renk kuramları kitabı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
renk kuramları kitabı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2024 Çarşamba

SANAT VE BİLİMİN ARAKESİTİNDE HALİL AKDENİZ’İN RENK KURAMLARI KİTABI

Halil Akdeniz Renk Kuramları Kitabı.


Evrenin tarihinde renklerin ortaya çıkışı bilim dünyası için ilginç bir konudur. Ayrıca, biyoloji ve psikoloji gibi pek çok alanda renklerin önemi biliniyor. Endüstriyel tasarım, mimari ve özellikle de görsel sanatları renkler olmadan düşünmek mümkün değil. Doğada çeşitli renklerdeki bitkilerin ve hayvanların, yaşam süreçlerinde renklerin çeşitli işlevleri olduğunu görüyoruz. İnsanlar da bulundukları ortamları, giysilerini ve bedenlerini renklendirerek yaşam alanlarını oluşturuyor. Kısaca renkler, sanat ve bilimin arakesitinde özel bir yere sahip olması nedeniyle farklı perspektiflerden inceleniyor. Yakın zamanda, akademik dünyamıza Renk Kuramı konusunda çok değerli bir eseri kazandıran Sayın Prof. Dr. Halil Akdeniz ile kitabı üzerinden bu konuyu tartışacağız.

SÖYLEŞİ: TALAT ÇİFTÇİ

Sayın Akdeniz, öncelikle bize sanat dünyasında ve akademik alandaki deneyimlerinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Akademik kariyerimi sanat ve bilim alanında yaptım. Devlet Yurtdışı ihtisas sınavını kazanarak 1968 yılında Almanya’ya gittim. Berlin Devlet Güzel Sanatlar Akademisi – HdK’de (bugünkü Berlin Güzel Sanatlar Üniversitesi); lisans ve uzmanlık öğrenimi yaptım. Berlin- Akademide 1974’de Meisterschüler (Sanatta Yeterlik derecesi), 1984’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde ikinci Sanatta Yeterlik derecesi ve 1990’da Bilim Doktoru unvanıyla Doktora derecesi aldım.

Konusunda bir ilk olduğunu düşündüğüm “Renk Kuramları” kitabınızın, yazım sürecini anlatabilir misiniz?
2023 yılında Boyut Yayın Grubundan (boyutstore.com) birinci sınıf kalite baskıyla kendi kaleme aldığım iki kitabım yayınlandı. Bunlardan ilki Otobiyografi kitabım, ikincisi de Renk Kuramları kitabım. Otobiyografi kitabımda; yaşamımın ve sanatımın hayat hikayesini yazdım.
Şef Aşçıların meşhur bir sözü var; derler ki “her lezzetli yemeğin bir hayat hikayesi” vardır. Benim Otobiyografi kitabım da böyle bir şey, hem yaşamın hem de sanatımın hayat hikayesini oluşturmaktadır.
Renk Kuramları kitabım; Evrimsel Süreçte Rengin Ortaya Çıkışı, Renk Görme ve Algılama Süreçlerini içermektedir. Sanırım bu söyleşimizin odak noktası bu kitap ve içerdiği konular üzerine olacak.

Expresif Renk Öğretileri.

Kitabınızda, evrenin oluşum sürecinde renklerin ortaya çıkışını tartışıyorsunuz. Renklerin nasıl ortaya çıktığını açıklar mısınız?
Biz, sanki evrenin her yerinde geçerli bir renk tanımı ve algısı olduğunu sanırız. Hâlbuki doğada renk diye bir şey yoktur. Renk, yani bizdeki renk algısı; güneşten gelen ışınların dalga boylarını birbirinden ayırarak nesnelere bir tanım verebilmek için geliştirilmiş sanal bir algıdır.
Evrimsel süreçte ilk ortay çıkan rengin sarı olduğu tahmin edilmektedir. Dünya başlangıçta, güneşten gelen ışınların o günkü oluşum-atmosferik yapıda sentezlenmesiyle yeşil renkli bitkilerle kaplıydı. Bu aşamada sadece sarı ve yeşil tonları mevcuttu. Başlangıçta bu tekdüze yeşil renkli bitkiler ilk başlarda sadece iğne yapraklı ağaçlar; yani çam, ladin, ardıç, köknar gibi ağaçlardan oluşuyordu. Fakat daha sonra günümüzden yaklaşık iki yüz milyon yıl önce geniş yapraklı ağaçlar evrimleşmiştir. Bilinen ilk geniş yapraklı ağaçlar “Ginko Biloba”dır ve bu ağaçların erkeği, dişisi ayrı ayrı ağaçlar olarak evrimleşmiştir.
 
Evrimsel süreçte bitkiler ve böcekler arasında simbiyotik ilişkileri ve Renklerin canlılar dünyasındaki önemini Farklı Amaçlarla Kullanımı açıklar mısınız?
İklimlerin ortaya çıkmasıyla da önce tohumlu bitkiler daha sonra çiçekli bitkiler evrimleşmiştir. Bu çiçekli bitkiler daha sonra evrimleşen böcek ve daha başka canlı türleri ile yardımlaşmaya başladılar. Ve bundan sonra döllenmelerde hayvanlar ile bitkiler arasında “Simbiyoz” dediğimiz bir yardımlaşma dönemi başladı. Bundan sonraki evrimleşme sürecinde dünya neredeyse bir çiçek bahçesine dönüşmüştür. Tohumlar oluşurken muhtemelen bir mutasyon sonucu yeşilden farklı olarak bir renklenme ortaya çıkmış, ilk rengin ne olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte sarı olduğu tahmin edilmektedir. Doğada ilkbaharda her tarafın yeşil olduğu aylarda, en çok sarı ve beyaz renkleryaygındır.
Bitkiler nektarları ve polenleriyle böceklere besin sağlıyorlar; böcekler de vücutlarında taşıdıkları polenleri başka bir çiçeğin dişi organına taşıyor. Eskiden suların akıntısına ya da rüzgârın esintisine bırakılan döllenme, artık yerini nerdeyse doğrudan adrese gönderilen bir döllenme dönemi başlamıştır. Sonrasında artık hem bitkiler hem böcekler arasındaki yardımlaşma uyum içinde bir çalışma dönemine girmiştir.
Bir taraftan bitkiler renklenirken, hayvanlarda da özellikle eşey oluşumlardan sonra eşeysel rekabet için bir renklenme dünyası ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak bu renk ve desenler daha sonra farklı amaçlar için de kullanılmaya başlamıştır. Bunlardan en önemlileri ve yaygınlık sırası: Savunma amaçlı, bulunduğu ortama Renk ve Desen olarak uyum (Gizlenme/Homokromi) amaçlı olarak renk ve desenler kullanılmaya başlanmıştır.
 
Renkle birlikte şekillerin de canlılar dünyasında önemli işlevi var. Bu konuda ilginç örneklerden bahsediyorsunuz.
Barkod insanoğlunun son yıllarda bulduğu en zekice uygulamalardan birisi olarak kabul edilmektedir. Barkod/kare kod bir nesne hakkındaki bilgileri verebilir. Fakat barkod’u insanlardan önce keşfedenler hayvanlardır. Öyle ki, zebra ve zürafa gibi hayvanların sürülerinde yavrular analarını, analar yavrularını binlerce bireyin arasında, onların üzerindeki barkodla tanırlar. Bugüne kadar dünyaya gelmiş hiçbir bireyin barkodu (deri ya da post deseni) bir başkasına benzemez.
Doğumun ilk gününde bu barkodu bir defa belleğine yazan yavru, anayı bir daha unutmamaktadır. Bu nedenle ilk günlerde ana, yavrunun başka bir bireye bakmasını önlemeye çalışır ve yalnızca kendi şifresini tanımaya zorlar. Sonuç olarak vücut üzerindeki barkod benzeri desenler kimlik belgeleridir. İnsanlar arasında ve birçok yerli kabilelerde de kendi kabilelerini diğerlerinden ayırmak için kendi vücutlarını boyayarak bedenlerine ya da yüzlerine boyayla desenler çizerek bir nevi kendilerini barkodlamaktadırlar.

 
On İki Bölümlü Renk Yıldızı.


Gözlerimiz ve beynimizle renkleri nasıl algılıyoruz?
Bir tanımlamaya göre algı; nesnelerin özellikleri ve ilişkileriyle duyu organları üzerine etkisi sonucu duyusal bir bütünlük içinde oluşan görüntüleridir. Algılama genetik olarak duyum temeli üzerine oluşmaktadır. Bununla birlikte duyumların basit bir bileşimi değil, duyumsal yansımanın yeni bir kalitesidir. Richard Gregory, algının görme süreciyle ilgili kısmı için şöyle demektedir:
“Görme sürecinde, nesnelerin gönderdikleri ve gözün beyne aktardığı bilgilerin dışında başka bilgilendirme kaynakları da etkili olmaktadır. Bu genel olarak nesneler üzerinde geçmiş deneyimlerimize dayalı bilgileri içerir. Bu deneyimler yalnızca görmeyle sınırlı değildir. Ancak dış dünyadan aldığımız bilgilerin %90’nına yakınını görme duyusu yoluyla algılamaktayız. (GREGORY, L. Richard, Auge und Gehirn zur Psychophysiologie des Sehens, Verl. Fischer Taschenbuch, Frankfurt am Main: 1972, s.16)  
 
Renkler insan psikolojisini nasıl etkiliyor?
Renklerin insan psikolojisi ve davranışları üzerine etkileri vardır. Bu alanda yapılmış deneyler ve gözlemleri içeren birçok uygulamalar vardır. Bence bu uygulamalardan en önemli birisi Hollanda’nın Rotterdam kentindeki deneysel uygulama fabrika tesisi örneğidir. Fabrikanın eski yapısı / ‘binası’ kapkara ve üzüntü verici durumdayken, tesisin havadar, açık ve çok renkli boyanma sonucu orada çalışanlar ve iş yaşamı üzerinde çok etkili olduğu görülmüştür. Hiçbir direktif verici unsur olmamasına karşın, fabrikada çalışan kadın ve erkeklerin, temiz ve kendi dış görünümlerine daha özen göstermeye ve de daha dikkatli olmaya başladıkları görülmüştür. Çevrelerinde önemli değişikliklerin olduğunu hissetmeye başlayan bu insanların, kendiliğinden yeni bir yaşam içine girdikleri gözlemlenmiştir. Ve ayrıca bu tür işyeri ve büro gibi yerlerde, bu düzenleme değişikliği ile çalışanlar üzerinde olumlu etkiler sonucu verimin arttığı da gözlemlenmiştir. Bu olgunun bizim fiziksel ve fizyolojik mekanizmamıza bağlı boyutları vardır.
 
Renklerin Açık Koyu Kontrastı.


Görsel düşünme ve iletişimde renkler nasıl kullanılıyor?
Rudolph Arnheim, görsel algıyı ve görsel sanatları düşünme yolu ile yeniden canlandırmak tezini ortaya atmıştır. Arnheim aklın sanatla ilişkisini çok erken fark eden kişidir. Ona göre sanatsal üretim de bir düşünce üretimidir. Arnheim, gerçek ‘düşünce’nin sadece sözcükler yoluyla oluşabileceğine ilişkin görüşe karşı çıkarak sözel dil ile görsel canlandırmanın (benzetmelerin), ‘düşünce’ etkinliğinde eşit paya sahip olduğu tezini ortaya atmıştır. Bugün geldiğimiz noktada bunun sadece sanatla sınırlı kalmayıp bilim ve teknoloji alanlarında da ne kadar önem kazandığını ve daha da kazanacağını görmekteyiz.
 
Farklı kültürlerde renklerin farklı anlamlara gelişini örneklerle açıklar mısınız?
Renklerin simgesel anlamları ve algılanması; kültürlere ve coğrafyalara göre büyük farklılıklar göstermektedir. Örneğin kırmızı, gündelik yaşamımızdaki trafik işaretlerinde “Dur” tehlike işareti olmaktan başlayıp Komünizmin simgesi olmaya kadar uzanan anlam ve simgesel boyutu vardır. Yine aynı kırmızının Nepal’de gelinlere iyi şans getireceği düşünülmekte. Çin’de kutlama ve şans simgeleri olarak düğün vb. kutlamalarda, kültürel törenlerde kullanılmaktadır. Hindistan’da Saflığın simgesi olarak düğün kıyafetlerinde kullanılmaktadır. Güney Afrika’da; Güneş, din, canlılık, şiddet, ölüm, matem rengi. Japonya’da kırmızı kimono mutluluğun simgelemektedir. Ve Doğu kültürlerinde genellikle Neşenin rengidir.
Aynı şekilde Sarı da Asya kültürlerinde kutsallığın rengidir. Çin’de Çin İmparatorluğu döneminde imparatorun rengidir. Hindistan’da kutsal renktir ve bahar kutlamalarının rengidir. Orta Afrika’da ölümü simgeler, Mısır’da matem rengidir. Batı Kültürleri Mutluluk ve neşenin rengi ve dikkatin sembolüdür. Ve bunların dışında ayrıca her rengin Farklı kültürlerde farklı anlamlara gelişi kitabımızda ayrıntılı olarak verilmiştir.
 
Görsel sanatlarda ve tasarımda renklerin kullanımından örnekler verebilir misiniz?
Belki buna kullanım talepleri ve tasarım çözümleri olarak da bakabiliriz. Dolayısıyla bunu; Mimari ve Toplu Kullanım, Kamusal Mekânlarda Renk Kullanımı ve Uygulama Pratikleri olarak ayırabiliriz. Mimari Mekanlarda Renkler; mimari iç mekânlarda, oturma odaları ve bekleme salonları gibi yerlerde, atmosfer oluşturucu ve rahatlatıcı etkilerle kullanıma geldiği gibi özellikle toplu kullanım mimari mekânlarda; mekânlar arası bağlantıları, mekânsal yönleri bağlayıcı olarak bu alanlardaki yaşam trafiğinin akışını kolaylaştırmak amacıyla da kullanılmaktadırlar. Örneğin, girişler, merdivenler ya da geçitler gibi kısa süreli kalınan yerler, göze çarpıcı dinamik ve çok etkili olarak renklendirilip biçimlendirilmektedirler. Bunun gibi kısa süreli kalınan ve hemen terkedilen yerlerde genellikle soğuk renklerin kullanıldığı gözlemlenmektedir. Renklerin mimaride bu açıklanan uyarıcı, işaretsel ve yönlendirici nitelikte kullanımı, giderek mekânla kullanıcı arasındaki ilişkileri daha kuvvetlendirici ve kullanıcının mekâna katılımını sağlayıcı yönde tasarımda çok önemli yer almaya başladığı görülmektedir.
 
Renk Kuramının tarihsel süreçte gelişiminden bahsedebilir misiniz?
Renk Kuramları, tarih boyunca birçok bilim insanın kendi alanlarındaki araştırmaları ve bilgilerin katkılarıyla ve konuya meraklı birçok sanatçının pratik deney ve uygulamaları ile gelişmiş ve bugünlere gelinmiştir.
Bugün gelinen noktada artık rengi sadece fiziki gerçeği prizma renkleri/spektrum renkleriyle sınırlı olarak bakmıyoruz. Günümüzün gelişmiş teknolojik aygıtlarıyla rengi; fizyolojik ve psikolojik gerçeğimizle değerlendirme olanaklarına sahibiz. Bu hareketin İlk örneğine Goethe’nin renk teorisinde/renk öğretilerinde görüyoruz.
Goethe’nin amacı, rengin oluşumu ve anlamını inceleyerek, rengin sırrını çözmektir. Goethe’ye göre renk insan aklının bir diyagramıdır ve her rengin bir duygu ile bağlantısı vardır. Örneğin Goethe, mavi rengi sakin bir ruh haliyle, kırmızıyı hareketli bir ruh haliyle ilintilendirmiştir. Ana renkleri; kırmızı, sarı ve mavi olarak seçerek, farklı karışımlarla duygusal içeriği açıklamaya çalışmıştır.
Rengi, sadece fizik özellikleri akımından, yani Newton’un öngördüğü biçimde, prizmada farklı kırılma indekslerine sahip olma özellikleri bakımından açıklamayı yeterli görmemiş ve rengi anlamak için psikolojik yönden, kültür ve fizyoloji açısından da düşünmek gerektiğini öngörmüştü.
 
Ve son söz olarak, “İYİ BİLİMİN HEPSİ SANATTIR, İYİ SANATIN
HEPSİ BİLİMDİR.” Kitabımızın mottosu ve sloganı olmuştur.