20 Mayıs 2015 Çarşamba

HALİL AKDENİZ ve KÜLTÜR İMLERİ KİTABI SEÇKİN KİTAPEVLERİNDE

Halil Akdeniz’in sanatına ve özellikle Kültür İmleri isimli serilerine retrospektif bir bakış açısı sunan, metinlerini Prof. Rıfat Şahiner’in kaleme aldığı HALİL AKDENİZ VE KÜLTÜR İMLERİ isimli kitap, Masa Yayınları’ndan çıktı. İstanbul Modern Sanat Müzesi, Patika Kitapevi Teşvikiye, Robinson Crouse Beyoğlu, Yem Kitabevi Fulya gibi önemli kitapçılarda satışa sunulmaya başlanan eser, toplam 315 sayfa.

İngilizce ve Türkçe olarak yayınlanan kitapta, Halil Akdeniz’in sanatının gelişim aşamaları olarak, tarihleri 1973 ve 2014 yılları arasında değişen, 50’si metin içinde, 126’sı ise katalog bölümünde olmak üzere toplam 176 eserine yer verilirken, özellikle 2000’lerin başından bu yana ağırlık verdiği Kültür İmleri Serileri geniş kapsamlı olarak sunuluyor. Resimlerin künye bilgilerinde, sanatçının eserlerinin yer aldığı müze ve özel koleksiyonlar da belirtiliyor.


Prof. Rıfat Şahiner, Halil Akdeniz ve Kültür İmleri Kitabı ile ilgili şu açıklamayı yapıyor: “Bu kitap, Halil Akdeniz’in sanatının kökenlerine ve gelişim dinamiklerine dair bir yolculuk olarak nitelenebilir ve böylece Akdeniz’in sanat anlayışının kaynakları, geçmiş ve günümüzün sanat prosedürleri içinde nasıl yorumlanabileceği üzerine çok yönlü bir düşünme zemini olarak değerlendirilebilir. Halil Akdeniz ve Kültür İmleri adlı bu çalışmada, sanatçının özellikle 2000’lerin başından beri yoğunlaştığı Kültür İmleri adlı bir dizi işine odaklanılmakta, Akdeniz’in bilimsel tercihleri ve yeni ifade arayışları analiz edilmektedir. Bu bağlamda, sanatçının özellikle son dönemde form ve malzeme tercihlerindeki zenginleşmeye yer verilirken, bu deneysel yönemlimlerin ne türden okumalara tabi tutulabileceği üzerinde durulmaktadır.”


HALİL AKDENİZ VE SANATI
Halil Akdeniz’in sanatını herhangi bir sanat akımı içinde -çok genel anlamıyla soyut sanat içinde değerlendirilecek olsa da- düşünmek veya Türk ya da yabancı bir sanatçının eserleri ile karşılaştırmak pek olası değildir. Prof. Rıfat Şahiner de sanatçının bu yönünü şu cümleler ile anlatıyor: “Halil Akdeniz’in sanatı kategorize edilmesi bir hayli güç görünen ve plastik kaygılarla kavramsal yapılaştırma prensiplerinin belli bir izleğe dayandığı evrimci bir çizgi izlemekte. Bu evrilme, anlamın ve biçimleme sorunlarının birbirini tetiklediği, simgelerin, imgelerin, göstergelerin sürekli devinerek yeni olasılıkları açığa çıkardığı özgün bir sanat anlayışını görünür kılıyor.
Akdeniz’in zihnini öteden beri meşgul eden Anadolu Uygarlıklarına ait imleri kullanması, sanatçının Hitit, Hatti, Frig ve Grek alfabelerindeki harfleri, kültürel birer şifre olarak bu topraklarda iz süren bir yaşamı ele geçirme kaygısı taşıdığını gösterir. Thales’in geometrisi, Herakleitos’un oyunbazlığı, Nietzsche’nin kehaneti hep oradadır. Akdeniz’in sanatını analiz ederken, sanatçının temel sorunsalının; Anadolu kültür çevrenine ait bilgi verilerini ele geçirmek, onların kökensel karşılıklarını bulgulamak ve bu bilgiyi bir tür zamansal arkeolojiyle ortaya çıkararak yeni biçimleme prensipleri oluşturmak olarak özetlenebilir.” (Rıfat Şahiner; Halil Akdeniz ve Kültür İmleri, Sunuş Yazısı, Masa Yayınları, 2015, İstanbul).


Halil Akdeniz ise, Nisan 2015’te Ofis Sanat Merkezi’nde düzenlenen “Kültür İmleri” başlıklı sergisinin kataloğu için kaleme aldığı yazısında Kültür İmleri’nin sanatının ana elemanları arasında nasıl yer aldığı konusunda şunları anlatıyor: “…Hem sanatçılarda ve hem de bilim adamlarında benim gözlemlediğim, yaratı kaynaklarımızın çoğunda bir itici gücün varlığı ve hatta bunun çocukluk dönemlerimizdeki yaşantılarımıza kadar uzandığıdır. Bunun birçok bilinen örnekleri var. Yaşantılarımızda ayrı zamanlarda ve birbirinden bağımsız olarak yapılan şeylerin bile bir zaman sonra belli noktalarda buluşmaya ve kesişme göstermeye başladığı görülür. Çocukluğum güney kıyılarında Antalya’da Likya ve Roma dönemi medeniyetlerinin kalıntılarının bulunduğu antik yörelerde geçti. Çocukluğumu geçirdiğim yörelerde henüz ilkokula bile gitmediğim zamanlarda üzerinde oynadığım üstü yazılı, resimli şekillerle dolu büyük blok taşları bugün gibi heyecanla hatırlıyorum. Onlar çok yabanıl bir dünyanın kalıntıları idi benim için. Tanımadığım başka dünyalardan, gökyüzünden gelen birileri tarafından yapılıp sonra da bırakılıp gidilmiş gibi gelirdi bana. Sanırım insanın çocukluğunda ya da yaşamının bir bölümünde onu çok etkileyen şeyler, birbiriyle ilgisi yokmuş, birbirinden bağımsız gibi görünseler de bir zaman sonra yaşamının bir bölümünde bir yerlerde buluşup kesişme noktaları göstermeye başlıyor. İnsanın sanat yaşamında ele aldığı konular, konseptleri ve sanatsal tavırları dönem içinde değişiyor. Sanatsal yaşamım, birikimlerim ve araştırma hevesim, yetiştiğim toprakların kültürel zenginliği içinde deneyimlenerek gelişip bugünlere geldi diyebilirim. Ele aldığım konuları yaşadığım kültürel bölgeler içinden seçtim. Nedense buna hep ihtiyaç duydum. Bazılarının sandığı gibi bunun milli ya da ulusal bir sanat yaratmakla ilgisi yok. Bu tamamen benim, sanatımı temellendirmeye çalıştığım, sanata bakış açımla ilgilidir.” (Elif Dastarlı-Metin Yazarı; Halil Akdeniz – Kültür İmleri Sergisi Kataloğu Eki: “Kültür İmleri – Kavramlar ve Sınırlar Ötesi-Halil Akdeniz”, Sakarya Büyükşehir Belediyesi Ofis Sanat Merkezi, Sakarya, Nisan 2015).


Sadece çocukluğunu geçirdiği çevredeki medeniyetlerin kalıntıları değil, hayatının farklı dönemlerini geçirdiği bölgelerin kültürü ve arkeolojisi de Halil Akdeniz’in sanatının katmanları arasında yer alır. 1978 yılında İzmir Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde çalışmaya başladığı dönemde, bölgenin zengin tarihi ve kültürel çevresinin yanı sıra İzmir Körfez Kirlenmesi’nin çevresel ve sosyolojik etkileri ilgi alanına girer ve bugün literatürde, Türkiye’de çevre sorunlarını sanatında ilk gündeme getiren sanatçılardan biri olarak değerlendirilmektedir. Öğretim üyesi olarak Ankara’ya Bilkent Üniversitesi’ne geçtiğinde Hitit ve Hatti kültürü üzerine araştırmalara yönelir. Yaşamı boyunca devam ettiği Anadolu araştırmalarının yanı sıra yurtdışında yaşadığı dönemlerde ve seyahatlerinde, müze ve ören yeri ziyaretleriyle Dünya kültürlerini incelemeye de devam eder. Poseidon Çatalı ya da Asası, Efes’ten alıntılayarak eserlerine taşıdığı Yunanca fi (ɸ) harfi, stilize geyik ve onlarca kültürel imge Halil Akdeniz’in eserlerinde temsili görevlerini yerine getirmek üzere sanatsal kurgusunda yer alır.


Halil Akdeniz’in eserlerinin önemli bir detayı ise, tuval yüzeyindeki renk ve dokunun, bir strüktür ya da doku oluşturma amacıyla yapılmamış olmasıdır. Halik Akdeniz, Yalçın Sadak ile röportajında bu konuya şu açıklamayı getiriyor: “Bu, konseptlerimin belirlediği bir tekniktir. Kullandığım simgelerin gizemi, eskiye, tarihe gönderimli taşıyıcılığına işaret eder. Bütün bu simgelerin aslında o tarihi dönemlerden bugüne taşıyıcıları, genellikle yeşil ve kırmızımsı bloklardır. Dolayısıyla bunlar benim resimlerimde sık kullandığım teknik olarak geliştirdiğim gerçek dünyadaki taşıyıcıların resimsel karşılıklarıdır…” (Yalçın Sadak; 12 Sanatçı 12 Söyleşi, Akasya Yayınları, İstanbul, 2015).

Halil Akdeniz’in eserlerinde özellikle dikkat çeken diğer noktalardan biri de çalışmaların mimari bir titizlikle hazırlanması olarak düşünülebilir. Kafalarda oluşan “Mutlaka eskiz yapıyordur” sorusuna ise Yalçın Sadak ile gerçekleştirdiği röportajda şu yanıtı veriyor: “İlginçtir, ben çalışmalarım için hiç eskiz yapmam. Hiçbir tablomun önceden yapılmış bir eskizi yoktur. Ne demek bu? Bu şu demek; her şey, resmin bütün oluşum süreçleri aşama aşama çalışma sırasında gerçekleşiyor. Çalışırken, bir kısım kendi çalışma yöntemlerimle çağrışımlar ve olasılıklar üzerinden giderek çalışmamı gerçekleştiriyorum. Sonuç olarak öngörüleriniz, bilgi birikiminiz, sanatsal deneyimleriniz, zekanız ve sezgilerinizle nihai bir noktaya geliyor ve eser ortaya çıkıyor. Bu benim çalışma yöntemimdir.” (Yalçın Sadak; 12 Sanatçı 12 Söyleşi, Akasya Yayınları, İstanbul, 2015).


Zaman içerisinde Halil Akdeniz’in sanatsal anlatımı tuval yüzeyine sığmaz ve sınırların ötesine taşınmaya başlar. Prof. Rıfat Şahiner, Halil Akdeniz ve Kültür İmleri Kitabında (2014) simgelerin yolculuğunu şöyle anlatıyor: “Özellikle 1990’ların başından bu yana Akdeniz, tuval ve şasiye yeni işlevler yükleyerek resimsel mekanın dışına taşmış ve birçok yeni malzemeyle deneysel bir sürece girmiştir. Bu deneysellik, sanatçıyı bir yandan bıkıp usanmaksızın sürekli yeni ilişkilendirmeler ve ifade yolları aramaya zorlamakta, öte yandan başlangıçtan beri kullanageldiği formları ve simgeleri yeni olasılıklar içinde düşünmesini sağlamaktadır. Akdeniz’in son dönem çalışmalarında geçmişin yazı, işaret ve simgeleri, alıntılanarak ya da sanatsal olarak dönüştürülerek günümüz imgeleriyle farklı bağlamlarda bir arada kullanılmaya başlar. Bu imgeler günümüz dünyası savaşlarına, siyasi ve politik çatışmalarına gönderimli evrensel nitelikli enerji, güç ve otorite simgeleri ve buna karşı nükleer karşıtı barış simgeleri gibi çağdaş imgelerle birlikte yer almaya başladığı görülür.”


SANAT EĞİTİMCİSİ OLARAK HALİL AKDENİZ
Halil Akdeniz’in eserlerinin ve sanatının biricikliğinin yanı sıra Türkiye Sanat Eğitimi için belki de sanatından taviz vermek pahasına gerçekleştirdiği yenilikler ve kurucusu olduğu Güzel Sanatlar Bölümlerinin, Yüksek Lisans ve Doktora programlarının da Akdeniz’i anlatırken mutlaka ayrı bir madde olarak ele alınması gerekir.
1986’da Yardımcı Doçent, 1987’de Doçent, 1994’te Profesör olan Akdeniz; Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü (bugünkü Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi), Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Ege, Dokuz Eylül ve Bilkent Üniversitelerinde Resim ve Güzel Sanatlar Bölümlerini kurdu. Bu üniversitelerde bölüm başkanlıkları, fakülte kurulu üyelikleri, üniversite senatosu ve üniversite yönetim kurulu üyeliklerine kadar çeşitli kademlerde görev aldı.
1996-2001 yılları arasında T.C. Bonn ve Berlin Büyükelçiliği Kültür Müşavirliği görevlerinde bulundu. 2001-2005 yılları arasında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Türkiye’de ilk kez Sanat Bilimini kurarak, Anadolu Üniversitesi’nde (2003) ve Işık Üniversitesi’nde Sanat Kuramı ve Eleştiri Yüksek Lisans Programlarını (2008) ve Sanat Bilimi Doktora Programını açtı (2013). Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 2007-2013 yılları arasında Görsel Sanatlar Bölüm Başkanlığı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Bilimi Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevlerinde bulundu ve halen aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir.

Halil Akdeniz, ayrıca Çağdaş Türk Sanatı alanında eserleri ve araştırma yazılarıyla da tanınır. Akdeniz’in Türk sanatı ve sanatçılar üzerine yayınlanmış dört kitabı ve katalog yazıları, çok sayıda bilimsel yayın, araştırma, bildiri ve makaleleri ile birlikte hakkında yayınlanmış dört kitabı ve ayrıca eserlerinin yer aldığı çok sayıda sanat kitabı ve katalog bulunmaktadır. Eserleri, yurtiçi-yurtdışı müze ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
Halil Akdeniz, sanata ve eğitime katkıları nedeniyle Almanya Münster Sanat Akademisi ‘Şeref/Onur’ üyesidir.



16 Mayıs 2015 Cumartesi

“SPACELINER” GRUP SERGİSİ ARTER’DE / “SPACELINER” GROUP EXHIBITION AT ARTER

İnci Eviner, "Off the Mirror", 2015, 3-channel HD video, 5.1 surround sound, 6', loop, Video still, Courtesy of the artist

15 Mayıs–2 Ağustos 2015
Küratör: Barbara Heinrich
(Please scroll down for English version)

Arter, 15 Mayıs–2 Ağustos 2015 tarihleri arasında “Spaceliner” başlıklı grup sergisini sunuyor. Küratörlüğünü Barbara Heinrich’in üstlendiği “Spaceliner”, çağdaş desen üretiminin içerdiği biçimsel çeşitliliği sergilemeyi amaçlıyor. 17 sanatçının yer aldığı sergide, desen ve mekân arasındaki ilişkiyi araştıran işlere yer veriliyor. Peter Anders, Sandra Boeschenstein, Pip Culbert, İnci Eviner, Monika Grzymala, Nic Hess, Gözde İlkin, Harry Kramer, Pauline Kraneis, Hans Peter Kuhn, Zilla Leutenegger, Pia Linz, Christiane Löhr, Ulrike Mohr, Jong Oh, Nadja Schöllhammer ve Heike Weber’in katıldığı “Spaceliner”,  çizgi ve desenin yüzeyden özgürleşip mekansallaşmasına ilişkin farklı yöntem ve yaklaşımları örneklendiren bir sergi.

Peter Anders, "True Lies", 2015, Crocheted tablecloths¸ luminescent colour¸ flash unit, 230 x 650 cm, Photo: Peter Anders, Courtesy of the artist.

1960’lı yıllarda desen kavramının başka sanatsal üretim alanlarına ve mecralara yayılmasıyla beraber, desenle yerleştirme, heykel, video, film, fotoğraf ve çevre sanatı arasında da daha geniş kapsamlı diyaloglar kuruldu. “Spaceliner”, hem desenin epistemolojik niteliklerini hem de başka mecralardaki yorumlanma biçimlerini araştırmayı hedefliyor.

“Spaceliner”daki bütün işler temelinde desenin yer aldığı bir düşünme biçiminden besleniyorlar. Bu yaklaşım, ortaya çıkan sanatsal üretimi diğer mekânsal yerleştirmelerden farklı kılıyor. Bu fark malzeme seçimi ve kullanımında gözlemlenebildiği gibi, özellikle işlerin grafik yoğunluğunda ve çizgilerin mekâna yerleştirilişinde ortaya çıkıyor. “Spaceliner”da yer alan işlerin harekete dayalı yönleri onları kavrayışımızda merkezi bir öneme sahip. Hareket unsuru, imgenin mekânsal varlığı ve bizlerin uzam içindeki gerçek deneyimi arasındaki gerilime ilişkin bir söylem oluşmasına imkan verir.

Heike Weber, "Utopia", 2007, Paint marker on polystyrol, 465 x 465 x 270 cm, 
Installation view: Transfer Türkiye-NRW¸ Museum Bochum, Germany, 
Photo: Carl-Victor Dahmen, Courtesy of the artist

15 Mayıs’tan itibaren izlenebilecek olan sergide Arter’in mimari/fiziksel mekânı, üretilen imgeler için bir “sınır” işlevi görecek. Böylelikle, duvarları, yerleri ve pencereleri tanımlayan çizgiler sergide yer alan işlerde yankılanırken, işler de kendi yankılarını sergilendikleri mekânda bulacaklar. “Spaceliner”daki işlerin üretiminde kullanılan malzemelerin ve tekniklerin çeşitliliği, desen üretiminin çok yönlü niteliğinin altını çizecek.

ARTER - sanat için alan 
İstiklal Caddesi No: 211, Beyoğlu
www.arter.org.tr

Arter’in açık olduğu gün ve saatler:
Salı–Perşembe: 11:00–19:00
Cuma-Pazar: 12:00–20:00
Pazartesi günleri kapalı.

Arter sergilerine giriş ücretsizdir.










“SPACELINER” GROUP EXHIBITION AT ARTER
15 May–2 August 2015
Curated by Barbara Heinrich

ARTER will host a group exhibition entitled “Spaceliner” between 15 May and 2 August 2015.

Curated by Barbara Heinrich, “Spaceliner” will attempt to examine the stylistic vocabulary of contemporary drawing and will present artists whose works explore the relationship between drawing and space. “Spaceliner” will illustrate working methods and approaches of contemporary drawing production through the works of Peter Anders, Sandra Boeschenstein, Pip Culbert, İnci Eviner, Monika Grzymala, Nic Hess, Gözde İlkin, Harry Kramer, Pauline Kraneis, Hans Peter Kuhn, Zilla Leutenegger, Pia Linz, Christiane Löhr, Ulrike Mohr, Jong Oh, Nadja Schöllhammer and Heike Weber.  As the concept of drawing expanded in the 1960s, drawing itself proliferated to other genres and media, and developed wide-ranging dialogues with installation art and sculpture, video, film and photography as well as with environmental art. In this regard, “Spaceliner” will attempt to grasp the epistemological qualities that define the medium of drawing as well as its interpretation in other media.

Hans Peter Kuhn, "A Vertical Lightfield", 2009, Fluorescent tubes, loudspeaker, servo drives, computer, aluminium panels, Permanent light and sound installation in Orchard Central, Singapore, Courtesy of the artist

All of the works presented in “Spaceliner” stem from a mode of thinking rooted in drawing, which differentiates the artistic outcomes from spatial installations in general. This approach manifests itself in the choice of materials and their use. Above all, it is revealed in the works’ graphic intensity and how lines are used within the space. The aspect of motion is integral to the works’ conception, leading to discourse on the tension between spatial image and actual experience in space. The architectural/physical structure of the exhibition space at ARTER will become the boundaries of the images produced. Therefore, lines that define the walls, the floors and the windows will echo in the works and vice versa. The diversity of the materials and the range of the techniques used in the production of the works in “Spaceliner” will underline the multi-faceted quality of drawing production.

ARTER - space for art
İstiklal Caddesi, 211, Beyoğlu 34433 Istanbul-Turkey
T + 90 212 243 3767
info@arter.org.tr
arter.org.tr

Opening hours:
Tuesday–Thursday: 11.00–19:00
Friday–Sunday: 12.00–20.00
Closed on Mondays.


Admission free.

6 Mayıs 2015 Çarşamba

YESIM AKDENIZ: “The Secret Life of My Coffee Table”

Yesim Akdeniz, “the radical mind, silent echo come revolution!”, 2015, oil on canvas, 
200x245 cm., (© 2015 Yesim Akdeniz, with the permission of the Pi Artworks London).

Pi Artworks London is pleased to announce “The Secret Life of My Coffee Table”, an exhibition of new paintings by Yeşim Akdeniz runs from 22 May to 27 June 2015. This is the artist’s fourth London exhibition, after group shows at The Saatchi Gallery and the European Commission and a two-person exhibition at West London Projects.

Akdeniz paints fictive landscapes and interiors inhabited by a sparse array of design objects and architecture borrowed from our recent past. While the juxtapositions within the picture plane are surreal, the subjects, depicted with smooth surfaces and a soft and muted palette, are unambiguous and unmistakable for anything else. Each series is tied together by an underlying concept that comes through the artist’s close reading of psychoanalysis, philosophy, and architectural theory, though the paintings are not composed with the intention of being read in a linear fashion.

Yesim Akdeniz, “the ready-made planet”, 2015, oil on canvas, 160x145 cm., 
(© 2015 Yesim Akdeniz, with the permission of the Pi Artworks London).

For “The Secret Life of My Coffee Table”, Akdeniz has produced a series of paintings of the exterior of iconic stone buildings that are partially submerged by clear and calm bodies of water. Alongside this are depictions of the building’s interiors that contain stylish furniture as well as piles of rocks whose purpose is uncertain. These seemingly post-apocalyptic scenes suggest a potential future where our buildings and design objects in their various forms remain as our sole survivors.

The inspiration behind the series is a childhood memory of Carl Gustav Jung – founder of Analytical Psychology. As a young boy, he felt uncertain about himself and the world. One day, he put a carved manikin and a black stone in a pencil case and hid it in his attic. Without knowing why, the secret box and its contents gave the young boy courage and comfort. Years later, he remembered this long-forgotten act when reading about the ancient soul-stones of Arlesheim, Germany. For Jung, it became clear that the stone from his childhood had - unknowingly - a similar function as that of the soul-stones.  As one of the world’s oldest witnesses these stones where seen as imbued with a sense of wisdom and ‘being’ and therefore a calming effect. The fact that this stone ritual was practiced in a similar way in an ancient time he had no knowledge of led to Jung’s proposition that our species shares a collective unconscious made up of instincts and ancient wisdom that runs deeper then personal memories.

Yesim Akdeniz, “once it was a heirloom, i invented a name for it, it is the future passed from generation to generation, it is soon a heirloom”, 2015, oil on canvas, 170x145 cm., (© 2015 Yesim Akdeniz, with the permission of the Pi Artworks London).

Informed by this story, as well as Timothy Morton’s texts on “Object Oriented Ontology”, Akdeniz paints buildings and design objects that she feels are both hallmarks of our modern society as well as ‘encrypted’ with inherent characteristics that tap into our collective unconscious. As the world around us increasingly filled with our own inorganic constructions and designs, they become the successors to what Jung saw in his historic stones. Raising the question, how will this relationship change in a contemporary society where an increasing number of the assets we own and interact with exist in dematerialised digital form?

YESIM AKDENIZ
Yeşim Akdeniz lives and works in Istanbul, Turkey. Solo exhibitions include “Opposing and Those Sympathizing”, Dirimart, Istanbul, Turkey (2014); “A Dream Within a Dream”, PAK Kunstverein, Glückstadt, Germany (2011); “The New Professionals”, Galerie Fons Welters, Amsterdam, The Netherlands (2008); Sterblichkeit hat ihren Preis, Produzentengalerie, Hamburg (2007); “The Man”, West London Projects, London, UK (2006); and “Cocaine Nights”, Galerie Klinkhammer und Metzner, Düsseldorf (2002). Group exhibitions include “Sanat International”, 12 Star Gallery, London (2015); “Le peintre de la modern”, Galerie Jochen Hempel, Leipzig, Germany (2013); “Signs Taken in Wonder”, Museum für angewandtekunst/ MAK, Vienna, Austria (2013); “Wir Drei”, Guggenheim Gallery, Los Angeles, USA (2013); “Confessions of Dangerous Minds”, Saatchi Gallery, London UK (2011); and “20/20 Vision”, Stedelijk Museum, Amsterdam The Netherlands (2004). Her work can be found in private collections such as the Deutsche Bank Collection and Nederlandsche Bank Collection, in Germany, and museum collections such as the Fries museum and De ateliers, in Amsterdam and the Netherlands.


For more information please contact: Neil Jefferies (nj@piartworks.com) or call +44 207 637 8403 

YEŞİM AKDENİZ VE FİSKOS MASASININ KENDİNE AİT DÜNYASI

Yesim Akdeniz, “the radical mind, silent echo come revolution!”, 2015, oil on canvas, 200x245 cm., 
(© 2015 Yesim Akdeniz, with the permission of the Pi Artworks London).

Yeşim Akdeniz’in, “The Secret Life of My Coffee Table” başlıklı kişisel sergisi, 22 Mayıs’ta Pi Artworks Londra’da açılıyor. Sergide, Akdeniz’in kendi başlarına ifade ettikleri anlam ve durumların yanı sıra hem kavramsal olarak hem de estetik unsurlarla birbirlerine bağlı olan, son dönem tuvalleri yer alıyor. İnsan yapımı nesneler, doğal taşlar, üretildikleri dönemin özelliklerini taşıyan tasarım objeleri ve mimari yapılar, Akdeniz’in yapıtlarında, sanatçının kolayca ayırt edilen estetik yaklaşımı ve felsefi bakış açısıyla yoğrularak var oluyor.

Daha önceki serilerinden farklı olarak, Akdeniz’in son dönem resimlerinde insan figürlerine pek rastlanmıyor. Bu işlerdeki tek insansı figür, karakteristik biçimde betimlenmiş bir mekanın içerisine, nereden geldiği bilinmeyen geometrik bir cismi sokan el. Bu el, insani özelliklerin yanı sıra tanrısal bir unsur olarak da karşımıza çıkıyor. Aslında burada Akdeniz, eşyaların, iç mekan ve binaların insanlardan arındırılmış hallerini resmediyor. Bunu yaparken de her zaman olduğu gibi, gerçekliğe dair tanımlanmış sınırların dışına taşıyor. Nesneler var oldukları dönemler boyunca biriktirdiklerini, kendi hikayelerini anlatıyor; farklı ruh hallerini yansıtıyorlar. Kompozisyonlarda karşılaştığımız düzgün geometrik formlar ise, zaman zaman tuvallerden fırlayıp galeri mekanına yayılarak, sergi kurgusu içerisindeki devamlılığı sağlıyor; aynı zamanda kavramsal birlikteliği güçlendiriyor.

Yeşim Akdeniz, “once it was a heirloom, i invented a name for it, it is the future passed from generation to generation, it is soon a heirloom”, 2015, oil on canvas, 170x145 cm., (© 2015 Yeşim Akdeniz, with the permission of the Pi Artworks London).

Sanatçının değişken formlarda betimleyerek, iç mekan kompozisyonlarına dahil ettiği taşlar, analitik psikolojinin öncülerinden Carl Gustav Jung’un çocukluğuna dair bir anekdota gönderme yapıyor. Zor bir çocukluk dönemi geçiren Jung’un çocukken bulup sakladığı bir taş, yıllar sonra tekrar karşısına çıkar. Bunun üzerine Jung, hastaları gibi kendi davranışını da analiz ederek, bu taşın aslında neyi temsil ettiğini anlamaya çalışır. Bu hikayede ve Akdeniz’in işlerinde taş, iyileştirici gücüyle öne çıkar. Diğer taraftan, sanatçının işlerine ilk olarak 2002’de yaptığı bir seriyle giren ve son çalışmalarında da kendini gösteren Bauhaus mimarisi örnekleri, “The Secret Life of My Coffee Table” sergisinde, mimarinin sadece bireyi değil, toplumu da iyileştirici etkisine işaret eder.

Yesim Akdeniz, “the ready-made planet”, 2015, oil on canvas, 160x145 cm., 
(© 2015 Yesim Akdeniz, with the permission of the Pi Artworks London).

YEŞİM AKDENİZ
Yeşim Akdeniz Almanya’da, aralarında “A Dream Within a Dream”, PAK Kunstverein, Glückstadt (2011); “Sterblichkeit hat ihren Preis”, Produzentengalerie, Hamburg (2007); ve “Cocaine Nights”, Galerie Klinkhammer & Metzner, Düsseldorf’un (2002) da bulunduğu kişisel sergiler açtı. Dirimart’taki “Muhalifler ve Sempatizanlar” (İstanbul, 2014); Galeri Fons Welters’deki “The New Professionals” (Amsterdam, 2008); West London Projects’teki “The Man” sanatçının diğer kişisel sergileri arasında sayılabilir. Akdeniz’in son dönemlerde katıldığı grup sergilerinden bazıları ise şunlar: “Le peintre de la Modern”, Galerie Jochen Hempel (Leipzig, 2013); “Signs Taken in Wonder”, Museum für Angewandtekunst/ MAK (Viyana, 2013); “Wir Drei”, Guggenheim, (Los Angeles, 2013); “Confessions of Dangerous Minds”, Saatchi Gallery, (Londra, 2011); ve “20/20 Vision”, Stedelijk Museum CS Amsterdam (2004). 
Akdeniz’in yapıtları bugüne kadar, Almanya’daki Deutsche Bank ve Nederlandsche Bank Koleksiyonları ile Hollanda’daki Fries Museum ve De Ateliers koleksiyonları da dahil, çok sayıda özel ve kurumsal koleksiyona girmiştir.

Pi Artworks
Yeşim Turanlı tarafından 1998’de İstanbul’da kurulan Pi Artworks, 17 yıldır Türkiye’den ve yurtdışından sanatçıları güncel sanat piyasasında temsil ediyor. Kurulduğu günden bu yana, temsil ettiği sanatçıların çalışmaları için uluslararası bir platform sağlamanın yanı sıra güncel sanatın Türkiye’den ve yurtdışından en iyi örneklerini İstanbul’un yükselen sanat ortamında vitrine çıkarıyor. İstanbul’da tarihi Mısır Apartmanı’nda yer alan galeri, Ekim 2013’te Londra’nın en hareketli bölgelerinden Fitzrovia’nın 55 Eastcastle caddesinde ikinci şubesi Pi Artworks Londra’yı açmıştır.

Pi Artworks Londra
www.piartworks.com
55 Eastcastle Street, W1W 8EG, London, UK
22 Mayıs – 27 Haziran 2015
Pzt-Cu 10am – 6pm, Cts 11am-6pm (Pazar günleri kapalı)

Daha fazla bilgi için:

Neil Jefferies: nj@piartworks.com

21 Nisan 2015 Salı

YAN | TESİR / SIDE EFFECT SERGİSİ GALERİ ARK’TA

Nazım İrem, tuval üzerine karışık teknik, 
112x76 cm.
Fatih Balcı, Canan Beykal, Fatoş Beykal, Zeynep Erdinç, Genco Gülan, Nazım İrem, Hülya Küpçüoğlu, Sabrina Osborne, Froso Papadimitriou ve Victoria Rance’den oluşan “yan|tesir” isimli karma sergi 25 Nisan – 24 Mayıs 2015 tarihleri arasında Galeri ARK’ta görülebilir.

Prof. Dr. Nazım İrem sergi ile ilgili kaleme aldığı yazıda şu ilginç detaylara değiniyor:
Tesir: İnsanı, şey(leri) veya olayların akışını etkilemek...
Yan Tesir: . isim, tıp (***) Tedavi için uygulanan ilacın kişide kullanım amacı dışında sebep olduğu olumsuz etki
2. Bir eylemin beklenmeyen amaçlanmayan sonucu, dolaylı yapılan etki


Hülya Küpçüoğlu, “Ağaçların Öyküsü”, 
no 12, tuval üzerine akrilik, 160x120 cm.
Tesir değişim yaratma potansiyeli taşıyan bir etkileşim biçimidir. Her etkileşim, insan öznelliğinden kaynaklanan istek ve fikirlerin şekillendirdiği amaçlar çerçevesinde gerçekleşir. Amaçlarımızın sınırlarını derin ahlaki, estetik, ekonomik, siyasal ve sosyal yapılar belirler. Yapılar amaçlarımızı anlamlandıran zihinsel kurgulardır. Her birimizin kendisini olduğu gibi var ettiği derin yapısal farklılıklar ile deneyim, imgelenim ve bilme hallerimizin bağlamsallığı nedeniyle tesirler aynı şekilde tecrübe edilmezler. Bazen tesir değil de yan-tesirdir deneyimlediğimiz... Amaçlanan, amaçlanmayan, beklenen, beklenilmeyen, hesaplanan, hesaplanmayan, doğrudan, dolaylı her ne var ise, tesir ve yan|tesir olarak etkileşirler. Böylece yaşadığımız dünya çok-amaçlı, çok-anlamlı ve çok imkanlı bir alana dönüşür. Yalnızca bu alanda estetik olan siyasal-ahlaki, ahlaki olan siyasal-estetik yan tesirler yaratabilir.

Victoria Rance, “The Wedding photograph”, 
Digital photograph on fuji crystal archive paper, 30.5 x 45.7 cm.
“Her fikir doğası gereği sadece mevcut gerçekliğin değil, bir olasılığında göstergesidir” diyen John Dewey, aynı zamanda, insani deneyime yön veren imgelemin, toplum-olarak-diğerinin yan tesiri olarak eylem ve amaçlarımızı mevcut gerçeklik alanından başka imkanlara doğru nasıl genişlettiğini ve yeni anlamlar kazandırdığını da ifade etmektedir. Bu sergideki sanatçıların eserlerinde açığa çıkan fantezi, metaforlar, görüntüler ile bütün bilinenlerin ilk biçimlerine yapılan göndermeler yaşattığımız dünyanın o derin yapılarının yan|tesirleridir.

Genco Gülan, “Money”, 8 mg kapsül, (10 kapsüllük karton kutuda), Bir Dolarlık banknot, makas, boş ilaç kutusu, cımbız, 11cm x 5cm x 2cm.
SIDE EFFECT
ef·fect
: a change that results when something is done or happens : an event, condition, or state of affairs that is produced by a cause
: a particular feeling or mood created by something
: an image or a sound that is created in television, radio, or movies to imitate something real
side effect
: an often harmful and unwanted effect of a drug or chemical that occurs along with the desired effect
: a result of an action that is not expected or intended

 Effect is a type of interaction with a potential of change. All interaction takes place through intentions shaped by desires and ideas that stem from human subjectivity.  Deep moral, aesthetic, economic, political, and social structures frame our intentions. Yet, structures are mental constructs that only make our intentions meaningful to us. It is because of the deep structural differences, contextuality of  experiences, imagination and states of cognition that make each of us uniquely as we are; there is no uniform experience of the effects. Sometimes, it is not the effect but the side-effects that we experience. Everything that is intended, unintended, expected, unexpected, calculated, uncalculated, direct or indirect interact as effects and side-effects. Thus, the world-we-live-in is transformed into a multi-purposeful, multi-meaningful and multi-potential realm. Only in such a realm what is aesthetical has politico-moral and what is political has aesthetic-moral side-effects.
When John Dewey said "every idea by its nature indicative of a possibility not of present actuality," he was also implying that different forms of cognition and imagination, which direct human experience as the side-effect of the Other-as-society, extend our actions and purposes from actuality to other potentialities and attach new meanings to them. Fantasies, metaphors, images and the archaic forms of all the-known that are revealed in the works of the artists in this exhibition are the side|effects of the deep structures of the world-we-sustain.

Prof. Dr. Nazım İrem

AYÇA TELGEREN: ‘SANATÇININ ELİ’

Ayça Telgeren, 2015, 'Ringers', Elle Kesim, Asitsiz Kağıt,
180 x 140 cm.
Galerist, Ayça Telgeren’in ‘Sanatçının Eli’ başlıklı üçüncü kişisel sergisine 5 Mayıs - 6 Haziran 2015 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor. Her serginin bir süreç özeti, bir önceki üzerine atılmış bir basamak olduğunu ifade eden sanatçı, iki senelik bilinç, beden ve ruh yolculuğunun biçimsel iz düşümleri olarak tanımladığı bu sergiyi dört ana başlıkta topluyor ve özyaşamıyla paralel giden bu kurguda kat ettiği yolları kendi sembolizmiyle tarifliyor. Telgeren’in geleceğin inşası başlığında topladığı beş çalışma, yolda olma hali, aklın gelişim süreci, buna eşlik edip eksikleri tamamlayan kalp, ortak bilinç düzeyinin getireceği çeşitlilik ve tüm bunları yapacak cesaretin ön hali olan maceraperestliğe methiye niteliğinde.

Sanatçının çalışmalarının her biri kendine ait tını ve titreşimleriyle ortak bir melodi oluştururken, coşkulu ruh halini ve yeni bir bilinçle sürdürdüğü inatçı iyimserliğini temsil ediyor. Serginin ikinci kısmı ise, adeta bir içe dönüşü işaret ediyor. Kendini söküp dökmeden, karmaşaları daha okunur hale getirmeden, çözümsüzler ve lüzumsuzlardan arınmadan ilerlemenin mümkün olmadığının altını çizen sanatçı, burada samimi bir kabul gerektiğini ifade ediyor. Telgeren, öfkesini, korkusunu, sevgisinin iki kutuplu gerilimini ifşa ederken, kendi plastik karakteri olan cinsiyetsiz tombul yaratığın kökenine dair de ipuçlarını izleyici ile paylaşıyor. Sanatçının yıkıcı değil yapıcı bir ordu kurmanın hayaliyle yarattığı serisi ise, elle kestiği stensillerden çoğalttığı ve farklı teknikleri bir arada kullanarak bir bütünün eş değer parçaları olarak hayal ettiği karakterlerden oluşuyor.

Serginin son bölümünde, sanatçının müzisyen ve elektro gitar virtüözü Cem Köksal’la işbirliği içerisinde ürettiği eser yer alıyor. Köksal kendi tasarımı ‘Shark’ gitarın üçüncüsünü bu sergi için özel olarak üretiyor. Telgeren ise, bu gitarı boyarken 2011 yılında kendi elinin kalıbını kullanarak çizdiği ve sergiye ismini veren ‘Sanatçının Eli/The Hand of the Artist’ adlı deseninden yola çıkıyor. Benzer bir mantıkla Köksal’ın el kalıbını baz alarak oluşturduğu desenlerle iki sanatçının kendi disiplinlerine has enstrümanları üzerinden tokalaşmasına tanıklık ediyoruz.

GALERİST
Tepebaşı, Meşrutiyet Caddesi No:67 K:1, 34340 Beyoğlu, İstanbul – Turkey
www.galerist.com.tr
info@galerist.com.tr
T. +90 212 252 1896


18 Nisan 2015 Cumartesi

TOMUR ATAGÖK’ÜN RETROSPEKTİF SERGİSİ ANNELER GÜNÜ KUTLAMALARI KAPSAMINDA BEŞİKTAŞ ÇAĞDAŞ SANAT GALERİSİNDE

Tomur Atagök, “Kadınları Koruyan Yine Kadınlardır”, 2012, 100x200 cm.
2015 yılı Unesco UPSD/AIAP ödülünü alan
Tomur Atagök Ödül Töreninde.
Tomur Atagök’ün Retrospektif Sergisi, Anneler Günü kutlamaları kapsamında Beşiktaş Belediyesi MKM – Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi’nde 7 Mayıs – 15 Haziran 2015 tarihleri arasında izlenebilir. 16 Nisan tarihinde gerçekleşen törende 2015 yılı Unesco UPSD/AIAP ödülünü de alan Atagök; “Bu yıl bu ödülü alan iki sanatçıdan biri olmak beni epey sevindirdi” açıklamasını yaptı.

1960 yılında SANAT EĞİTİMİ için Amerika Birleşik Devletlerine giden ve 70’lerden itibaren İstanbul’da etkin bir sanat yaşamını sürdüren TOMUR ATAGÖK, 2015 yılında sanatında odaklandığı temaları toplu olarak toplumun dikkatine sunacağı retrospektif sergisinin hazırlığını tamamladı. Beşiktaş Belediye’sinin yılda bir retrospektif sergi dizisini sürdürecek bu sergi, özellikle ANNELER GÜNÜ etkinlikleri kapsamında kadına gösterilmesi gereken sevgi ve saygıyı gündeme getiriyor.

ATAGÖK, 1980’lerden bu yana kadın sanatçının sanat ortamında geride kalmışlığına da tepki göstererek, konuşma ve yazılarında kadın sanatçıyı yüceltmiş ve kadın sanatçıları dikkate getiren sergiler düzenlemiştir. 1993 yılında Kültür Bakanlığının İstanbul’da organize ettiği “Çağlar Boyu Anadolu’da Kadın Sergileri” ATAGÖK tarafından gerçekleştirilirken, 2001’de Almanya Bonn Kadın Müzesinde de Türkiye’den kadın sanatçılar sergisinin küratörlüğünü yapmıştır.

Tomur Atagök, “Truth is out There”, 2015.
Kadın sanatçıları gündeme taşıdığı diğer sergileri, söyleşi ve yazıları yıllarca gerçekleştirirken, bir akademisyen olarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde görev yapmış olan TOMUR ATAGÖK, bir yandan da müzeciliğin ülkemizde gelişmesi için emek harcamıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 1989’da kurulan Müzecilik Yüksek Lisans Programı Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşır.

Tomur Atagök.
Sanatçı olarak 1960’larda insanın düşünce, duygu ve ilişkilerini soyut tanımlama adı altında gerçekleştiren TOMUR ATAGÖK, 1980’lerden itibaren figür ve soyutu birlikte sanatında kullanırken, özellikle kadın sorunları üzerine odaklanmaya başlamıştır. “SANATÇI KADIN” söylemiyle sanatında yol alırken, metalik yüzeye izleyicinin ve çevrenin yansıyarak sanatla yaşamın birleştiği bir mekan anlayışını vurgulamaya başlamıştır. 

Tomur Atagök, “Simetrik Sunak”,1983, 2(150x300 cm), Yeni Eğilimler Sergisi, Gümüş Madalya.
Resimsel çalışmalara ilave olarak, yaşamdan izlerin de bulunduğu eserlerinde, 1990’larda özellikle Anadolu’nun ANA TANRIÇALARI’nı günümüz kadınına örnek göstermeyi hedeflemiştir. Bir koruyucu olarak kadının enerji ve otoritesini temsil eden “Tanrıçalar” aynı zamanda üretici nitelikleriyle bereketin de sembolü olmuşlardır. Bazen klasik görüntülerini kıpkırmızı dudaklarıyla güncelleştirdiği tanrıçalar, bazen oyuncakları anımsatan silahlarla tehdit altında kalmış analar,  şiddete yakalanan ya da kaçan kadınlar bir araya geliyorlar. Ancak 2000’li yıllarda TOPLUMDA artan şiddet, sanatçının son işlerinde de izleyiciye ‘dikkat’ işareti veriyor.  Burada konuşmanın, dinlemenin ve sözün önemi, bazı yazar ve filozoflardan alıntılarla sanatçının gündemi vurgulanıyor.

Tomur Atagök.
Son yıllarda sanatçının üzerinde durduğu bir başka konu, “DOĞA”ya insanoğlunun verdiği zarar. 2000’li yıllardan bu yana işlerinde bizleri çevreye yöneltiyor: “DOĞA bize çağrıda bulunuyor.” açıklamasını yapıyor. Resim, yerleştirme, heykel, artbox’ları ile sanatçı; “GEL DOĞAYI YAŞATALIM” diyor. Bir kez daha toplumu sanatıyla uyaran TOMUR ATAGÖK, YAŞAM VE SANATIN AYRILMAZ BİRLİKTELİĞİNİ vurguluyor.
Tomur Atagök, “Çerçevelenmiş Doğa - Framed Nature”, 2010, 95x135 cm. 
Görülmesi gereken bir sergi, kaçırmayın. 7 Mayıs-15 Haziran 2015 tarihleri arasında BEŞİKTAŞ BELEDİYESİ MKM / BEŞİKTAŞ ÇAĞDAŞ SANAT GALERİSİNDE Annelerinizi ve dostlarınızı bu sergiye getirin. HUZURUN oluşmasına katkıda bulunalım!          

DETAYLI BİLGİ İÇİN


Tomur Atagök.
Tomur Atagök, “Çıkış - Coming Out”, 1979, 188x96 cm.