, fikirlerimde büyük kırılmalar yaşadım diyebilirim. Yenilenmeyi seviyorum, çalışmalarımın temel motivasyonunu oluşturuyor. Çok şey deniyorum, her bitirdiğim projeye dönüp baktığımda daha neler yapabilirim diye soruyorum. Kuramsal ya da formsal ifadelerim açısından yaptıklarıma hep eleştirel bir gözle yaklaşmaya çalışıyorum. Bu yaklaşımım sonucu ortaya çıkanlar genel beğeniye seslenir, başarılıdır demiyorum. Ben kendimi dönüştürmeyi seviyorum, bu sayede yaptığım işe daha fazla bağlı kalabiliyorum. Akademik araştırmalarda bu nokta da beni dönüşüme iten birer güç olmuştur diyebilirim.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Heykellerini yaparken nelerden ilham alırsın? Senin sanatını neler besler?

Aslında yaklaşık 20 yıla yakın bir süredir heykel yaptığım için o kadar çok şeyden beslendim ki, bu soruya en iyisi son dönem çalışmalarım üzerinden cevap veriyim. Son dönem çalışmalarımda hem sanat tarihinin hem de içinde yetiştiğim yakın çevrenin geleneklerine ait göstergelerini referans alarak, yeniden yorumlamak ve evrensel ölçekte yaygınlaşmış anlatılara yönelik izlenimlerimi gündeme getirmeye çalışıyorum. Hem kendi yaşamım hem genel olarak kadınların yaşamı içinde özgürlük alanlarını daraltan ve sorgulanmasına bile izin verilmeyen düşünce ve kuralları yansıtan nesneleri yeniden üreterek, karşı çıkışlarımı bazen örtük bazen de açık bir ifade biçimi ile görselleştiriyorum.

Otobiyografik referanslar, ikonografik göstergeler son dönem çalışmalarımda ilgimi çeken alanlar olmuştur. Ancak onlardan ilham almaktan ziyade onları kullanarak ve dönüştürerek eleştirel söylemlerimi ortaya koyabileceğime inanıyorum. Benim için bir nevi araçlar. İlham aldığım alanlar o kadar geniş ve değişken olabiliyor ki bazen. Bu sadece plastik sanatların bir dalı olmak zorunda da değil. Mesela son dönem çalışmalarımın oluşma süreci 2019 yılana kadar uzanıyor. O dönem izlediğim Parajanov’un “Narın Rengi” filmi beni çok etkilemişti. Filmdeki ikonografik dilin kullanım şekli projelerim için önemli bir ilham kaynağı olmuştu diyebilirim.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Mezun olur olmaz çok önemli sergilere ve etkinliklere katılmışsın. Eserlerin bugüne kadar birçok önemli koleksiyona girmiş. Bu başarının altında yatan sırlar nelerdir?

Evet, güzel projelerin içinde yer almak, önemli koleksiyonlara girmek tabi ki motive edici. Aynı zamanda görünürlüğünüz içinde önemli diyebilirim. Ama çalışırken bunların hiçbirini düşünmüyorsunuz. Birçok şey deneyebilecek kadar cesur olmayı seviyorum, çalışmalarım içinde tutarlı bir şekilde ilerleyen serilerim olsa bile, onları da dönüştürerek geliştirmeye çalışıyorum. Bu durum beni, bir şeyleri kendi içimde başarmış hissettiriyor.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Heykellerinde çok farklı malzemeler kullandığını görüyoruz. Poliüretan, polyester, porselen, kompozit, mine ve daha birçok şey. Hangi malzemeyi kullanacağına nasıl karar veriyorsun?

İlk başta farklı malzemeler keşfetmeyi seviyorum. Denemeye başladığım her yeni malzeme benim için yeni bir serüven oluyor. Tercihlerim ise yaratmak istediğim etkiyi ifade edebilecek en doğru malzeme çerçevesinde şekilleniyor. Kullandığım materyalin doğası, rengi tamamıyla çalışmalarımın sözü ile bir bağ kuruyor. Uyguladığım malzemeler arasında bilinçli olarak tercih ettiğim kuyumculuğa dair dokunuşlara ayrı bir parantez açmak isterim.

Bazı uygulamalarım içerisinde kullandığım kuyumculuğa dair öge ve metotlar hem değerli olanı gösterirken, mevcut anlatıların çarpıklığına işaret eden ironik bir anlatım oluşturmaktadır. Ayrıca asırlardır bir iş kolu olarak kuyumculuğun Ermeni kültürü ile bağdaştırılmasını ilk başta üzerime yapışan bir etiket olarak görmeme karşın, şimdi kendi özgün uygulamalarımda eleştirel bir düzlem oluşturmak için ele aldığım bir alana dönüşmüştür.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Bize bir heykeli oluşturma aşamalarını anlatabilir misin? Sanırım önce desen çiziyorsun? Heykel son şeklini alana kadar hangi aşamalardan geçiyor?

Evet, ilk olarak çalışma sürecim bir desen ile başlıyor, ihtiyaç duyduğumda ayrıca heykelin maketini de yapıyorum. Genellikle üretim sürecim de oluşturduğum ilk taslağa sadık kalıyorum. Tabi malzeme ile çalışırken bazı spontane değişiklikler de olabiliyor.

Birçok farklı materyalle çalıştığım için, her birinin üretim süreci de farklı oluyor. Kil çalışmalarımda modelleme bittikten sonra kalıbını alıyor ve döküm yapıyorum. Ama porselen kili ile yapılan çalışmalarım direk fırınlanarak tamamlanıyor. Metal gibi farklı maden çalışmalarım tasarıma göre bazen direk madenden şekilleniyor, bazen de mum modellemesini yapıp döküme gidiyor.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Heykel ve resimlerinde altın da kullanıyorsun. Bunun özel bir anlamı var sanırım değil mi?

Evet, altın varak kullanımımın özel bir anlamı var. İkonografik dile bir gönderme yapmayı düşünerek bu malzemeyi kullanıyorum. Özellikle İncil resimlemelerimin bir parodisi olarak başladığım resim serisinde altın varak kullanmayı tercih ediyorum. Bazı heykellerimde ise minimal ölçekte altın kullanarak, bedenin bir bölümünü perdeliyor, kapatıyorum. Değerli materyal tercihi ile o değerin arkasındaki baskın sisteme yönelik bir eleştiri yer alıyor. Genel olarak tüm çalışmalarımdaki tavrım eleştirmek istediğim her ne ise, onu kendi göstergelerini, dilini kullanarak hedef haline getirmek.

Sesil Beatris Kalaycıyan.


İlk serin olan “Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye”, hem sanat tarihi hem de yakın çevrene ait geleneklere dair çok şey anlatıyor. Bu serinin hikayesini senden dinleyebilir miyiz?

Uygulamalarım içerisindeki ilk seri olan Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye”, bebekliğin tersine çocukluğun biyolojik bir kategori değil, toplumsal bir kurgu olduğu fikri üzerine inşa edilmiştir. Bireyin toplumsal bir aktör olarak şekillendirilmesi sürecine odaklanır. Referans aldığım temel unsurlar ise çocukluk dönemime ait kıyafet ve ayakkabıların bir yeniden yorumlanmasıdır.

Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye” serisi genel anlamda benim ve ailemdeki benden önceki iki kuşaktan kadının, çocukluk dönemlerinden itibaren başlayan, kültürel kodlar içerisinde kayıp ve eksik hissetme duygusuna odaklanır.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Bedeninin bir kısmı olmayan, ayakkabılarıyla ön plana çıkan heykeller gerçekten çok etkileyici. Ayakkabının bir sanat nesnesi olması konusunda neler söyleyebilirsin?

Ayakkabılar ile yaptığım kompozisyonlarım ise yine Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye” serisine ait diyebilirim. Kullandığım ayakkabılar ise benim ve annemin çocukluk dönemine ait, aynı yaş aralığında giymiş olduğumuz ayakkabılardır. Ayakkabılar bedenimizin izi, mevcudiyetimizi gösterir gibidir. Tekrar ürettiğim ayakkabıları natürmort mantığı ile düzenledim. Bu natürmortda yer alan ayakkabılar bedeni temsil eden, ayakkabı ve parmakların karışımı ile oluşturulmuş hibrit bir formdur. Yastık ise hem eve dair konfor alanı çağrıştırırken hem de üzerine yerleştirilen nesne için bir teşhir alanıdır. Bir kız çocuğunun büyüme evresinde yönlendirildiği kadınlık rollerinin göstergelerinden biri olarak kullanılır. Bu yüzden de onu çevreleyen kültürel kodlar içerisinde natürmortun bir parçası olan ama görünmeyen figür, aynen natürmort geleneğinde kullanılan nesneler gibi metaforik olarak cansızdır.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


“Kara Tarih Anlatıları Üzerine Bir Yorumlama; Ötekini Görünür Kılmak” serisinde, natürmortlarım içerisindeki bazı uzuvlarla yaptığın kompozisyonlar, sanat tarihindeki kadın bedeni temsilleri üzerine bir sorgulama yapıyor.

Kara Tarih Anlatıları Üzerine Bir Yorumlama; Ötekini Görünür Kılmak” serisinde gene, ikonografi içerisinde gizli kalmış cinsiyetçi söylemleri görünür kılmayı amaçlamaktayım.

Natürmort gibi simgesel anlamları yoğun olarak içerisinde barındıran bir resim türünden yola çıkarak oluşturduğum seri, görünenin ötesindeki bir gerçekliğe işaret etmeyi hedeflemektedir. Natürmort geleneği içerisindeki nesnelerin kurgusu aslında “egemen olanın” kimliği ve onun değerlerini sembolize etmek için kullanılan birer araç olarak temsil edilmesine dayanır. Natürmortlar içinde yer alan, değerli eşyaların, nadide bitki veya hayvanların resmedildiği görkemli resimler kimlik inşasına dair alt kodlar da barındırmaktadır.  Bu yapıtların içerisinde benim için en can alıcı nokta egemen kimliğin temsili için ötekinin varlığına, ötekinin tanımlanmasına hatta bu tanımın küçümseyici bir anlayışa dayandırılmasıdır.

Benim natürmortlarımda ise “öteki olan” egemen olanı ifade etmek için bir araç olarak teşhir edilmeyi kabul etmez. Kendileri için vardırlar, kendilerini ve üzerlerine yapışan “Kara Tarih Anlatıları”nı görünür kılmak, anlatıları sarsmak için vardırlar.

Kompozisyonlarımdaki natürmort ögeleri ile birleştirdiğim uzuvlar, beden kesitleri, bedenin bütünlüğünün bozulması, bedeni parçalara ayırma ve onu bir nesneye dönüştürme anlayışına gönderme yapmaktadır. Parçalanmış beden kimliksizdir, nesneleşmiştir. Benzer bir nesneleştirme, kadın bedeni üzerinde ataerkil bakıştan kaynaklanır. Bu bakış açısı bedeni bacak, kalça, göğüs gibi parçalara ayırarak bireyselliğinden koparır. Ancak projemdeki beden kesitleri ataerkil bakışın, bireyselliğinden koparılmış kadın kavramına ait göstergeler olmanın ötesinde, bireyi bir nesneye indirgeyen bakışı eleştirmektedirler. Bu seri içerisinde seçmiş olduğum simgesel elemanların, farklı ve tuhaf, rahatsız edici şekilde bir araya gelmesini; kalıplaşmış anlatıların dışına çıkmasını amaçladım.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Aynı zamanda el ve göğüs temsili arasındaki ilişkiyle, örtünme adı altında kadını erotik bir nesneye indirgeyen anlayışı bozmayı amaçlıyorsun değil mi?

Bu seri içesinde sanat tarihindeki belirli bir yapıta direk gönderme yaptığım iki çalışmam var. Bu gönderme aracılığıyla sanat tarihindeki kadın bedeni temsilleri üzerine bir sorgulama yapmayı amaçladım.

Güzel avrat otu (Bella dona) ile natürmort” adlı heykelimde Agnolo Bronzino’nun “Venüs, Cupido, Ahlaklık ve Zaman” ya da “Capitolino Afroditesi” gibi sanat tarihinin kimi başyapıtlarında sıklıkla gördüğümüz kadının bedenini narin bir el hareketiyle örtmesi ile vurgulanan cinsel bir obje olarak konumlandırılmasını ele almaktayım. Bu yapıtlardaki el ve göğüs temsili arasındaki ilişkiyi tekrar yorumladığımda çok daha şiddetli bir harekete dönüştürerek, örtünme adı altında kadını erotik bir nesneye indirgeyen anlayışı bozmayı amaçlamaktayım.

“Kakımlı kadın” alegorisi adlı heykelim ise Leonardo da Vinci’nin Milan Dükü Ludovico Sforza’nın metresinin portresi olan “Lady With An Ermin” in bir yeniden yorumudur. Kürkünü kirletmemek adına avcılardan kaçmak için çukurlarda saklanmaktansa ölmeyi tercih eden kakım, her ne pahasına olursa olsun saflığını koruması gereken kadını temsil etmektedir. Saflık, temizlik ve asalet simgeleri üzerine oluşturulan ikonografi ile oynayarak, kadın bedeni üzerine yapıştırılan kirlenmemişlik dayatmasını sorgulamayı hedeflemekteyim.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Eserlerindeki bitki kullanımının da ayrı bir anlamı var. Bu konuda neler söyleyebilirsin? Hangi bitki neyi temsil ediyor?

Uzuvlar ile birlikte kurguladığım çiçekli natürmortlarımdaki çiçekler zehirli ve ölümcül bitkiler olmalarının yanı sıra bitki bilimlerindeki adlandırmalarıyla kadın bedeni üzerindeki cinsiyetçi söylemleri de görünür kılmaktadır. Botanik içerisinde en ölümcül bitkilerin kadına dair göndermelerle adlandırılması, kadın kimliği üzerine yapıştırılan tehlikeli, şeytani, dünyaya kötülük yayan bir varlık olarak tanımlayan mitlerin bir uzantısı olarak da görülebilir. Mitlerdeki şeytani varlık aslında egemen anlatıya karşıt, düzen bozucu olduğu için bu yönde tanımlanır. Çoğunlukla ikonografide kullanılan bitkiler bedenin saflığını sembolize etmeyi amaçlarken, benim tercih ettiğim bitkiler düzen karşıtı olarak damgalanan bedenin ötekileştirilmesini göstermek amacıyla kullanılmıştır.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


“Yastık Altı Hikayeleri” ismini verdiğin serin neleri anlatıyor?

“Yastık Altı Hikayeleri” diye adlandırdığım seride kullandığım uzuvlar ve natürmort ögelerinin yanında yastık hem benim için eve dair, sıcak, konfor alanı etkisi yaratırken hem de üzerine yerleştirilen nesne için, onu yutan bir teşhir alanı gibi konumlanmaktadır. Yani yastıkların benim için çift anlamı vardır; bir konfor alanı yaratmasına karşın kendine ait en özel alanda dahi toplumsal baskıyı hisseden bedeni sembolize etmektedir. Egemen anlatıların bedenimizi şekillendiren yaptırımları, bize en yakın olan çevreden, doğduğumuz andan itibaren başlamaktadır. Yastıklar ile beraber kurguladığım göstergeler, dişilik üzerine oluşturulan ikonografilerden de faydalanarak bir sorgulama yapmaktadır.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Resim de yapıyorsun. Resim senin için ne ifade ediyor? “Hiçbir Zaman Saf Olmadım, Olmak da İstemedim” isimli resim serin nasıl ortaya çıktı?

Bu seri aslında Kültür İnşası Üzerine Bir Hikâye” serisine ait heykelleri yaparken eş zamanlı olarak çıktı.

“Hiçbir Zaman Saf Olmadım, Olmak da İstemedim” başlıklı resim serisi, İncil resimlerinin güncel bir parodisidir. İçerisinde, birçok sembol bulunmaktadır. Tüm resimlerdeki ortak nokta her resmin merkezinde yer alan yüzü altın varakla kaplı kız çocuğu figürleridir. Kendini ayırt edici, tanımlayıcı olacak bir yüze ihtiyaç duymamaktadır. Altın varak ile kaplı bir portre figürün kutsallığını vurguladığı gibi, tasvir geleneğinin yani her tür kişiselleştirmenin yasak olduğu ve her figürün bir şablon üzerinden yaratıldığı anlayışına da gönderme yapmaktadır. Kutsal kuş, balık, nar ağacı gibi etnik kimliğime ait ögeler ile otorite figürleri, metropol sahneleri beraber kurgulanmıştır. Resimlerimde etnik kökene sahip motifler ile günümüz insanın toplum içindeki konumunun gerçek üstü görüntüleri yer almakta, günümüz insanını kuşatan kodlardan arınmayı arzulayan küçük kız çocuğu doğaya, içinde yaşattığı saf doğal olana dönme arzusuyla temsil edilmektedir.

 

Sesil Beatris Kalaycıyan.


Son olarak yakın zamandaki projelerini öğrenebilir miyiz?

Kimlik inşasına dair sorgulama çerçevesinde şekillenen bir seri üzerine çalışmaktayım. Şu ana kadar üzerinde çalışmış olduğum tüm serilere ait verileri de aynı potada birleştiren, daha geniş, birleştirici bir seri olma yolunda ilerliyor diyebilirim. Bu yüzden de yeni heykellerimde kimlik inşasına dair sorgulamalarımı gündeme getirdiğim daha çok veri, daha geniş, kalabalık kompozisyonlar görebileceksiniz. Aynı zamanda bu heykellere eşlik edecek olan bir resim serisi üzerinde de çalışmaktayım. Bu uzun soluklu çalışmayı kişisel sergi hazırlığı olarak da değerlendirebiliriz.