28 Kasım 2023 Salı

VOLKAN DIYAROGLU: “LACK OF WHOLENESS”

Top to Bottom: Volkan Diyaroglu, “Competitive Authoritarian”, 2023, tuval üzerine akrilik boya, 100x250 cm.; “Sensible Sucker”, 2023, tuval üzerine akrilik boya, 100x250 cm.; “Lack of Wholeness”, 2023, tuval üzerine akrilik boya, 100x250 cm.


Volkan Diyaroglu is at Terminal 08 (Gorzów Wielkopolski – Poland) between November 25th 2023 - January 28th 2024 with his exhibition titled “Lack of Wholeness”. Volkan Diyaroglu explains the concept of his exhibition with the following words: “We are living in barbarian times. I’m not referring to the conflicts that we are living through around the world. They are not surprising. This world has always been bloody and outrageous.

We are living in barbarian times because we all have a little “Stalin” inside. We know better than everyone else; everything we do and think is right. Well, we think that we think. But we do not. We are just reacting. The ones who are not like us, we don’t listen to them, they are just useless people. We are all tiny “Putins" not just to other people but ourselves too. At the same time, we behave like we are UN representatives who must declare their opinions to the rest of the world in a short time because the world is waiting for our opinions immediately. And we do it in a very strange way. We declare some opinions first and then look for the evidence to justify them. Don’t you think that we appreciate ourselves more than we deserve? Who cares about our opinions? Who is asking for them?

We are familiar with the divisions caused by social media and our technological gadgets, but it is not the whole story. It is true that we are all living in our own algorithms thousands of light years distance from other people. We are all small, tiny, funny dictators in our micro worlds without understanding that we are numbers to the others: to big corporations, to governments, to established power. We are just tools, dear visitor. In these days we are all divided, converted into individualistic, selfish, and senseless beings.

So, keeping this in mind, in this exhibition I bring foreword the idea of a general “Lack of Wholeness” in three different ways. At first, all artworks individually must represent the idea of the lack of wholeness. Then, between the works, I create a lack of integrity. And finally, I create a total sense of the lack of wholeness, visually and conceptually similar to the experience we have when we use the Internet to get information, for example when we search on YouTube burned children in some war, before we get that information, first we have to watch an ultra-bio-efficient body cream protecting us from old age or a happy family eating healthy yoghurt. In my opinion, that kind of confusion and emotional experience creates in today’s individuals what I was referring to above: the lack of wholeness.”

 

Volkan Diyaroglu, “Anchored”, 2023, ahşap ve metal, 285x110x80 cm.



VOLKAN DİYAROĞLU: “BÜTÜNLÜK EKSİKLİĞİ”

Volkan Diyaroğlu, “Bütünlük Eksikliği” başlıklı sergisiyle 25 Kasım 2023 - 28 Ocak 2024 tarihleri ​​arasında Terminal 08'de (Gorzów Wielkopolski – Polonya) yer alıyor. Volkan Diyaroğlu sergisinin konseptini şu sözlerle açıklıyor: “Barbar çağlarda yaşıyoruz. Dünyada yaşadığımız çatışmalardan bahsetmiyorum. Şaşırtıcı değiller. Bu dünya her zaman kanlı ve çirkin olmuştur.

Barbar çağlarda yaşıyoruz çünkü hepimizin içinde biraz “Stalin” var. Herkesten daha iyi biliyoruz; yaptığımız ve düşündüğümüz her şey doğrudur. Peki, düşündüğümüzü düşünüyoruz. Ama yapmıyoruz. Biz sadece tepki veriyoruz. Bizim gibi olmayanları dinlemiyoruz, onlar sadece işe yaramaz insanlar. Hepimiz sadece başkaları için değil, kendimiz için de minik birer “Putin”iz. Aynı zamanda, dünya bizden beklediği için kısa sürede fikirlerini dünyaya açıklamak zorunda kalacak BM temsilcileri gibi davranıyoruz. Hemen görüş alıyoruz. Ve bunu çok tuhaf bir şekilde yapıyoruz. Bazı fikirleri önce beyan ederiz, sonra onları haklı çıkaracak delilleri ararız. Kendimize hak ettiğimizden daha fazla değer verdiğimizi düşünmüyor musunuz? Fikirlerimiz kimin umurunda? Kimin umrunda? onları mı soruyorsun?

Sosyal medyanın ve teknolojik cihazlarımızın yarattığı bölünmeleri biliyoruz ama hikayenin tamamı bu değil. Hepimizin diğer insanlardan binlerce ışıkyılı uzaklıkta kendi algoritmalarımızla yaşadığımız doğrudur. Hepimiz mikro dünyalarımızda, diğerlerinin, büyük şirketlerin, hükümetlerin, kurulu gücün gözünde birer sayı olduğumuzun farkında olmayan küçük, minicik, komik diktatörleriz. Biz sadece aracız sevgili ziyaretçi. Bugünlerde hepimiz bölünüyoruz, bireyci, bencil ve duygusuz varlıklara dönüşüyoruz.

İşte bunu aklımda tutarak, bu sergide genel bir “Bütünlük Eksikliği” fikrine üç farklı şekilde önsöz sunuyorum. Öncelikle tüm sanat eserlerinin tek tek bütünlükten yoksunluk fikrini temsil etmesi gerekiyor. Sonra işler arasında bir bütünlük eksikliği yaratıyorum. Ve son olarak, bilgi almak için interneti kullandığımızda, örneğin bir savaşta yanmış çocukları YouTube'da arattığımızda, o bilgiyi almadan önce yaşadığımız deneyime benzer şekilde, görsel ve kavramsal olarak tam bir bütünlük eksikliği duygusu yaratıyorum. Öncelikle bizi yaşlılıktan koruyan ultra biyo-etkili bir vücut kremini ya da sağlıklı yoğurt yiyen mutlu bir aileyi izlemeliyiz. Bana göre bu tür bir kafa karışıklığı ve duygusal deneyim, günümüz bireylerinde yukarıda bahsettiğim şeyi yaratıyor: bütünlük eksikliği.”


Volkan Diyaroglu, “Portrait of Joseph Stalin”, 2023, tuval üzerine akrilik boya, 200x208 cm.



 Volkan Diyaroglu, “Used Users”, 2023, tuval üzerine akrilik boya, 277x248 cm (poliptik).


27 Kasım 2023 Pazartesi

Erdoğan Zümrütoğlu’ndan Yeni Sergi: Herkes ve Hiç Kimse


Erdoğan Zümrütoğlu.


Erdoğ
an Zümrütoğlunun kişisel sergisi Herkes ve Hiç Kimse”, 30 Kasım 2023 - 3 Ocak 2024 tarihleri arasında DG Art Gallery & Projectste akademisyen Zeynep Öztürk’ün ev sahipliğinde gerçekleşiyor. Zarif bir ikilik vurgusu üzerinden gelişen çalışmalarla bu sergi, sanatçının sanatsal yolculuğundaki ara duraklardan biri olma özelliğini taşıyor.

Sanatçı, isminde bir ikili karşıtlığın izini süren sergisinde, çok sevdiği figüratif soyutlama tekniklerini kullanarak resim ve heykelde birbirine zıt insani duyguları keşfetmeye devam ediyor. Tuval yüzeyinde derinleşerek anlam katmanları oluşturan dünyasını aktarırken ise, doğal ve anlık olarak gelişen içgüdüsel kompozisyonlarla, önceden tasarlanmayan akıcı ve dönüşlü jestler yaratıyor. Bu resimler destansı boyutları ve oluşturulan formlar itibarıyla anıtsal olmalarının yanı sıra sanatçının eserlerindeki akıcı teatralliğin de temelini oluşturuyor.

Sergi adından da anlaşılacağı gibi, geçmişten bugüne devam eden sanatsal bir rest çekmenin yanı sıra izleyiciye yeni” bir şey sunmanın vaadiyle öne çıkan Zümrütoğlu, resimlerinde boyayla kurduğu rastlantısal ilişkinin alanını genişletiyor ve geliştiriyor. Bu ayrıksı teknik resimlerle birlikte heykellere de taşınırken iki boyuttan üç boyuta evrilen yeni bir gramer de yaratıyor. Önceki sergilerinden de bildiğimiz gibi sanatçı, her seferinde verili bir görsel dili bozarak yeni bir gramer oluşturma yolunda ustalıkla ilerliyor.



David Bellingham’ın isabetle belirtiği üzere; “Çocuksu ve duygusal tepkilerden görsellikle ilişkilenen tenselliğe ve en sonunda akla varan bu ilerleme, Zümrütoğlunun dünyasını keşfetmenin tek yoludur.” Çünkü ressam, Bellingham’ın onunla yaptığı söyleşide çarpıcı biçimde tarif etmiştir izleyiciyle olan yolculuğunu: “İlk önce yumuşak karnından, sonra kalbinden ve sonra da beyninden” etkilemek istiyor bakanı. İnsan doğasının tarih boyunca süregelen şüpheci doğasını farklı şekillerde ele alan Zümrütoğlu, aynı zamanda çeşitli felsefi yaklaşımlardan sanat tarihsel referanslara, edebiyattan şiire ve müziğe uzanan geniş bir alanda gezinerek iç dünyasının zenginliğini de ortaya koyuyor.

Sergi, 30 Kasım 2023 – 3 Ocak 2024 tarihlerinde, DG Art Gallery & Projectste ziyarete edilebilecek.

Erdoğan Zümrütoğlu Kimdir

Erdoğan Zümrütoğlu (Konya, 1970) Dokuz Eylül Üniversitesindeki eğitiminden sonra sanatsal çalışmalar yürütmek üzere dünyanın çeşitli yerlerinde yaşadı ve araştırmalar yaptı. Türkiyeye geri döndükten sonra atölyesinde çalışmalarına devam eden sanatçı, birçok kişisel serginin yanı sıra karma sergilere de katıldı. Seçilmiş kişisel sergileri arasında Tuz Zamanı”, PİLEVNELİ Mecidiyeköy (İstanbul, 2019); EyewitnessKunstlerhaus Bethanien (Berlin, 2018); Kutsal Pazarlık”, PİLEVNELİ (İstanbul, 2018); Mirror of Darkness, JD Malat Gallery (Londra, 2018); r Alle un Keinen”, Tammen & Partner Galerie (Berlin, 2016) yer alıyor. Soyut dışavurumcu bir ifadeyle varoluşçu kaygıların izini süren sanatçının eserleri, dünyanın önemli galerilerinde, koleksiyonlarında yer alıyor. Yaşamını ve çalışmalarını İstanbulda sürdürüyor.

DG Art Gallery & Projects

Adres: İstiklal, Polat, Piyalepaşa, Baruthane Deresi Sk. No:2 A Blok, 34440 Beyoğlu/İstanbul

23 Kasım 2023 Perşembe

Prof. Dr. Halil Akdeniz'den Yeni Bir Kitap: Renk Kuramları; Evrimsel Süreçte Rengin Ortaya Çıkışı, Renk Görme ve Algılama Süreçleri



Ülkemizin yetiştirdiği ender akademisyen, sanatçı, diplomat olarak yurtdışı kültür müşaviri ve yazarlarından Prof. Dr. Halil Akdeniz, engin tecrübe, gözlem ve incelemelerinin ışığında yine çok önemli bir çalışmaya imza attı. Renk Kuramları: Evrimsel Süreçte Rengin Ortaya Çıkışı, Renk Görme ve Algılama Süreçleri gerçek anlamda bir başucu kitabı niteliğinde ve kendi alanında çok önemli bir bilimsel kaynak eksikliğini dolduruyor.

Akdeniz’in Renk Kuramları Kitabı’nın temelini 1980’li yıllarda İzmir Ege Üniversitesi’nde üzerinde çalıştığı yüksek lisans tezi oluşturur. Ancak Halil Akdeniz, renk görme ve algılama süreçleriyle ilgili çalışmalarını ve incelemelerini yıllar boyu devam eden akademik ve sanat yaşamında da sürdürür. Yaklaşık kırk üç yıllık gözlem, araştırma, yüzlerce okuma ve sanat atölyelerinde sınırsız uygulamalardan sonra ortaya çıkan bu kitap, başta sanat alanında çalışanlar olmak üzere birçok disiplinde, renk görme ve algılama üzerine incelemeler yapan kişiler için çok önemli bir başvuru kaynağı olma özelliğini taşıyor.



Yazarlığını Prof. Dr. Halil Akdeniz, Kitap Tasarımını Murat Öneş, İbrahim Yıgaz, Seda Can, Editörlüğünü Ümmühan Kazanç’ın gerçekleştirdiği 128 sayfalık kitap, Boyut Yayın Grubu tarafından yayınlandı. Akdeniz’in kaleme aldığı Renk Kuramları: Evrimsel Süreçte Rengin Ortaya Çıkışı, Renk Görme ve Algılama Süreçleri kitabı on sekiz bölümden oluşuyor.

Üzerinde yaşadığımız gezegen Dünya oluşurken, görünen ilk renk hangisiydi?

Renk gerçekten var mıdır, yoksa sadece sanal bir algı mıdır?

Bitkiler, canlılar, hayvanlar neden renk değişimine ihtiyaç duyar?

Algılama; görme biçimlerini ve renk değerlerini ne derecede etkiler?

Gözün yapısı; dış dünyadaki renkler, biçimler ve hareketler hakkında bilgi edinilmesini nasıl sağlar?

Bilim tarihinin en etkili insanlarından Isaac Newton, renk görmeyle ilgili hangi bilimsel çalışmalara imza attı?

Helmholtz Kuramı, Ewald Hering Renk Kuramı, Goethe Renk Öğretisi gibi önemli çalışmalar rengin sırrının çözülmesine nasıl bir katkı sağlamıştır?

Mimari ve Toplu Kullanım Alanlarında, Kamusal Mekânlarda Renk Kullanımı insan psikolojisini nasıl etkiler?

Farklı kültürlerde, rengin anlamı ve simgesel değerleri farklılık gösterir mi?

Renk ile ilgili tüm bu önemli ve sıra dışı soruların cevapları bulacağınız, Renk Kuramları: Evrimsel Süreçte Rengin Ortaya Çıkışı, Renk Görme ve Algılama Süreçleri gibi müstesna bu yapıt için Prof. Dr. Halil Akdeniz’e teşekkür ve saygılarımızı sunuyoruz.


Prof. Dr. Halil Akdeniz.

Halil Akdeniz Kimdir (Antalya 1944)

Halil Akdeniz akademik kariyerini sanat ve bilim alanında yaptı. 1965 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nü bitirdi. Devlet Yurt dışı ihtisas sınavını kazanarak 1968 yılında Almanya’ya gitti. Berlin Devlet Güzel Sanatlar Akademisi - HdK’de (bugünkü Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi); lisans ve uzmanlık öğrenimi gördü. Berlin-Akademide 1974’de Meisterschüler (Sanatta Yeterlik derecesi), 1984’de Dokuz Eylül Üniversitesinde ikinci Sanatta Yeterlik derecesi ve 1990’da Bilim Doktoru unvanıyla Doktora derecesi aldı. 1986’da yardımcı doçent, 1987’de doçent, 1994’te profesör oldu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (bugünkü Gazi Üniversitesi), Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı ve çalıştığı bu üniversitelerde; bölüm kurma ve yeni programlar açma gibi akademik çalışmalarının yanı sıra bölüm başkanlıklarından fakülte kurulu üyelikleri, üniversite senatosu ve üniversite yönetim kurulu üyeliklerine kadar çeşitli kademelerde görev aldı. 1995-2001 yılları arasında yurt dışında Dışişleri Bakanlığı’nda diplomat olarak T.C. Bonn ve Berlin Büyükelçiliği Kültür Müşavirliği ve Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevlerinde bulundu. 2001- 2005 yılları arasında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Ve Anadolu Üniversitesinde Türkiye’de ilk kez 2003 yılında sanat bilimini kurdu. Ve ardından 2008 yılında Işık Üniversitesinde Sanat Kuramı ve Eleştiri Yüksek Lisans Programını ve 2013 yılında Sanat Bilimi Doktora Programını açtı. Sanat çalışmalarını halen İstanbul’da sürdürmektedir. Akdeniz, Almanya Münster Sanat Akademisi / University of Fine Arts Münster ‘Şeref/Onur’ üyesidir. Ve aynı zamanda Uluslararası UNESCO-AIAP Plastik Sanatlar Derneği ve UNESCO - AICA Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği üyesidir. Halil Akdeniz, Çağdaş Türk sanatı alanında eserleri ve araştırma yazıları ile tanınır. Çağdaş yorum ve sanatsal çözümleri içeren eserleri, birçok ulusal ve uluslararası sergi, bienal, trienal, sanat fuarları ve müze sergilerinde yer aldı. Birisi yurt dışında altın madalya birincilik ödülü olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası ödüle değer görüldü. Akdeniz’in Türk Sanatı ve sanatçılar üzerine yayınlanmış bilimsel yayın, araştırma, bildiri ve makaleleri ile birlikte eserlerinin yer aldığı çok sayıda sanat kitabı ve katalog bulunmaktadır.

 


22 Kasım 2023 Çarşamba

NESRİN ESİRTGEN: “BÜTÜN BÜYÜK KOLEKSİYONLAR BÜYÜK SEVGİ VE ÖZVERİ İLE OLUŞMUŞTUR.”

Nesrin Esirtgen.


Çoğu kişinin bazı sanat eserlerini koleksiyonuna almaya cesaret edemediği bir dönemde, İnci Eviner, Canan Tolon gibi oldukça radikal sanatçıların çalışmalarını koleksiyonuna alan Nesrin Esirtgen, şimdi de bu sıra dışı eserleri sanatseverlere sunuyor. “Nesrin Esirtgen Koleksiyonu” olarak açılan yeni mekanda düzenlenen “İnci Eviner-Kırık Manifestolar” sergisi Mısır Apartmanı’nın 5. katında yer aldı. İnci Eviner, 2011 başında Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde düzenlenen kişisel sergisinde gösterdiği Kırık Manifestolar’ı İstanbul’da Galeri Nev-Haldun Dostoğlu organizatörlüğünde, Nazlı Gürlek küratörlüğünde sergiledi.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Sn. Esirtgen öncelikle sanat eseri almaya karar verdiğiniz ilk günden koleksiyonerliğe uzanan süreci dinleyebilir miyiz? İlk satın aldığınız sanat eserini hatırlıyor musunuz?

Sanat eseri satın almaya başladığım yıllarda bu serüvenin beni koleksiyonerliğe götüreceğini kestirememiştim. Şu anda bile kendimi tam anlamıyla koleksiyoner olarak nitelendirmek istemiyorum ama emin olduğum bir şey var; ne toplarsam toplayayım nitelikli olanı, kaliteli olanı seçmeye özen gösteriyorum. İlk satın aldığım eserin hangi sanatçıya ait olduğunu çok iyi hatırlamıyorum ancak yanılmıyorsam Ali Çelebi’ye aitti.


Nesrin Esirtgen.


Sizin sanat koleksiyonunuzun şöyle bir özelliği olduğunu biliyoruz: Çoğu kişinin bazı sanat eserlerini koleksiyonuna almaya cesaret edemediği dönemde, oldukça radikal çalışmaları almışsınız. Bu vizyonunuz nasıl oluştu?

Çok yanılmıyorsunuz. Dönüp hangi eserleri ne zaman aldığıma bakınca bende aynı şeyi düşünüyorum. Yaklaşık 20 yıl önce İnci Eviner’in, Canan Tolon’un eserlerini aldığımda birçok koleksiyonerin ilgisi başka isimlerdeydi. Ben gözüme ve hislerime güveniyorum, bu sorunuzu ancak böyle cevaplayabilirim.

Sanat eseri biriktirmek ve gerçek anlamda bilinçli bir koleksiyon oluşturmak arasında önemli bir fark olduğunu biliyoruz. Bu konuda yeni koleksiyon yapmaya başlayacak kişilere tavsiyeleriniz nelerdir?

Tavsiyede bulunmak iddialı olabilir ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bütün büyük koleksiyonlar büyük sevgi ve özveri ile oluşmuştur. Çok bakmak, çok gezmek, çok görmek gerek diye düşünüyorum.

Koleksiyonerlik sanata tutkuyla bağlılık gerektiriyor. Müze, sergi, müzayede ve fuar gibi etkinliklere ne kadar sıklıkla katılıyorsunuz? Dünyada ve Türkiye’de en çok sevdiğiniz ya da ziyaret ettiğiniz müze ve sanat kurumları hangileridir?

İtiraf edeyim ki vaktimin büyük çoğunluğu söz ettiğiniz kurumlarda geçmiyor ama diğer yandan gittiğim her yerde galerileri, müzeleri ziyaret etmekten, buralarda vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Son yıllarda uluslararası fuarları ve sanat kurumlarını seyahat planlarımın içine almaya başladım.


İnci Eviner, “Broken Manifestos (Kırık Manifestolar)”, 2010, 3 video ve 6 kanallı ses enstalasyonu, 3’loop.


Aslında Türkiye’de bir ilki daha gerçekleştirdiniz. Bireysel bir koleksiyoner olarak Mısır Apartmanı’nın 5. katında İnci Eviner’in “Kırık Manifestolar” isimli video enstalasyonunu sergiliyorsunuz. Bu fikir nasıl oluştu?

İlki gerçekleştirdiğimi sanmıyorum. Biliyorum ki başka koleksiyonerler sahip oldukları eserleri çeşitli vesilelerle benden önce sergilediler. Ben aslında İnci Eviner’in çıkacak olan kitabının sponsorluğunu yapıyorum. Bu kitabın tanıtımına İnci Hanım’ın “Kırık Manifestolar” adlı eseri eşlik etsin istedik, ayrıca İstanbul Bienali nedeniyle şehrimizi ziyaret edenlerin de bu eseri görmesine fırsat tanımış olduk.

Sanırım daha sonraki dönemlerde koleksiyonunuzdan bazı eserleri Mısır Apartmanı’nda sergilemeye devam edeceksiniz. Koleksiyonunuzda hangi sanatçılara ait eserler bulunuyor? Ya da koleksiyonunuzun temaları nelerdir?

Koleksiyonuma yeni bir yön veriyorum. Şimdilik çok tematik olduğu söylenemez. Koleksiyonumu sergilemeye başladığımda birlikte izler bakarız.


İnci Eviner, “Broken Manifestos (Kırık Manifestolar)”, 2010, 3 video ve 6 kanallı ses enstalasyonu, 3’loop.


Koleksiyonunuzu oluştururken danışmanlık aldığınız oldu mu ya da seçimlerinizi kişisel olarak mı yapmayı tercih ediyorsunuz?

Bu konuda 20 yılı aşkındır tanıdığım ve yakın dostum olan Haldun Dostoğlu’na güveniyorum. Kimi zaman kişisel olarak karar verdiğim gibi, kimi zaman da kendisinden destek istiyorum.

Türkiye’de her geçen gün genç ve yetenekli sanatçıları tanıyoruz. Siz genç yetenekleri nasıl takip ediyorsunuz? Desteklediğiniz sanatçılar var mı?

Doğrusunu isterseniz gençlerin sayısı o kadar hızlı artmaktaki takip etmekte zorlanıyorum. Mekanımızın açılmasıyla birlikte genç kuşağı daha yakından ve dikkatle takip edeceğim.

NOT: Röportaj ilk olarak Artam Global Art & Design Dergisinin 14. Sayısında yayınlanmıştır.

 

21 Kasım 2023 Salı

Hendrik Hackl gives fossils a second chance at life

Hendrik Hackl in his studio.


In his workshop resembling a natural history museum in Mannheim, Hendrik Hackl transforms millions of year-old fossils into jewelry pieces, wall objects and sculptures, giving them a second chance at life.

Interview by Ummuhan Kazanc

Dear Hendrik Hackl, thank you very much for accepting our interview request. I have got my bachelor degree on Archeology and Art History. We had a class called Geological Archeology and we were going to trips for surveys all around Türkiye, especially Anatolian plateau. We have found very interesting stones, fossils, obsidian pieces from ancient volcano deposits. I still keep some of them, they are as valuable as gold for me. You have similarly same history. Your art Works catches me immediately. You found your first ammonite in the hot desert sands near the town of Erfoud in the Moroccan Sahara. Can we learn your initial feelings and how did you decide to work on ammonites and fossils?

I was in the Moroccan Sahara with a very good friend of mine who is a Moroccan fossil hunter and dealer. He told me to look for “things” which are lying in the hot Sahara sand… "These things will change your life”, he told me… But I just found dark brown and black „snails“… obviously petrified… "So what", I said to myself these snails are not eatable… Rachid explained to me what I found… “These are ammonites, fossilized shells of squids! 180 Million years old” - I was completely fascinated about the number! Later, when we cut the stones, their spirally coiled inside was very colorful, each piece different to the other! The fascination was big and became bigger after polishing the surface of the petrified life forms. At home, I started immediately to transform the fossils into jewelry pieces - my artistic life with fossils began…


Eleganz.


Where do you get your materials? Is it difficult to find these ammonites and fossils?

My materials - the fossils are found all over the world. At the moment I have a very good contact to some quarries in Madagascar. But also in Germany, especially in the Schwäbische Alb - closed to Stuttgart - we find very rare and well preserved fossils like ammonites, grenoides, crocodiles and ichtyosaurs. It is sometimes very difficult to find the fossils. They are mainly covered by sand, sediments and solid rock.

You actually trained as a dental technician. But you have joined many other courses to develop your art work. How did you develop yourself?

I am not only trained as a dental technician. Alongside my artistic work I worked as a stonemason for seven years and did some carpentry jobs in a joinery. I also do part-time work in a foundry mainly bronze casting. My education as a mason and dental technician made it possible to start my training as a fossil preparator - mainly with finds from Holzmaden/Germany. Some things happen just by trying and experimenting...


Mammutstosszahne.


Can you explain your feelings we you have new ammonite and fossil. It must be very emotional moment, you hold for example 3,5 million years old ammonite or fossil in your hands. And then could you tell us the process? How these stones become work of arts?

After 35 years of permanently working with the Millions of years it is still stunning to hold a prehistoric relict in my hands. Each find is an ancient life form, special, and original, extremely esthetic and absolutely unique. If I have an idea for an art object I have to look for the "right" fossil or the "right" meteorite specimen for months and sometimes for years... But sometimes it happens that I see a piece and I know immediately what to do with it... The finds are always in the center of my artistic works - they have the most information inside...




I think your studio is like a small natural history museum. Could you tell us atmosphere of your studio.

Even if I am used to this, being surrounded by the millions and billions of years it still amazes me that 
there are life forms from the jurassic age for example, which lived about 180 Millon years ago... 
And now I can hold it revently in my hands and create an art piece with and around it. 
The smell of evolution and development of life is hanging permanently in my studio. 
I notice it especially when people visit me and can hardly shut their mouths in astonishment...

You combine your fossils with various natural materials like olive wood, slate, petrified wood or iron. How these elements work together?

These materials have their own color and properties. They can all be found in the nature. They all are part of planet earth and history. So it is easy to bring these materials together - they have been together long time ago... Some materials since the beginning of time...

Most of my working materials have a symbolic background in history, religion and culture - like olive wood for example...



How art lovers react your art Works?

Most of the art lovers come to the artwork by the esthetic. Something seems to attract their attention, they don't realize in the first moment that it is a snapshot of the development of life that they are confronted with. Later they start asking questions about the central point of the artwork... "What is this? Is this real? How old is the find?" So answer by answer they come more and more into the primeval times, the viewer has a directly contact with the millions of years - with his own history and ancestors...




Lastly could we learn your future plans?

At the moment it is not easy to make big plans for the future. We still have the corona crises with less exhibitions, fairs and shows. Now we have a war in Europe where people shoot each other and a nuclear war is possible... I may close with a paleontolic word saying that at the end there will still be crocodiles and ferns remaining. Humanity will account for only a short period in Earth's history...

I currently see my main task as fighting my realism and pessimism. But there is a final hope: Doesn't man have a bigger and smarter brain than an ammonite...?




20 Kasım 2023 Pazartesi

Bor Sanat’tan “Parçalar ve Haller” Sergisi

Fikret Mualla, “İsimsiz”, 1958, Kağıt Üzerine Guaj, 26x20 cm.


Bor Holding kurucularından, Yönetim Kurulu Başkanı ve sanat koleksiyoneri Özgür Cem Hancan’ın sanata olan tutkusu ve kültür sanat faaliyetlerine verdiği önemle kurulan Bor Sanat, küratörlüğünü Ebru Nalan Sülün’ün üstlendiği “Parçalar & Haller” sergisi ile Hancan Sanat Koleksiyonu’nu sanatseverler ile buluşturuyor.

Hancan Sanat Koleksiyonu’ndan seçki sunan ve 63 eseri bir araya getiren sergi; Fikret Mualla’dan Fahrelnissa Zeid’e, Nuri İyem’den Mehmet Güleryüz’e önemli bir sanat tarihi seçkisini barındırmakta. Orjin Meşrutiyet’te gerçekleşen “Parçalar & Haller” sergisi 15 Kasım – 15 Aralık tarihleri arasında ziyaret edilebilir.


Fikret Mualla, “İsimsiz”, 1958, Kağıt Üzerine Guaj - yağlıboya, 25,5x37 cm.


“Özgür Cem Hancan Sanat Koleksiyonu”ndan seçki sunan “Parçalar & Haller”; bir koleksiyon aracılığıyla “koleksiyon yapma” eylemini tartışmaya açıyor. Bir montajcı edasıyla varlığını ve tutkularını inşa eden “koleksiyoner”; Walter Benjamin’in “Hikâye Anlatıcısı” makalesinde tanımlanan ile de uyumlanmaktadır. Benjamin’e göre “hikâye anlatıcısı”;  deneyim paylaşma yeteneğine sahip, bir olay ya da durumu nesilden nesile aktaran bir gelenek zincirinin mimarı olan bir bilgedir. Benjamin; bu eylemin dilden dile yayılan gücünden söz ederken üst üste eklenen bir deneyim çemberi olduğunu da vurgular. Tıpkı “koleksiyon yapma” eyleminde olduğu gibi…

Geçmişten bugüne “koleksiyon” yapma eylemi neyi ifade eder? Adeta geçmiş ile güncel / güncel ile gelecek arasında edinilen seçimler bir bellek envanteri / tanıklığı değilse nedir? Bor Sanat; “Parçalar ve Haller” seçkisinde “Hancan Sanat Koleksiyonu”nu izleyenlere tanıtırken bu sorulara da cevap arıyor. Koleksiyonların koleksiyoneri tanımlama halleri, koleksiyoner halleri, koleksiyonları inşa eden eserlerin parçalı halleri ve tümevarımla görünür olan tarihi/güncel aralıklar, koridorlar…


Fahrelnissa Zeid, “İsimsiz”, tuval üzerine yağlıboya, 100x80 cm.


Hancan Sanat Koleksiyonu’nun önemli bir birikimini oluşturan Fikret Mualla’nın 32 eseri “Haller” bölümünde yer alıyor. Bu bölümde; koleksiyonerin sanatçıya olan tutkusu ön plana çıkarılırken, bu tutku büyük bir parçaya dönüşerek sanatçıya dair farklı öyküleri de anlatmaya başlıyor ve Fikret Mualla eserleri kendi içerisinde bir diyaloğun sonucu olarak küratöryel kurguda temalara ayrılıyor. Bu bölüm: Ruh Durumları & Çizgi, Paris Işıltısı, İnsan Halleri, Nü Denemeler, Natürmort Tutkusu, Vazgeçilmezi: Mektuplar, Ruh Durumları & Portre, Ruh Durumları & Kent başlıkları altında incelenebiliyor ve sanatçının sanat üslubuna, yolculuğuna bu yolla referanslar veren bir derinliği görünür kılıyor. “Haller” bölümünde Fikret Mualla’nın eser üretim halindeki parçalı hallerine Abidin Dino ve Taha Toros’un Fikret Mualla’ya dair yorumları da eşlik ediyor ve eserler bu yolla okunur da kılınıyor.


Nuri İyem, “İsimsiz”, 1957, masonit üzerine yağlıboya, 24x20 cm.


“Parçalar” bölümünde ise, bir koleksiyonda sanat eserinin/sanatçının nicel/sayısal varlığı ne demektir? Oluşan bu “parça”ların büyük ya da küçük, belki biricik olma hali koleksiyonlarda neyi ifade eder? sorularına cevap aranıyor. Bu bölüm; Ali Atmaca, Kemal Önsoy, Selma Gürbüz, Fahrelnissa Zeid, Fikret Otyam, Burhan Doğançay, Mehmet Güleryüz, Nimet Berdan, Chant Avedissian, İzzet Arda Onursan, Mustafa Ayaz, Ergin İnan, Nuri İyem ve Özdemir Altan eserlerinden oluşuyor. Tıpkı bir şiirin mısralarını tartışmaya açmak ve tüm şiiri çözümlemek gibi, “Parçalar” bölümünde yer alan her bir eser bütünü mümkün kılarken aynı zamanda ana öge görevini de üstleniyor.

Mehmet Güleryüz, “İsimsiz”, 2020, tuval üzerine yağlıboya, 61x50 cm.


Özgür Cem Hancan’ın Bor Sanat’ın kuruluş süreci ve koleksiyonerliğine dair yorumu: “Bor Sanat’ı kurma fikri, sanat koleksiyonumun gelişimi ve toplumsal-sanatsal farkındalığımın artması ile zaman içerisinde önemli hedeflerim arasında yerini aldı. Bir koleksiyon oluşturmak büyük bir emek ve çaba gerektiriyor. Bu çabayı kişisel bir tutkunun ötesine taşıyıp aynı zamanda sanatın toplum içindeki etkisini artırmaya ve kültürel bir mirası korumaya destek vermek istedim. Koleksiyonerlik söz konusu olduğunda kişilerin geçici ama kurumların kalıcı olduğunu düşünüyorum. Sonraki nesillere aktarım da ancak bu yolla sağlanabilir. Bor Sanat ile kendi markası ve kimliğiyle yola çıkan, vizyonu baştan çizilmiş, doğru kişilerle işe başlamış, uzun yıllar yaşayan ve en önemlisi şahsi bir koleksiyon olmaktan öteye geçip zamanla kurumsallaşacak bir marka yaratmayı hedefliyorum. Bor Sanat’a merhaba dediğimiz “Parçalar & Haller” sergisiyle birlikte, koleksiyonum ile anlatmaya çalıştıklarımı, fikirlerimi, nasıl hissettiğimi biraz daha yüksek sesle anlatabiliyor ve koleksiyonu izleyenlere görünür kılabiliyor olduğumuz için çok heyecanlıyım.”

15 Kasım – 15 Aralık tarihleri arasında Orjin Meşrutiyet’te gerçekleşecek sergi, haftanın her günü 09:00 – 20:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

 

Bor Sanat Hakkında:

Bor Sanat; Bor Holding’in sürdürülebilir iş ve yaşam dengesi felsefesini sanatla birleştirerek, toplumun sanatsal, kültürel zenginliğini artırmayı ve sanatı toplumsal bir değer haline getirmeyi amaçlayan oluşumudur. Bor Holding Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Cem Hancan’ın sanata olan tutkusundan ilham alınarak kurulan Bor Sanat, kültür-sanat faaliyetlerini bilgi ile bütünlemeyi ve topluma fayda sağlamayı hedefleyen vizyonu ile yola çıkmıştır.

BİLGİ İÇİN

@borsanat

www.borsanat.com.tr


Özdemir Altan, “İsimsiz”, 2012-2013, tuval üzerine akrilik, 180x180 cm.




Ebru Nalan Sülün, Özgür Cem Hancan.




13 Kasım 2023 Pazartesi

Frida Kahlo: “gündüzlerinin ve gecelerinin cellâdı”

Frida Kahlo’nun maymun ile oto-portresi, 1945, (© Collection Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México). Frida Kahlo Autorretrato con changuito (Self-Portrait with Small Monkey), 1945, © Collection Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México.


Frida Kahlo olarak anılan Meksikalı ünlü ressam Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, (6 Temmuz 1907-13 Temmuz 1954)’un çalışmaları 18 Nisan 2010’a kadar Belçika-Brüksel Bozar Güzel Sanatlar Merkezinde yer alıyor. Frida Kahlo, hassas sağlığı, Meksika Komünist Partisi ile ilişkileri ve Ressam Diego Rivera ile çalkantılı evliliğinin yanı sıra sembolizm ve hür irade ile yoğrulmuş iç gözlemsel oto portreleri ile tanınıyor.

Metin: Ümmühan Kazanç


Frida Kahlo Coyoacán’daki evinin bahçesinde, 1952, (Fotoğraf: Berenice Kolko,© Banco de México, Diego Rivera and Frida Kahlo Müzesi). Frida Kahlo in her garden at Coyoacán, 1952, Photograph: Berenice Kolko, © Banco de México. Fideicomiso Museos Diego Rivera y Frida Kahlo.


Sergide Kahlo’nun tüm dönemlerine ait eserlerin yanı sıra yaşamı ve 20. yüzyılın başlarında Meksiko’daki canlı ve güçlü kültürel atmosfere de bir bakış sunuluyor. Bu sergi ile Meksiko Şehri Dolores Olmeda Müzesi ve özel koleksiyonlardan bir araya getirilen resimler, suluboyalar, çizimler, fotoğraflar ve kişisel mektuplar da görülebilir. 2007 yılında Kahlo ve Rivera çiftinin müze-evi Casa Azul’un yeniden açılmasıyla ortaya çıkan 28 bin yeni belge, 300 kıyafet, 5.800 fotoğraf, çizim ve oyma baskılardan bir kısmı da ilk kez burada sergileniyor.


Frida Kahlo, “Kırık Kolon”, 1944, masonit üzerine yağlıboya, 39.8x30.5 cm., (© Collection Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México). Frida Kahlo, La columna rota (The Broken Column), 1944, Oil on masonite, 39.8 x 30.5 cm., © Collection Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México.


Frida Kahlo, 1907’de Meksiko şehrinin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına rağmen, kendisi doğum tarihini, Meksika devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan eder, yaşamının modern Meksika’nın doğuşuyla başlamış olmasını ister. Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış, kendisine “Tahta Bacak Frida” denmişti.


Frida Kahlo, “Otobüs”, 1929, (© Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México). Frida Kahlo, El camión (The Bus), 1929, © Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México.

 

Frida Kahlo, evde kız kardeşlerinin yanında bir erkek çocuğu gibi büyümüştü. Belki de geçirdiği çocuk felci hastalığının bıraktığı etkiler nedeniyle Frida, tıp eğitimi almaya karar verdi. Meksiko şehrinde Ulusal Hazırlık Okulunun Tıp Eğitimi bölümüne yazıldı. Daha önce sadece erkek öğrencilerin kabul edildiği Meksika’da prestijli bir adı olan okulun hazırlık sınıfına ilk kabul edilen kız öğrencilerden biri olmuştu. Fakat kaza nedeniyle Frida’yı gelecekte iyi bir doktor yapacak gibi görünen okul eğitimi üçüncü yılında bitecekti. Bu süre içinde Frida Kahlo’nun insan anatomisini öğrenme şansı oldu. Bu yıllarda Frida, sadece tıp eğitimi değil az da olsa resim eğitimi de alır ve bu iki konudaki bilgisi Frida’yı meslek sahibi yapmasa da hayatı boyunca işine yarar. Okulda, sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara da yöneldi. 19 yaşında geçirdiği bir trafik kazası ise bütün hayatını değiştirdi.


Frida Kahlo, “Ebem ve Ben”, 1937, (© Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México). Frida Kahlo, Mi nana y yo (My nurse and I), 1937, © Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México.


17 Eylül 1925’te okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkar. Kazadan sonra tüm hayatını korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçiren sanatçı; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşadı, 32 kez ameliyat edildi. Frida Kahlo, kaza sonrasında yıllarca süren yatak istirahatı sırasında ailesinin armağan ettiği boya takımıyla resim yapmaya başladı. Yatakta sıkılmasın diye tam üstüne bir ayna yerleştirilmişti. Kendini sürekli bu aynadan görüyordu ve ünlü portrelerini yapmaya bu sıralarda başladı.


Frida Kahlo, “Birkaç Küçük Kesik”, 1935, (© Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México). Frida Kahlo, Unos cuantos piquetitos (A Few Small Nips), 1935, © Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México.



1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başladılar. Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu.

Resim çizmeye devam eden Kahlo aynı dönemde bir gün, Meksikalı Michelangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera’yı görmeye gitti. İki sanatçı, 21 Ağustos 1929’da evlendiler. Kahlo, 1930’da eşiyle beraber Amerika’ya gitti ve 1933’te Rivera aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar orada yaşadılar.

    

                            Frida Kahlo , “Retrato de Luther Burbank (Portrait of Luther Burbank)”, 1932 © Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México. Frida Kahlo, Retrato de Luther Burbank (Portrait of Luther Burbank), 1932, © Colección Museo Dolores Olmedo, Xochimilco, México.


Frida ile Rivera’nın fırtınalı bir evlilik hayatı oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve artarda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ayrıldı ama bir yıl sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği dışı kobalt mavisi ile boyalı olduğu için “Mavi Ev” olarak bilinen eve yerleştiler.

Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açtı. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirdi, 1939’daki Paris sergisi ile övgüler topladı. 1943’de “La Esmeralda” adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumunun kötüleşmesine rağmen ders vermeyi sürdürdü; 1950’de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırıldı ve dokuz ay hastanede kaldı. 1953 yılı Nisan ayında Meksiko’da bir kişisel sergi açtı; Temmuz ayında sağ bacağı kesildi. Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu.


            Frida Kahlo babasının portresini yapıyor, 1951, Fotoğraf: Gisèle Freund, © Banco de México, Diego Rivera and Frida Kahlo Müzesi). Frida Kahlo painting the portrait of her father, 1951, Photograph: Gisèle Freund © Banco de México. Fideicomiso Museos Diego Rivera y Frida Kahlo.


Frida Kahlo’nun 143 resim yapmıştır. Resimlerinin 55 tanesi oto-portrelerden oluşur. Yaşamının büyük bir bölümünü yatakta başının üstünde duran, “gündüzlerinin ve gecelerinin cellâdı” olarak tanımladığı bir aynaya bakarak geçirdiği için sürekli oto-portre çizmiştir. “Oto-portrelerimi çiziyorum çünkü en iyi tanıdığım kişi benim” diyerek bu çalışmaları ile ilgili görüşlerini dile getirir. Resimlerindeki ustalık, Pablo Picasso’ya bile “Biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz” dedirtmiştir. Frida’nın resimleri sürrealist olarak değerlendirilse de o surrealizmi reddetti. Resimleri aslında acı ve kesin gerçekliği yansıtıyordu. Frida’nın resimlerinde Meksika kültürü ve devrimci ulusal kimlik tuvale aktarılmıştı. Frida Kahlo yaşarken ünlü olmuş, resimlerinin çoğunu satmış nadir ressamlardan biriydi.

Not: Yazı ilk olarak Artam Global Art & Design Dergisinin 118. sayısında yayınlanmıştır.

Kaynakça:

www.fridakahlo.com

http://www.fridakahlofans.com

www.sagusad.org/sayfa/fridakahlo (Derleyen Serkan Sarı).

www.fbuch.com/fridaby.htm