12 Nisan 2016 Salı

ZILBERMAN GALLERY OPENS NEW SPACE AT GERMANY

Azade Köker, “Betula Pendula”, 2009-2016, mixed media on canvas, 250x200 cm


Zilberman Gallery is pleased to announce its opening show in it’s new gallery space in Berlin, Ultrahabitat, featuring works by Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade Köker, Şükran Moral, Imran Qureshi and Walid Siti, on the occasion of Gallery Weekend on 28th of April. With a proven track record of eight years in Istanbul, Zilberman Gallery is looking forward to its next chapter with its new name in Berlin.

ULTRAHABITAT (29 April - 30 July 2016)
If we accept the assertion that people’s identity is inevitably not only physically shaped by the very architecture of their locale, but also psychologically by their diverse sets of cultural values, we have to accept the fact, that especially city life is first and foremost heterogeneous, if anything.
Especially in an increasingly globalized world, governments, therefore, are facing difficulties to assert control over decidedly diverse populations, thus being faced with a social state of hybridity. In order to maintain social order, and to exercise social control, a plethora of socio-political measures are implemented, which often defy the very hybridity, which is at the foundation of city life.
The German-American philosopher, sociologist, and political theorist Herbert Marcuse and his concept of repressive desublimation, emphasize that postwar mass culture and the power of the media, especially when state-run, serves to reinforce political suppression, while laying the foundation for social unrest. As a result, a populace finds itself trapped in an environment that negates today’s ever-changing ways of life, which are as manyfold as a locale’s populace.
Heba Y. Amin creates drawings which may be understood as an antithesis to a desired dwelling. Rather than being inspired by architecture, they represent a decidedly dystopian aspect prevalent in abandoned houses, and certain cityscapes in general. Amin’s use of the opposing colors Black and White serves to accentuate how failed architecture can psychologically impact people’s every-day lives.

Burçak Bingöl, “Günebakan III”, 
2011, ceramic, metal, 33x34x38 cm
Burçak Bingöl challenges the viewer’s traditional perception of an object. Her objects oscillate between the purely decorative, and the useful. With ornamentation playing an important role in her overall oevre, Bingöl’s works have an allure that is derived from an inherent power of attractiveness, thus luring the viewer into thinking that they are something other than what they are culturally vested with.
Azade Köker’s works comment on the state of the individual , and on the relationship of the individual with nature and city life. Often alluding to fragmented cultures and identities, both in cities and countries as a whole, her paintings are never mere representations of nature, but rather transcend nature as a one-dimensional state. They are a plea for multi-dimensionality with the tree often being a symbol for a nature-like, fluid state.
Şükran Moral’s performances are criticism of patriarchal societies and conventions, as well as governmental control mechanisms. Struggling to choose freely in which country to live, migrants resort to solutions, such as marriage that have a profound influence on their future life, in order to obtain a permanent resident status. Often tongue-in-cheek, and sexually provocative the viewer is invited to reassess the process of emancipation.
Imran Qureshi’s approach is rooted in Mughal miniature painting. What is originally derived from Arabic script, ultimately grows into more abstract forms. Qureshi develops narratives informed by his life in Pakistan amid martial law and social unrest. His trademark staining and slithering marks have the allegorical mimicking another reality that is ultimately beyond the viewer’s grasp.
Walid Siti, a three-time Venice Biennial participant investigates the collective memory in society. His work is informed by socio-political realities like war, migration, exile, as well as politics. Assessing the symbolic role of natural landscapes and landmarks, he develops shapes, as well as referencing shapes of nature that echo the tragedies of humans under the influence of war, migration, and exile.

FURTHER INFO
www.zilbermangallery.com
Adres:
Goethestraße 82, Kat 1, 10623 Berlin
T: +49-30-31809900

F: +49-30-31809901

Azade Köker, “Betula Pendula”, 2009-2016, mixed media on canvas, 250x200 cm

ZİLBERMAN GALLERY ALMANYA’DA YENİ MEKAN AÇIYOR
Zilberman Gallery, Berlin’deki yeni mekanının açılışını ULTRAHABITAT sergisiyle yapıyor. Berlin’deki “Gallery Weekend” sırasında 28 Nisan günü açılacak olan sergide, Heba Y. Amin, Burçak Bingöl, Azade Köker, Şükran Moral, Imran Qureshi ve Walid Siti’nin işleri yer alacak. Zilberman Gallery, İstanbul’daki sekiz senelik başarılı çalışmalarını Berlin’deki yeni mekanıyla ve yeni ismiyle uluslararası platforma taşıyor. Sergi, 30 Temmuz 2016 tarihine kadar devam edecek.

ULTRAHABITAT
Eğer insanların kimliğinin sadece fiziksel olarak mimari yapılar ile değil de aynı zamanda psikolojik olarak yaşadıkları kültürel değerlerden beslendiğini kabul edersek, şehir hayatının her şeyden evvel heterojen olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Gittikçe globalleşen dünyada devletler, heterojen toplumları kontrol etmekte zorlanmakta ve bu yüzden de sosyal olarak ikili bir durum ortaya çıkmaktadır. Sosyal düzeni ve kontrolü sağlamak için, sosyo-politik önlemler alınmakta ve bu önlemler de şehir hayatının temelindeki heterojenliği hiçe saymaktadır.

Alman-Amerikalı filozof, sosyolog ve politik felsefeci Herbert Marcuse’nin baskıcı hoşgörü kavramı, savaş sonrası kitle kültürünün, medyanın özellikle devlet kontrolü altında olduğundaki gücünün siyasi baskılamayı desteklediğini ve bu baskının da toplumsal karmaşıklığı doğurduğunu söyler. Sonuç olarak da durmadan değişen yaşam biçimleriyle çelişen koşulların sıkıştırdığı toplum kendini kapana kısılmış hisseder.

Heba Y. Amin’in desenleri, arzulanan meskenin antitezi olarak okunabilir. İşler, mimari görseller değildir; sanatçı, terk edilmiş evlerin, bazı şehir manzaralarının distopik boyutunu temsil etmeyi hedefler. Amin’in siyah ve beyaz gibi kontrast renkler kullanması, başarısız olmuş mimarinin insanların günlük hayatını nasıl etkileyebileceğinin altını çizer.
Burçak Bingöl, izleyicinin geleneksel obje algısını sorgular. Sanatçının objeleri, dekoratif ile işlevsel arasında gidip gelir. Bingöl’ün pratiğinde süsleme önemli bir yer tutar; işlerinin cezbedici çekiciliği, izleyicilere bu objelerin kültürel olarak taşıdıkları rolün ötesinde bir şey olup olmadıklarını düşündürür.
Azade Köker’in işleri, bireyin günümüzdeki durumu ve bireyin hem doğa hem şehirle olan ilişkisi ile ilgili yorum yapar. Sanatçının şehir ve doğadaki parçalanmış kültür ve kimliklere atıfta bulunan resimleri, sadece doğayı temsil etmez; doğanın tek boyutlu bir hal olmasının ötesine geçmeye çalışır. Çok boyutluluğa talep olarak okunabilecek resimlerde ağaç çoğu zaman doğal, akışkan bir halin simgesi olarak kullanılır.
Şükran Moral’in performansları, ataerkil toplumları ve bu toplumların adetlerini, devletin denetim mekanizmalarını eleştirir. Özgür olarak hangi ülkede yaşayacaklarını seçmekte zorlanan göçmenler, evlilik gibi geleceklerini derin ve kalıcı olarak etkileyecek kararlar vermekte ve bu sayede oturma izni almaktadırlar. Çoğu zaman mizah ve cinsel kışkırtmayı işlerinde kullanan Moral, izleyicilerin özgürleşme süreçlerini tekrar gözden geçirmeye davet eder.
Imran Qureshi’nin işleri, Babür minyatür resimlerini çıkış noktası olarak alır. Sanatçı, eski yazıdaki biçimleri soyut biçimlere dönüştürür. Pakistan’da yaşayan Qureshi, ülkesindeki savaş hali ve sosyal karışıklıkları kullanan anlatımlar yaratır. Sanatçının imzası olan lekeleme, sürme işaretleri, izleyicinin anlayabileceğinin ötesinde olan bir gerçekliğin alegorik birer temsiliyetidir.
Daha önce üç kere Venedik Bienali’ne katılmış olan Walid Siti, toplumdaki müşterek hafızayı konu olarak alır. İşlerini etkileyen sosyo-politik gerçekler arasında savaş, göç, sürgün sayılabilir. Doğal manzara ve simgelerin sembolik rollerini tartan sanatçı yeni şekiller üretip doğadaki biçimlere atıfta bulunarak insanların savaş, göç ve sürgünlerden dolayı yaşadıkları trajedilerin yansımalarını üretir.

DETAYLI BİLGİ
www.zilbermangallery.com
Adres:
Goethestraße 82, Kat 1, 10623 Berlin
T: +49-30-31809900
F: +49-30-31809901

9 Nisan 2016 Cumartesi

OTTOMAN TREASURES AT SOTHEBY’S


Fausto Zonaro, ITALIAN, 1854-1929, “The Embarkation, Constantinople”, oil on canvas, Estimate: £40,000-60,000 (€51,500-77,500)
This Spring in London, Sotheby’s will present Orientalist & Middle Eastern Week, dedicated to over 1000 years of artworks and objects celebrating the culture of the Middle East and the wider Islamic world. Comprising five sales in total and running from 15-21 April 2016, the series of auctions includes Sotheby’s annual Orientalist Sale, Arts of the Islamic World, the relaunched 20th Century Art / Middle East sale, Alchemy: Objects of Desire, a single-owner sale featuring Iranian and international contemporary art, and The Library of Mohamed and Margaret Makiya.

Held annually in London since 2012, The Orientalist Sale on 19 April showcases 40 lots representing the finest and most sought-after examples in this field. Exhibited alongside the Arts of the Islamic World, together the two sales offer an opportunity to unite Orientalist paintings with rare and precious works of art from countries under Islamic patronage. Orientalism was essentially a 19th-century phenomenon. While many other movements in 19th-century European art were relatively short-lived, Orientalism's durability lay in its versatility. Travelling from America and Europe to the lands known collectively in the 18th and 19th centuries as the Orient, artists aimed to capture sites, cultures and the bright desert light that few had experienced before. Orientalist art sheds light on the history of these lands – encompassing Morocco in the west through Egypt, Istanbul and the Levant to as far east as Persia and India – from a time when photography was in its infancy and figurative art was not traditionally practised.


A magnificent Ottoman tortoiseshell,
mother-of-pearl, ivory and brass-inlaid scribe's box,
Turkey, late 16th century,
Estimate  200,000 - 300,000 / €254,000 - 381,000
Claude Piening, Sotheby’s Head of Orientalist Paintings, commented: “We have assembled a particularly strong group of works by the key exponents of the genre, who hailed from across Europe and America. All shared a fascination for the richness and colour of Islamic world, be it Bedouin life in the Sahara, worship in the mosques of Cairo and Istanbul, or the hustle and bustle of the streets and markets of Egypt and the Levant.”

Ludwig Deutsch, an Austrian artist working in Paris who first travelled to Cairo in the early 1880s, is revered for his breathtakingly observed scenes notable for their meticulous details. This year’s sale will be led by Deutsch’s Morning Prayers, a luminous masterpiece of 1902 (illustrated on page 1). Estimated at £500,000-800,000, the work demonstrates the artist’s respect for Muslim worship. A powerful and noble evocation of the rites and religion of the Muslim world, Morning Prayers depicts two men absorbed in prayerful contemplation, facing towards the mosque’s mihrab indicating the direction of the Kaaba in Mecca. The identity of the mosque which forms the setting of the work is not known. The lack of architectural detail and the simplicity of the backdrop serve to focus attention on the prayer sequence which so captivated Deutsch and other Orientalist painters used to Christian worship. The minute detail and photographic realism of the painting, from the mother-of-pearl inlaid kursi cabinets and Syrian pendant lamp to the Persian Sauj Bulagh rug – a myriad of textures and surfaces, hard and soft – betrays Deutsch’s rigorous academic training in Paris.


An imperial Ottoman aigrette (surguc),
Turkey, 18th century,
Estimate: £40,000 - 60,000 / €51,000 - 76,500
Among the other key offerings in the sale is a group of works by British artist traveller John Frederick Lewis. Outdoor Gossip, a jewel-like oil of 1873, of two gentlemen of Cairo exchanging news (and the pendant to Indoor Gossip) is estimated at £300,000-500,000; four exquisitely fresh drawings will also be presented, three figural, one of a mosque interior, which have descended in the artist’s family. Outdoor Gossip was exhibited with its companion painting at the Royal Academy in 1874. This seems to have been the first time Lewis shows male and female gendered spaces as a deliberately contrasted pair. While his women are pampered, sequestered, enclosed, his men are relaxed, unrestricted and involved in debate, reflecting the perceived conventions of Eastern society. Indoor Gossip contains an enigmatic twist characteristic of the artist: nearly two-thirds of the painting is occupied by an interior space in shadow, and although the outside world is glimpsed, the figure standing at the threshold faces inward.

Lewis spent ten years living in Cairo, dressing as an Egyptian and assimilating into Egyptian society. During this time he visited Sinai, passing through Suez en route. Seated Arab Merchant at Suez, estimated at £40,000-60,000, is an informal portrait in which the sitter is neither romanticised nor patronised, but portrayed as Lewis found him (illustrated right).

Lewis brings an equally intense scrutiny of facial features and garments to Albanian Guards in Bursa, Turkey, estimated at £50,000-70,000. The artist has deliberately left out the surroundings, so as to focus more intently on the guards’ magnificent apparel and impressive array of weaponry.


The enthronement of Sultan Osman II (r.1618-22),
by a European artist travelling with the Austrian
Ambassador Baron Mollard, circa 1618,
Estimate: £150,000 - 200,000 / €191,000 - 254,000,
oil on canvas, framed, with two old collection labels '1168',
painting: 127 by 107.5 cm, framed: 140 by 121.5 cm.
Istanbul (then known as Constantinople) was a city with a magnetic pull for late 19th-century Western artists. Estimated at £200,000-300,000, By the Fountain by Alberto Pasini is an exceptionaly fine example of the Italian artist’s carefully observed, naturalistic street views, and his reputation as both a fine draughtsman and meticulous colourist. Dominating the composition is a circular, domed rococo fountain typically found in public squares in Turkish towns and cities. Ottoman 'fountains' sometimes incorporated a counter, or sebil, from which refreshments would be served. Here, a man drinks from a tap or çeme, above a carved marble basin. Pasini first travelled to Constantinople on his landmark journey to the East in 1855, which began his career as an Orientalist painter. In this work, Pasini brings together his observations of life in Turkey: ladies in their veils on a market stall, street sellers both negotiating deals and awaiting customers, a resting rider, and tethered horses awaiting the return of their owners.

The searing desert heat and strong light is perfectly captured in The Wadi at Bou Saada by Eugène Giradet, estimated at £150,000-200,000. In 1874, Giradet embarked for Morocco, then travelled to Tunisia and Algeria, for which he developed a particular fondness. He spent subsequent visits in Algiers and Boghari, but above all in El Kantara and Bou-Saâda, in the foothills of the Saharan Atlas, painting everyday scenes.

The Orientalist Sale: 19 April, 2.30pm
Arts of the Islamic World: 20 April, 10.30am
20th Century Art / Middle East: 20 April, 3.00pm
Alchemy: Objects of Desire: 21 April, 2.00pm

FOR MORE NEWS FROM SOTHEBY’S
Visit: www.sothebys.com
Follow: www.twitter.com/sothebys
Join: www.facebook.com/sothebys & www.weibo.com/sothebyshongkong
Watch: www.youtube.com/sothebys


Girolamo Gianni, ITALIAN, 1837-1895, “Constantinople from Beyazit”, 1868, oil on canvas,
Estimate: £70,000-100,000 (€90,500-129,000)

OSMANLI HAZİNELERİ SOTHEBY’S LONDRA’DA
Londra'da 15-21 Nisan 2016 tarihleri arasında düzenlenecek yıllık Oryantalist Eserler ve Ortadoğu Eserleri Haftası kapsamında düzenlenecek olan Sotheby's İslam Dünyası Sanatları müzayedesinde Osmanlı İmparatorluğu'ndan bir dizi seçkin eser alıcıların beğenisine sunuluyor. 1000 yılı aşkın bir zaman dilimi içinde İslam'ın himayesinde üretilen el yazmaları, resimler ve sanat eserleri Sotheby's'in New Bond Street'te bulunan galerisinde 15-19 Nisan arasında görülebilecek ve bunu 20 Nisan 2016 tarihindeki müzayede takip edecektir.

Müzayedenin öne çıkan eserleri arasında, 16. yüzyıl sonlarından kalma muhteşem bir Osmanlı bağa ve sedef kâtip kutusu, Osmanlı saray merasimlerinin bilinen ilk tasviri olan bir tablo ve Arap motifleriyle süslenmiş olan ve İskenderiye'deki Memluk cephaneliğinde tutulan nadir bir haçlı kılıcı bulunmaktadır.


John Frederick Lewis, BRITISH, 1805-1876,
“Interior of Sultanahmet Camii (The Blue Mosque), Constantinople”,
watercolour over pencil, heightened with White,
Estimate: £20,000-30,000 (€25,800-38,700)
Müzayedede Öne Çıkan Eserler:
Avusturya Elçisi Baron Mollard'ın yanında seyahat eden Avrupalı bir ressam tarafından yapılan Sultan II. Osman'ın (1618-22) tahta çıkışı tablosu, yaklaşık 1618 (değer aralığı: £150.000 -200.000 sterlin / €191.000 - 254.000 euro). Bu etkileyici tabloda Sultan II. Osman'ın 26 Şubat 1618'de tahta çıkışı tasvir edilir. Dönemin Avusturya elçisi Baron Hans Mollard von Reinek'in yanında seyahat eden bir ressam tarafından yapılan tablo, bir Osmanlı saray merasiminin belki de bilinen ilk tasvirini temsil etmektedir. Fondaki ikonik Ayasofya Camii'nin hâkim olduğu tablo, resmi bir Osmanlı merasimini Avrupalıların gözünden göstermesi açısından benzersiz bir tarihsel belge işlevi görür. Genç Osman olarak da bilinen II. Osman, Sultan I. Ahmet'in oğluydu ve babasının ölümünden bir yıl sonra tahta çıkmıştı.

İnce kafes işlemeli, altın kakmalı, üzeri yazılı çelik bıçağı (Türkiye, 16. yüzyıl) ve Babür yeşim kabzasıyla (Hindistan, 17./18. yüzyıl) çok nadir bulunan hançer (değer aralığı: £200.000 - 300.000 / €254.000 - 381.000). Bu altın kakmalı hançer, 16. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı imparatorluk zanaatkârlığının muhteşem bir örneğidir. Hançerin bıçağı, dünyanın çeşitli yerlerindeki Müze koleksiyonlarında bulunan benzer süslemeli küçük bir grup eserin bir parçasıdır. Bunlar arasında bir avuç örnek, altın kakma üzerine ayrıntılı ve ince işlenmiş yazılar taşır. Bu örnekte bıçağın iki yüzünde aşk ve ölüm üzerine Farsça ve Türkçe iki beyit yazılmıştır. Bıçakların yetenekli Tebrizli zanaatkârlar tarafından yapılmış ve 1514'teki Çaldıran Savaşı'ndan sonra İstanbul'a götürülmüş olması son derece muhtemeldir.


A rare Iznik lavender-ground pottery matara,
Turkey, late 16th century,
 Estimate: £40,000 - 60,000 / €51,000 - 76,500
Nadir rastlanan lavanta rengi zeminli İznik çinisi matara, Türkiye, 16. yüzyıl sonları
(değer aralığı: £40.000 - 60.000/€51.000 - 76.500). Günümüze kaldığı bilinen sadece tek bir örneği daha bulunan bu İznik çinisi matara, nadir ve heyecan verici bir keşiftir. Dört ayaklı hayvanların but kısımlarındaki deriden yapılan eski mataralardan gelen bu göçebe kökenli mütevazı biçim, Osmanlı dünyasının farklı yerlerinde seramik, metal ve hatta neceftaşından yapılan mataralarda uzun süre kullanılmaya devam etmiştir. Bu örneğin zemini, alışılmadık bir şekilde lavanta rengindedir. İznik çinisi üretiminin kısa süreli ve özgül bir dönemine ait olan bu renkli killer bej, lavanta ve koyu turuncu renklerde oluyordu ve çini ustalarının belli becerilere ve bilgilere sahip olmalarını gerektiriyordu. Bu killer sadece çok kısa bir süre zarfında, 1560 ila 1575 yılları arasında denendi.

Bağa, sedef, fildişi ve pirinç kakmalı muhteşem bir Osmanlı kâtip kutusu, Türkiye, 16. yüzyıl sonları (değer aralığı: £200.000 - 300.000/ €254.000 - 381.000). Cesur bir tasarımın ve özgüvenli bir icranın sonucu olan ve egzotik malzemeler ve egzotik teknikler kullanılarak yapılan bu kutu, Topkapı Sarayı koleksiyonunda günümüze kadar ulaşan en nadide eserlerle karşılaştırılabilecek nitelikte bir saray eşyasıdır. 16. yüzyılda ticaret yoluyla gelen sanatsal etkilere kendini açan Osmanlı'nın zenginliğinin ve zevkinin bir göstergesi olan bu istisnai kutu, en yüksek estetik ve tarihsel öneme sahip, benzersiz bir parçadır. Safavi, Babür, Memluk ve Çin etkilerinin bir sentezini yansıtan eser, o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun mükemmel bir kültür potası örneği oluşturduğunu gösterir. Satışa çıkışıyla Osmanlı sanat mirasının zenginliğine ilişkin bilgimizi ve takdirimizi hem genişletmiş hem de derinleştirmiş olan eser, kurumlar ve özel alıcılar için müze kalitesindeki öneme sahip çok önemli bir parçayı satın almak konusunda az rastlanacak bir fırsat sunmaktadır.


An Ottoman tortoiseshell, mother-of-pearl
and ivory-inlaid cabinet with cintamani design,
Turkey, 17th century,
Estimate: £60,000 - 80,000 / €76,500 - 102,000
Doğu Kûfi hattıyla yazılmış ve incelikle süslenmiş nadir bir Kuran sayfası, İran ya da Orta Asya, 1075-1125 civarı (değer aralığı: £200.000 - 300.000 / €254.000 - 381.000). Bu yaprak, en çarpıcı ve güzel Kuran elyazmalarından birinin örneğidir. Yaprak, görkemli bir zarafete ve nefes kesici bir grafik güce sahip bir Kuran'ın parçasıdır ve elyazmasının tüm sayfalarında metin alanının tamamının arka planında yer alan süslemeler, onu Ortaçağ döneminin en zengin biçimde süslenmiş Kuran yazmalarından biri olarak ön plana çıkarır. Özgün elyazması, her biri yaklaşık 75 sayfa içeren 30 cilt halinde toplam yaklaşık 2250 sayfadan oluşmaktadır.

Osmanlı imparatorluk sorgucu, Türkiye, 18. yüzyıl (değer aralığı £40.000 - 60.000/€51.000 - 76.500). Bu imparatorluk sorgucu, 18. yüzyıldaki Osmanlı modasının ve mücevherlerinin mükemmel bir örneğidir. Müslüman hükümdarların sarıklarını süslemek için kullandıkları sorguçlar, Osmanlı sultanları için özellikle önemliydi. Sorguç, dikkat çekici biçimde büyük bir kabaşon zümrüdü çevreleyen gül kesimli elmaslardan, zümrütlerden ve yakutlardan ve üç yana doğru fışkıran yanardöner tavus kuşu tüylerinden oluşan etkileyici bir parçadır. Gösterişli tasarımı, kayda değer bir servete ve mevkie sahip bir erkek için tasarlanmış olduğunu düşündürmektedir.


Amadeo Preziosi, MALTESE, 1816-1882, “Fountain of Ahmed III”, 1851, watercolour and pencil on paper,
Estimate: £30,000-40,000 (€38,700-51,500)
Bağa, sedef ve fildişi kakmalı nadir bir Osmanlı Çintemani Dolap (değer aralığı: £60.000 - 80.000/€76.500  - 102.000). 17. yüzyıl Osmanlı zanaatkârlarının yaratıcılığının zirveye ulaşmış bir örneği olan bu dolap, Amerikalı sanat uzmanı ve koleksiyoner Henry Blackmer'a aittir. Klasik Osmanlı çintemani süslemesinin etkileyici ve göz alıcı bir örneği olan bu motife, bu tür mobilyalarda nadiren rastlanır. 19. yüzyıla kadar Osmanlı iç mekânlarında genellikle mobilya kullanılmıyor oluşu, bu türde ve kalitede bir dolaba rastlamayı son derece zor hale getirmektedir.


Alberto Pasini, ITALIAN, 1826-1899, “By the Fountain, Constantinople”,
1882, oil on canvas, Estimate: £200,000-300,000 (€258,000-387,000)
İskenderiye'deki Memluk cephaneliğinde bulunan nadir bir haçlı kılıcı, Almanya ya da İtalya, 14. yüzyıl sonları (değer aralığı: £30.000 - 50.000/€38.100 - 63.500). 14. yüzyıldan kalma bu kılıç, kendi türünün istisnai bir örneği olmasının yanı sıra Haçlı Seferleri'nin ve savaşlarda kullanılan silahların elden ele dolaşmasının çarpıcı bir tanığıdır. Taşıdığı işaret ve yazıların çeşitliliği açısından olağandışı olan kılıcın üzerine kazınmış Malta hacı onun başlangıçta Hıristiyan ve askeri bir niteliğe sahip olduğunu hatırlatır. Bununla birlikte, sonradan eklenen Arapça yazılar, kılıcın sonradan İskenderiye'deki Memluk cephaneliğinin bir parçası olduğunu ve sonra da İstanbul'daki Aya İrini kilisesine getirildiğini göstermekte ve böylece haçlı silahlarının nasıl sonradan farklı amaçlarla kullanıldığının çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır.


G. Zambelli, ITALIAN SCHOOL, 19TH CENTURY, “The Harbour, Constantinople”, 1891, oil on canvas,
Estimate: £120,000-180,000 (€155,000-232,000)


Sevket Dag, TURKISH, 1876-1944,
“The Imperial Gate, Hagia Sophia”, oil on canvas,
Estimate: £120,000-180,000 (€155,000-232,000)





Mohamed ve Margaret Makiya'nın Kitaplığı: 19 Nisan, 10.30
Oryantalist Eserler Satışı: 19 Nisan, 2.30
İslam Dünyası Sanatları: 20 Nisan, 10.30
20. Yüzyıl Sanatı / Orta Doğu: 20 Nisan, 3.00

Simya: Arzu Nesneleri: 21 Nisan, 2.00 

5 Nisan 2016 Salı

AHMET YEŞİL’S “UNDATED DAIRIES” EXHIBITION AT TAIWAN TAIPEI 101 GALLERY

Ahmet Yeşil, “Undated Diaries 5”, 2015, oil on canvas, 120x80 cm. 

Ahmet Yeşil’s exhibition titled as “UNDATED DAIRIES” will take place at Taiwan TAIPEI  101 GALLERY Cultural between 6-26 April 2016. The exhibition organized with collaboration of the Consulate of Republic of Turkey in Taiwan.

His recent works are detached from any thematic narrative; fully minimalistic works created by plastic and artistic power become semiotic and open pieces. For those who still see ropes and strings in on his canvas, we can say this: In a dictionary, strings and ropes are objects that are associated with bindingness. However, on Ahmet Yeşil’s canvas, these objects are stripped off of their “binding” qualities and turn into tools that offer brand new interpretations in paintings, are images of the artist’s plastic language, and of expression. It’s not the ropes or strings that pull the onlookers into the world of art; it’s the poetic and individualistic compositions of blue, green, purple or red on canvas. Sometimes under the sea or above the waves, sometimes in a desolate forest or in a blue pregnant with shades of green. And this is what the artist wants - to create a deep dialogue between the onlooker and the pictorial image.


Ahmet Yeşil, “Composition”, 2016, oil on canvas, 150x100 cm.

Ahmet Yeşil’s essay Yaratı Eşiğinde Halat Üzerine Notlar (Notes on a Rope on the Verge of Creation) is a manifesto of ropes and strings. He expresses himself as follows:

“Turning into an artistic object through the rope’s identity as an object, the string’s rhythm creates a cosmos together with the rhythm of lice. As this cosmos turns into a plastic language, it adds a unique identity to my art as well. Each moment and emotion in life is an homage to the relationship between the rope’s rhythm and the rhythm of life, shaped by the artist’s intuition and vision. The colors and lights on rhythmic curls of the rope are the reflection of our values. I try to use the objective identity of the rope to express every aspect of life - social, societal, political, economic, ecological and personal -by turning it into the ultimate work of art with plastic and aesthetic values.
The rope and string, through which I adopted the language of the plastic, have stripped off of their objective definition and took over their own narrative.
Each phenomenon in my paintings have a signified in my life. After all, a language for which you cannot form a base is not your language at all. After creating your own plastic language in time, you start a search for technique through which you’ll express yourself. The moment you stop, you invade your own footprints. I haven’t had the luxury to put the time on hold to watch or observe the language of painting. The accumulation of your experiences is just an experiment to start anew. I don’t deny any of my experimentations and am open to the renewal forced upon me by plastic. The will for searching, awareness and reckoning form its own plastic renewal. In my recent works, the rope created its own transformation and power in plastic and image, without having to worry about anything but the painting itself. It’s plainer, more minimalistic. This is also an effort the solve the tension I have between me and life, painting and myself.”

The perfect harmony of rhythm, balance, lyricism, lighting, shadow and bright colors (as if they’re meeting for the first time) in Ahmet Yeşil’s paintings enable onlookers from various cultures to immediately interact with the image. That’s why his pieces have been included in many personal and public collections in many countries, such as Turkey, Germany, the US, Canada, the Netherlands and the UK. Ahmet Yeşil is very active in the art scene for 37 years and opened 105 solo exhibitions, participated in 297 mixed and contest exhibitions, and received 24 awards. His brush strokes are one of a kind. Though he follows closely the fashion movements in the world and in Turkey, he clings to his own reality, developing his art as his brush portrays his longing, passions, excitement, emotions, ideas, pain and joy on the canvas. What needs to be emphasized is that he created an idiosyncratic visual language which can only be defined as “Ahmet Yeşil’s style”.

It’s enough to spend some time in front of his paintings that lure you in with their ordinary naturalness in order to understand, sense and feel Ahmet Yeşil’s art, extra-ordinary plastic language and visual feat. You’ll understand the paintings, and they’ll understand you in return.

FURTHER INFO
Taipei 101 Gallery
http://www.taipei-101.com.tw/
Adres: Taipei 101, No. 7, Section 5, Xinyi Rd, Xinyi District, Taipei City, Tayvan 110
Telefon:+886 2 8101 8800

ummuhankazanc@gmail.com


Ahmet Yeşil, “Undated Diaries 5”, 2015, oil on canvas, 1210x90 cm.

AHMET YEŞİL “TARİHSİZ GÜNLÜKLER” SERGİSİYLE TAYVAN TAIPEI 101 SANAT GALERİSİ’NDE

Ahmet Yeşil’in “TARİHSİZ GÜNLÜKLER” adlı serisinden çalışmalarının yer alacağı sergi, 6 -29 Nisan 2016 tarihleri arasında TAIPEI 101 SANAT GALERİSİ’nde izlenebilir. Türkiye Cumhuriyeti Tayvan Büyükelçiliği’nin işbirliği ile düzenlenen sergi, sanatçının son dönem eserlerinden oluşuyor.

Sanatçının son dönem çalışmalarında tüm tematik anlatım dilinden soyutlanan minimal çalışmalar, plastik dille yaratılan imgesel açık yapıtlardır. Ahmet Yeşil’in tuvalinde, sözlük anlamının ötesinde plastik bir imge olarak yerleşen ip ve halat, maddi dünyadaki bağlayıcı rolünü tamamen kaybeder ve resim düzlemine yepyeni açılımlar sunar. İzleyiciler, ritmik bir akış yüklenen bu imgelere bırakır kendini ve sanatçının kendine has mavi, yeşil, mor ya da kırmızı renklerle tuval yüzeyinde yaratığı şiirsel kompozisyonların içine dalıverir. Denizin altında, dalgaların üzerinde, ıssız bir ormanda, bazen de yeşile gebe mavinin içinde buluverir kendini. Sanatçının istediği tam da budur: İzleyiciyi ve resimsel imge derin bir diyalog içindedir.


Ahmet Yeşil.
Ahmet Yeşil’in, “Yaratı Eşiğinde Halat Üzerine Notlar” isimli yazısı, ip ve halat manifestosudur. Sanatçı kendini şu şekilde ifade eder:

“Halatın nesnel kimliği üzerinden, sanatsal objeye dönüşen ip, halatın kendi ritminin yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kozmos plastik bir dile dönüşürken, sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor. Yaşamda da her anın, duygunun, sanatçının sezgisiyle, görme biçimiyle, halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen, renk, ışık, açık koyu değerler bize ait olanın yansımalarıdır. Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal ekonomik, ekolojik düzeylerin plastik dille anlatımıdır.
Resmimdeki her olgunun yaşamımda bir karşılığı vardır. Zaten altını dolduramadığınız bir dil size ait değildir. Zaman içinde plastik dilinizi oluşturduktan sonra, kendinizi keşfetmek üzere teknik arayışlara giriyorsunuz. Durduğunuz an kendi ayak izlerinizi işgal edersiniz. Resim dilini izlemek, seyretmek üzere zamanı beklemeye almak gibi bir lüksüm olmadı. Arkanızdaki birikim, yeniye başlamak üzere bir deneyden ibaret. Hiçbir deneyi inkar etmeden, plastiğin dayattığı yenilenmeye açığım. Arayış, bilinç, hesaplaşma iradesi kendi plastik açılımını getiriyor zaten. Son dönem çalışmalarımda ip, resim dışında hiçbir anlatım kaygısı aramadan, plastiğin ve imgenin kendi dönüşümünü ve gücünü kurdu. Daha yalın, daha minimal… Bu elbette benimle hayat, benimle resim ve benimle kendim arasında süren gerilime bir çözüm çabasıdır”.


Ahmet Yeşil’in Manifestosunda belirttiği resim ve hayat arasındaki ilişki, gerilim, çözüm bulma çabasının tuvale yansıması, toplum ile sanatı arasında bir uçurum yaratmaz. Onun sanatı herkese yakındır, herkes kendinden bir şeyler bulur. Ahmet Yeşil resmindeki ritm, denge, lirizm, ışık, gölge ve yeniden tanışıyormuşçasına öne çıkan canlı renklerin kusursuz uyumu birçok farklı kültürden izleyicinin, hızla resim ile ilişki kurmasını sağlar. Otuz yedi yıldır aktif olarak sanat yaşamının içinde olan Ahmet Yeşil, bugüne kadar 105 kişisel sergi açtı, 297 karma ve yarışma sergisine katıldı, 24 ödül aldı. Tam anlamıyla ‘nev-i şahsına münhasır’ olarak tanımlanabilecek bir fırçası vardır. Dünyadaki ve Türkiye’deki moda akımları çok yakından takip etse de o kendi gerçeğinden vazgeçmemiş, yıllar içinde fırça darbeleri ile tuvaline aktardığı özlemleri, tutkuları, heyecanları, duyguları, düşünceleri, acıları, mutlulukları onu nereye götürdüyse, sanatı da o bağlamda gelişmiş, bugünkü gücüne ulaşmıştır. Özellikle ve ısrarla belirtilmesi gereken nokta ise, dünyadaki hiçbir sanatçıyla karşılaştırılamayacak ve Ahmet Yeşil tarzı olarak anılan görsel bir dil yaratmış olmasıdır.

Ahmet Yeşil’in sanatını ve yarattığı sıra dışı plastik dili, görsel şöleni anlamak, duyumsamak, hissetmek için, bütün doğallığıyla sizi içine çeken illizyonist etkiyle yapıtla aranızda kurduğunuz ilişki sizi yapıtın duygusal metaforuna çekmeye başladığını hissedeceksiniz.

BİLGİ İÇİN
Taipei 101 Gallery
http://www.taipei-101.com.tw/
Adres: Taipei 101, No. 7, Section 5, Xinyi Rd, Xinyi District, Taipei City, Tayvan 110
Telefon:+886 2 8101 8800
ummuhankazanc@gmail.com



26 Mart 2016 Cumartesi

“UNUTMANIN DEĞİL, HATIRLAMANIN ZAMANI”

Erzurum Ermeni mahallesi. Erzurum Ermeni mahallesindeki Surp Asdvadzadzin Kilisesi, Sanasaryan Mektebi ve piskoposluk merkezini gösteren bir kartpostal. Postadan geçmemiş olan kartpostala pul yapıştırılarak hatıra damgası vurulmuş. Osmanlıca el yazısında “Erzurum 330-331” [1914-1915] yazılı.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen ve iki yakın halkın sekiz yüz yıllık ortak yaşam kültürüne ışık tutmayı amaçlayan “Nar Niyetiyle: Türk-Ermeni İlişkilerinde Unutmanın Değil, Hatırlamanın Zamanı” isimli sergi, 6 Nisan 2016’da MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde açılıyor. 

Dünyanın en geniş Osmanlı kartpostal arşivinin sahibi Orlando Carlo Calumeno’ya ait, Anadolu ve İstanbul’da Ermenilerin yaşamlarına ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çok sesli ve çok kültürlü bir dönemine tanıklık eden kartpostalların, zengin görsel içerik ve arşiv belgeleri ile birlikte yer alacağı sergi, 29 Nisan 2016 tarihine kadar görülebilir. Yüzyıllarca, Anadolu’nun farklı yerleşim bölgelerinde birlikte yaşamış olan iki halkın unutulmaya yüz tutmuş ortak yaşamlarının, acı ve sevinçlerinin izini süren sergi, Türkler ve Ermenilerin, birlikte yaşayarak oluşturdukları ortak yaşam kültürlerini ve bu mirasın iki halk için içerdiği önemi hatırlatıyor.


Ermeni köylü kadınlar. Kapusen Rahiplerin bir kartpostalında Elazığ’ın Pazmaşen ya da Bismişan (bugün Sarıçubuk) köyünden genç Ermeni erkek ve kızlar. Kartpostalın üzerinde “Mamuretülaziz vadisinde Ermeniler” yazılı.

Küratörlüğünü mimar Güzin Erkan’ın yaptığı sergide, Osmanlı Arşivleri’nde yer alan belgeler ve Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu’ndan 1895-1914 yılları arasında üretilmiş 4000 kadar kartpostal arasından yapılan özel bir seçkiye yer veriliyor. Ermeni mahalleleri, kilise, manastır, okul, yetimhane ve hastanelerin resmedildiği, Ermeni editör veya fotoğrafçılar tarafından hazırlanmış kartpostallar silinmeye yüz tutan birçok anıyı canlandırıyor.
Sergi, asırlar boyu edebiyat, mimari, müzik, tiyatro ve zanaat başta olmak üzere, hayatın birçok alanında birbirini tamamlayan bu iki halkın birbirlerinden ne denli beslendiklerini ve yakın olduklarını hatırlatarak farklı bir bakış açısı sunmayı amaçlıyor. 6 Nisan’da davetliler için özel olarak düzenlenecek olan Ermeni ud sanatçısı ve Türkiye’de tanınan pek çok şarkının bestecisi Ara Dinkjian ve İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’nun mini konserleriyle açılacak sergi, 7-29 Nisan 2016 tarihleri arasında MSGSÜ Tophane-i Amire KSM’de görülebilir.


Adapazarı’nda iplik eğiren kadınlar. Sarkis D. Athanasyan adlı bir Ermeninin hazırladığı bir kartpostalda, Adapazarı’nda iplik eğiren ve çorap ören Ermeni kadınlar.

Güzin Erkan
1974 Konya doğumlu mimar Güzin Erkan, 1997 yılında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümünden mezun oldu. 18 yıldır çalışmalarını sürdüren Güzin Erkan Tasarımhane’nin kurucu ortağı ve baş tasarımcısı olarak 2000 yılından bu yana ortağı Oben Karatepe ile mimari, iç mimari, görsel iletişim alanlarında müze ve sergi tasarımına dayalı projeler üretmektedir. Erkan’ın son dönem projeleri arasında Ptt Pul Müzesi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, ‘Güvenli Liman Türkiye’ Sergisi, Çanakkale Kilitbahir Müze Projesi, Tasavvuf Müzesi projesi bulunmaktadır.


Anadolu Koleji orkestrası. Merzifon’da Ermeni kartpostal editörü Nerso’nun bir kartpostalında Anadolu Koleji’nin orkestrası. Orkestranın şefi kolejin öğretmenlerinden Arşag T. Dağlıyan’dı. Kartpostal 1906 yılında İzmir’den İstanbul Sultanhamam’daki Vahram Der-Nersesyan’a postalanmış.
 
Orlando Carlo Calumeno
20 Aralık 1970 doğumlu Calumeno, Lycee Francais Pierre Loti’de gördüğü eğitiminin ardından, Kanada’da McGill ve Concordia Üniversiteleri’nden Ekonomi ve Finans alanında lisans ve lisansüstü derecelerini aldı. Ege Portföy Yönetimi ve Finans Portföy Yönetimi şirketlerinde Başkan Yardımcısı olarak görev alan Calumeno, şu anda Net Grubu Murahhas Yönetim Kurulu Üyesi ve Grup CFO’su olarak görev yapmakta. Calumeno, Osmanlı dönemine ait günlük eşyalar, halılar, gümüşler ve tabloları içeren, aynı zamanda 1890-1922 yıllarına ait dünyanın en geniş Osmanlı Kartpostal Koleksiyonu’nu barındıran “Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonu ve Arşivleri”nin de kurucusu. Calumeno Koleksiyonu’ndan seçilen kartpostallar, “Bir Zamanlar İzmir”, “Bir Zamanlar Sivas” ve “Eski Diyarbakır’da Kültürel Çeşitlilik” ve "Yadigar-i Hürriyet" gibi birçok farklı serginin görsellerini oluşturdu. Sergilere bağlantılı olarak, “Bir Zamanlar İzmir (2007)”, “Yadigar-ı Hürriyet (2008)” ve “Diyarbekir Vilayetinde Ermeniler (2011)” gibi kitapların yanı sıra, koleksiyondan seçilen kartpostallarla iki cilt halinde "100 Yıl Önce Türkiye'de Ermeniler" kitapları da yayınlandı. Koleksiyon, İstanbul Milli Pul Sergisi 2 altın madalya; 2006 Montreal Kanada İstanbullu Ermeniler Derneği özel sergi katılım mansiyon ödülü; 2008 Ankara Milli Pul Sergisi 1 altın madalya, 2 elmas madalya ve 1 pırlanta madalya; 2010 Belçika Ulusal ve Avrupa Filateli Şampiyonası gümüş madalya da dahil olmak üzere dünya ve Türkiye çapında bir çok ödüle layık görüldü.


Vanlı kadınlar ve kızlar. Van’da Ermeni kadınları yerel giysileriyle gösteren bir fotokart. Ön sıradaki kızlar saç örgülerini göstermek için arkalarını dönmüş. ABD’de basılan kartın arkasına el yazısıyla Osmanlıca “Van. 328 [1912]. Köylü Ermeni kadınlar milli elbiseleriyle” notu düşülmüş.

BİLGİ İÇİN
www.narniyetiyle.com
MSGSÜ Tophane-i Amire KSM | Beş Kubbe Salonu
A: Boğazkesen Caddesi, Defterdar Yokuşu No:2 Tophane, Beyoğlu-İstanbul

T: +90 212 293 46 48 | Saatler: Salı – Pazar / 10:00 – 19:00



BONHAMS İSLAM VE HİNT ESERLERİ MÜZAYEDESİ 19 NİSAN’DA LONDRA’DA

Lot 11 Havuzda Iki Turna.
Geçtiğimiz yıl, Nisan ve Ekim aylarında gerçekleştirdiği iki önemli müzayedenin ardından Bonhams, çok özel parçaların satışa çıkacağı İslam ve Hint Eserleri Müzayedesi’nin, 19 Nisan 2016 tarihinde Londra’da gerçekleşeceğini duyurdu. 315 lotluk müzayedede dikkat çekici ve nadide cam, seramik, hat sanatı, minyatür, heykel, bronz, halı ve tekstil parçalarına yer verilecek.

Bonhams İslam ve Hint Eserleri Bölüm Direktörü Oliver White, müzayede hakkında açıklamada bulundu: “Geçtiğimiz bir iki sene içinde, İslam ve Hint eserlerine olan ilgi giderek daha seçici bir hale geldi ve alıcılar her alanın en kıymetli parçalarına doğru yönelmeye başladılar. Bugün değerli parçaların peşinde olan koleksiyonerlerin güvenilir kaynaklara yönelmek istemesi sayesinde piyasa gücünü korumaya devam ediyor. Nisan ayında gerçekleşecek olan İslami Eserler ve Hint Sanatı satışımız bu talebi karşılayacak nitelikte, müzayedede yer alan değerli parçalar arasında, Mekke’nin resmedildiği 17. yüzyıldan İznik çinisi; 13. yüzyılda Bağdat’ta yaşamış önemli katip Yakut El-Musta'sımi’ye ait çok nadir bir eser olan hat (kaligrafi) albümü ve 19. yüzyılın son çeyreğine ait ipek İran (Heriz) halısı bulunuyor.

Mekke’de Kabe ve Mescid-i Haram’ı resmeden İznik Çinisi (tahmini değer 50,000-60,000 İngiliz Poundu), Victoria and Albert Museum, Louvre, British Museum, Benaki Museum ve Metropolitan Museum of Art gibi dünyanın en ünlü İslami sanat koleksiyonlarının yer aldığı sanat kurumlarına ait eserlerle kıyaslanabilecek bir değere sahip. Sıra dışı, canlı yeşil rengi, bu çiniyi benzer parçalardan farklı kılıyor.


Lot 17 Kuran Tezhibi.
13. yüzyıl sonlarında Bağdat’ta yaşamış ünlü hattat Yakut El-Musta'sımi’nin değerli ve nadir Hat Çalışmaları Albümü (Müfredat), tahmini olarak 100,000-200,000 İngiliz Pound’u değerinde. El-Musta’sımi’nin, bilinen en meşhur İslami hat sanatçısı olduğu söylenebilir. Bağdat’a bir köle olarak getirildiği düşünülen hat sanatçısı, daha sonra son Abbasi Halifesi’nin resmi katibi olarak görev yapmış. Bonhams müzayedesinde yer alacak olan 15 sayfalık yazı çalışmalarını içeren albümün tezhibi (altın süsleme) 16. yüzyılda İran’da yapılmış.

İpek Heriz Halı’nın (2.91cm x 2.16 cm; tahmini değeri 40,000-60,000 İngiliz Poundu) yanı sıra, müzayedede satışa sunulacak bir diğer değerli tekstil ürünü ise 19. yüzyıldan, Kırmızı İpekten Yapılmış Osmanlı Sancağı; değeri ise yaklaşık 30,000-40,000 İngiliz Poundu.

Dikkat çeken diğer lotlar arasında, 15. yüzyıl ortası, Orta Asya’da yapılmış, nadir bir eser olan Timur döneminden Oyma Mermer Panel, değeri yaklaşık 80,000-120,000 İngiliz Poundu, bulunuyor. Özenle işlenmiş etkileyici parça, Timur İmparatorluğu’na ait bir tasarım ve oyma şaheseri olarak, o dönem mermerlerinin günümüze kadar gelen en benzersiz örneklerinden biri. Döneme ait farklı çizimlerde tahtların üzerinde görülen desenlerin ve aynı oranların panelde de bulunması nedeniyle, panelin bir Timur hükümdarı veya yakın çevresine mensup bir kişinin bahçesinde kullanılan bir kürsüyü süslemiş olduğu düşünülmektedir.


Lot 101 Iznik Çini.
Ayrıca, İspanya’dan (10-12. yüzyıl) gelen ve yaklaşık değeri 50,000-70,000 İngiliz Poundu olan nadir eserlerden Kafes İşlemeli Bronz Tütsü Kabı; 12. yüzyıl sonları İran yapımı Zarif Keşan Çömlek Vazo; 10. yüzyıl Mezopotamya bölgesinden Abbasi Lüster Çömlek Vazo; Timur veya Safavi İran dönemine ait, içinde Falname de bulunan Yaldızlı Kuran (15. veya 16. yüzyıl) ve yaklaşık 1370 - 1380 yıllarında Mezopotamya veya Tebriz’de yapılmış Havuzda İki Turna (Two Cranes Standing in a Pool) isimli tablo gibi benzersiz eserler de müzayedede satışa çıkacak. Müzayedeye dahil olan 20 İznik çinisinden, yaklaşık 1580 yılında yapılmış olan çini (tahmini değeri 10,000-15,000 İngiliz Poundu), özellikle iç içe geçen arabesk sarmal motifleri ve onları çevreleyen 10 adet mihrap şeklindeki panelleri ile dikkat çekiyor.
Nisan 2015’te gerçekleşen Hint ve İslam Eserleri müzayedesinde, %50 oranında bir pazar payı elde eden Bonhams, Tipu Sultan’ın cephanesine ait silahların satışından 7.4 milyon İngiliz Pound’un üzerinde bir satış rakkamı elde etmişti. Ekim 2015’te ise, 16. yüzyıl sonu veya 17. yüzyıl başında Güracat’ta üretilmiş, son derece nadir sedef kakma tepsiyi, 962,500 İngiliz Pound’u ile alıcısıyla buluşturarak, haftanın en yüksek müzayede değerine ulaşmıştı.

BİLGİ İÇİN
www.bonhams.com

Facebook ve Instagram üzerinden Bonhams, Twitter’da ise @Bonhams1793 adresinden takip edebilirsiniz.

SERKAN ADIN’ın “e” BAŞLIKLI KİŞİSEL SERGİSİ x-ist GALERİ’DE

Serkan Adın, “Sevgiler, S.”, 2015, alüminyum üzerine akrilik, 126 x 180 cm.

x-ist, 7 Nisan – 7 Mayıs 2016 tarihleri arasında Serkan Adın’ın “e” başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.
Çalışmaları daha önce Kanada, Amerika, Japonya başta olmak üzere farklı ülkelerde sergilenen Serkan Adın’ın x-ist’teki altıncı kişisel sergisi “e”, sanat izleyicisiyle buluşuyor.
Paketli ürünlerin etiketleri üzerinde yer alan ve ürünün hacim ya da ağırlığının değişkenlik gösterebileceği miktarı işaret eden “e” sembolü, bizi hata payı için uyarır. Yaklaşık 15 yıldır çalışmalarının odak noktasında her zaman “kadın” olan Serkan Adın’ın son sergisinde de bu kez kadın figürünün nasıl ambalajlanarak, nesnelleştirildiğine dair bir eleştiri gözlemliyoruz. Nesneyi cazip hale getirmenin en kestirme yöntemi, onu çekici kılacak bir ambalajla sunma fikri ve sanatçı kadın figürüne olan bakışı irdelemeye buradan başlıyor. Kimi zaman saklamak ya da muhafaza etmek, kimi zaman cazip hale getirmek adına ambalaja sarılanı, eksiğiyle ya da fazlasıyla kabul ettiğimizi gösteren “e” sembolünden faydalanan Serkan Adın, serginin ismini de bu +/- göndermesinden çıkarıyor.

Çalışmalarında geleneksel ve teknolojik teknikleri bir arada kullanan ve daha önce kullandığı baskı resim teknikleriyle Bulgaristan’da 11. Uluslararası Varna Bienali (2001), İspanya’da Printmakers, (2002), Japonya’da 4. KIWA-Kyoto Uluslararası Kyoto Ağaçbaskı Birliği (2003) gibi ödüller kazanan Serkan Adın; “e” isimli sergisinde yer alan eserlerinde yine farklı malzeme ve teknikleri bir araya getiriyor. Hazırladığı görselleri önce dijital ortamda renk alanlarına göre ayıran sanatçı, her bir görselin renk kartelasını çıkarıyor.  Kartelada eşleştirilen 6000 ila 9000 renk parçacığı, 150 ila 200 arası değişen renk ve tonları ile temsil ettiği renge göre insülin enjektörle yardımıyla boyanıyor. Son sergisinde yeni yöntemlere de yer veren sanatçı, sanatseverinde işe müdahalesine açık olan mıknatıslı yerleştirmelerin yer aldı üçlü serisi “Ucuz Hüzün” ya da Fransız bayrağı renklerine gönderme yapan, ledli renk değiştiren “Üç Eksik Renk” işi gibi çalışmalarına interaktif bir boyut katarak, izleyiciyle daha yakın bir ilişki kuruyor. 

SERKAN ADIN (İzmir, 1977)

Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun olan Adın, x-ist'te “Anlık İleti” (2005), “Farklı Kaydet” (2007), “E-Doll” (2008), “Oyunbozan” (2011) ve “AnonymoX” (2014)  isimli kişisel sergilerini gerçekleştirdi.

Bulgaristan 11. Uluslararası Varna Bienali (2001), İspanya Printmakers (2002), Japonya 4. KIWA-Kyoto Uluslararası Kyoto Ağaçbaskı Birliği (2003), Ankara 66. Devlet Resim ve Heykel Sergisi Başarı Ödülü, (2005) ve İspanya 11. “Ostrow Wiekopolski” Baskıresim Bienali Özel Ödülü (2005) gibi baskı alanında birçok ödül alan sanatçının eserleri Amerika, Kanada, Çin, Japonya, İngiltere, Bulgaristan, Romanya, İsveç, Makedonya, Japonya ve Kore dahil dünyanın farklı ülkelerinde sergilenmiştir.

Serkan Adın, “Genç Açılım” (Pera Müzesi, 2005), Contemporary İstanbul’07, 08, 09, 10, 11, 12, 13 & 15, ShContemporary’09 (Şanghay Asya Pasifik Güncel Sanat Fuarı), St-art 2009 (14. Avrupa Çağdaş Sanat Fuarı, Fransa), Art Beat 2011 (İstanbul), VIP Art Fair 2012, ArtInternational 2013, 2015 (İstanbul), “Caixanova” Baskıresim Bienali- Ourencse/İspanya (2006), 4.BIMPE. Gallery San Chun in Calgary/Kanada (2006), Harlech Bienali "Print Open". Theatr Ardudwy, Wales, İngiltere (2002), 8. Uluslararası Baskı ve Resim Sergisi “GRAFINNOVA 2002”, Vasa, Finlandiya gibi pek çok karma sergi ve fuarlarda yer aldı.

Sanatçı 2010 yılında Leila Taghinia-Milani Heller Galeri’de (New York, ABD) “İstanbul Cool! Çağdaş Türk Sanatında Neler Oluyor” başlıklı sergiye katıldı. Serkan Adın ilk baskısı 2010 yılında gerçekleşen “Unleashed: Contemporary Art from Turkey” adlı kitapta yer alır.

DETAYLI BİLGİ İÇİN
x-ist
Abdi İpekçi Caddesi Kaşıkçıoğlu Apt. No:42  D:2  34365 Nişantaşı İstanbul
www.artxist.com
info@artxist.com

T. +90 212 291 77 84