sergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2017 Salı

İNCİ EVİNER: UFKUN ALTINDA SERGİSİ GALERİ NEV KARAKÖY’DE

İnci Eviner, “Yeraltında Beuys”, iki kanallı video, 2.40 dakika, 2017, video görüntüsü, 
Sharjah Art Foundation davetiye üretilmiştir.
Galeri Nev, 20 Eylül - 28 Ekim 2017 tarihleri aasında İstanbul Karaköy’deki yeni adresinde sezonu İnci Eviner’in kişisel sergisi Ufkun Altında ile açıyor. Sergide, Eviner’in uluslararası seyirciyle buluştuktan sonra, İstanbul’da ilk kez sergilenecek iki video çalışması yer alıyor.

İnci Eviner 2016’da İstanbul Modern’de gerçekleştirdiği retrospektif sergisinde desen, video ve performatif pratiklere kadar uzanan çok katmanlı çalışmalarına mekanı dahil ederek yapıtlarına yeni bir boyut kazandırmıştı. Galeri Nev İstanbul’da açılacak Ufkun Altında isimli kişisel sergisi de bu anlayışın uzantısı olarak, Eviner’in desenle başlayan yaratım sürecini farklı aşamalarda gözler önüne seriyor. Sanatçı sergisini tasarlarken birbiri içinden çıkan ve birbirini sürekli etkileyerek dönüştüren bir dizi sanatsal pratiği mekana yansıtmayı amaçlıyor. İzleyiciyi görsel olduğu kadar bedensel olarak da sergiyi algılamaya davet ediyor.

Sanatçının galeri mekanına eklemeler yaparak yarattığı ve ara alan olarak adlandırdığı mimari düzenleme, videolarındaki hayali mekan ve çizim deneyimi gibi yaratım sürecinin farklı aşamaları arasında kurulan yeni ilişkilerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Aynı zamanda ara alan izleyiciye videolarda kurgulanan ufuk çizgisinin dışında öznel bir distopik alan yaratıyor. Bu yarı yalıtılmış mekan yer altında bir sığınak olarak mekanın kendisini de bir metafora dönüştürüyor. Aynı kaynaklardan ilham alan bu iki farklı videonun mekan içinde konumlanma biçimi çeşitli açılardan birlikte, bazen de tek başlarına, algılanması ya da yalnızca seslerde buluşması izleyiciyi yaratıcı bir sergi deneyimine sürüklüyor.

Videolardan ilki Eviner’in 2016 Aichi Trienali daveti ile ürettiği Olağan Şartlar adlı üç kanallı video yerleştirmesi, izleyiciyi hayatın olağan akışının güvenli sularında dolaştırırken birden sonu gelmeyen korku dolu bir sürekliliğe kilitliyor. Sanatçı güven duygusunun neredeyse her gün biraz daha bizlerden uzaklaştığını hissettirerek olup biten felaketlerin irademizin dışında, kendi başına bir varlık gibi sürüp gittiğini ve daha da kötüsü buna alışma tehlikesini ifade ediyor. Olağan Şartlar sanki insan zihnini paralize ederek şiddetin nasıl olağan hale geldiğini rüya ile gerçek, yeryüzü ile yeraltı arasına sıkışmış bir aralıktan ortaya çıktığını gözler önüne seriyor. Patlayan bombanın ardından süpürülen cam kırıklarıyla, parkta piknik yapanlar aynı zaman diliminin failleri olarak yer alıyorlar.

Sergide yer alan diğer video eser ise bu sene sanatçıya 13. Sharjah Bienali Ödülünü kazandıran videosu Yeraltında Beuys. Eviner’in 2011 yılında yaptığı aynı adlı desenden esinlenerek yarattığı video bir distopyadır. Bilinmeyen bir zaman ve mekan duygusunu günümüzdeki toplumsal ve bireysel yaşamın politik gerilim ortamına taşıyarak yeniden kurgulayan sanatçı, hayali bir toplumda, insanların baskı ve zulümle ötekinin yok edilmesi sonucu hafızalarının silinmesinden ve bunun sonucunda yaşadıkları felaketle başa çıkma biçimlerinden söz ediyor. Videoda izlediğimiz bireyler çareyi kendilerine yeni bir dünya yaratmak için ölesiye çalışmakta bulup, sanattan yola çıkarak yerin altında tüm nosyon, kavram ve dilleri yeniden icat etme çabasına girişiyorlar. Metafor ve simgelerin üzerinde çalışarak onları yeniden şekillendiriyorlar. Amaçları bir toplum yaratabilmek için gereken şartları oluşturmak. Bu yüzden dil ve nesne arasındaki kopukluğu onarmaya çalışıyorlar. Anlam dizgelerini yeniden kurgularken pek çok tuzağa düşüyorlar ve bu yüzden sanat tarihinde en fazla güvendikleri Beuys’un iyileştirici gücünden medet umuyorlar. Beuys ufuk çizgisinin altında hapsolan toplulukla ilişki kurmaya çalışıyor.

Eviner, çizimler ve video çekimlerinden oluşan çok katmanlı video yapıtında hayal gücünün sınırlarını sanatın ikonlarıyla sınar. Bu yeraltı insanlarının çabası, imge ile temsil arasındaki gerilimi ve yine imge ile dil arasındaki sıkışmayı aşmak içindir. Sanatçı bunu yaparken hayatla sanat tarihini karşı karşıya getirdiği çatışma ortamını çizerek oluşturur. Zihnimiz, baskıyla sindirildiği ve yeraltına itildiği yerden kendini onarmak ve bu dünyaya, yaşadıklarımıza bir anlam vermek için yeni bir direniş taktiği geliştirmek zorunda kalır.

Bu yeraltı insanlarının acil olarak tanımlaması gereken durumlar arasında; Adalet, kahkaha, bulut, başörtüsü, aile, kadın, davul, asker, hemşire, ölüm, büst, ayrılık, kıskançlık, duymak, camii, Atatürk Kültür Merkezi, tıkırtı, Pers vazosu, aşk, selvi ağacı...vesaire öne çıkar.
İnci Eviner’in desenden videoya, performanstan kolektif çalışmalara uzanan geniş yapıt yelpazesi temel olarak desene dayanır ve çok katmanlı parçalardan oluşur. Arzu politikalarını, uzamı, öznelliği ve öznellik olanaklarını irdeleyen Eviner bir sanatçı olarak, bize eşlik eden travmaların yeni tür bir dinleme ve tanıklık gerektirdiğinin farkındadır. Sanatçı, iktidarın kadın bedeni üzerindeki mevcut uygulamalarının izini sürer ve sürekli sahneye konulmakta olan sabit kimliğin ötesini araştırır.

Yapıtları dünyanın dört bir yanındaki kişisel sergiler ve grup sergilerinde yer almış olan Eviner İstanbul, Venedik, Tayvan, Selanik, Şangay, Busan, Aichi ve Şarca gibi pek çok bienale davet edildi. Sanatçının yapıtları The Drawing Center, Philadelphia Museum of Art, Thyssen-Bornemisza Art Contemporary, Massachusetts Museum of Contemporary Art, Musée Modern de la Ville, Paris, Palais des Beaux-Arts, Lille gibi müzelerde sergilendi. 2016 yılında İstanbul Modern’de ilk retrospektif sergisi düzenlenen Eviner, 2017 yılında 13. Sharjah Biennial Art Prize ödülüne layık görüldü.

Galeri Nev İstabul
www.galerinevistanbul.com/
Adres: Mumhane Caddesi No: 52 Kat 1-2, Karaköy - İstanbul

T: +90 (212) 252 15 25

27 Mayıs 2017 Cumartesi

HASAN BASRİ İNAN: “SEYYAH OLUP ŞU ÂLEMİ GEZERİM”

Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 90x130 cm.
Genç seramik ve resim sanatçılarımızdan Hasan Basri İnan, bir zaman yaşadığı şehir ve kasabalardan ya da seyahatleri sırasında karşılaştığı imgelerden yola çıkarak oluşturduğu “Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerim” isimli kişisel resim ve seramik sergisiyle Ankara’dan sonra 2-17 Haziran 2017 tarihleri arasında Bodrum Nurol Sanat Galerisi’nde izleyicilerle buluşuyor.

Röportaj: Ümmühan Kazanç

Hasan Basri İnan, "Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim", 2017, Ahşap üzerine yağlıboya ve akrilik, 15x15 cm., (43 adet).
  
Sevgili Hasan, “Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerim” isimli serginin içeriğini ve çıkış noktasını bir de senden dinleyebilir miyiz?
Bu sergimin ilk ayağı Ankara-Nurol Sanat Galerisinde 09-24 Mayıs 2017 tarihleri arasında gerçekleşti. İkinci ayağı ise Bodrum Nurol Sanat Galerisinde 02-17 Haziran 2017’de gerçekleşecek. Sergide iki farklı disiplin, bir bütün olarak kullanıldı. Resim ve Seramik aynı ortak dili kullanarak izleyicilere sesleniyor. “Seyyah Olup Şu Âlemi Gezerim” aslında Anadolu yöresine ait bir Deyiş’in sözleri olup ve bu sözlerin sahibi 16. Yüzyılda yaşamış ulu ozanlarımızdan ‘Kul Himmet’e aittir. Sizlere ufak bir bölümünü söylemek isterim:

Seyyah olup şu âlemi gezerim
Bir dost bulamadım gün akşam oldu.

Kul Himmet üstadım ummana daldım
Gelenden geçenden haberin aldım
Abdal olup, şal giyindim dolandım
Bir dost buldum, ama tez akşam oldu.

İçinde hakikat barındıran bu deyiş/sözler, insanın aklından çıkmayan imgeler, görseller fikirlerimin çıkış noktası oldu. Sosyal hayatımda da sürekli bu tür Deyişler ve Türküler dinleyerek, kendimi bu kültürün bir parçası, bir öğesi olarak görüyorum ve bunu kendi içimde yaşıyorum. Bu yaşadığım kültürü, bazen resme, bazen ise seramik formlara ve yüzeylerine aktarıyorum. Seramiklerimde kilin doğasına ve geleneğine saygılı olmanın yanı sıra, eski-yeni formlara, malzemeye ve alışılagelmişin dışında yeni tekniklere de yer vermekteyim.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 120x100 cm.
“Çitler” adeta sanatının ve senin imzan haline gelmiş. “Çitler” senin için ne ifade ediyor?
Çitler dört yıldan beri sanatımın içinde yer alıyor. İlk başlarda seramik form ve yüzeylerinde, daha sonra ise tuvallerimde kullanmaya başladım. 3. Sınıfın başlarında seramik yüzeylerine aktardığım çitlerden, bir seramik yarışmasında ödül aldım ve bu işlerimin devamlılığını ve yüksek lisansıma kadar sürmesini sağladı. Bir zamanlar yaşadığım, yaşantımdan kesitlere yer verdiğim mekânlar, kişiler ve o mekânlar da yer alan çitler yer alıyor. Parçalanamaz, öğeler eksiltilemez ve dolayısıyla onu inşa eden kişi ile birlikte düşünülmelidir. İmge içinde farklı imgeler doğuyor. Çitlerin diğer imgelerle buluşması onları yan yana koymak sonsuz olasılığa yol açıyor. Çalışmanın kapsamı, var olan bir düzenin yanı sıra, o düzene farklı metotlar üzerinden eşlik etmek, o metotlara yeni bir dil, yeni bir ifade aracı olarak bir “imge” yüklemektir. İfade edilen bu imge, bazen bir çit, bazen de terkedilişi gösterir. Aslında her çit bir bireyi, bir aileyi ve bir kişiyi temsil ediyor. Yani onu inşa eden kişiyi temsil ediyor. Bir zamanlar orada birileri yaşıyordu, fakat o birileri arkalarında çitleri bırakıp farklı diyarlara göç ettiler. Çit, bir bakıma terk-edilişi temsil ediyor. Kimi zaman ise sadece bir çit olarak yerini alıyor. Bu bakış açısını izleyiciye bırakıyorum. Onların duygu ve hayallerine müdahale etmek istemem açıkçası.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik,100x90 cm.

Resim ve seramiklerindeki öğelerle, izleyiciler göz göze geldiğinde, kendi anı ve seyahatlerinden ipuçları bulması çok mümkün. Hepsi, birçoğumuz için tanıdık olduğu öğeler ama önemli olan bu öğelere dikkat çekebilmek. Bir anlamda izleyicileri kendi imge yolculuğuna ortak ediyorsun değil mi?
Evet. Aslına bakıldığında bu öğeler hepimizin bildiği ve bilinçaltımızda yatan imgelerdir. Önemli olan bu imgelerin farkına varmak, onları gün yüzüne çıkarabilmektir. Bu imgeler, izleyici ile göz göze geldiğinde, onları uzun bir yolculuğa sürüklemektedir. Bu yolculuk, O’nun belleğindeki bazı anları kısa bir süreliğine tekrarlanmasına neden olmaktadır.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 90x120 cm.


Hem seramik hem de resim sanatını birlikte başarılı ile yürütüyorsun. Bu iki önemli sanat dalının birlikteliği konusunda neler söyleyebilirsin?
Seramik sanatı, “Plastik sanatların tüm öğelerini bünyesinde içeren bir resim ve heykel sanatı bileşimidir. Herbert Read’e göre; “Seramik, sanatların hem en basitidir hem en zorudur; en basitidir çünkü en ilkelidir, en zorudur çünkü en soyutudur” der. Gerçekten seramiği plastik sanatların tüm öğelerini bünyesinde içeren tek bir soyut forma indirgemek istediğimizde sanatların en zorudur. Bugün seramik sanatı çağın koşullarıyla ve düşünce yapısıyla yeniden biçimlenmekte ve plastik sanatlar içinde kendi kimliğini oluşturmakta ve kazanmaktadır.
Aslına bakarsak, seramik ve resmin aynı aileden olduğunu göreceğiz. Çırağı olmayana usta ya da ustası olmayana çırak denir mi? Biri olmadan diğerinin adını bile düşünemeyiz. Seramik yüzeylerini kaplayan resimler, bu iki disiplinler arası geçişin birer örneği olmuştur.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 130x90 cm.

Seninle ilgili dikkatimi çeken noktalardan biri hem üniversite hem de yüksek lisans eğitimin ya birincilik ya da ikinciliklerle dolu. Bu konuda neler söyleyebilirsin? Sanata aşıksın galiba!
İnsanın sevdiği işi büyük bir tutkuyla, sevgiyle ve aşkla yapması, O kişiye verilen en büyük ödüldür bence. Ben üretmediğim zaman kendimi yorgun ve boşlukta hissediyorum, bu yüzden de sürekli üretirim ve bu da beni çok mutlu eder. Denemekten hiçbir zaman korkmam. Bazen yaptığım seramikleri bilerek kırarım, onlara farklı ve insanların aşina olmadığı yeni teknikleri uygularım. Bu teknikler arasında benim en çok sevdiğim ve insanların dikkatini çeken bir Japon tekniği olan “Kintsugi” tekniğidir. Yani altın ile yapıştırma tekniği. Bu teknikte gerçek altın tozu kullanıyorum ve yapılan işi daha etkili ve sanatsal hale getiriyor. Çevremden duyduğum şeylerden birisi de; ‘çalışırken hiç sıkılmıyor musun?’ cümlesi. ‘Sevdiğim işi yapıyorum, neden sıkılayım ki’ diyorum.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 95x135 cm.

Son olarak gelecek ile ilgili planlarını öğrenebilir miyiz? Biraz da Mersin’deki atölyen hakkında bilgi alabilir miyiz?
Gelecek ile ilgili planım öncelikle yüksek lisans tezimi en iyi şekilde bitirmek ve hiç zaman kaybetmeden doktoraya başlamak. Bunun dışın da sanatımı en iyi bir şekilde icra etmek.
Mersin’deki atölyemi açalı henüz altı ay oldu. Bu süre içinde bayağı zorluklar çektiğimi söylemek isterim. Çünkü bu yaşta bir atölye açmak büyük bir sorumluluk isteyen ve aynı zamanda risk getiren bir durum benim için. Bu riski kendi lehime çevirirsem, atölyenin devamlılığını ve sürekliliğini sağlarım. Atölyemde genelde Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinden gelen öğrenci arkadaşlarım oluyor. Onların da yaşadığı en büyük zorluklardan biri de Mersin’deki atölye sayısının çok az olması. Çoğu yer, gelen öğrencilerden ücret alırken, ben atölyemin kapısını öğrencilere açıyorum. Onlarla beraber çalışıp, yarışmalara katılıyoruz. Birlikte ödül alıp, sergilere katılıyoruz. Bu da beni daha çok mutlu ediyor. Bazen dikkat etmediğim, gözümden kaçan şeyleri bana hatırlatıyorlar. Onlarla fikir-alışverişi yapıyoruz. Güzel bir ortamımız var açıkçası. Mersin’e yolu düşen herkesi atölyemde misafir etmekten onur duyarım. Bu güzel röportaj için size çok teşekkür ediyorum. Çok keyif aldığımı söylemek isterim.



Hasan Basri İnan.

HASAN BASRİ İNAN (Malatya / Türkiye)
1992 yılında Malatya’da doğdu.
İlk, orta ve lise eğitimini Mersin’de tamamladı.
2011 yılında Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne dereceyle girdi.
2015 yılında Seramik Bölümünden Birinci ve Güzel Sanatlar Fakültesinden İkinci Olarak mezun oldu.
2015 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Seramik Bölümü, Yüksek Lisans Programını Birincilik ile kazandı.
Seramik dışında resim ve heykel ile uğraşıyor.
2011 yılından beri Ressam Ahmet Yeşil’den gerekli resim eğitimini almaya devam ediyor.
“Türkiye Seramik Derneği” ve “Seramik Sanatı Eğitimi ve Değişimi Derneği” üyesidir.
4 kişisel, 30’dan fazla karma sergi, 10’dan fazla ulusal ve uluslararası jürili sergi, workshoplar, sempozyumlar ve çeşitli etkinliklerde yer aldı.
4 Ulusal, 3 Uluslararası ödülü vardır.
Çalışmalarını Mersin’deki atölyesinde sürdürmektedir.


Nurol Sanat Galerisi Ankara
Adres: Gelincik Sok. No:2/2 06690 Kavaklıdere / Ankara
Telefon: 0 (312) 468 86 70 - 455 10 33

Bodrum Nurol Sanat Galerisi
Adres: Oasis Alışveriş Kültür ve Eğlence Merkezi, Bodrum, Muğla
Tel: +90 252 317 00 02 – 12



Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, tuval üzerine yağlıboya ve akrilik, 120x81 cm.

Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, seramik çalışmalar.


Hasan Basri İnan, “Seyyah Olup Şu Alemi Gezerim”, 2017, Seramik, Ayna, 75x40x30 cm.

16 Mart 2016 Çarşamba

ŞEBNEM TUNCER ÇAMDALI: “NAİF GÖZÜNDEN KAVACIK KÖYÜ VE KADIN”

Şebnem Tuncer Çamdalı, “Aşk”, tuval üzerine yağlıboya, 30x50 cm.

Ressam Şebnem Tuncer Çamdalı’nın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında düzenlediği “NAİF GÖZÜNDEN KAVACIK KÖYÜ VE KADIN” sergisi, 30 Mart 2016 tarihine kadar Karabağlar Belediyesi Sanat Galerisi’nde devam ediyor.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ü.K.- Sayın Şebnem Tuncer Çamdalı, ülkemizde Naif Sanat deyince ilk akla gelen ressamlarımızdan birisiniz ama yine de sizi daha yakından tanımak isteyenler için resim sanatına nasıl gönül verdiğinizi öğrenebilir miyiz? Kaç yıldır resim yapıyorsunuz?
Ş.Ç.- Yaklaşık 30 senedir resim yapıyorum. Bu tutku, çok uzun yıllar önce bir arayışın içindeyken başladı diyebilirim. Okuduğum meslek lisesinde resim branşı vardı. Öğretmenim seçmediğim için üzülmüştü. Yarım kalan bir hikaye olarak kalmış beklemiş beni. Daha sonra 1982 yılında Resim Heykel Müzesi desen kursuyla tekrar merhaba dedim. Bir daha da birbirimizi bırakmadık. Naif sanatçı Fahir Aksoy’la tanışıp bir sene onun atölye çalışmalarına katıldım. Amacım teknik malzemeyi öğrenmekti. Fahir hocam bana çok değerli bir şey öğretti, ‘kendim olmayı’.


Şebnem Tuncer Çamdalı, “Kavacık’ta Mor Bahar”, tuval üzerine yağlıboya, 40x80 cm.

Ü.K.- Önce İzmir’in Çatalkaya Dağı’ndaki ev atölyenizde resim yaptınız, şimdi de Çatalkaya Kavacık Köyünde çalışmalarınıza devam ediyorsunuz. Sanırım bu doğa ile kucak kucağa yaşamın sanatınızın gelişmesinde ve bugünkü noktaya ulaşmasında önemli bir yeri var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz.
Ş.Ç.- Fahir Aksoy’la bir sene çalıştıktan sonra doğa en büyük öğretmenim oldu. 1985’en beri doğada yaşıyorum. Halen yeni şeyler keşfediyorum. Yaşamın kendisi bir sanat. Sadece çizgiler, renkler değildir gördüklerim. Benim için asıl olan rüzgarın, akan derenin, öten kuşların duygularım üstündeki olumlu etkisidir. Her bahar yenilenen doğa ile uyumlanır onunla bir daha ve daha güzel olanı ararım. Doğada ve resimde yeni bir şey keşfedip heyecanlandığımda neden daha önce görmedim derim. Bu kendini adamayla ilgili bir şey. Uzun yıllar çalışmayla ilgili. Sanki sanat sen ne kadar kendini adarsan bende sırlarımı o kadar açarım diyor. Bırakamayacağım bir noktaya geldiğimi hissediyorum. Akan bir dere gibi, ne kadar adarsam kendimi o da o kadar güçlü akıyor. Her yeni resim daha bir emek istiyor. Ustalaşmak her şeyi kolaylaştırmıyor.


Şebnem Tuncer Çamdalı.
Ü.K.- İzmir Karabağlar Belediyesi’nin daveti ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kapsamında düzenlediğiniz “NAİF GÖZÜNDEN KAVACIK KÖYÜ VE KADIN” serginiz Karabağlar Belediyesi Sanat Galerisi’nde yer alacak. Bu sergide yer alan tablolarınızda kadın temasını nasıl ele aldınız?
Ş.Ç.- Sergideki resimlerimin bazıları geçmiş dönemlere ait. Biraz da kendi yaşantımdan konular. Doğada ilk yaşamaya başladığımda ne kadarda yabancı ve acemi olduğumu yansıtmışım. Şimdiyse uzun yıllardır yaşadığım köydeki insanları izliyorum. Kadınların ‘biz köyümüzde mutluyuz’ sözü beni çok etkilemişti. Köylü komşularım çalışırken de başka başka dünya işleriyle uğraşırken de mutlular…
Resim yaparken amacım ve dikkat ettiğim ve de artık kendi kendine oluşanda mutlu resimler, mutlu kadınlar. Doğayla bütünleşmiş kuşların şarkıları gibi cıvıldaşan, dere suları gibi akan kadınlar yansıtmaya çalıştım.


Şebnem Tuncer Çamdalı, “Safiş”, tuval üzerine yağlıboya, 25x25 cm.
Ü.K.- Bugüne kadar kaç sergiye katıldınız? Yurtiçinde ve yurtdışında yer aldığınız önemli etkinlikler nelerdir?
Ş.Ç.- Katıldığım karma sergiler yüzün üstünde diyebilirim. Kişisel sergilerim ise 21 oldu. Yurt dışında Fransa’da Fahir Aksoy’un düzenlediği Türk naifleri sergisine katılmıştım. İtalya'da düzenlenen Uluslararası naif bienallerine de defalarca katıldım. Burada 300 sanatçı arasından halk oylamasıyla ilk 20’ye girmiştim. Bazı yarışmalı sergilerde eserlerim sergilendi. Şehirden uzak yaşamak etkinliklere katılmamı zorlaştırdı diyebilirim.

Ü.K.- Bir tabloya başlamadan önce nasıl bir ön hazırlık yapıyorsunuz? Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?
Ş.Ç.- Yanımda hep desen defterim, kalemim bulunur. Nereye gitsem bir şeyler çizerim. Bu bir kuş da olabilir, köy düğünlerinde dans edenler de, bağda bahçede çalışanlarda. Bazen kompozisyon desen çizerken kendiliğinden oluşur. İlkbahar geldiğinde ise gözlem yapmak için özellikle dolaşır, doğanın güzelliğini hisseder, çizerim. Daha sonra atölyemde oturur küçük kompozisyonlar tasarlarım.
Son yıllarda doğada gördüğüm bazı çizgiler daha bir görünür, anlaşılır ve birbirini tamamlar oldu. Kavisler, helezonlar… Her şeyin bir bütünlük içinde yer aldığını görmek ve bunu nasıl tuvale aktarırım sorusuyla çok uğraştım. Biraz olsun hallettim doğanın büyüsüyle oynamayı ve tuvale dökerken doğadan ilham alarak ama kendime ait olan bir şeyi bulup çıkarmam gerektiğini de öğrenmiş oldum.
Konularım genellikle ilk bahar temalıdır. Her bahar yenilen doğa beni çok mutlu eder. Yaşadığım bu muhteşem uyanışı resimlerimle paylaşırım. Beni izleyenlerin mutlu olmasını, doğaya ve dolayısıyla kendilerine dönmesine katkım olur amacı taşırım birazda.


Şebnem Tuncer Çamdalı, “Binnaz”, tuval üzerine yağlıboya, 25x25 cm.
Ü.K.- Son olarak naif sanat ya da saf yürek sanatı siz nasıl tanımlarsınız?
Ş.Ç.- Naif sanatta her bir sanatçı kendi özgün biricik yaradılışını döker tuvale. Çocukca bir heyecan ve tutkuyla yaşamak, naif sanatçıların resimlerine de yansır. Duyguların renkleri olduğunu hissetmişimdir. Bu yüzden mutluluğun peşinden koşan, renklerin peşinden de koşanlar naif sanatçılardır. Mutlu olmak için resim yapan naif sanatçıların resimlerini izleyende bu yüzden hep güzel duygular oluşturur. Bir ortak yanımızda zamanla oluşan ince çalışma tekniğidir. Ülkemiz muhteşem bir tarihsel zenginliğe sahip. Bu birikimi doğal olarak genlerimizde taşıyoruz. Uzun yıllar çalışma, daha iyiye daha güzele ulaşma arzusu içten gelen bir itilimle tuvala yansıyor. Yaşamın ve sanatın saygı ve özen gösterilmesi gereken çok özel bir armağan olduğunu naif sanatta doyasıya görürüz.

BİLGİ İÇİN

www.sebnemcamdali.8m.com


Şebnem Tuncer Çamdalı, “Kavacık’ta Düğün”, tuval üzerine yağlıboya, 50x60 cm.

21 Ağustos 2015 Cuma

CANAN DAĞDELEN: “İKİLİ YAPI”

Canan Dağdelen, “Çifte Hamam I (Double Hammam I)”,
2015, Boyanmış porselen (coloured porcelain),
25,5x17,6x25 cm., Photo: Ruper Steiner.
art ON İstanbul, yeni sezonu, çalışmalarını Viyana’da sürdüren sanatçı Canan Dağdelen’in kişisel sergisi ile karşılıyor. Sanatçının son dönem yapıtlarını bir araya getiren “İkili Yapı” isimli sergi, 16 Eylül – 13 Kasım tarihleri arasında izlenebilecek. Mimariyle yakından ilgilenen ve mimari formları farklı içeriklerle yorumlayan Dağdelen, çizgidışı deneylere giriştiği bu sergide, formların manevi açılımlarını sorguluyor. Bu doğrultuda izleyicileri, yeni kültürel okumalar yapmaya davet ediyor.

Sergi konseptinin çıkış noktasını, bir Mimar Sinan yapısı olan Haseki Hürrem Sultan Hamamı’nın çifte bünyesi oluşturuyor. Dağdelen, galerinin ana mekânı için tasarladığı “Yansıma” isimli yerleştirmesinde, Mimar Sinan’ın yapılarında gözlemlenen tekrar, ritim ve denge unsurlarından etkileniyor. Öncelikle, çifte hamam işlevindeki yapıtın can alıcı mekânını tanımlayan sanatçı, izleyicilere farklı düşünceleri geliştirebilecekleri şiirsel bir alan oluşturuyor. Dağdelen’in porselen kürelerle çözümleyerek kurguladığı ve yer çekimine karşı mekâna konumladığı bu ikili yerleştirme, sanatçının kendi el yazısıyla geliştirdiği “Akarak Birleşen” adlı çalışma ile eşleşiyor. Sergi, mimariden yazıya aktarılan ikili form yapısını, “Ol” isimli metal yapıt ve çifte hamam formlarının üst üste, taban tabana, yan yana yerleştirilmesiyle üretilen porselen objelerle bütünlüyor.

Dağdelen’in yeni işlerinde karşılaşılan yalın, etkileyici formlar, izleyicilere hem yaşadığımız modern zamanların dayatmalarına karşı manevi bir içerik zenginliği hem de seçilen renk, malzeme ve dizge ögelerinin hareketiyle desteklenen bugüne ait estetik bir duruşu gündeme getiriyor.

Canan Dağdelen, “Çifte Hamam IV (Double Hammam IV)”,
2015, Boyanmış porselen (coloured porcelain),
25,5x19x30,5 cm., Photo: Ruper Steiner.
CANAN DAĞDELEN
Canan Dağdelen 1960 yılında İstanbul’da doğdu. 1986 yılında Viyana Ekonomi ve İşletme Üniversitesi, ardından 1991 yılında Viyana Uygulamalı Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden yüksek lisansını aldı. 2003’ten bu yana aynı üniversitede öğretim görevlisi. Yaşamını Viyana’da sürdüren Dağdelen’in farklı dönemlerinden çeşitli yerleştirmeleri “Selâm_MEKAN” adlı kapsamlı bir sergide Şubat 2014’te Doha Katara Vakfı / Katar’da sergilendi. Son dönem işleri, Viyana MAK Müzesi “Sign taken for Wonders”, Lentos Linz Müzesi “Ten years Lentos”, İstanbul Modern “Geçmiş ve Gelecek” sergilerinde ve Ossiach Manastırı`nda yer aldı, “Yeniden Kuran Bellek” sergisinde Galeri Nev Ankara’da izleyiciyle buluştu.
Eserleri yurt dışında Lentos Kunstmusuem Linz, 21th Century Meuseum of Contemporary Art Kanazawa/ Japonya ve Aşağı Avusturya Kent Müzesi; Türkiye`de İstanbul Modern, Arter Vehbi Koç Vakfı ve pek çok özel koleksiyonda yer almaktadır.

BİLGİ İÇİN:
Şair Nedim Cad. No:4 34307 Beşiktaş, İstanbul
+90 212 259 15 43