26 Aralık 2022 Pazartesi

“Zamane İstanbulları” Sergisi Pera Müzesi'nde: Megakent İstanbul’un Bin Bir Yüzü

Ahmet Sel.


Pera Müzesi, yeni sergisi Zamane İstanbulları ile bu kez megakent İstanbul’un güncel görsel anlatılarını bir araya getiriyor, günümüz İstanbul’una dair yaratıcı bir okuma denemesi sunuyor. 23 Aralık’ta açılan sergide, İstanbul’da yaşayan ve birbirinden farklı tarzlarda üreten 11 fotoğraf sanatçısı izleyiciye İstanbul’dan çarpıcı kesitler sunuyor. Sergi kataloğu ise, sergiyi oluşturan işlerden ilhamla, aynı konular hakkında çalışan, araştıran, düşünen veya kurmacalar yaratan yazarların kaleme aldığı metinlerle zenginleşiyor. Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler’in küratörlüğünde gerçekleşen Zamane İstanbulları, 30 Nisan 2023 tarihine dek açık kalacak.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nin yeni sergisi Zamane İstanbulları 11 fotoğraf sanatçısının yakın tarihli çalışmalarını farklı temalar altında buluşturuyor. Silva Bingaz, Osman Bozkurt, Ci Demi, Kıvılcım Güngörün, Ekin Özbiçer, Emin Özmen, Ahmet Sel, Ali Taptık, Kerem Uzel, Erdem Varol ve Cansu Yıldıran’ın  işlerinden oluşan fotoğraf sergisi, sanatçıların kenti kişisel bir etkileşim alanı olarak yorumlama pratiklerini ve İstanbul sokaklarında karşımıza çıkan olağanüstü, bir o kadar da olağan tuhaflıkları gündeme getiriyor. Bu temalar arasında kentin boşluk, yalnızlık, tekinsizlik ve eğretiliklerle bezeli topoğrafyası, sosyal ve politik hareketlilikleri, son yıllarda iyice belirginleşen göç meselesi, toplumsal hiyerarşi skalasında ‘öteki’ olarak etiketlenmeden yaşayabilmek için İstanbul’a sığınan genç bireyler, yüzyılın son çeyreğinde sayıları katlanarak artan mega projelerden biri olan Kanal İstanbul da var.


Ci Demi.


Serginin küratörleri Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler, Zamane İstanbulları’nın kentin değişim ve dönüşüm haline dair bir anlatı olduğunu ifade ediyorlar: “Yaşadığımız son çeyrek yüzyıl, İstanbul’un fiziki anlamda katlanarak büyüdüğü, buna bağlı olarak ve bu sergideki işlerin de konu edindiği iç ve dış kaynaklı göç, mutenalaştırma, kentsel dönüşüm, politik ortam gibi başka nedenlerle de kültürel değişime uğradığı, giderek geçmişiyle bağını kaybettiği veya kaybettirildiği ilginç bir dönem. İşte Zamane İstanbulları, İstanbul’un içinde bulunduğu bu değişim ve dönüşüm haline dair güncel anlatıları bir araya getirip kentin bugününe dair katmanlı bir bakış oluşturma ve gelecekte bugünü inceleyecekler için hatırı sayılır bir kaynak yaratma umuduyla şekillenen bir fotoğraf sergisi.”

Serginin kentten belli kesitler almaya ve bugün deneyimlenen farklı İstanbullardan örnekleri ortaya koymaya çalıştığını belirten Akyüz ve Darendeliler, sanatçıların bunu yaparken sadece İstanbul’daki yaşama odaklanarak burada yaşayanların hayatlarını göstermeye değil, bilakis kentin topoğrafyasına ve yapılı çevresine, güncel sosyal/politik hareketliliklerine, ekolojik meselelerine, sokaklarındaki olağanüstü ama aslında olağan tuhaflıklarına, alternatif kültürlerine, tarihi boyunca var olan ama son on yılda iyice belirginleşen göç meselesine de değindiklerini belirtiyorlar.

Küratörler, İstanbul hakkında araştıran, düşünen, kurmacalar üreten bir grup yazarın, Yaşar Adnan Adanalı, Fırat Genç, Şebnem İşigüzel, Melisa Kesmez, Biray Kolluoğlu, Gamze Toksoy ve Sibel Yardımcı’nın sergideki fotoğraflardan yola çıkarak kaleme aldıkları metinlerin ise hem sergiye hem sergi kataloğuna önemli bir katman daha eklediğine ve zenginleştirdiğine dikkat çekiyorlar.


Erdem Varol.


Hafıza ve değişim

Zamane İstanbulları sergisinin katılımcılarından Emin Özmen’in çalışması, hem İstanbul’un kent hafızasında hem de yakın dönem Türkiye tarihinde önemli bir mihenk taşı olan Gezi Direnişi’nden bugüne kentteki toplumsal hareketliliğin peşine düşen fotoğraflardan oluşuyor.

Yirmi yılı aşkın süredir Türkiye’deki toplumsal değişimi belgeleyen Kerem Uzel, kentteki en sıcak gündemlerden biri olan, siyasi ve ekolojik açıdan büyük tartışma yaratan, Karadeniz ve Marmara Denizi’ni birbirine bağlayacak Kanal İstanbul projesi güzergâhında çektiği fotoğraflardan oluşan işleri ile Zamane İstanbulları’nda yerini alıyor.

Osman Bozkurt İstanbul’un nispeten yeni rekreasyon alanlarına, kente hakim kılınan taşra estetiğine, sürdürülebilirlikten uzak kent peyzajlarına ve bu alanlarla insanların kurdukları ilişkilere bakıyor.

Ali Taptık bir dönem Osmanlı’da modernitenin merkez üssü olmuş, İstanbul’un yakın zamana kadar nispeten ‘doğal’ kalmış ama son yıllarda hızla gelişen Kağıthane ve Şişli sınır bölgesindeki Galata, Keçi ve Cendere derelerinin etrafında orta-alt sınıfın yerleştiği mahallelerdeki yapısal dönüşümü güncel fotoğraflar, eski serilerinden bazı fotoğraflar, çeşitli kurumların arşivlerinden edindiği ve üzerinde ufak değişiklikler yaptığı haritalar üzerinden anlatıyor.

Ahmet Sel son yıllarda hem Türkiye hem de İstanbul özelinde çokça tartışılan bir gündem maddesi olan ‘göç’ meselesini ele alan ve sergi için özel ürettiği çalışmalarıyla Zamane İstanbulları’nda yer alıyor.


Cansu Yıldıran.


İstanbul’a sığınmak

Cansu Yıldıran uzun yıllara dayanan ve şimdiden binlerce fotoğraftan oluşan bir külliyata dönüşen fotoğraf serisinde, ailelerinden veya genel anlamda toplumdan baskı görmeden, toplumsal hiyerarşi skalasında öteki olarak etiketlenmeden, istedikleri gibi yaşayabilmek, kendileri olabilmek için İstanbul’a sığınan ama bu sığınmanın zamanla kentin belirli noktalarına sıkışma haline dönüşmesi ihtimaliyle de karşı karşıya kalan bireylerin, bir anlamda da kendi sonradan edinilmiş ailesinin yaşamına odaklanıyor.

Silva Bingaz İstanbul’u bir kişisel deneyim alanı olarak ele alıp yorumlayan bir isim. Gündelik hayatın yakıcı gerçeklerine zemin olduğu için İstanbul’u kendisi için en tehlikeli yer olarak gördüğünü söyleyen Bingaz, belgecilikten, tanımlamaktan, olanı olduğu gibi çekmekten ve formlar içine sıkışmış güzel fotoğraflar oluşturmaktan hoşlanmayan, sezgileriyle hareket eden ve hissettiklerini izleyicilere aksettirmeye çalışan bir fotoğrafçı.

Kıvılcım S. Güngörün sokak sokak dolaşarak kimi kısa bir zaman sonra yitip gidecek uçucu İstanbul parçaları toplayıp biriktiren ve bunları bir araya getirip kentle kurduğu epey karmaşık, biraz kasvetli, biraz oyunbaz ama her daim merakla şekillenen ilişkiyi anlatma yolunu seçen takıntılı bir koleksiyoncu/fotoğrafçı.

Ci Demi, tam anlamıyla bir İstanbul fotoğrafçısı. Tüm işleri İstanbul’a, İstanbul’la ilgili aşina tuhaflıklara odaklanıyor ve uğursuz olarak tanımladığı enerjinin peşinden koşuyor.

En büyük ilham kaynağı İstanbul olan, kentin sokaklarında rastladığı canlı/cansız süjelerine olabildiğince yakınlaşıp onları flaşının ışığıyla ‘parlatmaktan’ çekinmeyen tarzıyla dikkat çeken Erdem Varol İstanbul’un Doğu ile Batı, gelenek ile modernite, kalabalıklar ile tek başınalık arasında kalmışlığını çoğu zaman nüktedan bir dille görselleştiren bir seçkiyle sergide yer alıyor.

Ekin Özbiçer ise özelleştirme, metalaştırma ve muhafazakâr değerlerin daha da yükselişe geçtiği son 10-15 yılda Türkiye’nin geçirdiği sosyal ve politik değişimleri İstanbul ölçeğinde, görece daha batılılaşmış bir orta sınıf mensubu olarak, hem kendine hem de kentine oryantalist bir bakışla, kentin sokaklarında karşılaştığı kendiliğinden oluşmuş mizansenlerle görselleştiriyor. 

22 Aralık 2022 Perşembe

HORASAN İLE KEYİFLİ SÖYLEŞİ

https://www.youtube.com/watch?v=LBy5W9GSN6Q&t=696s

Mustafa Horasan bize muhteşem atölyesini açtı ve tüm samimiyetle sorularımızı yanıtladı. Röportajımızın tamamı Youtube kanalımda. 

HORASAN KİMDİR?

1965’te Aydın, Karacasu’da doğdu. 1986’da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nü bitirdi. Çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir. Birçok üniversitede görev yapan sanatçı, halen mezun olduğu üniversitede ders vermektedir. Horasan’ın yurti çinde ve yurt dışında özel koleksiyon ve müzelerde eserleri bulunmaktadır.

Yurtiçi ve yurtdışında katıldığı önemli sergiler: 1990 Grand Palais, “Paristanbul”; 1999 Sharjah Bienali; 1999 Karşı Sanat, “Ölüm=Ölüm”; 2001 “Modern Türk”, Has Ahırlar, Topkapı Sarayı; 2002 “Harem”, UPSD Sanat Merkezi; 2005 “Hırsız Kent”, Aksanat; 2009 İstanbul Modern “Yeni Yapıtlar Yeni Ufuklar” ve 2009 “Berlin İstanbul Next Wave”, Martin Gropius Bau.

Başlıca kişisel sergileri: 1992 Kare Sanat Galerisi; 1998 “Alacakaranlık”, Teşvikiye Sanat Galerisi; 2003 “Gece Bahçesi”; 2005 “İstila”, Evin Sanat Galerisi; 2007 “Kontrol Odası”, Milli Reasürans Sanat Galerisi; 2010 “İçimdeki Şeytanı Öldürürsen Meleği de Öldürürsün”, “Çarpışma”; 2012 “Labirent”, Pi Artworks.

Katıldığı uluslararası fuarlar: Contemporary Istanbul, Scope Basel, Art Dubai, Marrakech Art Fair, “A Selection of collection of Istanbul Modern” Bahrain National Museum, ArtInternational İstanbul ve Armory Show NY.


7 Aralık 2022 Çarşamba

BURÇİN ERDİ: “İNSAN RUHU İÇİN BİR GEN YOK”

Burçin Erdi, 11222, 2022, tuval üzerine karışık teknik | mixed media on canvas, 120,5x140 cm.


Labirent Sanat 8 Aralık 2022 – 14 Ocak 2023 tarihleri arasında Burçin Erdi’nin son dönem çalışmalarının yer aldığı “İnsan Ruhu İçin Bir Gen Yok” isimli sergisini ağırlıyor.

“(…) doğa tanımlamaları içinde cebelleşirken karşıma çıkan; aslında son gibi gözükenin bir başlangıç olduğunu gördüm. Benim için ölüm bir başlangıç oldu. Doğada ölüm yoktu ve doğa sürekli kendini tekrarlayıp yeniliyordu. Bu dairesel hareketin başlangıcı bedenimizde (hücrede) başlıyordu. İnsan doğumu ölümünün başlangıcı değil miydi? Ve karşıtlıklar birbirine ne kadar benziyordu”.

Burçin Erdi “Doğa Ana” (2018) ismini verdiği sergisinin kataloğunun giriş yazısında, üretimini şekillendiren doğum-ölüm karşıtlığının, resimleri üzerindeki belirleyici etkisinden söz eder. İnsanı diğer canlı varlıklardan ayıran, tam da bu sonluluğunun bilincinde varlık olması değil midir? Ölümle yüzleşme zorunluluğumuz, yaşamın temel açmazlarından kaygıya sebep olur. Yaşamlarımızın bir noktasında, derin bir varoluşsal anlam krizi olarak ortaya çıkan kaygı, kim olduğumuzu seçme sorumluluğumuzu açığa çıkarır ve bize hayatımızda değişiklik yapma ilhamı verir. Varoluşçu psikoterapist Rollo May kaygıyı, “sanki dünya kapınızı çalıyordur ve bir şey yaratmak, bir şey yapmak zorundasınızdır” benzetmesiyle tanımlar. Dolayısıyla kendi özünü bulabilmiş insanlar için kaygının; yaratıcılık ve cesareti teşvik eden özelliğini vurgular.


Burçin Erdi, 11222, 2022, tuval üzerine karışık teknik - mixed media on canvas, 125x160 cm.


Belirsizlik içinde ileri atılan bireyin duyumsadığı, geleceğe yönelik umut, insan ruhunun arkasındaki itici güçlerden biridir. Umut insanın seçtiği kişi olabilmesi, zorluklara katlanması, bu zorlukların üstesinden gelmesi ve ilerlemesi için gerekli motivasyonu sağlar. Bu, türümüzün tanımlayıcı özelliğidir. Bir sebeple umudu ortadan kaldırdığınızda, aslında insanlığının bir parçasını da ortadan kaldırmış olmaz mıyız? Peki, bir kişinin geleceği; kendi seçimleri, kaderi, şansı, hırsı, arzusu, tutkuları veya zekasıyla değil de anne babasının seçimleriyle belirlenseydi, durum nasıl olurdu? Bu türden bir belirlenim, kişinin yaşamında umuda yer bırakır mıydı? Başkası tarafından kurgulanmış bir yaşamın, varoluşun sorumluluğu kimde olurdu? Kendi irademizin dışında şekillenen bir yaşamın otantikliğinden bahsedilebilir mi?

21. yüzyılda ticarileştirilmiş genetik mühendisliğinin toplum üzerinde yaratabileceği olası sosyal sonuçları konu edinen “Gattaca” (1997) filminde toplumun cinsiyet, etnisite veya ırka göre kutuplaşması yerine, bireyin toplumdaki yerini ve değerini belirlemenin birincil yolu olarak, kişinin genetiğinin kalitesine yöneldiğini görürüz. Bir kişinin geleceği artık hayatında bir şeyler yapma arzusu veya hırsı tarafından belirlenmez, bunun yerine zeka, atletizm veya işyerindeki potansiyel için, genetik yatkınlıklarına göre değerlendirilir.  Nihayetinde süper insan nesilleri yaratmak öylesine iyi sonuçlar vererek yaygınlaşmıştır ki, gen düzenlemesi ile tasarlanmayan çocuklar görece azınlıktır. Genetiği düzenlenmiş süper insanlar kadar yetenekli ve güçlü olmadıkları içinde toplumsal yaşamda ayrımcılığa uğrarlar. Filmde genetiğine müdahale edilmemiş Vincent ve genetiği tasarlanmış kardeşi Anton’un birlikte büyüme sürecine tanık oluruz. Vincent'ın ruhu ve hayallerine ulaşma isteği, toplumu alt etmesini sağlar. Tanrı vergisi genetiğiyle bile istediğini elde eder. Günümüzde dünyaya hükmetme gücüne sahip insanın (beyaz-batılı-erkek) teknolojinin olanaklarıyla, türünü kusursuzlaştırma mücadelesinde gözden kaçırdığı, karşıtların birbirini var etmesi olabilir mi?


Burçin Erdi, 11222, 2022, tuval üzerine karışık teknik - mixed media on canvas, 125x160 cm.


İnsanın evreni ve kendi varlığını anlamlandırma sürecinde, belki de üzerinde en az bilgiye ulaştığı kavram zihindir. İlkçağ Yunan felsefesinde “psykhe”, tüm yaşamın temel ilkesi olarak “ruh”; bilincin merkezi olarak da zihin anlamında kullanılırdı. Bu iki anlamıyla bağlantılı olarak, bedene can veren yaşama gücü, yaşam ya da canlılık ilkesi olarak kullanılmıştır. İlkçağ düşünürleri bedeni, ruh-beden düalizmi içinde yorumlamıştır ve ikincil konumda tutulmuştur. Platon bedeni ruhun mezarı olarak, kökleri artık gökte değil yerde olan bir insanlığın kökten kusuru olarak görmüştür. Dini öğretilerde de beden gelip geçici olan, hazların ve günahların kaynağıdır. David Le Breton “Bedene Veda”da çağdaş bilimsel söylemde bedenin, kişiyi taşıyan kayıtsız bir madde olarak düşünüldüğünü; artık özneden ontolojik olarak ayırt edilen bedenin, iyileştirmek için üzerinde etkide bulunulan bir kullanım nesnesine dönüştüğünü; insanın kimliğinin kökü değil, kişisel kimliğin içinde eridiği bir hammadde olduğunu ifade eder.

Gattaca için de kusurlu, hastalıklara açık, kırılgan olan, bedeniyle tamamen faydacı amaçlı bir sipariş nesnesine dönüşen çocuğun, kendi kimliğine ne kadar yer kaldığı sorusu, sanki kökeni çevreleyen koşullar önemsizmiş gibi sorulabilir. David Le Breton; çocuğun, endüstriyel çoğaltılabilirlik çağında, Benjamin’in incelediği sanat eseri gibi biricikliğini, aura’sını, farkını kaybetmez mi? sorusu cevabını içinde barındırır.

Burçin Erdi’nin Labirent Sanat’ta “İnsan Ruhu İçin Bir Gen Yok” başlığı altında bir araya getirdiği resimlerinde orman, mağara gibi doğa betimlemelerinin merkezinde neonatal ya da fetüsleri görüyoruz.


Burçin Erdi, 11222, 2022, tuval üzerine karışık teknik | mixed media on canvas, 30x30 cm. 

Bu izleyende ister istemez ilk anda orman ya da mağara olarak algıladığımız yerin aslında anne karnı olabileceği fikrini yaratıyor. Gördüğümüz insan bedeninin mikroskobik görüntüsü mü, yoksa doğa içindeki bitkilerin ya da ağaçların bir soyutlaması mı? Yoksa beklenen, eşzamanda her iki yaşam kaynağına dair bir anlatı kurmamız mı? Yeni doğan; sanatçının izi olan resmin mi, yoksa atalarının hükmetmeye çalıştığı doğanın mı merkezindedir? Nitekim bilim ve tekniğin geldiği son aşamada kadın bedeninin de işlevlerinin teknik olarak formüle edildiği, hakim olunabilen biyolojik bir ayrıntıya indirgendiği söylenebilir.

Burçin Erdi’nin Labirent Sanat’ta gerçekleşecek sergisi ismini, Vincent’in yaşadığı zorlu süreçlerden sonra dile getirdiği “insan ruhu için bir gen yok” repliğinden alıyor. Doğum-ölüm, doğa-insan, insan-hayvan, zihin-beden, doğal-yapay gibi ikilikler Burçin Erdi’nin düşünsel ve üretim süreçlerini etkileyen gizil kavramlar.  “İnsan Ruhu İçin Bir Gen Yok” sergisiyle tüm bu sorulara yatıştırıcı, nihai yanıtlar aramaktan çok geleceğe dair önermeler üzerinde düşünmek ve tartışmak için sizleri 8 Aralık 2022 – 14 Ocak 2023 tarihleri arasında Labirent Sanat’a bekliyoruz.

Kaynaklar:

•Burçin Erdi, “Doğa Ana | Mother Nature” sergi broşürü, 25 Aralık 2018-18 Ocak 2019, Cer Modern Hub – Ankara.

•David Le Breton, “Beden Veda”, Çeviren: Aziz Ufuk Kılıç, Sel Yayıncılık, İstanbul-Ekim 2016.

•Rollo May, “Yaratma Cesareti”, Çeviren: Alper Oysal, Metis Yayınları, İstanbul-Şubat 2015.


Burçin Erdi.


Burçin Erdi Kimdir?

Burçin Erdi 2003 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim bölümünden Sakıp Sabancı Özel Sanat Ödülü’nü alarak üçüncülükle mezun oldu. Yüksek lisansını ve sanatta yeterliliğini aynı üniversitede tamamladı. Tez çalışmalarını İspanya Sevilla Üniversitesi’nde yaptı. Bir dönem İspanya’da yaşadı. 33. DYO Resim Yarışması, T.C. Orman Bakanlığı Resim Yarışması, 3. Şefik Bursalı Resim Yarışması gibi birçok yarışmada önemli derecelerin sahibi oldu. Birçok uluslarası ve yurtiçi sergi, fuar, bienallere katıldı. Eserleri özel ve banka koleksiyonları, müze ve galerilerde yer alan Burçin Erdi, İstanbul’daki atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.

Labirent Sanat

Çatma Mescit Mah. Tepebaşı Cad. No: 56 K: 2 34430, Beyoğlu / İstanbul

Ziyaret saatleri: Salı - Cumartesi: 11.00 - 19.00

info@labirentsanat.com | +90 531 712 45 25


5 Aralık 2022 Pazartesi

Brave and Strong Women of Wencke Uhl

Wencke Uhl, who often reflects images of women from different ethnic backgrounds on her canvases, strongly advocates reclaiming the female body and femininity through the eyes of a female artist.

Interview by Ummuhan Kazanc

 

                                Wencke Uhl, “Salt’n’Pepper”, acrylic and paper on canvas, 120 x 120 cm.

Dear Wencke Uhl, at what stage of your life did you decide to be interested in art? When was the breaking point?

I’m not sure when I got interested in art, but I have always been a very visual person. Be it illustrations, photographs, movies or fashion and lifestyle – I like looking at things. To this day, I can enjoy a beautiful cinematography as much as a good story, just like I don’t judge but I do appreciate a pretty book cover, and I find clothing an expression of personality.

I have painted for as long as I can think of.­ Probably like most kids, it was one of the first things I did. I have always painted and or created one thing or another, but I think I took up painting more excessively in recent years, because I finally have enough time to pursue it seriously.


        

                                    Wencke Uhl, “Pretty in Pink”, 2022, Acrylic and oil on canvas, 100 x 120 cm.


You are a figurative paintress and you draw inspiration from human beauty and the female form. What does figure painting mean to you?

What I like about figure painting is that I find the human expression is among the strongest and most diverse forms of articulation. A facial expression or posture can comprise and reflect so many feelings at once – more than a tree, house, animal or, to me, also abstract objectless art ever could. Also, as a teenager I wanted to become a fashion designer. I believe painting women is a remnant from this time.

While most of my paintings have a somewhat realistic approach, I’m not striving to be a photorealistic paintress. I like adding strong contrasts, patterns, or playing with exaggerated light and shade whenever I feel it supports the mood or attitude I want to convey.

Do you work with a live model or do you paint with inspiration from the people around you?

I use photographs for reference. These can be of random people I see in magazines or online, stars and starlets or people around me. It’s not so much about the specific person though but about a mood or the way the person holds themselves that catches my interest. And I always modify my paintings from the reference photo to make it my own creation and not just a copy.


Wencke Uhl in her studio.


 

What do the women who make up the subject of your paintings tell the audience, do they have a message?

They’re strong, emancipated women of every ethnicity and I wish both to counter traditional images (of women) as being subordinate or inferior and to promote diversity, self-confidence, and freedom. Moreover, women have long been underrepresented in the arts and have usually been filtered through the male gaze. So, while I’m not much of a feminist, I’m a strong advocate of reclaiming the female body and femininity through the female gaze.

Popular culture, gender rights, identity, equality should be an endless source of inspiration for you. How popular culture and social events affect you and your art?

They are a huge influence for me. I love how popular culture has evolved in recent decades – how stereotypes are broken down into more diverse categories and images, and I love the vibrant culture it thus continues to create. This dynamic is exactly what I’d like to portray and reflect in my art.

According to “Social Identity Theory” identity is formed, among other factors, by our significant others, so family and friends and today also strongly by the media. And while the media in the past have fostered very limited social roles of and for women, just like other marginalized groups, I’d like to add my version to the cluster.

In your paintings, women look very strong and are represented in bold colors. How would you explain this approach?

I came of age on the 90’s, the beginning of establishing the image of emancipated women in popular culture. This image strongly influenced my view of the world and how it should be. So, I feel like passing on and nurturing this image. I like using bold colors because I find it underlines the bold attitude I wish to convey, but also because I simply find it aesthetically pleasing.


                       Wencke Uhl, “Looking Out”, 2021, Acrylic and paper on high-quality canvas stretcher, 70 x 70 cm.



We see combination of different art styles like pop art, realism, impressionism, illustration art and so on in your paintings. Can you tell us a little about your style and technique?

I just like all those styles a lot and wouldn’t want to decide for one. More importantly though: all those styles are a reaction to their time. As, for example, impressionism was a reaction to the rise of photography, which threatened to replace hitherto realistic painting and thus, created the desire to newly establish painting as a relevant form of art. In the same way my mix of styles and mediums is a product of today’s reality, in which boundaries are floating and we have seemingly endless influences and possibilities.

Lastly, can we learn about your futures plans? Do you have exhibitions?

I currently have a group exhibition at Maison 10 in New York City, which I’m very excited about, and which runs until mid-August. I do have two projects in mind for the fall, but nothing’s been finalized, so I can’t tell, yet J


Wencke Uhl Biography

Wencke Uhl is a contemporary figurative painters living and working in Germany. She draws inspiration from human beauty and the female form. As a teenager Uhl wanted to become a fashion designer and her fashion-forward aesthetic continues to shine alongside the deliberate and differentiated elements that define the vivacious and independent nature of her subjects. Uhl still likes to “dress” women in shapes and patterns, but her focus shifted from the purely fashion-oriented to including elements of storytelling. 

Her works capture a situation, a moment, or an expression, playing with concepts of identity and self-image, and reflecting the vibrant pop culture and mood of today’s transitional time. Emancipation, diversity, equality, and liberty are a natural and inherent part of her idea of how the world should be. Consequently, she is usually drawn to subjects displaying a certain independence, strength, and nonchalance.

Freed of the male gaze, Uhl celebrates femininity by capturing images of powerful women that have their own agenda and that defy objectification and subordination. Her subjects are dripping in bold colors that exude a compelling and vivid dynamic. Uhl creates her paintings using acrylics, oil paint and decoupage. Experimenting with different techniques, texture, and patterns, Uhl demonstrates mastery of graphic lines, composition, and color theory.

While her themes, saturated color palette and way of stylization employ the aesthetic vocabulary of pop art, her style also draws on realism, impressionism, illustration art and modernism as well as film and photography. Thus, it firmly places her in the pluralism of contemporary art. Her work is sold internationally throughout the US, Europe, and Australia.

 

 


23 Kasım 2022 Çarşamba

Usta Ressam ve Gravür Sanatçısı ASIM İŞLER’i Vefatının 15. Yılında Saygıyla Anıyoruz.


ASIM İŞLER (1941-2007) 1941 yılında Tirebolu’da dünyaya gelmiş olan Asım İŞLER, yaşamı boyunca resim sanatına olan yaşamsal ilgi ve tutkusunu geliştirerek bu sanatın temel formlarında ve tekniklerinde yapıtlar ortaya koymuş çağdaş Türk resminin önemli bir temsilcisidir. Yapıtları yağlıboya tuvaller, akrilik tuvaller, gravürler, litografiler, Paris afiş resimleri, karton üzerine akrilik, suluboya, pastel ve guaj eserler olarak çeşitlilik göstermektedir. 1966 yılında Cemal Tollu, Neşet Günal, Sabri Berkel gibi hocalar ile çalışarak İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi. DEMSA Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı Müzesi, Elgiz Müzesi, Arkas Koleksiyonu, Selçuk Yaşar Müzesi-İzmir, Akbank ve Ekonomi Bankası gibi yurtiçi ve yurtdışında pek çok özel kurum, müze ile önemli kişisel koleksiyonlarda yapıtları yer almaktadır. 1975 yılında Görsel Sanatlar Derneğinin kurucu üyesi olup yönetiminde yer almakla birlikte, 1986 yılında çalışmalarına başlayan Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin de kuruluşunda bulunmuş olan İşler, aynı zamanda Sotheby’s’in 1996 yılında Londra’da düzenlediği Türk resim müzayedesine katılan ilk sanatçılarımızdandır.

17 Kasım 2022 Perşembe

Filiz Pelit “Denge” Sergisiyle İzmir GT Art Sanat Galerisi’nde


Filiz Pelit, "Bilge Kadınlar”, tuval üzeri yağlıboya, 60x80 cm.



Filiz Pelit dört yıl aradan sonra 22. Kişisel sergisiyle İzmir GT Art Sanat Galerisinde sanatseverlerle buluşuyor.11 Kasım - 26 Kasım 2022 tarihleri arasında gezilebilecek sergisinin konsepti “Denge”. 82 eserin yer aldığı sergide kağıt üzeri, mdf üzeri karışık teknikten, tuval üzeri yağlıboyaya kadar geniş bir yelpazede eserler bulunuyor.
2018 yılında açtığı “Bilge Kadınlar” sergisinde; kendine yeten, sevgisini, bilgisini etrafa verebilen, kendiyle kavgası bitmiş, dingin, adaletli kadınları izlemiştik. “Denge” sergisinde bu konseptin devamı olan taşlar da yer alıyor. Her bir taş bu değerleri sembolize ediyor. Üst üste, incelikle, bir noktada birleşip, dengeyi kuran, bütünü oluşturan bir olmuşluk haline dönüşüyor.     


Filiz Pelit.


Filit Pelit Kimdir?

1964 yılında doğdu.1985 yılında Buca Eğitim Fakültesi Resim bölümünden mezun oldu. Rusya, İngiltere, Dubai, Fransa, İsviçre, Almanya, Kıbrıs, Tunus, Amerika ve Türkiye'deki çeşitli kurum ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır. Ankara Tisva, İzmir BEF Görsel Sanatlar Buluşması, Tunus Monastır Uluslararası Sanat Festivali, 3. İzmir Uluslararası Sanat Bienali gibi Uluslararası etkinliklere katıldı. Katıldığı sergilerden Özel Ödül, Onur Belgesi, Teşekkür Belgesi, Başarı Plaketi ve Paris SNBA (Societe National Des Beaux-Arts)’dan Gümüş Madalya (2011) ve Altın Madalyası (2016) bulunmaktadır. SNBA Türkiye Delegasyonu sanatçılarındandır. USA, Romanya, Paris, Luxemburg, İspanya, Japonya, Almanya, İtalya ve Tunus'ta Uluslararası sergilere katılmıştır. 22 kişisel sergi açmıştır. 100’den fazla ulusal ve uluslararası karma sergiye katılmıştır. Çeşitli televizyon kanallarında Resim Eğitimi Programı hazırlayıp sunmuştur. Çeşitli dergi ve gazetelerde köşe yazıları bulunmaktadır.


Filiz Pelit, "Denge" Serisi, 2022, tuval üzerine yağlıboya, 60x70 cm.


Filiz Pelit, "Denge" Serisi, tuval üzerine yağlıboya, 50x70 cm.

15 Kasım 2022 Salı

Mersin Sanat Edebiyat Dergisi İlyas Halil Öykü Ödülü Başvuruları Devam Ediyor

                                        Mersin Sanat Edebiyat Dergisi İlyas Halil Öykü Ödülü Başvuruları Devam Ediyor.


Mersin Sanat Edebiyat Dergisi’nce yürütülen İLYAS HALİL ÖYKÜ ÖDÜLÜ 2022 başvuruları sürüyor. Yazar Nursel Duruel, Yazar Ali F. Bilir, Yazar Orhan Özdemir, Yazar Remzi Karabulut ve Özlem Demiralev’den oluşan seçici kurul, Aralık ayında sonuçları belirleyecek, Birinciye 2.500 TL, İkinciye 1.500 TL, Üçüncüye 1.000 TL, Dördüncü ve Beşinciye Mansiyon (Teşvik) Ödülün verileceği değerlendirme sonuçları 1 Ocak 2023 tarihinde açıklanacak. Başvurular 30 Kasım 2022’de sona erecek, ödül töreni ileride bildirilecek.

Başvuru şartlarını; www.mersinsanatedebiyat.com adresinden ya da yarışma sekreteri erkanozaydin48@gmail.com’dan öğrenebilirsiniz.

İlyas Halil Kimdir?

Şair ve yazar. 1930, Adana doğumlu. Çocukluğu ve gençliği Mersin’de geçti. 1964 yılında ailesiyle birlikte Kanada’ya göç etti. Yirmi yıl kadar Birleşik Arap Emirlikleri’nde görevli bulundu. Emekli olarak Kanada’daki eşi ve çocuklarının yanına döndü. Şiir ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Şiirlerinin bir bölümü Suudi Arabistanlı şair Abdel Mecit tarafından Arapçaya, Fransız Kanadalı şair ve yazar Stephan Meunier tarafından Fransızcaya çevrildi.

İlyas Halil’in Eserleri:

ŞİİR: Hal ve Hayal (1950), Mürdüm Dalı (1953), Emerson’dan Şiirler (çev., 1954), Yalandır Herhalde (1959), Altmış Beş Yıl Beklemek Gerek (1998), Dört Damla Bahar Yağmuru (2000), Tuz Çizgisi (2001), Pazar Sabahı Güvercinler (Türkçe - İngilizce, 2005).

ÖYKÜ: Doyumsuz Göz (1983), Çıplak Yula (1985), İt Avı (1987), Boyansın Ramazan (1989), İskambil Evler (1991), Kiralık Mabet (1993), Sarhoş Çimenler (1995), Gâvur Memur Aranıyor (1999), Körler Bahçesi (2004), Agap Çiçeği (2006).

Mersin Sanat Edebiyat Dergisi İlyas Halil Öykü Ödülü

Mersin Sanat edebiyat Derneği yayın organı olan MERSİN SANAT EDEBİYAT DERGİSİNİN düzenlediği İLYAS HALİL ÖYKÜ ÖDÜLÜ’nün amacı şair ve yazar İlyas Halil’in kişiliğini tanıtmak, onun değerlerini gelecek kuşaklara aktarmak ve edebiyatımıza yeni yapıtlar kazandırmaktır.

Katılım Koşulları

1.İlyas Halil Öykü Ödülüne 18 yaşını doldurmuş olan herkes, yetişkinlere yönelik öyküleriyle katılabilir.

2.Yarışmaya katılan öykülerin dili Türkçe olmalıdır.

3.Öykülerde konu serbesttir.

4.Yarışmaya her aday ancak bir öyküyle katılabilir. Birden fazla öykü değerlendirmeye alınmaz.

5.Öyküler Word ortamında, A4 kâğıdına, 12 punto Times New Roman yazı karakteriyle, 1,5 satır aralığında yazılmalı ve beş (5) sayfayı geçmemelidir.

6.Öyküler, tek yönlü kâğıda beş (5) nüsha bilgisayar çıktısı ile başka bir zarf içinde de yazarın özgeçmişi ve kimlik bilgileri, üzerine rumuz yazılarak belirlenen adrese birlikte gönderilmelidir. Öykü sayfalarında yazarın ismi olmamalı, belirleyeceği bir rumuz ilk sayfanın sağ üst köşesine yazılmalıdır.

7.İlyas Halil Öykü Ödülüne katılan öyküler iade edilmeyecektir.

8.Dereceye giren öykülerin yayın hakkı iki yıl süreyle Mersin Sanat Edebiyat Dergisine aittir. Öykünün dijital kopyası erkanozaydin48@gmail.com adresine gönderilmelidir.

9.Gönderilecek öyküler daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış, başka yarışmalarda ödül almamış olmalıdır.

10.Başvurular posta veya kargo ile belirtilen adrese gönderilmelidir.

11.Başvuru koşullarını sağlamayan öyküler geri bildirilmez.

12.Gönderilen öykülerin içeriğiyle ilgili hukuksal, bilimsel ve yazınsal sorumluluk öykünün yazarına aittir.

13.Öykülerin değerlendirilmesinde konuya bağlılık, Türkçeyi kullanma gücü, kurgu becerisi, yaratıcılık, özgünlük, anlatımda akıcılık, noktalama ve yazım kurallarına uygunluk gibi özellikler aranacaktır.

14.Fazla sayıda noktalama ve yazım hatası içeren öyküler değerlendirme dışı bırakılır.

15.İlyas Halil Öykü Ödülü’ne gönderilen öyküler özgün (yazara ait) olmalıdır, başkasına ait yapıttan alıntı içermeyecektir. Ödül alan öykülerde değerlendirme sonrasında böyle bir olgu ortaya çıkarsa, yazar aldığı ödülü iade edecek, ortaya çıkacak zararı tazmin edecek, hukuksal gelişmenin tarafı olacaktır.

Gönderi Adresi:

MERSİN SANAT EDEBİYAT DERGİSİ adına:

Erkan Özaydın

Cumhuriyet Mah. GMK Bulvarı Palma 1 Sitesi No: 965E B5 Blok Daire: 4

Davultepe/ Mezitli/ MERSİN

Telefon: 0536 771 51 59

e-posta: erkanozaydin48@gmail.com

8 Kasım 2022 Salı

RESSAM REŞAT CEYLAN’IN GÖRÜNMEYENİ GÖRÜNÜR KILAN GİZEMLİ PORTRELERİ

Reşat Ceylan, “İsimsiz”, 2021, tuval üzerine yağlıboya, 90x110 cm.

Ressam Reşat Ceylan’ın hemen hemen tüm portre çalışmalarında, öznenin etrafında adeta bir plasentayı andıran bir doku bulunuyor ve bu doku ve portrelerin saydam görüntüsü, O’nu diğer sanatçılardan oldukça ayırıyor. Reşat Ceylan’ın dünya görüşü, tüm varlıkların etki altında olduğu bir felsefeye sahiptir. Etki kavramı soyut bir kavramdır ve görülemez. Ceylan, resimlerinde soyut kavramları görünür kılıyor.

Röportaj: Ümmühan Kazanç


Reşat Ceylan, “İsimsiz”, 2020, tuval üzerine yağlıboya, 110x130 cm.


Sevgili Reşat Ceylan, röportaj teklifimi kabul ettiğin teşekkür ederim. Her sanatçının, sanat hayatına başlamasıyla ilgili gerçekten çok özel bir hikayesi vardır. Bu bağlamda senin sanat rüzgârına kapılma hikayeni öğrenebilir miyiz? 2007 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünü de birincilikle kazanmışsın. Ama üniversiteye başlamadan çok önce sen resim çalışmalarına başlamıştın değil mi?

Öncelikle nazik davetin karşısında çok mutlu oldum. Evet, ben de çok küçük yaşlarda sanat ile ilgilenmeye başladım. Sanata meyilli bir çocuktum. Sürekli resim çiziyordum, üniversiteye girdiğimde resim çizmeyi, boyanın nasıl kullanılacağını, kısacası işin tekniğine çoktan hakimdim. Üniversitede Veli Mert atölyesinde de sanatın teorik ve geri kalan teknik kısımlarını öğrendim.

Senin resim çalışmalarının ana merkezini portre çalışmaları oluşturuyor. Portre çalışmak senin için ne anlam ifade ediyor?

Erken resim dönemlerimde sık sık portreler çizerdim. Ben yaptığım işten keyif almayı seven ve keyif almak için çeşitli yollar arayan biriyim. Elbette bazen hedefe ulaşmak için zorluklara da katlanmak gerekir, işin zor tarafından da tutmak gerekir. Ben her ikisini de bir arada yapmak istedim. Portre çalışmak resim sanatının en zor alanıdır. Aynı zamanda bana keyif veren bir yanı da vardı. Bu yüzden o zamanlar benim için hem zor hem de keyifli olan portreye yöneldim. Tabi portre çalışmak zamanla çok kolay bir hale geldi.


Reşat Ceylan, “İsimsiz, 2018, tuval üzerine yağlıboya, 140x130 cm.

Hiper-realist resim tekniğini neo-ifadeci bir yorum ile birleştiriyorsun. Gerçekten çok özel bir portre tekniğin var. Bu teknik nasıl gelişti, biraz tekniğinin sırlarını bize anlatır mısın?

Üniversitedeyken hiper-realist bir yaklaşımla portreler çizmek beni çok heyecanlandırıyordu. İnsan teninde gözlemleyip tespit ettiğim tonları tek tek büyük bir sabırla işlemek çok haz veriyordu. Aynı zamanda bu detaylı tekniğin analitik bir düşünce yapısını da beslediğini fark ettim. En azından ben öyle hissettim. Kişiye göre değişebilir tabi. Daha sonraları kullandığım tekniğe dünya görüşümü ekledim. Bunun için bir kaç aylığına atölyeye kapanıp okumalar, araştırmalar yaptım. Dünyayı algılayış tarzımı, resimlerime olduğu gibi yansıttım. Bana göre tüm varlıklar etki altındadır. Hepsinin de kendilerine ait alanları var ve bu alanlara hem dışsal hem de içsel anlamda sürekli olarak bir şeyler eklenir. Benim sorunsalım görünmeyeni görünür kılma çabasıydı. Bu görüşü resimlerime ekleme biçimi üzerine kafa yorduktan sonra resim yapmaya devam ettim.


Reşat Ceylan, "İsimsiz", 2021, polyester, yağlıboya, demir, 250x130 cm.


Hemen hemen tüm portre çalışmalarında, öznenin etrafında adeta bir plasentayı andıran bir doku bulunuyor ve bu doku ve portrelerin saydam görüntüsü, seni diğer sanatçılardan oldukça ayırıyor. Bu dokuyu nasıl yorumlamalı sanat izleyicileri?

Benim dünya görüşüm tüm varlıkların etki altında olduğu bir felsefeye sahiptir. Etki kavramı soyut bir kavramdır ve görülemez. Ben resimlerimde soyut kavramları görünür kılıyorum. Onları bazen renklerle bazen parlak ya da mat renk geçişleriyle, bazen renkli dairesel şekillerle amorf olarak resmediyorum. Soyut ve somutun iç içe geçmesi, görülebilir olması benim temel düşüncemi oluşturuyor. Kısacası insan portresinin etrafındaki etki kavramının verdiği soyut şekilleri görünür kılıyorum.

Tabi ki betimlediğin portrelerin, görünen ve izlenen hikayelerinin dışında, alt katmanlarında anlattıkları çok özel hikayeler var. Resimlerinin öznesini oluşturan portreleri, sosyoloji, felsefe ya da psikoloji açısından değerlendirdiğimizde hangi sırlara ya da gizlere ulaşıyoruz?

Kısaca özetlemek gerekirse; cümleye parantez açmak gibi yaşamın içine parantez açıyorum. Yaşamın içindeki parantezin resmini çiziyorum. Birçok şey göründüğü gibi değildir sonuçta. 

Reşat Ceylan'ın eserlerinden bir seçki.


Bildiğim kadarıyla canlı model ile çalışıyorsun. Canlı model ile çalışmak nasıl bir fark yaratıyor?

Canlı modelin en büyük avantajı istediğiniz pozu vermesi ve arada kendiliğinden çıkan duruşların yeni fikirler vermesi. Tasarladığım projelere katkı sağlıyor.

Sanatın en çok nelerden besleniyor? Tiyatronun senin için çok ayrı bir önemi olduğunu biliyorum. Tiyatro senin plastik dilini nasıl etkiliyor?

Öncelikli olarak kendi benliğimden besleniyorum; dünya görüşüm, hissettiklerim, sezgilerim sanatımı oluşturan etkenler. Tiyatronun bende yarattığı etki çok önemli. Oyunculuk yapmanın en güzel yanlarından biri; kendinizi açılmış hissetmeniz. Resim bana geniş bir bakış açısı kazandırıyorsa, tiyatro da bakış açıma geniş bir bakış açısı daha ekliyor. Tiyatroya 20 yaşında başladım. Resim ve tiyatronun birbirini beslediğini fark ettim. Çizdiğim figürlere duygu ve düşünce eklemek olsun, mekanı üç boyutlu algılamak olsun, mekanı tasarlamak vb. gibi durumlarda tiyatronun bana katkısı oldu. Resim dışında heykel, dijital sanat ve sinema alanlarına da ilgim var. Bütün bunların sanatıma katkısı oluyor. Hayatın her anında sanatımı besleyecek bir şeyler bulabiliyorum. Her şey bakış açısına bağlı.


Reşat Ceylan, “İsimsiz”, 2022, tuval üzerine yağlıboya, 130x70 cm.



Bir iki istisna dışında resimlerinin konusunu kadınlar oluşturuyor. Kadın bedeni ve ifadesini senin için bu kadar özel kılan nedir? Çalışmaların güncel sosyal veya politik meselelerden nasıl etkileniyor?

Çalışmalarımın ana konusu etki kavramı. Doğadaki tüm canlılar ve nesneler bu kavramın etkisindedirler. Son zamanlarda kadın bedeni üzerinden çalışıyorum. Kadınların duygu ve düşünceleri daha yoğun yaşadıklarını düşündüğüm için burada kadını ön plana çıkardım. Modellerimin birçoğunun kadın olmasının da etkisi var.

Reşat Ceylan, "Mizantropi Kodları", 2019, Fotoğraf.

Çalışmalarını, resim anlayışını ya da tekniğine etkisi olan sanatçılar ya da düşünürler var mı?

Bana ilham veren filozoflar arasında; Jean-Paul SARTRE, Baruch SPINOZA, Immanuel KANT önde gelir. Diğer filozofların görüşlerini de inceliyorum. Benim resimlerimde oluşturduğum dünya; genelde farklı görüşlere sahip düşünürlerin de düşünce biçimlerinden oluşan bir dünya. Dış dünyayı düşünün. Dış dünyada sadece somut nesneleri ve canlıları görürüz. Benim oluşturduğum dünyada ise hem somut hem de soyut kavram ve düşünceleri görürüz. Hatta benim dünyamdaki figürler soyut kavramlara dokunup değiştirebilme özelliğine de sahipler.

Sanatta nasıl bir kariyer planlıyorsun? Gelecek ile ilgili projelerin nelerdir?

Hedefim dünyaya açılmak. Bunun için çok çalışmam gerektiğini biliyorum. Resim, heykel, video, kısa film, dijital sanat alanında projelerim var. Bir kısmını bitirdim, yarım projelerim de var. Bu projeleri önemli galeri ve müzelerde sergilemek için çalışıyorum.

Reşat Ceylan.


Reşat Ceylan Kimdir?

Resim ağırlıkta olmak üzere heykel, dijital sanat ve tiyatro alanlarında çalışmalar yaptı. 2007 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünü birincilikle kazandı. 2002'den bu güne kadar yurt içi ve yurt dışı olmak üzere birçok sanatsal etkinliklere katıldı. Yapıtları, Türkiye dışında, Amerika, İsviçre, Almanya, Fransa, Mısır, Afrika ve Fransa’daki özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir.

Kişisel Sergiler

"e(+)ki/ PARANTEZİN İÇİNDEKİLER", Gallery Anatolia / Ankara 2019

"e(+)ki/ GÖRÜNMEYENİ GÖRÜNÜR KILMAK", Niart Gallery / İstanbul 2016

"e(+)ki/ PORTRE" Mersin Ticaret ve Sergi Salonu / Mersin 2014

"e(+)ki/ DUYGU HELEZONLARI", Madallion Art Gallery / Ankara 2013

"Mezuniyet Sergisi" İçel Sanat Kulübü/ Mersin 2012

Katıldığı Bazı Etkinlikler

“İstanbul Sanat ve Antika Fuarı”, Neo Art Gallery 2021

“Bodrum Sanat ve Antika Fuarı”, Gala Galeri 2021

“Artcontact İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı”, Tabularasa Transnational Art 2021

“2. Ulusal Çevre Sanat Etkinliği”, Circular Çevre Sanat 2021

"Kırılgan İmge", Ahmet Yeşil Sanat Galerisi / Mersin 2021

"Art.Ist.Project", İstanbul 2020

"Euro Expoart", Neo Art Gallery / Forli İtalya 2019

“Seçki”, Uluslararası Plastik Sanatlar Kolonisi/ İstanbul 2018

"Euro Expoart", Neo Art Gallery/ Forli İtalya 2018

"Karma", Aslanart Gallery/ İngiltere 2018

“Art Ankara Çağdaş Sanat Fuarı”, Ankara 2017

"D'autres Couleurs", La Capitale Galerie / Paris 2015

Ödüller

Altın Melek Sanatta Başarı Ödülü, 2022

Güneş Ödülleri Yılın En İyi Ressamı Ödülü, 2022

Tabularasa Transnational Art Birincilik Ödülü, 2021

Mersin Üniversitesi Resim Yarışması Başarı Ödülü, 2010

11 Nisan Resim Yarışması Başarı Ödülü, 2005

11 Nisan Resim Yarışması Mansiyon Ödülü, 2001