20 Eylül 2013 Cuma

İSTANBUL’UN BALKON BAHÇELERİ

ŞEHRİN İÇİNDE ŞEHİRDEN UZAK
İSTANBUL’UN BALKON BAHÇELERİ

Ümmühan Kazanç

Şehirlerin hızla büyümesi ve kalabalıklaşması ile birlikte çoğumuz yüksek apartman dairelerinde yaşamaya mecbur kalıyoruz. Özellikle İstanbul gibi bir metropolde -banliyölerdeki villa kentleri saymazsak- bahçe içine konumlandırılmış müstakil evlere, villalara sahip olabilenlerin sayısı da giderek azalıyor. Peki bu betonlaşmayı ve apartmanların saltanatını şimdilik durduramayacağımıza göre, hayatımıza çiçekler, bitkiler ve hatta balkon ağaçları ile yeni bir boyut getiremez miyiz?   
Evet, kesinlikle... Yaşamdan daha çok keyif almamızı, günlük streslerden biraz olsun uzaklaşmamızı sağlayacak çok keyifli bir yöntem var: Rengarenk balkonlar... Sabah işe giderken veya akşam evinize dönerken geçtiğiniz sokaklardaki apartmanların balkonlarına şöyle kısa bir bakış atarsanız, inanılmaz sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Petunya, sardunya, mor salkım, sarmaşık, hercai menekşeleri ve daha birçok bitkilerle yeşillendirilen balkonlara ve pencerelere -sayıları az da olsa- hayran kalmamak elde değil. İstanbul’un çeşitli semtlerinde, büyük caddelerde, ara sokaklarda yaptığımız “çiçekli balkonları seyir” turunda öyle güzel uygulamalar ile karşılaştık ki, insanoğlunun yaratıcılığını bir kez daha takdir ettik.
Peki bizleri balkonlarımızda ve pencerelerimizde çiçek ve bitki sahibi olmaya iten nedenler nedir ya da rengarenk ve yemyeşil balkonların avantajları nelerdir? İlk ve tartışmasız sebep, yazının girişinde de belirttiğimiz gibi ruhsuz, gri şehirlerde yeşile olan özlemimizin giderek artması. Rahat bir nefes almak, gözlerinize yeşilin her tonu ile bir ziyafet çekmek için her hafta sonu kendinizi şehir dışındaki ormanlara, mesire yerlerine atmanıza gerek yok. Nasıl mı? Tabi ki balkon ve pencerelerinizi doğadan ve cennetten bir köşeye dönüştürerek. “Fakat çiçek bakmak çok zor” dediğinizi duyar gibi oluyoruz. Genel kanının aksine artık çiçek bakmak çok kolay.
İlk olarak yapmanız gereken sayıları her geçen gün artan seraları, fidanlıkları ya da yapı marketlerin bahçe bölümlerini ziyaret etmeniz. Çekingen davranmayın, bir şey satın almayı düşünmüyorsanız bile sera ziyareti başlı başına bir keyif. Hem kendiniz, hem de aileniz için. Yok artık siz de renksiz, ruhsuz bir çevreden sıkıldıysanız planlar yapmanın tam zamanı. Ne kadar saksıya ihtiyacınız olduğunuzu tespit ettikten sonra, bitki ve toprak seçimi için çalışmalara başlayabilirsiniz. İşte size birkaç küçük ipucu. Peyzaj Mimarı Gonca Genç balkon, teras ve pencere önü için çiçek ve bitki seçmeden önce nelere dikkat etmemiz gerektiğini şöyle sıralıyor:
“Bu alanların hangi yönden güneş ve rüzgar aldığı çok önemli. Eğer rüzgar ve güneş etkisini dikkate almadan seçim yaparsanız, çiçek ve bitkilerinizin büyümesi ve çiçek açması geç kalacak, su ihtiyacını ayarlama sorunu ortaya çıkacaktır. Güneş ve rüzgarın etkilerine daha açık bu alanlarda uzun süre çiçekli kalan, saksı kullanmak zorunda olduğunuz için çok fazla kök salmayan bitkileri tercih edebilirsiniz. Örneğin ateş çiçeği, kadife çiçeği ve sardunya güneşin sert ışınlarına karşı oldukça dayanıklıdır. Saksı olarak yerinize göre yuvarlak, uzun-dikdörtgen, makrame, duvara monte edilebilen saksılardan zevkinize uygun olanlarını seçebilirsiniz. Çiçeklerin ilk dikim toprağı çok önemlidir, bu yüzden hangi çiçek için toprak alacağınızı, satın aldığınız kişiye belirtmenizde fayda var. Çiçeklerinizin daha iyi çiçeklenmesi ve gelişmesi için besin ve vitamin takviyesi yapabilirsiniz. Ama buna bütçe ayırmak istemiyorsanız, kaliteli gübreli toprak kullanarak da çok iyi sonuç elde edebilirsiniz”. 
Balkon, teras ve pencere önlerinde dört mevsim renk cümbüşü yaratmak mümkün. Mevsimlik çiçeklerin yıllık takvimi ise şöyle:
       
Kasım-Şubat Dönemi: Kasımpatı, çuha
Şubat-Haziran Dönemi: Hercai menekşesi, çuha, şebboy, sümbül ve lale gibi soğanlı çiçekler
Nisan-Eylül Dönemi: Çiçeklerin coştuğu bu dönemde deyim yerindeyse ne ekseniz yetişiyor ve çiçek veriyor. Petunya, latin, yıldız, kadife, ipek, begonya, cam güzeli, buz çiçeği, lobelia, çin karanfili, acem halısı, lavandula, küpeli...

Onlarca seçenek arasından sizin hangi çiçeği ve rengini daha çok sevdiğinize karar verip fideleri saksılara dikmeniz yeterli. Bu çiçekler ve bitkiler sürekli gözünüzün önünde olacağı için kişisel tercihlerinizi çok iyi belirlemenizi tavsiye ederiz. Kırmızı çiçekten bir kök, mor açanından üç kök, sarısından iki adet çok karışık bir görüntü yaratabilir. Bu yüzden renkleri ve türleri birbirleri ile uyumlu bir ya da birkaç çeşit çiçeği tercih etmeniz balkonunuzun dıştan görünümü için de bir şölen niteliği taşıyabilir. Fideleri seçerken kökleri, yaprakları ve dalları sağlıklı olanları satın almayı da unutmamak gerekiyor. Ve tabii ki yaz aylarında çiçeklerinizi düzenli olarak sular ve belirli aralıklarla vitamin verirseniz tüm komşularınızın kıskanacağı bir görüntü yaratabilirsiniz.
Günümüzde komşuluk ilişkilerinin giderek bozulduğu yolundaki söylemleri daha sık duyar olduk. Bitkileri komşularınız ile paylaşarak ilişkilerinizi güçlendirebileceğiniz hiç aklınıza geldi mi? İşte mükemmel seçenekler: Asma, sarmaşık, hedera, mor salkım, acem borusu, begonvil, yasemin, hanımeli, amerikan sarmaşığı gibi bitkiler apartmanların bahçelerinde büyütülerek birkaç katın balkonuna sardırılabilir. Ve sonra yemyeşil balkonlarda komşularınız ile sohbet etmek, çay yudumlamak çok keyifli olacaktır. Bir de beton etkisini neredeyse sıfıra indirerek, şehrin ortasında yaratacağınız yemyeşil sevimli görüntü için en güzel apartman ödülünü bile alabilirsiniz. Son yıllarda bazı semt belediyelerinin “en güzel balkon” yarışmaları düzenlemeye başladığını belirtelim. Keşke bu yarışmalar “en güzel sokak, cadde ve semt” olarak genişletilebilse. O zaman şehirlerimiz sizce de daha yaşanır olmaz mı? Ama yine de belediyelerin yeşillendirme ve çiçeklendirme konusundaki azimlerini görmezlikten gelemeyiz. Ziraat Mühendisi Petek Cengiz sera ve fidanlıkların sayılarının artış sebeplerinden birini belediyelerin park ve bahçelerde çiçeklendirme ve yeşillendirmede gösterdiği titizliğe bağlıyor: “Fidanlığımıza gelenler parklarda gördükleri fidelerden istiyorlar. Ayrıca belediyeler de bizden çok fazla fidan ve fide satın alıyor. Son yıllarda sera ve fidanlıkların çoğalmasıyla pazara giren, Hollanda ve İtalya’dan ithal fide ve bitkiler, formları ve çiçeklerinin renk zenginliği ile çiçek sahibi olmayı daha cazip hale getiriyor. Bir de devam eden ağaçlandırma kampanyaları halkımızın yeşile olan sevgisini ve ilgisini artırıyor, bitkileri daha yakından tanıma fırsatı sunuyor. İnsanlarımızın yeşile olan özlemi de bu çalışmalara eklenince ileride daha renkli ve daha canlı şehirlerin bizleri beklediğine olan inancımız büyük”.
Balkon ve terasların sadece çiçek yetiştirmek için ideal olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi? Benim balkonumda bir saksı nane ve fesleğen var. Dokunduğumda öyle güzel kokuyorlar ki. Yeşil salatam için gereken fesleğen ve nane ihtiyacımı bile balkonumdan karşılıyorum. Dereotu, maydanoz, soğan ve hatta süs biberlerinin bu alanlarda yetiştirilebileceğinizi bir düşünsenize. Kendi elleriniz ile yetiştirdiğiniz hormonsuz ve gübresiz otlarla hazırlayacağınız salatanın tadına doyum olmayacaktır. Bu otların tohumları da yapı marketlerde ve seralarda satışa sunuluyor. Ama sakın bir paket tohumu bir saksıya boca etmeyin, bu otlar çok çabuk büyüyüp yayıldığı için uzun dikdörtgen bir saksıya az miktarda tohum serpmeniz yeterli.
Hazır tohumdan söz açılmışken, mevsimine göre fide alıp saksılarda büyütmenin keyfi başka ama tohumdan çiçek yetiştirme zevkinin ise tarifsiz olduğunu belirtelim. Eğer gerçek bir çiçek tutkunuysanız aman dikkat! Yapı marketlerde ve seralarda yer alan çiçek, sebze ve salata otları tohumları bölümünde saatler harcayabilirsiniz şimdiden uyarıyoruz. Hollanda, İtalya gibi çiçek ticaretinin ekonomilerinde önemli bir yer tuttuğu ülkelerden ithal edilen ve Türkiye’de hazırlanan çiçek tohumları onlarca seçenek sunuyor. Her paketin ön yüzeyinde ekeceğiniz tohumların ileride nasıl bir görünüm alacağı gösteriliyor. Paketlerin arka yüzeyinde ise tohumların toprağa bırakılma, büyüme ve çiçek açma takvimi mutlaka belirtiliyor. Tek yapmanız gereken balkonunuzda nasıl bir renk armonisi yaratmak istediğinize karar vermek. Ve sonra yavaş yavaş tohumlarınızın hayat bulduğunu seyretmek. Bazıları neredeyse bir karınca başı büyüklüğündeki tohumlardan ortaya çıkan mucizeler balkonunuzda çok hoş vakit geçirmenizi sağlayacak. Oldukça verimli olan bu tohumlar ile ihtiyacınızdan fazla fide elde edebilirsiniz. İşte o zaman komşularınız ile fide alışverişinin tam zamanı.
Apartmanımızın ikinci katında bu yıl tüm çevremizi kıskandıracak düzenlemeler gerçekleştirdik. Bir komşumuz rengarenk ipeklerimizi, ben petunyalarımızı ve diğer komşumuzda gece sefalarını tohumlarından yetiştirdik. Fide alışverişimiz eskilerin bir bardak şeker, bir limon ve yumurta alışverişinden çok farklı sayılmaz. Şimdi yemyeşil balkonlarımızda zaman zaman gerçekleştirdiğimiz çay ve kahve partilerimiz yazın boğucu sıcaklarına adeta meydan okuyor. Karşı apartmanımızda ise üç komşunun balkonlarını saran asmalar sayesinde hem dostlukları hem de lezzetli üzümleri paylaştıklarına tanık oluyoruz.  
İstanbul’da hayat giderek zorlaşıyor. Hepimizin tekrarlamaktan yorulduğumuz ama değişmeyen gerçekler yoğun trafik ve iş stresi. Bazıları spor yaparak, yüzerek, sinemaya giderek bazılara da çiçek ve bahçe işleri ile uğraşarak rahatlamaya, hayattan zevk almaya çalışıyor. Balkonlarında çiçek ve bitki yetiştirenlerin sayısı da giderek bu sayede artıyor. Çok yakın zamanda İstanbul’un “Babil’in Asma Bahçeleri” gibi olmasa da daha düzenli ve bakımlı görüneceğine inanıyoruz. “Temiz Toplum”, “Temiz Deniz” gibi kampanyalara ek olarak “Temiz Balkon” çalışmaları başlatsak olmaz mı?
Balkonda çiçek yetiştirmenin öyle çok avantajı var ki: Çiçeklerinizin özlerine göz koymaya başlayan arılar ve kelebekler balkonlarınıza misafir olmaya başlayacak ve şehrin tam ortasında doğanın hala yaşadığına şahit olacaksınız. Yaramaz kargaların etraftan çaldığı ceviz, badem gibi yiyecekleri saksılarınıza gizlemeye çalıştığını hayretle izleyeceksiniz. Bir kabın içerisinde sürekli su bulundurarak sabahları kuş sesleri ile uyanabilirsiniz. Eğer tercihinizi güzel kokulu çiçeklerden yana kullandıysanız balkon keyfinize keyif katacaksınız. Birbirine yapışık apartmanlar çağında, çiçekler ve bitkiler sayesinde balkonunuzu kişiselleştirebilirsiniz. Çiçeklerin yaratacağı doğal duvar sizin kendinizi huzurlu hissetmenizi sağlayacaktır.


Yazının kaleme alınma tarihi 2002 yılı.

BURUN FARKIYLA İSTANBUL

BURUN FARKIYLA İSTANBUL

Ümmühan Kazanç

İstanbul’da hala keşfedilmeyi bekleyen o kadar çok güzellik var ki, her geçen gün şaşkınlığımız artıyor. Tarihi, doğası, kültürel yaşamı yüzlerce gizi barındırıyor sınırları içinde. Bir şehir turumuzda fark ettik ki, İstanbul burunlarıyla da apayrı bir dünya. Kimisi kendi sessizliğine gömülmüş uzaklarda, sadece bir deniz fenerine ev sahipliği yapıyor. Kimisi kalabalık, neşeli ve popüler. “Şehrin canlı hayatına bir de burada tanık olun” diyor sanki. Oradan denize daha yakınsınız, esinti daha kuvvetli, akıntı ve çalkantı daha şiddetli. Bir de burun farkıyla İstanbul’u yaşayalım ve sizlere aktaralım istedik. “Burun” kelimesini gönül rahatlığıyla sarf ettik yazımızda. Burnu oldukça büyük olduğu için bu kelimenin kullanılmasını yasaklayan Sultan II. Abdülhamit artık bizi duyamaz.
Turumuza Avrupa yakasından başlıyoruz, ilk durağımız Sarayburnu. Haliç ile Marmara Denizi arasında yer alan burna, M.Ö. 7. yüzyılda ilk olarak Megaralılar yerleşmiş ve kente Byzantion adı verilmiş. Akropolis ve etrafında çeşitli pagan mabetleri inşa edilmiş, Bizans Dönemi’nde ise Mangena sarayı, çeşitli kiliseler ve Ayasofya Sarayburnu’nda yerini almış. Bugün tüm ihtişamı ile İstanbul’a deniz yolundan gelenleri karşılayan Topkapı Sarayı Osmanlı Dönemi’nde yapılmış. Adını buradaki saraylardan alan burun, günümüzde Gülhane Parkı, geniş yürüyüş alanları, restoran ve çay bahçeleri ile büyük ilgi görüyor. Deniz akıntılarının ve çalkantılarının en güçlü olduğu bu noktadan, Marmara Denizi ve Boğazın seyrine doyum olmuyor. Denizden burna bakıldığında ise yeşillikler arasından fırlayan Topkapı Sarayı’nın kuleleri, Ayasofya ve Sultanahmet Camii’nin minareleri benzersiz bir görsel şölen sunuyor. Ayrıca Sarayburnu Cumhuriyet tarihimizde de ilginç olaylara tanıklık etmiş. Samsun’a gitmek üzere Sarayburnu Rıhtımı’ndan hareket eden Atatürk anısına yapılan heykel, yeşillikler arasından boğazı kucaklıyor. 1926 yılında Avusturyalı heykeltıraş Krippel tarafından yapılan bu üç metrelik bronz Atatürk heykeli mutlaka görülmeli. 1924 Ağustos’unda Mustafa Kemal Sarayburnu'nda ilk kez şapka giymiş, 1928
Ağustos’unda ise burada Türk Alfabesi ile ilgili konuşma yapmış. 
Ortaköy’ün Kuzey sınırında yer alan Defterdar Burnu ise burada bulunan Defterdar Paşa Camii’nden almış adını. Şimdi, Ortaköy Camii olarak bilinen ve 1853-1855 yıllarında Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılan Büyük Mecidiye Camii, Ortaköy’ün sembollerinden biri. Ortaköy ve Defterdar Burnu’nda bulunan ve 17. ve 18. yüzyıllarda inşa edilmiş onlarca yalı, 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı için ortadan kaldırılmış. Esma Sultan ve Naile Sultan yalıları günümüze ulaşmayı başarmış ender yapılar. Boğaziçi Köprüsü’nün en güzel seyredildiği bu burunda yer alan kahveler, restoranlar, barlar ve sokak aralarına kurulan hediyelik eşya standları özellikle hafta sonları gençlerin uğrak yeri. Ayrıca iskeleden hareket eden küçük tekneler, keyifli boğaz turları için ideal. Gecesi ve gündüzü ile bambaşka bir eğlence kaynağı olan Ortaköy, İstanbulluların vazgeçemediği bir adres olma özelliğini koruyor.
16. yüzyılda muhteşem bağları, 19. yüzyılda ise çilek bahçeleri ile ün salan Arnavutköy’de bulunan Akıntı Burnu, İstanbul’un renkli köşelerinden biri. 18. ve 19. yüzyılda yalı ve köşkler ile kaplı olan semt, çeşitli büyük yangınlar sonucu, bu muhteşem yapılarını kaybetmeye başlamış. Akıntı Burnu’nda yer alan Hasan Halife Bahçesi, Sadrazam İzzet Paşa yalısı, Mektupçu İbrahim Efendi yalısı 1797 yılında çıkan bir yangında yok olmuş. Yine de Akıntı Burnu mevkiinde bugün yaşamlarını sürdürmeye çalışan yalılar, geçmişin haşmetini günümüze taşımayı başarıyor. Akıntı Burnu çevresinde yer alan geniş yürüme yolu, uzun sahil gezintisini sevenler için bulunmaz bir fırsat. Olta balıkçılığının en yaygın olduğu noktalardan biri yine Akıntı Burnu. Günün her saati, her yaştan kadın ve erkeğin buluşma noktası olan burun, tarihi iskelesi ve feneriyle şirin bir boğaz noktası. Lüks balık restoranları, barları ve modern kahveleri ile Arnavutköy ve Akıntı Burnu oldukça canlı ve renkli bir yaşam sunuyor.
Boğaziçi’nin bir başka keyifli semti Kireçburnu’nun adını Osmanlı Dönemi’nde burnun tam karşı yakasında bulunan kireç ocaklarından ya da buradaki kireç iskelesinden aldığı düşünülüyor. Yemyeşil doğası, temiz havası ile Osmanlı Dönemi’nin en önemli sayfiye yerlerinden olan bölge, bugün de bu özelliklerini korumayı başarmış. Ağaçlarla kaplı yamacı, sahildeki geniş ve uzun yürüyüş yolu, sahil lokantaları, boğaza açılmayı bekleyen gezinti tekneleri ile Kireçburnu, özellikle hafta sonu gezintilerini sevenlerin uğrak yeri. Üstelik boğazın Karadeniz’e açıldığı noktanın engelsiz seyredilebilmesi burayı diğer burunlardan farklı kılıyor.
Bir de İstanbul boğazında el değmemiş, sadece deniz fenerlerine ev sahipliği yapan burunlar da var. Bunlardan biri Çalı Burnu. Rumeli Kavağı’nı geçtikten sonra, yaklaşık yirmi kilometre ileride Garipçe Köyü’ne ulaşmanız gerekiyor. Özellikle doğa sporlarını sevenlerin ilgisini çekecek keyifli bir tırmanıştan sonra ulaşılan Çalı Burnu’nun tepesinde yer alan küçük bir deniz feneri boğaza Karadeniz’den giriş yapan gemilere yol gösteriyor. Tepelerden nefes kesen Karadeniz ve Anadolu Feneri manzarasını seyretmek ise tarifsiz.
Çalı Burnu’nun hemen karşı yakasında Fil Burnu ve daha sonra Kavak Burnu yer alıyor. Anadolu Kavağı’nı geçtikten sonra ulaşılan bu burunlarda da yerleşim yok ama İstanbul’un bozulmamış doğasının peşindeyseniz rotanız bu burunlar olmalı. Anadolu Kavağı’ndan Beykoz’a doğru ilerlerken karşımıza çıkan Selvi Burnu da sessiz sedasız yaşamına devam ediyor. Burası Beykoz balıkçılarının, balık avına çıktıkları bir iskeleyi barındırıyor.
İstanbul’un en eski yerleşimlerinden biri olan Kanlıca’nın da aynı adı taşıyan bir burnu var. Kanlıca Körfezi’nin güneyindeki bu çıkıntıya Lembos Burnu, Kıbrıs Muhassılı Burnu, Küçük Akıntı Burnu da deniliyor. Geçmişte yalıları, musiki alemleri ve tabii ki hala ününü koruyan yoğurdu ile tanınan semt, bugün sahildeki restoran ve kahveleri ile canlılığını koruyor. Burunda yer alan tarihi yalılar geçmişe tanıklık etmeye devam ediyor.
Kandilli Akıntı Burnu olarak da bilinen Kandilli Burnu, etrafını çevreleyen yemyeşil koruları ve ağaçlıkları ile görülmeye değer. İskelesinde yer alan balık lokantaları ve kahveleri keyifli bir gün geçirmek için mükemmel. Osmanlı Dönemi’nde bağları, bahçeleri, kasırları ve yalıları meşhur olan Kandilli, seçkin bir muhit olma özelliğini koruyor.
Boğaz’dan ayrılıp Marmara Denizi’ne doğru ilerlediğimizde Moda Burnu karşılıyor bizleri. 19. ve 20. yüzyılda İngiliz, Fransız, İtalyan aileleri ve onların yaptırdıkları muhteşem villaları ile tanınan Moda, plajı, iskelesi ve Deniz Kulübü ile dillere destan bir yaşamın sürdürüldüğü semtlerden biriydi. Şimdi çay bahçeleri, iskelesi etrafındaki şık restoranları ile özellikle hafta sonları oldukça ilgi gören burun, gün batımını seyretmek için ideal.
Adını 1562 yılında inşa edilen fenerden alan Fenerbahçe, hala burun kısmında bu tarihi fenere ev sahipliği yapıyor. Bizans Dönemi’nde yazlık sarayların, Osmanlı Dönemi’nde padişah bahçelerinin bulunduğu Fenerbahçe Burnu, bugün yine o günleri aratmayacak güzellikte bir parkı barındırıyor. Rengarenk çiçekleri, kahvaltı ve çay servisleri ile ünlü minik kahveleri ile hayatınızı renklendirecek bu park, her mevsim ayrı bir keyif sunuyor. 20. yüzyılın başında plajıyla da ünlü olan Fenerbahçe Burnu’nda bugün İstanbul Yelken Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Galatasaray Spor Kulübü'nün deniz sporları tesisleri sıralanıyor.
Çevrelerindeki yaşamları ile hafta sonu turları, akşam yemekleri, doğa gezintilerine olanak tanıyan burunlar, bizlere İstanbul’un burunlarıyla da bambaşka bir dünya olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.


Yazı: Ümmühan Kazanç, “Burun Farkıyla İstanbul”, Skylife, Ekim 2002, s.52-62.