2 Ocak 2017 Pazartesi

ZEYNEP DİLEK VE MEHMET ÇETİNER’İN “AYKIRI” TUTKULARI

Mehmet Çetiner, tuval üzerine yağlıboya, 195x200 cm.

Türk Resim Sanatı Soyut Resim Ekolü deyince, bir kuşağın ilk akla gelen isimlerinden olan Zeynep Dilek Çetiner ve Mehmet Çetiner’in, “AYKIRI” isimli sergileri, 7 Ocak - 5 Şubat 2017 tarihleri arasında Galeri Ark’ta görülebilir. Güncel ve moda sanat akımlarına inat, Soyut Sanat aracılığıyla söylemlerini oluşturup, tuvallerine aktarmaya devam eden sanatçılarla keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Onlar, sadece ve sadece sanat üretiyor. Sadece yaşam değerleri, düşünce yapıları çerçevesinde sanat yapıyorlar. Düşünmek istedikleri şekliyle yaşıyorlar, düşündükleri gibi sanat üretiyorlar.

RÖPORTAJ: Ümmühan Kazanç


Zeynep Dilek Çetiner, tuval üzerine akrilik, 150x180 cm.

Sayın Zeynep Dilek ve Mehmet Çetiner, öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Zeynep Dilek Çetiner- İnsanın kendini anlatması kolay değil, söyleyecek şey çok. Sanırım ilk önce şöyle başlamalıyım; son zamanlarda düşünüyorum da en genel haliyle hayat, beni hep tarihi mekanlar içinde ama hep yeni şeyler yapmak isterken ve daha çok da soyut yaratılarla kendimi ifade etme iddiasında olduğum gibi bir saptamaya götürüyor.
İstanbul’da doğdum. Doğduğum çevre ve ailem, tarihten bir sayfa gibi ve anılarla dolu diyebilirim. Çocukluk hafızamın resimleri; kalabalıklar, eski evler, duvarlarda hatlar, bahçeler, nefis bir manzara… Bu ve benzeri şeylerle dolu. Zaman zaman babamın görevi nedeniyle ülkemizin değişik yerlerinde yaşadım, belki bu nedenle farklılıkları yadırgamam ama dönüşler hep İstanbul’a oldu. Çünkü bu şehre aşığım. Görsel birikimim; renklerle ve hikayelerle dolu.
Yaklaşık 30 yıldır da sanatın ve bu ortamın içindeyim. Yıldız Üniversitesi Restorasyon Bölümünden 1989 senesinde, Türkiye’de ilk Resim Restorasyonu projesi yaparak mezun olan iki kişiden biriyim. Hemen aynı yıl idealizm ile başlayan çalışma hayatım, önce bir yıl kadar Beşiktaş Deniz Müzesi’nde ve daha sonra rahmetli müze müdürü Belkıs Mutlu’nun isteğiyle İstanbul Resim Heykel Müzesinde devam etti ve halen devam ediyor. Tabii sevgili eşim Mehmet Çetiner’le birlikteliğimiz de bu süreçle başladı. 1992 yılında evlendik, hayatımızı ve sanat yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
Müzeler benim için bir okul oldu. O dönem müzede açılan sergiler, tanıştığım şahsiyetler, 90-94 seneleri arasında gerek müze derneği gerekse misafir öğrenci olarak MSGSÜ Resim bölümündeki desen çalışmalarım, Resim restorasyonu eğitimi üzerine doku, üslup, strüktür üzerine araştırmalara olanak sağlayan ve bana soyut sanat yolunu açan hazırlayıcı bir dönemdir.
Sonrasında asıl macera başlıyor. 95 yılında ilk kişisel sergimi açtım. 90’lı yıllar yarışma sergileri, karma ve kişisel sergilerle tanındığım, çok çalıştığım, araştırdığım, ürettiğim yıllar. 1999’da oğlumuz Erhun’un doğumundan sonra, 2000’li yıllar daha seçici ve rafine olduğum bir dönem, yani daha çok ayıkladığım/ayıklandığım bir süreç. Hep soyut sanatın içinde ve belli adette ürettiğim seri resimlerimle, farklı dönemlerim de oluştu sanırım. Yirmi kişisel sergi açtım ve çok sayıda karma sergiyle yurt içi ve yurt dışında etkinliklere katıldım.


Mehmet Çetiner, tuval üzerine yağlıboya, 170x140 cm.

Mehmet Çetiner- Bildiğiniz gibi eğitim hariç yaklaşık olarak 1989-90 yıllarında başladı aktif sanat hayatımız. Dilek'in birkaç sene daha sonra... En başından, neredeyse eğitim devresinden buyana, en önemli dönemlere gelinceye dek hep soyut üretimi yeğledim... Ülkemizde ne yazık ki her şeyde olduğu gibi sanatın bu yönü de çok zorlu ve de çetrefilliydi ama aldırmadık, yolumuza devam etmeyi her şeye rağmen sürdürdük. Çünkü biz tam olarak; yapmak istediğimiz sanatı, yaşayabildiğimiz, istediğimiz şekliyle uygulamaya, gerçekliğe dönüştürmeye yeğliyorduk.
1978 yılında başlayan, benim için başlangıçta çok zorlu ama giderek çok çok keyifli ve değerli olan Akademi yıllarıyla işin içine iyice daldığım sanat yolculuğumu; kimi zaman sıkıntılı, kimi zaman “aykırı”, kimi zaman uyumlu, heyecan verici bir macera olarak devam ettirmeye çabalıyorum. Bu maceranın bir yerinde, yaşam heyecanım Dilek'imle karşılaşıyorum. Onun da sanatçı kimliği sayesinde, yepyeni ufuklar yaratmaya yöneldik. İşte o gerçek yaşam sanatı olan sevgili aşkımız, oğlumuz Erhun'um dünyamıza bütün gücüyle dahil oluverdi... Sonsuz apaydınlık ufuk Erhun. Hep beraber; Erhun, Dilek, Mehmet olarak üçlü karma sergi yapabilme güzelliğini yaşama ufku mesela...
Moda ve organizasyon dünyasının çok değerli ismi fotoğraf sanatçısı rahmetli Kamil Şükün'le iş ortamına girmiştim. Derken ülkemizin önemli bir sanat kurumu olan Deniz Müzesinde sanat uzmanlığı görevi yaptım. Sonrasında Dilek'le, o zamanki müze müdürü rahmetli Prof. Belkıs Mutlu'nun çağrısı ile gelişmesinde, ilerlemesinde çok büyük katkılarımız olduğunu düşündüğümüz İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde; yıllar itibariyle çeşitli kademelerde görevler aldık ve de halen devam ediyoruz. Sanat yaşamımız, hayatın aykırı uyumuna karışarak her daim heyecanla devam ediyor... Çok sayıda kişisel, karma, grup sergilerine katıldık, yarışmalı etkinliklerde yer aldık. Yurt içi ve yurt dışı müze ve özel koleksiyonlarda eserlerimiz yer alıyor.


Zeynep Dilek Çetiner, tuval üzerine akrilik, 150x180 cm.

Türk soyut resim geleneğinde bir kuşağı temsil eden iki sanatçı olarak “AYKIRI” isimli serginiz ile Ocak ayında Galeri Ark’ta olacaksınız. Neden “AYKIRI”?

Zeynep Dilek Çetiner- Bu serginin oluşumu ile birlikte çalışmalar başladığında, serginin hangi isimle anons edilebileceği üzerine birçok fikir gelişti. Değerlendirmeler yaparken, arkadaşımız ve uzun zamandır üretimlerimize tanıklık eden Sanat Yazarı Nilgün Yüksel, eserlerimizin birbirlerine ve bizim sanatçı olarak birbirimize; bazen ters, bazen asi, kurallara alışılmışın dışında muhalif olma hallerimiz nedeniyle “Aykırı” adını önerdi, bu saptama bize de uygun geldi.
Çünkü “Aykırı”, bence alışılmış olan her şeye farklı bakabilmek, eleştirebilmek, kuralları yeniden yazmak bazen ama en çok özgür olabilmek, bize verilen nefesi isteğimiz gibi üfleyebilmek, doğallık, zorlama olmadan, kendiliğindenlik ve samimiyet demek. Ama bu arada tüm ters olma hallerine, uzlaşmazlıklara karşı sonsuz birliktelik ve uyum içermek demek.
Sergide benim ve Mehmet’in son dönem çalışmalarının ağırlıklı olduğu farklı boyutlarda çalışmalar yer alıyor. Sanırım bu dönem resimlerimizin altını çizmemiz gereken ortak noktası; her ikimizin işlerindeki renk paleti. Olabildiğince özgür, neredeyse tüpten çıkmış gibi, bağıran, kontrastlar içeren bir palet seçimi var yeniden. Belki bu açıdan da değerlendirdiğimizde resimler “Aykırı” kulvarında.


Mehmet Çetiner, tuval üzerine yağlıboya, 170x140 cm.
Mehmet Çetiner- Bizim için bir sergiye ya da bir işe veya çalışmaya isim veriyor olmak zaten kendi içinde zıtlık, tezatlık, aykırılık oluyor, hatta o tarif etmeye çalıştığımız “soyut” kavramına ters etki… “Aykırı” işte... Doğası, kimyası, yapısı, aldığı, verdiği vs. etkileriyle aslında kadın-erkek, eş, bütüncül yapısı tam anlamıyla kadın ve erkek uyumundaki aykırılık.
Aykırı; eş kişiler olarak, aramızdaki yüksek uyumumuza rağmen gerçeklikte sanatımızda, ifade ve yorumlarımızda ne denli var olduğunun bir durumu bu aslında... Herkes için sanırım bir gösterge “aykırı”.
Kişilik, tanımlama-tanımlanma, toplumsal hafızada yer alma, değerleri aykırılık-uyumluluk perspektifinden ışınlayabilmek, içe ya da dışa konumlandırabilmek için, bir genel duruş şekli diye düşünüyorum “aykırı”lığı...
GALERİ ARK’taki bu sergimiz için sanat yazarı Nilgün Yüksel kaleme aldığı yazısında şöyle diyor: “Öykülemeci anlayıştan farklı olarak soyut anlatım, dilin nesnel referanslarının dışına çıkar. Aklın soyutlamacı eğilimini, ruhun sıçrayışlarını, simgeselliğin genişleyen göndermelerini kullanır.”
Belki de bu yüzden, başlı başına soyut yaratım, her ne kadar çoktan gelenek içindeki yerini almış olsa da hep biraz ayrıksı, "aykırı" durur. Soyut ifadeyi benimsemiş iki sanatçının aykırı tanımlaması bizi yeniden en başa götürür. Sanat tarihinin tekrar tekrar karıştırılması gereken çekmecelerinden bireysel yaratımın arkeolojisine… “Aykırı” konseptini gayet açık ifade eder.
Sanırım en genel ifadesiyle "aykırı"; dirençli ve istikrarlı sanatsal duruşumuzun, uzun soluklu sanat yolculuğumuzun temiz, pak uyumlu göstergesi diyebiliriz.


Zeynep Dilek Çetiner, tuval üzerine akrilik, 180x230 cm.


Herkesin bir hayatı var ve her ikiniz de, yaşam koşulları çok zor olan SANAT HAYATINI seçtiniz. Başlangıçtan bugüne kadar olan süreçte de Soyut Akıma sıkı sıkıya bağlı kaldınız. Yani moda akımlar ilgi alanınıza girmedi. Sizin için Soyut Dışavurumculuk’un taşıdığı anlamı nasıl ifade edersiniz? Ya da SAF (PURE) SOYUT tutkunuz konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Zeynep Dilek Çetiner- Evet haklısın, sanat hayatı; yaşam koşulları çok zor, çetrefilli. Üstelik her ikimizin de aynı alanda olması pratikte çok fazla sorumluluklar yüklüyor. Ama sanatçı hayatını, fedakârlıklar ve özveriler hatta adanmışlık üzerine kuruyor. Sizce de öyle değil mi?
Ve Soyut... Bence Özne yani Sanatçı, kendini en özgün, kendiyle en özdeş ifade biçimini seçiyor ve Nesne-l hale getiriyor, yani Eserini yaratıyor. Kendi işinde, bir nevi kendini doğuruyor. Sanatçı hayatta karşılaştığı, istem dışı maruz kaldığı ya da bilinçli olarak seçtiği her ne ise, göstermek istediği kadarıyla, bir dönüştürücü işleviyle sanatında izleyiciye kendini açıyor, her çalışmasıyla, her seferin de yeniden... Ve yeniden...
Gün içinde başımıza gelenler, okuduğumuz haber, izlediğimiz bir film, toplumsal olaylar, savaşlar, hayaller, kısacası iyi ya da kötü her şey toptan beni etkiliyor. Benim için soyut dışavurumculuk, bu duruma olanak sağlayan, benimle uyumlu olduğu için kendiliğinden gelişen bir sonuç sadece. İçselleştirdiğim tüm duygu ve düşüncelerin tuvalimde tezahür etmesi, varsıllaşması. Soyut; formları, mikro ve makro düzende analitik bir çözümlemeyle değerlendirip, geometri ile yeniden kompoze etmek yani müthiş bir yaratı alanı benim için.
Şunu da vurgulamak isterim, üslup ne olursa olsun nitelikteki kıstas, özgünlük ve samimiyetle sanatçının tüm yaşamındaki duruşu ve çalışmalarının bütünsel değerlendirilmesi üzerinden olmalıdır. Sanatçı değişebilir, farklılıklara ve araştırmaya kapıları kapatmak da tekrara götürür insanı. Buradaki denge belli bir süreçten sonra netleşir.


Mehmet Çetiner, tuval üzerine yağlıboya, 170x140 cm.

Mehmet Çetiner- Soyut resim yüzeyinde, elle tutulur sanat nesnesinin üzerinde bakışın rahatça dolaşmasını sağlayan boşluk, geçmişle gelecek arasındaki tüm yaşanmışlıklar ve yaşanmamışlıklar üzerine duyumsanan boşluk. Zihinsel ve sezgisel bilgi. Buna resmin yapısı üzerinden kavranan entelektüel bilgi ve kişisel deneyimler ile birleşen sezgisel bilgi de diyebiliriz. Ki sanatçı duyarlılığı tam da bu iki kavramın doğru kesiştiği noktada ortaya çıkıyor. İşte söylendiği gibi zihinsel ve sezgisel duyarlılık beni, bizi, ülkemizin sanatsal yapısında çok zorlu, meşakkatli hatta çok tarafgirli bir ortama çekti. Genelleme yapmamaya çalışıyorum. Ortam en azından benim için böyleydi.
Olmayan, tanımlanamayan, tarif edilemeyen bir şeyler çizmek, üretmek, boyamak öncelikle çok hoş bir şey bence... Ve buradan etkileşimler, çarpışmalar çıkarmak çok heyecan verici geliyor bana. İzleyenler açısından da etkileyici olduğunu düşünüyorum. Herkesin kendi değerleriyle yeniden başka kapılar aralaması tarif edilemez bir duygu.
Sanatın bilinç yaratma gücü, daha çok zihinsel çözümleme gücü de diyebiliriz ve semboller benim için çok önemlidir. Dayanışma ve hatırlamayla hareketlilik kazanılır. Saf renklere, zevkli ve mükemmel şekillere ulaşılabilinir diye düşünüyorum.
Aracısız düşünceyle, plastik sanatların en değerli kulvarlarından birinde yani soyut sanatta üretim veriyor olmayı en başından beri çok sevdim, çok benimsedim. Yaşamımın herhangi bir yerinde beni sınırlayan bir kural olmasın, en doğal yapı neyse onun peşinde, o bütünün içinde olmak istedim. Sanırım olabiliyorum ki sanatımın kurgusunda bu yapılar; sevdiğim, haz aldığım zevkli görsellere dönüşebiliyor. Sanırım düşündüğüm gibi, yaşamak istediğim gibi veya yaşadığım gibi sanatımı, her türlü zorluğuna rağmen üretebiliyorum. Kendi kişisel zevklerime uyan sanatı üretiyorum. İşte bu “aykırı” tutku; sanatımın ilerleme ve devamlılık ivmesidir.


Zeynep Dilek Çetiner, tuval üzerine akrilik, 170x140 cm.

Dilek Hanım, 90’lı yılların başında başlayan sergilerinizden bugüne geçen süreçte çalışmalarınızda nasıl bir değişim oldu? Çünkü belli dönemleriniz ve serileriniz olduğunu biliyorum. Bu değişim konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Zeynep Dilek Çetiner- Geçmişten itibaren ürettiklerimi değerlendirdiğimde, yaptığım her sergiyle, kendi içinde bir bütünlük kurduğumu, bunu da bilinçli seçtiğimi ve o dönemime ayna olan belli sayıda eserler oluşturduğumu görüyorum.
2000 öncesi işlerim kendimi aradığım, tuval yüzeyinde, mantıksal olan, denge, konstrüksiyon gibi akılcılığı referanslayan kompozisyonlarımın, aynı zamanda jestlerle oluşmuş rastlantısallığa olanak sağlayan serbest ifadeler de içermesi ile gelişmiş, aynı benim içimdeki karmaşa gibi. Akıl mı? Duygu mu? Ve tabii palet renkli.
2002 yılında Bilim Sanat Yayınlarından çıkan kitabım sırasındaki çalışmalar, arşivim üzerinden kendimi yeniden değerlendirmeme olanak sağladı diyebilirim. Atatürk Kültür Merkezinde sergi ile kitabın tanıtımı olmuştu ama bu dönemde, benim içimdeki kırılma veya farklılaşma aynı tarihlerde başka bir galeride gerçekleşen uydu sergimde “Oyun” serisini sergilediğim kağıt üzerine akrilik işlerden de görülüyordu sanırım. Yaklaşık 60 adet olan bu seri; oğlumun 2,5 yaş karalama döneminden etkilenerek hatta onunla birlikte resim yaparken oyun oynuyormuşçasına doğaçlamalar halinde oluşmuştu. Sonra 2004 yılında “Oyuna Devam” serisi var. Küçük boyutta, koyu içinde renkli boyalı desenlerden oluşuyor. Kağıt üzerine kısa anlar da bir çocuk karalamaları kadar saf ve içten bir samimiyet taşıyor. Benim için önemlidir. Konuşmamızın başında bahsettiğim gibi, 2000 sonrası rafine olduğum bir dönem yani daha çok ayıkladığım/ayıklandığım bir süreç, tuvallerim renkten arınmaya başladı. Bu dönem de Monokrom Tuvaller ve 2007’de tamamıyla renkten arınmış “Siyah-Beyaz” seriyi ürettim.
Siyah-Beyaz seri; zıt tüm kavramları sorgulayan siyah-beyaz, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi ne varsa kısaca yin-yang felsefesi ışığında, farklı kutupların karşıtlığının; birbirlerine dönüşebilmesi, birbirini içermesi kısaca “BİR” olma hallerini irdeleyen bir temeldeydi. 2009 yılına ait “Engel” serim ise, gri-metalik boyayla tel örgüleri çağrıştıran form ve alanların içinde, monokrom, ritimli jestlerin oluşturduğu kompozisyonlardan oluşuyor. Bu sergi insanın kendi kendine koyduğu engeller üzerine içimizdeki “İD”i yani vahşiyi zaman zaman salıversek mi? kavramını sorguluyordu. 2013 yılında ürettiğim “Akis” serisi, kağıt ve japon kağıdı üzerine, karışık teknik, boya ve malzemeyle oluşturduğum kolaj ve tuval boya ile gerçekleşen toplam 12 adet resimdir. Doğrudan ‘üretenin aksidir eseri’ düşüncesinin altını çizer.
Galeri ARK’taki “Aykırı” sergisinde yer alan son işlerim ise, yeniden rengi çağırdı ve tek bir kolaj çalışmamdan türedi. Farklı tuvallerde yüzey üzerinde yer değiştiren parçalardan oluşuyorlar. Kendilerini tekrarlayarak, yeniden doğurarak...


Zeynep Dilek Çetiner, tuval üzerine akrilik, 170x140 cm.

Zeynep Hanım, son dönemlerde tabiatın sizi çok etkilediği dile getirmiştiniz. Bu süreç tuvalinize ve sanat anlayışınıza nasıl yansıyor?
Zeynep Dilek Çetiner- Dediğim gibi her dönem ben neysem, neye dikkat çekmek istiyorsam resimlerim de o alandan beslendi. Bu planlamadan oluşuyor doğal olarak. Bu nedenle bundan sonraki üretim alanımın belirleyicisi sanırım “Doğa” olacak. Bu mikro anlamda tabiata yaklaşarak gözlem yapmakla ya da tabiatın içinde daha fazla bulunmakla olduğu kadar, şehrin en şehirli yerlerinden sesleniyor bana, içselleşiyor. İçselleşiyor diyorum ve altını çiziyorum, tabii ki bu durum doğayı kopyalamak ve benzeri bir anlam içermiyor, son zamanlarda her hücremle yeniden fark ediyorum ağacı, çiçeği, böceği, denizi, bulutu, yıldızı… Bilmiyorum nasıl dönüşecek çalışmalarımda?


Mehmet Çetiner, tuval üzerine yağlıboya, 140x170 cm.


Mehmet Bey, sizin çalışmalarınız Soyut Sanat içinde daha çok Geometrik ve Renk Alanı Resmi ya da Renkçi Anlayış içinde değerlendirmek gerekir sanırım. Sizin sanatınız nelerden besleniyor?
Mehmet Çetiner- Yaşamımda önemsediğim, özümsediğim her şeyi resimlerimde kullanıyorum. Fakat bunlar “anlatıcı” öğeler değildir. Herhangi bir şeye “gönderme” yapmazlar. Sadece ve sadece bendeki çağrıştırılan olgulardır.
Kullandığım öğeleri tamamen espas ve değer ilişkisi içinde, plastik değerlerin arasından seçiyor, değerlendiriyorum. Her şeyi planlamak gibi sıkıcı bir iddiam yok. Fikirlerini, temasını çıkarımladığım, etütlerini yaptığım, kimi zaman renklendirdiğim ve tuval ölçü boylarını hesapladığım bir sürü çalışmamdan, genel olarak konseptin belirlenmesinden sonra gelen o gün, o saniye, orada, an itibariyle yaşadığım hissiyat bir şekilde bir renkle veya fırça ile konunun içine girebiliyor ve yepyeni bir akışın alışverişi başlıyor, öylece sürüyor.
Tam da bu noktada kesinlikle şunu vurgulamak istiyorum; “kompleks” düşüncenin basit ifadesinden yanayım. Genellikle geniş yüzeyli şekiller kullanıyorum. Çünkü bu net olmamı sağlıyor. Yine genellikle açık ve düz formları tercih ediyorum, çünkü bu yanılsamayı yok ediyor ve doğrudan vurgulanmak isteneni ve gerçeğin anlaşılmasını, açıklığı sağlıyor. Ben her sergi grubunu oluştururken daima başından, sonuna bir kerede sergiyi bitiririm.
Genel izleyici için bir hikayesi olmayan ama benim için derin anlamları olan sembolleri, işaretleri kompoze ederim. Hatta renkleri, renk gruplarını belirler, nasıl bir geometriyle, hangi formlarla, ne türden bir espasta yer alacağını hesaplarım. Sonuçta tam da istediğim ve kontrol altında tuttuğum rengiyle, biçimiyle, kurgusuyla ve hatta tuval ölçüsü, malzemesiyle netleşen bir seri oluşmaya başlar. Sonraki süreçte, konuya yeni bir şey ekleyinceye dek bu böyle devam eder. Tabii bu süreç duygu yoğunluğu, yaşamsal ilişkiler, etkileşimler gibi birçok soyut ya da somut etkiyle derinleşir. En duygusal ve en teknik değerler burada çatışmaya başlar.
Benim çalışmalarım; bana özel, çok derin kişisel semboller, kimi zaman sürrealist öğeler, tarif edilemez şekiller, meçhul imgeler, daha çok da birbirine zıt gibi duran, tekrarlanan şekillerden kurgulanmış kompozisyonlarımdan oluşur. Ben bu kompozisyonlara; kulağımıza gelen “müzik” gibi tanımlamasını yapıyorum. Çünkü hazzı alırsın, duyumsarsın ama anlatamazsın. İşte o an, o derin sessizlik içindeki sonsuz çığlık… Bir tuval, birkaç biçim, birçok renk...


Mehmet Çetiner, tuval üzerine yağlıboya, 150x150 cm.


Mehmet Çetiner resminde semboller ayrı bir öneme sahip. Sembollerinizdeki sırları biraz açalım mı?
Mehmet Çetiner- Sırrı açarsak tılsım bozulur mu? Resimlerimin çıkış noktasının yaşamımdaki insanlar olduğunu belirtmem lazım sanırım... Onları; ressam kimliğimle, kişiliğimi oluşturan parçaların arasına katıp, birleştirip, yoğurup kişisel bir hikaye, öykü kuruyorum. Geçmişi gelecekle sanki yeniden birleştirir gibi öykünüyorum. Hatıra oluşturup her biriyle yeniden bir bağ kurguluyorum. Bu yüzden bu son çalışmalarıma soyut birer portre demek de mümkün.
Başka bir deyişle geometrinin verilerinden çokça yararlandığım soyut yaratım kulvarında, anlayışında, renkleri ve onlara görece yüklediğim tinsel anlamlarıyla her biri birer işaret olan sayıları imgelere dönüştürüyorum ve bu sayılara yoldaşlık etsin diye astrolojik sembolleri onlara payanda yapıyorum. Dahası ruhumda, tenimde, dilimde, zihnimde çok izler bırakan, bana yakın başka başka yaşamları kendi yaşamımla kesiştiğim yerde, boyaların ardına gizliyorum sanki... Bunlarla uğraşmayı seviyorum.
Bence, her bir üretimin en ana sorunu ve temeli; renk, armoni, şekil-biçim, espas-derinlik ve kompozisyon kurgusu gibi elementlerin, bileşenlerin sorgulanmasıdır.
Kendi sanatım için; biçimde ve kavramlarda çoğalmaya çaba gösterip daha iyisi de sanatımın sürdürülebilir ve dönüştürülebilir önermeleri sunabilmesini sağlamasıdır diye düşünüyorum.

Sergi hazırlıklarınızı izlemek üzere atölyenizde buluştuğumuzda bana şu önemli cümleyi söylemiştiniz: “Biz sadece ve sadece sanat üretmek istiyoruz. Sadece yaşam değerlerimiz, düşünce yapımız çerçevesinde sanat yapmak istiyoruz. Biz düşünmek istediğimiz şekliyle yaşıyoruz, düşündüğümüz gibi sanat üretiyoruz”… Sanırım bu cümleleriniz hem sanat yaşamınızın hem de bu serginizin bir özeti aslında değil mi?
Mehmet Çetiner- Bence çok büyük laf olmuş Sevgili Ümmühan sen de kaçırmamışsın. Sanırım bu kişinin kendiyle barışık ya da kavgalı olmasıyla alakalı bir şey. Net, keskin, kararlı olma hali. Çok moda ifadeyle “liyakatli” olabilme çabası. Öyle ki bir tür genel yarışın ortasındayız ve gayemiz en sağlıklı düşünceyle üretebileceğimiz, en verimli sanatı geliştirebilmek ve de sunabilmek. O yüzden, düşünmek istediğimiz gibi yaşıyoruz, yaşadığımız gibi sanat üretiyoruz. Aykırı, bir sergi sunum başlığı olabilir ama o aynı zamanda sanatsal duruştur.

Zeynep Dilek Çetiner- Mehmet’e katılıyorum. Neysek oyuz aslında hepimiz ve belki ek olarak şunu ilave edebilirim; yaşamımızda sanatı çok ama çok ciddiye alıyoruz ve hiç umurumuzda da değil...

Galeri ARK
Cemil Topuzlu Caddesi Kaya Apt. No:49 Göztepe-İstanbul
Tel: +90 216 369 49 00 

info@galeriark.com


ZEYNEP DİLEK ÇETİNER

1968 yılında İstanbul’da doğdu. 1989’da Yıldız Teknik Üniversitesi Restorasyon Bölümünden Diploma Projesini “Resim Onarım ve Bakımı” konusu üzerine yaparak mezun oldu.1989 yılında Deniz Müzesin de Restoratör olarak göreve başladı.1991 yılında MSGSÜ - İstanbul Resim ve Heykel Müzesine Restoratör olarak geçiş yaptı.1991-1994 yılları arasında RHMD ve MSGSÜ Resim Bölümü’nde resim / atölye çalışmalarına katıldı. 2004’te MSGSÜ Resim ve Heykel Müzesi Plastik Sanatlar Restorasyon- Konservasyon Birim Başkanı olarak atandı. Halen müzede uzman olarak görevine devam etmekte olan Zeynep Dilek Çetiner, soyut lirik anlayış içinde, spontane devinimlerle, dinamizm, ritim, denge, uzam gibi kavramlarla oluşturduğu kompozisyonları, serbest bir form anlayışını yansıtır. Yaşamını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmekte olan Zeynep Dilek çok sayıda kişisel ve karma, yarışmalı, sanat fuarı etkinliğine katılmıştır. Birçok kuruluş ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır.


KİŞİSEL SERGİLER
2013 “AKİS”, Galeri Miz, İstanbul
2012 “ÖZET” Adalı Art Galeri, İstanbul
2009 “ENGEL”, Contemporary İstanbul Sanat Fuarı, Terakki Sanat Galerisi, İstanbul
2008 Antik Park Galeri, İstanbul
2007 SİYAH BEYAZ, Contemporary İstanbul Sanat Fuarı, Terakki Sanat Galerisi, İstanbul
2006 Terakki Sanat Galerisi, İstanbul
2005 Cey Galeri, İstanbul
2004 Turuncu Sanat Galerisi, Bodrum
2004 Galeri Artist, İstanbul
2003 Bebek Sanat Galerisi, İstanbul
2002 12. TÜYAP Sanat Galerisi, Bebek Sanat Galerisi, İstanbul
2002 Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul
2001 “OYUN”, Galeri Artist Kuruçeşme, İstanbul
1999 Vakko Beyoğlu Sanat Galerisi, İstanbul
1998 Ares Sanat Galerisi, İstanbul
1998 Deniz Müzesi Sanat Galerisi, İstanbul
1996 Artisan Sanat Galerisi, İstanbul
1995 Akbank Konak Sanat Galerisi, İzmir
1995 Akbank Bahariye Sanat Galerisi, İstanbul
1995 Yapı Kredi Sanat Galerisi, İstanbul

KATILDIĞI ETKİNLİKLER
2017 “Aykırı”, Z.DİLEKÇETİNER-MEHMET ÇETİNER GaleriARK, İstanbul
2015
Kabullenme, Göçebe Bağımsız Sanatçı İnisiyatifi, Schneidertempel Sanat Merkezi,
2013 Galeri Miz/İstanbul
2012 “Kuruma”, Ortaköy Sanat Galerisi, İstanbul
2012 Hep Birlikte V, Artgalerim Nişantaşı Sanat Galerisi, İstanbul
2012 Galeri Miz, Bodrum
2012 Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı,
Z.DİLEKÇETİNER-MEHMET ÇETİNER, Haliç Kongre Merkezi, Adalı Sanat Galerisi, İstanbul
2011 Artist Sanat Fuarı TÜYAP, Adalı Art Galeri, İstanbul
2011 Tunca Sanat Galerisi “7 İZ” Sergisi, İstanbul
2009 Art Show IV MKM, İstanbul
2009 8 Mart Dünya Kadınlar günü Sergisi Pera Art Galeri, İstanbul
2009 30x30 Sanat Kareleri Eranus Sanat Galerisi, Ankara
2008 Cumhuriyetin 85.yılında 85 Çağdaş Türk Sanatçısı, ART and LIFE-The Marmara 
Gallery, İstanbul/
         2008 Vakıfbank Sanat Galerisi, Ankara/2007 Öngörüler, MKM Çağdaş Sanat Galerisi, İstanbul
2007 “Sanat Akmerkez’de 5”, İstanbul
2007 Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı, İstanbul
2007 İstanbul Modern Sanatlar Galerisi, İstanbul
2006 “Sanat Akmerkez’de 4” Vitrin Sergisi, İstanbul
2005 Galeri İki Maymun, İstanbul
2005 “Sanat Akmerkez’de 3” Vitrin Sergisi, İstanbul
2005 F.A.M. Türkiye Sanatçıları Resim Sergisi
Sanko Sanat Galerisi, Gaziantep
2004 Yansımalar Resim Sergisi, Rodos/ Yunanistan
2004 Nostalji II Karma Resim Sergisi, Ares Sanat Galerisi, İstanbul
2003 13. TÜYAP Sanat Fuarı, Galeri Baraz, İstanbul
2002 Çağla Cabaoğlu Art Galeri, İstanbul
2001 Yurt-Dünya Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
2001 Karma Resim Sergisi, İSO Sanat Galerisi, İstanbul/
2000 Karma Resim Sergisi, Asmalı Mescit Sanat Galerisi, İstanbul
1999 Gençler Toplu Resim Sergisi, Atatürk Kültür Merkezi,Bilim Sanat Galerisi Organizasyonu, İstanbul
1999 Karma Resim Sergisi, Ağakay Sanat Galerisi, İstanbul/
1999 Karma Resim Sergisi, Cey Atölye / Galeri, İstanbul/
1998 Karma Resim Sergisi, Beytem Sanat Galerisi,İstanbul/
1998 Karma Resim Sergisi, Yurt-Dünya Sanat Galerisi,İstanbul/
1998 75.Yıl Türk PlastikSanatçıları Sergisi,/Bilim Sanat Galerisi Organizasyonu, Dolmabahçe Kültür Merkezi, İstanbul/Ankara
1997 Hayvanlara Ressamca Bakış Karma Sergisi Özden Sanat Galerisi, İstanbul
1997 58. Devlet Resim Yarışması Sergisi Atatürk Kültür Merkezi, Ankara
1997 Karma Resim Sergisi, Vakko Sanat Galerisi, İstanbul/Ankara/İzmir
1997 Karma Resim Sergisi, Galeri Replica, İstanbul
1997 Karma Resim Sergisi, C.A.M. Galeri, İstanbul
1997 9.Tekel Resim Yarışması Sergisi, Taksim Sanat Galerisi, İstanbul/Ankara/Bursa
1997 2.Deniz Müzesi Resim Yarışması Sergisi, Deniz Müzesi Sanat Galerisi, İstanbul/Ankara/İzmir/Bodrum
1997 Karma Resim Sergisi, PG Art Gallery, İstanbul
1996 Türk Resminde Ustalar ve Gençler, Baraz Organizasyon-Avusturya Başkonsolosluğu, İstanbul
1996 Adana Çimento Sanayi Resim Yarışması Sergisi, Devlet Güzel Sanatlar Galerisi, Hacı Ömer Sabancı Kültür Sitesi, Adana
1996 57. Devlet Resim Yarışmalı Sergisi, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara
1996 6. İstanbul Sanat Fuarı TÜYAP, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul
1996 2. Kağıt İşler Yarışmalı Sergisi, Resim Heykel Müzesi, İstanbul
1995 1. Kağıt İşler Yarışmalı Sergisi, Resim Heykel Müzesi, İstanbul
1994 15. Günümüz Sanatçıları Resim Yarışması Sergisi,/Resim Heykel Müzesi, İstanbul
1994 Resim Heykel Müzeleri Derneği Karma Resim Sergisi/Halil Dikmen Galerisi, İstanbul
1993 Resim Heykel Müzeleri Derneği Karma Resim Sergisi Halil Dikmen Galerisi

PANEL-SEMPOZYUM
2009 “Türk Sanatın da Restorasyon Sorunları”25.03.2009, Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi / Asım Kocabıyık Konferans Salonu ( Konuşmacı olarak)
2010 KNİDOS SANAT AKADEMİSİ “2010 'Resim Sempozyumu



MEHMET ÇETİNER

1960 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. 1984’de Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Yüksek Resim Bölümü’nden mezun oldu. 1988’de Deniz Müzesi’nde Plastik Sanatlar uzmanlığı görevinde bulundu. 1991’de MSGSÜ Resim Heykel Müzesi’ne uzman olarak geçiş yaptı. 2004’te İstanbul Resim Heykel Müzesi Müdür Yardımcılığına atandı. Halen görevine Uzman olarak devam etmekte olan sanatçı soyutçu anlayışa bağlıdır. Renk parçalarının serbestçe yayıldığı yüzey üzerinde, leke ayrımlarının derinlik etkisini öne çıkardığı geometrik bölünmelere gitmekte, soyut espas kavramını biçimlendirici bir görüşe bağlı kalmaktadır.
İstanbul’da yaşayan sanatçının çok sayıda kişisel karma, yarışmalı sergi, sanat fuarı etkinlikleri bulunmaktadır. Yurt içinde ve dışında çeşitli koleksiyonlarda eserleri yer almaktadır.

KİŞİSEL SERGİLER
2013 Artgalerim Nişantaşı, İstanbul
2011 Adalı Sanat Galerisi, İstanbul
2008 Antik Park Galeri, İstanbul
2006 Terakki Vakfı Sanat Galerisi -İstanbul
2004 Cey Galeri, İstanbul
2003 Galeri Artist Fulya Resim Sergisi, İstanbul
2003 Bebek Sanat Galerisi Resim Sergisi, İstanbul
2003 Turuncu Sanat Galerisi, Bodrum
2002 12. İstanbul Sanat Fuarı TÜYAP, Bebek Sanat Galerisi, İstanbul
2002 Atatürk Kültür Merkezi, Resim Sergisi, İstanbul
2002 Galeri Artist Kuruçeşme Resim Sergisi, İstanbul
1999 Profilo Sanat Galerisi Resim Sergisi, İstanbul
1998 Ares Sanat Galerisi Resim Sergisi, İstanbul
1998 Deniz Müzesi Sanat Galerisi Resim Sergisi, İstanbul
1995 Akbank Konak Sanat Galerisi, İzmir
1995 Kare Sanat Galerisi Resim Sergisi, İstanbul
1993 Galeri Baldem Resim Sergisi, İstanbul
1991 Akbank Kuzguncuk Sanat Galerisi Resim Sergisi, İstanbul

KATILDIĞI ETKİNLİKLER
2017 “Aykırı”, Z.DİLEKÇETİNER-MEHMET ÇETİNER GaleriARK, İstanbul
2012 “Kuruma” Uluslararası Enstalasyon Sergisi, BB. Ortaköy Sanat Galerisi, İstanbul
2012 Hep Birlikte V, Artgalerim Nişantaşı Sanat Galerisi, İstanbul
2012 Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı, Adalı Sanat Galerisi, İstanbul
2011 ARTİST Sanat Fuarı Tüyap, Adalı Sanat Galerisi, İstanbul
2009 30. Sanat Kareleri Eranus Sanat Galerisi, Ankara
2009 Art Show IV, MKM, İstanbul
2008 Vakıfbank Sanat Galerisi, Ankara
2007 Cumhuriyetin 85.Yılında, 85 Çağdaş Türk Sanatçısı/ ARTandLİFE - The Marmara Gallery, İstanbul
2007 Öngörüler, Geleceğe Mektuplar, MKM Çağdaş Sanat Galerisi, İstanbul
2007 Akmerkez 5. Sergi, İstanbul
2007 Art Bosphorus Çağdaş Sanat Fuarı, İstanbul
2007 İMSG Karma Sergi, İstanbul
2006 Akmerkez 4.Vitrin Sergisi, İstanbul
2005 Akmerkez 3.Vitrin Sergisi, İstanbul
2004 Nostalji II Ares Sanat Galerisi, İstanbul       
2003 13. TÜYAP Sanat Fuarı, Galeri Baraz, İstanbul
2002 Çağla Cabaoğlu Art Galeri, Karma Resim Sergisi, İstanbul
2001 Yurt-Dünya Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
2001 Halilagiç Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
2001 Yurt-Dünya Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
2001 İstanbul Sanayi Odası, Karma Resim Sergisi, İstanbul
2000 Asmalımescit Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1999 Atatürk Kültür Merkezi, Gençler Toplu Resim Sergisi, İstanbul
1999 Ağakay Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1999 CEY Atölye Galeri, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1998 Yurt-Dünya Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1998 75.Yıl Karma Sergisi, Dolmabahçe Kültür Sanat Merkezi, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul
1998 75.Yıl Karma Sergisi, Çankaya Belediyesi Kültür Sanat Merkezi, Bilim Sanat Galerisi, Ankara
1998 Beytem Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1997 Özden Sanat Galerisi, Karma Desen Sergisi, İstanbul
1997 Vakko Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul/İzmir/Ankara
1997 P.G.Art Galery, Karma Resim ve Heykel Sergisi, İstanbul
1997 C.A.M. Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1996 6.Sanat Fuarı Tüyap, Bilim Sanat Galerisi, İstanbul
1996 Teşvikiye Sanat Galerisi, Yapı Kredi Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İzmir
1996 Avusturya Kültür Ofisi, Galeri Baraz Organizasyonu, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1995 16.Günümüz Sanatçıları Resim Yarışması Sergisi, İstanbul
1995 Kare Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1994 15.Günümüz Sanatçıları Resim Yarışması Sergisi, İstanbul
1994 4.Sanat Fuarı Tüyap, Ekol Sanat Galerisi, İstanbul
1994 55. Devlet Resim Yarışması Sergisi, Ankara
1993 3.Sanat Fuarı Tüyap, Galeri Baldem, İstanbul
1993 Galeri Baldem, Karma Resim ve Heykel Sergisi, İstanbul
1993 4.Ahi Evran Resim Yarışması Sergisi, Kırşehir/Ankara
1993 26.DYO Resim Yarışması Sergisi, İstanbul/Ankara/İzmir
1992 Mine Sanat Galerisi 1.ve 2. Karma Resim Sergisi, İstanbul
1991 Temizocak Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İzmir
1991 Arkeon Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul
1991 75.Yıl Karma Resim Sergisi, Yeşil Lions Kulübü Derneği, Bursa
1991 Bilim Sanat Galerisi, Karma Resim Sergisi, İstanbul

22 Aralık 2016 Perşembe

ERGİN İNAN 50. SANAT YILINI ÖZEL BİR SERGİYLE KUTLUYOR

Ergin İnan “Üçlü Yüz” tablosuyla. “Üçlü Yüz”, 2016, tuval üzerine akrilik ve yağlıboya, 180 x 290 cm., İmzalı.
Çağdaş Türk Sanat tarihinde üslup ve içerik yönünden özgün bir yere sahip olan Ergin İnan, sanat yaşamının 50. Yılı özel sergisini tarihi Narmanlı Apartmanı’nda Sevil Dolmacı Art Consultancy’de sergiliyor. Sanatçının sergisi 2 Şubat 2017 tarihine kadar ziyaret edilebilir.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ü.K.- Sayın Ergin İnan, dile kolay sanatta 50. Yılınızı kutluyorsunuz. Bu 50 yılı düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk 10 cümle nedir?

E.İ.- Ne kadar zor bir soru. Malatya’dan kalkıp İstanbul’a gelmek 1. Cümle. Aslında aklımda sanat okumak vardı ama tesadüfen hukuk fakültesine girdim. Birinci cümle bu olsun.
Ama sonra güzel sanatlar okudum. Vedova gibi önemli bir ressamla Salzburg Yaz Akademisi’nde karşılaşmam ve onunla birlikte bir çalışma ortamında bulunmam daha sonraki etap olabilir. Vedova’ya yazdığım mektupla başlayan ve böcekleri resmimde kullanışımın o mektupla başlaması ikinci cümle olabilir.
Sonra tabi 1970-73’lerde Almanya’da bulunmam ve orada önemli müzelerde, mesela Haus der Kunst’da eserlerimi sergilememle bir başlangıç yapmam, uluslararası bir ortamda resimlerimi gösterebilmem 1972-73 yıllarında başlar. İsim olarak da Haus der Kunst diyorum. Münih’in modern sanat müzesidir. Orada önemli sanatçılarla sergilere katılmam.
İstanbul’daki yaşamım her zaman önem verdiğim bir şey. Benim için de önemli bir yer. Berlin kadar İstanbul da önemli bir yer. Yaşantımı daha sonra İstanbul’da devam ettirmem ve hiç olmazsa hocalık vasfımı devam ettirmem önemlidir. Bir tarafta eğitim süreci devam etti, öğrenci yetiştirdim. Yetiştirme anındaki o dönem de benim için önemlidir. Bu da dördüncü oluyor galiba.
Benim için Drawing Biennale’de ödül almam önemlidir. Ben çizmeyi seven bir insanım. Resim yaparken çizerim. 1968-69’larda sergilerde başladığım o Grotesk Figürler ve daha sonra hep çizmem. Hatta düşünürseniz çocukluğumdan itibaren hep çizebilmem. Bunun sonucunda Drawing Biennale’de, İngiltere’de Cleveland Müzesi diye geçiyor ama Middlesborough’da büyük ödülü kazanmam 1983 senesinde.

Ergin İnan, 2016, Ahşap Üzerine Karışık Teknik, 215x155 cm, İmzalı.
Akabinde 1983 senesinde DAAD Berlinli sanatçılara başvurarak kazanmam, Berlin’e gidip bulunmam ve aşağı yukarı 4 sene Berlin’de geçirmem benim için önemlidir. O dönemde katıldığım sergiler ve aksiyonlar ve tabi Berlin Akademisi’nde (HDK’da) hocalık yapmam önemliydi.
Sanat hayatımda Belçikalılarla çok ilişkide bulundum. O anlamda da hep sergimi yapmak istediler. Oostende Modern Art Müzesinin müdürü her zaman benim sergimi yapmak istedi. Zaman zaman Europale programına koymak istedi ama bu program Türkiye ile olan ilişkiler yüzünden hep geri kaldı. Geri kalmanın sonucunda o bana “ben senin sergini ne yaparsam yapacağım” dedi ve 2001 senesinde Oostende Modern Art’da sergimi açtı. Bu kişisel sergim önemlidir. Yedi oldu galiba.
Daha sonraki yaşamımda tekrar Berlin’e gitmek isteyişim var 2002’de. İstemihan Talay’ın Kültür Bakanlığı döneminde bir kültür ataşeliği lafı vardı dolanan. Ama İstemihan Talay’ın bakanlığı düşünce olmadı, anlaşamadılar Ecevit’le. O zaman yerine gelen de tekrar o işi kabul etmedi. O iş olmadı ama ben gene de Berlin’e kendi imkanlarımla, yaşamak için gittim. Dönmemek üzere gittim. O önemlidir. 2006 senesine kadar Berlin’de bulundum. Ama yine bir şey beni tekrar İstanbul’a çekti.
İstanbul’a dönüşüm, yaşantımla birlikte çalışmalara devam edişim ve ilk başta Grotesk Figürler’i tuvalime aktarmam. Bu 9 Grotesk Kafa’yı Ekav Art’ta sergilemem. Akabinde de 2007’de İkili Yüzler’e başlamam. İkili yüzler tabi ki önemlidir benim için sanat hayatımda. Bunu da dokuzuncu yaptık.
Onuncu olarak bugüne gelirsek, Aya İrini’de Johann Tahon’la yaptığım sergi benim için önemliydi. Öyle bir mekan kullanmamız çok önemliydi.
Bugünkü sergi de 11. olsun benim katkımla.


Ergin İnan, 2016, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 190x210 cm, İmzalı.
Ü.K.- Son yıllarda çok fazla sergi açmadınız. Sevil Dolmacı Art Consultancy’de yer alan serginiz bu bağlamda ayrı bir önem taşıyor. Bu sergiyi nasıl tanımlarsınız? Biraz retrospektif bir tadı var galiba.
E.İ.- Aslında 11.nci demem bu soruya uygun düştü. Tabi ki bir retrospektif tadı var. Ama yeni işlerle birlikte var. Hatta yeni işlerden birkaç tanesinde retrospektif bir tat var. 50. yıl denince geçmişinize bakıyorsunuz; geçmişinizde neler yapmışsınız onları izlemeye çalışıyorsunuz. 1964-65 yıllarında okul sıralarında yaptığım desenlerden bugüne kadar geçirdiğim serüveni bir araya getirmek de önemli bir şey aslında. Tabi gönül istiyor ki daha büyük bir mekanda hepsini beraber sergileyebilmek, bugüne kadar yapılmış şeyleri bir arada tutabilmek. Ama imkan buna elverdi bu dönem içerisinde. Ve Sevil Hanım’ın katkısıyla güzel bir sergi gerçekleşti.

Ü.K.- Serginin adı “Nefs/Nefes”. Nefs, bu sergi ve sizin sanata bakış açınız göz önüne alındığında çok katmanlı bir anlam taşıyor sanırım.

E.İ.- Aslında o Tasavvufî bir düşünce şekli. Bu serginin ismini ben koymadım, onu da ayrıca söyleyeyim. Serginin küratörlüğünü yapan Zeynep Yasa Yaman koydu. Ve uygun düştü. Hatta onlar birkaç başlık koydu ama ben bunu seçtim.
Nefs, yani insanın yapma isteği. Nefes ise sizin soluk aldığınız her an ve beni bugüne kadar getirdi. Onun için geneli kapsayan bir anlamı olsun diye Nefs/Nefes konuldu. Mantıklı da geldi bana bu isim.


Ergin İnan, 2016, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 180x140 cm, İmzalı.
Ü.K.- Ergin İnan dediğimiz zaman gözümüzün önünde çok net bir tablo oluşur. Bu özgün üslubu yakalamak da her sanatçıya nasip olmaz. Tablolarınızda, desenlerinizde genellikle grotesk figürlerden oluşan desenler, böcekler, yazılar ve soyut-metafizik öğeler görürüz. Aslında bu buzdağının görünen yüzü değil mi? Ergin İnan’ın sanatı nelerden beslenir?

E.İ.- Bunlar görünen yüzü ama deşifre edilmiş, ortaya çıkmış yüzü. Yapılan resimlerin hepsi içimizde var olan, zaman zaman hayallerimiz, zaman zaman düşlerimiz, zaman zaman içimizde titreşen duygularımız, bütün hepsini kapsıyor. Onları zaman zaman da kendiniz deşifre edip bir resme aktarıyorsunuz, bir resim ortaya çıkıyor. Onlarla bir zamanda yaşadığınızı fark ettiriyorsunuz kendinize, o zaman aralığında geriye de dönüp bakabiliyorsunuz. İlerisini de düşünebiliyorsunuz. Yani geriye baktığınızda ileriyi düşünme fırsatınız da oluyor. Ve gelecekleri de deşifre etmek için, o içinizde titreşen duyguları var etmek için uğraşıyorsunuz. Tabi o içimizde titreşen duygular resim olduğunda, “ben neyle besleniyorum” diye sorulduğunda, var olmanın getirdiği, insanın “niçin var oldum” diye kendine soru sorduğu oluyor. İnsan olarak yaşamak, bir şeyler yapabilmek, bunlar hep o sorunun arkasından geliyor insanın aklına. Muhakkak beslendiğim noktalar da vardır. Ama bazı şeyleri gizli tuttuğunuz zaman, sizden kaçmadığı zaman deşifre olabiliyor. Ama ben bunu açıklarsam bu sefer deşifre olmuyorum. Onun için de bazı şeyler bana kalsın. Soru da orada noktalansın.

Ü.K.- Bu sergiyi çok özel bir kitap taçlandırıyor. Kitap hakkında neler söyleyebilirsiniz?

E.İ.- Tabi çok kapsamlı bir kitap oldu benim için. Belli zamanlardaki, belli resimleri bir araya getirdi. Elinize aldığınız zaman hiç olmazsa ne zaman ne yaptığınıza kısa da olsa bakabiliyorsunuz. O bakımdan çok iyi oldu.
Biraz acele olan bir kitaptı bu. Bunun için tabi eksiklikler olabilir. Baskıdaki renk ayrımından tutun da grafikteki resimlerin yan yana gelişine kadar düzenlemede bir eksiklik olabilir. Ama genelde kitap benim için çok doyurucu bir kitap oldu.


Ergin İnan, 2011, Tuval Üzerine Karışık Teknik, 190x210 cm, İmzalı.
Ü.K.- Bu 50 yılda sanat adına tüm hayallerinizi gerçekleştirdiğinizi söyleyebilir misiniz? “Keşke şu da olsaydı” dediğiniz bir hayaliniz var mı?

E.İ.- Kendime söylemiyorum ben bunu. Türkiye şöyle olsaydı, sanat ortamı şöyle olsaydı diyebilirim ama kendim için “keşke şu da olsaydı” demiyorum. Sanki başkasının derdi beni daha çok etkiliyor gibi. Diğer memleketlere baktığımızda değişen sanat ortamını gördüğümüzde, bizim ülkemizle arasındaki farkları da bulabildiğimizde “keşke bizim ülkede de böyle olsaydı” diyebiliyorum. Ama kendim için bir şey demiyorum.

Ü.K.- Son olarak sanat dünyasında sizin gibi 50 yıl boyunca kalıcı olmak, sürekli adından söz ettirmek isteyen genç sanatçılara neler önerirsiniz?

E.İ.- Aslında her şeyin başı ki bu klasik bir laftır, çalışmak. Çok çalışınca bir şey elde ediyorsunuz. Ama bir şey elde ederken de kendinize ait bir zamanınızın olduğunu ve sizin bu zaman içerisinde var olduğunuzu herkesin bilmesi lazım, gençliğin de bilmesi lazım. O zamanı en iyi değerlendirmek için de bir çaba sarf etmesi lazım. Hangi mesleği seçerseniz seçin, hangi sanat olayını seçerseniz seçin, bu muhakkak yapılması gereken bir şey. Bugün dünya çok hızlı hareket ediyor çünkü globalleşmiş bir kültür ortamı, zaman ortamı sizi de etkiliyor. Ve bu ortamda bir şeyler yapmanız lazım. Gençler bugün kendi zamanında kendini var edemiyor, hep etraftakilere yoğun olarak çarpıyor. Orada birazcık kendine ait bir zamanın olduğunu, o zaman aralığında bir şeyler yapması gerektiğini bilmeleri lazım. Bunu öneririm.


6- Ergin İnan, 2016, Ahşap Pano Üzerine Altın Varak ve Yağlı Boya, 
180x110 cm, İmzalı.

ERGİN İNAN ÖZGEÇMİŞ
1943 yılında Malatya'da doğan sanatçı, 1964-1968 yıllarında İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü'nde öğrenim gördü ve aynı bölümde 1968 yılında asistan olarak göreve başladı.
Kral Schlamminger ve Helmut Hungerberg'in öğrencisi oldu.
1969'da Salzburg Yaz Akademisi'nde Prof. Emilio Vedova ile çalıştı.
1970 yılında Federal Almam Hükümetince verilen "Alman Akademik Mübadele Bursu"nu kazanarak 1973'e kadar Münih Güzel Sanatlar Akademisinde Prof. Rudi Tröger ve Prof. Max Zimmerman ile çalıştı.
1973 yılında öğretim üyesi olduğu Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'ne 1985 yılında profesör olarak atandı.
1968 yılından günümüze kadar çok sayıda kişisel sergi açan sanatçı, 1979 yılında Galeri November Berlin'de, 1988 yılında Galeri Nev-İstanbul'da, 1995'te Yapı Kredi Bankası Kazım Taşkent Sanat Galerisi, 2001'de Galeri Artist-İstanbul'da, 2008 yılında ise Galeri Artist - Berlin'de kişisel sergilerini gerçekleştirdi.
Kişisel sergilerinin yanında 1972 yılından beri karma sergilere de katıldı.
Sanatçının yapıtlarının bulunduğu kalıcı koleksiyonlar arasında, Ankara ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Müzeleri, Dahlem Museum-Berlin, Haus der Kunst - Munich, Kunstverein - Frechen, Modern Art Museum - Cleveland, Bradford Museum, British Museum - Londra, Fredrikstad Modern Art Museum - Belçika müzeleri sayılabilir.
Sanatçının eserleri Contemporary İstanbul 2008 kapsamında da Casa Dell'Arte Galeri ortaklığında sergilenmiştir.

Ödüller                     
1993    Ulusl. Osaka Resim Trienali (Üçüncülük), Japonya
1988    Ulusl. 2. Asya-Avrupa Bien. (Birincilik), Ankara
1987    "Yılın Sanatçısı", Ankara Sanat Kurumu
1984    Sedat Simavi Vakfı Plastik Sanatlar Ödülü
1983    Ulusl. 6. Cleveland Bien. (Büyük Ödül), İngiltere
1982    Ulusl. Minyatür Baskı Bien. Ödülü, Seul-Kore
1982    Ulusl. Norveç Baskı Bien. Onur Ödülü, Fredrikstad
1981    Ulusl. 5. Cleveland Bienali 4.lük Ödülü, İngiltere
1980    DRHS Sergisi Grafik Ödülü, İstanbul
1980    Ulısl. Grafik Bienali (Madalya), Frechen-Almanya
1977    İst. G. San. Ak. "Özgün Baskı" (Birincilik Ödülü)
1977    "Yılın Genç Grafik Sanatçısı" Ödülü
1975    36. Devlet Resim Ödülü
1974    35. Devlet Resim Ödülü

BİLGİ İÇİN
info@sevildolmaci.com
Adres: Maçka Cad. Narmanlı Apt.
Kat 4, No:24 / 32 Teşvikiye
34365 Şişli - İstanbul / Türkiye

Tel. +90 212 258 95 85

Ergin İnan, 2016, Tuval Üzerine Yağlı Boya, 130x110 cm, İmzalı.

21 Aralık 2016 Çarşamba

SERVET KOCYIGIT WINS THE SHPILMAN INTERNATIONAL PRIZE FOR EXCELLENCE IN PHOTOGRAPHY 2016

Servet Koçyiğit, “Untitled (Tree 6)”, 2016, C-print, 100x240 cm.,© Servet Koçyiğit.
Out of fifty artists nominated by art professionals from sixteen different countries, the SIPEP2016 Committee has selected the Turkish artist Servet Kocyigit as the SIPEP2016 winner and awardee of the 45,000 US$ prize. Mentions of Honor were also given to: Marion Belanger (USA), Richard Moss (Ireland), David Adika (Israel), and Alec Soth (USA). The Prize was dedicated this year to issues of locality, of the relation between the work of art and its affiliation with certain geography.

Born in 1971, Kocyigit lives and works between Istanbul and Amsterdam. Many of Kocyigit's works deal with different experiences of foreignness, immigration and identity construction, in an era where the difference between free movement and forced-movement is at the base of the global human condition. Kocyigit's new work, which was presented to the committee, was outstanding in its visual quality and conceptual depth. The artist traveled to South Africa trying to capture something of the complex history of natural resource exploitation in the continent by Western companies and countries. This he does through a local group of actors, staging dramatic situations out in the open landscape.

SIPEP2016 committee selected Kocyigit due to his courageous treatment of complex issues that are not limited to his own biography; his ability to mix documentation and fiction through alternative narratives without compromising historical truth; his ingenious artistic liberty, demonstrated through the combination of photography, video art and performance; and his fresh approach toward the subject of the gaze and the encounter with otherness that stimulates both ethical and aesthetical discourse in contemporary art and culture.


The jury members of SIPEP2016 were: Virginia Heckert, Curator and Head of Photographs in the Paul Getty Museum, Los Angeles; Sebastian Cichocki, Chief curator of the Museum of Modern Art in Warsaw; Dr. Gal Ventura, associate professor at the Department of Art History, the Hebrew University, Jerusalem; and Dr. Noam Gal, Curator and Head of the Department of Photography, the Israel Museum, Jerusalem. The official ceremony will take place at the Israel Museum, on March 2nd, 2017.


Servet Kocyigit Wins the Shpilman International Prize 
for Excellence in Photography 2016
© Photo: Beverley Pestana Inacio


SERVET KOÇYİĞİT SHPILMAN ULUSLARARASI FOTOĞRAFTA MÜKEMMELLİYET ÖDÜLÜ’NÜ (SIPEP) KAZANDI
Rampa’nın sanatçılarından Servet Koçyiğit, Shilpman Uluslararası Fotoğrafta Mükemmelliyet Ödülü'nü (SIPEP) kazandı. Sanatçımızı tebrik ederiz.

1971 doğumlu Koçyiğit yaşamını ve çalışmalarını İstanbul ve Amsterdam'da sürdürüyor. Sanatçının pek çok yapıtı yabancılık, göç ve kimlik kurguları gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor ve dolaşım serbestiyeti ile zorla yer değiştirme arasındaki farkın insanlığın küresel özelliği haline dönüştüğü bir çağa yanıt veriyor. Koçyiğit'in kurula sunulan yeni çalışmaları görsel niteliği ve kavramsal derinliğiyle öne çıkıyor. Sanatçı yakın geçmişte Güney Afrika'ya seyahat etmiş ve Batılı şirket ve ülkelerin doğal kaynakları sömürmek amacıyla kıtanın bütününde yürüttüğü faaliyetlerin çapraşık hikâyesini görüntülemeye girişmişti. Çekimleri gerçekleştirirken yerel aktörlerden yardım almış ve açık arazide dramatik sahneler kurgulamıştı.

SIPEP2016 kurulu, Koçyiğit'i kendi biyografisiyle sınırlı olmayan çapraşık konuları cesurca işlemesinden ötürü ödüle layık buldu. Tarihsel hakikatleri sulandırmaksızın alternatif anlatılar kurma yeteneği; belgeleme ile kurguyu birbirine geçirme yönündeki becerisi; fotoğraf, video sanatı ve performans gibi ifade araçları arasındaki geçişkenliklerle ortaya koyduğu sanatsal özgürlüğü; bakış kavramına, ötekilik ile karşılaşma anlarına olan ufuk açıcı yaklaşımı ve etik ve estetik bağlamda güncel sanat ve kültüre verdiği katkı kurulun kararını etkileyen unsurlar oldu.