25 Aralık 2014 Perşembe

RYOTA MATSUMOTO: MİMARİ VE SANATIN SINIRINDA YÜZEN ÇİZİMLER…

Ryota Matsumoto, “The High Overdrive and Its Undefinable Consequence”, 
2014, Mixed Media, 79x119 cm.
Aslında mimar olarak kariyerine başlayan ve devam eden Ryota Matsumoto, son birkaç yıldır üzerinde çalıştığı çizimleriyle sanat ve mimarinin sınırlarını sorguluyor.

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Ryota Matsumoto
Sevgili Ryota Matsumoto, röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Sanırım önce sanat eğitimi, ardından mimari eğitimi almışsınız. Şu anda sizi sanatçı mı, mimar mı ya da her ikisi olarak mı takdim etmeliyiz?
Sizinle çalışmalarım hakkında konuşmak benim için bir zevk. Hem üniversite hem de master eğitimimi mimari üzerine yaptım. Amerika ve İngiltere’deki çalışmalarım sırasında sanat ve sanat tarihi dersleri de aldım. Bence sanat ve mimarlık; formlar, yapılar ve renkler açısında birçok ortak noktayı paylaşıyor. Aynı zamanda, sanat ve mimari, yaşadığımızın toplumların sürekli değişen yapısını yansıtan katalizörler olarak görev yapıyorlar. Bu yüzden mimarlık alanındaki 20 yıllık deneyimimden sonra, çizimler üzerine yoğunlaşmam doğal bir sürecin sonucu. Kendimi hem tasarımcı hem de mimar olarak düşünüyorum. Bazen, bu iki alan arasındaki sınırları çizmek kolay değildir.

Ryota Matsumoto, “The Indistinct 
Notion of an Object Trajectory”, 
2014, Mixed Media, 75x56 cm.
Çizimlerinin; farklı ölçülerin, farklı formların yan yana gelmesi, iç içe geçmiş dokuların/tonların, mimari çizimlerin mekânsal koşullarını sorguladığı ve yeniden keşfettiği hibrid/çok katmanlı süreci gösterdiğini ve bu süreç sonucu geliştiğini söylüyorsun. Tekniğin konusunda biraz daha detaylı bilgi alabilir miyiz? Çizimlerinde, hem geleneksel teknikleri (mürekkep, akrilik, grafit) hem de dijital araçları (algoritmik işlem, komut dizisi ve özel yazılım ile görüntü birleştirme) kullanıyorsun. Bu çalışmalarınızı tuval üzerine mi yoksa özel bir kağıt üzerine mi uyguluyorsunuz?
Ben her zaman, ilgilendiğim konulara ve sahnelere bağlı olarak, değişik teknikleri ve yaklaşımları kullanıyorum. Çoğu zaman, formları ve çizgi serilerini veya eğrileri, üretimsel süreçlerle dijital olarak yaratıyorum, bazılarını da akrilik boya ve mürekkep ile çiziyorum. Daha sonra bu çok katmanlı görseller birleştiriliyor ve yazılım kullanımıyla yeniden düzenleniyor. Bu yüzden, hem kağıt hem de bilgisayar ile çalıştığımı söyleyebilirim.

Çalışmalarınıza ilk baktığımızda mükemmel bir uyum ve denge görülüyor. Rengarenk dijital eserler olarak göze çarpıyor. Aslında kentleşmeyi mi eleştiriyorsun? Şu andaki ilgi alanın nedir? Çalışmalarının temasını nasıl açıklarsın?
Ben, benzer öğelerin, bilinmeyen ya da soyut şeylerle çarpışması ya da yan yana durması fikrine hayranlık duyuyorum. Örneğin, organik ve teknolojinin kaynaşmasını, çalışmalarımın ana teması olarak sık sık kullanıyorum. Bu yaklaşımım eserlerimin isimlerinde de görülebilir.

Ryota Matsumoto, “Silent Verses With Our 
Whirlwind Imagination”, 
2014, Mixed Media, 85x117 cm.
Mimar olarak çok başarılı bir kariyeriniz var. Neden sanata yönelmeyi tercih ettiniz?
Aslında, aynı kariyer yoluma devam ediyorum. Binalar tasarlamanın tüm süreçlerine konsantre olmak yerine, şu anda mimarinin sadece bir yönüne daha çok ağırlık veriyorum.

Çalışmalarınız havada dans ediyormuş gibi görünüyor. İlham kaynaklarınız nelerdir?
Mimari, geleneksel olarak içerik bağımlıdır. Bunun anlamı, herhangi bir mimari eser, onu çevreleyen ortamlar tarafından kısıtlı demektir. Çalışmalarımın havada yüzer gibi görünmesi, daha önceden mevcut olan koşullardan mimari çalışmaları kurtarmak ya da içine hapsolmuş algısından uzaklaştırmak olarak açıklanabilir.

Kentleşme senin ilham kaynaklarından biri. Eğer seçmek zorunda bırakılsaydın şehirde mi yoksa kırsalda mı yaşamayı tercih ederdin?
Hafta arası şehirde, hafta sonları şehir dışında yaşamak çok keyifli olurdu.

Ryota Matsumoto, “Those Dazzling Lights 
Surround a Silent Space”, 
2014, Mixed Media, 84x113 cm.
Daha önce İstanbul ya da Türkiye’ye geldiniz mi? İstanbul’da bir sanat etkinliğinde yer almak ister miydiniz? Hiç Türk sanatçı tanıyor musunuz ya da Türk Çağdaş sanatını takip edebiliyor musunuz?
Ne yazık ki hiç Türkiye’ye gelmedim. Bir sanat etkinliğinde ya da Türkiye’de sanat ve mimari ile ilgili bir etkinlikte bulunmayı çok isterim.

Son olarak gelecek ile ilgili planlarınızı öğrenebilir miyiz?
Son birkaç yıldır sanat çalışmalarımı üretmek üzerine yoğunlaştım. Gelecekte, daha fazla seyahat etmeyi, dünya sanatçıları ve tasarımcıları ile ortak çalışmalar gerçekleştirecek daha çok zaman yaratmayı umut ediyorum.

Ryota Matsumoto, “Surviving in the 
Multidimensional Space of Cognitive 
Dissonance”, 2014, Mixed Media, 
80x110 cm.
RYOTA MATSUMOTO BIO
Ryota Matsumoto is a principal of Ryota Matsumoto Studio based in Tokyo. He is an artist, designer and urban planner. He received Master of Architecture from University of Pennsylvania in 2007 after studying at Architectural Association in London and Mackintosh School of Architecture, Glasgow School of Art in early 90’s. His art and built work are featured in numerous publications and exhibitions internationally. His current interest gravitates around the embodiment of cultural possibilities in art, architecture, and urban topography.

Description of art works
The artworks of Ryota Matsumoto develop and demonstrate the hybrid/multi-layered process, where varying scale, juxtaposition of different forms, intertwined textures/tones are applied to reflect the spatial conditions of our ever-evolving urban environments. They are created as the catalyst for depicting speculative changes in our notions of cities and infrastructures.

The drawings explore a hybrid drawing technique combining both traditional media (ink, acrylic, and graphite) and digital media (algorithmic processing, scripting and image compositing with custom software).

FOR MORE INFO

Ryota Matsumoto, “Those Who Affirm the Spontaneity of Every Event”, 2014, Mixed Media, 84x119 cm.

Ryota Matsumoto, “The Intersection of Infinite Planes”, 2014, Mixed Media, 68x119 cm.
Ryota Matsumoto, “Water, Hinge, Field”, 2014, Mixed Media, 42x59 cm.
Ryota Matsumoto, “Flux of Inaudible Shadows”, 2014, Mixed Media, 59x85 cm.

Ryota Matsumoto, “Every Thought Emits the Ghost of a Gesture”, 2014, Mixed Media, 73x113 cm.


RYOTA MATSUMOTO: DRAWINGS THAT FLOATING ON THE EDGE OF ARCHITECTURE AND ART

In fact, Ryota Matsumoto started his career as an architect, he has been questioning the boundaries of art and architecture with his art drawings since last few years.

INTERVIEW BY UMMUHAN KAZANC

Dear Ryota, thank you very much for accepting my interview request. Fisrt of could you introduce yourself? As far as I understand you got your bachelor degree on Art and then you got your master degree on Architecture. Now, do you work as an artist or both?
It is my pleasure to discuss about my work with you. I received both bachelor and master degrees in architecture. During my studies in the States and UK, I also took courses in art and art history. I believe that both art and architecture share a lot in common in terms of engaging with forms, structures and color. They also act as catalysts that reflect ever-changing societies in which we live in. So it is the natural progression for me to focus on drawings after 20 years of experience in the field of architecture and I think of myself as both designer and artist. It is sometimes not easy to draw the line between two fields.

You say your drawings develop and demonstrate the hybrid/multi-layered process where varying scale, juxtaposition of different forms, intertwined textures/tones are applied to reinvent and question the spatial conditions of architectural drawings. Could you explain your technique in detail? You combine both traditional media (ink, acrylic, and graphite) and digital media (algorithmic processing, scripting and image compositing with custom software) drawing technique. Do you apply these Works on canvas or special paper?
I always employ varied techniques and approaches depending on themes or settings that I deal with. Most of time, forms and series of lines or curves are created digitally by generative processes and some of them are drawn by acrylic paint and ink. Then these mutiple images are combined and reconfigured with the use of  software.  Therefore, I would say I work with both paper and computer.

At first glance, we see perfect harmony, balance in your art Works. They look like a colorful digital art Works. Actually do you critize urbanism? What is you current interest? What is the theme of your Works?
I am fascinated with the idea of juxtaposing or colliding familiar elements with something that are unknown or intangible. For instance, I often take up the organic fused with the technological as the main theme of my work. The same goes for titles of artworks as well.  

You have very succesful career as an architect. Why did you choose to concentrate on art?
I still follow the same career path actually. I just focus more on one aspect of architecture rather than going through the whole process of designing buildings, right now.  

Your art forms look like dancing on the air? Do you inspire from other sources?
Architecture is traditionally context-bound. It means any architectural works are constrained by surrounding environments. So floating in the air is one way of freeing architecture from preexisting conditions or perceptions that we are caught up in.

Urbanism inspires you but If someone force to choose you live in urban or rural area, what do you prefer?
It’d be nice to live in urban area in weekdays and in rural area in weekends.

Have you ever been to Turkey or Istanbul? Do you want to attend an art Show in Istanbul? Do you know any Turkish artist or do you follow Turkish Contemporary Art?
Unfortunatelly, I’ve never been to Turkey. I look forward to taking part in any art events or discussing about art and architecture in Turkey.

Lastly, could we learn about your future plans?
I’ve spent most of time producing my own artworks these few years. Hopefully, I could find more time to travel and like to collaborate with artists and designers across the world in the future. 

RYOTA MATSUMOTO BIO
Ryota Matsumoto is a principal of Ryota Matsumoto Studio based in Tokyo. He is an artist, designer and urban planner. He received Master of Architecture from University of Pennsylvania in 2007 after studying at Architectural Association in London and Mackintosh School of Architecture, Glasgow School of Art in early 90’s. His art and built work are featured in numerous publications and exhibitions internationally. His current interest gravitates around the embodiment of cultural possibilities in art, architecture, and urban topography.

Description of art works
The artworks of Ryota Matsumoto develop and demonstrate the hybrid/multi-layered process, where varying scale, juxtaposition of different forms, intertwined textures/tones are applied to reflect the spatial conditions of our ever-evolving urban environments. They are created as the catalyst for depicting speculative changes in our notions of cities and infrastructures.
The drawings explore a hybrid drawing technique combining both traditional media (ink, acrylic, and graphite) and digital media (algorithmic processing, scripting and image compositing with custom software).

FOR MORE INFO:





23 Aralık 2014 Salı

WINTER WONDERLAND SERGİSİ C.A.M. GALLERY’DE

25 ARALIK 2014 – 31 OCAK 2015
C.A.M. Gallery, birçoğumuzun iç sesine tercüman olacak bir cümle ile anlatıyor yeni sergisini: “Sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun tüm insanların yeni umutlar ve beklentiler içinde olduğu yeni yıl dönemlerinde, yağan kar ile birlikte çirkinliklerin, kötülüklerin üzerinin kapanacağı, her anlamda mikropların yok olacağı, yeni kararların alınacağı ümidi yeşerir içimizde…”
C.A.M. Gallery’de izlenebilecek “Winter Wonderland” konulu karma sergide Murat Durusoy, Cem Turgay, Dieter Mammel, Murat Germen, Nihal Martlı, Ayşen Urfalıoğlu ve Sinan Tuncay’ın eserleri yer alıyor.
Küresel ısınmanın, doğa tahribatının, kentsel değişim/dönüşüm ve yozlaşmanın her geçen gün daha çok hissedildiği günümüzde, dünyanın idealimizdeki haline ihtiyaç duyduğumuz gerçeğinden yola çıkarak C.A.M. Gallery Aralık sergilerini “kişisel ütopyalar” kavramı üzerine kurgulamış. Doğaya dair neredeyse hiçbir şeyin korunamadığı günümüz ortamında izleyiciyi hayali bir yolculuğa çıkaracak bir “harikalar dünyası” sunulmak istenilmiş. Harikalar Diyarı’ndaki Alice gibi artık neredeyse yabancısı olduğumuz ortamlarda; mücadeleden vazgeçmeden kendimize göre bir harikalar dünyası yaratırız.

Unutmayarak, hatırlatarak ve direnerek…

Kendi dünyalarını farklı medyumlarla ortaya koyan sanatçıların kişisel ütopyalarını 25 Aralık 2014 - 31 Ocak 2015 tarihleri arasında C.A.M. Galeri’de izleyebilirsiniz.
Cem Turgay

C.A.M Galeri - Akaretler
Şair Nedim Caddesi No.25A İstanbul
Tel.(0 212) 245 79 75
Tel.(0 212) 248 81 49

E-posta: camgaleri@gmail.com

19 Aralık 2014 Cuma

“NO:205”: OTEL ODASINDA TEK GECELİK SERGİ

“POMPTU: TEK KULLANIMLIK, TÜKETİLEBİLİR”
Hazan Yılmaz’ın ilk küratörlük deneyimi olan oldukça ilginç bir sergi, bir otel odasında gerçekleşecek. Erin İlkcan Aslan (1990)’ın “Pomptu: Tek kullanımlık, tüketilebilir” isimli tek gecelik sergisi, 26 Aralık, Saat 19.30’da Sonno Boutique Rooms & Suits’de izlenebilir.
Küratör ve sanatçının sergi için hazırladığı metinde şu cümleleri okuyoruz: “Nesne ile dolaylı yollardan bağ kurarak onu sahiplenmek, insanoğlunun hala sürdürüyor olduğu mülk illüzyonlarından biri olmuştur. Özne, nesneyi pragmatist olarak şekillendirir ve kırılmaz kalıplar içerisine oturtur. Bir ihtiyaç ve ihtiyacın giderilmesi yönünde kurulan özne-nesne ilişkisi uçucudur. Belli özel durumlar dışında, nesne, aynılaşarak öznenin yapay ihtiyaçlarını gideren bir aleladeleşme ile varlığını sürdürür. Nesnenin, özne tarafından atfedilen normlar içerisindeyken tükenme ve değersizleşme ihtimali yüksek, kalıcı olma ihtimali neredeyse yoktur.
Bu ilişkinin istisnai durumlarından biri, öznenin nesne üzerinde oluşturduğu içselleştirme sürecidir. Bu süreç, yönelinilen nesneyi, uzay-zaman bütünselliğinde bulunduğu organik yapıdan kopartarak üzerine yüklenen mana ile özel kılar... Bu ‘özel’lik durumu, daima süregelen göreceli bir biçimdedir ve aynı zamanda da değişkendir. Öznenin nesneye yüklediği her yeni mana, nesneyi içselleştirerek benimsemesine, onu olduğu çerçeve dışına çıkartarak sahiplenmesine sebep olur. Bu, öznenin nesne ile doğrudan bağ kurmasıdır.
Kişiselleştirilerek, doğrudan öznel bir biçimde şekillenmiş her nesne, bir deneyim ile kazındığı salt varlığını öznenin zihninde sürdürür. Bu, alelade bir nesnenin, etki alanı devam ettiği sürece vazgeçilemezlik kazanmasıdır. Başka bir deyişle, nesnenin ölümsüzleşmesidir.

ERİN İLKCAN ASLAN (1990)
Üretim süreci içerisinde iş'lerini, herhangi bir disipline bağlı kalmadan psikoanalitik bilgiye, gözlemlenen bilgiye ve insan bilincinin var olmak için şekillendirdiği tüm tutumlar üzerinden beslenerek sürdürmektedir. Bu işler için, yerine ve içinde bulunulan durumlara göre kendine
enstrüman seçerken Dijital kolaj, video, ses ve nesne enstalasyonları, serigrafi baskı, tuval üzerine çeşitli teknik ve malzemelerle yapılan çalışmalar (çoğunlukla akrilik boya), yanıcı malzemeler gibi geniş bir skalada üretim yapar. Görsel üretiminin dışında işitsel işlerle de uğraşmış “7edi” isimli projesinde dijital olarak işlerini sergilemiş, çeşitli sosyal gruplarda dinleyicilerle buluşmuştur. 2012 senesinden bu yana ağırlıklı olarak görsel sanatlara yönelmiş, işlerini belirleyici olan tüm formlardan arındırarak şekillendirilmemiş kılmaya çalışmaktadır. Ankara’da çeşitli sergiler ve organizasyonlarda bulunmuş, 2014 senesinin Temmuz ayında “Symbolon: Kubrick ve Ben” isimli kişisel sergisini Budapeşte’de sanatseverlerle buluşturmuş. Kolektif çalışmalar içerisinde tamamen farklı işleriyle yer almakta olan Aslan, üretiminin başlıca gereksinimi olarak kişinin kendisi ile kurduğu sağlıklı iletişim olduğunu vurgulamakta ve sembollerini her disiplinden işlerinin içerisine gizlemektedir. Bunun dışında amatör olarak edebiyatla da ilgilemekte olan Erin İlkcan Aslan kitabını tamamlamak için çalışmalarına devam etmektedir. Hala Ankara’da yaşamakta olan sanatçı üretimlerine mekan sınırlaması olmadan devam etmektedir.

BİYOGRAFİ
2008-2010 Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü
2010-2011 Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklam ve İletişim
2011-2012 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıbbi Bitkiler
2012-2013 Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
2013-2014 Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim Bölümü (Şu an 2. sınıfta öğrenim görmekte)

Kişisel Sergiler
2013 “Dessins” / Hacettepe University Dessin Workshop Area
2013 “This Period ”/ Hacettepe University Basic Art Workshop Area
2014 “Symbolon: Kubrick & I ”/ Dante
2014 “Symbolon: Kubrick & I “/ Mercure Duna / Budapest
2014 “Miserans”/Atelier Three
2014 “No:205” / Sonno Boutique Rooms & Suits

Grup Sergileri
2013 “Street Liberates” / “Birdgivin’ Tree” / Konur Street
2013 “Cadillac” / “Apollon” / Tunalı Hilmi Street
2014 “Alexithymia“ / “Hikikomori“ / Salt ULUS
2014 “ Hiatus” / “Suthlus Series” / Dante
2014 “Torun Market” / “Stamp Portraits” / Torun
2014 “Polish Poster Week”/ Canoe, Duality / Cer Modern / Tomasz Bogulawski
2014 “mumumum”/ Oniochalasia / Atelier One


18 Aralık 2014 Perşembe

RÜYA SAHNESİNDE: 100 İLLUSTRASYONLA TÜRK SİNEMASININ 100. YILI

Türk Sineması yüzüncü yılını geride bırakıyor. 12 Ocak 2015 tarihine kadar Ankara CerModern’de görülebilecek “Rüya Sahnesinde” adlı sergi, sihirli perdenin ilk kez açıldığı yıldan bu yana hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan sinemayı disiplinlerarası bir sergiyle göz önüne getirmeyi amaçlıyor.
Sergi kapsamında, nesiller boyu tanıyageldiğimiz birçok değerli sinema insanını, karakter ve tiplemeleriyle gönüllerde taht kurmuş unutulmaz oyuncuları, yönetmenleri ve filmlerini, sanatın farklı disiplinlerinden gelen sanatçıların algılarıyla betimledikleri illüstrasyonlar, Kültür Bakanlığı’nın Türkiye çapında gerçekleştirdiği anket sonucu belirlenen 100 filmin künyeleriyle tanıtımı ve yine bir gösteri salonu haline dönüştürülen sergi salonunda her gece gösterilecek film seçkileriyle sinemaseverlerle buluşacak.      
İlk kez Antalya Altın Protakal Film Festivali kapsamında gösterilen 100 illüstrasyonla Türk Sinemasının 100. Yılı isimli sergi, Bant Mag dergisi tarafından derlenen farklı disiplinlerde çalışan 20 genç sanatçının yüz yıllık sinema tarihimize bakışını, her biri kendi stil ve algılarıyla zenginleştirdikleri hikayelerini resmettikleri illüstrasyonları sunmaktadır. 
Adile Naşit’in tontonluğu, Tuncel Kurtiz’in karizması, Türkan Şoray’ın zarafeti, Uçurtmayı Vurmasınlar’dan Bal’a kadar ilk kez kamera karşısına geçen çocuk oyuncuların unutulmaz performanslarıyla dolup taşan illüstrasyonlar, sinemamızın 100. Yılına müthiş bir zenginlik katmaktadırlar.
Serginin açılışını gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, sinema kanun taslağını en kısa zamanda Bakanlar Kurulu’na sunup onay aldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edeceklerini bildirdi. 2005-2014 döneminde toplam 150 milyon dolar destek verilen sektörde üretimde son derece çarpıcı artışlar yaşandığını ifade eden Bakan Ömer Çelik, “Bununla gurur duyarak söylüyorum, 2002 yılında gösterime giren yerli film sayısı sadece 9 iken sinemamızın 100. yılında bu sayı 100’ü aşmış ve toplam seyirci sayısı 60 milyona ulaşmıştır.” dedi.
Bakan Ömer Çelik konuşmasında şu şekilde devam etti: “Bugün toplam büyüklüğü milyarlarla ifade edilmekte olan sinema sektörümüz endüstriyel anlamda bir film sektörü haline gelmiştir. Yaşanan bu nicel artışın yanı sıra filmlerimizin nitelikleri, teknik düzeyleri ve sinematografik dillerindeki gelişme uluslararası arenada taltif görmüştür. Türk filmleri dünya sinema vitrininde adından çokça söz ettirmektedir. Filmlerimiz dünya pazarlarında kendilerine yer bulurken en önemli film festivallerinden büyük ödüller kazanmaktadır ve bu ödüllerle de ülkemizin sesini dünyaya daha çok duyurmaktadırlar.”

Türkiye Film Arşivi ve Sinema Müzesi’nin Ön Çalışmaları Tamamlandı
Bakan Ömer Çelik konuşmasında önemli konuyu da gündeme getirdi. “Türk sineması bu uzun serüveninde 6 binden fazla uzun metrajlı filmi de sinemaseverlerle buluşturmuştur. Mevcut eserlerin uluslararası standartlara uygun biçimde depolanması konusunda maalesef sınıfı geçtiğimizi söyleyemem. Bunların depolanması, korunması, restore edilmesi, dijital çağın gereksinimlerini karşılar biçimde tek elden modern bir şekilde arşivlenmesi alanında ciddi eksiklikler vardır. Bu eksikliklerin giderilmesi amacıyla farklı medya türlerine kayıtlı binlerce eserin elverişli koşullarda depolanıp korunabileceği, bozulmaya yüz tutmuş ya da bozulmaya elverişli kayıtların hızlı ve etkin biçimde restorasyonunun gerçekleştirilebileceği, Türk ve dünya sinemasının tarihine ışık tutacak geniş kapsamlı bir sinema müzesinin de yer alacağı Türkiye Film Arşivi ve Sinema Müzesi’nin ön çalışmalarını tamamladık. Önümüzdeki yılın ilk aylarında temelini atmayı planlıyoruz” açıklamasını yaptı.

15 Aralık 2014 Pazartesi

ALİ BİLGE AKKAYA “Bir” KİŞİSEL SERGİSİYLE x-ist’de

25 Aralık 2014 - 24 Ocak 2015
Keşfetmeye değer yetenekleri on yıldır sanat dünyasıyla buluşturan x-ist, genç fotoğrafçı Ali Bilge Akkaya’nın fotoğraflarından oluşan “Bir” adlı ilk kişisel sergisini ağırlıyor. 1988 doğumlu Ali Bilge Akkaya, Yeditepe Üniversitesi ve Central St. Martins Sanat ve Tasarım Okulu’ndan mezun olduktan sonra endüstriyel tasarımları ile tanındı. Fotoğraflarını ilk defa kişisel bir sergide toplayan fotoğrafçının yapıtları dengeli ve simetrik bir yapı içinde, kurgusallıktan kaçınan kompozisyonlardan oluşuyor. 
Sanatçı izleyenin mekân algısıyla oynayarak, bilinen yerleri tanınmaz duruma getirdiği fotoğraflarında, izleyiciyi öykünün içine çekip, görsel okumayı izleyicinin hayal gücüne bırakıyor. Merak uyandıran bu fotoğraflar birey-toplum ilişkisinden kimlik sorunsalına, siyasal eleştiriden ontolojiye uzanan geniş̧ bir düşünsel evrene ait göndermelerle yüklü.
Akkaya’nın Türkiye’nin yanı sıra Hindistan, Bulgaristan, İsveç gibi farklı ülkelerde çektiği fotoğrafların en belirgin özelliklerinden biri karşıtlık öğesi. Her fotoğrafında rastlanan bu üslup özelliği yalnızca biçim ve içerikte değil, ışık ve renkte de kendini gösteriyor. Aydınlık ve karanlık, kırmızı ve yeşil gibi ikilikler kompozisyonun gerilimini artırarak fotoğrafın öyküsüne izleyicinin girişini kolaylaştırıyor.

Ali Bilge Akkaya’nın “Bir” başlığı altında sergilediği fotoğraflar kusursuz oranlara sahip geometrik strüktürlerin ortasında aniden karşımıza çıkan doğal, gündelik portreler sanatçının formun mükemmelliğine olan tutkusuyla anın büyüsünü yakalamaya yönelik içgüdüsel ve rastlantısal yaklaşımını bir arada barındırıyor.
Sergide sanatçının bazen farklı düzlemlere getirerek, bazen de aynı ufuk çizgisi üzerinde yan yana yerleştirdiği, sessiz bir filmin karelerini andıran serileri de görmek mümkün.

Tel: +90 (212) 291 77 84 



11 Aralık 2014 Perşembe

BELİTUNG BATIĞININ HAZİNELERİ SERGİLENİYOR

Altın Ayaklı Kupa, Çin, 825–50, (2005.1.00918).
İbrik, büyük olasılıkla Gongxing
Fırınları, Henan Bölgesi, Çin,
825–50, (2005.1.00900-1/2–2/2).























KAYIP YELKENLİ: DENİZCİLİK İPEK YOLU’NDA BİR KEŞİF
1998 yılında denizcilik arkeolojisinde bir mucize yaşandı ve altın yüklü batık bir tekne bulundu. Çin’den mal taşıyan bir Arap gemisi batığı, Hint Okyanusu’nda, Endonezya, Batı Java Denizi’ndeki Belitung Adası yakınlarında keşfedildi. 9. Yüzyıla (Çin Tang Hanedanlığı Dönemi) tarihlenen Belitung batığı, taşıdığı tüm yük ve mallarla birlikte bulunan en eski Arap teknesi olma özelliğine sahip. Gümüş külçeler, bronz aynalar, baharat dolu küpler, girift desenlerle süslenmiş gümüş ve altın vazolar, binlerce seramik kase, ibrikler ve diğer vazolar teknede bulunan 60.000 parça paha biçilmez eşyalardan bazıları. Gemide hiç insan kalıntısının bulunmasa da, sikke ve diğer kişisel eşyalar mürettebatın kökeni hakkında dikkat çekici ayrıntılar ortaya koyuyor. Sonuç olarak, yaklaşık 1.200 yaşında bir Arap yelkenlisi olarak tanımlanan tekne, etkileri Doğu Çin’den Kuzey Afrika’ya kadar uzanan, dönemin iki büyük gücü olan Tang Hanedanlığı ve Abbasi İmparatorluğu arasındaki bağlantılar ve denizcilik İpek Yolu hakkında önemli bilgiler de ortaya çıkarıyor. 20. yüzyılın en önemli, en erken döneme tarihlenen deniz arkeolojisi keşfi kabul edilen Belitung Batığındaki eserler, ilk kez Singapur’un dışına çıkıyor. Hazineler, “Kayıp Yelkenli: Denizcilik İpek Yolunda Bir Keşif” isimli sergiyle Kanada Toronto’da bulunan Aga Khan Müzesi’nde 13 Aralık 2014 – 26 Nisan 2015 tarihleri arasında sergileniyor. Sergi, Singapur Asya Medeniyetleri Müzesi, Singapur Turizm Kurulu ve Ağa Han Müzesi işbirliği ile düzenlenmiş.
“Kayıp Yelkenli: Denizcilik İpek Yolunda Bir Keşif” sergisinin misafir küratörü John Vollmer, Asya Sanatı, tekstil ve kostüm, dekoratif sanatlar ve tasarım konusunda uluslararası bir üne sahip. Uluslararası sempozyum, film gösterimleri, Wu Man, Kayhan Kalhor ve Sandeep Das gibi müzisyenlerin ipek yolundan yola çıkarak hazırladıkları müzik performansları sergiye eşlik eden ve denizcilik arkeolojisinin önemini vurgulayan diğer etkinlikler. Simon Worrall’ın kaleme aldığı renkli sergi kataloğu da Ağa Han Müzesi tarafından yayımlanmış.

Bardak ve Altlıkları,
Xing Fırınları, Hebei Bölgesi,
825–50,
(2005.1.00459,
.00461, .00481, .00486).
Serginin Yıldızları
Yeşil Süslemeli İbrik: Sapı aslan formunda, ejder ağızlı ve halka kulplu ibrik, serginin öne çıkan eserlerinden. Belitung Batığının kargosu içinde 200 parça gibi oldukça yüksek miktarıyla dikkat çeken, yeşil renk ile süslenmiş, beyaz seramikten eserler bulunuyor. Kırık parçalar üzerinde yapılan kimyasal analizler, bu eserlerin, Henan Bölgesindeki, bezemesiz beyaz seramikleriyle ünlü Gongxian seramik fırınlarında üretildiğini ortaya çıkarıyor.
Beyaz seramik bardak ve altlıkları: Yaklaşık 300 parça beyaz sırlı seramikler, kuzey Çin’de, Hebei Bölgesindeki Xing ve Ding Fırınlarında üretilmiş. Yüksek ısılarda fırınlanmış seramikler, saydamlığı ve sertliği ile porselen kalitesine yaklaşmaktadır. Saydamlık ve sertlik, Tang Hanedanlığı döneminde kuzey Çin’deki seramik fırınlarının icadıdır. Lüks gümüş tabaklara benzerliği nedeniyle, Çinli aristokratlar arasında oldukça popüler olan bu seramikler, özellikle Batı Asya gibi dış pazarlarda da büyük ilgi görüyordu.
Altın kupa, batığın diğer ürünleri arasında eşsiz bir yere sahip. Altın, Tang hanedanlığı döneminde Çin kültüründe büyük bir değer kazanmış. Kupanın formu, üretim teknolojisi ve üzüm şarabı içme adeti Batı Asya’nın etkisini göstermektedir.


İbrik, büyük olasılıkla Gongxing Fırınları, Henan Bölgesi, Çin, 825–50, (2005.1.00403). 
Kemik Zar, Çin, 825–50, (2005.1.00545).
Tabak, Gongxing Fırınları, Henan Bölgesi, Çin, 825–50, (2005.1.00474).
Balık Formunda Şişe, Yue Fırınları, Zhejiang Bölgesi, Çin, 825–50, (2005.1.00437).
Küp, Guangdong Bölgesi, Çin, 825–50, (2005.1.00854).

9 Aralık 2014 Salı

HARVARD ART MUSEUMS (HARVARD SANAT MÜZELERİ) YENİLENDİ


Harvard Sanat Müzeleri,
Calderwood Avlusu
ve cam çatı (Eylül 19, 2014).
Fotoğraf: © Nic Lehoux.
Proje Maliyeti 250 Milyon Dolar (yaklaşık 550 Milyon TL)
Darısı Bizim Üniversite Müzelerimizin Başına!
Harvard Sanat Müzeleri (Harvard Art Museums)’nin yenilenmiş ve genişletilmiş kompleksi çok kısa bir süre önce açıldı. Amerika’nın en ünlü müzesinin yeni binası, öğrenciler, öğretim üyeleri, bilim adamları ve halkın bu çok önemli sanat koleksiyonlarına daha kolay erişmesine imkan tanıyor. Fogg Müzesi, Busch-Reisinger Müzesi ve Arthur M. Sackler Müzesi olmak üzere üç müzeden oluşan Harvard Sanat Müzeleri, Mimar Renzo Piano’nun tasarladığı projesiyle dikkat çekiyor.

YAZI: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Türkiye’de Üniversite Müzeleri
Ülkemizde de bazı üniversitelerimize bağlı olarak hizmet veren önemli sanat müzeleri bulunuyor. Bazıları aktif olarak koleksiyonlarını sergilerken, bazılarının halka açılması sabırsızlıkla bekleniyor. Önceleri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Resim ve Heykel Müzesi adıyla Dolmabahçe Sarayı’nda hizmet veren müze, şu anda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Sanat Müzesi adıyla Fındıklı Antrepo 5’te açılacak. Bilgi Üniversitesine bağlı Santral İstanbul Enerji ve Çağdaş Sanatlar Müzesi, Trakya Üniversitesi Çağdaş Resim Heykel Müzesi, Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi üniversitelere bağlı diğer müzelerimiz. Özellikle 10.140 resim, 651 heykel koleksiyonuna sahip Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Sanat Müzesi’nin tüm koleksiyonunu aynı çatı altında izleyebileceğimiz bir komplekse kavuşmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Projesini Emre Arolat’ın hazırladığı müze, bir aksilik olmazsa 2016 yılında açılacak.
Bu yazıda özellikle müzeler için maddi bağışın ne kadar önemli olduğu belirtmek isterim. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Çağdaş Sanat Müzesi yıllarca ödenek yetersizliği nedeniyle açılamadı, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Döneminde ise yine maddi imkansızlıklar nedeniyle kaderine terk edildi ve Türk Resim ve Heykel Tarihinin neredeyse en önemli yapıtları, ne akademisyenler, ne öğrenciler ne de halk tarafından izlenebildi. Şuanda da müze projesi kapalı kapılar ardında devam ediyor. Oysa bir bağış kampanyası başlatılarak, Türkiye’nin en önemli sanat koleksiyonu çok daha iyi şartlarda sergilenme imkanına kavuşabilirdi.
 
Harvard Sanat Müzeleri (Ekim 30, 2014). Fotoğraf: Peter Vanderwarker.
Harvard Sanat Müzeleri 250 Milyon Doları Nasıl Topladı?
Bugüne kadar, Harvard Sanat Müzesi, yenileme projesi için 250 Milyon Dolar (yaklaşık 550 Milyon TL) topladı. Harvard’ın birçok önemli ve uzun süreli bağışçılarının, bu bütçenin yaratılmasında önemli rolü bulunuyor. Emily Rauh Pulitzer ve Joseph Pulitzer; Jr., David Rockefeller; Richard ve Ronay Menschel ve Calderwood Charitable Foundation bu isimlerden bazıları.
Müzenin Art Study Center (Sanat Çalışma Merkezi)’ı için Nancy A. Nasher ve David J. Haemisegger, Fogg Müzesi alanı için 5 milyon dolar bağış yapmış. Busch-Reisinger Müzesi Alman dostları, Busch-Reisinger Müzesi alanı için 5 milyon dolar bağış yapmış. Robert ve Betsy Feinberg, Arthur M. Sackler Müzesi alanı için 2 milyon dolar yardımda bulunmuş. Marguerite Steed Hoffman, Sanat Çalışma Merkezi’nin resepsiyonu için 3 milyon dolar hibe etmiş. Eijk ve Rose-Marie van Otterloo, Hollandalı ve Flaman resimler, baskılar ve çizimler ve diğer önemli eserleri barındıran, 17. Yüzyıl Avrupa ve Amerika Sanat Galerileri alanı için 1 milyon dolar bağışlamış. Lois Pattison de Menil ve George de Menil, toplamda 1.5 milyon dolar bağış yaparak, Bernini pişmiş toprak heykelleri koleksiyonunun sergilendiği Winter Garden galerisinin geliştirilmesini sağlamış.

Harvard Sanat Müzeleri,
Calderwood Avlusu ve
cam çatı (Eylül 19, 2014).
Fotoğraf: © Nic Lehoux.
Yeni Harvard Sanat Müzeleri Tasarımı
Amerika’nın ünlü Cambridge bölgesinde bulunan müzeler ile ilgili Harvard Başkanı Drew Gilpin Faust şu açıklamayı yapıyor: “Biz hevesle yeni Harvard Sanat Müzeleri tesisinin açılışını bekliyorduk. Renzo Piano, burada sergilenecek sanat eserleri kadar güzel ve bunun içinde çalışacak ve öğrenecek insanlar gibi düşünceli bir bina tasarladı. Bu bina, müfredatın bir parçası olarak sanatı kullanma ve sanatı üretme yollarını genişletmiş olacak ve üniversitenin eşsiz hazinelerini görmesi için komşularımızı ve ziyaretçilerimizi davet edecek.”
Yeni Harvard Sanat Müzesi tasarımı; çalışma, öğretim, sergi ve eserlerin korunması için yeni kaynaklar oluşturuyor. Restore edilen Calderwood Avlusu içinde yer alan tesisin merkezi, faaliyet ve dolaşımın da merkezi. Bir İtalyan meydanını veya şehir merkezini yansıtan Calderwood Avlusu, üçüncü katın üzerinden itibaren cam kemerlerle yukarı doğru yükseltilmiş ve binanın kalbine doğal kontrollü ışık sağlayan yeni bir cam tavan tasarlanmış. Ziyaretçiler, yeni Prescott Caddesi girişinden ya da orijinal Quincy Caddesi’nde bulunan girişten geçerek müzenin zemin katlarına ulaşabiliyor ve rahatlıkla altı kattan oluşan galerileri dolaşabiliyor. Birinci katta yer alan müze dükkanı ve kafeye, giriş ücreti ödemeden giriş yapılabiliyor.

Harvard Sanat Müzeleri Koleksiyonu
Uluslararası üne sahip Harvard Sanat Müzeleri, Amerika’nın en büyük sanat müzelerinden biri. Fogg Müzesi, Busch-Reisinger Müzesi ve Arthur M. Sackler Müzesi koleksiyonunda antik dönemlerden günümüze tarihlenen, Amerika, Avrupa, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Asya Medeniyetlerine ait 250.000 eser bulunuyor. Fogg Müzesi geniş kapsamlı Avrupa ve Amerika Sanatı koleksiyonu ile tanınıyor. Ayrıca İtalyan erken Rönesans, 17. Yüzyıl Hollanda ve 19. Yüzyıl Fransız ve İngiliz Sanatına ait eserler de bulunuyor. Amerika’nın en önemli Raphael Öncesi koleksiyonu ve Maurice Wertheim’in izlenimci ve post-izlenimci koleksiyonu da Fogg Müzesi’nde sergileniyor.
Kuzey Amerika’nın kendi alanındaki en önemli müzelerinden biri olan Busch-Reisinger Müzesi, orta ve kuzey Avrupa sanatına adanmış ve özellikle Almanca konuşulan ülkelerin sanatlarına vurgu yapıyor. Geç Dönem Orta çağ heykelleri, 1880 sonrası sanat, Alman ekspresyonizmi, 1920’lerde soyutlama, Bauhaus ve sanatın tüm alanlarında çağdaş gelişmeler müzede incelenebilir. Arthur M. Sackler Müzesi, Batı’da en kapsamlı Asya sanatı örneklerini sergileyen müzelerden biri. Arkaik Çin yeşim taşı objeler, antik bronzlar, Budist heykeller, seramikler, kağıt üzerine Japon eserler, Yakın Doğu Sanatı ve Kore sanatı müzede görülebilecek eserler. Ayrıca Yunan, Roma, Mısır, Yakın Doğu Sanatı, para koleksiyonu, resimler, seramikler ve İslam ve Hint sanatının kağıt üzerine sıra dışı örnekleri de büyük öneme sahip.

Mark Rothko’nun Harvard Duvar Resimleri
Müzenin yeni binasında açılış sergisi olarak Mark Rothko’nun Harvard Duvar Resimleri seçilmiş. Ayrıca Rebecca Horn’un “Çalışma Sürüyor” isimli sergisi de izlenebilir.
 
Mimar Renzo Piano. © Renzo Piano Bina Atölyesi. Fotoğraf: Stefano Goldberg, Publifoto.
Renzo Piano
İtalyan mimar Renzo Piano (1937, Cenova) inşaatçılık, müteahhitlik yapan bir ailenin oğlu. 1971’de Piano & Rogers ortaklığını kurarak Richard Rogers ile birlikte Paris’te Centre Georges Pompidou projesini gerçekleştirdi. Renzo Piano, aralarında RIBA Altın Madalyası (1989), Neutra Prize (1991), Praemium Imperiale (1995), Erasmus Ödülü (1995), Pritzker Mimarlık Ödülü’nün de (1998) bulunduğu çok sayıda uluslararası ödülün sahibi. 30 Ağustos 2013 tarihinde İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano tarafından ömür boyu senatör atanmıştır.

Renzo Piano’nun Diğer Eserleri
Centre Georges Pompidou (Richard Rogers'la birlikte), Paris, Fransa- 1977
Menil Koleksiyonu Müzesi, Houston, ABD- 1986
S.Nicola Stadyumu, Bari, İtalya- 1990
Columus Uluslararası Sergisi: Akvaryum ve Kongre Salonu, Cenova, İtalya- 1992
Lingotta Kongre ve Konser Salonu, Torino, İtalya- 1994
Kansai Uluslararası Havalimanı terminali, Osaka, Japonya- 1994
Meridyen Oteli ve İş Merkezi, Lecco, İtalya- 1995
Liman Yönetimi Genel Merkez Binası, Cenova, İtalya- 1995
Debis Binası, Daimler Benz Genel Merkezi, Potsdamer Platz, Berlin, Almanya- 1997
Parco della Musica Oditoryumu Salonları, Roma, İtalya-2002
Beyeler Vakfı Müzesi, Riehen, İsviçre- 1997
High Müze Eklentisi, Atlanta, ABD-
Jean Marie Tjibau Kültür Merkezi, Nouméa, Yeni Kaledonya-1998
Hermes Evi, Tokyo, Japonya- 2001
Padre Pio Hac Kilisesi, San Giovanni Rotondo, Foggio, İtalya- 2004
Renzo Piano Building Workshop, Punta Nave,
Paul Klee Merkezi, Bern, İsviçre- 2001
Kaliforniya Bilim Akademisi tadilat, San Francisco, California- 2008

arvardartmuseums.org

Harvard Sanat Müzeleri, yeni bölüm ve Winter Garden Galeri ve Le Corbusier’nin Harvard Carpenter Center for the Visual Arts bölümünden uzanan rampası (Eylül 18, 2014). Fotoğraf: © Nic Lehoux.
Harvard Sanat Müzeleri ve Le Corbusier’nin Harvard Carpenter Center for the Visual Arts bölümünden uzanan rampası (Ekim 5, 2014). Fotoğraf: Peter Vanderwarker.
Harvard Sanat Müzeleri, yeni bölüm (Ekim 25, 2014). Fotoğraf: Peter Vanderwarker.
Harvard Sanat Müzeleri (Ekim 25, 2014). Fotoğraf: Peter Vanderwarker.
Harvard Sanat Müzeleri, Calderwood Avlusu ve galeriler (Ekim 16, 2014). Fotoğraf: Zak Jensen.
Harvard Sanat Müzeleri, Calderwood Avlusu ve galeriler (Ağustos 27, 2014). Fotoğraf: Zak Jensen.
Harvard Sanat Müzeleri, yenileme süreci (Aralık 11, 2013). Fotoğraf: © Michel Denancé.
Harvard Sanat Müzeleri, Calderwood Avlusu ve üçüncü kat galeriler (Eylül 18, 2014). Fotoğraf: © Nic Lehoux.
Harvard Sanat Müzeleri, Calderwood Avlusu ve üçüncü kat galeriler (Ekim 16, 2014). Fotoğraf: Zak Jensen.
Harvard Sanat Müzeleri Yeni Galeriler, Fogg Müzesi koleksiyonundan eserler (Haziran 12, 2014). Fotoğraf: Zak Jensen.
Harvard Art Museums Yeni Galeri, Fogg Müzesi koleksiyonundan eserler (Ağustos 4, 2014). Fotoğraf: Peter Vanderwarker.
Harvard Sanat Müzeleri Yeni Galeriler, Busch-Reisinger Müzesi koleksiyonundan eserler (Ağustos 4, 2014). Fotoğraf: Peter Vanderwarker.
rvard Sanat Müzeleri Yeni Galeri, Fogg Müzesi ve Arthur M. Sackler Müzesi koleksiyonundan eserler (Ağustos 7, 2014). Fotoğraf: Antoinette Hocbo.
Harvard Sanat Müzeleri Yeni Galeriler, with paintings from the collection of the Fogg Museum (August 27, 2014). Fotoğraf: Zak Jensen.
Harvard Sanat Müzeleri Yeni Galeriler, Fogg Müzesi koleksiyonundan eserler (Ağustos 27, 2014). Fotoğraf: Zak Jensen.
Harvard Sanat Müzeleri Yeni Galeri, Arthur M. Sackler Müzesi koleksiyonundan Budist eserler (Eylül 5, 2014). Fotoğraf: Steven Waldron.

8 Aralık 2014 Pazartesi

BELİTUNG BATIĞININ HAZİNELERİ SERGİLENİYOR

KAYIP YELKENLİ: DENİZCİLİK İPEK YOLU’NDA BİR KEŞİF

1998 yılında denizcilik arkeolojisinde bir mucize yaşandı. Çin’den mal taşıyan bir Arap gemisi batığı, Hint Okyanusu’nda, Endonezya Belitung Adası yakınlarında keşfedildi. 9. Yüzyıla (Çin Tang Hanedanlığı Dönemi) tarihlenen Belitung batığı, taşıdığı tüm yük ve mallarla birlikte bulunan en eski Arap teknesi olma özelliğine sahip. Gümüş külçeler, bronz aynalar, baharat dolu küpler, girift desenlerle süslenmiş gümüş ve altın vazolar, binlerce seramik kase, ibrikler ve diğer vazolar batık gemide bulunan 60.000 parça paha biçilmez eşyalardan bazıları. Bu gizemli buluntu sayesinde, etkileri Doğu Çin’den Kuzey Afrika’ya kadar uzanan, dönemin iki büyük gücünün arasındaki bağlantılar ve denizcilik İpek Yolu hakkında önemli bilgiler de ortaya çıkarılmış oluyor. 
Eserler ilk kez Singapur’un dışına çıkıyor, Belitung batığındaki hazineler “Kayıp Yelkenli: Denizcilik İpek Yolunda Bir Keşif” sergisiyle Kanada Toronto’da bulunan Aga Khan Müzesi’nde 13 Aralık 2014 – 26 Nisan 2015 tarihleri arasında sergileniyor.

4 Aralık 2014 Perşembe

TURNER MASTERPIECE SELLS FOR £30.3 MILLION

Rome, from Mount Aventine sells for £30.3 million at Sotheby’s London EVENING SALE OF OLD MASTER & BRITISH PAINTINGS Soars above Estimate to £54 million (€68.6 million/ $84.4 million), Confirming Sotheby’s long-held Leadership in the Category.
 

Joseph Mallord William Turner R.A. (British, 1775-1851), 'Rome, from Mount Aventine,' 1835, oil on its original canvas and in its original frame, 36 by 49 in.; 91.6 by 124.6 cm. Auctioned for $47.4 million at Sotheby's on Dec. 3, 2014. Image courtesy of Sotheby's
At Sotheby’s London, one of the last great Turner masterpieces remaining in private hands set a world auction record for the artist*, selling for a staggering £30.3 million/ $47.4 million/ €38.6 million (est. £15-20m / $24.1-32.1m / €19-25.3m). This result also represents the highest price at auction for any pre-20th century British artist and the second highest price for any work ever sold at auction in the Old Master and British Paintings category. Four bidders competed for the work tonight, driving the work high above its pre-sale estimate. The sale coincided with a wider moment of Turner mania, with the groundbreaking exhibition of “Late Turner” at the Tate and Mike Leigh’s sensational “Mr Turner”.
The spectacular work by Turner was the highlight of a high performing Old Master & British Paintings Evening sale which totalled £53,972,000 (€68,647,191/$84,423,002), well above the high estimate (est. £32.2 - 44.9 million).

Painted in 1835 and exhibited at the Royal Academy in 1836, when Turner was 61 years old, Rome, from Mount Aventine is one of the artist’s supreme achievements and arguably the most important view of the Italian city ever painted. The large-scale oil painting is further distinguished by its exceptional state of preservation, as well as a prestigious and unbroken provenance. Until this evening’s sale, the work had changed hands only once in 1878, when it was acquired by the 5th Earl of Rosebery, later Prime Minister of Great Britain. The painting had since remained undisturbed in the Rosebery collection.