29 Mart 2019 Cuma

NADİDE AKDENİZ “ZAMANSIZ İMGELER” SERGİSİYLE LABİRENT SANAT’TA

Nadide Akdeniz, İsimsiz, 1994, tuval üzerine yağlı boya, 200x225 cm.


Nadide Akdeniz 4 Nisan – 4 Mayıs 2019 tarihleri arasında Labirent Sanat’ta “Zamansız İmgeler” başlıklı 26. kişisel sergisiyle 25 yılı kapsayan yönelimlerinden, farklı dönem ve tekniklerde ürettiği işleriyle izleyici karşısına çıkıyor.

Açılış: 4 Nisan 2019, Perşembe, Saat: 18.30 - 20.30

SÖYLEŞİ: Ümmühan Kazanç

Sayın Nadide Akdeniz, “Zamansız İmgeler” isimli 26. kişisel serginizle Labirent Sanat’ta izleyicilerle buluşuyorsunuz. Siz sanat yaşamınızın boyunca hem yağlıboya hem de karakalem, çini mürekkebi gibi tekniklerle birçok eser ürettiniz. Bu serginizde özellikle sizin deyiminizle ‘uykuda’ olan siyah-beyaz resimleriniz ve yağlıboya çalışmalarınız birbirleriyle ilk defa iletişime geçiyor ve adeta konuşuyor. Bu serginizin kurgusu hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu sergide 1993 ile 2019 yılları arasında, farklı malzemelerle yapılmış ve zamanın getirdiği farklılıkları da taşıyan resimlerim yer alıyor. Bir kısım resimlere unutulmuş dersek, bir kısmı hiç sergilenmemiş ve bazıları da bu sene yapılmış en son, yeni çalışmalarım. Bu uyuyan resimleri hayata döndürmek istedik. Yıllardır hiç sergilenmeyen resimleri de artık paylaşmak istedim. Galerinin hem bölünmüş hem de geçişli mekanlardan oluşması serginin kurgulanmasında etken oldu. Farklı yılları, farklılıkları bir araya getirebildik. Ayrıca galeri yöneticisi Hande Özdilim’in olağanüstü sezgisi ve resimlerime yaklaşımı da çok önemli. Böyle bir seçki ile serginin zenginleştiğini düşünüyorum.



Nadide Akdeniz, İsimsiz, 2013,
kağıt üzerine çini mürekkebi, 230x154 cm.



Aslında ilk bakışta, resmi doğru okuyamama sonucu, manzara ya da peyzaj olarak tanımlanabilecek çalışmalarınızda genellikle çağdaş yaşam alanlarından, anlarından, bazen de bizi biraz geçmişe götüren anılardan kesitler sunuyorsunuz diyebilir miyiz? Özellikle bu yeşil sarmalın içine gizlenmiş günlük kullanım objeleri, artık işlevini yitirmiş teknolojik nesneler bizlere neler anlatıyor?

Bu resimler, insanın doğayla, doğanın insanla ve insanın nesnelerle, nesnelerin insanla olan bağımlı ilişkisine göz atar. Doğa ile ilişkimiz her zaman çok ilgimi çekmiştir. Kimi zaman sevgiyle kimi zaman çok zalimce olan bu ilişki ve bu çelişki beni her yaşımda ve her durumda etkilemiştir. Resimlerde bitkiler kadar nesneler de seçilmişler ve yerlerini almışlardır. Nesneler doğa içinde hem kendileri olarak hem de üzerlerine yüklediğimiz anlamlarla yer alırlar. Böylece resmi okumaya başladığımızda doğanın ve nesnenin hikayesini beraber okumaya başlarız. Resimler, çokluğu - azlığı, üretmeyi - yok etmeyi, sıradanı - sıra dışılığı, benzerliği - farklılığı, uyumla uyumsuzluğu, zamanı - zamansızlığı, düzeni - karmaşıklığı ve daha da zıtlıkları anlatırken keskin ve şiddetli bir dil kullanmaz. Bu nedenle resimler böylesi zıtlıklar içerdikleri halde yanıltıcı bir şekilde seyredeni dahil eder ve müziğini duyurur.  

Yağlıboya resimlerinizde ise yeşilin bin bir tonu izleyiciyi adeta büyülüyor. Sizi ‘Yeşil’in ustası olarak tanımlamak yanlış olmasa gerek. Resimlerinizde doğa ve doğal sizin için ne ifade ediyor?

Doğa bana göre, gerçekten görkemli ve gizemli hatta tapılası ama nesnelerin de bir o kadar ilginç yaşamları var. Resimlere ilk bakıldığında her nesneyi, her noktayı boyamaktan ya da çizmekten ne kadar keyif aldığım hemen görülebilir. Bu çok ayrıntıcı resimler oldukça uzun ve yorucu bir zamanda ortaya çıkarken yoğun bir şekilde dahil olmam gerekiyor. 



Nadide Akdeniz, İsimsiz, 2012, tuval üzerine yağlı boya, 200x200 cm.

Prof. Dr. Frank Gunter Zehnder sizin çalışmalarınız ile ilgili şu yorumları yapıyor: “Nadide Akdeniz’in bitkilerle dolu büyük resimlerinde yaratıcı bir güç, yaşamı boyama sevgisi ve formal bir tutku, sessiz ama coşkulu bir şekilde bir aradadır. Büyük ve küçük boylardaki resimleri bakir orman tadında dallar, yapraklar ve meyvelerle bir ağ şeklinde kaplanmıştır. Bütün resimleri yeşilin tüm varyasyonları, sarı yeşilden mavi yeşile kadar ana renk olarak kaplar bazen aralarında beyazlar görülür bazen de kırmızılar sinyal verir veya kasvetli bir mavi gökyüzünü kaplar. İzleyici hayranlıkla bu el değmemiş gibi görünen bakir ormandaki tuhaf ve durgun medeniyet nesnelerine mesela bir şapka bir demlik bir sandalye, ayakkabı, manken ya da oksijen tüpünü fark eder. Bunlar dışlanmış, kaybolmuş ya da farkında olmadan oraya konulmuş gibi duran el yapımı ya da fabrikasyon, doğanın içinde duran heykellerdir. Bunlar ne kadar olurlarsa insanlarca daha keskin ve dikkat çekici olarak algılanır. Bu senaryolar kulis - sahne aksesuarı gibi görülse de diğer yandan bu sürreal rüya dünyası, korkutucu ama baştan çıkarıcı olduğu için seyirciyi resmin içine çeker. Bu resimler inanılmaz hayat dolu canlılık aynı zamanda gerçeğe benzeyen illüzyonlar ama illüzyonistik resme dönüştürülmüş gerçek gözlemlerdir. Bu Trompe l’oeil geleneğine de benzeyen eşzamanlı ifade ve yanılsama hem cennet gibi hem de korkutucu olarak hepsi aynı anda bulunmaktadır. Bu resimler çok katmanlı bir bilinçlenme, bilincine varma ve kendinden geçme durumudur.” Siz Prof. Dr. Frank Gunter Zehnder’in bu yorumu hakkında neler söylemek istersiniz?

Frank Gunter Zehnder sanatçı kitapları da yazan önemli bir sanat tarihçi. Bu nedenle resimleri doğru okuyup doğru açabiliyor. Benim resimlerimi de gerçekten doğru yorumladı. Eşinin galerisinde açtığım sergide beni şaşırtacak derecede olağanüstü bir konuşma yaptı. Ne yazık ki konuşmanın tamamı elimde değil.



Nadide Akdeniz, İsimsiz, 2019, kağıt üzerine kara kalem, 140,5x180 cm.

Son olarak, dile kolay 26. kişisel serginiz. ‘Bu uzun sanat yaşamınızı birkaç cümleyle özetleyebilir misiniz’ dersek, neler ilave etmek istersiniz?

İlk olarak 1969 yılında Sanat Tenkitçileri Cemiyeti’nin Ankara’da düzenlediği yarışmalı bir sergiye katıldım ve sanat yaşamım başlamış oldu. 1969 yılını başlangıç olarak kabul edersek bu yıl 50. Sanat yılım. Çok zor bir elli yıldı diyebilirim, adeta bir var olma savaşıydı. Hala da devam ediyor.


Nadide Akdeniz.

NADİDE AKDENİZ
1966 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-Grafik Bölümünü bitirdi. Turan Erol, Adnan Turani ve Nevide Gökaydın’ın öğrencisi oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Sanat Eğitimi Bölümünden lisans diploması aldı. Bir süre grafiker olarak çalıştı. Orta öğretim ve Yükseköğretim kurumlarında, 1975 ve 1980 yılları arasında İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nde, 1975 yaz dönemi Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü hızlandırılmış eğitim programlarında öğretmenlik ve grafikerlik yaptı. İlk dönem resimlerinde, İzmir’in kent yaşamı ve insanlarına ilişkin eleştirel bir gözlem çerçevesinde, yer yer ironik öğeleri de içeren bir anlayış ağır basarken; 1990’lı yıllarda, doğa ayrıntılarını fotogerçekçi teknikle yorumladığı yeni bir anlatıma yöneldi. Bu resimlerde titiz bir işçilik, mavi ve yeşil tonların egemen olduğu renkçi bir tutum dikkat çeker. Çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir.


LABİRENT SANAT
Asmalı Mescit Mah. Sofyalı Sok. No: 22 K: 1 34430, Beyoğlu / İstanbul
Ziyaret saatleri: Salı – Cumartesi | 11.00 – 19.00
info@labirentsanat.com | +90 212 243 86 81

3 Mart 2019 Pazar

DÂHİL OL! KEŞFET!

Ozan Atalan, Hala Oyunu Anlamaya Çalışıyorum, Video Projeksiyon, Taş, Ağ...


Bilsart, Esra Özkan küratörlüğünde bang. Art Innovation Prix by ArtBizTech iş birliğiyle Hale Arslan, İlayda Yeşilova ve Ozan Atalan’ın eserlerine Mart ayı boyunca sırasıyla ev sahipliği yapıyor.

DÂHİL OL! KEŞFET!
bang. Art Innovation Prix by ArtBizTech sergisinin temelinde ele alınan organik dayanışma kavramı; farklı disiplinlerden gelen kişilerin kendi yetkinliklerini ön planda tutarak, farklı bakış açılarıyla iş bölümünün gerçekleştiği karmaşık bir yapıya sahip olduğunun düşünüldüğü ancak karmaşık olmayan, iş bölümündeki görevlerin uzmanlık alanlarına göre dağıldığı bir dayanışmanın örneğini izleyiciye sunuyor.
Organik dayanışmanın oluşturduğu yapı, teknolojinin hayatımızdaki ilerleyişi ile melez bir yapıya dönüşmüştür. Öyle ki iş bölümünün oldukça sınırlı olduğu, farklılaşmanın olmadığı daha geleneksel bir yapıda ilerleyen mekanik bağ, organik bağ ile aynı dili konuşmaya başlayarak çalışma sistemlerini bir arada gerçekleştirmelerini sağlamaya başlamıştır. Aynı dili konuşmaya başladığımız noktada ise artık bilgi akışını iletmek için doğru kanalları kullanmaya başlar ve vermek istediğimiz mesajı ne olursa olsun belirlediğimiz kanal aracılığı ile şekillendirerek anlamlandırmaya çalışırız.
Kişi ancak deneyime başladığında; esere dokunduğunda, önünden geçtiğinde, onu dinlediğinde ya da izlediğinde ve en önemlisi sürecini merak etmeye başladığında yaratıcı edime katkı sağlamaya başlar. Projenin organik bir parçası haline gelerek eseri anlar ve ancak mesajı direkt olarak bir başka kişiye ilettiğinde eserin dış dünya ile bağlantısını kurmasına destek olur. Marina Abramovic’in An Artist Manifesto’da ifade ettiği gibi “bir sanatçının yaratımına girmek için sessiz bir an gereklidir.”
Sergi, izleyicinin sessiz bir anı bularak deneyime dâhil olmasını, eserin yaratım sürecini keşfetmesini ve eserle organik bir bağ kurmasını; sanatçının ise izleyicinin sessizliğini anlamasını, gerçekleşen deneyimle bağ kurmasını ele alıyor.
bang. Art Innovation Prix, sanatçının yaratım sürecine ancak paydaşların da dâhil olduğunda tamamlanabilen organik bir bağın kurulmasıyla bütünleşen bir seçki sunuyor.



Hale Arslan, İnsan Neden Saldırganlık Gösterir, Enstalasyon, 2 Kanallı V...

HALE ARSLAN
İNSAN NEDEN SALDIRGANLIK GÖSTERİR?
6 Mart- 12 Mart 2019
Bilsart Sanat Konuşmaları: Hale Arslan, Süleyman Yılmaz, Hakan Yılmaz, Mehmet Ünal
Moderatör: Esra Özkan
06/03/2019
Şiddet, tarihten günümüze insanın, özellikle çocukların maruz kaldığı en dramatik, en travmatik olaylardan biridir. İnsan bedenine ve ruhuna yapılan şiddet yapıtlarımın temel sorunudur. Çocukluğumda yaşamış olduğum travmatik olaylar şiddet ile yeniden yüzleşmeme ve şiddeti kavram olarak yeniden ele almama sebep oldu. Şiddet nesnelerinin vurma anında çıkarmış olduğu sesi ve yine vurma anında nesnenin uygulamış olduğu basıncı kullanarak yeni bir ifade alanı oluşturup şiddetin yaratmış olduğu tahribatı herkesin gözlemlemesini ve deneyimlemesini amaçlıyorum.
İnsan neden saldırganlık gösterir? projesi, şiddet nesnelerinin vurma eylemi ile gerçekleşen şiddetin izini bulma sürecinde elde edilen ses basıncını/ses gücünü araştırarak şiddetin yaratmış olduğu tahribatı ses ve görüntü üzerinden anlatılması üzerine kurgulanmıştır.


İlayda Yeşilova, Iso-line, Arduino, Sensor, Interaktif Deneyim, 2018 (sa...

İLAYDA YEŞİLOVA
ISO-LINE
14 Mart- 20 Mart 2019
Bilsart Sanat Konuşmaları: İlayda Yeşilova & Rabia Yorgancı Kındıroğlu
Moderatör: Esra Özkan
14/03/2019
İzleyici ile etkileşimli olarak gerçek zamanlı deneyimlenebilen Iso-line projesi bireylerin toplumda yaşadığı izole edilme hallerini ele alır. İnsanın benlik olarak sıkışıp içinden çıkamadığı zamanlar ve mekanlar vardır. İçinde bulunduğu bu fiziksel ortamdan kaçmak isteyip, terk etme eğilimi gösterse de bazı anlarda bunu başaramaz. Başaramadığı anlarda ise kendini toplumdan ve diğer bireylerden izole etmiş olur. Bireyin yalnızlığı seçip iç dünyası ile yalnız kalabileceği bir alan yaratırken, kendini dış dünyaya karşı soyutlar ve çevresindeki diğer bireyleri yok sayar. Bu yok sayılma durumu ise diğer bireyleri yalnızlığa iter, böylece bireyin isteği dışında gerçekleşen bir yalnızlık durumu oluşturur. Iso-line sosyal izolasyonun beraberinde getirdiği yalnızlığın bir seçim ve zorunluluk olduğu algısını iki farklı perspektiften yansıtmayı amaçlar. İzolasyonun temeli olan bu iki durum paradoksunu insanlara gösterebilmek için soyut temsilleri kullanır. İzleyici enstalasyon ile etkileşimini, enstalasyona fiziksel olarak yakınlaşarak oluşturur. Etkileşim olduğu süre zarfınca Iso-line, ziyaretçilere izole olma eylemini temsili olarak hem deneyimleyebilme hem de gözlemleyebilme olanağı sağlar.

OZAN ATALAN
HALA OYUNU ANLAMAYA ÇALIŞIYORUM
22 Mart- 28 Mart 2019
Bilsart Sanat Konuşmaları: Ozan Atalan & Nurseli Yorgancı
Moderatör: Esra Özkan
22/03/2019
Çocukların iç dünyası ana akım algıda genelde renkli olarak yerini almıştır. Benzer şekilde, “içimizdeki çocuk” deyimi sıkça karşımıza çıkmaktadır. Peki ya içimizdeki çocuk dünyada olup bitenleri kaygıyla izleyip karanlık bir oyunda anlamaya çalışıyorsa? Bir başka deyişle bu bir olup biteni anlama oyunuysa? Küresel ısınma, ekonomik krizler, doğal felaketler gibi çağdaş varoluşsal anksiyetelerin hayatlarımıza fazlaca müdahale ettiği bir dönemden geçiyoruz. Bu kaygıların temelinde ise insan-doğa arasındaki ayrımın yattığını düşünüyorum. Tanımsız bir çocuk oyununa analojik olarak bağlanan bu video enstalasyon, karanlık bir atmosfer yaratarak önündeki kültür-doğa ayrımını anlamaya çalışan, ona bir türlü anlam veremeyen, bu yüzden videoda yüzü sürekli dağılıp kendini bulamayan bir çocuk portresini HTML kodlarıyla kaplanmış taşlar ile birimleri dallarla değiştirilmiş saat mekanizmalarını bir araya getiriyor. İzleyici, incelemek için objelere yaklaştığında, projeksiyon ışığından ekrana vuran gölgesini de videoya dahil ederek deneyimin bir parçası haline geliyor ve bu durum, Platon’un Mağara Alegorisine de gönderme yapıyor.

BİLSART Hakkında
Bilsar, yıllardır güncel sanat alanında destek verdiği projelere bir yenisini ekledi. Sanatçılara video işlerini sergilemek için yeni bir alan yaratmak ve sanatseverleri bir araya getirmek amacıyla, ofis binasının garajını kâr amacı gütmeyen ve video sanatına odaklanan bir sanat mekânına dönüştürdü. Ocak 2018 itibariyle video sanatının güncel örneklerini, 15 günde bir değişen bir programla sunan Bilsart, yine bu alana odaklanan bir kütüphaneyi de kullanıma açtı.
Bu dinamik sergi programı dâhilinde koleksiyoner seçkilerine, küratöryel projelere, workshop ve panellere yer verecek olan Bilsart, aynı zamanda sanatçı, küratör ve koleksiyoner konuşmalarına da ev sahipliği yapıyor olacak.
Bilsart’ın kâr amacı gütmeyen bu sanat mekânının ajandasında yer alan bir diğer önemli etkinlik ise genç sanatçılara görünürlük sağlayabilmek adına yapacağı açık çağrılar.

Bilsart                                                                                               
Evliya Çelebi Mah, Kıblelizade Sk.
No:5/A 34430 Beyoğlu/İstanbul
Salı - Cumartesi
10.00 - 18.00

bilsart@bilsar.com                                     
www.bilsart.com                                                         
Bilsart | Bilsar’ın kâr amacı gözetmeyen bir sanat girişimidir.

27 Şubat 2019 Çarşamba

“BAKIŞ / GLANCE”: SALİHA YILMAZ - KADİR AKYOL

Kadir Akyol.
"Günlük hayatlarımızı, etrafımızı saran gündelik görüntülerle sürekli alışveriş halinde yaşıyoruz - genelde çok tanıdık, bazen beklenmedik ve yeni olabiliyor bu görüntüler ama bizi daima kendi hayatlarımız içinde doğruluyorlar.
Yine de bazen, aniden, beklenmedik bir şekilde ve çoğunlukla kaçamak-bakışların-yarı ışığında, bizimkiyle çakışan ve onunla hiç alakası olmayan başka bir görünür düzeni yakalayabiliyoruz." 
Sanatla Direniş, John Berger

SK Art Projects, 6 Mart – 3 Nisan tarihleri arasında Saliha Yılmaz ve Kadir Akyol’un “Bakış / Galance’’ adlı sergisini ağırlıyor. Galeri Artist Editions ve City’s Nişantaşı işbirliğinde düzenlenen sergide sanatçıların son dönem çalışmalarından oluşan bir seçki izlenebilecek.


Saliha Yılmaz.
“İnsanın en temel algılarından biri olan ‘bakma’ duyusu, belirli bir anlayışı içerdiği veya ifade ettiği ölçüde “bakış” halini alır. Sanat ise genel anlamda hayata alternatif bir varoluş alanı olarak böylesi imkanlı bir bakış alanıdır. Sanatçı kendi üslubuyla herhangi bir şey yaratmadan önce, yaşamı içinde bu bakışı “kurgular” ve sonuçta yaratılan eserler de bu bakışın izlerini taşıyan imgeler olurlar.
Son dönem eserlerinde güncel kent yaşamından kimlik meselelerine dek geniş konu aralığında; resim, heykel ve enstalasyon gibi interdisipliner üretimiyle öne çıkan Saliha Yılmaz, melez yapılar ortaya koyuyor. Kadın sorunları, cinsel politikalar, kentsel dönüşüm ve doğa ile ilişkilerimizi, desen, seramik ve pleksiglas gibi farklı malzeme ve teknikle işleyen sanatçı; ortaya insan, bitki, hayvan ve mimari karışımı formlarla hibrit örnekler çıkarıyor. Günümüz yaşantısı ve sosyo-politik sorunlarına eleştirel bir tonla yaklaşan “Yılmaz”; renk ve biçimi birarada kullanarak, her yönüyle giderek kimliksizleşen yaşamlarımızı “gerçeküstücü” bir bakışla sunuyor.

Kadir Akyol ise seçkide yer alan eserlerinde, temel bir disiplin olarak algıladığımız portre resmine kendi üslubunun bakışını katıyor. Yaşadığımız hız ve dijital çağında, popüler kültürden aldığı tanıdık figürleri, sıra dışı ve çok renkli paletiyle yorumlayan sanatçı, temsiliyet anlayışını genişleten bir ironi yakalayabiliyor. Portrelerdeki figürleri ait oldukları yer ve zamandan çekip çıkaran Akyol, böylece anlamsal olarak bir tür yabancılaşma etkisi ortaya koyarken; iktidar ilişkilerinin kültürel temsiline yönelik eleştirel bir bakış geliştirebiliyor.Gerçek anlamda belirli bir “bakma” anında, izleyicisiyle gözgöze kontak kurabilen bu portreler, her şeyin çoğalıp aslını yitirdiği günümüz dünyasında, şeylerin sahici doğasını sorguluyor.’’ Ali Gazi.


Kadir Akyol.

SK Art Projects
info@skartprojects.com



20 Şubat 2019 Çarşamba

“TAÇ MESAFESİ” SERGİSİ LABİRENT SANAT’TA

Ayşe Demirci, Nuh'un Gemisi - Gofer, 2018, karışık teknik, 30x30x20cm

Labirent Sanat, 21 Şubat - 30 Mart 2019 tarihleri arasında Taç Mesafesi | Crown Shyness başlıklı grup sergisiyle Ayşe Demirci, Hüseyin Aksoy, Murat Kosif, Serdar Oruç ve Sinan Orakçı’nın çalışmalarını bir araya getiriyor. Açılış: 21 Şubat 2019, saat: 18.30 - 20.30
Taç Mesafesi | Crown Shyness literatürde, bazı ağaç türlerinin en tepedeki dallarının kendi türünü korumak adına bıraktığı boşlukları tanımlamak için kullanılıyor. Boşlukların nedeni zararlı organizmaların bir ağaçtan diğerine geçmesini ve rüzgarda birbirlerine çarpmaları sonucu meydana gelebilecek zararları engellemek, ortak bir alan paylaştıkları için büyümelerini belli bir derecede sınırlandırmak ve fotosentez için kullanacakları ışığı maksimize etmek olarak açıklanan Taç Mesafesi tanımı, birlikte yaşamanın dinamiklerine dair bizi düşünmeye teşvik eden, doğada kendini ve dolaylı olarak diğer türleri korumak adına oluşan bir sistemin en anlamlı mesajlarından biri olarak yorumlanabilir.
İnsan doğada yaşam bulan, yaşamını doğa içindeki koşulların etkisiyle şekillendirip sürdüren, fiziksel ve ruhsal anlamda doğadan beslenip, ilişkiler ağı kuran, orada kültür ve medeniyetini inşa eden bir varlıktır. “Doğa”, uygarlıkların üzerinde yükseldiği fiziksel bir yapı olarak toplumların kendilerini gerçekleştirdiği, ruhsal olarak beslendiği ve imkanlarından yararlandığı bütünün kendisidir. Doğa, tüm canlıların birlikte var olduğu yaşam kaynağıdır. Bu çerçevede insan, kendini diğer yaşam formlarıyla birlikte daha büyük bir bütünün parçası olarak görmelidir.


Serdar Oruç, İsimsiz, 2018, kağıt üzerine karışık teknik, 45x45cm
Labirent Sanat’ta 21 Şubat’tan itibaren görülebilecek Taç Mesafesi sergisi, aynı coğrafyanın kültürel çeşitliliğinden ve kaynaklarından beslenip, eş zaman diliminde sanatsal üretimlerini sürdüren sanatçıların, güncel meseleleri faklı düşünce yapılarıyla ve medyumlarla ele aldıkları işlerine, doğa-insan diyalekti üzerinden bir bakış olanağı sunuyor.
Taç Mesafesi | Crown Shyness sergisinde yer alan işlerde genel anlamıyla doğa, var olanın bire bir sunumundan çok doğum, yaşam, ölüm, ekoloji, kimlik, yanılsama, gerçeklik ve uzam gibi kavramların açıklanması için metafor olarak ele alınıyor. Sergide sanatçıların güncel sanat pratikleri içinde doğadan yola çıkarak oluşturdukları metaforlar, işleri izleyiciler tarafından, farklı bakış açılarıyla yeniden ele almaya, yorumlamaya hatta fikirsel üretime katkıda bulunmaya davet ederken, anlamı derinlik kazanıyor.   
Küratörlüğünü Hande Özdilim’in yaptığı; Ayşe Demirci, Hüseyin Aksoy, Murat Kosif, Serdar Oruç ve Sinan Orakçı’nın son dönem işlerinin yer aldığı Taç Mesafesi | Crown Shyness başlıklı grup sergisini 30 Mart 2019’a kadar Labirent Sanat’ta izleyebilirsiniz.


Sinan Orakçı, No-1, 2018, karışık teknik, 80x160cm

Labirent Sanat
Asmalı Mescit Mah. Sofyalı Sok. No: 22 K: 1 34430, Beyoğlu / İstanbul
Ziyaret saatleri: Salı – Cumartesi | 11.00 – 19.00
info@labirentsanat.com | +90 212 243 86 81
Ayşe DEMİRCİ
1994'te Bursa'da doğdu. 2016 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden şeref öğrencisi olarak mezun oldu. Yüksek lisans eğitimine aynı üniversitede devam eden sanatçı katıldığı sayısız sergide, temelinde "mekan algısını" sorguladığı yapıtlarını izleyici karşısına çıkardı. Atölye çalışmalarına devam ederken, alternatif bir mekanda sergi açma hayalini sanatçı arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirdi. 'Mağara' adını verdikleri bu sergide mekanı, fikri zeminine göre dönüştürme şansını yakaladı. Yapıtlarında, bireyin iç katmanlarından başlayıp kültürel zeminden de beslenerek yeni bir 'ben' bulma ve bu yeni 'ben' için kendine mekan var etme çabası anlatılır. Demirci, mekanı dış dünyadan korunma iç güdüsü ile sığınma alanı olarak değil de; bireyin kendini var ettiği, deneyimleme ve kurgulama şansı bulduğu alan olarak detaylandırır. Nihai olarak eserleri, bireyin olgunlaşma sürecinden sonra kendini bulduğu o anın sembolik bir uzantısıdır.

Hüseyin AKSOY
1996 yılında Mardin‘de doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar A.E.F Resim Anabilim dalı Hüseyin Avni Öztopçu atölyesinde öğrenim görmektedir. Birçok yarışmada ödül ve sergileme aldı, karma sergilere katıldı. Deneyerek çalıştığını sanatın deneysel olduğuna inanan ve çalışırken kendini hiçbir malzemeyle kısıtlamak istemeyen bunu yaparken de risk alarak bir simyacı gibi çalışmaktadır. Konularını tarihten ve güncel yaşamdan alarak toplumsal gerçekliğe politik bir bakış açısıyla dile getiren, bu imgeleri kullanırken “görmenin optik değil, ideoojik bir süreç” olduğunu belirtmektedir. Çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir.

Murat KOSİF
1990 yılında İstanbul’da doğdu. 2009 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nü kazandı. Öğrenim süresi içinde çesitli karma sergilere katıldı, gravür uygulama atölyesini bitirdi ve öğrenci değişim programıyla bir yıl Sevilla Üniversitesi’nde eğitim gördü. Çalışmalarına Kadıköy’deki atölyesinde devam etmektedir.

Serdar ORUÇ
1987 yılında İstanbul’ da doğdu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümünde, lisans ve lisans üstü öğrenim gördü. Yrd. Do. Dr. Hüseyin Avni Öztopçu atölyesinde sanatsal pratiklerini geliştirdi. Düşüncelerinin temel motivasyonunu oluşturan tabiat kavramı, tüm yapıtlarında, biçimsel ve tinsel anlamda deneyimlenmektedir. Tabiatın kendiliğindenliği, sürekli değişim ve dönüşüm hali, yaşamın oluşması için önceki yaşamların yok olması arasındaki ilişkisel bağlam sanat anlayışının iç iskeletini oluşturmaktadır. Yapıtlarında sürekli derinleşen içsel bir deneyin serüveni gözlenirken, izleyiciyi de ürkütücü bir yolculuğa davet etmektedir. Çalışmalarına İstanbul da devam etmektedir.

Sinan ORAKÇI
1995 yılında Bitlis’te doğdu. 2015 yılında Marmara Üniversitesi resim-iş öğretmenliği bölümüne girdi. NMK Çağdaş sanat atölyesi (İzmir), Ali Şimşek le çağdaş sanat atölyesi, gezgin ressamlar sanat atölyesi gibi birçok atölye ve sergiye katıldı. Çalışmalarını yaparken daha çok yaşadığı mekanlarla bağ kuran Orakçı genellikle atık malzemelerden yararlanıyor ve bu atık nesneleri dönüştürerek yeni bir gerçekliğe ulaşmayı hedeflemektedir.   İstanbul’da eğitimine devam etmektedir.

18 Şubat 2019 Pazartesi

VENEDİK BİENALİ TÜRKİYE PAVYONU’NDA BU YIL İNCİ EVİNER’İN BİZ, BAŞKA YERDE BAŞLIKLI YAPITI YER ALACAK

İnci Eviner, Biz, Başka Yerde, Eskiz.


İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) koordinasyonunu üstlendiği Venedik Bienali Türkiye Pavyonunda bu yıl sanatçı İnci Eviner’in desen, obje, video, ses ve performans gibi farklı öğeleri bir araya getiren Biz, Başka Yerde adlı yapıtı sergilenecek. Dünyanın önde gelen sanat etkinliklerinden Venedik Bienali 58. Uluslararası Sanat Sergisi, bu yıl 11 Mayıs–24 Kasım 2019 tarihleri arasında düzenleniyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) koordinasyonunda, Fiat’ın sponsorluğunda gerçekleştirilen Türkiye Pavyonu’nda, sanatçı İnci Eviner’in Biz, Başka Yerde başlıklı yapıtı sergilenecek. Venedik Bienali’nin ana mekânlarından Arsenale’de yer alan Türkiye Pavyonu’nda görülebilecek serginin küratörlüğünü Zeynep Öz üstleniyor.

Biz, Başka Yerde için Türkiye Pavyonu’nu bir sahneye dönüştürecek İnci Eviner, sahne üzerinde, kendi çizdiği desenlerden yola çıkarak yeniden biçimlendirdiği mimari öğelere, videolara, ses yerleştirmelerine ve objelere yer vererek, farklı duyusal ve görsel katmanlar oluşturacak.


İnci Eviner, Biz, Başka Yerde, Eskiz.

BİZ, BAŞKA YERDE HAKKINDA
Biz, Başka Yerde, toplu yer değiştirmelerin sonucunda ortaya çıkan mekânlara dair bir yapıt. Hazırlıkları devam eden sergi, izleyicileri, bu mekânlardaki kişilerin birbirleriyle ve kendi anılarıyla ilişki kurma biçimleri hakkında düşünmeye davet edecek. İnci Eviner’in, yeniden biçimlendirdiği nesneler ve yarattığı hayali karakterleri çeşitli ses unsurlarıyla bir arada kullandığı bu yapıt, Türkiye Pavyonu ziyaretçilerine kayıp, silinmiş ve başka yerde olma hissini yaşatacak. Türkiye Pavyonu için yaratılan mekân, karakterler ve objeler, Alman siyaset bilimci Hannah Arendt’in 1943 yılında kaleme aldığı Biz Mülteciler adlı metinde bahsettiği mücadelelere dair bir anlatı sunacak.

İnci Eviner, Biz, Başka Yerde ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu figürler diğer yarılarını bulmak için mekân boyunca hiç durmadan yer değiştiriyorlar. Bu çaba aslında kesintiye uğratılmış, iptal edilmiş hafızalarını ve bedenlerini yeniden ele geçirme çabasıdır. Figürler bu kurguyu yaparken mitolojiler, anılar ve günlük hayatın alışkanlıkları ile neşe ve acılarını birer birer toplayıp yerlerine yerleştirmek zorunda kalıyorlar. Kendimi bütün bunlara tanıklık etmek için olayların içinde ve aynı zamanda dışında tutmaya çalışıyorum. Tanık olmanın sorumluluğu, biz olmayı sorgulamaktan geçiyor.“

Küratör Zeynep Öz ise projeyi, “Eviner bu projede mimari yapıyı, video ve canlı performans gibi hareket öğelerini bir araya getiren bir temel olarak kullanarak, daima değişen öznellik oluşumunda göç ve hapsedilme durumları üzerine düşünüyor,” ifadeleriyle anlattı. Biz, Başka Yerde, eserlerinde bireyin beden hareketlerinin, onun ruhunu ve davranışını nasıl şekillendirdiğini inceleyen sanatçı İnci Eviner’in sanat pratiğine de ayrıntılı bir bakış imkânı sağlıyor. Sanatçının önceki eserlerinde olduğu gibi Biz, Başka Yerde’nin de başlangıcını ve bel kemiğini çizimleri oluşturuyor. Çizimlerin üzerinden şekillenen yapıtta, farklı disiplinler bir araya gelerek çok katmanlı bir yapı yaratıyor.

FARKLI DİSİPLİNLERİ BİR ARAYA GETİREN ÇOK KATMANLI BİR PROJE
İnci Eviner, Biz, Başka Yerde isimli yapıtında farklı disiplinlerden isimlerle birlikte çalışıyor. Projenin mimari tasarımı Birge Yıldırım Okta ve Gürkan Okta’ya, ses tasarımı Tolga Tüzün’e ait. Türkiye Pavyonu’nun içerisinde yansıtılacak videolarda ise performans sanatçısı ve dansçı Canan Yücel Pekiçten, Melih Kıraç ve Gülden Arsal yer alıyor. Videoların görüntü yönetmenliğini Aydın Sarıoğlu, post prodüksiyonu ise Cem Gökçimen ve Cem Perin yapıyor.

Projenin görsel kimliğinin ve Türkiye Pavyonu’nun açılışıyla birlikte ziyaretçilerle buluşacak yeni yayının tasarımını ise Okay Karadayılar ve Ali Taptık (ONAGÖRE) üstleniyor.

VENEDİK BİENALİ 58. ULUSLARARASI SANAT SERGİSİ
Bu yıl 11 Mayıs–24 Kasım 2019 tarihleri arasında gerçekleşecek olan Venedik Bienali 58. Uluslararası Sanat Sergisi’nin küratörlüğünü Ralph Rugoff üstleniyor. Başlığı May You Live in Interesting Times (İlginç Zamanlarda Yaşayasın) olarak açıklanan bienalde, Rugoff’un küratörlüğünü yaptığı ana serginin yanı sıra Arsenale ve Giardini’de Türkiye Pavyonu’nun da aralarında bulunduğu pek çok ülkenin sergileri yer alıyor.

VENEDİK BİENALİ TÜRKİYE PAVYONU HAKKINDA
2007’den bu yana İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın koordinasyonunda düzenlenen Türkiye Pavyonu sergisi, İKSV’nin girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla, 2014–2034 yılları arasında Türkiye’nin kullanımına tahsis edilen Arsenale’deki uzun süreli mekânda yer alıyor. 58. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu, Fiat sponsorluğunda, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile TC Dışişleri Bakanlığı’nın himayesinde ve SAHA Derneği’nin prodüksiyon desteğiyle gerçekleştiriliyor. Venedik Bienali 58. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu Danışma Kurulu’nda Bilgi Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Serhan Ada, Suna ve İnan Kıraç Vakfı, Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol, küratör ve İstanbul Modern Müzesi Sanat Danışmanı Paolo Colombo, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Batı ve Çağdaş Sanatlar Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Zeynep İnankur ile Arter'in küratörlerinden Başak Doğa Temür yer alıyor.


İnci Eviner.
İNCİ EVİNER
İnci Eviner, çizimden yola çıkarak hazırladığı videoların, performatif ve ortaklığa dayanan uygulamaların iç içe girdiği çok katmanlı, geniş bir çalışma alanına sahip bir sanatçı. İşleri çoğunlukla arzunun ve felaketin politikası, öznellik ve öznelliğin potansiyeli gibi kavramları ele alarak iktidarın özellikle kadın bedeni üzerindeki işleyişini zengin hayal gücüyle yeniden şekillendiriyor. Sanatçının video teknolojileri ve resim geleneği arasında kurduğu karmaşık ilişkiler farklı bir algılama biçimi öneriyor.

İşlerini dünya çapındaki kişisel ve karma sergilerde sunmuş olan Eviner’in davet edildiği başlıca sergiler arasında Sharjah Bienali (2017), Aichi Trienali (2016), İstanbul Bienali (2013), Selanik Bienali (2013), Asya Sanat Bienali (2013), Busan Bienali (2010), Şanghay Bienali (2008) ve Venedik Bienali (1997) bulunuyor. İşlerinin sergilendiği müzeler arasında ise Drawing Center, Philadelphia Sanat Müzesi, Thyssen- Bornemisza Art Contemporary, Musée d'Art Moderne de la Ville de Paris, Massachusetts Güncel Sanat Müzesi, Palais des Beaux-Arts de Lille ve İstanbul Modern yer alıyor.

Sharjah Bienali Ödülü’nün (2017) sahibi Eviner, Headlands Center for the Arts (San Francisco, 2017), Rauschenberg Foundation (Florida, 2017), SAM Art Projects (Paris, 2010), Musée d’art contemporain du Val-de-Marne (Vitry-sur-Seine, 2009), Cité Internationalé des Arts (Paris, 2008) ile International Studio & Curatorial Program’de (New York, 2004-2005) misafir sanatçı programlarına katıldı.

Ayrıntılı bilgi için: www.iksv.org
facebook.com/istanbulkultursanatvakfi
twitter.com/iksv_istanbul
instagram.com/iksv_istanbul/

5 Şubat 2019 Salı

BOŞLUKTA BİR AN…


Mesut Karakış, İsimsiz (Untitled), 2018, Tuval üzerine akrilik, 140x110 cm.


Galeri 77, Mesut Karakış’ın “Boşlukta Bir An (A Glimpse into The Void)” isimli ilk kişisel sergisine 10 Mart 2019 tarihine kadar ev sahipliği yapıyor. Sanatçı, resimlerinde dolaysız bir biçime yönelerek formların, lekelerin ve renklerin birbiriyle olan ilişkisini sıra dışı bir teknikle yorumluyor. Genel olarak eserlerinde çıkış noktası doğa örüntüleri olsa da sanatçının asıl vurgulamak istediği tuval yüzeyinde derinlik, boşluk-doluluk etkisi, transparan geçişler ile çok renklilik içeren ve aynı zamanda göze hoş görünen estetik bir algı yaratma arzusu. Dikkat çekici üslubuyla Türk çağdaş sanatına yeni bir soluk getirecek birbirinden seçkin soyut eserlerden oluşan sergi, Galeri 77’nin Karaköy’deki mekânında 10 Mart tarihine kadar ziyaret edilebilir.

Görsel sanatlarda “tasvirin rolü” yaklaşık 150 yıldan uzun süredir tartışılan ve resim dünyasını iki ayrı gruba bölmüş bir tartışmadır. Bir tarafta, çok sayıda sanatçı resimde özgürlüğün ve saf özgünlüğün yalnızca formalist bir yaklaşımla elde edilebileceğini vurguladılar. Ancak bu şekilde resmin psiko-görsel etkisi tam olarak açığa çıkabilecek ve sanat dünyevi meseleleri tanımlamak için hikayeler anlatma hususundaki tarihi rolünü geride bırakmak durumunda kalacaktı. Diğer bir sanatçı grubu ise eserlerindeki anlatı ve figürasyon gücünün önemine dikkat çektiler. Kişisel hikayelerin siyasi tarihle iç içe geçtiği, sanatın sosyo-politik boyutuna inanmışlardı.

20. yüzyılın sonlarına doğru ise, sanatın postmodern halinin figürasyon ve anlatının aslında birbirine karşıt veya zıt kutuplar olması gerekmediğini ortaya koymasıyla beraber soyutlama ve formalizm kavramları barıştılar. Hatta artık öyle bir noktaya gelindi ki, günümüzün ziyadesiyle karmaşık gerçekliklerinin çok katmanlı karakteristiğini layıkıyla karşılayabilmek için her iki yaklaşım da iç içe geçebilmekte.



Mesut Karakış, İsimsiz (Untitled), 2018, Tuval üzerine akrilik, 120x100 cm.


Bu bağlamda, Mesut Karakış’ın eserleri doğa ve soyut sanat arasında köprü kurmayı başarabilmiş doğru bir örnek oluşturuyor. Resme olan biçimci yaklaşımı gerçek dünyadan edindiği kaynaklarını hiç saklamıyor ve tasvir ile soyutlama arasında gidip gelen oldukça çekici bir estetik yaratıyor. Eserleri oldukça dinamik çizgi dizeyleri, seyrek şekiller, karmaşık dokular ve cazip renk örgüleri sergiliyor. Sanatçı eserlerinde genellikle sıcak renkler kullanıyor ve resimlerinin estetik gücünü arttırmak için bu renklere siyah ve beyaz yardımıyla kontrastlar oluşturuyor. Sanatçının resimlerinde kırmızı ve turuncu, tıpkı bir volkandan sızan lav akıntıları gibi sık sık çoklu formlar ve fırıl fırıl çizgilerden oluşan kompleks bir ağ içinde karşımıza çıkıyor. Renklerin güçlü özellikleri, kompozisyonun dinamik yapısıyla iyi şekilde dengeleniyor. Birlikte derinlik ve güçlü bir devinim sahibi soyut imgeler oluşturuyorlar.

Mesut Karakış, yapıcılık ve yıkıcılık arasında gidip gelen sofistike ve özgün bir resim tekniği geliştirmiş durumda. Eserlerini oluşturma aşamasında, bulanıklık ve berraklıktan oluşan karakteristik estetiğini formüle etmek için sıklıkla resimlerini bölüm bölüm yaratıyor ve siliyor. Yapım aşamasında; önceden planlanan kompozisyon ve renk paletine göre farklı kalınlıklarda kat kat uyguladığı akrilik boyaları sonradan yine planlı bir şekilde yüzeyin eritilip, zımparalanıp, patine edilerek eksiltilmesiyle silerek altta yatan boya katmanlarını gözler önüne seriyor. Bu yolla, renk değişimleri birbirleriyle karışıp birleşerek sıra dışı bir psiko-görsel efekt yaratıyor. Uzaktan bakıldığında izlenen derinlik ve dokusal değerler, dokunsal yakınlıkta tuvalin düz ve pürüzsüz yüzeyi ile izleyicide illüzyon etkisi yaratmakla kalmıyor, izleyicinin zihniyle beraber gözlerini de okşayan canlı bir alan oluşturuyor.

Boyama, silme ve açığa çıkarmadan oluşan bu alternatif resim metodunun yalnızca görsel bir niteliği yok. Sahiden de resmin çokça katmanının teşhir edildiği çeşitli evrelerini gözlemlemek de ayrı bir göz ziyafeti. Görsel tesiri oldukça yüksek ve cazip. Aynı zamanda, yaratma ve yok etme süreci, gösterme ve gizlemeyle birlikte eserlerinin büyüleyici bir kavramsal tarafını da oluşturuyor.

Mesut Karakış’ın resim metodu sadece şahane bir estetik açığa çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda resmin varoluşsal yapısını da tartışmaya açıyor. Arkeologvari bir kazı ve açığa çıkarma eylemiyle, resmin doğasını teşhir ediyor ve tam da bu sebeple eserleri bu kadim sanat alanının hassas yenilenme sürecine olumlu bir katkı sağlıyor.

Mesut Karakış 1976 yılında Sakarya’da doğdu. 1999 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü, Hüsamettin Koçan Atölyesi’nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli karma sergilerde yer aldı. Sanatçı çalışmalarını halen İstanbul’da sürdürmektedir.

GALERİ 77
Necatibey Caddesi No: 77 Ayvaz Han, Karaköy / İstanbul
+90 212 251 90 82





13 Ocak 2019 Pazar

İRANLI SANATÇI SAGHAR DAEIRI’NİN KİŞİSEL SERGİSİ “YUT ÖP YAN” 16 OCAK ÇARŞAMBA GÜNÜ MERKUR’DE AÇILIYOR

v
Saghar Daeiri, Cenneti Beklerken.

Daha önceki sergilerinde; kültürel deformasyon, kimlik krizi ve aşırılık gibi konuları ironi ile ele alan Saghar Daeiri, “Yut Öp Yan” adlı sergisinde de toplumsal deformasyonları İran Bahçeleri’nde (Persian Garden) resmedip ele alıyor. Ortadoğu mitolojisi ve prototip imgelere odaklanırken,  erotik Fars minyatürlerini mekanda kullanıyor. Dünyadaki cennet metaforu olarak tasvir edilen İran Bahçeleri’nde kullandığı kemerli bitkiler, yeşil labirentler, güller, fıskiyeler ve havuzlar gibi ayırt edici imgeler, yanlış giden ütopyaların sembolik manzaralarını oluşturmak için kullanılır. Resimlerdeki idealist düşüncelerin sapkın yanılsamalara ve umutlu fantezilerin hüzünlü bir gerçekliğe dönüştüğünü görürüz.

Sanatçının suluboya işlerinde canlı renkleri kullanması ilk bakışta coşkuyu uyandırsa da resmedilen detaylar ile bu coşku yerini sorgulamaya bırakır.  Bedenleri popüler ve ticarileştirilmiş güzellik imajlarını örneklemeyen hurilerden esinlenilmiş figürler; geleneksel olmayan giysiler giyerler; cinsiyetleri uyumsuz; ciltleri sarkık, fazla kilolu, yaşlıdır. Resimlerin arka planında aslında farkında olunmayan veya sakince bekleyen kıyamet yıkıcılığının sahnelerini görürüz.


Saghar Daeiri, Sahte Tören II.
1985 yılında İran’da doğan Daeiri, resim dalında lisans eğitimini ülkesinde tamamladı. 2012 yılında Türkiye’ye göç edip Yüksek Lisans Eğitimini Marmara Üniversitesinde tamamlayan sanatçı sanatsal felsefe ve bakış açısını şöyle yorumlamakta: “Eserlerim benim yaşadığım toplumumun yansımasıdır. İran’da Savaş döneminde doğup büyüyen bir bireyim, ülkemin insanları tarihte çok zorluklarla baş etmiş bir toplumdur. Bu etkenlerin neticesinde toplum, sosyo-kültürel açıdan çelişkili ve henüz aşamadığı meselelerle boğuşmaktadır. Rutinleşmiş toplumsal alışkanlıkları insanlarla karşılaştırmayı, Grotesk ve ironik bir mizahla göstermeyi seven birisiyim. Unutulmuş ve sık yapılmakta olan sıradan alışkanlıklar benim için çok önemli toplumsal ilkelerdir. Bu alışkanlıklar bireylerin toplumdaki davranışlarıyla bir araya gelerek daha da belirgin hale gelir. Ben o belirginlikleri (bir toplumu tanıtan alışkanlıklarını) kara bir mizahla göstermeyi tercih edenlerdenim… Eserlerimde gizli ve hayali mutlak Ütopik cennetini arayan, kurtuluş arayışında olan insanlar tasvir edilir;  parodik mutlulukla yaşamaya çalışan insani arayışlar çalışmalarımda yer almaktadır...”

Saghar Daeiri’nin Türkiye’deki ilk kişisel sergisi Yut Öp Yan 16 Ocak-4 Şubat 2019 tarihleri arasında MERKUR’de görülebilir.

MERKUR
Mim Kemal Öke Cad. Erenler Apt.
No: 12 D: 2  Nişantaşı / İstanbul
Telefon: 0212 225 37 37- 0212 231 69 87
www.galerimerkur.com
galeri@galerimerkur.com