21 Şubat 2023 Salı

Lucian Freud: Efsane Bir Sanatçı

Lucian Freud’un sergide yer alan eserlerinin arasında Rus milyarder Roman Abramoviç tarafından 33.6 milyon dolara bir müzayeden satın alınan “Benefits Supervisor Sleeping” isimli tablosu da yer alıyor, (© Christie’s 2008, © Lucian Freud).


2010 yılında, Lucian Freud (8 Aralık 1922 - 20 Temmuz 2011), 88 yaşındayken Paris Centre Pompidou’da açılan sergisi için kaleme aldığım yazıyı paylaşıyorum.

Yaklaşık çeyrek asır önce, 1987 yılındaki Centre Pompidou’daki retrospektifinden bu yana -bu sergiyle ünü daha da yayılır ve dünya sanat tarihindeki yeri kesinleşir- Freud’un sergisi Fransa’da ilk kez yer alıyor. Sergide, özellikle özel koleksiyonlardan seçilen elli adet geniş boyut tablonun yanı sıra baskıları, çizimleri ve Londra’daki atölyesinin fotoğrafları yer alıyor. Atölye mantığında hazırlanan 900 metrekarelik sergi alanıyla, stüdyosunun Freud’un resimlerinin yaratım aşamasında ne kadar önemli olduğu vurgulanmaya çalışılıyor.


Lucian Freud gece atölyesinde çalışırken, 2005, fotoğraf: 56.7x76 cm.,
(© David Dawson, Londra, Hazlitt Holland-Hibbert’in izniyle).


Lucian Freud’un resimlerini farklı kılan, onun titizlikle ve kesinlikle temeli resim yaratıcılığına dayandırılmış ve neredeyse saplantılı bir şekilde portre ve nüleri ele alması olarak açıklanabilir. Freud: “resmin bir beden/et gibi çalışmasını istiyorum” diyor.

Model, atölyenin kapalı dünyasında yani sanatçının laboratuarında inceleniyor. Freud, bu mekâna ne yerleştirdiyse sadece onu resmediyor, modellerini net bir perspektif içine yani kompozisyonlarının yinelenen ve tanınan parçaları olan mobilya üzerinde veya diğer atölye elemanları arasına oturtuyor: saksı bitkisi, çökmüş bir kanepe, eski bir sandalye, demir yatak başı, lavabo ve boyaları dökülmüş duvarlar…

Atölyenin penceresinden ya da kapısından bakılarak, tepeden resmedilmiş birkaç manzara -Londra evleri ya da fabrikalar, arka bahçeler, boş arsalar, bahçeler, çöp yığınları- çalışması vardır. Freud’un içindeki doğa, kentsel bir doğadır; yavan ve sıkışık.


“Cézanne’dan Sonra”, 2000, tuval üzerine yağlıboya,  214 x 215 cm., (Canberra, National Gallery of Australia, Canberra, NGA Foundation, David Coe, Harold Mitchell AO, Bevelly Mitchell, John Schaeffer ve Kerry Stokes AO’nun yardımlarıyla koleksiyona alınmış, 2001, Fotoğraf: © National Gallery of Australia, Canberra, © Lucian Freud).


Psikanalizin kurucusu Avusturyalı doktor ve psikolog Sigmund Freud’un torunu İngiliz ressam Lucian Freud’un sergide yer alan eserlerinin arasında Rus milyarder Roman Abramoviç tarafından 33.6 milyon dolara bir müzayeden satın alınan “Benefits Supervisor Sleeping” isimli, 1995 tarihli, iş bulma kurumunda çalışan Sue Tilley adlı bir kadını eski bir kanepe üzerinde uyur halde gösteren tablosu da yer alıyor. 1922 yılında Berlin’de doğan Freud, 1933 yılında Nazilerin iktidara gelmesiyle ailesiyle birlikte Londra’ya yerleşir ve 1939 yılında İngiliz vatandaşlığına geçer. Londra Central School of Art, Dedham Cedric Morris’ East Anglian School of Painting and Drawing ve Goldsmiths College’da ders alır. II. Dünya Savaşı’nda, 1941 yılında Atlantik Savaşı’nda deniz subayı olarak görev alır, 1942 yılında bu görevinden alınır. 1943 yılında Sri Lankalı bir editör tarafından bir şiir kitabının resimlendirilmesi için işe alınır. 1944 yılında ilk kişisel sergisini Alex Reid&Lefevre Gallery’de açar.

Lucian Freud, “İki Çocuk ile Yansıma (Otoportre)”, 1965, tuval üzerine yağlıboya, 91x91 cm., (Madrid, Museo Thyssen-Bornemisza, Fotoğraf © José Loren, Museo Thyssen-Bornemisza, Madrid, © Lucian Freud).


Dünyanın yaşayan en önemli sanatçıları arasında gösterilen, profesyonel modellerle çalışmayan Freud’un farklı tuval şekliyle ünlenen tablosu “Cézanne’dan Sonra”, National Gallery of Avustralya Ulusal Galerisi tarafından 7.4 milyon dolara satın alındı. Sanatçının otoportresi ise geçtiğimiz günlerde bir müzayedede 4.4 milyon dolara alıcı buldu. Portre ve nülerinin yanı sıra evlikleri ve aşklarıyla da çok konuşulan Freud’un biraz abartılı da olsa evlilik dışı 40 çocuğu olduğu söylentisi dilden dile dolaşıyor.


Painter’s Garden with Eli, 2006, Photographie - 56,5 x 75,8 cm., (© David Dawson, courtesy of Hazlitt Holland-Hibbert, Londres).


Leigh under the Skylight, 1994, Huile sur toile - 271 x 121 cm., Collection particulière, (Photo © DR ©Lucian Freud).

   

Naked Admirer, 2004, Admiratrice nue, 2004-2005, Photographie - 59 x 76 cm

(© David Dawson, courtesy of Hazlitt Holland-Hibbert, Londres).






5 Şubat 2023 Pazar

Zaha Hadid’den muhteşem bir kültür merkezi: MAXXI ROMA Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi

Maxxi Roma’nın dış görünümü, (© Zaha Hadid Mimarlık, Maxxi Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi).


İtalyan Kültürel Miras ve Etkinlik Bakanlığı tarafından kurulan ve İtalya’nın ilk kamusal, ulusal çağdaş yaratıcılığına adanmış, 150 milyon euro bütçeli, Maxxi Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid’in imzasını taşıyor.

YAZI: ÜMMÜHAN KAZANÇ


Zaha Hadid, 2004 yılında dünyanın en saygın mimari ödüllerinden Pritzker Prize’a layık görülen
ilk kadın mimar oldu, (Fotoğraf: © Steve Double).

1999 yılında açılan mimari proje için açılan uluslararası yarışmayı kazanan Zaha Hadid’in imzasını taşıyan Maxxi Roma müzesinin yapımı 2003 yılından buyana devam ediyordu. Bu modern ötesi yapının inşası nihayet bitti ve geçtiğimiz günlerde açılışı gerçekleşti. Sahsa Waltz’ın muhteşem kareografik enstalasyonları ile açılan müze şimdiden büyük ilgi görüyor.

Müzenin açılışına özel, Sonbahar 2010’da beş önemli sergi açılıyor. Pippo Ciorra, Alessandro D’Onofrio, Bartolomeo Pietromarchi, Gabi Scardi’den oluşan grubun ve Maxxi küratörlerinin organize ettiği “Spazio!” sergisi ile Maxxi Sanat ve Maxxi Mimari koleksiyonlarına eşsiz bir bakış sunuluyor. Achille Bonito Oliva’nın düzenlediği “Gino De Dominicis (1947-1998)” sergisi, sanatçıya adanan ilk antolojik sergi olma özelliğini taşıyor. Kutluğ Ataman’ın, “Mezopotamya Dramları” sergisini Cristiana Perrella organize ediyor. Bruno Reiclin ve Maristella Casciato, “Luigi Moretti” sergisini düzenliyor. “Geografie Italiane” isimli multimedya enstalasyon düzenlemesi ise Studio Azzurro imzası taşıyor.


 Maxxi, Roma şehri ile bütünleşmiş, (© Zaha Hadid Mimarlık, Maxxi Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi).


Maxxi Sanat ve Maxxi Mimari

Kültür kampüsü olarak anılan müze, iki önemli enstitüye ev sahipliği yapıyor. Maxxi Sanat (Anna Mattirolo yönetiyor) ve Maxxi Mimari (Margherita Guccione yönetiyor) sabit koleksiyonlar, koruma, çalışma ve en son sanat akımlarının yaygınlaştırılması programıyla sanatın ve mimarinin desteklenmesine odaklanıyor. Maxxi Sanat koleksiyonunda Boetti, Clemente, Kapoor, Kentridge, Merz, Penone, Pintaldi, Richter, Warhol gibi önemli sanatçılara ait 300 eser bulunuyor. Maxxi Mimari’de ise Carlo Scarpa, Aldo Rossi, Pierluigi Nevri ve diğer mimarların kişisel arşivlerinin yanı sıra Toyo Ito, Italo Rota ve Giancarlo De Carlo gibi çağdaş mimarların projeleri ve “Atlante Italiano” ve “Cantiere d’autore”nin fotoğraf koleksiyonları bulunuyor.


Maxxi Roma’da köprüler, merdivenler, binayı ve galerileri birleştiriyor,
(© Zaha Hadid Mimarlık, Maxxi Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi, Fotoğraf: Iwan Baan).


Sanat ve kültür kampüsü olarak tasarlanan, çok amaçlı, birden çok bilim dalına seslenen Maxxi, aynı zamanda tüm Roma şehrine açılan yeni bir kentsel alan. 29.000 metrekarelik alanda iki müzenin yanı sıra, konser salonu, kütüphane ve medya kütüphanesi, kitap satış bölümü, kafeterya, süreli sergi alanları, çeşitli ticari ve canlı etkinlikler için açık alanlar, çalışma bölümleri bulunuyor.

Zaha Hadid Mimarlık’ın projesi, şehrin kendi dokusu ile birleştirildiğinde, “kentsel kampus” fikrini sunan bir mimari çözüm ortaya çıkmış. Gerçekten, Maxxi, bir kapalı bina görüntüsü ortaya koyuyor ancak geniş hacimsel uzantılar, iç mekânları binanın dışındaki dış boşluklara, bunları da tüm komşu alanlara taşıyor. Dışta yer alan yürüyüş yolu, binanın mimari yapısını takip ederken, tüm çıkma hacimlerin altından da kayıyor ve yaklaşık bir asır önce müzenin yanında inşa edilmiş askeri yapılarla, kentsel bütünlüğünü korumaya devam ediyor.

Cam (çatı), çelik (merdiven ve kolonlar), beton (duvarlar)’un birleşimi sergi alanlarına doğal bir görünüm kazandırırken, hareketli paneller ile bu alanların esnekliği sağlanıyor. Akıcı ve kavisli mimari biçimler, farklı kademelerin değişik uygulamalarla birbirinin içine geçmesi, ışığın farklı kullanımına olanak sağlarken, oldukça karışık mekânsal ve işlevsel bir tecrübenin, sizi her an şaşırtan detayların izlenmesine de imkân veriyor.

 

Anish Kapoor, “Dul”, 2004, enstalasyon, 4610x14630x4610 cm., (© Fondazione Maxxi - Museo nazionale delle arti del 21. secolo-Roma, Ministero per i Beni e le Attività Culturali, Galleria Massimo Minini Brescia’nın izniyle, Fotoğraf: Attilio Maranzano).


Zaha Hadid Maxxi Roma’yı anlatıyor:

“Roma’daki müze ile ilgili en ilginç nokta, burası artık bir nesne değil, daha çok bir saha, bunun anlamı da birçok program müzeye dâhil edilebilir. O artık bir müze değil, bir merkez. Biz burada, iç ve dış mekânların yoğun yapısını dokuyoruz. Bina, kalıcı, geçici, ticari galerilerin şaşırtıcı bir karışımı, geniş kentsel bir alanı çizgisel gösteri yüzeyleri ile suluyoruz. Bu bir kütüphane de olabilirdi; yan yana durmayan birçok bina var, fakat bu yapılar birbirinin içine geçiyor, birbirine ekleniyor. Bunun anlamı, organizasyonsal diyagram sayesinde, farklı programları diğer galeri alanları içine karıştırabilirsiniz. Mimari ve sanat arasında bağlantı kurabilirsiniz; köprüler onları birleştirebilir ve bir sergi haline dönüştürebilir. Bu sayede tüm alana yayılan sergileme gibi ilginç olanaklar yaratabilirsiniz. Maxxi Roma’da tüm alana yayılmış sergiler düzenleme imkânınız var, fakat bunlar aynı zamanda sıkıştırılmış olabilir, böylece çeşitlilik yaratabilirsiniz.”

Projenin arkasındaki ana fikir görsel sanatların sunulması için tarafsız bir yapı yaratmak. Alan sergileme mekânları ile yarılmış; duvarlar onun boşluklarından geçiyor, onların kesişmesi dış ve iç mekânı belirliyor. Bu sistem binanın üç katında da kendini gösteriyor. En gelişmiş, en zengin olan ikinci katta köprüler, binayı ve galerileri birleştiriyor. Ziyaretçiler izole bir binanın kompakt hacmi ile karşılaşmak yerine, yoğunluğun, devam eden boşlukların içine dalmaya davet ediliyor. Bu iç mimari yapısı sayesinde tüm bina boyunca ziyaretçiler farklı manzaralar, açılımlar görebiliyor.

Müze iletişim bilgileri: via Guido Reni 4a, Rome www.maxxi.beniculturali.it


Akıcı ve kavisli mimari biçimler, Maxxi Roma’nın her köşesinde hissediliyor,
(© Zaha Hadid Mimarlık, Maxxi Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi, Fotoğraf: Iwan Baan).

Rakamlarla Maxxi Rome

Proje bütçesi: 150 milyon euro

Öngörülen ziyaretçi sayısı: yılda 200 bin-400 bin kişi

Toplam alan: 29.000 metrekare

Dış alan: 19.640 metrekare

İç alan: 21.200 metrekare

Sergileme alanı: 10.000 metrekare

Maxxi Sanat: 4.077 metrekare

Maxxi Mimari: 1.935 metrekare

Toplam hacim: 113.000 metrekare

Maksimum yükseklik: 22.90 metre

Yapısal çelik: 6.000.000 kilogram

Çelik çatı kirişleri: 700.000 kilogram

Cam çatı: 2.600 metrekare

Çalışan işçi sayısı: 1.500 günde her gün 100 kişi

Toplam çalışma saati: 1.250.000


Sahsa Waltz’ın muhteşem kareografik enstalasyonları ile açılan Maxxi Roma, şimdiden büyük ilgi görüyor,
(© Zaha Hadid Mimarlık, Maxxi Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi, Fotoğraf: Iwan Baan).


Zaha Hadid Mimarlık İmzalı Diğer Projeler

1950 Bağdat doğumlu, Irak asıllı İngiliz vatandaşı olan Zaha Hadid, Londra’da ünlü Architectural Association’da eğitim gördükten sonra, bir süre Office of Metropolitan Architecture adı altında Rem Koolhaas ile ortak çalıştı. Harvard ve Yale’de çeşitli programlara katılan Hadid, 2004 yılında dünyanın en saygın mimari ödüllerinden Pritzker Prize’a layık görülen ilk kadın mimar oldu.

Zaha Hadid, bilinen ve alışılagelmiş mimari, kentsel planlama ve tasarımın sınırlarını zorlaması ve dünya eğitimine yaptığı katkılarla uluslararası alanda tanınıyor. Zaha Hadid için mimari ve çevre büyük önem taşıyor, ikisi birleştiğinde umulmadık sonuçlar ve dinamik biçimler ortaya çıkıyor. Almanya Wolfsburg’daki Phaeno Bilim Merkezi’nde, Zaha Hadid’in alanların karmaşık biçiminde dinamizm ve akıcılık ile karakterize edilmiş olanı arama için verilen uğraşlar açıkça görülmektedir. Amerika Cincinnati’deki Rosenthal Çağdaş Sanatlar Merkezi; Almanya, Leipzig’deki BMW Merkez Binası, gelecek fikrini, keşfedilmemiş mekânsal kavramlar ve hayali biçimlerle dönüştürmesi ile tanınıyor.

Zaha Hadid’in şu anda üzerinde çalıştığı çok önemli projeler bulunuyor: 2012 Londra Olimpiyatları Su Sporları Merkezi; Dubai Signature Kuleleri, Abu Dhabi’de Performans Sanatları Merkezi; Çin, Guangzhou’da Opera Tiaytrosu; Amerika ve Rusya’da çeşitli şahsi gayrimenkuller; İstanbul, İspanya ve Orta Doğu’da nazım planları.

Kültürel binalar:

Rosenthal Çağdaş Sanat Merkezi, Amerika, Cinninnati

Phaeno Bilim Merkezi, Almanya, Wolfsburg

LFone/Landesgatenschau, Weil Am, Rhein, Almanya

Çağdaş Sanatlar Merkezi, Roma, İtalya

Ordrupgaard Müze Genişletme Çalışması, Kopenhag, Danimarka

Maggie Centre, Victoria Hastanesi, Fife, İskoçya

Guggenheim Müzesi, Tainhung, Tayvan

Departement de l’Herault Culture Sport Building, Montpellier, Fransa

Price Tower Sanat Merkezi, Amerika

Plaza des les Arts Cinema Complex, Barselona, İspanya

Marseille Müzesi, Marseille, Fransa

Mind Zone, Millennium Dome, Londra, İngiltere

Desire Opera, Graz, Avusturya

Glasgow Transport Müzesi, İngiltere

Groninger Forum

Çağdaş Sanat Müzesi, Cagliari, İtalya

Neues Stadt-Casino, Basel, İsviçre

Kral II. Abdullah Kültür ve Sanat Evi

Zaha Hadid Mimarlık imzasını taşıyan bir başka yapı olan Kral II. Abdullah Kültür ve Sanat Evi’nde Petra anıtından ilham alınmış. Performans sanatları merkezi olarak hizmet verecek binada, Büyük Konser Tiyatrosu, Küçük Tiyatro bulunuyor. Binanın dış yapılanması ise bir amfi tiyatroyu hatırlatıyor.

 

Kral II. Abdullah Kültür ve Sanat Evi.

Kral II. Abdullah Kültür ve Sanat Evi, Lobi.

4 Şubat 2023 Cumartesi

Ali Elmacı “Dudaklarımı Öp Kalbimi Hançerle” Sergisi ile PİLEVNELİ’de

Beni Kendinden Fazla Sev, 2022, Ali Elmacı ve PİLEVNELİ izniyle
​Fotoğraf: Fethi Karaduman.

Sanatçı Ali Elmacı’nın son dönem kağıt ve tuval eserleriyle birlikte ilk yönetmenlik deneyimini izleyiciye sunduğu yeni sergisi “Dudaklarımı Öp Kalbimi Hançerle”, 14 Ocak-18 Şubat 2023 tarihleri arasında PİLEVNELİ Dolapdere’de ziyaret edilebilecek.

Sergide Ali Elmacı’nın görsel dili ve bakış açısını bu kez yeni bir ortama taşıyan, Bulut Reyhanoğlu prodüktörlüğünde hayata geçen üç yeni kısa metraj filmi izlenebilecek. Bu filmler: Hatice Aslan, Barış Demiröz, Gülnara Golovina, Hakan Meriçliler, Alper Saldıran, Melisa Şenolsun ve Ömer Ülger oyunculuğunda “Tadına Bakınca Kokusunu da Aldım”, Ahmet Rıfat Şungar ve Onur Ünsal oyunculuğunda “Bahçeye de Çıkarız” ve Aleyna Tilki oyunculuğunda “Beni Kendinden Fazla Sev”. “Dudaklarımı Öp Kalbimi Hançerle” sergisine sanatçının özel koleksiyonlardan derlenen eserleri eşlik edecek. Bu sayede Elmacı’nın pratiğine bugüne kadar en kapsamlı bakışı sunacak.


22 Ekim 1976 yılında Sinop’ta doğan Ali Elmacı, 2010 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Yapıtlarında iktidar, medya, güç, toplumsal kalıplar ve popüler kültür eleştirisini ele alan sanatçı, gerek toplumsal gerekse kişisel olguları çarpıcı boyutlarda yorumluyor ve kalıpları karikatürize ediyor.
“Dudaklarımı Öp Kalbimi Hançerle” sergisini 14 Ocak-18 Şubat 2023 tarihleri arasında PİLEVNELİ’nin Dolapdere’deki mekânında ziyaret edebilirsiniz.

Beni Kendinden Fazla Sev, 2022, Ali Elmacı ve PİLEVNELİ izniyle
​Fotoğraf: Fethi Karaduman.



Oğuz Kaleli “Solitude”

Oğuz Kaleli, Untitled, 2023, acrylic and oil on canvas, 160 x 110 cm.


Oğuz Kaleli’nin C.A.M. Galeri’deki ikinci kişisel sergisi 4 Mart - 1 Nisan 2023 tarihleri arasında açılıyor.

“Solitude” başlıklı bu sergide sanatçı, konstrüksiyonları farklı formlarla bağdaştırarak oluşturduğu figür ve mekan ilişkisi bağlamında hem geçmişten beslenerek, hem de gelecekle bir bağ kurarak çağımızın zorluklarına gönderme yapmaya çalışıyor. Çalışmaların bazılarında kayboluşu, bazılarında o kayboluşlardan çıkışı aktarmayı amaçlamakta. Yapıtlarında kişisel birikimlerinden yola çıkıp, doğa ve zaman olaylarını baz alarak, bazen duyu organlarımızla bile deneyimleyemediğimiz gökyüzünde­ki denge, yer altındaki oluşumlar, insanların doğa üzerindeki etkileri, kontrolsüz kentleşme gibi faktörleri ortaya koyuyor. Kullandığı her konstruksiyon parçasını, bir çizgi, doğal ve yapay olan oluşumların hareketlerini temsil eden bir veri olarak ele aldığında, bu verilerin birleşimiyle oluşan ritmik formda hem şimdiki zamanın gelecekle kurduğu bağı aktarırken, hem de insanları da bu aktarımlarda

konuşlandırarak gelecekte bir var olabilme arayışının peşinde…

www.camgaleri.com


Oğuz Kaleli, Untitled, 2023, acrylic and oil on canvas, 240 x 170 cm.


Hayal İncedoğan’ın “Yalnızlık Çağı Vol.I” İsimli Kişisel Sergisi Düsseldorf’ta Açıldı

 

Hayal İncedoğan, Studio.


Farklı disiplinlerden ilham alan eserleriyle dikkat çeken multidisipliner sanatçı Hayal İncedoğan’ın Almanya’da gerçekleştireceği ilk kapsamlı kişisel sergisi olan ‘Yalnızlık Çağı Vol.I’, Anna Laudel Düsseldorf’ta açıldı. Sergi sanatseverler tarafından 10  Mart 2023 tarihine kadar ziyaret edilebilir.

Ekrem Yalçındağ küratörlüğünde bir araya gelen ve sanatçının tuval resimlerinden sesli videolara, neon yerleştirmelerden cam ve ayna işlere kadar farklı tekniklerden eserlerine yer verilen seçki, motif kavramı çerçevesinde gelişen ve ağırlıklı olarak kavramsal düşüncenin izlerini taşıyan yansımalar olarak bütüncül diyaloglar ile kurgulanıyor.


Hayal İncedoğan, “Yalnızlık Çağı Vol.I”_“The Century of Loneliness Vol. I, Fotoğraf_Photo by Katja Ilner, Anna Laudel Düsseldorf, 2023.


İki basamaklı bir sergi serisinin ilki olarak tasarlanan ‘Yalnızlık Çağı Vol.I’ ile sanatçı, hem Türkiye hem de dünya tarihinin, 21. yüzyıl başlangıcından bu yana geçirdiği siyasal, ekonomik, sosyolojik ve dolayısıyla insanda yarattığı etkiler itibariyle psikolojik dönüşümlerini göz önüne alarak içinde bulunduğumuz yüzyıla ait farklı bir çağ tasviri öneriyor.

Özellikle edebiyat, müzik ve sinema referanslarının yer aldığı serginin odağında motif, leitmotif ve nostalji kavramlarına dair karşılaştırmalı bir yorum ve bütüncül bir dil göze çarpıyor. Bu diyaloglar çerçevesinde gelişen sergi, ziyaretçileri; bugünden geçmişe uzanan bir pratikle romantik akım, klasisizm, barok müzik, felsefe, edebiyat, estetik ve sanat tarihinin farklı noktalarından ilham alan okumaların mümkün olacağı katmanlı bir araştırmaya davet ediyor.Kişisel olandan kolektif olana ve politikadan psikolojiye kadar geniş bir spektrumdan beslenen sergi, bu yüzyılın ana arterleri sayılan konularının dışında kalan ve göz ardı edilen birçok meseleyi farklı bağlamlar çerçevesinde yeniden gözler önüne seriyor.

İçinde bulunduğumuz yüzyıla ait yeni bir bakış açısı öneren, görsel dil ve alt metinleriyle birlikte ziyaretçilerle disiplinlerarası diyaloglar geliştirmeyi hedefleyen Hayal İncedoğan’ın, güncel eserlerini bir araya getiren ‘Yalnızlık Çağı Vol.I’, 10 Mart 2023 tarihine kadar Anna Laudel Düsseldorf’ta deneyimlenebilir.

Adres: Mühlenstraße 1 40213 Düsseldorf/Germany

annalaudel.gallery | Facebook | Instagram | Twitter

 

Hayal İncedoğan, “Yalnızlık Çağı Vol.I”_“The Century of Loneliness Vol. I, Fotoğraf_Photo by Katja Ilner, Anna Laudel Düsseldorf, 2023.


Hayal İncedoğan

İzmir doğumlu sanatçı ve akademisyen olan Hayal İncedoğan, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. Şu an aynı fakültede Sanat ve Tasarım Bölümü'nde sanatta yeterlik sürecini tamamlamak üzeredir. 2005 yılında Türkiye’nin ilk özel müzelerinden biri olan Elgiz Müzesi Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan sanatçı aynı yıl dünya çapında gerçekleşen ‘Genç Sanatçılar Avrupa Müzeleri’nde isimli uluslararası proje kapsamında Pera Müzesi’nin seramik koleksiyonuna atıflı bir eser hazırlamış ve koleksiyonla birlikte sergilenmiştir. 2007 yılında Türkiye çapında gerçekleşen bir yarışma ile New York School of Visual Arts Üniversitesi’nin bursunu kazanarak, Türk Amerikan Derneği, Moon and Stars Project ve Mac Art Gallery’nin desteğiyle yeni medya alanındaki ilk sergisini New York’ta göstermiştir.

11-Hayal İncedoğan, “Yalnızlık Çağı Vol.I”_“The Century of Loneliness Vol. I, Fotoğraf_Photo by Katja Ilner, Anna Laudel Düsseldorf, 2023.


2010 yılında Akbank Sanat tarafından gerçekleştirilen 30. Günümüz Sanatçıları Sergisi'nde başarı ödülüne layık görülmüştür. Aynı yıl ‘Çağdaş Türk Sanatı’nın Son 60 Yılı’ başlıklı uluslararası koleksiyon sergisinde eserleri Almanya’da Osthaus Müzesi’nin ardından 2010 Kültür Başkenti Projesi’nin bir parçası olarak Mönchehaus Museum Goslar ve Pécs’te ardından Macaristan’daki Modern Hungarian Galeri’de sergilenmiştir. 2014 yılında İstanbul Art News Dergisi’nin düzenlediği bir ankette ‘Türkiye Çağdaş Sanatı'nda dikkat çeken 40 yaş altı 40 sanatçı’ arasında gösterilmiştir. 2012 yılında Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Galerisi Operation Room’da ‘Rüzgar Yabanidir’, 2014 yılında Art On İstanbul’da gerçekleştirdiği ‘Leylak Şarabı Vol.I’, 2015 yılında Pera Palas Otel’de sergilenen ‘Sonsuzun Sesi’ ve 2019 yılı sonunda Anna Laudel Galeri’de gerçekleştirdiği ‘Zamanın Gölgesinde’ isimli solo sergileri ses getirmiştir.

Çalışmaları bugüne kadar; Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avustralya, Finlandiya, İspanya, Macaristan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerde çeşitli müze ve kurumlarda sergilenmiştir. İstanbul Modern Sanat Müzesi Koleksiyonu, T.C Dışişleri Bakanlığı Koleksiyonu, Elgiz Müzesi Çağdaş Sanat Koleksiyonu, Vehbi Koç Vakfı Sanat Koleksiyonu gibi birçok kurumsal ve özel koleksiyonda işleri bulunmaktadır. Çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı projelerle sürdürmektedir.

 

Hayal İncedoğan, “Yalnızlık Çağı Vol.I”_“The Century of Loneliness Vol. I, Fotoğraf_Photo by Katja Ilner, Anna Laudel Düsseldorf, 2023.


Anna Laudel

Eylül 2021 tarihi itibariyle Gümüşsuyu’ndaki yeni binasında sanatseverlerle buluşan Anna Laudel, yerli ve yabancı sanatçıların eserlerini sergilediği kapsamlı sergilere ev sahipliği yapmaya ve sanatçılarını uluslararası fuarlarda temsil etmeye devam etmektedir. Aynı anda birden fazla sergi ve etkinlik düzenlemeye olanak sağlayan ve yaklaşık 1000 metrekarelik alana yayılan galeri, İstanbul’un önde gelen dinamik güncel sanat merkezlerinden biri haline gelmenin yanı sıra, temsil ettiği sanatçılarla birlikte büyüyerek daha fazla sanatsevere ulaşmayı amaçlamaktadır.

2019’da Almanya’nın Düsseldorf kentinde açtığı ikinci galeri mekânıyla bu alanda yürüttüğü çalışmalarını uluslararası bir boyuta taşıyan Anna Laudel, iki mekânında eş zamanlı olarak Türkiye ve yurt dışından sanatçıların karma ve kişisel sergilerine yer vermektedir.

Galerinin kurucusu Anna Laudel, aldığı eğitim ve içinde büyüdüğü güncel sanat ortamının etkisiyle açtığı galeriler ve yer aldığı fuarlarla sanatçılarına uluslararası imkanlar sunmayı hedeflemektedir. Galerilerin direktörlüğünü Ferhat Yeter yapmaktadır.

Anna Laudel’in Istanbul ve Düsseldorf galerilerinde yer verdiği güncel sergiler, fuar takvimi ve etkinlik programlarını internet sitesi ve sosyal medya kanallarından takip edebilirsiniz:

 

annalaudel.gallery | Facebook | Instagram | Twitter

 

 

 

 

 

 

 

 

Anna Laudel Latin Amerika’nın En Büyük Sanat Fuarı Zonamaco’da

Lal Batman, Lebenskunst, Zonamaco Meksika_Zonamaco Mexico, Ink on on engraving textured paper, sanded wood, aluminum_Gravür dokulu kağıt üzerine mürekkep, zımparalanmış ahşap, alüminyum.


İstanbul ve Düsseldorf galerilerinde yer verdikleri kapsamlı sergiler ile dikkat çeken Anna Laudel, seçkilerini uluslararası sanat platformlarına taşımaya devam ediyor. Anna Laudel, 8-12 Şubat 2023 tarihleri arasında Meksika’da gerçekleşecek dünyanın önde gelen güncel sanat etkinliklerinden biri olarak kabul edilen Zonamaco sanat fuarına Lal Batman’ın fuar için özel olarak ürettiği seçki ile katılmaya hazırlanıyor.

2002 yılından beri her yıl düzenlenen Zonamaco’nun 2023 edisyonu modern sanat, tasarım, antika ve fotoğraf alanında üretim yapan  sanatçıları, Latin Amerika’da düzenlenen en büyük sanat fuarı organizasyonu çatısı altında bir araya getiriyor. 

Lal Batman,  Based, God,  Identities Series, Zonamaco Meksika_Zonamaco Mexico, Ink on engraving textured paper_Gravür dokulu kağıt üzerine mürekkep, 58.5h x 32.5w x 3.5d, cm, 2023.

Dünyanın dört bir yanından sanatçıların katıldığı fuarın Galeriler Bölümü Ana Salon, Sur, Modern Sanat, Ejes dahil olmak üzere 4 kısımdan oluşuyor. Uluslararası bir fuara ilk defa solo bir seçki ile katılacak olan Lal Batman’ın bu fuara özel ürettiği son dönem işleri, fuarın küratoryal projeleri de içeren Sur bölümünde Anna Laudel tarafından temsil edilecek. Lal Batman’ın seçkisinde plastik ve dijital malzemeleri iç içe kullandığı çalışmalarına ek olarak resim, yerleştirme ve interaktif eserler yer alacak. Feminizm ve kadın temalardan ilham alan sanat eserlerinin bir arada olacağı Sur bölümünün küratörlüğünü ise Luiza Teixeira de Freitas üstleniyor.

Seçkide yer alacak eserlerinde, Expose ve Antrakt sergilerinden referansla, “izleme” ve “izlenme” kültürüne ve yaşama sanatının güncel yorumlarına yer verirken, aynı zamanda ortak deneyim yaratarak paylaşmanın ve kitlelerle birlikte düşünmenin önemine dikkat çeken, Anna Laudel sanatçılarından Lal Batman’ın eserleri, Zonamaco sanat fuarı ziyaretçileri tarafından 8-12 Şubat tarihleri arasında Meksika’nın başkenti Mexico City’de görülebilir.

 Fuar hakkında daha fazla bilgi için: zsonamaco.com

annalaudel.gallery | Facebook | Instagram | Twitter


Lal Batman, Hide and Seek II, Zonamaco Meksika_Zonamaco Mexico, Soil and convex mirror_
Toprak ve dışbükey ayna, 48ø, 2022

 

1 Şubat 2023 Çarşamba

Kırk Yıl Sonra Hala Genç, Atak ve Cüretkâr Bir Sanatçı: Balkan Naci İslimyeli

Balkan Naci İslimyeli.


Türk sanatında öncü karakteriyle büyük açılımlar yaratan, çağdaş sanatın özgür ifade olanaklarını ve değer ölçütlerinin sınırlarını zorlayarak sanat alanlarını sürekli yenileyen Balkan Naci İslimyeli, 27 Şubat 2010’a kadar İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde yer alan sergisiyle 40. sanat yılını kutluyor.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ



Balkan Naci İslimyeli, "Çile".


“…Sanatı, o sınırsız düş alanını sonuna kadar hayatımda tutmalı ve onun tam ortasında olmalıydım. O zaman görünür dünyada kapatıldığım yer neresi olursa olsun oradan kaçabilirdim; dosdoğru kendi ülkeme…” sözlerini yıllar önce söylemişsiniz. Dolu dolu 40 yıldır kendi ülkenizde yaşıyorsunuz. Bu 40 yıldan aklınızda kalan en önemli noktalar nelerdir?

40. sanat yılım… Evet, zaman çok çabuk geçiyor. Geriye baktığınızda ‘ne kadar çabuk geçti’ diyorsunuz ama tek tek yaşadıklarınızı hatırladığınızda çok uzun bir mücadeleden geçtiğinizi anlıyorsunuz. Bu sadece sanatsal mücadele değil, Türkiye’nin politik, siyasal ortamında verdiğiniz mücadele de var. Düşünün; üç büyük darbe ve hepsini bizim kuşak yaşadı. O koşullarda sanata devam etmek, edebilmek çok zordu. Bugün Türk modernizmini 1980’lerle başlatmayı düşünenler var, bu çok yanlış. Öncesinde verilen mücadeleyi, Turgut Özal döneminin sonrasındaki liberal açılım sürecinin geniş olanaklarıyla kıyasladığınız zaman ne kadar büyük bir savaş verdiğimiz anlaşılır. Bunun değerinin yeterince kavranabildiğini sanmıyorum. İşte bu kırk yıl içinde aklımda kalan en önemli noktalar, sanatta direnme kararlılığımın hayatımı en çok zorladığı anlar oldu.


Balkan Naci İslimyeli.


Kırk yılda ne kadar sergi açtınız?

Kırk yılda yaklaşık 50 kişisel sergi açtım. Yüzlerce grup sergisine katıldım. Aidiyet duygum yoktur. Bu nedenle süreç içersinde herhangi bir gruba ait olmayı istemedim. Bağımsız kalmak istedim. Kendi deneylerimi, kendi maceramı kendim yaşayayım ve bunun bedelini kendim ödeyeyim istedim. Onun için de sanatımda çok risk aldım, bunun dünyada da örneği azdır. Kendini her sergisi ile yenileyen, hem değişimini sürdürebilen, hem de kendi kalabilen sanatçı… Kırk yıl boyunca bunu sürdürebilmek kolay değil. Ben fiyatlarım ile öğünmüyorum fakat verdiğim mücadeleyi önensiyorum. Bu önemli bir savaşımdı. Kırk yıl böyle geçti. Kuşaklar yetiştirdim. Bugün Türk resminde önemli yerlere gelmiş pek çok sanatçı öğrencim oldu. Ben sanatçının bütün alanlara ilgili, tam bir entelektüel olmasından yanayım. Çünkü bu donanımınız olmayınca yaptığınız sanatta bir şeyler eksik kalıyor ya da çöküyor. Biz aydın olmak zorundayız. Aydın olmanın zorunluluğu ile beraber gelen sorumluluklar da var. Atak olmalıyız, cesaretli olmalıyız, düşündüğümüzü söyleyebilmeliyiz ve yapabilmeliyiz. Ben her zaman yetiştiğim ortamın ve kültürel değerlerinin etkisini de hesaba katmama rağmen sanatçılarımızı genelde ürkek buluyorum. Sanatçılar, toplumun tepkisinden korkan, geri çekilen, küsen, içine kapanan insanlar olmamalı. Bu çok yanlış. Sanat çetin bir mücadele. Sizin yaptığınızı birileri değerlendiriyor. İyi ya da kötü diyor. Bunun çok duygusal çeşitlemelerini görüyorsunuz. Bilim dışı, sanat dışı yaklaşımlar görüyorsunuz. Ahlaksızca, düşmanca yaklaşımlar görüyorsunuz. Bütün bu kiri pası görmezlikten gelerek işimize devam etmek zorundasınız. Öğrencilerime ilk olarak bunu öğretmeye çalışıyorum: ‘Cesaretli olun, dürüst olun, hakiki olun ve dik olun. Kendi tarzınızı yaratın, farklı olun. Moda bağımlısı olmaya çalışmayın, çünkü o yol çok kısa ömürlüdür. Toplum bu tür figürleri kullanıp atar. Kalıcı olmak için ciddiyetinizi, inancınızı, sevginizi, sanata ve izleyenlere saygınızı kanıtlamak zorundasınız.’ Ben ne kazandıysam hep sanata yatırdım. Kendimi hep büyük bir kültürün parçası olarak hissettim. İstedim ki halkımız dünya düzeyinde sergiler izlesin. Ben bunu yapabildiğim ölçekte başarılıyım. Biliyorsunuz sponsorluklar da son birkaç yılda gelişti. Bizim zamanımızda hiç yoktu. Bütün bunları kendi asistan bütçemizle, satabildiğimiz tek tük resim ile başarmaya çalışırdık. Kırk yıl böyle geçti.  


Balkan Naci İslimyeli.


Türk sanatında öncü karakterinizle büyük açılımlar yaratıyorsunuz, çağdaş sanatın özgür ifade olanaklarını ve değer ölçütlerinin sınırlarını zorlayarak sanat alanlarınızı sürekli yeniliyorsunuz. İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde yer alan serginizde izleyicileri ne gibi sürprizler bekliyor?

Tabii ki yenilikler bekliyor. Ama bu yenilikler içinde mutlaka benim geçmişimden, sorunlarımdan, üzerine eğildiğim temel meselelerden izler göreceksiniz. Dünyaya bakışım değişmiyor, ama onu yansıtma biçimlerim değişiyor, bunun malzemeleri değişiyor. Daha önce yine İş Bankası’nda açtığım ve Simavi Ödülü alan sergim altı bölümden oluşmuştu. Mekânın büyüklüğünü düşünürsek bu aslında altı ayrı sergi demektir. Bu sergi de öyle olacak. Çeşitli düzlemlerde İstanbul’a bakış. Beni sanatçı olarak var eden, koruyan, ilham veren, besleyen İstanbul ile dört temel yaşam elementini özdeşleştirdim, şehre tarihiyle, geleceğiyle, bugünüyle bakan bir perspektif oluşturdum. Fakat bu bir İstanbul pitoreski değil. Bu benim bakış açım olacak. Kentin hissedip anlatamadığımız ya da görüp de yansıtamadığımız yanlarını anlatmaya çalışıyorum. Biliyorsunuz çağdaş sanat büyük metropollerin sancılarından ortaya çıkmıştır. Oralarda yaşayan, var olma mücadelesi veren çeşitli düzlemlerden gelen insanların, karşılaşmaların oluşturduğu yoğun elektrik ve tartışmaların sonucunda başarılmış işler. Onun için bu sergi bir İstanbul güzellemesi değil. İstanbul’a bir övgü, teşekkür, bir ithaf ama İstanbul’un görülmeyen yüzleri başrolde olacak bu sergide. Yani bir İstanbul kartpostalının arka yüzü.


Balkan Naci İslimyeli.


Sergi, İstanbul esintisiyle oluşturulmuş beş bölümlük bir bütün: “Hava-Su-Toprak-Ateş ve İstanbul”. Sergiyi, “Benim en büyük hocam”, “En çok İstanbul’dan öğrendim” dediğiniz İstanbul kentine adıyorsunuz. İstanbul’u Balkan Naci İslimyeli farkıyla nasıl somutlaştırıyorsunuz?

Bu sergi bir retrospektif değil. Kırk yılın dökümü değil, son bir yılın işleri. Kırk yıl sonra bir sanatçının hala genç, atak ve cüretkâr olabileceğini kanıtlamak istediğim bir sergi. Bir yılda yaklaşık 200 eser hazırlandı bu sergi için. “Dersaadet” bölümü eski İstanbul öykülerini anlatıyor ve tuval üzerine çalışmalardan oluşuyor. “İstanbul-Anadolu Treni” bölümünde gravürler ile İstanbul’un Anadolu’ya, Anadolu’nun İstanbul’a etkileri anlatılıyor. Bir anlamda İstanbul’un değil, bizim ulus olarak tarihimizin ironik, acı acı güldüren bir öyküsü. “Gölgeler Kenti” serisi, kentteki var olma dinamiğinin fantezilerinden oluşuyor ve İstanbul’un gizemini kolajlarla anlatıyor. Masklar bölümünde ise, İstanbul da varolmaya çalışan, özellikle afrika kökenli göçmen portreleri üzerine geliştirdiğim bir seri var ve bu seriden çıkış yapan bir Video üçlemesi; Kara Yazı, İç Yüzler ve Maskeler… Hepsi de insan bilmecesine içeriden bir bakış…


Balkan Naci İslimyeli.


Sergideki yüz okumalarının üzerlerinde Arap alfabesinden harfler var? Burada vermeye çalıştığınız mesaj nedir?

İstanbul’un ve doğunun kaderi üzerine görsel analizler, bir tür yüz okumaları. Kaligrafi ve hat sanatını çok severim. Babam da hat sanatına tutkundu. Dedem de öyle imiş. Yüzler üzerine çizilmiş kaligrafilerle yüzlere kazınmış geçmişi ve gelecek kaygılarını bugün üzerinden okumaya çalıştım. Yani ‘Alın Yazısı’ eğretilemesi üzerine giderek yüzleri bir tür göstergeler alanına dönüştürdüm. İfadeyi vurgulayacak, derinleştirecek, açığa çıkaracak ya da ters yüz edecek biçimler kullandım. Başka bir deyişle, hattatın eliyle, yüzlere kader haritaları nakşettim. Veya bu haritaları okumaya çalıştım.

Harflerin bir anlamı yok değil mi?

Ben eski Türkçe bilmiyorum. Tamamen harflerle bir mimari kurdum. İstanbul, Edirne ve Bursa’daki camilerde yer alan birçok ünlü hattatımızın başyapıtlarını inceledim. Bunların içinden, yüzlerin anlamlarını derinleştireceğine inandığım istiflerden yararlandım.


Balkan Naci İslimyeli.


Fotoğraflar stüdyo ortamında çekildi sanırım.

Çoğunlukla. Fakat onları bir maske etkisi yaratacak şekilde tamamen değiştirdim. Gözleri bu yüzden yok. Kaşları yok ettim ve röliyef etkisini güçlendirdim. Masklardaki gözlerin yerine seyircinin gözü yerleşşin, içeriden bakış hali yaşansın istedim. İzleyici kendini o maskenin içinde hissetmeliydi. Burada beni harekete geçiren şey, hayranlık duyduğum Afrika maske geleneği oldu. Afrika’nın kadersiz ve güzel halkına, onların acılarına, İstanbul’daki var olma serüvenlerine eski Türkçe yazının derin görsel etkisiyle katılmak istedim. Onlar sayesinde ilk kez saf ve şiddetli renklere doğrudan açılabildim. Bu da konunun hüznünü hafifleten neşeli bir serüven oldu benim için.

Bu seride kadın yüzleri biraz daha ön planda görünüyor. Örneğin bir çalışmanızda kadın ağlıyor.

Kadının acılarına karşılık gelen gözyaşlarını stilize noktalar olarak belirttim. Nokta Arap kaligrafisinde boyutu en küçük fakat işlevi en büyük minimal güçtür. Yani zerre içinde derya. Bu nedenle noktalar, yüzlerdeki acıyı tasvir ettiğinde etkisi de büyüyor. Kadın yüzleri öncelikli oldu. Afrika’nın da Anadolu’nun da en bahtsız kesimi kadınlardır. Erkekler de öyledir ama kadınlar acıları iki kat daha fazla yaşar. Çünkü bu savaşlarda onların hiç suçu yok. Onlar yalnızca hayatı savunuyorlar ama ödül olarak ölümle yüzleşiyorlar.



Balkan Naci İslimyeli.


Sergide video çalışmalarınızın da önemli bir yeri var. Siz çok uzun yıllar önce video sanatı konusunda çalışmaya başladınız değil mi?

1990’lı yılların başında İslam Eserleri Müzesi’nde devasa boyutta bir video enstelasyonu sergisi açtım. İsmi “Sır”dı. Türkiye’deki en kapsamlı video enstelasyonuydu ve önemli sponsor katkılarıyla gerçekleştirildi. Sergi çok yadırgansa da mekânla uyumu tam istediğim ölçekteydi ve benim en sevdiğin sergilerimden biri oldu. Yeni bir şeyler yapmak, onları sanatseverlerle paylaşmak bana heyecan veriyor. Türkiye’de 1960 ve 70’lerden itibaren sanat adına çok ciddi işler yapıldı. 80’lerden sonra yapılan işler daha dışarlıklı izlenimlerle yapılan, daha global etkili çalışmalar oldu. Referans alanları hakiki ve bilinçli olmayan ‘trendy’ işler ortalığı kapladı. Biz Türk’üz. Bunun milliyetçilikle hiç alakası yok. Ama belli değerlerimizi yakından, ta içinden bilmemiz gerekir. Bu değerleri tanımak ve tanıtmak, bunları yaptıklarımızın içinde aleyhte veya lehte göstermek, taşıyabilmek önemli. Bunu hep yapmaya çalıştım. Bu sergide “Çile” kavramını işleyen üç video çalışmam yer alıyor. Bir de benimle yapılmış geniş bir söyleşinin yer aldığı video çalışması var. Videoların temel konusu, yüzdeki kader çizgilerinin birbirine geçmesi. Birbirine bağlanan, birbirini tetikleyen kaderler, insan ilişkileri… Bunlar hep yüzlerin birbirine geçişleriyle, yaklaşıp uzaklaşmasıyla ve bir ritim içinde sürüyor. Diğer video çalışmam da çile konseptiyle çok ilgili olmam sonucu ortaya çıktı. Biliyorsunuz Doğu kültürlerinde olgunlaşmanın, yani kâmil olmanın yolarından biri çile, acı çekmek. Hayatta da, sanatta da bu var. Yani acı çekmeden olgunlaşamıyorsunuz. Kullanıp geçtiğimiz belli sözcüklerin derin anlamları üzerinde hep durmuşumdur. Kapı çalar “Kim o?” deriz. Aslında ne kadar önemli bir sözcük. Karşımızdakinin kim olduğu üzerine düşünmek… Kim? Resimlerimde altlık olarak gördüğünüz sözcükler hep çile kavramıyla ilgilidir: Sabır, tövbe, hep, hiç, kül… Videolarda da bu çile sürecini yorumsuz çektim. Bir yapıtın gerçekleştirimesi sürecinin nesnel bir aktarımı gibi. Doğu efsanelerinde olduğu gibi yazdıklarım ben yazdıkça bir taraftan hep siliniyor. Umarsız bir uğraş, bir çile… Tıpkı sanat gibi…


Balkan Naci İslimyeli.


Ayrıca altında yazan bir cümleyle politik gönderme yaptığınız gravürlerinizden sanırım bu sergide de göreceğiz.

Bu sergide daha önce yaptığım “Tuhaflıklar Tarihi” serisinin hiç sergilenmemiş bir bölümü olan “Dersaadet” ve “İstanbul-Anadolu Treni” başlığı altında yer alan yaklaşık yeni 50 çalışma bulunuyor. Gravürler, İstanbul üzerine farklı bir konsept. Çalışmaların altında yer alan cümleler yoğun bir kara mizah içeriyor. Bizim toplumumuzda mizah olgusu çok gelişmedi. Hâlbuki acı çekmiş toplumlarda, bir savunma olarak mizah gelişir ve incelir. Eleştirinin en yaratıcı biçimidir mizah. Sözlü kültürümüzde sayısız parlak örneğine rastladığımız mizah sanatımızda nedense pek yok. Şaka yaptığınız zaman ‘acaba bunun altında bir hakaret mi var’ diye düşünüyor insanlarımız. Çok rahatsız ve savunmacı bir toplum olduk… Benim babam karikatüristti, onun için mizah bana çok yakındır. Resimlerime ve şiirlerime bakınca beni hep karamsar, karanlık bir adam zannederler. Aslında onu dengeleyen yoğun bir mizah tarafım var. Onlar da bu resimlerde ortaya çıkıyor.

İstanbul’un sizin sanat yaşamınızda çok önemli bir yeri olduğunu tüm söyleşilerinizde ve yazılarınızda belirtiyorsunuz. Sizi İstanbul ile ilgili en çok neler etkiledi? Hangi semtleri seversiniz, hangi kafeleri, parkları sizin için bir sığınaktır?

Ben Cihangir’de yaşıyorum, yazlarımı Burgaz Ada’da geçiriyorum. İstanbul büyüklüğünde bir metropolün hemen yakınında, Marmara’ya can simidi gibi atılmış beş altı adanın olması bir mucize. Oraya ulaştığınızda bambaşka bir atmosfere giriyorsunuz. Ben İstanbul’un bağımlısıyım, her köşesini fakat en çok tarihi yarımadayı seviyorum. Uzun yıllarım boğazda geçti. Tadını doya doya çıkardım. Fakat Tünel’den Karaköy’e oradan köprü aracılığıyla Eminönü’nün cıvıltısına karışmak, Tahtakale’nin hakiki insan dokusu içinden Mercan yoluyla Kapalıçarşı’ya ulaşmak, oradan Beyazıt meydanının eşsiz sahaflar çarşısını gezmek, mola verip Çorlulu Ali Paşa medresesinde Elmalı Nargile çekmek, Kapalıçarşı’nın canım Havuzlu Restoranında yemek yemek en büyük keyfim. Bunu yaz kış haftada bir kez olsun mutlaka yaparım.

Balkan Naci İslimyeli.


Bu kadar duyguları ile yaşayan bir sanatçının şiir yazması sürpriz olmasa gerek. Bu söyleşimizi bir şiir ile tamamlarsak, İstanbul’a hangi şiirinizi hediye ederdiniz?

Ben şiirlerimi resim gibi tuvallerimin üzerine nakşederim biliyorsunuz. Bu sergimde de İstanbul üzerine yazdığım şiirlerin bir dökümü sunuluyor. Tuvallerin arka planında gördüğünüz karmaşık yazılar aslında benim o konular üzerine yazdığım metinler veya şiirler. Bu sergideki konsepte uygun olarak İstanbul şiirlerim panolar üzerinde de yer alacak. Artam Global Art dergisi okuyucularına, sergideki şiirlerimden biri olan “İstanbul Düşü”nü aktarıyorum:

İSTANBUL DÜŞÜ

Gece,

İstanbul yine

Kendisinden soyunmuş

Islak yatağında ve yorgun

Uykuya durmuş…


Geceler,

Bulaşıp her türlü suça

İnlerken kentin kösnül yataklarında

İstanbul gündüzün kirlerini

Unutmaya koyulmuş

Uyumuş...

Okula gidememiş çocuklar

Henüz bilmiyorken kötülükleri

Ve henüz ılıkken havalar

Issız köşelerinde kentin

Güzel rüyalara dalmış

Uyumuş...


Kalbinde, ta kalbinde kentin

Havalar çok soğuk, çok değişken olurmuş

Bir masalın büyüsüyle ona koşanlar

Geceler geceler boyu

Uykusuz, donmuş...


Bir çocuk kaval sesi duyup yatağında

Kalkıp onu bulmaya koyulmuş

Ama ses uzaklaşıp duruyormuş

Sonunda izlemekten yorulmuş

Uyumuş ulaşabildiği yerde

 

Ve düşünde

İstanbul kırmızı bir cennet olmuş...

 

Son olarak okuyucularımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Eskiler, “marifet iltifata tabidir” derlerdi. Biz iltifatsız sanat yaptık yıllarca. Artık öyle olmasın. Birileri sanatı korusun, sevsin, sürdürsün. Geleceğimiz, uluslararası saygınlığımız buna bağlı. Bu arada sanat yaşamım boyunca beni destekleyen dostlarıma teşekkür ederim.  Ama en çok da düşmanlarıma şükran borçluyum. Onlar üstümü çizmeye çalışarak, görmezlikten gelerek, aleyhimdeki her türlü çirkinliğe ve saldırıya gönülden katılarak beni bugünlere getirdiler. Tüm okuyucularınıza, sanatı paylaşanlara, sevenlere, ona inananlara mutlu yıllar diliyorum.