3 Aralık 2021 Cuma

GALERİ SOYUT ANKARA’DAKİ İKİNCİ GALERİSİNİ ÇAYYOLU’NDA AÇIYOR

Ilgın Erdem, "Düş", 2011, tuval üzerine yağlıboya, 60x60 cm.


Ankara’nın kurumlaşmış galerilerinden Galeri Soyut, otuz bir yıllık geçmişiyle bu kez “Galeri Soyut Çayyolu” olarak ikinci bir sergileme alanıyla 4 Aralık 2021 tarihinde Başkentliler ile bir araya geliyor.

Üç katlı alanıyla daha geniş ve çağdaş bir yaklaşımla düzenlenen Galeri Soyut Çayyolu salonlarındaki açılış sergisi “Yeni Etki” adıyla çeşitliliği ile farklı disiplin ve biçemleri kucaklayıcı bir anlayışı benimsiyor. Açılışa özgü olarak düzenlenen sergi, her bakımdan karma bir özellik taşıyor. Sergilenen yapıtlarda teknik ve malzeme yönünden bir sınırlama yok. Resim (yağlıboya, akrilik, suluboya), seramik, cam, metal ve mermer heykellerin yanı sıra değişik malzemelerden oluşturulmuş çalışmalarla ziyaretçilere görsel bir şölen sunuluyor.

Sanatın, kültürel yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğinden hareketle açılan Galeri Soyut Çayyolu, şehrin gereksinimlerine karşılık veriyor. Onur ve Mehmet Subaşı tarafından oluşturulan “Yeni Etki” sergisi, çok sayıda sanatçı ile izleyici arasında bir tür kucaklaşma ve aynı çatı altında buluşma imkânı sağlıyor.



Hasan Basri İnan, "Bir Ömürlük Misafir", 2021, tuval üzerine yağlıboya, 60x60 cm.


SANATÇILAR:

Adem BAŞPINAR, Ahmet Umur DENİZ, Ahmet YEŞİL, Ali Fatih KÜÇÜKOSMANOĞLU, Ali HERİSCHİ, Ayhan ÇETİN, Baran KAMİLOĞLU, Behzat Hasan FEYZULLAH, Binnur YÜCEBAŞ, Celal BİNZET, Derya YILDIZ, Duygu AYDOĞAN, Emrah EMİR, Engin KORKMAZ, Ercan AYÇİÇEK, Ertuğrul ATEŞ, Erol PELİOĞLU, Fevzi KARAKOÇ, Firdevsi FEYZULLAH, Gülveli KAYA, Habip AYDOĞDU, Hakan CİNGÖZ, Hakan ERASLAN, Halil COŞKUN, Hasan Basri İNAN, Hasan MİRZA, Hasan SAYGIN, Hatice ARAS, Hayati MİSMAN, Hikmet ÇETİNKAYA, Hülya Kandemir KANBER, Hüseyin FEYZULLAH, Ilgın ERDEM, Kadir ABLAK, Kadir ÖZTOPRAK, Kadir ŞİŞGİNOĞLU, Mehmet Ali DOĞAN, Murat TOLGA, Müslüm TEKE, Necmettin ÖZLÜ, Nurettin AKKAYA, Orçun İLTER, Orhan UMUT, Osman AKÇA, Peruze HAMURCU, Raşit ALTUN, Samed Arda SELİM, Selahattin AYDIN, Sema ÖCAL, Sertap YEĞİN, Talat AYHAN, Tamer DERİCAN, Tansel TÜRKDOĞAN, Tolga BOZTOPRAK, Zahit BÜYÜKİŞLEYEN, Adnan TURANİ, Mustafa AYAZ, Ergin İNAN, Devrim ERBİL, Yalçın GÖKÇEBAĞ, Nuri ABAÇ, Nuri İYEM

Heykel – Seramik – Cam

Asaf ERDEMLİ, Ayşe ERGÜNER, Azimet KARAMAN, Buğra Özer, Cemil GÜÇ, Demet KAYA, Elif AYDOĞDU AĞATEKİN, Emir ÖZKAYA, Hale Feriha HENDEKÇİGİL, Metin YURDANUR, Mine POYRAZ, Mustafa AĞATEKİN, Mustafa TUĞRUL, Ramazan TİLKİ, Selçuk YILMAZ, Ufuk AKBEY


Hasan Basri İnan, "Bir Ömürlük Misafir", 2021, tuval üzerine yağlıboya, 60x60 cm.


2 Aralık 2021 Perşembe

NEDRET SEKBAN “SEÇMELER” RESİM SERGİSİ GALERİ SELVİN NİŞANTAŞI’NDA

Nedret Sekban.


Nedret Sekban'ın “Seçmeler” isimli resim sergisini 15 Aralık - 14 Ocak tarihleri arasında Galeri Selvin’in Nişantaşı galerisinde görülebilir.

1953 yılında Trabzon’da doğan Nedret Sekban, 1977 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü, Neşet Günal Atölyesi’nden mezun oldu. 1979 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’ne asistan olarak girdi. 1983 yılında aynı kurumda sanatta yeterlik diploması aldı. 1992 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde yardımcı doçent; 1995 yılında doçent oldu. 2001 yılında profesörlüğe yükseldi. 2017 yılında emekli oldu.

Nedret Sekban.


İlk kişisel sergisini 1987’de açan, figüratif bir ressam olan sanatçının resimlerinde en çok göze çarpan temalar; çingeneler, deniz, balıkçılar, dalgalar, demiryolu işçileri ve Karadeniz’e ait realist çerçevedeki gözlemleri yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Nedret Sekban’ın birbirlerinden çok farklı gibi gözüken deniz ve çingene temalarına olan saplantısı aslında onları tek bir nedene bağlı olarak seçtiğini bizlere şöyle açıklıyor: “Denetlenemezlik, benim denizlerimden başka önemli temam olan çingenelerde de vardır. Onların da tarih boyunca denetlenemeyen halleri insanda bir bağımsızlık duygusu uyandırıyor.”

Sekban, eserlerine konu olan söz konusu sıradan insanı bir fotoğraf karesinden alır gibi almamış, ona kendi yorumunu ve onda gördüğü içsel devinimi göz önünde bulundurarak yansıtmıştır. Sekban’ın eserlerinde yer alan özgün sanatsal yaratıcı ruh, işte bu aktarma sürecinde gizlidir.

 

Ödülleri:

Ahmet Andiçen Sanat Ödülleri Resim Yarışması, Birincilik Ödülü, İstanbul (1974)

Ahmet Andiçen Sanat Ödülleri Resim Yarışması, Birincilik Ödülü, İstanbul (1975)

10. DYO Resim Yarışması Ödülü, Ankara, İstanbul, İzmir (1976)

Kartal Kültür Şenlikleri Resim Yarışması Sergisi Birincilik Ödülü, İstanbul (1978) 

Cumhuriyet Senatosu Vakfı Atatürk Resim Yarışması, Mansiyon, TBMM, Ankara (1981)

Vakko Resim Yarışması, Mansiyon, İstanbul (1982)


Galeri Selvin

Abdi İpekçi Caddesi No:38 D:3, Nişantaşı İstanbul

Tel: 212.263 74 81

www.galeriselvin.com

29 Kasım 2021 Pazartesi

OMM’DAN YENİ SERGİ: "MAZİYE BAKMA MEVZU DERİN"

Mustafa Boğa, Extraneous Objects, Fine Art Baskı, 30x40 cm, Edisyon 2/5, 2017


OMM - Odunpazarı Modern Müze, “Maziye Bakma Mevzu Derin” isimli karma sergiyi 10 Aralık 2021 - 31 Mayıs 2022 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturmaya hazırlanıyor. OMM’un tüm katlarına yayılacak “Maziye Bakma Mevzu Derin” birey ve toplum arasındaki ilişkide bireye biçilen rollere, toplumsal normlara dayanan alışkanlıklara ve “öteki”yi tanımlama biçimlerine odaklanıyor.

 

Gözde İlkin, Muamma, Kumaş üzerine Karışık Medya, 147x250 cm, Fotoğraf: Ozan
Çakmak, 2014.


Odunpazarı Modern Müze 31 sanatçıyı bir araya getirdiği, “Maziye Bakma Mevzu Derin” adlı sergisinde kolektif belleğin bir parçası olarak varlığını sürdüren insanın varoluş mücadelesinde aidiyet, uyum ve meydan okuma kavramlarını inceliyor. Toplumsal normlara dayanan alışkanlıklara ve ötekiyi tanımlama biçimlerine odaklanan sergi, tabu, özgürlük ve ifade alanları gibi kavramları sosyal düzen ve bu düzenin ritüelleri üzerinden sorguluyor.

 

Nilbar Güreş, Başüstü TrabZONE serisinden, C-print, 150x100 cm, 2010


Kutuplaşan bir bireysellik anlayışının hakimiyet sürdüğü bu dönemde “ifade özgürlüğü nedir?” sorusuna da cevap arayan sergide yer alan eserler, geleneksel teknik ve imgeler üzerinden inşa edilen ortak bir paydada buluşuyor. Aidiyet, adaptasyon, kabul görmeme, meydan okuma gibi kaçınılmaz insan olma hallerini araştıran ve kutuplaşan ve çelişkili perspektiflerin yarattığı, kökleri geçmişe uzanan birey-toplum çatışmasını irdeleyen eserler, parça ile bütün, birey ile toplum arasındaki sistematik ilişkiyi anlatıyor. Zamanın derinliklerinde gezinirken kişisel ve kolektif bilinç arasında yeni bağlar keşfetme imkânı sunan seçki, izleyiciye kendisine verilen roller, belirlenen sınırlar ve alternatif hayatlar hakkında yeni fikirler veriyor, bu bağlamda içinde bulunduğu konum ve durumları yeni bir ışık altında tekrar düşünmeye davet ediyor.

 

Sinan Tuncay, Mahremi Umumi Gelin, Pigment Baskı, 80x56 cm, 5/7 + 2 AP, 2015



OMM Sergiler Direktörü Zeynep Birced, Maziye Bakma Mevzu Derin sergisine dair düşüncelerini "Maziye Bakma Mevzu Derin, 20. yy’da Türkiye’de yaşanan toplumsal, kültürel ve siyasal değişimlerin bireyin varoluş çabası üzerindeki etkisi ile beraber bahsi geçen sosyolojik yapıya içkin aidiyet sorunsalına yoğunlaşıyor.

 

Sergi bugünden geçmişe bakarken, birçoğu üretimine 2000'li yıllarda başlamış; kendi köklerine dönerek bu konuyu inceleyen genç sanatçıyı, Türkiye çağdaş sanatının önde gelen isimleri ile bir araya getiriyor. Bu bağlamda bir kanon görevi gören sergi, birbirine eklemlenerek bütünlüklü bir külliyatin parçalarını oluşturan eserleri “ben ve ben olmayan” mefhumu üzerinden okumaya olanak sağlıyor." şeklinde ifade ediyor.

 

10 Aralık 2021 tarihinde açılışı gerçekleşecek sergide yer alacak sanatçılar arasında Ali Elmacı, Antonio Cosentino, Aydan Murtezaoğlu, Bengisu Bayrak, Can İncekara, CANAN, Cansu Yıldıran, Damla Yalçın, Eda Çekil, Fatma Bucak, Gözde İlkin, Halil Altındere, Hasan Özgür Top, İhsan Oturmak, Kezban Arca Batıbeki, Manolya Çelikler, Memed Erdener, Mustafa Boğa, Nancy Atakan, Nilbar Güreş, Nur Koçak, Olgaç Bozalp, Pınar Yolaçan, Ramazan Can, Rehan Miskci, Sinan Tuncay, Şener Özmen, Şükran Moral, Zehra Çobanlı, Zeren Göktan ve Zeyno Pekünlü bulunuyor.  

 

OMM Hakkında

Dünyaca tanınan Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma and Associates’ın (KKAA) imzasını taşıyan ve etkileyici tasarıma sahip 4,500 m²’lik müze alanıyla OMM, eğitim programları, seminerler, sanatçı buluşmaları, atölye çalışmaları ve dinamik sergi programıyla kültürel gelişimin artırılmasını ve gençlerin sanatsal birikiminin güçlenmesini hedefliyor. Polimeks Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve koleksiyoner Erol Tabanca tarafından Eskişehir’de kurulan ve 8 Eylül 2019 tarihinde kapılarını ziyaretçilerine açan OMM’da koleksiyon sergilerinin yanı sıra, farklı disiplinlerden çağdaş sanatın uluslararası isimleri evrensel bir bakışla süreli sergi programında yerini alıyor.

OMM’da gerçekleşen güncel sergi, etkinlik ve eğitim programlarını takip etmek için www.omm.art adresini ziyaret edebilirsiniz. Ziyaret saatleri, bilet fiyatları, rehberli turlar ve ulaşım hakkında detaylı bilgi için: https://www.omm.art/tr/ziyaret

 

omm.art | @ommxart

28 Kasım 2021 Pazar

ZEKİ SUBAŞI EN İYİ YÖNETMEN ÖDÜLÜNE LAYIK GÖRÜLDÜ




Zeki Subaşı’nın Yapımcılığını ve Yönetmeliği'ne imza attığı ‘Bizim İçin’ Belgeseli, Brüksel Capital Film Festivali’nde ‘En İyi Yönetmen’ ödülüne layık görüldü. Brüksel Capital Film Festivali’nde ‘En iyi yönetmen Ödülü’nü alan ‘Bizim İçin’ belgeseli; Dünya’nın En zehirli noktası olarak bilinen, Endonezya’daki Kawahİjen Volkanik Dağı’nda hayatını tehlikeye atarak, sülfür madenciliği yapan bölgedeki tek kadın madenci Nanda’nın ailesini ayakta tutmak için yaptığı fedakarlıklarla dolu yaşamına odaklanıyor. 




Kadın sorunları, çevre kirliliği, gelir dağılımı dengesizliğinin toplum ve insan yaşamındaki ağır etkileri ile evrensel sorunlara dikkat çekmeyi başaran belgesel, Kadın öykülerini aktaran bir üçleme serisinin ilki. Zor koşullarda gerçekleşen filmin çekimi sonucunda Festival’de En İyi Yönetmen Ödülüne layık görülen filmin yapımcısı ve yönetmeni Zeki Subaşı, “Dünyada şahit olunması gereken çok hikâye var, Dünya artık bizim gözümüzden bu yaşamlara şahitlik ediyor” açıklamasını yaptı. 



Yönetmenlik kariyerine 2008 yılında başlayan Subaşı Türk belgeselciliğinde birçok ilke imza attı. Pakistan’dan, Madagaskar’a, Endonezya’dan Meksika’ya farklı coğrafyalarda belgeseller çeken yönetmen, TRT Belgesel de 6 yıldır yayınlanmakta olan ‘Bir Dünya Yaşam’ serisinin hem yapımcılığını hem de yönetmenliğini yapmaktadır.









8 Kasım 2021 Pazartesi

AHMET YEŞİL “SESLER VE İZLER” SERGİSİYLE TATARİSTAN CUMHURİYETİ DEVLET RESİM SANATI MÜZESİ’NDE

Ahmet Yeşil, “Sesler ve İzler - Sounds and Marks 1”, 2018, tuval üzerine yağlıboya, 150x120 cm.



İlk resim sergisini açtığı 1979 yılından bu yana aktif olarak sanat yaşamının içinde yer alan ve yurtdışında açtığı sergilerle ülkemizi birçok defa temsil eden Ahmet Yeşil, şimdi de
“Sesler ve İzler” temalı sergisiyle 16 Kasım 2021 – 16 Ocak 2022 tarihleri arasında Tataristan Cumhuriyeti Devlet Resim Sanatı Müzesi’nde izleyicilerle buluşuyor. 42 yıldır sanatı hayatı, hayatı sanatı, atölyesi mabedi olan sanatçı, bugüne kadar 110 kişisel sergi açmış, 300 karma ve yarışma sergisine katılmış, 24 ödül almıştır.


Tam anlamıyla ‘nev-i şahsına münhasır’ olarak tanımlanabilecek bir fırçaya sahip Ahmet Yeşil, Dünyadaki ve Türkiye’deki moda akımları çok yakından takip etse de o kendi gerçeğinden vazgeçmemiş, yıllar içinde fırça darbeleri ile tuvaline aktardığı özlemleri, tutkuları, heyecanları, duyguları, düşüncüleri, acıları, mutlulukları onu nereye götürdüyse, sanatı da o bağlamda gelişmiş, bugünkü gücüne ulaşmıştır. Özellikle ve ısrarla belirtilmesi gereken nokta ise, dünyadaki hiçbir sanatçıyla karşılaştırılamayacak ve Ahmet Yeşil tarzı olarak anılan görsel bir dil yaratmış olmasıdır.


Ahmet Yeşil, “Tarihsiz Günlükler”, 2016, tuval üzerine yağlıboya, 120x90 cm.



Ulusal ve uluslararası müze, kurum ve özel koleksiyonlarda onlarca eseri bulunan Ahmet Yeşil, “Sesler ve İzler” serisiyle ilgili kaleme aldığı yazısında şunları aktarıyor: “Ses, tüm duyu ve birikimleriyle sanatçıya da hiç beklemediği sorular sorar. Bir uçurum kenarında duruşun bilince etkisidir. Bilincin yaratığı ses dalgalarının geride bıraktığı dilin izleri de gerçekte onunla beraber izleyiciyi de sürükler bu serüvenin içine. Bu izler yaratının ses dalgalarının zaman zaman duyamadığımız, sormaya başladığımız anda duyduğumuz gerçekte eserin bize seslenişi, kurduğumuz iletişimle bizi etkileyen imgelerdir. İzler dediğimiz gerçek, bu imge duyumsaması izleyicinin kendi hakikati üzerinden duyumsadığı imlerdir…”

BİLGİ İÇİN
Tataristan Cumhuriyeti Devlet Resim Sanatı Müzesi
Modern Sanat Galerisi
Kazan, Karl Marks Cad., No:57


Ahmet Yeşil, “Kırılgan İmge - Fragile Image”, 2021, tuval üzerine yağlıboya, 100x85 cm.



4 Ekim 2021 Pazartesi

SOYUT EKSPRESYONİZM VE GRAVÜRÜN BÜYÜK USTASI ASIM İŞLER SEKSEN YAŞINDA

Çağdaş Türk resim sanatının Paris ekolünden Soyut Dışavurumcu temsilcisi, ressam ve gravür sanatçısı Asım İşler (1941-2007)’in, sekseninci doğum yıldönümü dolayısıyla, 30 Eylül - 18 Aralık 2021 tarihleri arasında Arts Club İstanbul’da, “Yaşam ve Güç” başlığı ile sergilenmemiş eserlerinin yer aldığı resim sergisini ve sanatçının yaşamını kızı Şegan İşler ile konuştuk. 

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Asım İşler, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi
Gravür Atölyesi’nden, 2003. (Sağdaki Eser "Opus 20", 1992, tuval üzerine akrilik, 200x150 cm, Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonunda bulunmaktadır).














Asım İşler, MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Gravür Atölyesi’nden, 2003. Sevgili Şegan İşler, babanız ressam ve gravür sanatçısı Asım İşler (1941-2007)’in, sekseninci doğum yıldönümü dolayısıyla, 30 Eylül - 18 Aralık 2021 tarihleri arasında Arts Club İstanbul’da, “Yaşam ve Güç” başlığı ile sergilenmemiş eserlerinin yer aldığı, bir resim sergisi düzenliyorsunuz. Bu sergi ile ilgili neler söylersiniz? 
Babam Asım İşler, yaşasaydı seksen yaşında olacaktı. Onun doğum yıldönümü dolayısıyla düzenlediğiniz bu sergi, son dönemine ilişkin sergilenmemiş eserlerinin yer alması açısından önemli. Serginin ‘Yaşam ve Güç’ başlığını ise, resim yapmanın Asım İşler için bir yaşam tarzı ve güç olduğunu; ayrıca evrensel gerçekliği irdelemek, hayatı olumlamak ve toplumla buluşmak anlamına geldiğini ifade ettiği sözlerine istinaden seçtik. Kısaca, eserler üretmek, O’nun sanatçı olarak yaşamının merkezi ve güç alma noktasıydı.


Asım İşler, “Mavi Tuna”, 2005, Mukavva üzerine akrilik, 70x100 cm.





Şegan İşler.

Asım İşler’in kızı olarak, hangi dönem eserlerini daha çok seviyorsunuz? Asım İşler’in çalışmalarına ilgi gösteren koleksiyonerler daha çok hangi dönem ya da teknikteki eserlerini beğeniyle takip ediyor? 
Asım İşler’in figüratif, soyutlama, ardından soyuta vardığı soyut dışavurumcu tarzda eserler ürettiği üç döneminin içinde, benim için hepsi değerli, hepsini ayrı ayrı beğeniyorum. Bazen yağlıboya, mürekkep ya da suluboya ile yaptığı figürlü eserler bazen yağlıboya soyutlama dönemi tuvallerini, bazen de tamamen soyut dışavurumcu büyük tuvallerini beğeniyorum. Asım İşler aramızdan ayrılalı on dört yıl oluyor, bu yıllar içinde O’nun yapıtlarını izleyen, beğenen veya satın alan sanatseverleri gözlemleme fırsatım oldu. Babamın eserlerine, yaş ortalamaları farklı olan koleksiyonerler gerek evlerinde gerekse ofislerinde yer veriyorlar. Bunlar içinde bazılarının, sırf figüratif dönem desenlerine veya sadece gravürlerine ya da soyut ama küçük boyda eserlerine hayran olup sahip olanlar olduğu gibi, büyük tuvallerini beğenenler de oluyor.



Asım İşler hem gravür, hem tuval resmi çalışan, sanatsal donanımı oldukça yüksek, ender sanatçılarımızdan biri. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? 
Resim sanatının iki temel ifade biçimi var. Biri boya resim, biri baskı resim. ‘Baskı resim’ dediğimiz gravürün temel yöntem olduğu sistemdir. Asım İşler, pentür-boya resim olsun, baskı resim-gravür olsun her ikisinin de donanımına hakim olarak kendini yetiştirmiş, geliştirmiş verimli eserler üretmiş ressam, gravür sanatçısı ve de eğitimci titrini taşımış nadir bir sanatçıdır. Türk resim sanatı tarihinde, aynı zamanda İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) atölyesini devraldığı hocası Sabri Berkel ve Paris’te ‘Atelier 17’de hocası olan S. W. Hayter ile paralellik gösterdiğini düşünüyorum. Sanatçının hem boya resme hem de gravüre eşit ağırlık ve önem verdiğini şu ifadelerinden anlıyoruz: “İstediğim zaman gravürden pentüre, pentürden gravüre atlayabilirim. Benim resmimde var olan çelişki, belirsizlik, değişim öğeleri genelde çok güçlü hissettiğimiz toplumsal bir yapılanmanın da uzantısıdır.” (Cumhuriyet Gazetesi, Röportaj, Mart 1990). 

“Gravür olsun, boya resim olsun, kendi mantığı, esprisi, ifade gücü, plastik verileri ile tasarlanır ve gerçekleşir. Kendinden koşullarda oluşur. Biri diğerine feda edilmez. Gravürden, boya resme geçme bir süreklilik sonucudur. Gravürdeki ağır süreç, boyutlardaki sınırlılıktır belki beni boya resme yönelten.” (Lami Sanat, Asım İşler ile Söyleşi, Mart 1990). 

“Ancak gravürün sınırlı çerçevesi, O’nun zengin yetkinliğini ifadede yetersiz kalıyordu denebilir ki, Asım İşler kısıtlayıcı engelleri aşarak büyük boyutlu çok renkli tuvallerle bir boya resim olayını gerçekleştirdi. Bu çalışmalar, figürlerde ışıklı dolanımlarla kendilerini var eden renkli bir evrenin vurgularını taşırlar. Ressamın arkasında daima gravür sanatçısı durmaktadır.

 

Asım İşler, “Soyut Kompozisyon EA I/VI”, 1992, Renkli metal gravür, 49x63 cm.



Net konturlar yok, renkli bütünlüğün karışımı yok, fakat resimsel elemanların yan yana ve üst üste gelen planlarıyla oluşturulan bir üçüncü boyut, gravürün aşamalı katlarla çalışmasını çağrıştırıyor.” (Dr. Alain Davesne, Arkeolog, Sanat Tarihçi, CNRS’de Araştırmacı, Paris 1993). 

 “Asım İşler eşsiz bir gravür sanatçısıdır. Gerçekten bu sanatın tüm tekniklerine egemendir. Hayran olunacak kadar iyi çiziyor. Rengi, çelik kalemi ve asidi üstün bir yetkinlikte kullanıyor. Tüm büyük gravür ustaları gibi Asım da plakalarının baskılarını kendisi yapmaktadır. Ve pres onun için tığ uç ve fırça gibi daima hükmettiği bir çalışma aracıdır. Asım İşler dünya ve insan koşulları üzerine kişisel düşüncelerini güçlü bir biçimde ifade eden kararlı bir sanatçıdır. Asım İşler ilham ve disiplini bağdaştırmasını biliyor. Bu O’nun yeteneğinin ve dehasının belirtisidir.” (Georges le Rider, Paris IV. Sorbonne Üniversitesi’nde Profesör, Paris, 1985). 

 Asım İşler, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda, MSÜ Akademi Gravür Atölyesi Sergisinde H. Sonnier ve Dino Gregorescu ile beraber, 1989. Asım İşler Gravür: Estamp-Özgün baskı resim hakkında şunları belirtir: “Gravür: Estamp-Özgün baskı resim, bir sanatsal tasarımı dayanıklı bir madde üzerinde alçaltı, yükselti oyma biçiminde oluşturma eylemi ve bu kalıptan elde edilen özgün baskı resmin adıdır. Sanatçının resimsel yaratma amacıyla bir kalıp oluşturması ve bu kalıptan da belirli sayıda orijinal resim elde edilmesidir. Sanatçı sonra belirli sayıda baskı aldığını, niteliğini, işi kendinin yaptığını imzasıyla kanıtlıyor. Sanatçı çalışacağı kalıbı oluştururken çeşitli gravür yöntemlerini kullanıyor, çalıştığı kalıpların özelliğine göre farklı yöntemler uyguluyor. Bunlar metal, ağaç, taş ve şablon, bu teknikleri ve sonuçta ortaya çıkan resmi ‘gravür’ veya ‘estamp’ adı altında toplayabiliriz. Gravürün daha değerli ve gerçek anlamda bir yaratı niteliğine dönüşmesi için sanatçının kendi kalıbını kendi hazırlaması, kendi oluşturması ve kendisinin basması gereklidir. Bu özgün diyebilmemiz için belirleyici bir nitelik olmuştur. Sanatçının resmi oluşturan kalıbı bu sanatın olanaklarını ve teknik verileri içinde eylemli olarak gerçekleştirmesi gerekir. Gravür Sanatçısı budur. Taş, ağaç ve metal en eski baskı resim kalıplarıdır. 18. Yüzyıl sonunda bildiğimiz ağaç ve metal baskıya sonradan taş baskı basıcı sistemi olan litografi de eklenmiştir. Taş baskıda aza indirgenmiş yükselti, ağaç baskıda tümsek kazının yöntemi ile aynıdır. Taş baskı düzlem değil bir tür tümsek baskı yöntemidir. Serigrafinin kökenleri ise, şablon baskıya dayanır. Şablon baskı ipeğin bulunuşundan beri kumaşlarda ve değişik kalıplarda belirli motifleri elde edebilmek için kullanılan çıkartma yöntemidir. Bir ekrandan belli bir form kesilip çıkarılır ve kalıp üzerinden mürekkep geçirildiğinde alttaki kâğıda veya düzleme geçer. Bu yöntem gelişerek pochoir yöntemi ve 2. Dünya savaşından sonra ipek elek baskı dediğimiz serigrafi yöntemine dönüşmüştür. Aynı zamanda endüstriyel bir röprodüksiyon yöntemidir. Bu iki yöntemde sanatsal amaçla özgün baskı elde etmekte kullanılır.” (Asım İşler, Şafak Uçar ile yapılmış bir röportajından kesit). 

Asım İşler ‘Baskı Resmin Orijinalliği’ hakkında şunları belirtmekte: “Geçmişte görülen sanatçı zanaatçı arasındaki işbirliği, ortak yapım geleneği, dürüstçe paylaşılan bir ayrıcalığa sahipti. Günümüzde bu ortaklığın tamamen hazıra konma ve ısmarlama biçiminde sanatçılarca istismar edilmesi, orijinal; gerçek, sanatçının asıl yapıtı olma niteliğini gündeme getirmektedir. Bireysel yaratma, özgünlük, tutarlılık ve kişiye özgü nitelikler ile tanınan modern sanat ve çağdaş yaratmanın bu karakteri, işin bölünmesi, ortak yapımı geçersiz kılmakta ve kendine özgünlüğü savunmaktadır. Bu nedenle asıl olan, sanatçının yapıtı ve orijinallik kavramı; tasarımdan gerçekleştirmeye kadar tüm aşamalarda yaratıcısının mutlak yapım ve katılımını gerektiren kısıtlı sayıda çoğaltılmış ve sanatçısı tarafından imzasıyla onaylanan yapıtları tanımlar. Çok aşamalı, çok yönlü çaba ve ilkelere dayalı bir süreç öneren gravür, orijinal baskı resim, evrensel bir dil ve ifade biçimi olarak gelişimini sürdürecektir. Bu bağlamda orijinal baskı resmin temel ilkesi, yapıtın estetik düzeyi ve bütünlüğü ise, diğer yaşamsal ve ayrılmaz ilkesi de sanatçının kendisinin tasarım, bilgi, düzenleme, uygulama ve gerçekleştirmesidir. Bu koşulları taşımayan bir diğer kişi tarafından ve bu sanata özgü karakteristik özellikleri içermeyen araç ve tekniklerle oluşturulan yapımlar doğrudan -tekrar yapım-reprodüksiyon- sayılırlar.” (Asım İşler, Gravür Sanatının Gelişim ve İlkeleri, Sabri Berkel Anısına, Mimar Sinan Üniversitesi Gravür Atölyesi Sergisi Kataloğu, Mimar Sinan Üniversitesi, 1995). 

Tüm bu bilgiler ışığında Akademilerde eğitimi verilen Özgün baskı resim sanatı teknikleri Gravür (Metal, Linol, Ağaç), Taş baskı (litografi) ve İpek baskı “Elek baskı” (serigrafi) dışında basılan Fine arts baskı ve dijital serigrafi baskılar orijinalliği sorgulanan ticari çoğaltma yapıtlardır.


 
Asım İşler, “Işık Ormanı”, 1995, tuval üzerine akrilik, 150x150 cm. (Elgiz Müzesi Koleksiyonu).




Peki, Asım İşler’in gravüre nasıl ilgi duyduğunu ve Akademide eğitimini verdiği gravürün basım aşamalarını anlatır mısınız? 
Gravüre olan ilgisini şöyle anlatıyor kendisi: “60 yıllarda İ.D.G.S.A Akademide başladığım gravürü, Paris’te özel ilgi alanı olarak atölyelerde çalışıyorum, çok yönlü, çok boyutlu, dünyasal bir fikri var. Evrensel yanını, dilinin etkinliğini ve modern sanatın içinde aldığı yeri keşfettim. Bu da bana hız kazandırdı. Birikimlerimi, sanatsal amacımı gravür dilinde gösterme şansı verdi.” (Özlem Altunok, Asım İşler’in 1960’tan bugüne resim serüvenini kapsayan retrospektif sergisi AKM’de, Cumhuriyet, 22.10.2003). 

Gravürün basım aşamalarını şöyle anlatabilirim. Metal gravür basmak için önce metal plaka temizlenir. Plakanın üzerine özel kazıma aletleri ve çelik kalemler ile deseni, tasarımı yüzeye çiziyorsunuz, sulu kazıma teknikleri yapılacaksa ardından asitte bekletilir. Asitte bekleme süresini iyi hesaplamak zorundasınız, ardından asitten arındırmak için yıkanır ve kurulanır. Metal plaka yüzeyine mürekkep verilerek önceden nemlendirilmiş gravür kâğıdına presten geçirilerek baskısı alınır. Tek plakada renkli baskı almak için plaka asitte farklı sürelerle bırakılarak farklı derinlikler elde edilir. Derinleşen yerlere farklı sertliklerde merdaneler ile renk veriyorsunuz, her bir renk için ayrı sertlikte merdane kullanılarak üst üste renk veriyorsunuz ve mükemmel baskıya hazırlıyorsunuz, plakayı prese yatırarak üzerine hafif nemli özel gravür kâğıdını yerleştirerek baskıyı alıyorsunuz ve eseri ne kadar az sayıda basarsanız o kadar değerli oluyor. Diğer adıyla “limited edition”. Babamın plakalarından çoğalttığı eser sayısı on, en fazla yirmi adet. O da çok nadir numaraladığını yani çoğalttığını gördüm. Tabi ki her baskı için plakanın üzerini temizleyip tekrar boya veriyorsunuz. Bu merdaneler, küçükten büyüğe değişik sertlikte, boyut ve ağırlıktalar. Eninin yarım metre olanını yani çok ağır olanlarını indirip kaldırmak bile çok güç gerektiren aletler. Sonuçta sanatçı yapıtlarını sayı ve tarih ile imzalıyor. Numara verme sol başa yazılıyor, kaç baskı aldığını ve o baskının kaçıncı olduğunu gösteriyor. Baskı adedi bu numaradan belli olur (3/10) on âdetin üçüncüsü demektir. E. A. (Epreuve d’Artist) ise, sanatçı özel baskısıdır, bunları sanatçı kendine ayırır (E.A. I/V) şeklinde imzalar. Bazen (E.A. Limited Edition) yazıldığı da oluyor. ‘Edisyon’ aynı tıpkı baskılara verilen isimdir. O yapıtın farklı renklendirmeleri basılmış ise, sanatçı sol başa örneğin (Variation I/III)’ yazarak numaralandırır.


 
Müjgan - Asım İşler, Galeri Artist, 
Asım İşler Sergisi, 
2004. 

Asım İşler Paris’te ilk sergisini açtığında siz sanırım üç aylıkmışsınız. Yaşamı boyunca da babanızın sanatsal etkinliklerinde hep yanında oldunuz. Babanız ile ilgili aklınıza gelen en belirgin ya da hiç unutamadığınız anılarınız hangileridir? 
Evet, abim ve ben Paris’te dünyaya geldik. Düşünün tekstil dekaratörü bir anne ile ressam bir babanın kızı olarak ben, Cité International des Arts’da oturdukları sırada doğmuşum. Babam 1974 Mart ve Mayıs’ta Paris’te ilk iki kişisel sergisini açıyor, hem gravürlerini hem de yağlıboya tuvallerini sergiliyor ve ben bu ilk sergileri annemin kucağında geziyorum. Ve ayrıca Paris’te çok önemli uluslararası karma sergilerde de Türkiye’yi temsil ediyor. Bunların arasında gravürü ile Salon des Realiteés Nouvelles (1974), büyük boy yağlıboya eseri ile katıldığı Salon de Jeune Peinture (1974) ve Musée d’Art Moderne Paris’i sayabiliriz. Babamla birlikte 2003 yılında AKM Büyük Salon’unda gerçekleşen ‘Üç Şehir, Resim ve Ben’ başlıklı Retrospektif sergisinin hazırlıklarına yardımcı olmam, benim bu konunun içine girmem için önemli bir deneyim oldu. Sergiyle aynı başlığı taşıyan kitabının editörü olarak kitabın hazırlık aşamasının içinde bizzat bulunmak, sergi sırasında AKM’de, bizden sonra Koleksiyon sergisini açacak olan değerli koleksiyoner Nahit Kabakçı ile kızına ve de o zamanki bir piyano öğrencimin velisine, babamın resimlerinden sahip olmalarına vesile olmuş olmak, hem bir ilk, hem de güzel bir hatıradır benim için.

 
Asım İşler, “Yaban Şarkısı”, 1972, Metal Gravür (Eau forte), 50x40 cm.,
(Bibliotheque National de Paris Koleksiyonu).
 

Asım İşler 1970-74 yılları arasında Paris’te yaşadığı dönemde tabii ki sadece Paris’te kalmıyor. Milano, Cenevre, Zürih, Venedik, Floransa, Roma, Brüksel, Amsterdam, Londra, Bilbao, Madrid, Barselona, Toledo, Münih, Avusturya, gibi önemli sanat merkezlerinde onlarca müze, galeri ve sergileri gezerek adeta sanat tarihinde bir yolculuk yapar. Şehirlerin sosyo-politik nabzını tutmayı asla ihmal etmez. Leonardo da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği”ni, Michelangelo, Bellini, Titiano, Tintoretto ve Veronese gibi ustaların tablolarını saatlerce inceler. Çağdaş Sanat Müzeleri’nde Carlo Carra, Boccioni, Marinetti, De Chirico ve Fontana’yı izler. Venedik Bienali’ni gezme şansını yakalar. Gezdiği şehirlerin tarihini, mimarisini, sosyal konutların bulunduğu mahallelerin, sokakların rengini de içine çeker. Cezanne’nın şehri Aix en Provence’ı bulur, atölyesini koklar. Babanızın bu sanatsal deneyimlerini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, Avrupa’nın sanat başkentinde devlet bursu ile ihtisas yapmak için Avrupa konkurunu kazanan babam, annemle birlikte Paris’te dört buçuk yıl yaşıyorlar. Paris Güzel Sanatlar Akademisi, Hayter’in ‘Atelier 17’ ve Sorbonne Güzel Sanat Fakültesi’nde ihtisas yaparken genelde yazları da tüm Avrupa’nın önemli merkezlerini gezme, görme ve inceleme fırsatını yakalıyor. Gayet meraklı, gayet ilgili, görgü ve bilgilerini Paris’teki sanat ortamı ile sınırlandırmayıp birçok Avrupa kentinin müzelerini keşfe çıkıyor, ufkunu geliştiriyor, diğer ülkelerin sanat tarihine damgasını vurmuş büyük sanatçıların eserlerini kendi ülkelerindeki müzelerde gözlemliyor, kültürel tarihsel miraslarını inceliyor, buralarda resimler yapıyor, gördüklerini resimliyor. Hepsi çok değerli, bu döneme ilişkin belgesel nitelikli hatıralar. Örneğin bir tanesi “Trouville Kıyısında” başlıklı pastel bir eseri Arkas koleksiyonunda şu anda. İspanya’da yaptığı, figüratif dönemine ait mürekkep çalışması “Boğa ve Toreador” adlı eseri de başka değerli bir koleksiyonerimizin evinde yer alıyor.

 
Asım İşler, “Bakış II”, 1990 Paris, Afiş üzerine akrilik, 170x125 cm. 



Asım İşler ülkemizin çok önemli gravür sanatçılarından biriydi. 1970’li yıllarda, Paris’te dünyaca ünlü gravürcü S. W. Hayter’in yönetimindeki “Atelier 17”de, çok önemli çalışmalar yaptı. Burada yaptığı gravürleri daha henüz 1974 yılında Victoria and Albert Museum Londra, Bibliotheque National de Paris gibi uluslararası müze ve kurumların koleksiyonuna giren Asım İşler’in gravür sanatçısı yönünü ele aldığımızda, neler söylersiniz? 
‘Atelier 17’ dünyaca ünlü usta gravürcü S. W. Hayter (1901-1988) tarafından 1927’de önce Paris’te kurulmuş, 2. Dünya Savaşı sırasında 1940’larda New York’ta çalışmalarına devam etmiş ve 1950’de tekrar Paris’te açılmıştır. Hayter’in vefatıyla ‘Atelier Contrepoint’ olarak devam etmektedir. Bu atölyede Jackson Pollock, Miro vb. dünyaca ünlü sanatçılara gravürü öğreten usta gravürcü Hayter’in atölyesinde babam da 1971-74 arasında üç yıl modern gravür tekniklerini öğreniyor, eserler üretiyor, sergiler açıyor, önemli uluslararası sergilere katılıyor ve gravürleri müzelere alınıyor. Dönüşte 1975 sonrasında, Türkiye’de sanat ortamı pek canlı değilken Varna, Lubliana, Ankara vb. bienallere, Bükreş, Balkan ülkeleri trienali, Rusya, Fransa, İngiltere, Finlandiya, Hollanda, Yugoslavya ve Kuveyt’te gerçekleşen pek çok uluslararası sergilere resimleri ve gravürleri ile katılıyor, kataloglarda yer alıyor. Sabri Berkel ve Fethi Kayaalp’in emekliliklerinden sonra Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin gravür atölyesinin asıl hocası olarak bayrağı devralıyor. Hayter’in öğretilerini, gravürün tekniklerini öğrencilerine aktarıyor. 1987-92 yılları arasında Fransa Hükümetinin daveti ile müzelerde ve üniversitelerde, Kültür Bakanlığı kurumlarında araştırma ve incelemeler yapmak ve de misafir öğretim üyesi, sergi ve sanatçı değişimi dolayısı ile Paris-İstanbul’da dönüşümlü olarak kalıyor. Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (ENSBA) ile yapılan anlaşma çerçevesinde hoca J. P. Tanguy’un yerine burada gravür atölyesinde ders verir (1989). Tanguy ise, İstanbul’da babamın yerine Akademide görev alır. Aynı şekilde 1991 yılında da Paris Ulusal Dekoratif Sanatlar Yüksek Okulu (ENSAD)’ndaki hoca Y. M. Heude’ün yerine görev alır, hoca da MSÜ Gravür Atölyesi’nde öğrencilere ders vermek üzere bir eğitim dönemi İstanbul’a gelir. Heude’ün aynı zamanda Sorbonne Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’ndeki derslerine de babam girer. Bu sırada İşler, MSÜ’deki gravür atölyesi öğrencileri için Paris’te, ‘İstanbul-Paris’ başlıklı gravür sergisini ENSBA’da 1989 yılında, ENSAD’da da 1991 yılında düzenlemiştir. Asım İşler’in Gravür atölyesi için düzenlemiş olduğu önemli sergiler şunlardır: 

“İstanbul-Paris” MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi”, Paris Ulusal Güzel Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu, Paris 1989.
“MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi” / Paris Ulusal Dekoratif Sanatlar Yüksek Okulu, Paris, 1991. 
“MSÜ Gravür Atölyesi Öğrenci Çalışmaları 1937-1987”, Atatürk Kültür Merkezi, 1987. 
“MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi”, Fransız Kültür Merkezi, 1991. 
“Sabri Berkel Anısına”, MSÜ Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi Sergisi, Mimar Sinan Üniversitesi, 1995. İşler’in bu sergi kataloğundaki “Gravür Sanatı ve Gravür Atölyesi Tarihi” ve “Gravür Sanatının Gelişim ve İlkeleri” başlıklı yazıları, akademinin hocaları, eğitimi ve tarihi hakkında önemli başvuru ve bilgi kaynaklarıdır. 

Bu yıllarda bir gravürü ile “De Bonnard a Bazelitz”, “Bibliotheque National de Paris 1992” sergisinde, özel koleksiyon seçkisinde Türkiye’yi temsil eder İşler. İstanbul’da TEM Sanat Galerisinin pek çok kez düzenlediği “Bizden ve Onlardan” başlıklı baskı resim sergilerine, bir çok yurtiçi ve uluslararası sergi, bienal, trienal ve fuarlara resimleri ve gravürleriyle katılarak kataloglarında yer alır. Boya resme paralel olarak, gravür sanatında da önceleri figüratif, sonra soyut tarzda gravürler gerçekleştiriyor İşler. Bu yaklaşımını şöyle açıklıyor: “Gravür sanatında ulaştığım son figüratif, soyut ve kaligrafik öğenin ağırlık kazandığı imge ve renkli gravürlerim, benim olgunluk ve kişisellik dönemimi yansıtır. Bu çalışmalarda çok renklilik ve simultanite, soyut dışavurum bağlamında pentürel yapıda bir anlayış gelişmiştir. Bilinç ve bilinç dışının dışavurum ve ifadesi ile buluşan dinamizm, coşkulu ve baskın bir üslup kazandı. Gravürlerimde görülen kaligrafik motif özelliği, giderek iki, üç renk eşliğinde, lirik soyut yapıda bir biçim aldı. Buradan giderek büyük boyutlu yine, siyah beyaz, çizgisel, lekesel, yazısal konseptte gravürler “Atölye Alaturka”daki çalışma sürecimde büyüyerek ortaya çıktı (2000-2001). Bu çalışmalar çizgime yeni açılım ve duyarlılıklar getirdi. Karşı Sanat Galerisi’nin, Türkiye’deki gravür sanatının geniş tabanlı sergilenmesi çabaları önem kazanmıştır. Bu amaçla oluşturulan katalogda konu ile ilgili katkım ve yazılarım ile gravür sanatının yeniden gündeme gelmesi ve tartışılmasına yardımcı olduğum düşüncesindeyim (2001). Bu çabalar gravür sanatına yeniden bakış ve bir bilanço çıkarılması doğrultusunda gerekliydi.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, sayfa 52, 2003). 

Metal Gravür zor, konsantrasyon, süreklilik, oldukça derin teknik donanım, deneyim isteyen ve çok yönlü bir sanat dalı, bakın babamın öğrencisi Prof. Melihat Tüzün hanım nasıl anlatıyor Paris’te, dünyaca ünlü gravür sanatçısı Hayter’in “Atelier 17”sindeki bir Türk öğrenci olan babama yer verdiği makalesinde gravürü: “Baskı resim denilince ilk akla gelen teknikler gravür, taş baskı ve ipek baskıdır. Gravür; resim, grafik ve heykel disiplinlerinin üçünün ortak paydada birleştiği bir sanat disiplinidir. Tasarımında resimsel dilin ve desenin olmasından dolayı ‘resme’; çoğaltılabilir ve daha çok kişiye ulaşması açısından ‘grafiğe’; imgelerin ve kompozisyonun plakaların üzerine oyularak, kazınarak yapılmasıyla da ‘heykele’ yakınlık gösterir.” (Tüzün, Melihat, “20. Yy Baskı Resminde Stanley William Hayter ve Atölye 17”, ulakbilge, 41 (2019 Ekim), s.727-736). 


Asım İşler, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda, MSÜ Akademi
Gravür Atölyesi Sergisinde H. Sonnier ve Dino Gregorescu ile beraber, 1989.



Asım İşler’in Paris’teki eğitim sürecindeki hocaları ve gravüre duyduğu ilgi konusunda neler söyleyebilirsiniz? 
Bu soruya babamın cümlelerinden alıntılar yaparak cevap vermek isterim: “Ecole Nationale Superieures des Beaux Arts; Sanatın merkezi, yuvası, resmin beşiği ve tarihsel sanatçılar geçidi: Nicolas Poussin, Louis David, Fernand Leger. Atölyeler, sınıflar, salonlar ve sürekli desen çalışılabilen model atölyeleri. Resmin, yüceliğin, ruhsal, maddesel gelişimin dekorları, bilgileri. Emektar ve bilge modeller. Atölye Cremonini’de dostluklar. Litografi atölyesi, Dayez’in sempatisi, zor teknik sorunların aşılması, ilk litografi. Hadid, Poitier, Salzmann ve Türk meslektaşlar, arkadaşlar. Atölye Greniere; gravürün temel taşları ve öğretisi. Asıl arkadaş, hoca, sanatçı S. W. Hayter. 1927’den beri dünya gravürüne vurulan sanatsal damga. Dünyanın dört bir yanından gelen sanatçı ve öğrencilerin karşılaştığı buluştuğu yer ‘Atelier 17’. Gravür sanatına olan tutkum büyüktü. Bu dünya ortamı içinde 1971’de henüz yeni başladığım sıralarda en güzel renkli gravürlerimi ortaya koydum. Çünkü merak, istem ve yaratma aşkı, bendeki öncel birikim, özgünlük ve kanıtlanma arzusu, resimlerime giren kısıtlı fakat etkili renk öğesi, grafik yapısallık ve hep var olan bana özgü konularla birleşince ortaya çıkan teknik ve estetik bütünlüktü. Üç yıl bu atölyede en az beş saat çalıştım. Hayter’in öğretilerine ilgi duydum.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, Bölüm: Paris 1970-74, sayfa 25, 2003). 

“…Yetkinliğimi ve resimsel yazımı diğer tekniklerde sınadım ve gravür sanatına da böylece gönül verdim. Metal gravür benim için en etkili çizgisel sonucu veren fakat hiçbir teknikte elde edilemeyen bir ifade biçimi olarak sanatıma eklendi. Bu nedenle Hayter, Friedlander ve Goetz’e ulaştım. Nouvelle Gravure Galerisi ile Poisson d’Or Galerisi ile ilişkiler kurdum. Resimlerimi sergiledim. Sanat ortamına yakınlaştım. (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, Bölüm: Paris 1970-74, sayfa 28, 2003). 

“Renk ve renkli bir vizyona dayanan Hayter öğretisi ve viscosite yöntemi asırlarca siyah beyaz bir anlayış ve estetik değerlere tutsak olan gravürü, geleneksel tutum ve biçimden tamamen çıkaran ancak onun tarihsel tekniksel birikimlerini aynı zamanda kullanan bir anlayışın sonucudur. Kendi yapımlarının bir kopyasını teknik olanaklara teslim eden, geleneksel anlayışı da terk ederek sanatçıyı özellikle atölyeye sokan, tümden bir yaratıcılık sürecini hedefleyen bir devrim söz konusudur. Benim araştırma ve denemeye olan yatkınlığım, bu teknikler ve resimsel bir form ve renk armonisi peşinde oluşum, gravür ile boya resim arasında bir bağı güçlendirmeyi hedefler. Çoğaltma yetkisini bir kenara bırakırsak bu tekniğin, anlatımı, resimsel öğeler ile modern anlayışta özgün biçimlere dönüştürme gücü, gravür dalında ilerlememin bir nedenidir. Bu bağlamda soyut eğilimler ve anlayışın, ilerlememde ve etkin çalışmalar ortaya koymamda önemli bir katkısı vardır. Reddi Crişhna’yı bu vesile ile tanıdım. ‘Atölye 17’de renk teknolojileri dersi veriyordu. Kendisinin çok özel gravürleri vardı. Hayter ise, 1972’de Paris Modern Sanatlar Müzesi’nde açtığı boya resim sergisi ile sadece gravür sanatçısı olmadığını gösterdi.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, Bölüm: “Atelier 17” Süreci, s. 38, 2003). 

“Gravürdeki sürece yayılmış disiplin, boya resimde tepki olarak soyut dışavurumda karşılık buldu. Zaten soyuta geçişim gravürle olan bu ilişkiden çıktı. Küçük boyutları aşarak büyük boyutlarla hesaplaşmak, resimsel donanım ve teknik sorunlarla yüz yüze gelmek söz konusu oldu. Renk, çizgi, leke, noktaya indirgeme anlayışı, boya resimde tersi bir anlayışla sonuçlandı, bir tür özgürleşme, coşku kendiliğindenlik getirdi. (Özlem Altunok, Asım İşler’in 1960’tan bugüne resim serüvenini kapsayan retrospektif sergisi AKM’de, Cumhuriyet, 22.10.2003).


Asım İşler, “İstanbul-Münih”, 1973 Paris, Tuval üzerine yağlıboya, 90x120 cm. 


2015 yılında İşler’in FMV Galeri Işık’ta açılan “2. Paris Dönemi Resimleri (1987-1992)” sergisi dolayısı ile Prof. Dr. Kaya Özsezgin ile gerçekleştirdiğim röportajda Asım İşler’in Soyut-Dışavurumcu yönüyle ilgili şu açıklamalarda bulunmuştu: “Soyut dışavurumcu etiket, Asım İşler’in sanatı için çok aykırı kaçmasa da resimlerini tanımlamakta eksik bir yorumlama olur. Asım İşler, bize, çağımız insanının tatmin olmaz kimliğini yansıtacak bir ifade çeşnisinin, yalnız ona ait boyutlarını yansıtmaktan yana bir sanatçı eylemi içinde görünür. Elbette bir tür ekspresyondur bu tavır. Böyle olmakla beraber, söz konusu tavrın kendisine özgü bir tavır olmasına çok dikkat etmenin getirdiği bir sanatsal tavır, Asım İşler için çok önemlidir. Kırmızı, sarı, mavi gibi ana renklerin açıklı koyulu alaşımı, ilk bakışta kurguya dayanmayan ötekine geçildiğinde, sürüp giden bir söylemsel olgunun dipteki sesi sizi sürekli olarak kendine bağlar.” Asım İşler’in Soyut-Dışavurumcu eserleriyle ilgili siz neler söylemek istersiniz? 
İşler’in soyutlama dönemi ardından soyuta varan eserleri, özellikle 1988 itibari ile soyut dışavurumcu tarza yönelmektedir. İkinci Paris Dönemine denk gelen bu süreçte ağırlıklı dikey boydaki, açık form içeren büyük tuvaller ve büyük karton üzerine eserler üretir. 1988 yılında Paris’te Galeri Montenay ile kurduğu ilişkiler sonucunda 33. Montrouge Salonlarına 150x300 cm yağlıboya eseri ile katılan sanatçı, soyut dışavurumcu eserleri ile ilgili kendisi şu şekilde açıklamada bulunuyor: “1988 yılından başlayan evre, benim resim geçmişimde yeni bir dönem olarak görülebilir. ‘Pierro’nun Çifte Portresi’ ile kapanan soyutlama dönemi, ‘Opus 89’ adlı çalışmam ile (200x150 cm) ve diğerleri ile belirgin bir soyut resim ve dışavurumcu tutumu ve anlayışı belgeler. Bu dönemde dikey boyutlara geçiş ve geniş ebatlarda ısrarlı tutum, açık form mantığı ve renk egemenliğinin ağırlık kazanması, karakteristik özellikleri oluşturur. Bu dönem çalışmaları 1992’de Galeri Baldem ve a+A 2. İstanbul Sanat Fuarı (Tüyap-1992)’nda sergilenmiştir.” “Tuvalde büyük boyutun verdiği geniş olanaklarla heyecan ve coşku, dinamik bir üsluba dönüşerek spontan hareketli üretim serüvenini nesnelleştiriyor.” “Benim için yorum ve müdahale, analitik bakış, tavır önemlidir. Bu bağlamda form ve espasın yeniden bozulup kurgulanması ve deformasyon yetkesi asıl ilkedir. Giderek soyutlama eylemi, resimsel yaratının temelini oluşturur.” “Figüratif ve yanılsamacı referanslardan çok, yeniden kurgulanmış, sentezlenmiş hareket sürecine bağlı resimsel yapı, süreklilik ve değişim içeren, devingen boyutlara sahip kaotik düzen, bütünlük ve organik gelişim içerir. Bu anarşik ve informal yapı, enerjinin boşluğu belirleyişidir. Yüzeysellik ve derinlik, alt üst katmanlar, düzlemler bitişik ve ayrık planlar, kendini arayan hareket ve biçimin oluşturduğu bir organizmadır.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, sayfa 50, 54, 2003). 

Hayattayken O’nun eserlerini, sergilerini takip eden sanat tarihçi, yazar, Yalçın Sadak’ın İşler’in soyut dışavurum resimleri hakkındaki sözlerine bakacak olursak; “Türkiye’de ‘action painting’in ruhuna en sadık kalanlardan biri, belki de başta gelenidir Asım İşler. Karmaşadan, bulanıklıktan medet ummaya hiç yanaşmaz… Görkem yankılayan jestlerinde ne bir çekingenlik ne de bir duraklama izi var. Jest de, renk de alabildiğine kesin ve okunaklıdır. Soyut dışavurumculuk Türk resminde ciddi bir kazanımsa eğer, bu kazanımın onur burçlarından birini de O’nun adı taçlandırır.” (Yalçın Sadak, “Soyut Dışavurumda Gür Bir Soluk: Asım İşler, 2001). 

“İşler’in 1987-88 yılları itibari ile görülen Soyut Dışavurumcu çalışmaları, action-painting’e ilişkin jest ve renk gibi değerleri zengin şekilde içermektedir. Jestin uzamı ne denli genişse kendini o kadar okunur kılmaktadır. Jestin niteliği İşler’in çalışmalarının boyutlarını zorunlu olarak büyütmektedir. Eserlerinde görkem yankıyan jestlerinde çekingenlik ya da duraksama yoktur. Kesin ve okunaklı jestüel tavrı bulanıklıktan medet ummamaktadır.” (Yalçın Sadak, “Asım İşler: Aykırı Bir Ses”, Halkbank Sanat Galerisi Sergi Kataloğu, 1996). 

“1987-92 arasında İkinci kez Paris’teydi İşler ve oradan yenilenmiş bir heyecanla ürettiği bir dizi çalışmayla döndü. Bunlar arasında en değişik olanı büyük boy afişler üzerine yaptığı müdahalelerden oluşan çalışmalarıdır. Verili (kamusal) alanın tahrifi üzerinden duyumlar seferber eden bir beden politikasına işaret eder o jestler. İki özelliği hemen göze çarpmakta; lirizmi ve canlı, neşeli renkler. Bunlar ikinci Paris deneyiminde İşler’in, 70’lerin buhranlı baskısını üzerinden atmış olduğunun kanıtlarıdır önce. Sonra da bir olgunluk bileşimini haber verirler, 80’li yılların yüklü anlatımıyla, İkinci Paris deneyiminin lirizmi arasında çatılacak sağlam bir dengeyi. Asım İşler’in kariyerini bir bütün olarak karakterize eden de bu son özelliğidir kanımca. Büyük boyutlardadır ve giderek barok jestlerle örülmüştür son dönem resimleri. Rastlantısal olanın da kurucu bir değere dönüştüğü, gerilimle lirizmi bıçak sırtı bir dengede kollayan bir duyum egemendir onlara.” (Yalçın Sadak, Asım İşler “Dönemler: 1970-2007”, Mine Sanat Galerisi Sergi Kataloğu, Mart 2014).

 
Müjgan-İsmail ve Şegan İşler, Asım İşler’in “Opus 89” yapıtı önünde, 2010, Hoca Resssamlar,
Ressam Hocalar Resim Sergisi, İş Bankası Kibele Sanat Galerisi. 


Asım İşler’in Paris Afişleri Üzerine Resimler’i de çok özel bir serisidir. Hatta bu afişlere özel bir sergi de açmıştınız. Asım İşler’in Paris Afişleri Üzerine Resimler’i neler anlatır? 
Babamın vefatından sonra, 2007 yılında Mac Art Gallery’de, ‘Asım İşler Anısına Paris Afişleri Resimleri’ başlığı ile sadece bu eserlerinden oluşan bir sergi gerçekleştirmiştik. İkinci Paris döneminde üretimine kattığı Paris Sokak Afiş Resimlerine, basılı imgelere duyduğu ilgiyi İşler şu şekilde açıklamakta: “Özellikle reklam afişlerinin kent insanının yaşamında önemli yer tuttuğu bir gerçek. Son derece etkili, yönlendirici ve toplumun psiko-sosyal yapısını biçimlendiren bir araçtır afiş. Sunduğu dünya imajı son derece yapay ve kandırıcı; Aile her zaman sağlıklı ve mutlu, çocuklar güzel, insanlar bakımlı ve şık... İnsan ve meta ayırt edilemeyecek kadar birbirine dönüşmüş, birbirini takdim eder durumdadır. Hayatımız bu yapay göstergelerle kuşatılmış adeta. Beni müdahaleye kışkırtan onların korunmuş düzenini bozmaya yönelten bu özellikleri. Ancak zaman zaman bu hesaplaşma salt plastik kaygılar düzeyinde de seyretmiştir. Lami Galeri’deki sergimde yer alan çalışmalarıma kaynaklık eden afişleri, Paris’te topladım ve boyadım. İmajlarla bir hesaplaşmanın varlığı kesin. Ama dediğim gibi kimi yerde de resimsel değerleri ifade olanakları açısından ilgimi çekti.” (Lami Sanat, Asım İşler ile Söyleşi: 15 Mart 1990). 

“Günümüzde insanları çevreleyen resimsel imgelerin günlük yaşamdaki etkisi yeni bir iletişim ve resimsel metafor oluşturuyordu. Bu bağlamda Paris Sokak afişleri beni çok ilgilendirdi. 175x125 cm boyutunda bu basılı imajlar üstünde resimsel müdahale ile çalışmalara koyuldum. Gerek özel atölyemde gerekse daha sonra ENSBA (Paris Ulusal Güzel Sanatlar Yüksek Okulu)’daki görevim süresince ikamet ettiğim atölyede onlarca resim yaptım.” (Asım İşler, Üç Şehir, Resim ve Ben, sayfa 48, 2003). 

Asım İşler’in çalışmaları Victoria and Albert Museum (Londra), Bibliothèque nationale de France-Paris gibi dünyanın sayılı müzelerinde ve pek çok özel kişi ve kurumların koleksiyonunda bulunuyor. Başka hangi müze ve koleksiyonlarda eserleri yer alıyor? 
Victoria and Albert Museum/Londra, Bibliotheque National de France/Paris, Cité International Des Arts Association Koleksiyonu/Paris, “Atelier 17” Koleksiyonu (Yeni adıyla “Atelier Contrepoint”)/Paris, Türkiye Kültür Bakanlığı Koleksiyonu, İstanbul - Ankara - İzmir Resim ve Heykel Müzeleri, DEMSA Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı Müzesi, Elgiz Müzesi, Arkas Koleksiyonu, Selçuk Yaşar Müzesi-İzmir, Akbank ve Ekonomi Bankası gibi yurt içi ve yurt dışında pek çok özel kurum, müze ile önemli kişisel koleksiyonlarda yapıtları yer almaktadır.

 
Asım İşler, Tüyap 2. İstanbul Sanat Fuarı, Kişisel Sergisi Emlak Bank Sanat Galerisi, 1992. 



ASIM İŞLER ÖZGEÇMİŞ (1941-2007) 
1941 yılında Tirebolu’da dünyaya gelmiş olan Asım İŞLER, yaşamı boyunca resim sanatına olan yaşamsal ilgi ve tutkusunu geliştirerek bu sanatın temel formlarında ve tekniklerinde yapıtlar ortaya koymuş çağdaş Türk resminin önemli bir temsilcisidir. Yapıtları yağlıboya tuvaller, akrilik tuvaller, gravürler, litografiler, Paris afiş resimleri, karton üzerine akrilik, suluboya, pastel ve guaj eserler olarak çeşitlilik göstermektedir. 1966 yılında Cemal Tollu, Neşet Günal, Sabri Berkel gibi hocalar ile çalışarak İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisini bitiren İşler, 1970 -74 yılları arasında Devlet Avrupa konkurunu kazanarak resim ihtisası için Paris’e gitmiştir. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’nde Boya resim, Gravür ve Litografi atölyelerinde, önemli usta gravürcü S. W. Hayter ile “Atelier 17”de gravür çalışmış bu sanatın tüm derinliklerini öğrenmiştir. Sorbonne Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Doktora çalışması yapmıştır. 1974’te Paris’ten dönünce İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi)’nde başladığı görevine 2003 yılına kadar devam eden İşler’in sanatının ilk dönemini 60 ve 70’li yıllarda yaptığı realist, sosyo politik gerçekliği yansıtan fügüratif eserleri oluşturmaktadır. Sanatçı, Salon des Realitées Nouvelles/Paris (1974), Salon de Jeune Peinture (1974) Musée d’Art Moderne/Paris, 33. Salon de Montrouge (1988) Galeri Montenay/Paris, “De Bonnard a Baselitz” (1992) / Bibliothéque Nationale de Paris/Paris, “PARISTANBUL” (1990) Cité Internationale des Arts/Paris gibi yurtdışında pek çok sergide Türkiye’yi temsil etmiştir. 2007 yılında kaybettiğimiz Türk resim sanatının önemli temsilcisi İşler’in 1960 ve 70’lerde yaptığı realist eserleri figüratif dönemini yansıtırken, 70’lerin sonunda yapıtları soyutlama dönemine girer. 80’lerin ortası itibariyle de özellikle 1987-92 tarihleri arasında öğretim üyesi olarak bulunduğu, sergilere katılıp eserler ürettiği, çalışmalar yaptığı İkinci Paris Dönemi’nin ilk yıllarından itibaren, Soyut dışavurumcu tarzda karar kılıp, ağırlıklı olarak büyük dikey boyutlara geçerek, geniş ebatlarda ısrarcı, açık form mantığı ve renk egemenliğinin ağırlık kazandığı yapıtlar üretmeye başlamıştır. Özellikle bu dönemde Paris’te yaptığı büyük boyutlu resimlerinden “Hayal Ülkesinde Gezinti” (karton üzerine yağlıboya, 150x3000 cm, 1988) adlı eseri Galeri Montenay tarafından 33. Montrouge Salonları’nda 1988 yılında sergilenmiştir. 1987-1992 yılları arasında Fransız hükümetinin daveti ile çeşitli defalar Fransa’da bulunan İşler, 1989-90 yılları arasında Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu E.N.S.B.A.’da, 1991 yılında da Paris Dekoratif Sanatlar Ulusal Yüksek Okulu (Ecole Nationale Superieur Des Arts Decoratifs E.N.S.A.D.) ile de eğitsel ve sanatsal ilişkiler çerçevesinde, karşılıklı öğretim üyesi-sanatçı-sergi değişimi gerçekleştirmiş, yine bu dönemde Sorbonne Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi gravür atölyesinde de profesör olarak dersler vermiştir. Çağdaş resimde evrensel anlayışta ve soyut ekspresyonist eğilimde yapıtlar ortaya koyan İşler, 2003 yılında AKM Büyük Salon’da “Üç Şehir, Resim ve Ben” başlıklı Retrospektif Resim sergisini gerçekleştirmiştir. 2007 yılında vefatına kadar yurtiçi ve yurtdışında 35 kişisel sergi, 150’ün üzerinde karma sergi, bienal, trienal ve fuar etkinliğine katılmış olan İşler’in Victoria and Albert Museum-Londra, Bibliotheque National de France-Paris, Cité International Des Arts Association Koleksiyonu- Paris, Türkiye Kültür Bakanlığı Koleksiyonu, İstanbul - Ankara - İzmir Resim ve Heykel Müzeleri, DEMSA Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı Müzesi, Elgiz Müzesi, Arkas Koleksiyonu, Selçuk Yaşar Müzesi-İzmir, Akbank ve Ekonomi Bankası gibi yurtiçi ve yurtdışında pek çok özel kurum, müze ile önemli kişisel koleksiyonlarda yapıtları yer almaktadır. 1975 yılında Görsel Sanatlar Derneğinin kurucu üyesi olup yönetiminde yer almakla birlikte, 1986 yılında çalışmalarına başlayan Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği’nin de kuruluşunda bulunmuş olan İşler, aynı zamanda Soyheby’s’in 1996 yılında Londra’da düzenlediği Türk resim müzayedesine katılan ilk sanatçılarımızdandır. 

BİLGİ İÇİN 
Arts Club İstanbul Bebek, Yoğurtçu Zülfü Sokağı No 4, 34342 Beşiktaş/İstanbul 
Telefon: 0532 775 88 95

27 Haziran 2021 Pazar

ARAMİS KALAY’IN KİŞİSEL SERGİSİ AMERİKA’DA AZİZ SANCAR TÜRK KÜLTÜR MERKEZİ’NDE AÇILDI

Fotoğraf sanatçısı Aramis Kalay'ın 14. Kişisel sergisi "Streetwise İstanbul", Amerikalı yazar Meghan Nuttall Sayres'in metinleri eşliğinde, ABD Kuzey Carolina'da kuruculuğunu Nobel Kimya Ödülü sahibi Prof. Aziz Sancar ve eşi Gwen Sancar'ın yaptığı Chapel Hill şehrindeki Sancar Türk Kültür ve Topluluk Merkezi'nde açıldı. Sergi 22 Ağustos 2021 tarihine kadar görülebilir. İstanbul’un sokaklarında “Ötekini Kendi Gibi Görme” fikrinden yola çıkarak hazırlanan sergi, insan hikâyelerinin fotoğraflarından oluşuyor. Projenin ilk tohumlarını 1985’den beri birçok kez Türkiye’ye gelen Meghan Nuttall Sayres attı. “Streetwise İstanbul” sergisi, İstanbullu fotoğrafçı Aramis Kalay ile Amerikalı yazar Meghan Nuttall Sayres’in halktan insanların sözleri ve görüntülerini içeriyor. Alıntılar ve anekdotlarla sokak satıcıları, zanaatkarlar, metro müzisyenleri ve diğerlerinin gönüllerinden ve zihinlerinden geçenlerden ipuçları sunuyor. İlk kişisel sergisini Paris’te açan Aramis Kalay İstanbul, Ankara, Bursa, Antalya gibi birçok şehirde fotoğraflarını sergiledi. Fransa Ulusal Kitaplık (Bibliotheque National de France) fotoğraf koleksiyonuna “Gölgeler” konulu 21 eseri alınan Kalay, Amerika’daki ilk sergisini aynı proje ile Spoken şehrindeki Saranac Art Project galerisinde açmıştı. Kalay ve Sayres'in bir araya gelmesi ise "Günestekin Sanat Merkezi"nin uluslararası sergiler koordinatörlüğünü yürüten ortak arkadaşları Deniz Aral aracılığı ile gerçekleşti. İstanbul sokaklarında yapılan bu çalışmaya Alara ve Tuana Çelik çevirmenlik yaparak katkıda bulundular. "Streetwise İstanbul" ekibi üç yıla yayılan bir sürede İstanbul Boğazı'nın iki yakasındaki mahalleleri keşfederken İstanbul sakinleri hakkında geniş bilgiler edindiler. Aramis Kalay ve Meghan Nuttall Sayres bu serginin ABD ve Avrupa'nın birçok şehrinde gösterilerek Batılıların, Yakın ve Ortadoğu'da yaşayan insanlara karşı oluşan önyargıların aşılması umudundalar. Sergi 20 Haziran - 22 Ağustos 2021 tarihleri arasında Chapel Hill şehrindeki (Kuzey Carolina/ABD) SANCAR TÜRK KÜLTÜR VE TOPLULUK MERKEZİ sergi salonunda ziyaret edilebilir. Bilgi için: Aramis Kalay aramiskalay@yahoo.com Meghan Nuttall Sayres Meghansayres1@gmail.com