22 Ocak 2024 Pazartesi

Ressam Raşit Altun: “Katı Olan Her Şey Akıyor” Sergisi

Raşit Altun, "Araf Serisi", 2023, tuval üzerine akrilik, 200x300 cm.



Ressam Raşit Altun’un “Katı Olan Her Şey Akıyor” isimli sergisi 6 Ocak – 4 Şubat 2024 tarihleri arasında Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yer alıyor.
Yazar ve yönetmen Durmuş Akbulut, sergi kataloğu için kaleme aldığı “Raşit Altun Resmine Bakmak” isimli yazısında sanatçının resimlerini şu sözlerle anlatıyor:
“Her şeye gebe, ama az çok tanıdığımız bir gökyüzü… Genelde bulutların arkasına gizlenmiş, varlığını keskin ışık huzmeleriyle gösteren bir Güneş…  Havada uçuşan küçük, akışkan kütleler... Yeryüzüne çökmeye hazırlanır gibi duran, nimbus bulutları ya da henüz adı konmamış bulutumsu biçimler... Dev ve yekpare biçimde hareket eden hamurumsu yeryüzü… Birbiri üzerine binerek akan, sünen, farklı renklerdeki homojen lav görünümleri…  Yeryüzünün tam böğründen püskürmeyle yükselen yoğun bir renk ve doku yığını...  Yumuşak zemin üzerinde toplu halde hareket eden insan kümeleri ve her bir insana ait uzun gölgeler… Bazen, tepeden, bir meteor hızıyla inen, düz, geometrik, uzun formlar… Ve tüm bu manzaraya hakim, üstten bakan, gözleyen, belki de tehdit eden, çerçevenin dışında gizli, yukarılarda bir göz. 
Peki ama tüm bunlar neyin karşılığı? Burası neresi? Tam olarak neredeyiz? Hangi zamandayız? Burada ne yaşanmış? Her şeyden öte, biz neye bakıyoruz?
Bir şeyi açıkça ve peşinen vurgulamak hatta uyarı olarak dikkate almak önemli: Resimlerin okuma yönü. Batı toplumları, biz de dahil, soldan sağa okuduğumuz için, gözün ilk baktığı nokta her zaman soldur. Bir resmin önce soluna baktığımızı fark edemeyebiliriz ama bu durum reklamcıların gözünden asla kaçmaz. Oysa, Hokusai’nin resimlerinin akış yönü, dolayısıyla okuma yönü, çoğu kez sağdan soladır. Kanagawa Açıklarındaki Büyük Dalga, bunun en iyi kanıtıdır.  Ama ressamların, en azından resim sanatı icra eden ressamların, okuma yönünü düşünerek, bir reklamcı titizliğiyle tuval başına oturduklarını sanmıyorum. En azından, bilinçaltı okumaya benzer bir okumayı hak eden Raşit Altun’un, birçok şeyin yanında yön tabelalarıyla da haşır neşir olduğunu düşünmüyorum.


Raşit Altun, "Araf Serisi", 2023, tuval üzerine akrilik.



Araf Serisi
Raşit Altun’un tuval içindeki verili dünyasında, aktif halde bulunan insanların vita activa’yı temsil eder gibi görünmelerine karşın; bastıkları zeminin bile kaymakta olduğu düşünülürse, bir tür tefekküre dayalı yaşama doğru yürüdükleri, istemeseler de yeryüzünün tanık olmadığı bu görünümler karşısında çaresiz, bazılarının kavgaya tutuştuğu görülse de, büyük çoğunluğunun tefekküre sığındığı anlaşılır. Tıpkı, büyük depremlerde ortaya çıkan ışık patlamalarının kaynağına akıl erdiremeyip, ona kaynağı belirsiz kutsal anlamlar yükleyen çaresiz insanın durumu gibi.
Sanatçının Araf serisi adını verdiği resimlerde bizi, akıl ve mantık ölçütleriyle açıklanması mümkün olmayan mistik bir resim evrenine de taşıdığı açıktır. Altun’un, Araf serisine ait resimlerinde, yeryüzü diyebileceğimiz atmosfer-altı mekânın bir şeye dönüşmekte olduğu; sanatçının, tam da bu dönüşüm anını dondurarak tuvale aktardığı gözlemlenir. Bu dönüşümün, yeryüzünün eski şeklinden vazgeçerek yeni bir surete mi evrildiğini, yoksa ham bir varoluştan çıkıp, nihai görünümünü kazanmaya mı başladığını kestirmek zor. Her şey, var olmakla olmamak, zamanla zamansızlık arasında dondurulmuş durumda. Yeryüzü, muhtemelen, insanlarla birlikte bir ara-zamanı yaşıyor. Bu da, esasen, “araf” sözcüğünü birebir karşılamakta. İnsan figürleri bile, doğanın oluşum biçimine ayak durmuşçasına,  amorf bir kütleden yavaş yavaş sıyrılıp, izlenimcilerin anlık figür-öncesi görünümüne benzer biçimde resmedilmiş. Burada küçük bir eleştiri yapmak gerekirse, bazı çalışmalarda, insan topluluklarının kompozisyon içindeki dağılımı ya da yerleşimi, “konuya bağlı ama metinden kopuk” bir izlenim vermektedir. 
Ama bu durum, izleyici için bakışı engelleyen ya da dikkati dağıtan bir durum olarak çıkmıyor karşımıza; bunun da nedeni, büyük oranda, Raşit Altun’un resimlerinin kahramanı olmayan resimler olmasıdır. Altun, sözcüğün ilk anlamıyla atmosferin resmini yaparken, atmosferin yukarıdan sardığı/örttüğü mekânı da atmosferik olaylara gebe bırakır. Adeta her şeyin gökten geldiği duygusunu gizliden veren tuval yüzeyi; ritmi, sesi, ışığı ve yoğun renk paletiyle, görülmeyen ancak varlığını her an hissettiren güçlü bir atmosfere de ev sahipliği yapar. Ne olduğunu bilmediğimiz, yaşam boyu bir kez bile görmediğimiz, varlığını hayal dahi etmediğimiz dahası belki de hiçbir şeye benzetemediğimiz biçimlerin, şeylerin ve görünümlerin bizi bir şekilde etkiliyor olması bununla açıklanabilir: Atmosfer durumu. Kırmızının en parlak hali, yeşilin sarıyla kan bağı kuran tonu ve mavinin üstünlüğü her yerde açık ara fark edilir. Altun, başka tuvallerde kitsch durabilecek ana renk tonlarını kullanmaktan kaçınmaz. Sanatçı, bunu diğer renkler için de aynı şekilde uygular. Üstelik bu eylem, tehlikeli bir girişim olduğu halde; Altun, bunu resmin içine yedirmesini bildiğini kesinlikle göstermektedir.
Altun’un tüm resimleri kaotiktir. Renkler ve formlar yazılı hiçbir kurala, yasaya boyun eğmeden, çomak sokulmuş arı kovanı gibi, her yöne hareket eder. Ama tüm bunlara rağmen izleyici, resmi takip etmekte zorlanmaz; matematiksel bir çözümün peşine takılmaz; ya da hemen yandaki resme geçmeyi aklından geçirmez. Bunun, başka şeylerin yanında, olası tek bir nedeni olabilir: Yavaşlık.
Sünmedeki, akmadaki, yer çekimsiz uçmadaki, salınmadaki eylemin ortak paydası yavaşlıktır. Tüm bunlar, bilmediğimiz bir yerde ve zamanda, aynı anda gerçekleştiğindeyse, izleyiciyi de bu resimlerin karşısında “yavaş olmaya”; eskilerin deyimiyle, “şöyle bir durup düşünmeye” davet eder.

 

Raşit Altun, "Araf Serisi", 2023, tuval üzerine akrilik, 200x300 cm.



İnsanlık Durumu
Altun’un resimlerinde, neredeyse tamamında, baskın olarak hissedilen bir yön duygusu, bakışı bilinçli olarak yönlendiren bir müdahaleden söz etmemek olmaz. Üst açıdan, bulutların da üzerinden bir bakışla resmedilmiş izlenimi veren çalışmalar, ressamın eylem anında durduğu yer konusunda izleyiciyi ikileme düşürür. Öyle ki, üstten, bir Tanrı edasıyla bakan göz, muhtemelen sanatçıyı da kapsayacak bir bakış açısıyla tüm manzara üzerinde derin bir tahakküm kurar; ama bunu zorba bir biçimde gerçekleştirmez; zira Altun’un resim evrenindeki hegemonya, güçlü olanın tahakküm gücünden çok, Gramsci’yi hatırlatır biçimde, güce maruz kalanların gönüllü hegemonyasına işaret eder. Bu da, tuval içinde, yumuşak bir boyun eğişle; toplu halde hareket edildiği halde, topluluğun kazanma ihtimalini neredeyse sıfıra indiren, toplu halde bulunuşu kolay hedef haline getiren pasif bir durumla sonuçlanır. Sanatçının birçok resminin vazgeçilmez aktörleri olan insansı lekeler, kitlesel boyutta hareket etse de, onları çevreleyen yeryüzü oluşumlarının ve şeylerin yumuşak devinimine ayak uydurmuş gibidirler. 
Raşit Altun aynı zamanda bir heykeltıraş. Tuvallerde uçuşan, salınan, akan ya da sünen formların ve kütlelerin soyut heykellere dönüşme olasılıkları sanatçının cebinde her zaman hazır bulundurduğu ikinci bir karttır.
Araf serisine ait bazı çalışmalarda, resmin üstünden, yeryüzüne saplanır gibi inen uzun, düz, keskin geometrik formlar, tuvalin yumuşak, akışkan yapısını bir anda allak bullak eder. Bu formlar, tüm resme zorla dalma, rızası olmadan sahiplenme zorbalığını gösterircesine diğer formlardan tamamen farklıdır; hamura aniden saplanmış çelik bir çubuk gibi, eril bir tahakkümün aktörleri olarak resme yeni bir boyut katarlar. Altun, resminde her ne kadar bu tür yaklaşımlara beyaz sayfa sunmasa da; bazı çalışmalarının, bilinçaltının estetik dışavurumunu yansıtan tuvallerle sonuçlandığı pekâlâ söylenebilir.
 
Toplumsallık 
Raşit Altun, çağının tanığı bir ressam olarak; insanlıkla birlikte olmayı, yalnız kalmaya tercih eden “toplumsallık sözleşmesine” kendince imza atmış gibi duruyor. Üstelik Altun bunu, kendine bir tür flaneur’lük payesi vererek, toplumsalın içinde yalıtılmış birey kimliğiyle değil; bizzat onların tam göbeğinde, soylulaşmadan ve soylulaşmanın doğal sonucu olan yabancılaşmaya kapı dahi aralamadan yapıyor. Altun resminin renk paletine dahi baksak bunu hemen görebiliriz: Asil renkler yerine, sıradan bir matbaacının kullandığı ana renklerle ve onların minik tonlarıyla yaratılan resimler, bu renklere rağmen hatta bu renklerle etkisini gösteriyor. Bu açıdan, toplumda, resmin en ihtimal dışı alıcısının da bu resimlere ilgi duyacağını şimdiden varsayabiliriz. Altun, toplumun hemen yakınında hissetmediği, tenine dokunmadığı sürece büyük olasılıkla görmezden geldiği bir durumun da uyaranı olarak çıkıyor karşımıza.
 
Distopya
Distopik görünümleri önce romanlarda, ardından sinemada, son olarak resim sanatında gördük. Romantik dönemin harabe-estetiğiyle kol kola yürüyen imge dağarcığına tam olarak distopik denemese de, resmin bu durumu epeydir öncelediğini söylemek yerinde bir tespit olacaktır. Ama romantiklerin bir ikilemi vardı: geçmişe özlem duyarken, geleceğe de göz kırpmadan varlık gösteremiyorlardı. Oysa şimdi, resim sanatı, ya da distopik resimler, doğrudan geleceğin harabesine ayna tutuyor. Raşit Altun, bunu, yeryüzüne uygulanmış bir tür kolonoskopik görüntüleme tekniğiyle yapmayı yeğliyor ki, resimleri karşısında yaşadığımız tedirginlik ve şaşırmanın temel nedeni de bu.
İnsan kümelerinin kılavuzunu kaybetmiş sürü halinde hareket eden eylemi, tam da, yüzeye çıkmış magmanın üzerinde gerçekleşiyor. Altun’un tuval yüzeyindeki “akıldışı” görünümleri, yakın bir gelecekte, aklı dışlamanın sonuçları olarak karşımıza çıkabilir; bunun da, nihayetinde, distopyanın kendini imha etmesi, gerçeğin karabasanına dönüşerek, hakikati kendi eliyle bir kez daha kutsaması anlamına geleceği açıktır. 
Altun’un kendine özgü biçimde yarattığı distopik evren, birden çok tuvalde gezinen ortak aktörlere de yer verir. Virüsü, şekilsiz bir mantarı ya da radyasyon bulutunu andıran kütleler; homurdanarak, büyük bir sabırla dallara ayrılarak, koparak, hava boşluğunda ve renk katmanlarıyla bezeli yeryüzünde durmadan dolaşırlar. Altun bazen, aynı aktörün tanınabilen varyasyonlarını, düz ve monokrom bir zemine yerleştirerek bir tür portreye de imza atar. Ama her iki durumda, tuvalin zeminine geniş bir pürüzsüzlük hakim olsa da, altta, insan gruplarına yer vermeyi ihmal etmez. Bu durum, resim sayısı çoğaldıkça, sanatçının bir imzasına dönüşecekmiş gibi algılanabilir; zira Altun, en başından beri, tüm çalışmaları arasında organik bir bağı bilinçli olarak hissettirmektedir.
Raşit Altun’un resimleri, bir şeyin uzak ya da yakın temsilinden çok, temsilin bizzat kendisi olarak durur karşımızda. Virüsvari kütlelerin, su zerrelerinin, tuhaf yeryüzü şekillerinin resimdeki temsili; gerçeğin simülasyonu olarak değil, tam tersi, simülasyonun gerçeği olarak belirir tuvalde. Bu da, içten dışa bir bakışın karşılığıdır son hamlede. Ama tüm bunların farklı malzemeyle tuvaldeki yansıması, o resmi güzel sanatlara ait bir resim yapmayacağı gibi, bilime hizmet eden birer kolaylaştırıcıya da dönüştürebilir. İşte tam bu noktada Altun, amorf formların çevresine insan figürlerini, güneşi, bulutları ve gökyüzünü yerleştirir. Bu haliyle, resim, projektörle yansıtılmış mikro cerrahi bir çalışmanın ürünü olmaktan çıkıp, dramatik ve dengesi iyi ayarlanmış bir sahneye dönüşür.
Peki ama haz vermesi, güzel duygular yaşatması hatta rahatlatması beklenen bu resimlerin, bize, güzel sanatların kökeninde olan klasik bazı duyguları vermiyor olmasından tedirginlik duymalı mıyız? 
Kıtalararası göçlerle gelen trajik ölümler kadar değil… İklimlerin dünya tarihinde hiç olmadığı kadar değiştiği, atmosferin insan için zaman zaman açık bir tehdide dönüştüğü gerçeği kadar değil… Buz kütlelerinin ülke boyutlarındaki kopuşu kadar değil… Devasa toprak kaymalarında yok olan yaşamların dramı kadar değil... Virüs salgınlarının gündelik yaşamı kökten değiştirmesi kadar değil… Çoğu kez uydurma bir nedenle patlak veren savaşlar kadar değil... Eşitsizliğin, kıtlığın ve yoksulluğun çocuk bedenlerini cılızlaştırdığı kadar değil… Hepsinden öte, tüm bunları, hayatın olağan akışı gören akıldışı insanın yıkıcılığı kadar değil.  

 

Raşit Altun, "Araf Serisi", 2023, tuval üzerine akrilik, 80x100 cm.



Raşit Altun Kimdir?
1980 yılında İzmir’de doğdu. 2001 yılında Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Görsel Sanatlar Eğitimi Bölümünden mezun oldu.
Dört kişisel sergisinin yanı sıra 2015, 2016 yılında Fransa Paris Louvre SNBA Carousel Salonu Türk Delegasyonu Salon Sergisi, 2015 Polonya’da Torun Müzesi Okregowe Ala Turque Sergisi ve 2012 ABD Miami Art Expo gibi çok sayıda sergide yer almış, ulusal ve uluslararası sempozyumlara katılmıştır.
Yunus Emre Resim Yarışması, TJK Anıt Heykel Yarışması, Turgut Pura Vakfı Heykel Yarışması, 2012 yılında Eskişehir Sanat Derneği Resim ödülünün de olduğu toplam on ödülü olan sanatçının eserleri resmi ve özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Eskişehir’de kişisel atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.

20 Ocak 2024 Cumartesi

Ömer Koç Koleksiyonundan Eserler “Farz Et Ki Sen Yoksun” Sergisiyle Arter’de

Daphne Wright, Mutfak Masası, 2014, Elle boyanmış Jesmonit Figürler: 105 x 65 x 70 cm, 60 x 45 x 45 cm,

Sandalyeler: her biri 90 x 40 x 40 cm, Masa: 76 x 100 x 190 cm, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin.


Arter’de gerçekleştirilen ilk özel koleksiyon sergisi olan “Farz Et Ki Sen Yoksun”, sergilenen eser ve nesnelerin çeşitliliği kadar, kapsadığı mecralar ve ilişki kurduğu temalar bakımından da geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ömer Hayyam’ın Rubailer’inde yer alan bir dizeden esinle isimlendirilen ve farklı dönemlerde üretilmiş 600’ün üzerinde sanat yapıtı, işlevsel nesne, nadide eser, mobilya ve kitaptan oluşan sergi, bir koleksiyonun yan yana getirmeler aracılığıyla doğurabileceği bağları keşfetmeye davet ediyor. Ömer Koç Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerle oluşturulan “Farz Et Ki Sen Yoksun” sergisi, 19 Ocak 2024 tarihinden itibaren ziyaret edilebilir.

Selen Ansen’in küratörlüğünü üstlendiği “Farz Et Ki Sen Yoksun” başlıklı sergi, bir koleksiyonerin hayalleri ve hayata geçirdikleri neticesinde farklı nesneler arasında kurulan yakınlıkların ve oluşturulan gövdenin bir mekân olarak ev içinden müzeye taşınmasının imkânlarını araştırıyor. 400’e yakın sanatçının yapıtlarının yanı sıra anonim eserler, seri üretimler ve muhtelif öğelere yer veren sergi, Arter’in 4. ve 3. kat galerilerine yayılıyor. Özel alanda tekil bir yaşama eşlik etmek üzere düzenlenmişken bir sanat kurumunun aracılığı ve küratoryal bir bakışla kişisel bir koleksiyondan kamuya açılan seçki, tasnif mantığına meydan okuyan zamanlar ve formlar arası bir dünya yaratıyor. Koleksiyonerin eserlerle etkileşim içerisinde soyut bir kimlik kazanarak var olduğu bu dünya, şeylerin özel alandan ayrılıp kendi özgünlüklerini yeni bir bağlamda sürdürmesiyle hem gerçek hem de kurmaca bir deneyimin kapısını aralıyor. “Farz Et Ki Sen Yoksun”, koleksiyonu çok yönlü ve yaşayan bir beden olarak ele alarak, alelade olanın olağanüstü olanla yakınlıklarının yanı sıra toplama/koleksiyon yapma pratiği ve gündelik yaşamımızı çevreleyen nesneler üzerine de düşünmeye teşvik ediyor.


Farz Et Ki Sen Yoksun, Sergiden görünüm, Küratör: Selen Ansen, Arter, 2024, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin



Ömer Koç Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerle oluşturulan “Farz Et Ki Sen Yoksun”, her şeyin düştüğü ve düşmeye devam ettiği dünyada yükselişi düşleyebilmek için, faniliğin hüküm sürdüğü canlılar evreninde dünyevilikten el alan yükseliş ve kaçış alanlarını bulmaya yöneliyor. Serginin ismini aldığı dizelerde şair Ömer Hayyam’ın (1048–1131) kendi benliğimizin sınırlarını aşarak yaşamı özgürce kucaklamamızı anımsatmasından hareketle ziyaretçiler de kronolojinin ve hiyerarşinin olmadığı bir mekânsal kurgu içerisinde bir araya getirilen nesnelere dair yeni anlam arayışlarına kapı açacak bir deneyime davet ediliyor.

Koleksiyonerin oyuncul yorumunu yansıtan bir birikim yoluyla insanî zevkleri, arzuları, geçmiş hayatların heveslerini ve düşlerini bize taşıyan kitapları, koltukları, resimleri, heykelleri ve fotoğrafları buluşturan “Farz Et Ki Sen Yoksun”, insan olmanın iyisiyle kötüsüyle aktarılabilir bütün hâllerini koruma altına alma fikrine tutkuyla yaklaşmak ve nihayet en yücesinden en gündelik olanına, en kalıcısından en geçici olanına jestler, imalar, hareketler, ölmeden bırakılmış ve sonra yaşayanlarca bulunmuş ve korunmuş izler gibi temaların peşinden gidiyor. Sergide bir araya gelen bin bir yapıt ve nesne, mekânda kurdukları yakınlıklar yoluyla yeni çağrışımlar için yaşama tutunan bir görüş alanı açıyorlar.


Farz Et Ki Sen Yoksun, Sergiden görünüm, Küratör: Selen Ansen, Arter, 2024, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin.



Arter’de gerçekleştirilen ilk özel koleksiyon sergisi olan “Farz Et Ki Sen Yoksun”, 19 Ocak 2024 tarihinden itibaren Arter’in 4. ve 3. kat galerilerinde ziyaret edilebilecek. Arter’in güncel programlarına ilişkin daha detaylı bilgiye www.arter.org.tr adresinden erişilebilir. Pazartesi hariç her gün açık olan Arter, Salı-Pazar günleri 11:00-19:00, Perşembe günleri ise 11:00-20:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Kurumsal Sponsor Tüpraş’ın değerli desteğiyle, tüm sergilere giriş 24 yaş altı izleyiciler için her gün; Perşembe günleri ise her yaştan izleyici için ücretsiz. Arter Beraber üyeleri ise sergileri yıl boyunca ücretsiz ziyaret etmenin yanı sıra farklı ayrıcalıklardan faydalanıyor. Arter binasının Kütüphane, Kitabevi, Bistro by Divan, arka bahçe alanlarına ve Galeri 0’da yer alan sergiye giriş için bilet gerekmiyor. Ulaşım Sponsorları Ford Otosan ve Otokar’ın desteği sayesinde Taksim’den ve Tepebaşı’ndan ücretsiz servis araçlarıyla Arter’e ulaşılabiliyor.

Selen Ansen Hakkında

1975’te İstanbul’da doğdu. Strazburg Marc Bloch Üniversitesi’nde Modern Edebiyat ve Sinema (yüksek lisans) eğitimi aldıktan sonra 2001 yılında Sanat Teorisi ve Pratikleri alanında doktorasını tamamladı. Başta Strazburg Ecole Supérieure des Arts Décoratifs olmak üzere Fransa’da farklı sanat ve tasarım okullarında sanat teorisi ve sanat felsefesi eğitimi verdi. 2009–2015 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Felsefe ve Toplumsal Düşünce ile Karşılaştırmalı Edebiyat yüksek lisans programlarında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ansen, Arter ile ilk temasını 2011’de küratörlüğünü yaptığı Berlinde de Bruyckere (Yara, 2012) sergisi aracılığıyla kurdu. 2015’te Arter’in küratoryal ekibine katılan Ansen, Marc Quinn (Aklın Uykusu, 2014), It takes two to make an accident (HISK, Belçika, 2015), Her Düşenin Kanadı Yoktur (2016), Kelimeler Pek Gereksiz (2019–2020), Céleste Boursier-Mougenot (offroad v.2, 2019), Cevdet Erek (Bergama Stereotip, 2019–2020), KP Brehmer: Büyük Resim (2020–2021), Candeğer Furtun (2021–2022), Locus Solus (2022–2023) ve Ahmet Doğu İpek (Başımızda Siyahtan Bir Hâle, 2022–2023) sergilerinin yanı sıra İsmi Lâzım Değil (Brigitte Pitarakis ile birlikte, Abdülmecid Efendi Köşkü, 2022), Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin? (Meşher, 2022–2023) ve Anne Wenzel: Carte Blanche (Stedelijk Museum Schiedam, Hollanda, 2023) sergilerinin küratörlüğünü yaptı; çeşitli uluslararası yayınlara yazılarıyla katkıda bulundu. Ansen, Arter’in Dolapdere’deki yeni binasında hayata geçirdiği Performans Programı’nın (2019–2020) da küratörlüğünü üstlendi.

Farz Et Ki Sen Yoksun, Sergiden görünüm, Küratör: Selen Ansen, Arter, 2024, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin.



Sergideki Sanatçılar:

Alvar Aalto, Melike Abasıyanık Kurtiç, Anthony Ackrill, Rebecca Ackroyd, Ansel Adams, AdeY, Ahu Akgün, Rasim Aksan, Francesco Albano, Pilar Albarracín, Ellen Altfest, Carl Amann, Doug Anderson, Erik Anderson, Gary Anderson, Palle Anderson, S.A. Anderson, Janine Antoni, François Arnal, Daniel Arsham, Yüksel Arslan, Hale Asaf, Eylül Aslan, Jules Barbey d’Aurevilly, Deborah Azzopardi, Josephine Baker, César Baldaccini, Tufan Baltalar, Balthus, Ronit Baranga, Emin Barın, Clive Barker, Sam Barnett, George Barris, Étienne Barrot, Gregory Barsamian, Massimo Bartolini, Bartošová, Şeyma Barut, Bahadır Baruter, Georges Bataille, Charles Baudelaire, Kerem Ozan Bayraktar, Peter Beard, Cecil Beaton, Beejoir, Fritz Behn, Tom Bell, Léa Belooussovitch, Hans Berger, Sabri Berkel, Semiha Berksoy, Jean-Joseph Bernard, Bertozzi & Casoni, Tony Bevan, Aenne Biermann, Marc Bijl, Aysel Bodur, Stefano Bombardieri, Rudolph Bone, Bashir Borlakov, Osvaldo Borsani, Louise Bourgeois, Norbertine Bresslern-Roth, Jonny Briggs, Rosalie Brill, Hans Brockhage & Erwin Andra, Ondrej Brody, Elina Brotherus, Vincent Michael Brown, Tania Bruguera, David Buckingham, Betty Bui, Balthasar Burkhard, Gökçen Cabadan, Claude Cahun, José Zanine Caldas, Scott Campbell, CANAN, Leonor Caraballo & Abou Farman, Jacques Carelman, Paul & Laura Carey, Étienne Carjat, Asger Carlsen, Maurizio Cattelan, Carl Cauer, Patrick Caulfield, Marc Chagall, Giorgio de Chirico, Ricardo Cinalli, Chuck Close, John Coplans, Joseph Cornell, Denis Cospen, Ian Cumberland, Zhang Dali, Les Dalo, Arth Daniels, Alexandre-Gabriel Decamps, Jean Marie Delaltre, Thomas Demand, Victor Demanet, Selçuk Demirel, Sinan Demirtaş, Mathias Depardon, Susan Derges, Nejad Devrim, Robert Dighton, Nazım Dikbaş, Nanna Ditzel, Otto Dix, Theo van Doesburg, Adrienne Doig, Albrecht Dürer, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Ali Elmacı, Neş’e Erdok, Yael Erlichman, Mengü Ertel, Jean-Bernard Eschemann, Richard Etts, Jan Fabre, Christine Facella, Mark Fairnington, Alexis de la Falaise, David Farrer, Gretchen Faust, Emeric Feher, Mürteza Fidan, Johannes Fischer, Tsuguharu Foujita, Nancy Fouts, Lucian Freud, Pedro Friedeberg, Lee Friedlander, Harriet Whitney Frismuth, Roger Fry, Paul Fryer, Ernst Fuchs, Peter Gabriëlse, Leylâ Gediz, Ingo Gerken, Valeriy Gerlovin & Rimma Gerlovina & Mark Berghash, Augusto Giacometti, Sliz Gillard, Domenico Gnoli, Nan Goldin, Paul Goldman, Dora Gordine, Douglas Gordon, Antony Gormley, Murat Gök, Şakir Gökçebağ, İhap Hulusi Görey, Stephane Graff, Brian Griffin, Ion Grigorescu, Valentine Gross, Aneta Grzeszykowska, Derrick Guild, Ara Güler, Cemal Nadir Güler, James Hague, David Haines, Osman Hamdi Bey, Richard Hamilton, Neil Hamon, Jessica Harrison, Ristyo Eko Hartanto, Vikont | Viscount Francis Hastings, Andrew Hemingway, Seda Hepsev, Léon Herschtritt, Willi Hertlein, David Hockney, Howard Hodgkin, Jane Hoodless, François Houtin, Horst P. Horst, Hannah Höch, Wilhelm Höffert, Carsten Höller, Georges Hugnet, Jean Hugo, John Isaacs, Meltem Işık, Erdal İnci, Nuri İyem, Patrick Jackson, Roxanne Jackson, Arne Jacobsen, Sam Jinks, Oliver Jones, Michael Joo, Orhan Veli Kanık, Massimo Kaufmann, Şahin Kaygun, Clementine Keith-Roach, Mehmet Kısmet, Anselm Kiefer, Giorgio Kienerk, Frederick John Kiesler, Gustav Klimt, Hengki Koentjoro, Oskar Kokoschka, Helmut Kolle, Isidore Konti, Füreya Koral, Angelika Krinzinger, Uno & Osten Kristiansson, Barbara Kruger, Jonathan F. Kugel, Burhan Kum, Alicja Kwade, Félix Labisse, Julien Landa, Mikhail Fedorovich Larionov, Mogens Lassen, Konrad Adolf Lattner, Alican Leblebici, Gonzalo Lebrija, Tim Lee, Gabriel Lekegian, Georges Lemmen, Michael Leonard, Rachel Lewis, Roy Lichtenstein, Jacopo Ligozzi, Robert Longo, Sarah Lucas, Oliver Lynch, Catherine MacDiarmid, Daniel Maclise, Susie MacMurray, Franziska Maderthaner, Cathleen Sabine Mann, Sandra Mann, Robert Mapplethorpe, Marcel Mariën, Alberto Martini, Pietro Marussig, Alexander Massouras, Angus McBean, Serge Mendjisky, Luiz Philippe Carneiro de Mendonça, Théo Mercier, Constantin Meunier, Adolph de Meyer, Guillermo Meza, Fabien Mérelle, Nino Migliori, Harland Miller, Arno Rafael Minkkinen, Pierre Molinier, Christiaan de Moor, Polly Morgan, Eadweard Muybridge, Peter Simon Mühlhäußer, Renate Müller, Ishbel Myerscough, Félix Nadar, Harry Napper, Graham Nash, Bruce Nauman, Jesús “Bubu” Negrón, Hylton Nel, Marc Newson, Helmut Newton, Nicholas Nixon, Felix Nussbaum, Evie O’Connor, Harold Offeh, Kelvin Okafor, Francesco Olivucci, İrfan Önürmen, Ferhat Özgür, Şener Özmen, Ceylan Öztürk, Christopher Page, Christodoulos Panayiotou, Verner Panton, Pierre Paulin, Pavlos (Dionyssopoulos), Freya Payne, Robert Peary, Evan Penny, Charlotte Perriand, Gaetano Pesce, Atilla Galip Pınar, Pablo Picasso, Patricia Piccinini, Ernest Pignon-Ernest, Isidore-Alexandre-Augustin Pils, Julie Pochron, Gilles-Henri Polge, Serge Poliakoff, Gio Ponti, Stephen Powers, Mario Prassinos, Marcel Proust, Glen Pudvine, Sheng Qi, Roland Rainer, Nâzım Hikmet Ran, Philippe Ramette, Man Ray, Maurice Ray, Ilya Repin, Stephen Reusse, Gerhard Richter, Gerrit Thomas Rietveld, T.H. Robsjohn-Gibbings, Laurent Roch, Ludwig Mies van der Rohe, Clifford Ross, Jacob van Rozelaar, Julie Rrap, François Ruegg, Thomas Ruff, Paul Rumsey, Necla Rüzgar, Anıl Saldıran, Jamie Salmon, Stuart Sandford, Sandeep Sangaru, SANTISSIMI (Antonello Serra & Sara Renzetti), Hrair Sarkissian, Salomon-Léon Léonard Sarluis, Napoleon Sarony, Achille van Sassenbrouck, Nina Saunders, Olga Saviç, İlhan Sayın, Josef Scharl, Mario Schifano, Karl Schmidt-Rottluff, Ole Schwalbe, Turhan Selçuk, Joan Semmel, SENA, Aleksandr Serebriakov, Erinç Seymen, Farkhondeh Shahroudi, Cindy Sherman, Sedat Simavi, Aaron Siskind, Sandy Skoglund, Carolein Smit, Ludwig Otto von Sonnenburg, Jo Spence, Léon Spilliaert, Victor Spinski, Bernard André Steiner, Adrien Steüer, Holly Stevenson, Kerry Stewart & Ana Genoves, Vladimir Feodorovitch Stozharov, Mircea Suciu, Gerald Summers, Edward Sutcliffe, Attila Szűcs, Yaşam Şaşmazer, Ferdinando Tacca, Nevhiz Tanyeli, Sam Taylor-Johnson, Antoni Tàpies, Hale Tenger, Cansu Terzibal, Herbert von Thaden, Michael Thonet, Wolfgang Tillmans, Marco Tirelli, İrem Tok, Tip Toland, Nikolay Tolmachev, George Tooker, Roland Topor, Karl Tratt, Nasan Tur, Pierre Turin, Félix Vallotton, Miguel Calumarte Vaquer, Jorge Luis Varona, Joana Vasconcelos, Keith Vaughan, Geza Arpad de Vegh, Claude Verlinde, Una Vincenzo, Lady Troubridge, Bill Viola, Frances Waite, Garth Walker, Andy Warhol, Jonathan Wateridge, Gillian Wearing, Kem Weber, Jean Weinberg, Oscar Wilde, Conor Wilson, Martha Wilson, Paula Wilson, Erin Wozniak, Daphne Wright, Stuart Pearson Wright, Erwin Wurm, Craig Wylie, Cang Xin, Damla Yalçın, Ecem Yerman, David Zink Yi, Pınar Yolaçan, Carey Young, Fahrelnissa Zeid, Monica Zeringue, Brigitte Zieger, Richard Ziegler, Unica Zürn.

Bilgi için:

arter.org.tr

Adres: Irmak Cad. No: 13 Dolapdere Beyoğlu 34435 İstanbul / T. 0212 708 58 00


Farz Et Ki Sen Yoksun, Sergiden görünüm, Küratör: Selen Ansen, Arter, 2024, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin.



Farz Et Ki Sen Yoksun, Sergiden görünüm, Küratör: Selen Ansen, Arter, 2024, Fotoğraf: Orhan Cem Çetin.


16 Ocak 2024 Salı

Artİstanbul Feshane, dünyanın en önemli sanat kurumlarından Britanyalı Tate’i ağırlıyor!



İstanbul’un kamusal alandaki en büyük kültür ve sanat mekânı Artİstanbul Feshane, dünyanın en önemli sanat kurumlarından Britanyalı Tate’i ağırlıyor! Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Tate’in, İBB Kültür ve İBB Miras’ın katkılarıyla Türkiye’ye gelen koleksiyonu, “The Dynamic Eye: Beyond Op and Kinetic Art” / “Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde” sergisiyle 23 Ocak-19 Mayıs 2024 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşuyor. Cumhuriyetin 100. yılını büyük bir onur ve coşkuyla kutlayan, ikinci yüzyıla doğru atılan her adımı “Demokrasi Yüzyılı” etkinlikleriyle taçlandıran İBB’nin ev sahipliğini üstlendiği bu sergi, Türkiye’de yerel kamu yönetimi nezdinde hayata geçirilen bu çaptaki ilk ve en büyük uluslararası sergi olma özelliğini taşıyor.

“Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde sergisi, aralarında Alexander Calder, Frank Stella, Victor Vasarely, Lygia Clark, Liliane Lijn, Julio Le Parc, Jesus Rafael Soto, Kenneth Noland, Helio Oiticica gibi sanatçıların da bulunduğu çokdisiplinli özel bir seçkiyi Artİstanbul Feshane’ye taşıyor. 21 ülkeden 57 sanatçının 95 eserinin yer aldığı serginin küratörlüğünü Londra’da bulunan dünyaca ünlü sanat müzesi Tate Modern’in Sergiler ve Uluslararası Sanat Küratörü Valentina Ravaglia üstleniyor.

Optik ve kinetik sanatı küresel bir perspektifle yeniden ele alan, bu akımla yakından ilişkili sanatçıların yanı sıra modernist öncülleri ve çağdaş sanatçıları da bir araya getiren “Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde” sergisi, 20. yüzyıl sanatına bir yolculuk niteliği taşıyor. Daha önce Portekiz’in Porto şehrinde Atkinson Müzesi’nde ve Çin’in Şangay şehrinde Pudong Sanat Müzesi’nde sergilenen “Dinamik Göz: Optik ve Kinetik Sanatın Ötesinde”, şimdi de Artİstanbul Feshane’de sanatseverlerle buluşuyor.


Sue Fuller, Tel Kompozisyonu 128, 1964, Plastik iplikler, ahşap, kumaş ve metal, Sue Fuller Estate ve Susan Teller Gallery, New York, NY'nin izniyle.



OPTİK ve KİNETİK SANAT HAKKINDA
Optik ve kinetik sanat akımı, 1950 ve 1960’larda matematik, renk teorisi, algı psikolojisi ve fizyolojisinden ilham alarak ortaya çıktı. Optik sanat tekrarlayan formlar, geometrik şekiller ve göz alıcı renklerle hareket yanılsaması yaratmayı amaçlarken, Kinetik Sanat, motor ve hareketli parçalar kullanan hareket unsurları içermekte. Optik ve kinetik sanat, sanatın bir nesneden ziyade bir deneyim olması gerektiği fikrini rehber edinmiştir. Aralarında Bridget Riley, Jesus Rafael Soto ve Victor Vasarely gibi sanatçıların bulunduğu akımın savunucuları, seyirciyi sadece pasif bir izleyici olarak değil, zaman ve mekân içinde sanata angaje olan aktif bir katılımcı olarak ele almayı hedeflemiştir.


Mary Martin, Terse çevirmeler, 1966, Alüminyum, yağlı boya ve ahşap.



TATE HAKKINDA
Tate'in vizyonu, Birleşik Krallık ve dünya için sanatsal açıdan maceracı ve kültürel açıdan kapsayıcı sanat müzelerinden biri olarak hizmet vermektir. Tate bunu Birleşik Krallık'ta bulunan dört müzesindeki (Tate Liverpool, Tate St Ives, Tate Britain ve Tate Modern) faaliyetleri, dijital platformları ve ulusal ve uluslararası ortaklarıyla yaptığı işbirlikleri aracılığıyla sağlıyor. Merkezinde, 16. yüzyıldan günümüze Britanya sanatını ve 1900'den günümüze uluslararası modern sanatı içeren dev Tate Koleksiyonu yer alıyor. Tate, dört müzesiyle yılda yaklaşık 8,2 milyon ziyaretçiyi ağırlamakta. Müzeleri arasında bulunan ve kapılarını 2000 yılında açan Tate Modern, kısa bir sürede dünyanın en önemli modern ve çağdaş sanat müzeleri arasında yerini almıştır. Tate Modern, 2022 yılında yaklaşık 4 milyon ziyaretçiye ulaşmıştır. Tate Modern ziyaretçi sayısı bakımından Fransa’da bulunan Louvre Müzesi, Vatikan’da bulunan Vatikan Müzesi ve İngiltere’de bulunan British Museum’la beraber dünyada en çok ziyaret edilen müzeler arasındadır.


Liliane Lijn,Uzay Yeri Koan, 1969, Fiberglas, polyester reçine, floresan tüp ve motor.



ARTİSTANBUL FESHANE HAKKINDA
İstanbul’un yeni sanat üssü Artİstanbul Feshane, Temmuz 2023’te kültür sanat hayatına kapılarını açtı. İBB Miras’ın, Osmanlı’dan miras kalan en önemli endüstri yapılarından biri olan Feshane-i Amire’de gerçekleştirdiği kapsamlı restorasyon ve yeniden işlevlendirme çalışmalarıyla şehre kazandırılan Artİstanbul Feshane, 8000 metrekareye yayılan çok amaçlı birimleri, İstanbul’un en büyük sergileme salonları arasında yer alan sergi salonu, Naile Akıncı Kütüphanesi, kongre, atölye, yeme-içme ve dinlenme alanları, açık hava film gösterimleri, konserleri ve çocuk festivaliyle Haliç kıyılarından İstanbul’a hayat taşıyan bir yaşam merkezi olarak öne çıkıyor. Artİstanbul Feshane’yi, pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.



Bilgi için:
kultursanat.istanbul
                 instagram.com/ibb_kultur
                 twitter.com/ibb_kultur
                 facebook.com/ibbkultur
                 instagram.com/artistanbulfeshane
                 twitter.com/ArtIstFeshane
                 youtube.com/ibbkultursanatistanbul
                 instagram.com/ibbmiras/
                 twitter.com/IbbMiras
                 facebook.com/ibbmiras
                 youtube.com/@IBBMiras

Unutulmuş Bir Cumhuriyet Kadını: Bütün Yönleriyle MELEK CELÂL

Melek Celâl Sofu (1896-1976), Şapkalı Otoportre, 1941, tuval üzerine yağlıboya, 21 x 15,5 cm. Özel Koleksiyon.


Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin Türkiye resim sanatında önemli yeri olan sanatçılara ve eserlerine derinlemesine bir bakış açısı sunan monografik sergileri; geç Osmanlı İmparatorluğu’nun ve erken Cumhuriyet döneminin öncü kadın sanatçılarından Melek Celâl’e odaklanarak devam ediyor. Sabancı Holding’in ana sponsorluğunda ve Gilan’ın katkılarıyla gerçekleştirilen Unutulmuş Bir Cumhuriyet Kadını: Bütün Yönleriyle Melek Celâl 26 Aralık 2023 – 28 Nisan 2024 arasında SSM’de ziyaret edilebilecek. 
Sergi, 1924’te Galatasaray Sergilerinde ilk nü eserleri gösteren, 1935’te ise ilk kişisel sergisini açan kadın sanatçı olan Melek Celâl’in hayatına ve sanatına odaklanıyor. Çok yönlü üretim yapan sanatçının tablo ve eskizleri, Anadolu motiflerinden esinlenerek çizdiği desenleri, şehir planlama, hat sanatı ve Türk işlemeleri ile ilgili kaleme aldığı makaleleri, eleştirileri ve kitapları ile hayatına ışık tutan fotoğraflar, kartpostallar, hatıra yazıları ve mektupların bulunduğu zengin bir arşivden oluşuyor.


Melek’in fotoğrafı. Doğan Paksoy Koleksiyonu.



19. yüzyılın sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nda doğan ve hayatlarına Türkiye Cumhuriyeti’nde devam eden ilk modern sanatçı kuşağının öncü kadın temsilcilerinden Melek’in hayatı ve eserlerine kapsamlı bir bakış sunan sergi, her anlamda radikal değişikliklerden geçen bir ülkede modernleşme sürecinin nasıl yaşandığına dair ipuçlarını içeriyor. Erken Cumhuriyet döneminin pek çok sanatçısı gibi, İstanbul’da varlıklı bir Osmanlı ailesinin kültür birikimiyle yetişen Melek Celâl’in hayatı, yalnızca bir dönemin unutulmuş bir ressamının hikayesini değil, aynı zamanda geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminin kültürel panoramasını da ortaya koyuyor. Sergide Melek Celâl’in tekniğine, eserlerinin 
geçirmiş olduğu restorasyon çalışmalarına, kullandığı malzemelerin yapısı ve dokusuna ışık tutan Görünenin Ötesinde Melek Celâl bilimsel analiz çalışması da yer alıyor.

Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper “Sakıp Sabancı Müzesi ile daha önce birlikte gerçekleştirdiğimiz Feyhaman Duran, Selim Turan, Avni Lifij ve Abdülmecid Efendi sergilerinin sadece sanatseverler nezdinde değil, sanat tarihinde de önemli birer kaynak olduğuna inanıyoruz. Cumhuriyet’in tüm değerlerinin nüfus bulduğu çok yönlü bir kadın sanatçı olan Melek Celâl’in hayatını ve sanatını konu alan sergiyi Cumhuriyet’imizin 100. yılında gerçekleştirmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Böylesine güçlü bir kadın sanatçıyı yoğun bir araştırma ve çalışmayla topluma sunan sevgili Nazan Ölçer ve SSM ekibine kalpten teşekkür ediyoruz.” dedi.


Melek Celâl Sofu (1896-1976), Gelincikler, kontrplak üzerine yağlıboya, 37,5 x 51 cm. Doğan Paksoy Koleksiyonu.



Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer; “Bir sanatçının çalışmalarına odaklanan, sanatçının tarzını, kültür sanat ortamına katkılarını kapsamlı bir şekilde işlediğimiz sergilerimiz, her zaman yoğun bir ön araştırma gerektiriyor. Sabancı Holding’in sponsorluğunda gerçekleştirdiğimiz monografik sergiler serimizi bu yıl kıymetli bir kadın sanatçıya ayırmak istedik. Melek Celâl, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş döneminde köklü bir aileden gelen çok yönlü bir figür olmasına rağmen, maalesef günümüzde unutmuş olduğumuz bir Cumhuriyet kadını. Cumhuriyet ideallerini yansıtan Melek Celâl’i, Cumhuriyet’in 100. yılında hatırlayarak, Türkiye’nin bu dönemini ve dönemin hayallerini de hatırlamayı kendimize görev bildik. Melek, eğitimli ve varlıklı bir aileye sahip olduğu için evinde iyi bir eğitim görür. İnâs Sanâyî-i Nefîse Mektebi ve Académie Julian’ın resmi kayıtlarında ismine rastlanmasa da bu okullarda konuk öğrenci olarak bulunmuş, sık sık seyahatler gerçekleştirdiği Paris’te dönemin önemli sanatçılarının atölyelerine devam etmiş olması muhtemeldir. Moda’da yaşadığı ve kendi atölyesinin de bulunduğu Villa Wohl’da dönemin pek çok sanatçı ve aydınına ev sahipliği yapmış, İstanbul’daki kültür ve sanat ortamında aktif bir rol oynamıştır. Melek Celâl sadece bir ressam ve heykeltraş değil, aynı zamanda yazar ve eleştirmen. Geleneksel Türk el sanatları ve hat sanatı hakkında yazdığı makaleler ve kitaplar, verdiği konferanslar, neredeyse sanatçı kimliğiyle yarışır niteliktedir. Melek, bir yönüyle Batı’ya bakarken bir yönüyle de Anadolu’ya dönen bir Cumhuriyet kadını. Tüm sanatseverleri eğitimli, dünyaya açık, geleneksel Türk sanatlarına ve mimarisine tutkuyla bağlı, Cumhuriyet’in yetiştirmek istediği nesile örnek olarak kabul edebileceğimiz 
Melek’in hayatını ve sanatını keşfetmeye bekliyoruz.” dedi.


Melek Celâl Sofu (1896-1976), Eski Büyük Millet Meclisi Kürsüsünde Kadın 1936, tuval üzerine yağlıboya, 36 x 48,5 cm. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu, Env. no. 206/619.



Unutulmuş Bir Cumhuriyet Kadını: Bütün Yönleriyle Melek Celâl sergisi kapsamında hazırlanan ve akademik kaynak niteliğindeki katalogda ise Namık Sinan Turan, Gizem Tongo, Ahu Antmen, Nazan Bekiroğlu, Mehmet Samsakçı ve Ömer Faruk Şerifoğlu, Melek Celâl’in hayatını ve sanatını pek çok farklı açıdan değerlendirdiler. Eğitim programlarıyla da desteklenecek sergi kapsamında 26 Ocak’ta gerçekleşecek, sanat terapisi ve farkındalık ilkelerinden ilham alan Müzede An’da atölyesiyle 5-7 yaş aralığındaki çocuklar ve ebeyvenleri, Melek Celâl’in galeride yer alan farklı natürmort eserlerinin renk ve kompozisyonlarını keşfedecek. Unutulmuş Bir Cumhuriyet Kadını: Bütün Yönleriyle Melek Celâl sergisi, Sabancı Holding’in ana sponsorluğunda ve Gilan’ın katkılarıyla 28 Nisan 2024’e kadar, pazartesi hariç her gün 10.00 - 18.00 arasında SSM Galeri -2’de ziyaret edilebilecek.


Melek Celâl’in Türk Kadınlığının Atatürk’e Minnettarlığı isimli madalyası, 1961 versiyonu. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Koleksiyonu.






Melek Celâl ile yapılan, “Üsküdar’ı, eski İstanbul’dan bir numune olarak saklamalıyız!: San’atkâr Melek Celâl’in Fikirleri” başlıklı söyleşi, Tan gazetesi, 19 Eylül 1936. Doğan Paksoy Koleksiyonu.


2 Ocak 2024 Salı

RESSAM ILGIN ERDEM’İN “SUSKU” İSİMLİ SERGİSİ GALERİ SOYUT’TA

Ilgın Erdem, "Çengelli Düşler", 2023, tuval üzerine yağlıboya, 60x80 cm.

Açılışından bu yana çağdaş sanatın en yetkin ve seçkin sanatçılarını sanatseverlerle buluşturan Galeri Soyut, Ocak ayında çok özel sergilerle sanat şölenini sürdürüyor. Galerinin Ocak ayı etkinliklerinden biri de ressam Ilgın Erdem’in son yapıtlarından oluşan “Susku” adlı sergisi. Sanat yazarı İbrahim Karaoğlu’nun küratörlüğünde 5 Ocak’ta açılacak olan sergide sanatçının yirmi civarında resmi yer alacak ve sergi 23 Ocak’a kadar izlenebilecek.
Adana’daki atölyesinde çalışmalarını sürdüren sanatçı Erdem; sanat fuarları, seçkin sanat çalıştayları, workshop’lar, yurtiçi ve yurtdışı sergilerinde de yapıtlarıyla yer almaktadır. Sanat yolculuğunu ve poetikasını; “Yaşadığım toplumsal süreç ve yansımaları çok etkiliyor beni. Temel izleğim kadın. Onun imgesinin dönüşümsel yapısı ilgilendiriyor beni. Kadın ögesinde kusursuzluğu aramak yerine, yaşanmışlıklara ilişkin duyguları, kapalı bir kompozisyon içerisinde betimlemek cezbedici benim için. Eserlerimin birbiriyle olan devinimsel ilişkisini, zaman kavramı içindeki etkileşimlerle yeni atmosferler oluşturmak amacım.” diyerek oluşturan Ilgın Erdem’in son sergisi bağlamında çok özel bir katalog hazırlandı. Metnini sanat yazarı İbrahim Karaoğlu’nun yazdığı katalog, Ilgın Erdem’in resimlerinden özel bir seçkiyi içeriyor.

Küratör İbrahim Karaoğlu, “Susku” sergisini, “Yoğun duygular tutanağı her bir resmi, Erdem’in özel dünyasına götürüyor bizi. İnsanın sesini yitirip duyulmadığındaki duru, saf ve masum halleri onun temel izleği. Her bir suretine masumiyet katıyor: Çocukluğumuzdan uzaklaştıkça, yitirdiğimiz masumiyetimizden uzaklaşmamızı sorgulayarak. Saf ve masum an’lar toplamı bu resimler. Çizgilere, renklere derin bir duyarlıkla yön vererek kır çiçeklerinin hüznüyle betimliyor suretlerin masumiyetini. Dramatik bir yoğunlukla yüklü bu büyülü suretler; izleyicisiyle arasında kalbi bir bağ oluşturuyor. Her bir resmi metaforların, alegorilerin, sessiz duyguların yoğunluğunu taşıyor. Kimi zaman, yaşadığımız anın içinde değilmişiz gibi, başka anları yaşar ya zihnimiz; geçmiş zaman hayallerini anımsarız, birbirine karışır ya hayallerimiz. Özlemin eski tadını arayıp, bulamayız ama geçmişi de hiç unutmak istemeyiz ya…

Ilgın Erdem, “Tohum”, 2023, tuval üzerine yağlıboya, 100x80 cm.



‘Çocukluk masumiyet durumudur, unutmak ve yeniden başlamaktır.’ diyen Nietzsche’nin söylemini anımsatıyor Ilgın Erdem ve resimlerinin içinde; izleyicisini yeniden buluşturuyor kendisiyle. Zorlamalardan, yapmacıklıktan uzak, içten bir anlatımla sunuyor resimlerini. 
‘Masumiyet ve mutluluk dönemi; hayatın cennetidir, kayıp cennet.’ diyen Schopenhauer'un yitik cennetini arıyor. Duru ve saf olanla masumiyet arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendiriyor. Saflığın en iyi betimlenmiş güzellik biçimi olduğunu duyumsatıyor masumiyetin. Mutlak bir saflık ve masumiyet anlarını yansıtan resimlerinde; en çok çiçeklere büründürüyor suretleri. Çiçekler aşkı, sadakati, güzelliği sembolize eder; çağrıştırır. Bu çağrışımların duygusal derinliği, masumiyeti daha bir çoğaltarak ekliyor saflığın gizemine. Ve bir zaman duygusu da katıyor çiçekler… Nefes kesen susku dolu yüzler, sessizliğin tonal görüntülerini çağrıştırıyor Ilgın Erdem’in resimlerinde. İçimizdeki sessizliğin uğultusuyla buluşturuyor. Ve sessizliğin senfonisi oluyor, susku.” diye tanımlıyor.

Ressam YALÇIN GÖKÇEBAĞ ise Ilgın Erdem’in resimleri hakkında şunları anlatıyor: “Ilgın’ın resimlerine genel bir bakışla ne yaptığını daha iyi görüyoruz. Portreler üzerinde yoğunlaşan bir sanatçı Ilgın Erdem. Aynı konuyu ele almasına rağmen, her kompozisyonunda farklı bir matematiksel çözümlemeyle seyircisini etkilemeyi başarmıştır.
Bir resim duvara asıldığında, seyircisiyle psiko - fizyolojik bir ilişki kurabiliyorsa, o eser amacına ulaşmış demektir. Elbette seyirci faktörünün kültürel durumunu da düşünmemiz gerekir. (Aslında bu meseleyi ayrı bir platformda derinlemesine irdelemenin, ülkemiz sanat ve sanatçıları açısından son derece önemli olduğunu düşünenlerdenim).
Ilgın’ın resimlerini salt portre olarak görmemek gerekir. Onun yapıtlarının her biri ayrı bir kompozisyon. Sanatçı, her eserini ortaya çıkarırken başka bir matematik kullanıyor. Büyük sanatçı ve modern resmin babası olarak bildiğimiz Cezanne’nın söylediği gibi “Resim matematiktir…” ki Ilgın resimlerinde matematiği, büyük bir gayretle ustaca kullanarak bütünlüğü yakalamış başarılı sanatçılarımızdandır.”

Bilgi için:
E-Mail: ilginerdem71@gmail.com
Galeri Soyut (Yıldız):
Yıldızevler Mah. Şehit Mustafa Doğan Cad. 82/A-B Galeri Soyut, Çankaya, Ankara
Telefon / Whatsapp / Phone:
+90 312 438 86 70
+90 532 550 99 94
 

Ilgın Erdem, “Umut Sensin”, 2023, tuval üzerine yağlıboya, 60x80 cm.


PAINTER ILGIN ERDEM'S "SUSKU" EXHIBITION IS AT GALLERY SOYUT

Galeri Soyut, which has been bringing together art enthusiasts with the most accomplished and distinguished contemporary artists since its opening, continues the art celebration with very special exhibitions in January. One of the January events of the gallery is the exhibition titled "Silence," consisting of the recent works of the painter Ilgın Erdem. Curated by art writer İbrahim Karaoğlu, the exhibition will open on January 5th, featuring around twenty paintings by the artist and can be visited until January 23rd.
 
Continuing her work in her studio in Adana, Ilgın Erdem also participates in art fairs, prestigious art workshops, and numerous domestic and international exhibitions. The artist describes her artistic journey and poetics as follows: "The societal processes I experience and their reflections deeply influence me. My fundamental pursuit is women, and I am intrigued by the transformative nature of their imagery. Rather than seeking perfection in the female element, I find it captivating to depict emotions related to experiences within a closed composition. My goal is to create a dynamic relationship between my works, forming new atmospheres through interactions within the concept of time."
 
For the context of her latest exhibition, a special catalog has been prepared. Written by art writer İbrahim Karaoğlu, the catalog includes a selection of Ilgın Erdem's paintings. Curator İbrahim Karaoğlu describes the "Silence" exhibition as follows: "Each painting, a record of intense emotions, takes us to Erdem's unique world. The clear, pure, and innocent states when one loses their voice and is unheard are her fundamental pursuit. She adds innocence to each portrait: 'As we move away from our childhood, we question our distance from the innocence we lost.' These paintings are a sum of pure and innocent moments. By directing lines and colors with deep sensitivity, she depicts the innocence of the portraits with the melancholy of wildflowers. These magical portraits, laden with dramatic intensity, create a heart-to-heart connection with the viewer. Each painting carries the density of silent emotions, metaphors, allegories."
 
He continues, "Sometimes, our minds experience other moments as if we are not in the present moment; we recall past time fantasies, and our dreams get mixed up. We long for the old taste of longing but can't find it. Ilgın Erdem recalls Nietzsche's statement: 'Childhood is a state of innocence, forgetting, and starting again.' She reunites the viewer with themselves within her paintings. She presents her paintings with a sincere narrative, free from constraints and artificiality. She seeks Schopenhauer's lost paradise: 'The period of innocence and happiness is the paradise of life, the lost paradise.'"
 
"She reshapes the relationship between what is clear and pure and innocence. She makes us sense that purity is the best-described form of beauty. In her paintings reflecting moments of absolute purity and innocence, she most often dresses the figures in flowers. Flowers symbolize love, loyalty, and beauty; they evoke and suggest. The emotional depth of these associations adds even more to the mystery of purity. And flowers also add a sense of time." "The breathtaking faces filled with silence in Ilgın Erdem's paintings evoke tonal images of silence. She brings them together with the roar of the silence within us. And silence becomes a symphony, a hush," he concludes.


 

Ressam Ilgın Erdem.



Painter YALÇIN GÖKÇEBAĞ explains the following about Ilgın Erdem's paintings: “A closer look at Ilgın's paintings reveals what she is accomplishing. Ilgın Erdem is an artist who focuses on portraits. Despite addressing the same subject, she manages to captivate her audience with a different mathematical analysis in each composition.

When a painting is hung on the wall, and it can establish a psycho-physiological relationship with the viewer, then that artwork has achieved its purpose. Of course, we must also consider the cultural context of the audience. (In fact, I am one of those who believe that delving into this issue in-depth on a separate platform is crucial for our country's art and artists.)
It would be a mistake to see Ilgın's paintings merely as portraits. Each of her works is a distinct composition. The artist uses a different mathematical approach when bringing each piece to life. As stated by Cezanne, a great artist and considered the father of modern painting, 'Painting is mathematics...' and in her paintings, Ilgın adeptly uses mathematics with great effort to achieve coherence, making her one of our successful artists.”
 
Further Info:
E-Mail: ilginerdem71@gmail.com
Galeri Soyut (Yıldız):
Yıldızevler Mah. Şehit Mustafa Doğan Cad. 82/A-B Galeri Soyut, Çankaya, Ankara
Whatsapp / Phone:
+90 312 438 86 70
+90 532 550 99 94