4 Ekim 2021 Pazartesi

SOYUT EKSPRESYONİZM VE GRAVÜRÜN BÜYÜK USTASI ASIM İŞLER SEKSEN YAŞINDA

Çağdaş Türk resim sanatının Paris ekolünden Soyut Dışavurumcu temsilcisi, ressam ve gravür sanatçısı Asım İşler (1941-2007)’in, sekseninci doğum yıldönümü dolayısıyla, 30 Eylül - 18 Aralık 2021 tarihleri arasında Arts Club İstanbul’da, “Yaşam ve Güç” başlığı ile sergilenmemiş eserlerinin yer aldığı resim sergisini ve sanatçının yaşamını kızı Şegan İşler ile konuştuk. 

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Asım İşler, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi
Gravür Atölyesi’nden, 2003. (Sağdaki Eser "Opus 20", 1992, tuval üzerine akrilik, 200x150 cm, Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonunda bulunmaktadır).














Asım İşler, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Gravür Atölyesi’nden, 2003. Sevgili Şegan İşler, babanız ressam ve gravür sanatçısı Asım İşler (1941-2007)’in, sekseninci doğum yıldönümü dolayısıyla, 30 Eylül - 18 Aralık 2021 tarihleri arasında Arts Club İstanbul’da, “Yaşam ve Güç” başlığı ile sergilenmemiş eserlerinin yer aldığı, bir resim sergisi düzenliyorsunuz. Bu sergi ile ilgili neler söylersiniz? 
Babam Asım İşler, yaşasaydı seksen yaşında olacaktı. Onun doğum yıldönümü dolayısıyla düzenlediğiniz bu sergi, son dönemine ilişkin sergilenmemiş eserlerinin yer alması açısından önemli. Serginin ‘Yaşam ve Güç’ başlığını ise, resim yapmanın Asım İşler için bir yaşam tarzı ve güç olduğunu; ayrıca evrensel gerçekliği irdelemek, hayatı olumlamak ve toplumla buluşmak anlamına geldiğini ifade ettiği sözlerine istinaden seçtik. Kısaca, eserler üretmek, O’nun sanatçı olarak yaşamının merkezi ve güç alma noktasıydı.


Asım İşler, “Mavi Tuna”, 2005, Mukavva üzerine akrilik, 70x100 cm.





Şegan İşler.

Asım İşler’in kızı olarak, hangi dönem eserlerini daha çok seviyorsunuz? Asım İşler’in çalışmalarına ilgi gösteren koleksiyonerler daha çok hangi dönem ya da teknikteki eserlerini beğeniyle takip ediyor? 
Asım İşler’in figüratif, soyutlama, ardından soyuta vardığı soyut dışavurumcu tarzda eserler ürettiği üç döneminin içinde, benim için hepsi değerli, hepsini ayrı ayrı beğeniyorum. Bazen yağlıboya, mürekkep ya da suluboya ile yaptığı figürlü eserler bazen yağlıboya soyutlama dönemi tuvallerini, bazen de tamamen soyut dışavurumcu büyük tuvallerini beğeniyorum. Asım İşler aramızdan ayrılalı on dört yıl oluyor, bu yıllar içinde O’nun yapıtlarını izleyen, beğenen veya satın alan sanatseverleri gözlemleme fırsatım oldu. Babamın eserlerine, yaş ortalamaları farklı olan koleksiyonerler gerek evlerinde gerekse ofislerinde yer veriyorlar. Bunlar içinde bazılarının, sırf figüratif dönem desenlerine veya sadece gravürlerine ya da soyut ama küçük boyda eserlerine hayran olup sahip olanlar olduğu gibi, büyük tuvallerini beğenenler de oluyor.



Asım İşler hem gravür, hem tuval resmi çalışan, sanatsal donanımı oldukça yüksek, ender sanatçılarımızdan biri. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? 
Resim sanatının iki temel ifade biçimi var. Biri boya resim, biri baskı resim. ‘Baskı resim’ dediğimiz gravürün temel yöntem olduğu sistemdir. Asım İşler, pentür-boya resim olsun, baskı resim-gravür olsun her ikisinin de donanımına hakim olarak kendini yetiştirmiş, geliştirmiş verimli eserler üretmiş ressam, gravür sanatçısı ve de eğitimci titrini taşımış nadir bir sanatçıdır. Türk resim sanatı tarihinde, aynı zamanda İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) atölyesini devraldığı hocası Sabri Berkel ve Paris’te ‘Atelier 17’de hocası olan S. W. Hayter ile paralellik gösterdiğini düşünüyorum. Sanatçının hem boya resme hem de gravüre eşit ağırlık ve önem verdiğini şu ifadelerinden anlıyoruz: “İstediğim zaman gravürden pentüre, pentürden gravüre atlayabilirim. Benim resmimde var olan çelişki, belirsizlik, değişim öğeleri genelde çok güçlü hissettiğimiz toplumsal bir yapılanmanın da uzantısıdır.” (Cumhuriyet Gazetesi, Röportaj, Mart 1990). 

“Gravür olsun, boya resim olsun, kendi mantığı, esprisi, ifade gücü, plastik verileri ile tasarlanır ve gerçekleşir. Kendinden koşullarda oluşur. Biri diğerine feda edilmez. Gravürden, boya resme geçme bir süreklilik sonucudur. Gravürdeki ağır süreç, boyutlardaki sınırlılıktır belki beni boya resme yönelten.” (Lami Sanat, Asım İşler ile Söyleşi, Mart 1990). 

“Ancak gravürün sınırlı çerçevesi, O’nun zengin yetkinliğini ifadede yetersiz kalıyordu denebilir ki, Asım İşler kısıtlayıcı engelleri aşarak büyük boyutlu çok renkli tuvallerle bir boya resim olayını gerçekleştirdi. Bu çalışmalar, figürlerde ışıklı dolanımlarla kendilerini var eden renkli bir evrenin vurgularını taşırlar. Ressamın arkasında daima gravür sanatçısı durmaktadır.

 

Asım İşler, “Soyut Kompozisyon EA I/VI”, 1992, Renkli metal gravür, 49x63 cm.



Net konturlar yok, renkli bütünlüğün karışımı yok, fakat resimsel elemanların yan yana ve üst üste gelen planlarıyla oluşturulan bir üçüncü boyut, gravürün aşamalı katlarla çalışmasını çağrıştırıyor.” (Dr. Alain Davesne, Arkeolog, Sanat Tarihçi, CNRS’de Araştırmacı, Paris 1993). 

 “Asım İşler eşsiz bir gravür sanatçısıdır. Gerçekten bu sanatın tüm tekniklerine egemendir. Hayran olunacak kadar iyi çiziyor. Rengi, çelik kalemi ve asidi üstün bir yetkinlikte kullanıyor. Tüm büyük gravür ustaları gibi Asım da plakalarının baskılarını kendisi yapmaktadır. Ve pres onun için tığ uç ve fırça gibi daima hükmettiği bir çalışma aracıdır. Asım İşler dünya ve insan koşulları üzerine kişisel düşüncelerini güçlü bir biçimde ifade eden kararlı bir sanatçıdır. Asım İşler ilham ve disiplini bağdaştırmasını biliyor. Bu O’nun yeteneğinin ve dehasının belirtisidir.” (Georges le Rider, Paris IV. Sorbonne Üniversitesi’nde Profesör, Paris, 1985). 

 Asım İşler, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda, MSÜ Akademi Gravür Atölyesi Sergisinde H. Sonnier ve Dino Gregorescu ile beraber, 1989. Asım İşler Gravür: Estamp-Özgün baskı resim hakkında şunları belirtir: “Gravür: Estamp-Özgün baskı resim, bir sanatsal tasarımı dayanıklı bir madde üzerinde alçaltı, yükselti oyma biçiminde oluşturma eylemi ve bu kalıptan elde edilen özgün baskı resmin adıdır. Sanatçının resimsel yaratma amacıyla bir kalıp oluşturması ve bu kalıptan da belirli sayıda orijinal resim elde edilmesidir. Sanatçı sonra belirli sayıda baskı aldığını, niteliğini, işi kendinin yaptığını imzasıyla kanıtlıyor. Sanatçı çalışacağı kalıbı oluştururken çeşitli gravür yöntemlerini kullanıyor, çalıştığı kalıpların özelliğine göre farklı yöntemler uyguluyor. Bunlar metal, ağaç, taş ve şablon, bu teknikleri ve sonuçta ortaya çıkan resmi ‘gravür’ veya ‘estamp’ adı altında toplayabiliriz. Gravürün daha değerli ve gerçek anlamda bir yaratı niteliğine dönüşmesi için sanatçının kendi kalıbını kendi hazırlaması, kendi oluşturması ve kendisinin basması gereklidir. Bu özgün diyebilmemiz için belirleyici bir nitelik olmuştur. Sanatçının resmi oluşturan kalıbı bu sanatın olanaklarını ve teknik verileri içinde eylemli olarak gerçekleştirmesi gerekir. Gravür Sanatçısı budur. Taş, ağaç ve metal en eski baskı resim kalıplarıdır. 18. Yüzyıl sonunda bildiğimiz ağaç ve metal baskıya sonradan taş baskı basıcı sistemi olan litografi de eklenmiştir. Taş baskıda aza indirgenmiş yükselti, ağaç baskıda tümsek kazının yöntemi ile aynıdır. Taş baskı düzlem değil bir tür tümsek baskı yöntemidir. Serigrafinin kökenleri ise, şablon baskıya dayanır. Şablon baskı ipeğin bulunuşundan beri kumaşlarda ve değişik kalıplarda belirli motifleri elde edebilmek için kullanılan çıkartma yöntemidir. Bir ekrandan belli bir form kesilip çıkarılır ve kalıp üzerinden mürekkep geçirildiğinde alttaki kâğıda veya düzleme geçer. Bu yöntem gelişerek pochoir yöntemi ve 2. Dünya savaşından sonra ipek elek baskı dediğimiz serigrafi yöntemine dönüşmüştür. Aynı zamanda endüstriyel bir röprodüksiyon yöntemidir. Bu iki yöntemde sanatsal amaçla özgün baskı elde etmekte kullanılır.” (Asım İşler, Şafak Uçar ile yapılmış bir röportajından kesit). 

Asım İşler ‘Baskı Resmin Orijinalliği’ hakkında şunları belirtmekte: “Geçmişte görülen sanatçı zanaatçı arasındaki işbirliği, ortak yapım geleneği, dürüstçe paylaşılan bir ayrıcalığa sahipti. Günümüzde bu ortaklığın tamamen hazıra konma ve ısmarlama biçiminde sanatçılarca istismar edilmesi, orijinal; gerçek, sanatçının asıl yapıtı olma niteliğini gündeme getirmektedir. Bireysel yaratma, özgünlük, tutarlılık ve kişiye özgü nitelikler ile tanınan modern sanat ve çağdaş yaratmanın bu karakteri, işin bölünmesi, ortak yapımı geçersiz kılmakta ve kendine özgünlüğü savunmaktadır. Bu nedenle asıl olan, sanatçının yapıtı ve orijinallik kavramı; tasarımdan gerçekleştirmeye kadar tüm aşamalarda yaratıcısının mutlak yapım ve katılımını gerektiren kısıtlı sayıda çoğaltılmış ve sanatçısı tarafından imzasıyla onaylanan yapıtları tanımlar. Çok aşamalı, çok yönlü çaba ve ilkelere dayalı bir süreç öneren gravür, orijinal baskı resim, evrensel bir dil ve ifade biçimi olarak gelişimini sürdürecektir. Bu bağlamda orijinal baskı resmin temel ilkesi, yapıtın estetik düzeyi ve bütünlüğü ise, diğer yaşamsal ve ayrılmaz ilkesi de sanatçının kendisinin tasarım, bilgi, düzenleme, uygulama ve gerçekleştirmesidir. Bu koşulları taşımayan bir diğer kişi tarafından ve bu sanata özgü karakteristik özellikleri içermeyen araç ve tekniklerle oluşturulan yapımlar doğrudan -tekrar yapım-reprodüksiyon- sayılırlar.” (Asım İşler, Gravür Sanatının Gelişim ve İlkeleri, Sabri Berkel Anısına, Mimar Sinan Üniversitesi Gravür Atölyesi Sergisi Kataloğu, Mimar Sinan Üniversitesi, 1995). 

Tüm bu bilgiler ışığında Akademilerde eğitimi verilen Özgün baskı resim sanatı teknikleri Gravür (Metal, Linol, Ağaç), Taş baskı (litografi) ve İpek baskı “Elek baskı” (serigrafi) dışında basılan Fine arts baskı ve dijital serigrafi baskılar orijinalliği sorgulanan ticari çoğaltma yapıtlardır.


 
Asım İşler, “Işık Ormanı”, 1995, tuval üzerine akrilik, 150x150 cm. (Elgiz Müzesi Koleksiyonu).




Peki, Asım İşler’in gravüre nasıl ilgi duyduğunu ve Akademide eğitimini verdiği gravürün basım aşamalarını anlatır mısınız? 
Gravüre olan ilgisini şöyle anlatıyor kendisi: “60 yıllarda İ.D.G.S.A Akademide başladığım gravürü, Paris’te özel ilgi alanı olarak atölyelerde çalışıyorum, çok yönlü, çok boyutlu, dünyasal bir fikri var. Evrensel yanını, dilinin etkinliğini ve modern sanatın içinde aldığı yeri keşfettim. Bu da bana hız kazandırdı. Birikimlerimi, sanatsal amacımı gravür dilinde gösterme şansı verdi.” (Özlem Altunok, Asım İşler’in 1960’tan bugüne resim serüvenini kapsayan retrospektif sergisi AKM’de, Cumhuriyet, 22.10.2003). 

Gravürün basım aşamalarını şöyle anlatabilirim. Metal gravür basmak için önce metal plaka temizlenir. Plakanın üzerine özel kazıma aletleri ve çelik kalemler ile deseni, tasarımı yüzeye çiziyorsunuz, sulu kazıma teknikleri yapılacaksa ardından asitte bekletilir. Asitte bekleme süresini iyi hesaplamak zorundasınız, ardından asitten arındırmak için yıkanır ve kurulanır. Metal plaka yüzeyine mürekkep verilerek önceden nemlendirilmiş gravür kâğıdına presten geçirilerek baskısı alınır. Tek plakada renkli baskı almak için plaka asitte farklı sürelerle bırakılarak farklı derinlikler elde edilir. Derinleşen yerlere farklı sertliklerde merdaneler ile renk veriyorsunuz, her bir renk için ayrı sertlikte merdane kullanılarak üst üste renk veriyorsunuz ve mükemmel baskıya hazırlıyorsunuz, plakayı prese yatırarak üzerine hafif nemli özel gravür kâğıdını yerleştirerek baskıyı alıyorsunuz ve eseri ne kadar az sayıda basarsanız o kadar değerli oluyor. Diğer adıyla “limited edition”. Babamın plakalarından çoğalttığı eser sayısı on, en fazla yirmi adet. O da çok nadir numaraladığını yani çoğalttığını gördüm. Tabi ki her baskı için plakanın üzerini temizleyip tekrar boya veriyorsunuz. Bu merdaneler, küçükten büyüğe değişik sertlikte, boyut ve ağırlıktalar. Eninin yarım metre olanını yani çok ağır olanlarını indirip kaldırmak bile çok güç gerektiren aletler. Sonuçta sanatçı yapıtlarını sayı ve tarih ile imzalıyor. Numara verme sol başa yazılıyor, kaç baskı aldığını ve o baskının kaçıncı olduğunu gösteriyor. Baskı adedi bu numaradan belli olur (3/10) on âdetin üçüncüsü demektir. E. A. (Epreuve d’Artist) ise, sanatçı özel baskısıdır, bunları sanatçı kendine ayırır (E.A. I/V) şeklinde imzalar. Bazen (E.A. Limited Edition) yazıldığı da oluyor. ‘Edisyon’ aynı tıpkı baskılara verilen isimdir. O yapıtın farklı renklendirmeleri basılmış ise, sanatçı sol başa örneğin (Variation I/III)’ yazarak numaralandırır.


 
Müjgan - Asım İşler, Galeri Artist, 
Asım İşler Sergisi, 
2004. 

Asım İşler Paris’te ilk sergisini açtığında siz sanırım üç aylıkmışsınız. Yaşamı boyunca da babanızın sanatsal etkinliklerinde hep yanında oldunuz. Babanız ile ilgili aklınıza gelen en belirgin ya da hiç unutamadığınız anılarınız hangileridir? 
Evet, abim ve ben Paris’te dünyaya geldik. Düşünün tekstil dekaratörü bir anne ile ressam bir babanın kızı olarak ben, Cité International des Arts’da oturdukları sırada doğmuşum. Babam 1974 Mart ve Mayıs’ta Paris’te ilk iki kişisel sergisini açıyor, hem gravürlerini hem de yağlıboya tuvallerini sergiliyor ve ben bu ilk sergileri annemin kucağında geziyorum. Ve ayrıca Paris’te çok önemli uluslararası karma sergilerde de Türkiye’yi temsil ediyor. Bunların arasında gravürü ile Salon des Realiteés Nouvelles (1974), büyük boy yağlıboya eseri ile katıldığı Salon de Jeune Peinture (1974) ve Musée d’Art Moderne Paris’i sayabiliriz. Babamla birlikte 2003 yılında AKM Büyük Salon’unda gerçekleşen ‘Üç Şehir, Resim ve Ben’ başlıklı Retrospektif sergisinin hazırlıklarına yardımcı olmam, benim bu konunun içine girmem için önemli bir deneyim oldu. Sergiyle aynı başlığı taşıyan kitabının editörü olarak kitabın hazırlık aşamasının içinde bizzat bulunmak, sergi sırasında AKM’de, bizden sonra Koleksiyon sergisini açacak olan değerli koleksiyoner Nahit Kabakçı ile kızına ve de o zamanki bir piyano öğrencimin velisine, babamın resimlerinden sahip olmalarına vesile olmuş olmak, hem bir ilk, hem de güzel bir hatıradır benim için.

 
Asım İşler, “Yaban Şarkısı”, 1972, Metal Gravür (Eau forte), 50x40 cm.,
(Bibliotheque National de Paris Koleksiyonu).
 

Asım İşler 1970-74 yılları arasında Paris’te yaşadığı dönemde tabii ki sadece Paris’te kalmıyor. Milano, Cenevre, Zürih, Venedik, Floransa, Roma, Brüksel, Amsterdam, Londra, Bilbao, Madrid, Barselona, Toledo, Münih, Avusturya, gibi önemli sanat merkezlerinde onlarca müze, galeri ve sergileri gezerek adeta sanat tarihinde bir yolculuk yapar. Şehirlerin sosyo-politik nabzını tutmayı asla ihmal etmez. Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği”ni, Michelangelo, Bellini, Titiano, Tintoretto ve Veronese gibi ustaların tablolarını saatlerce inceler. Çağdaş Sanat Müzeleri’nde Carlo Carra, Boccioni, Marinetti, De Chirico ve Fontana’yı izler. Venedik Bienali’ni gezme şansını yakalar. Gezdiği şehirlerin tarihini, mimarisini, sosyal konutların bulunduğu mahallelerin, sokakların rengini de içine çeker. Cezanne’nın şehri Aix en Provence’ı bulur, atölyesini koklar. Babanızın bu sanatsal deneyimlerini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, Avrupa’nın sanat başkentinde devlet bursu ile ihtisas yapmak için Avrupa konkurunu kazanan babam, annemle birlikte Paris’te dört buçuk yıl yaşıyorlar. Paris Güzel Sanatlar Akademisi, Hayter’in ‘Atelier 17’ ve Sorbonne Güzel Sanat Fakültesi’nde ihtisas yaparken genelde yazları da tüm Avrupa’nın önemli merkezlerini gezme, görme ve inceleme fırsatını yakalıyor. Gayet meraklı, gayet ilgili, görgü ve bilgilerini Paris’teki sanat ortamı ile sınırlandırmayıp birçok Avrupa kentinin müzelerini keşfe çıkıyor, ufkunu geliştiriyor, diğer ülkelerin sanat tarihine damgasını vurmuş büyük sanatçıların eserlerini kendi ülkelerindeki müzelerde gözlemliyor, kültürel tarihsel miraslarını inceliyor, buralarda resimler yapıyor, gördüklerini resimliyor. Hepsi çok değerli, bu döneme ilişkin belgesel nitelikli hatıralar. Örneğin bir tanesi “Trouville Kıyısında” başlıklı pastel bir eseri Arkas koleksiyonunda şu anda. İspanya’da yaptığı, figüratif dönemine ait mürekkep çalışması “Boğa ve Toreador” adlı eseri de başka değerli bir koleksiyonerimizin evinde yer alıyor.

 
Asım İşler, “Bakış II”, 1990 Paris, Afiş üzerine akrilik, 170x125 cm. 



Asım İşler ülkemizin çok önemli gravür sanatçılarından biriydi. 1970’li yıllarda, Paris’te dünyaca ünlü gravürcü S. W. Hayter’in yönetimindeki “Atelier 17”de, çok önemli çalışmalar yaptı. Burada yaptığı gravürleri daha henüz 1974 yılında Victoria and Albert Museum Londra, Bibliotheque National de Paris gibi uluslararası müze ve kurumların koleksiyonuna giren Asım İşler’in gravür sanatçısı yönünü ele aldığımızda, neler söylersiniz? 
‘Atelier 17’ dünyaca ünlü usta gravürcü S. W. Hayter (1901-1988) tarafından 1927’de önce Paris’te kurulmuş, 2. Dünya Savaşı sırasında 1940’larda New York’ta çalışmalarına devam etmiş ve 1950’de tekrar Paris’te açılmıştır. Hayter’in vefatıyla ‘Atelier Contrepoint’ olarak devam etmektedir. Bu atölyede Jackson Pollock, Miro vb. dünyaca ünlü sanatçılara gravürü öğreten usta gravürcü Hayter’in atölyesinde babam da 1971-74 arasında üç yıl modern gravür tekniklerini öğreniyor, eserler üretiyor, sergiler açıyor, önemli uluslararası sergilere katılıyor ve gravürleri müzelere alınıyor. Dönüşte 1975 sonrasında, Türkiye’de sanat ortamı pek canlı değilken Varna, Lubliana, Ankara vb. bienallere, Bükreş, Balkan ülkeleri trienali, Rusya, Fransa, İngiltere, Finlandiya, Hollanda, Yugoslavya ve Kuveyt’te gerçekleşen pek çok uluslararası sergilere resimleri ve gravürleri ile katılıyor, kataloglarda yer alıyor. Sabri Berkel ve Fethi Kayaalp’in emekliliklerinden sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin gravür atölyesinin asıl hocası olarak bayrağı devralıyor. Hayter’in öğretilerini, gravürün tekniklerini öğrencilerine aktarıyor. 1987-92 yılları arasında Fransa Hükümetinin daveti ile müzelerde ve üniversitelerde, Kültür Bakanlığı kurumlarında araştırma ve incelemeler yapmak ve de misafir öğretim üyesi, sergi ve sanatçı değişimi dolayısı ile Paris-İstanbul’da dönüşümlü olarak kalıyor. Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (ENSBA) ile yapılan anlaşma çerçevesinde hoca J. P. Tanguy’un yerine burada gravür atölyesinde ders verir (1989). Tanguy ise, İstanbul’da babamın yerine Akademide görev alır. Aynı şekilde 1991 yılında da Paris Ulusal Dekoratif Sanatlar Yüksek Okulu (ENSAD)’ndaki hoca Y. M. Heude’ün yerine görev alır, hoca da MSÜ Gravür Atölyesi’nde öğrencilere ders vermek üzere bir eğitim dönemi İstanbul’a gelir. Heude’ün aynı zamanda Sorbonne Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’ndeki derslerine de babam girer. Bu sırada İşler, MSÜ’deki gravür atölyesi öğrencileri için Paris’te, ‘İstanbul-Paris’ başlıklı gravür sergisini ENSBA’da 1989 yılında, ENSAD’da da 1991 yılında düzenlemiştir. Asım İşler’in Gravür atölyesi için düzenlemiş olduğu önemli sergiler şunlardır: 

“İstanbul-Paris” MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi”, Paris Ulusal Güzel Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu, Paris 1989.
“MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi” / Paris Ulusal Dekoratif Sanatlar Yüksek Okulu, Paris, 1991. 
“MSÜ Gravür Atölyesi Öğrenci Çalışmaları 1937-1987”, Atatürk Kültür Merkezi, 1987. 
“MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi”, Fransız Kültür Merkezi, 1991. 
“Sabri Berkel Anısına”, MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi, Mimar Sinan Üniversitesi, 1995. İşler’in bu sergi kataloğundaki “Gravür Sanatı ve Gravür Atölyesi Tarihi” ve “Gravür Sanatının Gelişim ve İlkeleri” başlıklı yazıları, akademinin hocaları, eğitimi ve tarihi hakkında önemli başvuru ve bilgi kaynaklarıdır. 

Bu yıllarda bir gravürü ile “De Bonnard a Bazelitz”, “Bibliotheque National de Paris 1992” sergisinde, özel koleksiyon seçkisinde Türkiye’yi temsil eder İşler. İstanbul’da TEM Sanat Galerisinin pek çok kez düzenlediği “Bizden ve Onlardan” başlıklı baskı resim sergilerine, bir çok yurtiçi ve uluslararası sergi, bienal, trienal ve fuarlara resimleri ve gravürleriyle katılarak kataloglarında yer alır. Boya resme paralel olarak, gravür sanatında da önceleri figüratif, sonra soyut tarzda gravürler gerçekleştiriyor İşler. Bu yaklaşımını şöyle açıklıyor: “Gravür sanatında ulaştığım son figüratif, soyut ve kaligrafik öğenin ağırlık kazandığı imge ve renkli gravürlerim, benim olgunluk ve kişisellik dönemimi yansıtır. Bu çalışmalarda çok renklilik ve simultanite, soyut dışavurum bağlamında pentürel yapıda bir anlayış gelişmiştir. Bilinç ve bilinç dışının dışavurum ve ifadesi ile buluşan dinamizm, coşkulu ve baskın bir üslup kazandı. Gravürlerimde görülen kaligrafik motif özelliği, giderek iki, üç renk eşliğinde, lirik soyut yapıda bir biçim aldı. Buradan giderek büyük boyutlu yine, siyah beyaz, çizgisel, lekesel, yazısal konseptte gravürler “Atölye Alaturka”daki çalışma sürecimde büyüyerek ortaya çıktı (2000-2001). Bu çalışmalar çizgime yeni açılım ve duyarlılıklar getirdi. Karşı Sanat Galerisi’nin, Türkiye’deki gravür sanatının geniş tabanlı sergilenmesi çabaları önem kazanmıştır. Bu amaçla oluşturulan katalogda konu ile ilgili katkım ve yazılarım ile gravür sanatının yeniden gündeme gelmesi ve tartışılmasına yardımcı olduğum düşüncesindeyim (2001). Bu çabalar gravür sanatına yeniden bakış ve bir bilanço çıkarılması doğrultusunda gerekliydi.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, sayfa 52, 2003). 

Metal Gravür zor, konsantrasyon, süreklilik, oldukça derin teknik donanım, deneyim isteyen ve çok yönlü bir sanat dalı, bakın babamın öğrencisi Prof. Melihat Tüzün hanım nasıl anlatıyor Paris’te, dünyaca ünlü gravür sanatçısı Hayter’in “Atelier 17”sindeki bir Türk öğrenci olan babama yer verdiği makalesinde gravürü: “Baskı resim denilince ilk akla gelen teknikler gravür, taş baskı ve ipek baskıdır. Gravür; resim, grafik ve heykel disiplinlerinin üçünün ortak paydada birleştiği bir sanat disiplinidir. Tasarımında resimsel dilin ve desenin olmasından dolayı ‘resme’; çoğaltılabilir ve daha çok kişiye ulaşması açısından ‘grafiğe’; imgelerin ve kompozisyonun plakaların üzerine oyularak, kazınarak yapılmasıyla da ‘heykele’ yakınlık gösterir.” (Tüzün, Melihat, “20. Yy Baskı Resminde Stanley William Hayter ve Atölye 17”, ulakbilge, 41 (2019 Ekim), s.727-736). 


Asım İşler, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda, MSÜ Akademi
Gravür Atölyesi Sergisinde H. Sonnier ve Dino Gregorescu ile beraber, 1989.



Asım İşler’in Paris’teki eğitim sürecindeki hocaları ve gravüre duyduğu ilgi konusunda neler söyleyebilirsiniz? 
Bu soruya babamın cümlelerinden alıntılar yaparak cevap vermek isterim: “Ecole Nationale Superieures des Beaux Arts; Sanatın merkezi, yuvası, resmin beşiği ve tarihsel sanatçılar geçidi: Nicolas Poussin, Louis David, Fernand Leger. Atölyeler, sınıflar, salonlar ve sürekli desen çalışılabilen model atölyeleri. Resmin, yüceliğin, ruhsal, maddesel gelişimin dekorları, bilgileri. Emektar ve bilge modeller. Atölye Cremonini’de dostluklar. Litografi atölyesi, Dayez’in sempatisi, zor teknik sorunların aşılması, ilk litografi. Hadid, Poitier, Salzmann ve Türk meslektaşlar, arkadaşlar. Atölye Greniere; gravürün temel taşları ve öğretisi. Asıl arkadaş, hoca, sanatçı S. W. Hayter. 1927’den beri dünya gravürüne vurulan sanatsal damga. Dünyanın dört bir yanından gelen sanatçı ve öğrencilerin karşılaştığı buluştuğu yer ‘Atelier 17’. Gravür sanatına olan tutkum büyüktü. Bu dünya ortamı içinde 1971’de henüz yeni başladığım sıralarda en güzel renkli gravürlerimi ortaya koydum. Çünkü merak, istem ve yaratma aşkı, bendeki öncel birikim, özgünlük ve kanıtlanma arzusu, resimlerime giren kısıtlı fakat etkili renk öğesi, grafik yapısallık ve hep var olan bana özgü konularla birleşince ortaya çıkan teknik ve estetik bütünlüktü. Üç yıl bu atölyede en az beş saat çalıştım. Hayter’in öğretilerine ilgi duydum.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, Bölüm: Paris 1970-74, sayfa 25, 2003). 

“…Yetkinliğimi ve resimsel yazımı diğer tekniklerde sınadım ve gravür sanatına da böylece gönül verdim. Metal gravür benim için en etkili çizgisel sonucu veren fakat hiçbir teknikte elde edilemeyen bir ifade biçimi olarak sanatıma eklendi. Bu nedenle Hayter, Friedlander ve Goetz’e ulaştım. Nouvelle Gravure Galerisi ile Poisson d’Or Galerisi ile ilişkiler kurdum. Resimlerimi sergiledim. Sanat ortamına yakınlaştım. (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, Bölüm: Paris 1970-74, sayfa 28, 2003). 

“Renk ve renkli bir vizyona dayanan Hayter öğretisi ve viscosite yöntemi asırlarca siyah beyaz bir anlayış ve estetik değerlere tutsak olan gravürü, geleneksel tutum ve biçimden tamamen çıkaran ancak onun tarihsel tekniksel birikimlerini aynı zamanda kullanan bir anlayışın sonucudur. Kendi yapımlarının bir kopyasını teknik olanaklara teslim eden, geleneksel anlayışı da terk ederek sanatçıyı özellikle atölyeye sokan, tümden bir yaratıcılık sürecini hedefleyen bir devrim söz konusudur. Benim araştırma ve denemeye olan yatkınlığım, bu teknikler ve resimsel bir form ve renk armonisi peşinde oluşum, gravür ile boya resim arasında bir bağı güçlendirmeyi hedefler. Çoğaltma yetkisini bir kenara bırakırsak bu tekniğin, anlatımı, resimsel öğeler ile modern anlayışta özgün biçimlere dönüştürme gücü, gravür dalında ilerlememin bir nedenidir. Bu bağlamda soyut eğilimler ve anlayışın, ilerlememde ve etkin çalışmalar ortaya koymamda önemli bir katkısı vardır. Reddi Crişhna’yı bu vesile ile tanıdım. ‘Atölye 17’de renk teknolojileri dersi veriyordu. Kendisinin çok özel gravürleri vardı. Hayter ise, 1972’de Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde açtığı boya resim sergisi ile sadece gravür sanatçısı olmadığını gösterdi.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, Bölüm: “Atelier 17” Süreci, s. 38, 2003). 

“Gravürdeki sürece yayılmış disiplin, boya resimde tepki olarak soyut dışavurumda karşılık buldu. Zaten soyuta geçişim gravürle olan bu ilişkiden çıktı. Küçük boyutları aşarak büyük boyutlarla hesaplaşmak, resimsel donanım ve teknik sorunlarla yüz yüze gelmek söz konusu oldu. Renk, çizgi, leke, noktaya indirgeme anlayışı, boya resimde tersi bir anlayışla sonuçlandı, bir tür özgürleşme, coşku kendiliğindenlik getirdi. (Özlem Altunok, Asım İşler’in 1960’tan bugüne resim serüvenini kapsayan retrospektif sergisi AKM’de, Cumhuriyet, 22.10.2003).


Asım İşler, “İstanbul-Münih”, 1973 Paris, Tuval üzerine yağlıboya, 90x120 cm. 


2015 yılında İşler’in FMV Galeri Işık’ta açılan “2. Paris Dönemi Resimleri (1987-1992)” sergisi dolayısı ile Prof. Dr. Kaya Özsezgin ile gerçekleştirdiğim röportajda Asım İşler’in Soyut-Dışavurumcu yönüyle ilgili şu açıklamalarda bulunmuştu: “Soyut dışavurumcu etiket, Asım İşler’in sanatı için çok aykırı kaçmasa da resimlerini tanımlamakta eksik bir yorumlama olur. Asım İşler, bize, çağımız insanının tatmin olmaz kimliğini yansıtacak bir ifade çeşnisinin, yalnız ona ait boyutlarını yansıtmaktan yana bir sanatçı eylemi içinde görünür. Elbette bir tür ekspresyondur bu tavır. Böyle olmakla beraber, söz konusu tavrın kendisine özgü bir tavır olmasına çok dikkat etmenin getirdiği bir sanatsal tavır, Asım İşler için çok önemlidir. Kırmızı, sarı, mavi gibi ana renklerin açıklı koyulu alaşımı, ilk bakışta kurguya dayanmayan ötekine geçildiğinde, sürüp giden bir söylemsel olgunun dipteki sesi sizi sürekli olarak kendine bağlar.” Asım İşler’in Soyut-Dışavurumcu eserleriyle ilgili siz neler söylemek istersiniz? 
İşler’in soyutlama dönemi ardından soyuta varan eserleri, özellikle 1988 itibari ile soyut dışavurumcu tarza yönelmektedir. İkinci Paris Dönemine denk gelen bu süreçte ağırlıklı dikey boydaki, açık form içeren büyük tuvaller ve büyük karton üzerine eserler üretir. 1988 yılında Paris’te Galeri Montenay ile kurduğu ilişkiler sonucunda 33. Montrouge Salonlarına 150x300 cm yağlıboya eseri ile katılan sanatçı, soyut dışavurumcu eserleri ile ilgili kendisi şu şekilde açıklamada bulunuyor: “1988 yılından başlayan evre, benim resim geçmişimde yeni bir dönem olarak görülebilir. ‘Pierro’nun Çifte Portresi’ ile kapanan soyutlama dönemi, ‘Opus 89’ adlı çalışmam ile (200x150 cm) ve diğerleri ile belirgin bir soyut resim ve dışavurumcu tutumu ve anlayışı belgeler. Bu dönemde dikey boyutlara geçiş ve geniş ebatlarda ısrarlı tutum, açık form mantığı ve renk egemenliğinin ağırlık kazanması, karakteristik özellikleri oluşturur. Bu dönem çalışmaları 1992’de Galeri Baldem ve a+A 2. İstanbul Sanat Fuarı (Tüyap-1992)’nda sergilenmiştir.” “Tuvalde büyük boyutun verdiği geniş olanaklarla heyecan ve coşku, dinamik bir üsluba dönüşerek spontan hareketli üretim serüvenini nesnelleştiriyor.” “Benim için yorum ve müdahale, analitik bakış, tavır önemlidir. Bu bağlamda form ve espasın yeniden bozulup kurgulanması ve deformasyon yetkesi asıl ilkedir. Giderek soyutlama eylemi, resimsel yaratının temelini oluşturur.” “Figüratif ve yanılsamacı referanslardan çok, yeniden kurgulanmış, sentezlenmiş hareket sürecine bağlı resimsel yapı, süreklilik ve değişim içeren, devingen boyutlara sahip kaotik düzen, bütünlük ve organik gelişim içerir. Bu anarşik ve informal yapı, enerjinin boşluğu belirleyişidir. Yüzeysellik ve derinlik, alt üst katmanlar, düzlemler bitişik ve ayrık planlar, kendini arayan hareket ve biçimin oluşturduğu bir organizmadır.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, sayfa 50, 54, 2003). 

Hayattayken O’nun eserlerini, sergilerini takip eden sanat tarihçi, yazar, Yalçın Sadak’ın İşler’in soyut dışavurum resimleri hakkındaki sözlerine bakacak olursak; “Türkiye’de ‘action painting’in ruhuna en sadık kalanlardan biri, belki de başta gelenidir Asım İşler. Karmaşadan, bulanıklıktan medet ummaya hiç yanaşmaz… Görkem yankılayan jestlerinde ne bir çekingenlik ne de bir duraklama izi var. Jest de, renk de alabildiğine kesin ve okunaklıdır. Soyut dışavurumculuk Türk resminde ciddi bir kazanımsa eğer, bu kazanımın onur burçlarından birini de O’nun adı taçlandırır.” (Yalçın Sadak, “Soyut Dışavurumda Gür Bir Soluk: Asım İşler, 2001). 

“İşler’in 1987-88 yılları itibari ile görülen Soyut Dışavurumcu çalışmaları, action-painting’e ilişkin jest ve renk gibi değerleri zengin şekilde içermektedir. Jestin uzamı ne denli genişse kendini o kadar okunur kılmaktadır. Jestin niteliği İşler’in çalışmalarının boyutlarını zorunlu olarak büyütmektedir. Eserlerinde görkem yankıyan jestlerinde çekingenlik ya da duraksama yoktur. Kesin ve okunaklı jestüel tavrı bulanıklıktan medet ummamaktadır.” (Yalçın Sadak, “Asım İşler: Aykırı Bir Ses”, Halkbank Sanat Galerisi Sergi Kataloğu, 1996). 

“1987-92 arasında İkinci kez Paris’teydi İşler ve oradan yenilenmiş bir heyecanla ürettiği bir dizi çalışmayla döndü. Bunlar arasında en değişik olanı büyük boy afişler üzerine yaptığı müdahalelerden oluşan çalışmalarıdır. Verili (kamusal) alanın tahrifi üzerinden duyumlar seferber eden bir beden politikasına işaret eder o jestler. İki özelliği hemen göze çarpmakta; lirizmi ve canlı, neşeli renkler. Bunlar ikinci Paris deneyiminde İşler’in, 70’lerin buhranlı baskısını üzerinden atmış olduğunun kanıtlarıdır önce. Sonra da bir olgunluk bileşimini haber verirler, 80’li yılların yüklü anlatımıyla, İkinci Paris deneyiminin lirizmi arasında çatılacak sağlam bir dengeyi. Asım İşler’in kariyerini bir bütün olarak karakterize eden de bu son özelliğidir kanımca. Büyük boyutlardadır ve giderek barok jestlerle örülmüştür son dönem resimleri. Rastlantısal olanın da kurucu bir değere dönüştüğü, gerilimle lirizmi bıçak sırtı bir dengede kollayan bir duyum egemendir onlara.” (Yalçın Sadak, Asım İşler “Dönemler: 1970-2007”, Mine Sanat Galerisi Sergi Kataloğu, Mart 2014).

 
Müjgan-İsmail ve Şegan İşler, Asım İşler’in “Opus 89” yapıtı önünde, 2010, Hoca Resssamlar,
Ressam Hocalar Resim Sergisi, İş Bankası Kibele Sanat Galerisi. 


Asım İşler’in Paris Afişleri Üzerine Resimler’i de çok özel bir serisidir. Hatta bu afişlere özel bir sergi de açmıştınız. Asım İşler’in Paris Afişleri Üzerine Resimler’i neler anlatır? 
Babamın vefatından sonra, 2007 yılında Mac Art Gallery’de, ‘Asım İşler Anısına Paris Afişleri Resimleri’ başlığı ile sadece bu eserlerinden oluşan bir sergi gerçekleştirmiştik. İkinci Paris döneminde üretimine kattığı Paris Sokak Afiş Resimlerine, basılı imgelere duyduğu ilgiyi İşler şu şekilde açıklamakta: “Özellikle reklam afişlerinin kent insanının yaşamında önemli yer tuttuğu bir gerçek. Son derece etkili, yönlendirici ve toplumun psiko-sosyal yapısını biçimlendiren bir araçtır afiş. Sunduğu dünya imajı son derece yapay ve kandırıcı; Aile her zaman sağlıklı ve mutlu, çocuklar güzel, insanlar bakımlı ve şık... İnsan ve meta ayırt edilemeyecek kadar birbirine dönüşmüş, birbirini takdim eder durumdadır. Hayatımız bu yapay göstergelerle kuşatılmış adeta. Beni müdahaleye kışkırtan onların korunmuş düzenini bozmaya yönelten bu özellikleri. Ancak zaman zaman bu hesaplaşma salt plastik kaygılar düzeyinde de seyretmiştir. Lami Galeri’deki sergimde yer alan çalışmalarıma kaynaklık eden afişleri, Paris’te topladım ve boyadım. İmajlarla bir hesaplaşmanın varlığı kesin. Ama dediğim gibi kimi yerde de resimsel değerleri ifade olanakları açısından ilgimi çekti.” (Lami Sanat, Asım İşler ile Söyleşi: 15 Mart 1990). 

“Günümüzde insanları çevreleyen resimsel imgelerin günlük yaşamdaki etkisi yeni bir iletişim ve resimsel metafor oluşturuyordu. Bu bağlamda Paris Sokak afişleri beni çok ilgilendirdi. 175x125 cm boyutunda bu basılı imajlar üstünde resimsel müdahale ile çalışmalara koyuldum. Gerek özel atölyemde gerekse daha sonra ENSBA (Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu)’daki görevim süresince ikamet ettiğim atölyede onlarca resim yaptım.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, sayfa 48, 2003). 

Asım İşler’in çalışmaları Victoria and Albert Museum (Londra), Bibliothèque nationale de France-Paris gibi dünyanın sayılı müzelerinde ve pek çok özel kişi ve kurumların koleksiyonunda bulunuyor. Başka hangi müze ve koleksiyonlarda eserleri yer alıyor? 
Victoria and Albert Museum/Londra, Bibliotheque National de France/Paris, Cité International Des Arts Association Koleksiyonu/Paris, “Atelier 17” Koleksiyonu (Yeni adıyla “Atelier Contrepoint”)/Paris, Türkiye Kültür Bakanlığı Koleksiyonu, İstanbul - Ankara - İzmir Resim ve Heykel Müzeleri, DEMSA Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı Müzesi, Elgiz Müzesi, Arkas Koleksiyonu, Selçuk Yaşar Müzesi-İzmir, Akbank ve Ekonomi Bankası gibi yurt içi ve yurt dışında pek çok özel kurum, müze ile önemli kişisel koleksiyonlarda yapıtları yer almaktadır.

 
Asım İşler, Tüyap 2. İstanbul Sanat Fuarı, Kişisel Sergisi Emlak Bank Sanat Galerisi, 1992. 



ASIM İŞLER ÖZGEÇMİŞ (1941-2007) 
1941 yılında Tirebolu’da dünyaya gelmiş olan Asım İŞLER, yaşamı boyunca resim sanatına olan yaşamsal ilgi ve tutkusunu geliştirerek bu sanatın temel formlarında ve tekniklerinde yapıtlar ortaya koymuş çağdaş Türk resminin önemli bir temsilcisidir. Yapıtları yağlıboya tuvaller, akrilik tuvaller, gravürler, litografiler, Paris afiş resimleri, karton üzerine akrilik, suluboya, pastel ve guaj eserler olarak çeşitlilik göstermektedir. 1966 yılında Cemal Tollu, Neşet Günal, Sabri Berkel gibi hocalar ile çalışarak İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisini bitiren İşler, 1970 -74 yılları arasında Devlet Avrupa konkurunu kazanarak resim ihtisası için Paris’e gitmiştir. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde Boya resim, Gravür ve Litografi atölyelerinde, önemli usta gravürcü S. W. Hayter ile “Atelier 17”de gravür çalışmış bu sanatın tüm derinliklerini öğrenmiştir. Sorbonne Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Doktora çalışması yapmıştır. 1974’te Paris’ten dönünce İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi)’nde başladığı görevine 2003 yılına kadar devam eden İşler’in sanatının ilk dönemini 60 ve 70’li yıllarda yaptığı realist, sosyo politik gerçekliği yansıtan fügüratif eserleri oluşturmaktadır. Sanatçı, Salon des Realitées Nouvelles/Paris (1974), Salon de Jeune Peinture (1974) Musée d’Art Moderne/Paris, 33. Salon de Montrouge (1988) Galeri Montenay/Paris, “De Bonnard a Baselitz” (1992) / Bibliothéque Nationale de Paris/Paris, “PARISTANBUL” (1990) Cité Internationale des Arts/Paris gibi yurtdışında pek çok sergide Türkiye’yi temsil etmiştir. 2007 yılında kaybettiğimiz Türk resim sanatının önemli temsilcisi İşler’in 1960 ve 70’lerde yaptığı realist eserleri figüratif dönemini yansıtırken, 70’lerin sonunda yapıtları soyutlama dönemine girer. 80’lerin ortası itibariyle de özellikle 1987-92 tarihleri arasında öğretim üyesi olarak bulunduğu, sergilere katılıp eserler ürettiği, çalışmalar yaptığı İkinci Paris Dönemi’nin ilk yıllarından itibaren, Soyut dışavurumcu tarzda karar kılıp, ağırlıklı olarak büyük dikey boyutlara geçerek, geniş ebatlarda ısrarcı, açık form mantığı ve renk egemenliğinin ağırlık kazandığı yapıtlar üretmeye başlamıştır. Özellikle bu dönemde Paris’te yaptığı büyük boyutlu resimlerinden “Hayal Ülkesinde Gezinti” (karton üzerine yağlıboya, 150x3000 cm, 1988) adlı eseri Galeri Montenay tarafından 33. Montrouge Salonları’nda 1988 yılında sergilenmiştir. 1987-1992 yılları arasında Fransız hükümetinin daveti ile çeşitli defalar Fransa’da bulunan İşler, 1989-90 yılları arasında Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu E.N.S.B.A.’da, 1991 yılında da Paris Dekoratif Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu (Ecole Nationale Superieur Des Arts Decoratifs E.N.S.A.D.) ile de eğitsel ve sanatsal ilişkiler çerçevesinde, karşılıklı öğretim üyesi-sanatçı-sergi değişimi gerçekleştirmiş, yine bu dönemde Sorbonne Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi gravür atölyesinde de profesör olarak dersler vermiştir. Çağdaş resimde evrensel anlayışta ve soyut ekspresyonist eğilimde yapıtlar ortaya koyan İşler, 2003 yılında AKM Büyük Salon’da “Üç Şehir, Resim ve Ben” başlıklı Retrospektif Resim sergisini gerçekleştirmiştir. 2007 yılında vefatına kadar yurtiçi ve yurtdışında 35 kişisel sergi, 150’ün üzerinde karma sergi, bienal, trienal ve fuar etkinliğine katılmış olan İşler’in Victoria and Albert Museum-Londra, Bibliotheque National de France-Paris, Cité International Des Arts Association Koleksiyonu- Paris, Türkiye Kültür Bakanlığı Koleksiyonu, İstanbul - Ankara - İzmir Resim ve Heykel Müzeleri, DEMSA Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı Müzesi, Elgiz Müzesi, Arkas Koleksiyonu, Selçuk Yaşar Müzesi-İzmir, Akbank ve Ekonomi Bankası gibi yurtiçi ve yurtdışında pek çok özel kurum, müze ile önemli kişisel koleksiyonlarda yapıtları yer almaktadır. 1975 yılında Görsel Sanatlar Derneğinin kurucu üyesi olup yönetiminde yer almakla birlikte, 1986 yılında çalışmalarına başlayan Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin de kuruluşunda bulunmuş olan İşler, aynı zamanda Soyheby’s’in 1996 yılında Londra’da düzenlediği Türk resim müzayedesine katılan ilk sanatçılarımızdandır. 

BİLGİ İÇİN 
Arts Club İstanbul Bebek, Yoğurtçu Zülfü Sokağı No 4, 34342 Beşiktaş/İstanbul 
Telefon: 0532 775 88 95

27 Haziran 2021 Pazar

ARAMİS KALAY’IN KİŞİSEL SERGİSİ AMERİKA’DA AZİZ SANCAR TÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’NDE AÇILDI

Fotoğraf sanatçısı Aramis Kalay'ın 14. Kişisel sergisi "Streetwise İstanbul", Amerikalı yazar Meghan Nuttall Sayres'in metinleri eşliğinde, ABD Kuzey Carolina'da kuruculuğunu Nobel Kimya Ödülü sahibi Prof. Aziz Sancar ve eşi Gwen Sancar'ın yaptığı Chapel Hill şehrindeki Sancar Türk Kültür ve Topluluk Merkezi'nde açıldı. Sergi 22 Ağustos 2021 tarihine kadar görülebilir. İstanbul’un sokaklarında “Ötekini Kendi Gibi Görme” fikrinden yola çıkarak hazırlanan sergi, insan hikâyelerinin fotoğraflarından oluşuyor. Projenin ilk tohumlarını 1985’den beri birçok kez Türkiye’ye gelen Meghan Nuttall Sayres attı. “Streetwise İstanbul” sergisi, İstanbullu fotoğrafçı Aramis Kalay ile Amerikalı yazar Meghan Nuttall Sayres’in halktan insanların sözleri ve görüntülerini içeriyor. Alıntılar ve anekdotlarla sokak satıcıları, zanaatkarlar, metro müzisyenleri ve diğerlerinin gönüllerinden ve zihinlerinden geçenlerden ipuçları sunuyor. İlk kişisel sergisini Paris’te açan Aramis Kalay İstanbul, Ankara, Bursa, Antalya gibi birçok şehirde fotoğraflarını sergiledi. Fransa Ulusal Kitaplık (Bibliotheque National de France) fotoğraf koleksiyonuna “Gölgeler” konulu 21 eseri alınan Kalay, Amerika’daki ilk sergisini aynı proje ile Spoken şehrindeki Saranac Art Project galerisinde açmıştı. Kalay ve Sayres'in bir araya gelmesi ise "Günestekin Sanat Merkezi"nin uluslararası sergiler koordinatörlüğünü yürüten ortak arkadaşları Deniz Aral aracılığı ile gerçekleşti. İstanbul sokaklarında yapılan bu çalışmaya Alara ve Tuana Çelik çevirmenlik yaparak katkıda bulundular. "Streetwise İstanbul" ekibi üç yıla yayılan bir sürede İstanbul Boğazı'nın iki yakasındaki mahalleleri keşfederken İstanbul sakinleri hakkında geniş bilgiler edindiler. Aramis Kalay ve Meghan Nuttall Sayres bu serginin ABD ve Avrupa'nın birçok şehrinde gösterilerek Batılıların, Yakın ve Ortadoğu'da yaşayan insanlara karşı oluşan önyargıların aşılması umudundalar. Sergi 20 Haziran - 22 Ağustos 2021 tarihleri arasında Chapel Hill şehrindeki (Kuzey Carolina/ABD) SANCAR TÜRK KÜLTÜR VE TOPLULUK MERKEZİ sergi salonunda ziyaret edilebilir. Bilgi için: Aramis Kalay aramiskalay@yahoo.com Meghan Nuttall Sayres Meghansayres1@gmail.com

30 Mayıs 2021 Pazar

SANAT DÜNYASINDAN FARKLI KUŞAKLARDAN ALTI GÜÇLÜ İSİM 15. CONTEMPORARY İSTANBUL’A GALERİ DİANİ İLE KATILIYOR

Sanatseverlerin ve koleksiyonerlerin yakından takip ettikleri Ahmet Yeşil, Şükrü Karakuş, Tuba Önder Demircioğlu, Feyzan Alasya, Nilüfer Yıldırım ve Kadir Akyol 1-6 Haziran 2021 tarihleri arası yapıtlarını 15.Contemporary İstanbul’da (Galeri Diani’de) sergileyecekler.


Ahmet Yeşil.


40. sanat yılını iki yıl önce kutlayan sanatçı Ahmet Yeşil 15. Contemporary İstanbul’a “Kırılgan İmge” ve “Sor(Ma)” serileriyle katılırken, kendisine has çizgisini daha yalın ancak çok çarpıcı bir anlatımla ifade ediyor.

İspanya’da yaşayan ve üreten deneyimli sanatçı Şükrü Karakuş Neo-pop diyebileceğimiz bir estetikle bizi çok zengin bir tekno-urban içine daldırıyor yapıtlarıyla. Kendi kültürünü ve Akdenizliliğini evrensel bir dilin yetkinliğiyle anlatıyor izleyiciye.

Çok farklı teknikleri bir arada yetkinlikle kullanabilen nadir seramik sanatçılarından olan Tuba Önder Demircioğlu, son derece kırılgan görünen ancak çok sağlam ve ustaca kullandığı porselen ve stoneware malzemelerle oluşturduğu yapıtlarında formların dengesini ve akışkanlığını gözler önüne seriyor.


Son yıllarda güçlü figürleriyle kendinden söz ettiren Feyzan Alasya, imge dünyasını tuvaline yansıtan resmi, zamansız dünyalarda varolan düşle gerçeğin bireşimi olduğunu aktarırken bilinçaltını deşifre ediyor.

Sanatseverlerin yakından takip ettikleri New York’ta yaşayan ve üreten genç sanatçı Nilüfer Yıldırım, figüratif ile soyut arasında yumuşak bir geçişle ilerleyen nadir sanatçılardan. Yapıtları bir kişi ile veya herhangi bir yerde hatırlanan deneyimleri; pencerelerden manzaralardan, insanlarla günlük karşılaşmalardan, her türlü duygusal durumu, direkt ve yalın bir şekilde aktarıyor.

Adından sıklıkla sözettiren genç ve dinamik sanatçı Kadir Akyol, sanat tarihinin portre geleneğinin mirasını, zengin bir kaynak olarak kullanırken farklı tarihsel dönemlerden ve kültürel bağlamlardan seçtiği imgeleri, son derece çağdaş bir dille bir araya getiriyor. Sergiye Yunan tanrıları serisi ile katılıyor. Olanın ve modern resmin, lirizmin ve ironinin unsurları dinamik bir uyum içinde yan yana geliyor.

15.Contemporary İstanbul’da (1-6 Haziran) sanat yolcuğuna çıkanları çok farlı bir deneyim Galeri Diani’de (A1-302) bekliyor.


Tuba Önder Demircioğlu.



Şükrü Karakuş.


 

Feyzan Alasya.

 

 

Nilüfer Yıldırım.

 

  

19 Kasım 2020 Perşembe

YENİŞEHİR BELEDİYESİ AHMET YEŞİL SANAT GALERİSİ AÇILIYOR



Ressam Ahmet Yeşil ve Mersin Yenişehir Belediyesi’nin uzun süredir mekânsal tasarımı, kavramsal altyapısı ve sanatsal programı üzerinde çalıştıkları Ahmet Yeşil Sanat Galerisi, 21 Kasım 2020 tarihinde retrospektif nitelikteki “Yer, Zaman ve Mekan Ahmet Yeşil Resim Sergisi” ile kapılarını açıyor. 2014 yılından bu yana Mersin’de gerçekleşen birçok kültürel ve sanatsal faaliyete ev sahipliği yapan Atatürk Kültür Merkezi binasında açılan Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi ve Yenişehir Belediyesi Sanat Galerisi, şehirde gerçekleşecek kültürel ve sanatsal etkinlikleri daha da geniş bir boyuta taşıyor.


Bir şehri şehir yapan, diğer kentlerden farklı kılan en temel özelliklerden biri yetiştirdiği bilim insanları, sanatçılar, şairler, düşünce insanlarının yanı sıra inşa ettiği kültürel yapılardır. Bu bağlamda Ahmet Yeşil, Mersin Belediyesi ve Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit’in özverili çalışmalarıyla geliştirilen Atatürk Kültür Merkezi, Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi ve Yenişehir Belediyesi Sanat Galerisi, zengin kentli kültürün, sanatsal işbirliğinin önemli örneklerinden birini teşkil ediyor.

Bugüne kadar açtığı 138 kişisel sergi, 367 karma ve yarışma sergisi ve 24 ödülün yanı sıra Mersin kentinin sanat yaşamına da önemli katkılarda bulunan Ahmet Yeşil, 41. Sanat Yılı’nda bir sanat galerisine ismi verilerek onurlandırılıyor. Kültür Bakanlığı Mersin Güzel Sanatlar Galerisi Sanat Kurulu Sergi Seçici Üyesi, Mersin Büyükşehir Belediyesi Sanat Galerisi Sergi Değerlendirme Sanat Kurulu Üyesi, Mersin Büyükşehir Belediyesi Mersin Beş Kavşak Heykel Yarışması Jürisi, İstek Vakfı Okulları Resim Yarışması Jürisi, Yenişehir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi Seçici Kurul Başkanı gibi faaliyetleriyle, kentin kültür gönüllüleri arasında önde gelen isimlerden biri olan Ahmet Yeşil, adeta doğduğu ve sanat çalışmalarını devam ettirdiği şehir ile bütünleşmiş ikon bir isim. Ayrıca atölyesini gençlere açarak, bugün Türkiye sanat camiasının önemli isimleri arasında yer alan onlarca Mersinli sanatçının yetişmesinde de büyük emek vermiştir.


Mersin Yenişehir Belediyesi ile Ahmet Yeşil’in uzun süredir üzerinde çalıştığı Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi ve Yenişehir Belediyesi Sanat Galerisi, çağdaş bir sanat mekanının tüm ihtiyaçları göz önünde bulundurularak tasarlanmış. Galeriler, kendi duvarlarının yanı sıra özel tasarım 50 adet hareketli panosuyla, son derece esnek ve geniş sergileme imkanına sahip. Bu sergileme sistemine özel ışıklandırma sistemi de eşlik ediyor. Her iki galeri için hazırlanan yıllık sanat takviminde, kentin ihtiyaçları doğrultusunda sergilerin yanı sıra konferanslar, söyleşiler, panellere de yer veriliyor.

Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi ve Yenişehir Belediyesi Sanat Galerisi’nin yoğun programı, Atatürk Kültür Merkezi’nin halihazırdaki aktif kültürel atmosferinin daha da güçlendirilmesinde önemli rol oynayacaktır. 28.000 metrekare alan üzerine kurulmuş olan Atatürk Kültür Merkezinin 22.000 metrekarelik kapalı alanında sanat etkinlikleri için 1500 kişilik Cumhuriyet Salonu, 500’er kişilik Barış ve Özgürlük Salonları olmak üzere 3 adet salon bulunuyor. Cumhuriyet Salonu ve Barış Salonu ayrıca orkestra çukurunu da sahip. 260 metrekarelik alana kurulu Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi ve 240 metrekarelik alana sahip Yenişehir Belediyesi Sanat Galerisinin açılışı Mersin şehri için olduğu kadar, ülkemiz için de önemli bir kültürel mihenk taşıdır.


Ahmet Yeşil, Sesler ve İzler, 2019, tuval üzerine yağlıboya, 130x98 cm.


Yenişehir Belediyesi Ahmet Yeşil Sanat Galerisi’ndeki “Yer, Zaman ve Mekan Ahmet Yeşil Resim Sergisi” 20 Kasım – 16 Aralık 2020 tarihlerinde izlenebilir.

Bilgi İçin:
Mersin Yenişehir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi
Telefon: (0324) 290 53 10
http://yenisehirakm.com/

www.yenisehir.bel.tr

14 Eylül 2020 Pazartesi

REACH GEBLO: “ALEGORİK TEŞHİS”

Reach Geblo, İ.G., 2020, kontrplak üzerine karışık teknik, 243x103 cm.



Labirent Sanat
, Beyoğlu’ndaki yeni mekanında 17 Eylül - 31 Ekim 2020 tarihleri arasında Reach Geblo’nun “Alegorik Teşhis” isimli ilk kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. “Alegorik Teşhis” sergisi; herkese ait olan, herkesin görmekte özgür olduğu fakat üretim sürecine yabancı oldurulan hali sergilemektedir. Tuval olarak duvarları kullanan ve grileri renklendiren sokak sanatçıları hayatı boyunca sergilere gidemeyecek olan insanlara önerilerini sunarlar. Tek renkli hayatı kendi imzalarıyla çok renkli kılarlar; sabah karanlığında başlayan rutin hayatlar fark etmeksizin renklenir, istemeden düşünürler. Artık sanat her yerdedir.


Reach Geblo, O.Ö., 2020, kontrplak
üzerine karışık teknik, 220x170cm


Grafiti sanatçısı olan Reach Geblo, “Alegorik Teşhis” isimli Labirent Sanat’taki ilk kişisel sergisinde tuvalleştirdiği duvarları sergi alanına taşıyarak hem deneyimini aktarır hem de eğitimli ve yetkin eliyle resimlerini paylaşır. Sergideki tüm portreler tanıdığı, bir şeyler paylaştığı arkadaşlarının portreleridir. Herhangi birilerinin resmini yapmaz, tanışlarının yüz ifadelerini zaman zaman izleyiciyle göz göze getirir zaman zaman saklar. Portrelerin üzerlerindeki mavi ve kırmızı renkler birer renk değil, tüm sokak deneyimini yaşarken önce sesiyle uyaran sonra da grileri bozmayı yasaklayanın ışığıdır. Mavi ve kırmızı, en soğuk ve en sıcak ana renklerdir, mavi uzaktan kırmızı da yakından çok net hissedilir.

 

Sergide Reach Geblo, yaşadıklarını şahitleriyle birlikte izleyiciyle paylaşmaktadır. Sokaktaki özgür ve eş zamanlı kısıtlı alanı sergi mekanına taşır. Her bir tuval farklı malzemeleriyle kalıcılıklarını hissettirirler çünkü sokakta bu resimler her an gri bir boyayla örtülme tehlikesindedirler. Sergideki heykel-yerleştirme, sanatçının kendisinden yola çıkarak tüm sokak sanatçılarının yaşadıklarını karşı anıta dönüştürür.

Reach Geblo’nun “Alegorik Teşhis” isimli kişisel sergisi 17 Eylül – 31 Ekim 2020 tarihleri arasında Labirent Sanat’ta görülebilir.

 

Labirent Sanat

Çatma Mescit Mah. Tepebaşı Cad. No:56 K:2 34430, Beyoğlu / İstanbul

Ziyaret saatleri: Salı – Cumartesi | 11.00 – 19.00

12 Eylül 2020 Cumartesi

BÜYÜK YEŞİL DÜNYANIN BÜYÜCÜSÜ: NADİDE AKDENİZ

Adem ve Havva.

Özgü üslubuyla, doğa ve insanın, organik ve suni dünyanın, gerçeklik ve kurgunun çarpıştığı sahneler yaratan Nadide Akdeniz’in kişisel sergisi “Büyük Yeşil Dünyanın Büyücüsü” 24 Ekim 2020 tarihine kadar Kasa Galeri’de izlenebilir.

1970’li yılların başından bu güne değin üretimini aralıksız bir şekilde sürdüren Nadide Akdeniz’i tanımlayan en yerinde ifade “büyük yeşil dünyanın yeşil büyücüsü”dür. Nadide Akdeniz, toplumsal, kültürel, ekolojik, politik ve tinsel dünyaları kesiştiren, iç içe geçiren masalsı yeşil sahneler kurar. Sanatçının bitkiler, ağaçlar, yapraklar, sarmaşıklar, meyveler ve çiçeklerle yaşamaya ve hareket etmeye başlayan organik evreni tuval yüzeyini bütünüyle kaplayarak sanatçının adıyla özdeş üslubu haline gelen florasını oluşturur. Sanatçının düşsel peyzajları onun bir bakıma büyülü yeşil mahlasıdır. Nadide Akdeniz güçlü, yalın ve ifadeci bir öze sahip üretimlerinde her bir yaprağı, bir çayırdaki her bir ot sapını, bir çalının dallarının her bir uzantısını katışıksız renkler ve açık seçik kontürlerle resimler ancak bu bilinçli titizlik ve yalınlık, doğaya gözlemci bir betimleme ile bakmak gibi sıradan bir gerekçeye sığamaz. Sanatçı daha çok doğanın içinden biçimleri ve renkleri alıp kendi özgün yaratımıyla şekillenen yeni bir “doğa” yaratmakla ilgilenir.

 

Adem ve Havva.


Nadide Akdeniz’in fantastik-gerçekçi dünyasında sıradan yaşamın göstergeleri olarak beliren nesneler topluma/insana/zamana işaret eden semboller olarak varlık kazanır. Beyaz bir örtü, bir çaydanlık, bir şapka, demlik, sandalye, ayakkabı, manken ya da oksijen tüpünün düşünsel, psikolojik ve sosyo-kültürel açılımları yüklü metaforlar olarak resimlerinde yerini alır. Kimliğin kültürel yükleri, yaşamın dişil döngüsü, kadınlık, erotizm ve cinsellik konuları hiç de ürkek olmayan dişil bir sembolizm içinde kendini gösterir. Akdeniz, üretimlerinde 1990’lı yıllardan itibaren nesne, form ve durumları birbiriyle kaynaştırır.

Nadide Akdeniz 2019-2020 tarihli yağlıboya tuval resimlerini, karakalem desenlerini ve videografik çalışmasını içeren kişisel sergisi “büyük yeşil dünyanın büyücüsü” 24 Ekim tarihine kadar Kasa Galeri’de izlenebilir.

 

KASA GALERİ

Bankalar Caddesi 2, Minerva Han, Karaköy, 34420 Istanbul
Telefon: (0212) 292 4939
E-posta: kasagaleri@sabanciuniv.edu
http://kasagaleri.sabanciuniv.edu/

 

NADİDE AKDENİZ: 1966 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü, Resim-Grafik Bölümünü bitirdi. Turan Erol, Adnan Turani ve Nevide Gökaydın’ın öğrencisi oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Sanat Eğitimi Bölümünden lisans diploması aldı. Bir süre grafiker olarak çalıştı. Orta öğretim ve Yükseköğretim kurumlarında, 1975 ve 1980 yılları arasında İzmir Buca Eğitim Enstitüsü’nde, 1975’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü hızlandırılmış eğitim programlarında öğretmenlik ve grafikerlik yaptı. İlk dönem resimlerinde, kent yaşamı ve insanlarına ilişkin eleştirel bir gözlem çerçevesinde, yer yer ironik öğeleri de içeren bir anlayış ağır basarken; 1990’lı yıllardan itibaren doğa ayrıntılarını fotogerçekçi teknikle yorumladığı yeni bir anlatıma yöneldi. Bu resimlerde titiz bir işçilik, mavi ve yeşil tonların egemen olduğu renkçi bir tutum dikkat çeker. Sanatçı, çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir.