Nimet Demirbağ Sanlıman, (Fotoğraf: Ümmühan Kazanç). |
Nimet
Demirbağ Sanlıman, dile kolay, tam 65 yıldır kitre ya da başka bir tabirle Türk
belgesel bebek sanatı çalışmalarına aralıksız olarak devam ediyor. Bebek yapımı
olarak nitelendirilse de daha önce litaratürde tam bir sınıflandırma yapacak
kadar örneği bulunmadığından “belgesel bebek yapımı” olarak adlandırılabilecek
sanatın nadir ustalarından. İlk bakışta bu bebekleri yapmak kolay gibi
görünebilir ama ciddi emek ve sabır isteyen bir sanat dalı. Bebeklerini, kitre
ve pamuk kullanarak tek tek parmaklarını, kollarını, başını, ayak-bacaklarını
hazırladıktan sonra doğru oranlarda ve konunun pozuna uygun olarak bir araya
getiriyor. Kıyafetlerin ve ifadelerin gerçek olmasına büyük özen gösteriyor. Ve
ortaya bu muhteşem eserler çıkıyor.
Ressam
Tayfur Sanlıman ile evli olan Nimet Demirbağ Sanlıman, aslında sadece icra
ettiği sanatıyla değil eğitimi, yaşam tarzı, Soroptimist Federasyonu’ndaki
hayırseverlik çalışmaları ve 30 yıldır hiç aralıksız devam ettiği yoga
kurslarıyla da bizlere çok şey anlatıyor.
RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ
Nimet Demirbağ Sanlıman, Kumarbazlar, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Sayın Nimet Demirbağ Sanlıman,
öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kitre bebek nedir ve bu konuda çalışmaya
nasıl karar verdiniz? Hocanız Zehra Müfit Saner Hanım ile tanışmanız nasıl
oldu?
N.S.-
Ben çocukluğumdan beri bebeklere çok düşkünüm. Büyüme çağında da bir sürü
oyuncak bebeğim vardı. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudum. Orada da
sanat kursu vardı, hemen oraya kayıt oldum ve ileride hep sanat çalışmayı
düşünüyordum. Mezun olduktan kısa bir süre sonra hocam Zehra Müfit Saner Hanım
ile tanıştık ve ben ders almak istediğimi söyledim. ‘Tamam, gel bir bakalım, ne
yapabilirsin’ dedi. Atölyesine gittim ve onu seyrettim, o da bana göstererek
çalışıyordu zaten. Bir dahaki gelişinde ‘öğrendiklerini yap bir göreyim’ dedi. Götürdüm,
‘tamam devam edebilirsin’ dedi. Zehra Hanım ile çok önemli bir dönem geçirdim. Aradığım
bu olabilir diye düşündüm galiba ki, dört elle sarılmışım ona. Hakikaten bu
işle uğraşmak benim bütün hayatıma etki yaptı. Yön verdi, çok kapılar açtı.
Sonra beraber uluslararası sergilere katıldık. Dereceler aldık. Zehra Hanımın
vefatı Türkiye için büyük bir kayıptır, aynı zamanda ressamdı da kendisi. Bana;
‘benden sonra bu sanatı sen devam ettireceksin, elimi sana veriyorum’ dedi. Ben
bu işi zaten yüklenmişim demek ki, bu olaylar 1950’li yıllarda oluyor. Zehra
Hanımın vefatından sonra 1955 yılında Beyoğlu’ndaki Amerikan Haberler
Merkezi’nde büyük bir sergi açtım. O zaman sergi salonları yok denecek kadar
azdı, orası çok büyük sergiler yapan bir yerdi. Dekorlu falan bir sergi açmıştık,
çok ses getirdi. Gazetelerde, dergilerde yer aldı. O kadar çok kalabalık
gruplar geliyordu ki anlatamam. Daha sonra Ankara ve İzmir Amerikan Haberler
Merkezi’nde birer sergi açtım. Bu arada başka yerlerde de bir çok sergilerim
oldu.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Ayakkabı Tamircisi, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Kitre bebeklerin yüz ifadelerini
geliştirmek ve daha iyi fırça kullanmak için Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr.
Süheyl Ünver’den tezhip ve minyatür sanatı eğitimi de almışsınız. Bu dönemi
biraz sizden dinleyebilir miyiz? Sayın Süheyl Ünver ile ilgili neler
anlatabilirsiniz?
N.S.-
Kitre bebek sanatıyla uğraşırken daha iyi fırça kullanmak istediğimi fark
ettim. Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in tezhip ve minyatür
sanatı kursuna başladım. Bu amaçla başladım ama Süheyl Bey’in konuşmaları, dersleri
beni o kadar çok etkiledi ki, aşağı yukarı sekiz yıl orada eğitim aldım. Tabii
bu arada bebek hep devam ediyor.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Ağanın Kızı Fatma ile Rençper Mehmet (Türkiye Birincisi), Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Kitre bebeklerin yapımını
gerçekleştirmek için ciddi bir eğitim de almışsınız. Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi Heykel Atölyesine, Salzburg’da yine bir yaz heykel akademisine
katılmışsınız.
N.S.-
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesine misafir öğrenci olarak
katıldım, orada da yaklaşık 2.5-3 yıl kadar heykel çalıştım. Bu işi ne kadar
çok sevdiğimi orada daha çok anladım. Torunum olduktan sonra da, 1989 yılında, Salzburg’da
yine bir yaz heykel akademisinin heykel bölümünü bitirdim. Salzburg’daki hocam
Türk olduğumu anlayınca ‘aa tabii, orada genç kızlara bu tarz eğitim yoktur,
iyi ettiniz geldiniz’ dedi, Macar’dı kendisi. Bunun çok yanlış olduğunu,
Türkiye’de akademi olduğunu, bayanların da oraya devam ettiğini anlattım. Kurs
bittiği zaman bana teşekkür etti. ‘Yanlış bir izlenimi olduğunu, Türkiye’de
güzel şeyler olduğunu öğrettiniz’ dedi. Buradaki en iyi çalışan öğrencim de
sizsiniz’ dedi.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Sokak Çalgıcıları, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Kaç yıldır bu sanat ile
uğraşıyorsunuz?
N.S.-
1950 yılından bu yana yani 65 yıldır uğraşıyorum. Benim için bir hobiydi ama
bir meslek haline geldi. Zehra Hanımın başlattığı bir sanat ama şimdi çok
yaygın. Olgunlaşma Enstitülerinde ya da bireysel olarak ilgilenenler var.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Semazen, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Kitre bebekler bazen, Türk
belgesel bebek yapımı veya sanatı olarak da tanımlanıyor. Siz kitre bebekleri
nasıl tanımlıyorsunuz? “Yaşamdan Kesitler” diye tanımladığınız oluyor.
N.S.-
Bu iş yüzde yüz el işi bir defa. Belgesel deniyor çünkü daha eskiye ait,
belgelenebilecek konular ele alınıyor. Ben bebek denmesinden hiç hoşnut
değilim. Nitekim görenler de çok yanlış bir fikrimiz varmış, biz oyuncak bebek
zannettik diyorlar çoğu kez. Ama dışarıda da “doll” yani bebek olarak geçiyor.
Bu yerleşti artık değiştirmek doğru olmaz. Günümüzde Bebek kelimesi birkaç
değişik anlam dışında o kadar “çocuk oyuncağı” anlamında kullanılmaktadır ki
kelimenin ilkel kullanım amaçları neredeyse tümüyle unutulmuştur. Oysa “idol” yani
tapınılan şey anlamına gelen Yunanca kelime 18. yüzyıldan sonra İngilizceye
bugünkü anlamıyla “Doll” olarak geçmiştir. Aslında bu küçük insan figürleri
(Bebekler) insanlık tarihi kadar eskidir. Eski medeniyetlere ait mezarlarda
dini ve oyuncak amaçlı figürinler bulunmuştur. Benim yaptığım insan figürleri
ise, “Yaşamdan Kesitler” sunmak amaçlıdır. Belgesel olması da bir hakikat.
Örneğin şurada yaşlı çiftin hayatı bir hakikat, ‘Ayakkabı Tamircisi’ artık
belge. Tabii günümüzün konuları da yapılıyor. Daha romantik sahneler de
olabiliyor.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Lehimci, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Aslında bu bebekler çok yönlü
bilgi de gerektiriyor. El sanatı bilmek, dikiş bilmek, kumaş seçimi, her şey
çok önemli.
N.S.-
Çok doğru. Burada üç önemli nokta var. Proporsiyon bilgisi olması lazım. Önce
konuyu seçince ona göre çalışmak lazım. Yüzdeki ifade, duruştaki ifade, hangi konuyu
seçmişseniz o ifade… Etüt etmek gerekiyor. Bazen eski resimlerden, heykellerden
fikir alabiliyorsun. Bir de doğrudan insanları tetkik ederek, algılamalar
alıyorsun ve onları aksettiriyorsun. Kıyafet çok önemli, seçilen kumaş çok
önemli. Seçtiğin kişiye uygun olandan başka kıyafet giydiremezsin, örneğin
Anadolu kadınını temsil ediyorsan otantik kıyafetler seçmen lazım. Aslında çok
da zevkli bir iş bu.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Hanımefendi, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Şimdi gelelim bu kitre bebeklerin
yapımına; hangi malzemeleri kullanıyorsunuz? Bu malzemeler nasıl
birleştiriliyor? Kitre nedir ve nasıl üretilir? Ayrıca kitrenin dışında
kıyafetler, mekan, aksesuarlar için de onlarca malzeme gerekli. Bu malzemeleri
nasıl bir araya getiriyorsunuz? Dikiş, nakış gibi diğer el sanatlarını da
bilmek gerekiyor. En önemli kuralınız ise her şeyi aslına sadık yapmakmış.
N.S.-
Ana malzeme kitre, pamuk ve teldir. Kitre, Anadolu’da yetişen gevel otunun
özsuyudur. Bu bitkiyi çiziyorlar. Onun özsuyu akıyor ve katı hale geliyor. Bunu
suya koyduğunuz zaman, likit hale geliyor. Hem yapıştırıcı hem de sertleştirici
bir malzeme. Olgunlaşma Enstitülerinde yapılan bebekler için teller falan hep
ölçülü yapılıyor. Ben ölçü kullanmıyorum çünkü hareket önemli benim
figürlerimde. Önce parmaktan başlıyorum, teli kesiyorum ve etrafına pamuk sarıyoruz
ve kitreye batırıyorum. Sonra parmaklar yan yana getirilip el meydana geliyor. Ellerden
kola geçiliyor. Başı çalışırken, yine içinde tel var, kağıttan kafa yapılıyor,
üstüne pamukla şekil veriliyor ve ifade oluşturuluyor. Bacaklar da ayrı olarak
çalışılıyor. Onları birleştirdiğiniz zaman böyle vücut ortaya çıkıyor.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Yufka Açan Gelin, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Aslında çok basitmiş gibi
anlatıyorsunuz ama eminim çok zor bir süreç. Bir figürü yapmak ne kadar
sürüyor?
N.S.-
Zaman, konuya bağlı. Ayırdığınız zaman önemli. Çok yoğun çalıştığımda bir
haftada bitiriyorum. Bazen daha çok zaman gerekiyor. Bazı kompozisyonları
bitirmek, ‘Ayakkabı Tamircisi’ gibi bir yaz boyu sürebiliyor.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Boyacı ile Delikanlı, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- ‘Ayakkabı Tamircisi’ çok detaylı
bir çalışma.
N.S.-
Evet, oldukça detaylı. Bozcaada’da Yerel Tarih Araştırma Merkezi var. Oradan bu
fikri edindim ve oraya bir ‘Ayakkabı Tamircisi’ yapayım dedim. Bir de
hikayesini yazdım. Bu kadar detay yapıldı. Genç bir tanıdığım bazı detayları
yaptı. Bir ayakkabı tamircisinin kullandığı tüm aletlerin orijinalinin küçüklerini
yaptım. Yazın müzede kalıyor, kışın müze kapandığı için ben eve alıyorum. Depoda
bırakmak istemiyorum.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Mustafa-Susuzluk, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- 1960 yılında Beyoğlu’nda Elif
Bebek Atölyesi’ni açmışsınız.
N.S.-
Bu arada evlendim, eşimin yardımıyla atölye açtık. Önceleri el yapımı bebekler
yaptık, büyük otellerde satılıyordu. Bu bebekler koleksiyonerlere gidiyordu.
Nimet Demirbağ Sanlıman, Askerlik Hatırası ve Foto Dikran, Fotoğraf: Kerem Sanlıman. |
Ü.K.- Sanırım Hilton’da bir vitrininiz
varmış.
N.S.-
Evet, oradan müşteriler gelirdi. Tek tek yapılan fügürlerdi. Aradan 5-10 sene
geçince artık piyasa bizi zorlamaya başladı. Kitre bebekleri çok miktarda
yapmak imkansız. Bu defa seri üretime geçtik ve turizm sektörüne döndük.
Ü.K.- Bu atölyede ne maceralar
yaşadınız?
N.S.-
Çok ilginç olaylar oluyordu tabii. Orada çalışan kızlarım vardı. Onların
hepsini öğrencim diye kabul ediyordum. Onlara bu işi öğreterek işi götürdük. Hep
‘burası okul, burası ilaç’ derlerdi. ‘Buraya geldiğimiz zaman problemlerimizi,
sıkıntılarımızı unutuyoruz’ derlerdi. Konya’dan bir ‘Semazen Grubu’ siparişi
aldık. Daha doğrusu benim büyük bir kompozisyonum Konya’da Mevlana Müzesi’nde
teşhir ediliyordu, semazenler aynı zamanda dönüyordu. Oradaki tüccarlar da bu
semazenlerden istediler. Onlara da yaptık. Ticari bir anlaşma da yapılıyor
tabii. Fakat bir tanesi ödeme yapmıyordu. Telefon ettim. Sonra da mektup
yazdım. ‘Ben artık sizinle hiçbir şekilde görüşmeyeceğim, sizi Hz. Mevlana’nın
ellerine bırakıyorum’ dedim. Ertesi gün adam kendisi kalktı geldi, ‘siz ne
yaptınız Nimet Hanım. Beni öyle bir yerimden vurdunuz ki’ dedi. Ben de ‘başka
yapacak bir şeyim kalmamıştı’ dedim. Böyle enterasan şeyler oluyordu tabii.
Ü.K.- Bebeklere başlamadan önce hiç
eskiz yapıyor musunuz?
N.S.-
Hiç yapmıyorum. Direkt başlıyorum.
Ü.K.- Proporsiyonları oluşturmak eskiz
yapmadan zor olmuyor mu?
N.S.-
Hiç zor olmuyor. Eskiz yapmak benim için daha zor. Artık öyle bir birikim
oluyor ki, yapmak istediğiniz şeyi biliyorsunuz. Çok da gerekirse, kıyafetler
ile ilgili bilgi falan onları da araştırıyorsunuz.
Ü.K.- Uzun sanat yaşamınızda Kavuklu
Hamdi, Yörük Çadırı, Semazen, Ayakkabı Boyacısı, Lehimci, Simyager, Balıkçı
Kamil, Ağanın Kızı Fatma ve Rençber Mehmet (Türkiye 1. si) gibi pek çok bebek
üretmişsiniz.
N.S.-
Türkiye birincisi olan, ‘Ağanın Kızı Fatma ve Rençber Mehmet’ hala elimde. Zaten
yarışmanın konusu buydu. Herkes bu konuyu yapacaktı. Benim Mehmet ile Fatma
birinci oldu.
Ü.K.- Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?
Tekil figürlere ek olarak, kompozisyonlar da yapıyorsunuz. Kompozisyonlarınızı
seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
N.S.-
Hakikaten hepsinin bir hikayesi var ve enterasan hikayeler. Örneğin ‘Bıçak
Bileyici’yi bir kartpostaldan çalıştım. Şimdi olmayan bir meslek, ‘Yoğurtçu’
figürüm de öyle. Okullardan öğrenciler gelince ve ‘Yoğurtçu’ figürünü gördükleri
zaman şaşırıyorlar. Bu ne yapıyor diye soruyorlar. Onlar için bu bir öğreti.
Ü.K.- ‘Balıkçı Kamil’ de enteresan.
N.S.-
Bana ince delikli file lazımdı. Araştırdım, sordum o kadar küçük delikli file
yok. Caddebostan’daki balıkçılara sordum. Bir balıkçı; ‘Bu kadar küçük delikli
file olmaz ama ben bir araştırıyım. Yarın sen gel ben araştırmış olurum’ dedim.
‘Peki, senin adın ne’ dedim. Benim adım ‘Kamil’ dedi. Ben halbuki bebeğin adını
zaten ‘Kamil’ koymuştum, yazın bitirmiştim. ‘Kamil’ deyince çok şaşırdım. Böyle
ilginç tesadüfler de oluyor.
Ü.K.- Aslına sadık kalmak, sizin
figürlerinizin en önemli özelliği. Bu da belgesel niteliğini güçlendiriyor.
N.S.-
Evet, çok doğru. ‘Arap Bacı’ figürümde örülmüş bir atkı vardır. Onu arıyorum,
bulamıyorum. Benim örgü bir yeleğim vardı. Onun ucunu kestim üçgen şekilde ve
atkı yaptım. Yani uygun bir kumaş bulduğum zaman elimden kurtulmaz.
Ü.K.- O zaman her şeyi biriktiyorsunuz.
N.S.-
Öyleydi hakikaten, ağzına kadar kumaş dolu sepetlerim vardı. Sonradan onları
çalışmak isteyen öğrencilerime verdim. Şimdi eskisi kadar çok çalışmıyorum,
senede bir büyük kompozisyon yapıyorum. En son ‘Kumarbazlar’ diye bir
kompozisyon çalıştım, onu da eski bir reklamda görmüştüm. Bir oyuncu ayağıyla
hile yaparak, diğer oyuncuya kart uzatıyor, karşısındaki farkında değil ama bir
şeyler olduğundan şüpheleniyor. ‘Yörük Çadırı’ vardı. ‘Simyager’ adlı çalışmam hocam
Süheyl Ünver’in Tıp Tarihi Enstitüsü’nde şimdi. Mevlanı’nın torunlarının
kurduğu Uluslararası Mevlana Vakfı Konya Şubesi için yaptığım ‘Semazenler’ var.
Dokuz adet figürden oluşuyor. Bir de ‘Mıtrıp Heyeti’ var. Altı figürden
oluşuyor. Onlarda Uluslararası Mevlana Vakfı Konya Şubesi’nde.
Ü.K.- Yurt içinde ve dışında birçok
sergi de açmışsınız. Derviş ve Sema kompozisyonlarınız uzun yıllar Konya
Mevlana Müzesi’nde sergilenmiş. Türkolog Anne Marie Shimmel bu bebeklerin
benzerinden sipariş verip Almanya Margburg Dinler Müzesi’ne göndermiş. Başka
nerelerde sergiler açtınız? Mutlaka ödül de almışsınızdır?
N.S.-
Türkolog, Anne Marie Shimmel, Konya Mevlana Müzesi’nde ‘Derviş ve Sema’
kompozisyonlarını görünce, bunlardan istedi. Daha biraz küçüğünü yaptım. Şimdi Almanya
Margburg Dinler Müzesi’nde sergileniyor. Eskişehir’de ve Bursa Mudanya’da sergi
açtım. Bozcaada’da 4-5 senede bir sergi açarım. Geçen yaz bir barkovizyon
gösterisi yaptım ve bebeklerin hikayelerini anlattım. Çok enteresan geldi
oradaki dinleyicilere.
Ü.K.- Biraz da Bozcaada’daki
atölyenizden bahsedebilir misiniz?
N.S.-
Bozcaada’daki atölyemizde en büyük destekçim ve yardımcım eşim ressam Tayfur
Sanlıman. Orada büyük bir atölyemiz var. Aksesuarları hep Tayfur yapar.
Bozcaada’da çok rahat çalışabiliyoruz. Alt kat Tayfur’a ait. Üst katta benim
atölyem var. Orada bütün yaz çalışıyoruz. İlkbahar’da gidiyoruz, Kasım ayı gibi
İstanbul’a dönüyoruz.
Ü.K.- Dile kolay 65 yıldır hiç durmadan
eşinizle birlikte çalışmaya devam ediyorsunuz. Müthiş bir şey bu.
N.S.-
Tabii bu arada çocuklarımız büyüdü. Geçenlerde oğlum, ‘bu figürlerin hepsi
bizden büyük’ dedi.
Ü.K.- Bebeklerin yapımında sizin için en
önemli noktalardan biri yüz ifadesini çok iyi vermek ve gerçekçilik.
Kıyafetlerinde, aksesuarlarında tüm detayları bulmak mümkün. Gerçek bir
gözlemcilik ve araştırma gerektiriyor sanırım. Bebeklerde sizin duygularınızı,
onlara derin sevgiyle ürettiğinizi görüyoruz. Sanırım yeni bir bebek yapımına
başlamak, bir bebeğe hamile kalmak ve onu doğurmak gibi olsa gerek. Uzun ve
meşakkatli bir süreç.
N.S.-
İki sene evvel bir bey telefon etti. Elinde bir resim varmış, onu yapar mısınız
dedi. Resmi gönderin bir bakayım dedi. ‘Bir ekmek fırınımız var, dededen kalma
meslektir. Ben devam ettiriyorum’ dedi. Üniversite mezunu falan bir genç. Peki,
yaparım dedim. Yaptım bitirdim, telefon ettik, geldi. Salona benden önce
girmiş, bebeği eline almış, ay aynı o kişi. Aslında hiç görmedim. Sadece
telefon ile konuştum. Çok enterasan, o da şaşırdı, biz de şaşırdık. Bunun için
ne fiyat istersiniz diyor, ben bir fiyat söyleyemiyorum. Sonunda dedim ki, sana
iki adres vereceğim bunun ücretini onlara göndereceksin. Biri Ağrı’da bir okul
müdürü, diğeri de Erzurum’da köylere yardım götürdüğümüz zaman tanıdığım bir
halı hocası. Parasını oraya yolla dedim. Ama fiyat hiç konuşmadık. Peki, ben
gerekeni yaparım dedi. Müdür Bey’e ve halı hocasına durumu bildirdim. Ertesi
gün okuldan Müdür Bey’den telefon geldi. Nimet Abla böyle bir şey olamaz, o
kadar çok ihtiyacımız vardı ki okul için dedi. Öyle sıkışmıştık ki, gökten bir
yardım gibi geldi, dedi. Kızım dediğim halı hocası da telefon etti. Nimet Anne,
oğlumu evlendirdim, bir sürü borcum vardı, bu yardım gerçekten gökten inmiş
gibi oldu dedi. Eksik olmasın ‘Fırıncı Mehmet’ ile çok güzel bir bağlantı oldu.
Şimdi bana Nimet Anne der.
Ü.K.- Bu bebeklerin bir müzede
sergilenmesini ister misiniz?
N.S.-
Aslında eşimle Bozcaada’daki atölyeyi bir müze yapmayı hayal ettik ama biraz
araştırınca, bu işin o kadar kolay olmadığını öğrendik. Yani devam ettirmek,
izin almak, artık bunlarla uğraşacak vaktimiz yok. Tabii ki bir müzede
olmalarını isterim.
Ü.K.- Siz aynı zamanda Türkiye’nin en
önemli Soroptimistlerinden birisiniz. Soroptimist nedir ve Türkiye Soroptimist
Kulüpleri Federasyonu Derneği’nde kaç yıldır çalışıyorsunuz?
N.S.-
Türkiye Soroptimist Kulüpleri’nde çalışmaya başlamam, bebekler kadar eski. 1955
yılında çalışmaya başladım. Federasyon başkanlığı yanı sıra çeşitli görevlerde
bulundum. Federasyon ve Kulüpler olarak amaç, kadının statüsünü yükseltmek.
Gültepe ve Balat’ta birer kültür merkezimiz var, oralarda kurslar açarak,
konferanslar verdirerek uzun senelerden beri, kadınlara yardımcı olmaya
çalışıyoruz. Hakikaten bu benim ikinci büyük meşgalem.
Ü.K.- Ne tür eğitimler veriliyor?
N.S.-
Her türlü eğitim veriliyor. Bir kere beceriler kazandırılıyor. Gültepe’de Halk
Eğitim Merkezi ile çalışıyoruz. Halk Eğitim Merkezi’nin programının tatbikini
kontrol ediyoruz. Balat’ta da çok eski bir binayı, ikiz binayı tamir ettirip,
orada da kurslar açıyoruz. Kitre Bebek Sanatı’nın Bu işin yayılması ve
öğrenilmesi için de hakikaten çok gayret sarf ettim. Değişik derneklerde,
evimde kurslar açtım, çok hevesli gençler, hanımlar var. Büyük bir heves ile
başlıyorlar, bir süre sonra ‘Ayy Nimet Hanım bu çok zormuş, ben bunu
yapamayacağım’ diyor. Şimdi üç tane öğrencim var, eve geliyorlar, istekliler.
Hakikaten bir tanesinin bu işi benim ciddiye aldığım kadar ciddiye almasını çok
isterdim. İnşallah bu öğrencilerim bunu yapacak.
Ü.K.- Aslında siz eğitiminiz, yaşam
tarzınız ile Soroptimist’lerin yol göstermek istediği kadınlara canlı bir
örneksiniz. İngilizce ve Fransızca biliyorsunuz, İtalyanca kursunu bitirdiniz
ve yaklaşık 30 yıldır yoga yapıyorsunuz. Hayırseverliğiniz, sabrınız, sanatınız
ile gerçekten örnek bir kişiliksiniz.
N.S.-
Çok teşekkür ederim, böyle olması için gayret ediyorum.
KİTRE NEDİR?
Kitre,
Anadolu’da yetişen muhtelif geven (Astragalus) çeşitlerinin gövdelerinden sızıp
havada katılaşan, beyaz yahut krem renkli plaka veya şeritler halinde bulunan
yapışma kabiliyeti az bir zamk cinsidir. Kitre, geleneksel bebek yapımında kullanılmaktadır.
Ebru yapımında üstüne boya serpilecek suya yapışkan bir koyuluk vermek için
kullanılır, herhangi bir suyla ebru yapılamaz. Kitre, Türkiye’nin iç Anadolu,
güney ve güneydoğu bölgelerinde kırlarda yetişen yabani bir dikenin (geven)
özsuyudur. Köylüler kırlarda geven dikeninin gövdesine bıçakla çizik atar,
birkaç gün beklerler. Bitkinin özsuyu çizik bölgeden akar ve kurur. Bir ağaç
kabuğuna benzer görünüm alır. Bu kabuklar tek tek toplanır. Kabuk şeklinde olan
kitre aktarlarda satılmaktadır. Ebrunun suyu hazırlanırken musluk suyunun içine
belli ölçülerde kitre konulur. Su, ağzı kapalı bir kapta bu şekilde bir süre
bekletilir. Belli zaman aralıklarıyla çalkalanarak eriyen kitre özünün
dağıtılması gerekir. Suyun yeterli yoğunluğa ulaşmasından sonra, içinde kalan
erimemiş kitre kalıntılarını ayırmak için, ebru suyu iyice süzülmelidir.
NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN ÖZGEÇMİŞ
1927
Malatya doğumlu. Altı çocuklu Demirbağ ailesinin 5. Çocuğu. Babası Mehmet Sait
Demirbağ, Atatürk’ün “Memleketi demir ağlarla örme” politikası kapsamında
kurulan Demiryolu Şirketleri’nden birinin kurucu ortaklarından ve
mühendislerinden biridir. Bu sebepten Aile devamlı Anadolu’nun değişik
bölgelerinde dolaşmış. 1930 yılında, aile İstanbul’a yerleşmiş. Nimet Hanım çocukluk
dönemi ile ilgili şu cümleyi aktarıyor: “İçinde çok mutlu ve bazı acı anıların
yaşandığı Cihangir’deki güzel evimize taşındık ve orada 40 yıl geçirdik”.
1947
yılında Amerikan Kız Koleji’nden (Robert Kolej) mezun oldu. Okuldan mezun
olduktan sonra Hocası Zehra Müfit Saner Hanımdan kitre bebek yapımı konusunda
ders almaya başladı.
1955
yılında Beyoğlu Amerikan Haberler bürosunda ilk sergisini açtı (Büro tarafından
yılın en başarılı sergisi olarak nitelendirilen bu serginin Ankara ve İzmir
bürolarında da yinelenmesi önerildi). Ankara sergisinde “Dönen Dervişler” ile “Sema
Kompozisyonu” Konya Mevlana Müzesi tarafından alındı ve yıllarca müzede
sergilendi. Türkolog Anne Marie Schimmel’in isteği üzerine Margburg Dinler
Tarihi Müzesi’ne de bir benzeri yapılıp gönderildi.
1950-1958
yılları arasında Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in
Tezhip-Minyatür derslerine ve 1957-1960 yılları arasında ise Güzel Sanatlar
Akademisi Heykel Atölyesi’ne misafir öğrenci olarak devam etti. Ayrıca torun
sahibi iken de 1989 yılında ise, Salzburg Yaz Akademisi’nde heykel üzerine
eğitim aldı.
1960
Yılında Beyoğlu-İstiklal caddesinde “Elif Bebek” atölyesini açtı. Aynı yıl eşi
ressam Tayfur Sanlıman ile evlendi.
Sosyal
faaliyetleri içinde en önemlisi Uluslararası İş ve Meslek Kadınları -Soroptimist-
teşkilatı içindeki çalışmalardır. Amacı kadının statüsünü yükseltmek olan bu
gönüllü kuruluşta Türkiye Federasyon Başkanlığı ve Milli Delegelik yaptı.
İnsanlık
tarihi kadar eski olan figürlerin, günümüzde büyük sanayi haline gelene kadar
geçirdiği evreleri ve “Bebeklerin Hikayesini” anlatan dia gösterisi ve
sergisini içeren bir programı var.
Nimet
Demirbağ Sanlıman, kitre ya da başka bir tabirle Türk belgesel bebek sanatçısıdır.
Bebek yapımı olarak nitelendirilse de daha önce litaratürde tam bir
sınıflandırma yapacak kadar örneği bulunmadığından “belgesel bebek yapımı”
olarak nitelenebilecek sanatın nadir ustalarındandır.
65
yıllık sanat hayatında Kavuklu Hamdi, Yörük Çadırı, Semazen, Ayakkabı Boyacısı,
lehimci, Simyager, Balıkçı Kamil, Ağanın Kızı Fatma ve Rençber Mehmet (Türkiye
1. si) gibi pek çok insansı bebek üretmiştir. Gerçeğe en uygun kompozisyonu
oluşturmakta ana malzeme olarak kitre, daha sonra giydirmede çorap, kumaş ve
başka birçok sıra dışı malzemeden yararlanmış, bu sayede gerçekçiliğin
bebeklerin simalarına ve duruşlarına işlenmesi sağlanmıştır.
Hocası
Zehra Müfit Hanım’ın izinden giden Nimet Demirbağ Sanlıman, Caddebostan ve
Bozcaada’da yaşamakta ve çalışmalarına devam etmektedir.
NİMET SANLIMAN SERGİ VE DİA GÖSTERİLERİ
2014
Bozcaada Barkovizyon Gösterisi
2013
Bozcaada Sanat Galerisi
2011
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi
2010
Bozcaada, “Gençlere”
2008
Bozcaada Müzesi “Hakkı Usta” kompozisyon tanıtımı
2008
Hayela Toprak Sanat Galerisi, Mudanya / Bursa
2006
İzmir Türk Amerikan Derneği
2005
Caddebostan Irmak Okulları
2005
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
2003
Bozcaada “Yaşamdan Kesitler” – Kaikias Oteli
2003
İTU Sosyal Tesisleri
2002
Saraybosna “Köklerimiz” konulu seminer
2001
Safranbolu Kültür Festivali
1997
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
1988
Türk-Amerikan Üniversiteliler Derneği
1987
Türk - Japon Derneği
1968
Kızılay’ın 100. Yıldönümü Sergisi
1959
Türkiye Bebek Müsabakası, (Birincilik ödülü)
1958
Galatasaray Lisesi Sergisi
1956
Tarsus Gemisi ile Amerika
1955
Amerikan Haberler Büroları Sergileri
1953
İstanbul’un Fethinin 500. Yılı Sergisi
1950-51
Kızılay’ın düzenlediği Uluslararası Bebek Sergisi
Değişik
Tarihlerde Levent - Şişli - Pendik - Etiler - Adana Ankara Soroptimist
Kulüpleri
ÖĞRETMENLİK
-
Rekreasyon Derneği
-
Amerikan Dersanesi
-
Halk Eğitim Merkezleri
-
Atölye ve Evinde Özel Dersler
YER ALDIĞI GAZETE DERGİ VE TELEVİZYON
*Dilara
Koçak İle İyi Yaşam - 45. Hafta 4. Gün, 24 Eylül 2014
*Sıradışı
Kitre Bebek, TRT Belgesel, 8 Ekim 2013
https://www.youtube.com/watch?v=YRrs7lL3kn0
*Anadolu,
Sayı:24, Uşak, 2012
*Bohem,
Sayı:2, Konya, 2012
*Merdiven
Dergisi, Bozcaada Gazi Lisesi Dergisi, Sayı:3, 2011
*TRT
Türk “İyi Yaşam” Programı, 2011
*CNN
Türk Röportaj, 2010
*İzmir
TRT1 Belgesel “El Yapımı” Programı, 2010
*Kardelen,
Demiryol Meslek Okulu Mezunları Derneği Yayın Organı, Sayı: 72, 2010.
*İsmek
El Sanatları Dergisi, Sayı:9-10, 2010.
*Kardelen,
Demiryol Meslek Okulu Mezunları Derneği Yayın Organı, Sayı:67-68, 72, 2009.
*TRT2
Kitre Bebek Belgeseli, 2008
*Samanyolu
TV, 2007
*NTV
Gece Gündüz Programı, 2007
*Tûba
Kabacaoğlu, “Bu Bebekler Hiç Büyümüyor”, Aksiyon, 04 Haziran 2007, (http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/bu-bebekler-hic-buyumuyor_518039).
*Müjgan
Halis, Belgesel Bebek Sanatının Duayeni, 14 Haziran, 2007, Sabah
*http://www.istanbulunustalari.com/tr/usta/143/nimet-demirbag-sanliman
*http://kitrebebekyapimi.blogspot.com.tr/2011/04/nimet-sanliman.html
*“Ömrüm
Ömrüm Programı”, TRT2, 25 Haziran 2006.
*“Küçük
İnsan Figürleri ya da Bebek”, İlgi Dergisi, Yaz 2005.
*Haluk
Şahin, “Yaşamdan Kesitler”, Radikal, 10 Ağustos 2003.
*Cumhuriyet
Dergi, 20 Haziran 1999, Sayı:691, Sayfa: 6.
*Meydan
Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Sayı: 27-28, 1970
*Encyclopedia
International, Cilt 6.
*Yirminci
Asır, Sayı: 336, 1959.
*La
Turquie Moderne, Janvier (Ocak) Sayısı, 1956.
*Nurcihan
Neslihan Kesim / Fotoğraflar: Ara Güler, Resimli Hayat, Sayı: 38, Haziran 1955.
*Mehmet
Ataker Röportajı, İstanbul Express, 1951.