15 Aralık 2021 Çarşamba

NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN: KİTRE BEBEKLERİN KORUYUCU MELEĞİ

Nimet Demirbağ Sanlıman, (Fotoğraf: Ümmühan Kazanç).


Nimet Demirbağ Sanlıman, dile kolay, tam 65 yıldır kitre ya da başka bir tabirle Türk belgesel bebek sanatı çalışmalarına aralıksız olarak devam ediyor. Bebek yapımı olarak nitelendirilse de daha önce litaratürde tam bir sınıflandırma yapacak kadar örneği bulunmadığından “belgesel bebek yapımı” olarak adlandırılabilecek sanatın nadir ustalarından. İlk bakışta bu bebekleri yapmak kolay gibi görünebilir ama ciddi emek ve sabır isteyen bir sanat dalı. Bebeklerini, kitre ve pamuk kullanarak tek tek parmaklarını, kollarını, başını, ayak-bacaklarını hazırladıktan sonra doğru oranlarda ve konunun pozuna uygun olarak bir araya getiriyor. Kıyafetlerin ve ifadelerin gerçek olmasına büyük özen gösteriyor. Ve ortaya bu muhteşem eserler çıkıyor. Ressam Tayfur Sanlıman ile evli olan Nimet Demirbağ Sanlıman, aslında sadece icra ettiği sanatıyla değil eğitimi, yaşam tarzı, Soroptimist Federasyonu’ndaki hayırseverlik çalışmaları ve 30 yıldır hiç aralıksız devam ettiği yoga kurslarıyla da bizlere çok şey anlatıyor. 

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ 

Nimet Demirbağ Sanlıman ile röportajımızı Youtube'dan izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=E6bd-DRWCeU&t=36s


Nimet Demirbağ Sanlıman, Kumarbazlar, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


style="background-color: white; color: #222222; font-family: Arial, Tahoma, Helvetica, FreeSans, sans-serif; font-size: 13.2px; margin-bottom: 0.0001pt;">Ü.K.- Sayın Nimet Demirbağ Sanlıman, öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kitre bebek nedir ve bu konuda çalışmaya nasıl karar verdiniz? Hocanız Zehra Müfit Saner Hanım ile tanışmanız nasıl oldu?
N.S.- Ben çocukluğumdan beri bebeklere çok düşkünüm. Büyüme çağında da bir sürü oyuncak bebeğim vardı. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudum. Orada da sanat kursu vardı, hemen oraya kayıt oldum ve ileride hep sanat çalışmayı düşünüyordum. Mezun olduktan kısa bir süre sonra hocam Zehra Müfit Saner Hanım ile tanıştık ve ben ders almak istediğimi söyledim. ‘Tamam, gel bir bakalım, ne yapabilirsin’ dedi. Atölyesine gittim ve onu seyrettim, o da bana göstererek çalışıyordu zaten. Bir dahaki gelişinde ‘öğrendiklerini yap bir göreyim’ dedi. Götürdüm, ‘tamam devam edebilirsin’ dedi. Zehra Hanım ile çok önemli bir dönem geçirdim. Aradığım bu olabilir diye düşündüm galiba ki, dört elle sarılmışım ona. Hakikaten bu işle uğraşmak benim bütün hayatıma etki yaptı. Yön verdi, çok kapılar açtı. Sonra beraber uluslararası sergilere katıldık. Dereceler aldık. Zehra Hanımın vefatı Türkiye için büyük bir kayıptır, aynı zamanda ressamdı da kendisi. Bana; ‘benden sonra bu sanatı sen devam ettireceksin, elimi sana veriyorum’ dedi. Ben bu işi zaten yüklenmişim demek ki, bu olaylar 1950’li yıllarda oluyor. Zehra Hanımın vefatından sonra 1955 yılında Beyoğlu'ndaki Amerikan Haberler Merkezi’nde büyük bir sergi açtım. O zaman sergi salonları yok denecek kadar azdı, orası çok büyük sergiler yapan bir yerdi. Dekorlu falan bir sergi açmıştık, çok ses getirdi. Gazetelerde, dergilerde yer aldı. O kadar çok kalabalık gruplar geliyordu ki anlatamam. Daha sonra Ankara ve İzmir Amerikan Haberler Merkezi’nde birer sergi açtım. Bu arada başka yerlerde de bir çok sergilerim oldu.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Ayakkabı Tamircisi, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- Kitre bebeklerin yüz ifadelerini geliştirmek ve daha iyi fırça kullanmak için Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’den tezhip ve minyatür sanatı eğitimi de almışsınız. Bu dönemi biraz sizden dinleyebilir miyiz? Sayın Süheyl Ünver ile ilgili neler anlatabilirsiniz?
N.S.- Kitre bebek sanatıyla uğraşırken daha iyi fırça kullanmak istediğimi fark ettim. Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in tezhip ve minyatür sanatı kursuna başladım. Bu amaçla başladım ama Süheyl Bey’in konuşmaları, dersleri beni o kadar çok etkiledi ki, aşağı yukarı sekiz yıl orada eğitim aldım. Tabii bu arada bebek hep devam ediyor.


Nimet Demirbağ Sanlıman'ın hocası, kitre bebeklerin yaratıcısı Zehra Müfit Saner'in en son öğrencilerinden Nimet Hanım için özel olarak yaptığı desen çalışması. Eserin alt kısmında şu ithaf sözleri yer alıyor: "Çok Kıymetli Tatlı Kızım Nimetçiğime hatıra, Zehra Müfit Saner, 20.2.1955".


Ü.K.- Kitre bebeklerin yapımını gerçekleştirmek için ciddi bir eğitim de almışsınız. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesine, Salzburg’da yine bir yaz heykel akademisine katılmışsınız.
N.S.- Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesine misafir öğrenci olarak katıldım, orada da yaklaşık 2.5-3 yıl kadar heykel çalıştım. Bu işi ne kadar çok sevdiğimi orada daha çok anladım. Torunum olduktan sonra da, 1989 yılında, Salzburg’da yine bir yaz heykel akademisinin heykel bölümünü bitirdim. Salzburg’daki hocam Türk olduğumu anlayınca ‘aa tabii, orada genç kızlara bu tarz eğitim yoktur, iyi ettiniz geldiniz’ dedi, Macar’dı kendisi. Bunun çok yanlış olduğunu, Türkiye’de akademi olduğunu, bayanların da oraya devam ettiğini anlattım. Kurs bittiği zaman bana teşekkür etti. ‘Yanlış bir izlenimi olduğunu, Türkiye’de güzel şeyler olduğunu öğrettiniz’ dedi. Buradaki en iyi çalışan öğrencim de sizsiniz’ dedi.


Nimet Demirbağ Sanlıman, Ağanın Kızı Fatma ile Rençper Mehmet (Türkiye Birincisi), 
Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- Kaç yıldır bu sanat ile uğraşıyorsunuz?
N.S.- 1950 yılından bu yana yani 65 yıldır uğraşıyorum. Benim için bir hobiydi ama bir meslek haline geldi. Zehra Hanımın başlattığı bir sanat ama şimdi çok yaygın. Olgunlaşma Enstitülerinde ya da bireysel olarak ilgilenenler var.

Ara GÜLER’in objektifinden Nimet Demirbağ Sanlıman, Resimli Hayat – 1955  Röportaj Nurcihan Kesim.


Ü.K.- Kitre bebekler bazen, Türk belgesel bebek yapımı veya sanatı olarak da tanımlanıyor. Siz kitre bebekleri nasıl tanımlıyorsunuz? “Yaşamdan Kesitler” diye tanımladığınız oluyor.
N.S.- Bu iş yüzde yüz el işi bir defa. Belgesel deniyor çünkü daha eskiye ait, belgelenebilecek konular ele alınıyor. Ben bebek denmesinden hiç hoşnut değilim. Nitekim görenler de çok yanlış bir fikrimiz varmış, biz oyuncak bebek zannettik diyorlar çoğu kez. Ama dışarıda da “doll” yani bebek olarak geçiyor. Bu yerleşti artık değiştirmek doğru olmaz. Günümüzde Bebek kelimesi birkaç değişik anlam dışında o kadar “çocuk oyuncağı” anlamında kullanılmaktadır ki kelimenin ilkel kullanım amaçları neredeyse tümüyle unutulmuştur. Oysa “idol” yani tapınılan şey anlamına gelen Yunanca kelime 18. yüzyıldan sonra İngilizceye bugünkü anlamıyla “Doll” olarak geçmiştir. Aslında bu küçük insan figürleri (Bebekler) insanlık tarihi kadar eskidir. Eski medeniyetlere ait mezarlarda dini ve oyuncak amaçlı figürinler bulunmuştur. Benim yaptığım insan figürleri ise, “Yaşamdan Kesitler” sunmak amaçlıdır. Belgesel olması da bir hakikat. Örneğin şurada yaşlı çiftin hayatı bir hakikat, ‘Ayakkabı Tamircisi’ artık belge. Tabii günümüzün konuları da yapılıyor. Daha romantik sahneler de olabiliyor.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Sokak Çalgıcıları, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- Aslında bu bebekler çok yönlü bilgi de gerektiriyor. El sanatı bilmek, dikiş bilmek, kumaş seçimi, her şey çok önemli.
N.S.- Çok doğru. Burada üç önemli nokta var. Proporsiyon bilgisi olması lazım. Önce konuyu seçince ona göre çalışmak lazım. Yüzdeki ifade, duruştaki ifade, hangi konuyu seçmişseniz o ifade… Etüt etmek gerekiyor. Bazen eski resimlerden, heykellerden fikir alabiliyorsun. Bir de doğrudan insanları tetkik ederek, algılamalar alıyorsun ve onları aksettiriyorsun. Kıyafet çok önemli, seçilen kumaş çok önemli. Seçtiğin kişiye uygun olandan başka kıyafet giydiremezsin, örneğin Anadolu kadınını temsil ediyorsan otantik kıyafetler seçmen lazım. Aslında çok da zevkli bir iş bu.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Semazen, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.



Ü.K.- Şimdi gelelim bu kitre bebeklerin yapımına; hangi malzemeleri kullanıyorsunuz? Bu malzemeler nasıl birleştiriliyor? Kitre nedir ve nasıl üretilir? Ayrıca kitrenin dışında kıyafetler, mekan, aksesuarlar için de onlarca malzeme gerekli. Bu malzemeleri nasıl bir araya getiriyorsunuz? Dikiş, nakış gibi diğer el sanatlarını da bilmek gerekiyor. En önemli kuralınız ise her şeyi aslına sadık yapmakmış.
N.S.- Ana malzeme kitre, pamuk ve teldir. Kitre, Anadolu’da yetişen gevel otunun özsuyudur. Bu bitkiyi çiziyorlar. Onun özsuyu akıyor ve katı hale geliyor. Bunu suya koyduğunuz zaman, likit hale geliyor. Hem yapıştırıcı hem de sertleştirici bir malzeme. Olgunlaşma Enstitülerinde yapılan bebekler için teller falan hep ölçülü yapılıyor. Ben ölçü kullanmıyorum çünkü hareket önemli benim figürlerimde. Önce parmaktan başlıyorum, teli kesiyorum ve etrafına pamuk sarıyoruz ve kitreye batırıyorum. Sonra parmaklar yan yana getirilip el meydana geliyor. Ellerden kola geçiliyor. Başı çalışırken, yine içinde tel var, kağıttan kafa yapılıyor, üstüne pamukla şekil veriliyor ve ifade oluşturuluyor. Bacaklar da ayrı olarak çalışılıyor. Onları birleştirdiğiniz zaman böyle vücut ortaya çıkıyor.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Kitre Bebekleriyle.



Nimet Demirbağ Sanlıman, Kitre Bebek Sergisinin açılışında.


Ü.K.- Aslında çok basitmiş gibi anlatıyorsunuz ama eminim çok zor bir süreç. Bir figürü yapmak ne kadar sürüyor?
N.S.- Zaman, konuya bağlı. Ayırdığınız zaman önemli. Çok yoğun çalıştığımda bir haftada bitiriyorum. Bazen daha çok zaman gerekiyor. Bazı kompozisyonları bitirmek, ‘Ayakkabı Tamircisi’ gibi bir yaz boyu sürebiliyor.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Lehimci, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- ‘Ayakkabı Tamircisi’ çok detaylı bir çalışma.
N.S.- Evet, oldukça detaylı. Bozcaada’da Yerel Tarih Araştırma Merkezi var. Oradan bu fikri edindim ve oraya bir ‘Ayakkabı Tamircisi’ yapayım dedim. Bir de hikayesini yazdım. Bu kadar detay yapıldı. Genç bir tanıdığım bazı detayları yaptı. Bir ayakkabı tamircisinin kullandığı tüm aletlerin orijinalinin küçüklerini yaptım. Yazın müzede kalıyor, kışın müze kapandığı için ben eve alıyorum. Depoda bırakmak istemiyorum.

Ü.K.- 1960 yılında Beyoğlu’nda Elif Bebek Atölyesi’ni açmışsınız.
N.S.- Bu arada evlendim, eşimin yardımıyla atölye açtık. Önceleri el yapımı bebekler yaptık, büyük otellerde satılıyordu. Bu bebekler koleksiyonerlere gidiyordu.

Ü.K.- Sanırım Hilton’da bir vitrininiz varmış.
N.S.- Evet, oradan müşteriler gelirdi. Tek tek yapılan fügürlerdi. Aradan 5-10 sene geçince artık piyasa bizi zorlamaya başladı. Kitre bebekleri çok miktarda yapmak imkansız. Bu defa seri üretime geçtik ve turizm sektörüne döndük.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Hanımefendi, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- Bu atölyede ne maceralar yaşadınız?
N.S.- Çok ilginç olaylar oluyordu tabii. Orada çalışan kızlarım vardı. Onların hepsini öğrencim diye kabul ediyordum. Onlara bu işi öğreterek işi götürdük. Hep ‘burası okul, burası ilaç’ derlerdi. ‘Buraya geldiğimiz zaman problemlerimizi, sıkıntılarımızı unutuyoruz’ derlerdi. Konya’dan bir ‘Semazen Grubu’ siparişi aldık. Daha doğrusu benim büyük bir kompozisyonum Konya’da Mevlana Müzesi’nde teşhir ediliyordu, semazenler aynı zamanda dönüyordu. Oradaki tüccarlar da bu semazenlerden istediler. Onlara da yaptık. Ticari bir anlaşma da yapılıyor tabii. Fakat bir tanesi ödeme yapmıyordu. Telefon ettim. Sonra da mektup yazdım. ‘Ben artık sizinle hiçbir şekilde görüşmeyeceğim, sizi Hz. Mevlana’nın ellerine bırakıyorum’ dedim. Ertesi gün adam kendisi kalktı geldi, ‘siz ne yaptınız Nimet Hanım. Beni öyle bir yerimden vurdunuz ki’ dedi. Ben de ‘başka yapacak bir şeyim kalmamıştı’ dedim. Böyle enterasan şeyler oluyordu tabii.

Ü.K.- Bebeklere başlamadan önce hiç eskiz yapıyor musunuz?
N.S.- Hiç yapmıyorum. Direkt başlıyorum.

Ü.K.- Proporsiyonları oluşturmak eskiz yapmadan zor olmuyor mu?
N.S.- Hiç zor olmuyor. Eskiz yapmak benim için daha zor. Artık öyle bir birikim oluyor ki, yapmak istediğiniz şeyi biliyorsunuz. Çok da gerekirse, kıyafetler ile ilgili bilgi falan onları da araştırıyorsunuz.


Nimet Demirbağ Sanlıman, Yufka Açan Gelin, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- Uzun sanat yaşamınızda Kavuklu Hamdi, Yörük Çadırı, Semazen, Ayakkabı Boyacısı, Lehimci, Simyager, Balıkçı Kamil, Ağanın Kızı Fatma ve Rençber Mehmet (Türkiye 1. si) gibi pek çok bebek üretmişsiniz.
N.S.- Türkiye birincisi olan, ‘Ağanın Kızı Fatma ve Rençber Mehmet’ hala elimde. Zaten yarışmanın konusu buydu. Herkes bu konuyu yapacaktı. Benim Mehmet ile Fatma birinci oldu.

Ü.K.- Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Tekil figürlere ek olarak, kompozisyonlar da yapıyorsunuz. Kompozisyonlarınızı seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
N.S.- Hakikaten hepsinin bir hikayesi var ve enterasan hikayeler. Örneğin ‘Bıçak Bileyici’yi bir kartpostaldan çalıştım. Şimdi olmayan bir meslek, ‘Yoğurtçu’ figürüm de öyle. Okullardan öğrenciler gelince ve ‘Yoğurtçu’ figürünü gördükleri zaman şaşırıyorlar. Bu ne yapıyor diye soruyorlar. Onlar için bu bir öğreti.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Boyacı ile Delikanlı, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- ‘Balıkçı Kamil’ de enteresan.
N.S.- Bana ince delikli file lazımdı. Araştırdım, sordum o kadar küçük delikli file yok. Caddebostan’daki balıkçılara sordum. Bir balıkçı; ‘Bu kadar küçük delikli file olmaz ama ben bir araştırıyım. Yarın sen gel ben araştırmış olurum’ dedim. ‘Peki, senin adın ne’ dedim. Benim adım ‘Kamil’ dedi. Ben halbuki bebeğin adını zaten ‘Kamil’ koymuştum, yazın bitirmiştim. ‘Kamil’ deyince çok şaşırdım. Böyle ilginç tesadüfler de oluyor. 

Ü.K.- Aslına sadık kalmak, sizin figürlerinizin en önemli özelliği. Bu da belgesel niteliğini güçlendiriyor.
N.S.- Evet, çok doğru. ‘Arap Bacı’ figürümde örülmüş bir atkı vardır. Onu arıyorum, bulamıyorum. Benim örgü bir yeleğim vardı. Onun ucunu kestim üçgen şekilde ve atkı yaptım. Yani uygun bir kumaş bulduğum zaman elimden kurtulmaz.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Mustafa-Susuzluk, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- O zaman her şeyi biriktiyorsunuz.
N.S.- Öyleydi hakikaten, ağzına kadar kumaş dolu sepetlerim vardı. Sonradan onları çalışmak isteyen öğrencilerime verdim. Şimdi eskisi kadar çok çalışmıyorum, senede bir büyük kompozisyon yapıyorum. En son ‘Kumarbazlar’ diye bir kompozisyon çalıştım, onu da eski bir reklamda görmüştüm. Bir oyuncu ayağıyla hile yaparak, diğer oyuncuya kart uzatıyor, karşısındaki farkında değil ama bir şeyler olduğundan şüpheleniyor. ‘Yörük Çadırı’ vardı. ‘Simyager’ adlı çalışmam hocam Süheyl Ünver’in Tıp Tarihi Enstitüsü’nde şimdi. Mevlanı’nın torunlarının kurduğu Uluslararası Mevlana Vakfı Konya Şubesi için yaptığım ‘Semazenler’ var. Dokuz adet figürden oluşuyor. Bir de ‘Mıtrıp Heyeti’ var. Altı figürden oluşuyor. Onlarda Uluslararası Mevlana Vakfı Konya Şubesi’nde.

Ü.K.- Yurt içinde ve dışında birçok sergi de açmışsınız. Derviş ve Sema kompozisyonlarınız uzun yıllar Konya Mevlana Müzesi’nde sergilenmiş. Türkolog Anne Marie Shimmel bu bebeklerin benzerinden sipariş verip Almanya Margburg Dinler Müzesi’ne göndermiş. Başka nerelerde sergiler açtınız? Mutlaka ödül de almışsınızdır?
N.S.- Türkolog, Anne Marie Shimmel, Konya Mevlana Müzesi’nde ‘Derviş ve Sema’ kompozisyonlarını görünce, bunlardan istedi. Daha biraz küçüğünü yaptım. Şimdi Almanya Margburg Dinler Müzesi’nde sergileniyor. Eskişehir’de ve Bursa Mudanya’da sergi açtım. Bozcaada’da 4-5 senede bir sergi açarım. Geçen yaz bir barkovizyon gösterisi yaptım ve bebeklerin hikayelerini anlattım. Çok enteresan geldi oradaki dinleyicilere.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Askerlik Hatırası ve Foto Dikran, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.



Ü.K.- Biraz da Bozcaada’daki atölyenizden bahsedebilir misiniz?
N.S.- Bozcaada’daki atölyemizde en büyük destekçim ve yardımcım eşim ressam Tayfur Sanlıman. Orada büyük bir atölyemiz var. Aksesuarları hep Tayfur yapar. Bozcaada’da çok rahat çalışabiliyoruz. Alt kat Tayfur’a ait. Üst katta benim atölyem var. Orada bütün yaz çalışıyoruz. İlkbahar’da gidiyoruz, Kasım ayı gibi İstanbul’a dönüyoruz.

Ü.K.- Dile kolay 65 yıldır hiç durmadan eşinizle birlikte çalışmaya devam ediyorsunuz. Müthiş bir şey bu.
N.S.- Tabii bu arada çocuklarımız büyüdü. Geçenlerde oğlum, ‘bu figürlerin hepsi bizden büyük’ dedi.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Figür, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.



Ü.K.- Bebeklerin yapımında sizin için en önemli noktalardan biri yüz ifadesini çok iyi vermek ve gerçekçilik. Kıyafetlerinde, aksesuarlarında tüm detayları bulmak mümkün. Gerçek bir gözlemcilik ve araştırma gerektiriyor sanırım. Bebeklerde sizin duygularınızı, onlara derin sevgiyle ürettiğinizi görüyoruz. Sanırım yeni bir bebek yapımına başlamak, bir bebeğe hamile kalmak ve onu doğurmak gibi olsa gerek. Uzun ve meşakkatli bir süreç.
N.S.- İki sene evvel bir bey telefon etti. Elinde bir resim varmış, onu yapar mısınız dedi. Resmi gönderin bir bakayım dedi. ‘Bir ekmek fırınımız var, dededen kalma meslektir. Ben devam ettiriyorum’ dedi. Üniversite mezunu falan bir genç. Peki, yaparım dedim. Yaptım bitirdim, telefon ettik, geldi. Salona benden önce girmiş, bebeği eline almış, ay aynı o kişi. Aslında hiç görmedim. Sadece telefon ile konuştum. Çok enterasan, o da şaşırdı, biz de şaşırdık. Bunun için ne fiyat istersiniz diyor, ben bir fiyat söyleyemiyorum. Sonunda dedim ki, sana iki adres vereceğim bunun ücretini onlara göndereceksin. Biri Ağrı’da bir okul müdürü, diğeri de Erzurum’da köylere yardım götürdüğümüz zaman tanıdığım bir halı hocası. Parasını oraya yolla dedim. Ama fiyat hiç konuşmadık. Peki, ben gerekeni yaparım dedi. Müdür Bey’e ve halı hocasına durumu bildirdim. Ertesi gün okuldan Müdür Bey’den telefon geldi. Nimet Abla böyle bir şey olamaz, o kadar çok ihtiyacımız vardı ki okul için dedi. Öyle sıkışmıştık ki, gökten bir yardım gibi geldi, dedi. Kızım dediğim halı hocası da telefon etti. Nimet Anne, oğlumu evlendirdim, bir sürü borcum vardı, bu yardım gerçekten gökten inmiş gibi oldu dedi. Eksik olmasın ‘Fırıncı Mehmet’ ile çok güzel bir bağlantı oldu. Şimdi bana Nimet Anne der.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Figür, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.



Ü.K.- Bu bebeklerin bir müzede sergilenmesini ister misiniz?
N.S.- Aslında eşimle Bozcaada’daki atölyeyi bir müze yapmayı hayal ettik ama biraz araştırınca, bu işin o kadar kolay olmadığını öğrendik. Yani devam ettirmek, izin almak, artık bunlarla uğraşacak vaktimiz yok. Tabii ki bir müzede olmalarını isterim.

Ü.K.- Siz aynı zamanda Türkiye’nin en önemli Soroptimistlerinden birisiniz. Soroptimist nedir ve Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Derneği’nde kaç yıldır çalışıyorsunuz?
N.S.- Türkiye Soroptimist Kulüpleri’nde çalışmaya başlamam, bebekler kadar eski. 1955 yılında çalışmaya başladım. Federasyon başkanlığı yanı sıra çeşitli görevlerde bulundum. Federasyon ve Kulüpler olarak amaç, kadının statüsünü yükseltmek. Gültepe ve Balat’ta birer kültür merkezimiz var, oralarda kurslar açarak, konferanslar verdirerek uzun senelerden beri, kadınlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Hakikaten bu benim ikinci büyük meşgalem.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Figür, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.


Ü.K.- Ne tür eğitimler veriliyor?
N.S.- Her türlü eğitim veriliyor. Bir kere beceriler kazandırılıyor. Gültepe’de Halk Eğitim Merkezi ile çalışıyoruz. Halk Eğitim Merkezi’nin programının tatbikini kontrol ediyoruz. Balat’ta da çok eski bir binayı, ikiz binayı tamir ettirip, orada da kurslar açıyoruz. Kitre Bebek Sanatı’nın Bu işin yayılması ve öğrenilmesi için de hakikaten çok gayret sarf ettim. Değişik derneklerde, evimde kurslar açtım, çok hevesli gençler, hanımlar var. Büyük bir heves ile başlıyorlar, bir süre sonra ‘Ayy Nimet Hanım bu çok zormuş, ben bunu yapamayacağım’ diyor. Şimdi üç tane öğrencim var, eve geliyorlar, istekliler. Hakikaten bir tanesinin bu işi benim ciddiye aldığım kadar ciddiye almasını çok isterdim. İnşallah bu öğrencilerim bunu yapacak.

Ü.K.- Aslında siz eğitiminiz, yaşam tarzınız ile Soroptimist’lerin yol göstermek istediği kadınlara canlı bir örneksiniz. İngilizce ve Fransızca biliyorsunuz, İtalyanca kursunu bitirdiniz ve yaklaşık 30 yıldır yoga yapıyorsunuz. Hayırseverliğiniz, sabrınız, sanatınız ile gerçekten örnek bir kişiliksiniz.
N.S.- Çok teşekkür ederim, böyle olması için gayret ediyorum.

Nimet Demirbağ Sanlıman, Figür, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.



KİTRE NEDİR?

Kitre, Anadolu’da yetişen muhtelif geven (Astragalus) çeşitlerinin gövdelerinden sızıp havada katılaşan, beyaz yahut krem renkli plaka veya şeritler halinde bulunan yapışma kabiliyeti az bir zamk cinsidir. Kitre, geleneksel bebek yapımında kullanılmaktadır. Ebru yapımında üstüne boya serpilecek suya yapışkan bir koyuluk vermek için kullanılır, herhangi bir suyla ebru yapılamaz. Kitre, Türkiye’nin iç Anadolu, güney ve güneydoğu bölgelerinde kırlarda yetişen yabani bir dikenin (geven) özsuyudur. Köylüler kırlarda geven dikeninin gövdesine bıçakla çizik atar, birkaç gün beklerler. Bitkinin özsuyu çizik bölgeden akar ve kurur. Bir ağaç kabuğuna benzer görünüm alır. Bu kabuklar tek tek toplanır. Kabuk şeklinde olan kitre aktarlarda satılmaktadır. Ebrunun suyu hazırlanırken musluk suyunun içine belli ölçülerde kitre konulur. Su, ağzı kapalı bir kapta bu şekilde bir süre bekletilir. Belli zaman aralıklarıyla çalkalanarak eriyen kitre özünün dağıtılması gerekir. Suyun yeterli yoğunluğa ulaşmasından sonra, içinde kalan erimemiş kitre kalıntılarını ayırmak için, ebru suyu iyice süzülmelidir.



Nimet Demirbağ Sanlıman, Kitap Okuyan Hoca, Fotoğraf: Kerem Sanlıman.



Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Sayı: 27-28, 1970.



Nimet Demirbağ Sanlıman, Figür.








NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN ÖZGEÇMİŞ
1927 Malatya doğumlu. Altı çocuklu Demirbağ ailesinin 5. Çocuğu. Babası Mehmet Sait Demirbağ, Atatürk’ün “Memleketi demir ağlarla örme” politikası kapsamında kurulan Demiryolu Şirketleri’nden birinin kurucu ortaklarından ve mühendislerinden biridir. Bu sebepten Aile devamlı Anadolu’nun değişik bölgelerinde dolaşmış. 1930 yılında, aile İstanbul’a yerleşmiş. Nimet Hanım çocukluk dönemi ile ilgili şu cümleyi aktarıyor: “İçinde çok mutlu ve bazı acı anıların yaşandığı Cihangir’deki güzel evimize taşındık ve orada 40 yıl geçirdik”.
1947 yılında Amerikan Kız Koleji’nden (Robert Kolej) mezun oldu. Okuldan mezun olduktan sonra Hocası Zehra Müfit Saner Hanımdan kitre bebek yapımı konusunda ders almaya başladı.
1955 yılında Beyoğlu Amerikan Haberler bürosunda ilk sergisini açtı (Büro tarafından yılın en başarılı sergisi olarak nitelendirilen bu serginin Ankara ve İzmir bürolarında da yinelenmesi önerildi). Ankara sergisinde “Dönen Dervişler” ile “Sema Kompozisyonu” Konya Mevlana Müzesi tarafından alındı ve yıllarca müzede sergilendi. Türkolog Anne Marie Schimmel’in isteği üzerine Margburg Dinler Tarihi Müzesi’ne de bir benzeri yapılıp gönderildi.
1950-1958 yılları arasında Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in Tezhip-Minyatür derslerine ve 1957-1960 yılları arasında ise Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi’ne misafir öğrenci olarak devam etti. Ayrıca torun sahibi iken de 1989 yılında ise, Salzburg Yaz Akademisi’nde heykel üzerine eğitim aldı.
1960 Yılında Beyoğlu-İstiklal caddesinde “Elif Bebek” atölyesini açtı. Aynı yıl eşi ressam Tayfur Sanlıman ile evlendi.
Sosyal faaliyetleri içinde en önemlisi Uluslararası İş ve Meslek Kadınları -Soroptimist- teşkilatı içindeki çalışmalardır. Amacı kadının statüsünü yükseltmek olan bu gönüllü kuruluşta Türkiye Federasyon Başkanlığı ve Milli Delegelik yaptı.
İnsanlık tarihi kadar eski olan figürlerin, günümüzde büyük sanayi haline gelene kadar geçirdiği evreleri ve “Bebeklerin Hikayesini” anlatan dia gösterisi ve sergisini içeren bir programı var.
Nimet Demirbağ Sanlıman, kitre ya da başka bir tabirle Türk belgesel bebek sanatçısıdır. Bebek yapımı olarak nitelendirilse de daha önce litaratürde tam bir sınıflandırma yapacak kadar örneği bulunmadığından “belgesel bebek yapımı” olarak nitelenebilecek sanatın nadir ustalarındandır.
65 yıllık sanat hayatında Kavuklu Hamdi, Yörük Çadırı, Semazen, Ayakkabı Boyacısı, lehimci, Simyager, Balıkçı Kamil, Ağanın Kızı Fatma ve Rençber Mehmet (Türkiye 1. si) gibi pek çok insansı bebek üretmiştir. Gerçeğe en uygun kompozisyonu oluşturmakta ana malzeme olarak kitre, daha sonra giydirmede çorap, kumaş ve başka birçok sıra dışı malzemeden yararlanmış, bu sayede gerçekçiliğin bebeklerin simalarına ve duruşlarına işlenmesi sağlanmıştır.
Hocası Zehra Müfit Hanım’ın izinden giden Nimet Demirbağ Sanlıman, Caddebostan ve Bozcaada’da yaşamakta ve çalışmalarına devam etmektedir.

NİMET SANLIMAN SERGİ VE DİA GÖSTERİLERİ
2014 Bozcaada Barkovizyon Gösterisi
2013 Bozcaada Sanat Galerisi
2011 Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi
2010 Bozcaada, “Gençlere”
2008 Bozcaada Müzesi “Hakkı Usta” kompozisyon tanıtımı
2008 Hayela Toprak Sanat Galerisi, Mudanya / Bursa
2006 İzmir Türk Amerikan Derneği
2005 Caddebostan Irmak Okulları
2005 Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
2003 Bozcaada “Yaşamdan Kesitler” – Kaikias Oteli
2003 İTU Sosyal Tesisleri
2002 Saraybosna “Köklerimiz” konulu seminer
2001 Safranbolu Kültür Festivali
1997 Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
1988 Türk-Amerikan Üniversiteliler Derneği
1987 Türk - Japon Derneği
1968 Kızılay’ın 100. Yıldönümü Sergisi
1959 Türkiye Bebek Müsabakası, (Birincilik ödülü)
1958 Galatasaray Lisesi Sergisi
1956 Tarsus Gemisi ile Amerika
1955 Amerikan Haberler Büroları Sergileri
1953 İstanbul’un Fethinin 500. Yılı Sergisi
1950-51 Kızılay’ın düzenlediği Uluslararası Bebek Sergisi
Değişik Tarihlerde Levent - Şişli - Pendik - Etiler - Adana Ankara Soroptimist Kulüpleri

Öğretmenlik
- Rekreasyon Derneği
- Amerikan Dersanesi
- Halk Eğitim Merkezleri
- Atölye ve Evinde Özel Dersler

YER ALDIĞI GAZETE DERGİ VE TELEVİZYON
*Dilara Koçak İle İyi Yaşam - 45. Hafta 4. Gün, 24 Eylül 2014
*Sıradışı Kitre Bebek, TRT Belgesel, 8 Ekim 2013
https://www.youtube.com/watch?v=YRrs7lL3kn0
*Nimet Demirbağ SANLIMAN Resmi web sitesi: www.nimetdolls.com
*Anadolu, Sayı:24, Uşak, 2012
*Bohem, Sayı:2, Konya, 2012
*Merdiven Dergisi, Bozcaada Gazi Lisesi Dergisi, Sayı:3, 2011
*TRT Türk “İyi Yaşam” Programı, 2011
*CNN Türk Röportaj, 2010
*İzmir TRT1 Belgesel “El Yapımı” Programı, 2010
*Kardelen, Demiryol Meslek Okulu Mezunları Derneği Yayın Organı, Sayı: 72, 2010.
*İsmek El Sanatları Dergisi, Sayı:9-10, 2010.
*Kardelen, Demiryol Meslek Okulu Mezunları Derneği Yayın Organı, Sayı:67-68, 72, 2009.
*TRT2 Kitre Bebek Belgeseli, 2008
*Samanyolu TV, 2007
*NTV Gece Gündüz Programı, 2007
*Tûba Kabacaoğlu, “Bu Bebekler Hiç Büyümüyor”, Aksiyon, 04 Haziran 2007, (http://www.aksiyon.com.tr/dosyalar/bu-bebekler-hic-buyumuyor_518039).
*Müjgan Halis, Belgesel Bebek Sanatının Duayeni, 14 Haziran, 2007, Sabah
*http://www.istanbulunustalari.com/tr/usta/143/nimet-demirbag-sanliman
*http://kitrebebekyapimi.blogspot.com.tr/2011/04/nimet-sanliman.html
*“Ömrüm Ömrüm Programı”, TRT2, 25 Haziran 2006.
*“Küçük İnsan Figürleri ya da Bebek”, İlgi Dergisi, Yaz 2005.
*Haluk Şahin, “Yaşamdan Kesitler”, Radikal, 10 Ağustos 2003.
*Cumhuriyet Dergi, 20 Haziran 1999, Sayı:691, Sayfa: 6.
*Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Sayı: 27-28, 1970
*Encyclopedia International, Cilt 6.
*Yirminci Asır, Sayı: 336, 1959.
*La Turquie Moderne, Janvier (Ocak) Sayısı, 1956.
*Nurcihan Neslihan Kesim / Fotoğraflar: Ara Güler, Resimli Hayat, Sayı: 38, Haziran 1955.
*Mehmet Ataker Röportajı, İstanbul Express, 1951.



NİMET SANLIMAN İLE İLGİLİ ÇIKAN YAZILAR

BU BEBEKLER HİÇ BÜYÜMÜYOR
Yazar: Tûba Kabacaoğlu, Aksiyon
Onlar oyuncak bebek değil, eşi bulunmaz birer sanat eseri. Modern çağa yenik düşerek kaybolmaya yüz tutmuş bir Anadolu sanatından bahsediyoruz. Ama bu bebeklerin babası bir ihtiyar dede!.. Ağa kızı Fatma ile rençper Mehmet'in arasındaki sevgiyi birbirine bakan yorgun bir çift gözden okumak mümkündü. Belliydi ki aralarındaki muhabbet eskilerden kalmaydı lakin bugün gibi tazeydi... Bir köşede muzip muzip oturan Kavuklu Hamdi belki de meşhur kavuğunu kime bırakacağını düşünüyordu kara kara… Balıkçı Kamil ise hayallerini uçsuz bucaksız denize gömmüş, gönlünü azgın sulara kaptırmış, ayaz vurmuş yüzünün her çizgisiyle 'bir şeyler' anlatmak istiyordu... Az ilerdeki Yörük Çadırı'nda bulunan gelinlerin de kaderi ortak yazılmıştı sanki. Tüm günlerini hamur yoğurarak, ekmek pişirerek, ayran çalkalayarak geçirir, sonra da yorgunluktan oracıkta uykuya dalarlardı ansızın... Ununu eleyip eleğini asmış tonton dede ve nine de bir sedir üstünde uyuyakalmış. Tonton dedenin belli ki kitap okumaktan gözleri yorulmuş, ninenin de patik örmekten…
Bu anlattıklarımız bir tiyatro sahnesinden değil… Üstelik onlar insan değil, bebek… Kimi zaman Kavuklu Hamdi, kimi zaman da tonton nine olabilen 'kitre bebek' onlar. Yaşamayan; ama 'yaşıyormuş' hissini yaşatan geleneksel sanat eserleri… Sahi, en son bebeklerinizle oyuna, uykuya daldığınızda yaşınız kaçtı?...

ÖZÜ DE GÖRÜNTÜSÜ DE TÜRK BEBEKLER
Kitre, ülkemizin güney ve güneydoğu bölgelerinde kırlarda yetişen yabani bir dikenin özsuyu aslında. Kitrenin nasıl yapıldığına gelince; köylüler kırlardaki geven dikeninin gövdesine bıçakla çizik atıp birkaç gün bekletiyor. Bitkinin özsuyu ince ince akıp ağaç kabuğuna benzer bir görünüm alıyor. Sonra bu kabuklar tek tek toplanıyor. Anadolu insanı bunu gıda ve doğal ilaç olarak kullandığı gibi, kitre bebek yapımı ve ebru gibi el sanatları faaliyetlerinde de kullanılıyor. Çok keskin bir kokusu olan kitreyi aktarlarda bulmak mümkün.
Kitre bebeklerin özü de görüntüsü de Türk. Kitre bebeği ilk yapan da 'belgesel nitelikli' ilk bebek sanatçısı Zehra Müfit Saner. 1936 yılında Kızılay, Kızılhaç ve Güneş derneklerinin katılımıyla düzenlenen dünyanın ilk bebek yarışmasında 20 ülke arasından 'Arzuhalci' isimli bebeğiyle birincilik kazanan da yine Saner. Aynı zamanda resim sanatçısı olan Zehra Hanım, Ankaralı bir ailenin kızı. Henüz 9 yaşındayken hiç görmediği İstanbul'u hayal ederek yaptığı eserle de ödüle layık görülmüş biri aynı zamanda. İçindeki cevher keşfedilince ailesiyle İstanbul'da yaşamaya başlayan Saner, İstanbul'da atölye açan ilk Müslüman Türk kadını.
Zehra Müfit Saner İstanbul'daki atölyesinde ev ihtiyaçları, dekorasyon malzemeleri, çeyizlikler, resimler ve kitre bebekler yapıp satar, her geçen gün daha da tanınır. Kitre kullanarak bebek yapmaya başlaması da hayli ilginçtir. Rüyasında bir dede kitre kullanarak nasıl bebek yapılacağını ona anlatır. Sabah uyanır uyanmaz atölyesine giden sanatçı, rüyasında öğrendiklerini uygulamaya başlar ve günümüze kadar gelen kitre bebekler dünyaya gelmiş olur…

KİTREYLE CANLANAN KARAKTERLER
Zehra Hanım'ın yaşayan tek öğrencisi ve hayatını kitre bebeklere adayan Nimet Demirbağ Sanlıman'ı geçmişten günümüze kısa bir yolculuğa davet ettik ve kendi bebek hikâyesini konuştuk… Malatya doğumlu Nimet Hanım'ın babası Sait Bey, demiryollarında mühendistir. Türkiye'nin birçok ilinde yaşayan Sanlıman 1950'li yıllarda Robert Kolej'den mezun olur. Okulunu bitirince çeşitli el sanatları kurslarına katılır. İki yıl sonra da hocası Zehra Hanım'la ve dolayısıyla kitre bebekle tanışır. Hocasıyla ilk yıl öğrenci-öğretmen ilişkisi içindedir; haftada bir gün Cihangir'den Kantarcı'ya kursa gider. Her hafta öğrendiği yeni bilgiler onun bebeklere olan sevgisini artırır. Kurstan gelir gelmez öğrendiklerini uygulamaya koyulmasının ardında da bu hissiyat vardır. Zehra Hanım hayli yaşlı olsa da tıpkı bir genç gibi enerjik ve eğlenceli biridir. Nimet Hanım'la birkaç yıl sonra arkadaş olmalarında onun bu 'genç hali' etkilidir. Hatta hoca-talebe birlikte bebek sergileri de açarlar.
Zehra Hanım'ın yanından eksik etmediği talebesi Nimet'in ilk bireysel sergisi de 1955 yılında İstanbul Beyoğlu'nda açılır. Hocasının kendisiyle bu kadar ilgilenmesinin sebebini şöyle izah ediyor Nimet Hanım: "Hocam ilk bebeklerimi yaptıktan sonra 'Sende gelecek görüyorum. Ben öldükten sonra bu sanatı başkalarına sen öğreteceksin' dedi. Sanıyorum benimle çok ilgilenmesinin altında da bu düşünce vardı." İlk belgesel bebek sanatçısı Zehra Müfit, 1957 yılında vefat eder ve en başarılı öğrencisi Nimet'in üç sene sonra Beyoğlu'nda açacağı 'Elif Bebek Atölyesi'ni göremez.
Peki 'doğal zamk' olarak anılan kitreden nasıl oluyor da bu kadar 'canlı' bebekler yapılıyor? Kitre bebek yapmak için gerekli malzemeler; kol, bacak, el-ayak ve baş yapımında kullanılacak ince tel, pamuk, kitre ve yumuşak kâğıt. Yapılışına gelince; hangi uzuv yapılacaksa onun boyu kadar ince bir tel alınıyor, kâğıtla telin etrafı sarılarak, oluşturulacak uzvun kabası yapılıyor. Sonra devreye pamuk ve kitre giriyor. Kitre, verilen şeklin kalıplaşarak yapışmasını sağlıyor. El- ayak parmaklarını yapmak da hayli uğraştırıyor. Çünkü her bir parmak tek tek yapılıyor. En sonunda da tüm beden birbirine monte ediliyor kitreyle. Nimet Hanım'a göre buraya kadar yapılanlar kolay. İş, vücudun birleştirilmesinden sonra zorlaşıyor; sanat burada konuşmaya başlıyor.
Bundan sonra daha sıkıntılı ve emek dolu bir süreç başlıyor. Kitre bebeklerin en önemli özelliği; tıpkı bir fotoğraf gibi olması. Yani ortama, kıyafet ve bebeğin duruşuna göre bebeklere bakış, yüz ifadesi veriliyor. Nimet Hanım, doğru yüz ifadesini bulmak için bazen haftalarca uğraştığını söylüyor. Mesela hasta bebeği başında bekleyen bir anne yapılmışsa anneye baktığınızda; onun ne kadar telaşlandığını, üzüldüğünü, içinin kan ağladığını görebiliyorsunuz. Eğer bebek bir yaşlı nineyse elinin kabaran damarlarına, yüzündeki çizgilere, belindeki kambura kadar hiçbir ayrıntı unutulmuyor.
Üç çocuk sahibi Sanlıman, bebeklerle birlikte hayatı daha ayrıntılı, gözlemleyerek yaşamaya başlamış. Ona göre; bebek yapmak bir sanat; lakin yüz ifadelerini vermek, bebeğin beden dilini, duruşunu ayarlamak "Sanki bebekler yaşıyor gibi" dedirtmek şart. Nimet Hanım sırf daha iyi bebekler yapabilmek için dışarı çıkar, gezer, gemiye biner, saatlerce etrafını gözlemlermiş. Hatta ifadesini beğendiği kişilerin yüzünü zihnine fotoğraflamak için dakikalarca bakakalırmış. Bu durum bazen kendini bazen de karşı tarafı zor durumda bıraksa da kitre bebeklere yansıyan kareler tüm sıkıntıları unutmaya yetiyormuş. Ayrıca sırf daha iyi daha gerçekçi bebekler yapabilmek için Topkapı Sarayı'nda Prof. Dr. Süheyl Ünver'den 8 sene tezhip ve minyatür dersleri de almış Nimet Hanım.

BEBEKLERLE DUYGUSAL BAĞ KURUYOR
Bir de, bebeklerin aksesuarları var. Onlar da en küçük ayrıntısına kadar düşünülüyor. Nimet Hanım'ın yapmayı tasarladığı bebek eğer yöresel motifler taşıyorsa saatlerce kitap karıştırıyor, en küçük ayrıntının bile gözden kaçmaması için elinden ne gelirse yapıyor. Çünkü bebeklerin çok realist olması gerektiğini sık sık vurguluyor. Mesela yapılan bebeğin karakterine göre kıyafetinin kumaşı seçiliyor. Yaşlı bir insansa daha eski ve küçük desenli bir kumaş tercih ediliyor. Her ayrıntının bebeğin hayatından bir parça aktarması amaçlanıyor. Eğer yapılan bir balıkçı ya da ayakkabı tamircisiyse bebeğin aksesarlarını eşi Ressam Tayfur Sanlıman yapıyor.
Onların evinde "Bebek yapımında kullanılır belki" düşüncesiyle hiçbir şey atılmıyor dense yeri. Çünkü yapım sırasında neye ihtiyaç duyulacağı belli olmuyor. Bir kompozisyonda yaşlı bir teyze küçücük bir yatakta yatıyorsa; o yatağa uygun çarşaf dikiliyor, kenarlarına kanaviçe işleniyor, yastıkların ucuna dantel örülüp geçiriliyor. Bazen de sırf bebeğin aksesuarı tamamlansın diye kendi kullanmakta olduğu eşyaları kesip biçiyor ya da aksesuar eksikliği sebebiyle birkaç hafta bitirilemeyen bebekler oluyor.

ONLAR BEBEK DEĞİL, SANAT ESERİ
Nimet Hanım bu zorlukların üstesinden nasıl geldiğini anlatıyor: "Bir bebeği yaparken onun yüz ifadesini, duruş kompozisyonunu, kıyafetini, aksesuarını her şeyi düşünmek elbette zor. Tüm ayrıntılar çalışmaya başladığımda gözümün önüne geliyor, beni heyecanlandırıyor. Poz çok önemli. Yani bebeğin nasıl duracağı. Konuya uygun bir vücut dili oluşturmak lazım. Çalışırken bebeklerle duygusal bağ kuruyorum ve 'daha iyi' olması için elimden ne gelirse yapıyorum."
Yılın büyük bir kısmını Bozcaada'ki evinde ve atölyesinde geçiren Nimet Sanlıman'ın bebek koleksiyonu hayli geniş. Kimi zaman çeşitli yöreler ve kültürlerini, kimi zaman da hayatımızın içinden kesitleri onun gözü gibi baktığı bebeklerinde bulmak mümkün. Hatta bazı bebeklerle tarihî bir yolculuğa çıkmak da mümkün. Mesela günümüzde hiç göremediğimiz yoğurtçu amcayı, sokak fotoğrafçısını, dadı kalfayı veyahut Kavuklu Hamdi'yi… Nimet Hanım en çok kadın figürünü seviyor ve anlatmak istediklerini kompozisyon açısından uygunsa kadın üzerinden vermeyi seviyor. Bazen koleksiyonlarında tek bir bebek olabildiği gibi bazen de yörük çadırı gibi kalabalık bir ortam da kendine yer buluyor.
Belgesel nitelikteki el sanat eserlerine 'bebek' denmesi Nimet Hanım'ın pek içine sinmiyor. Yerine söylenebilecek bir isim de bulamadığı için 'bebek' tanımlamasına gönülsüz de olsa razı oluyor. 20 yıl Elif Bebek Atölyesi'nde kurslar düzenleyip öğrencilerine kitre bebek yapmayı öğreten Nimet Hanım'ın en büyük şanssızlığı; öğrencilerinin modern zamanının hızına ayak uydurup seri bebek üretimine geçmeleri. Dolayısıyla günümüzde kitre bebekle uğraşanları bulmak da zor. "Kitre bebeği yapmak sabır ve aşk ister" diyen Sanlıman; zaman zaman hanımların bebeklere hayran kalıp kursa başladıklarını; fakat birkaç bebek yaptıktan sonra heveslerinin geçtiğini, bunu bir sanat olarak özümseyip hayatı boyunca devam ettirecek birine kurs veremediğini söylüyor. Bu durumu da gündelik yaşamın hızlılığına, zamanın kısıtlılığına ve günümüz insanının hızlı yaşamak zorunda bırakılmasına bağlıyor.
Neredeyse tüm ömrünü verdiği kitre bebeklerin Nimet Hanım'ın hayatına kattığı şeyler çok elbette. Belki de bu sebeple yıllardır bebek yapmaktan bıkmamış, her bir bebeği aynı heyecanla yapmış. Çocuklarını büyütürken bir dönem atölyesinden uzak kalan Sanlıman'a göre bebek yapmak insanın içinden gelen, duygusal yoğunluk isteyen bir iş. Dolayısıyla bebekleri önce siz götürüyorsunuz, sonra da onlar sizi… Nimet Hanım bebeklerini yaparken onlarla konuşuyor, duygusal bir bağ kurmaya özen gösteriyor. Yalnız geceleri çalışmayı tercih ediyor. Eşi Tayfur Bey'in ressam olması da hayatlarını kolaylaştırıyor. Çünkü Bozcaada'ki atölyenin bir katında resim yapılıyor, bir katında da bebek…

NİMET HANIM'I BEBEĞİNDEN AYIRAN TURİST
Bebeklerle dolu geçen bir ömürde; hiç bebeksiz hatıra olur mu? Elif Bebek Atölyesi'nin Hilton Oteli içinde bir teşhir vitrini vardır 1960'lı yıllarda. Oradaki bebekleri gören bazı turistler soluğu atölyede alır. Bebek satın almak isteyen bir turist atölyeye gelir gelmez hamur açan, yufka pişiren, bir de hamur yoğuran köylü kadınların oluşturduğu üçlü kompozisyonu çok beğenir ve satın almak ister. Oysa Nimet Hanım bu kompozisyonu yeni bitirdiği için bebeklerinden ayrılmak istemez. Amacı; bir süre daha karşılarına oturup verdiği emeğin tadına varmaktır aslında. Turiste de: "Bu bebekleri yeni yaptım, kesinlikle satmak istemiyorum" der. Fakat turist Nimet Hanım'dan daha kararlıdır: "İki saat sonra gemim kalkacak. Bu bebekleri almadan hiçbir yere gitmeyi düşünmüyorum. Gemimi kaçırırsam bunun tek sorumlusu siz olacaksınız." Hal böyle olunca Sanlıman, 'yeni doğan' bebeklerinden ayrılmak zorunda kalır.
Bir hatıra daha dinliyoruz: "Gültepe'deki bir dernekte kurs veriyordum. Lakin hanımlar tek tek kursu bıraktılar, bebek yapmaktan vazgeçtiler. Ama Gültepe'den kursa katılan bir hanım ısrarla gelmek istediğini ve bebek yaparken mutlu olduğunu söylüyordu. Kurs bitti ama 'Bana öğretmeye devam eder misiniz?' dedi. O kadar istekliydi ki kabul ettim. Her hafta o hanım için Caddebostan'dan Gültepe'ye giderdim ders vermek için. Hanım çok duygusal biriydi. Zamanla birbirimize yakınlaştık. Meğer konuşamayan, yürüyemeyen, duyamayan bir çocuğu varmış. Hanım yaptığı bebekleri eve götürüp çocuğuna verdiğinde çok mutlu oluyormuş. Sadece çocuğunu mutlu edebilmek için bu kadar canla başla bebek yapmak istiyormuş. Bunu duyunca içi doldurmalı hayvanlar yapmayı da öğrettim ona. Çocuk ancak bebek ve hayvanlara tepki veriyormuş. Bu bizim için çok önemliydi."


YAŞAMDAN KESİTLER, BELGESEL BEBEK SANATÇISI
“NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN”
Yazar: Süleyman SÖNMEZ, http://www.mihrace.net/nimetdolls/
“Hikaye bir yıl önce başladı benim için. Hani bir romanın ortasından başlarsınız ve roman sizi sarar sonra biraz sonrayı okursunuz, biraz önceyi ve karakterleri tanır, ortamı tanır belki defalarca okursunuz. Böyle kitap nadir çıkar. Birçok kitap baştan okunmaya başlanır ve o şekilde sona erer. İz bırakan insanlar da defalarca okunan kitaplar gibidir.”
Evet, her şey idari müdürümüzün bir davetiye tasarlanacak sözüyle başladı. Bu davetiye bir sergi için yapılacaktı. Öylesine yoğun bir zamandı ki sürekli çalışıp koşturduğum işlerin bir türlü yetişmediği bir zaman. Nasıl yapacağım, konu ne olacak, gerekli doneleri getirecekler mi? diye telaşla düşünürken, minyon tipli gözlerinin içi gülen bir İstanbul hanımefendisi kapıdan girdi. Yerimiz üçüncü kattaydı ve tabi o merdivenleri aşmaktan nefesi kesilmiş ancak yüzünde öyle güçlü bir enerji vardı ki hemen kalktık yanına gittik oturttuk ve sohbet etmeye başladık. “Bebek yapıyorum” diyerek başladığı cümlenin işte o kitabın ortasından alınma ilk cümle olduğunu bilmiyordum.
“Nasıl bebekler? Çocukların oynadığı tarzda mı dediğimizde incelikle sustu ve sanatıyla övünmeyen ancak yaptığı işin bunun çok ötesinde olduğu gösteren gülüşüyle gülümsedi. Yanında getirdiği albümü açtı ve macera başladı!
İnsanlar… Hareket halinde duran, yaşayan insanlar… Yüzlerindeki mimikler kusursuz denecek kadar kesin. Üstelik sadece bir avuç kadarlar. Üstlerindeki elbiseler, eşyaları iş aletleri inanılmaz. Şairin dediği gibi öylece kalakaldım keşke daha önce gördüklerime güzel demeseydim. Şimdi söyleyecek sözüm kalmadı diye düşündüm.. Sonra bu olağanüstü bayana adına sordum Nimet Demirbağ SANLIMAN diyerek cevap verdi.
Bu eserleri yapan insanı anlamaya çalışarak ellerine ve gözlerine baktım o ruhun kıvılcımlarını gözlem yeteneğindeki harikalığı izledim. Son derece kültürlü dilinde iyi eğitimli dünyayı görmüş geçirmiş yine de tertemiz kalmış tınılar aksediyordu.
Evet böylece macera başladı. Davetiyeyi canla başla tasarladım. Baskı öncesi göstermek için evlerine gittiğimde başka bir sürpriz beni bekliyordu. Eşi Tayfur SANLIMAN. Aylar önce çizdiği tabloları görmüş ve kim acaba nerede yaşar nasıl böyle mistik bir ışıkla resmeder resimlerini demiş, araştırmak için notlarım arasına eklemiştim. Evdeki resimlerini gördüğümde tanıdım. İşte karşımda tok güçlü sesi ve içten haliyle duruyordu. Bulunduğum süre içinde kendi sanatı karşısındaki acemiliğime rağmen beni hiç kırmadan “Genç dostum şunu şöyle yapsak daha mı iyi durur” diyerek tasarım sanatıma katkılarda bulundu. Elbetteki bir üstadın alçakgönüllü olanı makbuldur ancak bu zamanda kaldı mı böyle ustalar?
Günler geçti ve sergi günü geldi. Heyecanlı bir topluluk her bebeğe bakıyor, duruşlarından öykülerini ruhlarını sezmeye çalışıyorlardı. Sonra Nimet Hanım’ın bilgisayarlı sunusu başladı. Fotoğraflarla “Yaşam Boyu Bebek” olgusuna adım adım girdik. İngilizce “idol” terimi ile başlıyor minik insan heykellerine sonra “doll” olarak kullanılmıyor. Türkçe ise bebek kelimesinden daha yakın bir tasvir yok. Bu ilk bakışta oyuncak kavramını getirse de bu sanatın odağı kalıp üretim değil, tamamen el işi göz nuru. Ardından Nimet Hanım her bebeğin yapılış öyküsünü anlatmaya başladı. Neler neler. Yörük çadırlar, Balıkçı Kamil, Türkiye Birincilikleri Amerikalıların satın aldığı eserler, ayakkabı boyacısı, çalgıcılar…
Gün bitiminde kitabı ileriye doğru okumaya devam ediyordum. Bu işin tarihini ve Nimet Hanımı yakından tanıyamamıştım.
Aradan bir yıl geçti. Telefondaki ses onundu. Halimizi hatırımız soruyor ve o günkü sunumda çekilen fotoğrafları merak ettiğini söylüyordu. Nasıl sevindiğimi anlatamam. İşin ilginci o fotoğrafları CD?ye yazmıştım. Ancak teslim etmeye fırsatım olmamış ve ilginç bir şekilde unutmuştum. Doğrusu unuttuğuma sevindim. Böylece eşimle birlikte harika bir ziyarete gitti.
Şimdi kitapta geriye doğru gidiyorum. Böylesi daha anlaşılır olacak.
Nimet Demirbağ SANLIMAN, Robert Lisesi mezunu. Modern eğitimiyle 1950′li yıllarda bebek tasarlamakla tanışıyor. Ustası Zehra Müfit Saner ilk el yapımı “belgesel nitelikli bebek” sanatçısıdır. 1936′da Kızılay, Kızılhaç, Kızılarslan, ve Güneş derneklerinin katılımıyla dünyanın ilk bebek yarışması yapılır. Taksim Belediye Bahçesi’nde yapılan yarışmaya 20 ülkeden katılımcılar arasında Zehra Hanım’ın “Arzuhalci” adlı eseri birinci oluyor.
Daha sonra Elif Bebek atolyesinin Beyoğlu’nda açılması ile yıllar süren bir üretim aşaması geliyor. Nimet Hanım hayatı boyunca toplum hizmetleri ile iç içe sürdürdüğü sanat yaşamını. Kendi ağzından dinleyelim hayat hikayesini.
“1947 Yılında Amerikan Kız Koleji’nden (Robert Kolej) mezun oldum. Hocam Zehra Müfit hanımın yaptığı bebekleri görüp hayran olduğumda ve hobi olarak kendisinden ders almaya başladığımda bu işin hayatımı yönlendireceğini hiç düşünmemiştim. Hocamın vefatından evvel “Nimet, elimi sana veriyorum, bu işi benden sonra sen götüreceksin.” sözlerinden bir süre sonra 1955 yılında Beyoğlu Amerikan Haberler bürosunda ilk sergimi açtım. Büro tarafından yılın en başarılı sergisi olarak nitelendirilen bu serginin Ankara ve İzmir bürolarında da yinelenmesi önerildi.
Ankara sergisinde Dönen Dervişler ile Sema kompozisyonu Konya Mevlana Müzesi tarafından alındı ve yıllarca müzede sergilendi. Türkolog Anne Marie Schimmel’in isteği üzerine Margburg Dinler Tarihi Müzesi’ne de bir benzeri yapılıp gönderildi.
Bu konuyu bir sanat olarak algıladığım için aynı yıllarda Topkapı Sarayı’nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in Tezhip-Minyatür derslerine ve Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesine misafir öğrenci olarak devam ettim.
Ayrıca torun sahibi iken de Salzburg’daki yaz akademisinde dersler aldım.
1960 Yılında Beyoğlu-İstiklal caddesinde “Elif Bebek” atölyesini açtım. Aynı yıl bana hayat boyu en olumlu desteği veren eşim ressam Tayfur Sanlıman ile evlendim.
“Dünya’da iki yerde 100% el yapımı bebek gördüm, biri İsrail’de biri de sizsiniz…” Bu sözler dünyaca ünlü bir bebek kolleksiyonerine ait.
Bebeklerimi Kitre ve Pamuk kullanarak tek tek baş, kollar parmaklar, ayak-bacaklarını hazırladıktan sonra doğru oranlarda ve konunun pozuna uygun olarak bir araya getiririm. Kıyafetlerin gerçek olmasına azami özen gösteririm.
Çalıştığım bir diğer tip de Mısır Kabuğu ile yapılan bebeklerdir. Sosyal faaliyetlerim içinde en önemlisi Uluslararası İş ve Meslek Kadınları – Soroptimist teşkilatı içindeki çalışmalardır.
Amacı kadının statüsünü yükseltmek olan bu gönüllü kuruluşta Türkiye Federasyon Başkanlığı ve Milli Delegelik yaptım.
İnsanlık tarihi kadar eski olan figürlerin, günümüzde büyük sanayi haline gelene kadar geçirdiği evreleri ve ‘Bebeklerin Hikayesini’ anlatan dia gösterisi ve sergimi içeren bir programım var.
“Bu bebekleri yapmak tutku demeyeyim ama aşkla olabilecek bir şey. Bu yıl benim meslekte 50. yılım”
“Bebeklerimi kitre ve pamuktan yapıyorum. Çok sabırlı olmak gerekiyor. Başlamadan önce nasıl bir bebek yapmam gerektiği konusunda bir ön araştırma yapıyorum. Belli bir yöreye özgü bebek yapıyorsam o yörenin geleneksel kıyafetleri ve yaşam tarzı üzerinde bilgi ediniyorum. Bunun içinde bir birikim gerekiyor. Günlük yaşamda karşılabileceğimiz insanlar üzerinde yoğunlaşıyorum.
En önemli kuralım ise her şeyi aslına sadık yapmak”
Kavuklu Hamdi kavuğu kime miras bıraktı bilinmez ama bu güzel cism-i endamı Nimet Hanım’a teslim ettiği besbelli.
“Kozalakları görür görmez dedim ki Aaa Kafkaslar. (Bebeklerin kafalarını gösteriyor) Böylece Kafkas ekibini yaptım”
“Yüzlerindeki ifadeler ne kadar gerçekçi!” dediğimizde güleç yüzüyle anlatıyor:” Bir gün bu dua okuyan yaşlı adam fotoğrafını bir konuğum gördü? “Bu bey kim?” dedi. “Dedem” dedim. Kadın anlamadı bebek olduğunu ben şaka yapmıştım halbuki, ama artık söylemeye de utandım.”
“İnsanlar gibi bu bebeklerin de kaderi var. Mesela Yörük Çadırı. Taşındığımızda sonra almak üzere evde bırakmıştık. Çalışan boyacı ustalar bebekleri almış gitmiş sadece çadır kalmıştı. Üzüldüm ve onu da sevdiğim birine verdim.”
“Bebekleri bir yere bakarak yapmıyorum. Tamamen birikim. Bazen “ocağa üfleyen kadın” da olduğu gibi empresyonistlerin resimlerini tarayıp ve işte aradığım ifade bu dediğim oluyor. Bu çalışmayı yaptığımda Beyoğlu’ndaki Elif bebek evindeydim. Yeni yaptığımız bebekleri satmaz, bir süre izler tadını çıkarırdık. Kapıdan bir Amerikalı girdi “Ben bu bebeği satın almak istiyorum” dedi “Satamam olmaz daha yeni yaptık” dedim. Saatini gösterdi. “Sadece 2 saat sonra gemim kalkacak ama ben bu bebeği almadan hiç bir yere gitmem.” O zaman bebekleri hangi fiyattan satıyorsak aynı fiyattan sattık.”
“Balıkçı Kamil. Evet, Bozcaada da balıkçıyı yapmaya başladığımda ona hep Kamil diyordum sonra bir balıkçı ile tanıştım. Ondan bir miktar ağ aldım. Bebeği yapmaya devam ederken ismini sordum. ‘Kamil’ dedi. Ama ben bebeğe başladığımda bunu bilmiyordum.”
“Bazı nesnelerin yapılmasında eşim Tayfur Bey yardım eder eli daha yatkındır. Mesela bu lehimcinin eşyalarını o yaptı.”
“Hımm evet çalgıcıların bu ikisi yanyana zaten. Baksana adam çapkın biri. (Kulağın ardındaki gülü gösteriyor gülerek, sonra danseden çingene kızı) aralarında bir şeyler olabilir”
“Bir gün, bu oturan eski Osmanlı Hanımı ve zenci kompozisyonu için bir zenci ziyaretçi itirazda bulundu. “Bakın beyaz kadın yukarda oturuyor zenci kadın aşağıda.” Elbette ona bizim kültürümüzdeki halayıkları, onların evin içinden biri gibi görüldüklerini anlatmaya çalıştım ama (gülümsüyor) sanırım ikna edemedim.”
“Evet kadın üzgün, çünkü bebeği çok hasta”
“Topkapı Sarayı’nda hocam Ord. Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER Bey’in tezhib minyatür kurslarına devam ediyordum. Başlangıçta amacım iyi fırça kullanmayı öğrenmekti. Fakat bana çok olumlu katkılarda bulunan o ortamda 8 yıl geçirdim”
Gururlu onbaşı fotoğraf çektiriyor, Üsküdar’a giderken katibim eğilip düşen o mendili alacak. Nimet Hanım eşsiz sanatını daha çok sanatseverle buluşturmak istiyor. Kültürün içinde yetişmiş gerçek hayat belgesellerinin Anadolu insanından zamanda geriye ve ileriye yüzlerce bebek modelin anlattığı hikayeleri bizlerle paylaşmaktan memnun oluyor. Televizyon programlarına çıkıyor. Eşiyle birlikte Caddebostan’daki evlerinde yaşıyor Bozcaada’da atölyelerinde üretiyor. Dileğimiz büyük sanat sponsorlarının bu sanata merkezlerinde destek vermeleri.

WHO'S WHO IN TURKISH CULTURE AND ART
Nimet Demirbağ Sanlıman
Style of Art      : Master craftsman / folk dolls maker
Branch of Art   : Folk dolls: kitre dolls
Art Profile        : Nimet Sanlıman finished the American College for Girls (Robert College) in 1947. She started making folkloric dolls under her teacher Zehra Müfit. Sanlıman had her first exhibition at the American News Desk in Beyoğlu, Istanbul in 1955. She was highly praised for her successful exhibition by the American News Desk and offered to have other exhibitions at their branches in Ankara and Izmir. After finishing her exhibition in Ankara, her dolls in Derviş and Sema composition were purchased by Konya Mevlana Museum and exhibited for a long time. A Turcokog, Anne Marie Shimmel ordered similar dolls from Sanlıman, and they were sent to the Margburg Museum of Religions. To learn other Turkish Arts, Sanlıman participated both in the illumination and miniature classes of Prof. Dr. Süheyl Ünver at Topkapı Palace Museum and Fine Art Academy, Sculpture Workshop. In 1961, Sanlıman founded the Elif Bebek (doll) workshop on Istiklal Street in Beyoğlu, Istanbul. She prepares doll’s arms, hands, legs, heads and bodies using materials such as natural gum Tragacanth and cotton, then assembles them. She expends care in using real folklore costumes. Sanlıman makes dolls using corn peels as well. She has taught the making of folkloric dolls at the Recreation Association, the American school and the Gültepe Public Education Center.

Exhibitions:
1950-51, International doll exhibition which was organized by Red crescent
1953, exhibition on the occasion of the 500th Anniversary of the Conquest of Istanbul
1955, exhibition at American News Desk
1958, exhibition at Galatasaray High School
1959, Turkish Folkloric Dolls Competition, received the best award
1968, exhibition on the occasion of 100th Anniversary of Red crescent
1987, exhibition at Turkish Japanese Association
1988, exhibition at Turkish American Universities Association
1997, exhibition at Kadıköy Cultural Center and Irmak High School; Soroptimist Clubs in Istanbul, Adana and Ankara
2001, exhibition on the occasion of Safranbolu Culture Festival
2002, exhibition on the occasion of seminar in Sarajevo
2003, exhibition in Bozcaada
Reference: uslanmam.com; nimetdolls.com; orgu.in

http://www.istanbulunustalari.com/tr/usta/143/nimet-demirbag-sanliman
Nimet Demirbağ Sanlıman
1927, Malatya
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji (Robert Kolej) mezunudur.
1950’li yıllarda bebek yapımı ile uğraşmaya başlayan Sanlıman, ustası Zehra Müfit Saner’den sonra ilk el yapımı “belgesel nitelikli bebek” sanatçısıdır. İlk sergisini 1955 yılında Beyoğlu Amerikan Haberler Bürosu’nda açtı. 1950–1958 yılları arasında Topkapı Sarayı'nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in tezhip-minyatür derslerine ve 1957–1960 yılları arasında ise Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi’ne misafir öğrenci olarak devam etti. 1989 yılında ise Salzburg Yaz Akademisi'nde heykel üzerine eğitim aldı.
1960 yılında Beyoğlu’nda "Elif  Bebek" atölyesini açan sanatçı, atölyesinin yanı sıra Rekreasyon Derneği, Amerikan Dershanesi, Gültepe Halk Eğitim Merkezi ve çok çeşitli derneklerde eğitim verdi.
İngilizce ve Fransızca (orta seviyede) bilmektedir.
Amerika’da; Saraybosna’da ve Türkiye’de çeşitli şehirlerde, galeri, dernek, okul ve halk eğitim merkezlerinde tanıtım sergileri açmıştır.
"Kitre bebek yapımı, genellikle hobi olarak başlanıp iş haline getirilen çok kapsamlı bir uğraş; gelenekleri, tarihi kişileri ve günlük hayatı aksettirdiği için yaşamdan kesitler olarak tanımlanabilir. İyi bir bebek yapmak için anatomi ve orantı bilgisi, yetenek, el mahareti, tarih, gelenek, kıyafet bilgisi, terzilik, gerektiğinde kuyumculuk, ayakkabıcılık gibi detay bilgiler ve bütün bu bilgilerin doğru kullanılması şarttır. Ayrıca büyük sabır ve emekle bu sanata gönül vermek gerekmektedir."
Klasik Zehra Müfit Saner Hanım’ın üslubunu kullanıyorum. Her türlü detayı yüzde yüz elle hazırlıyor, özellikle yüz, vücut ve poz ifadesine çok önem veriyorum. Geleneksel konuları önceden ayrıntılı biçimde araştırıp; aslına uygun olarak ve orantılara dikkat ederek şekillendiriliyorum. Kıyafet için uygun kumaşı ve deseni seçip uyguluyorum. Yaptığım birçok bebek ve kompozisyonların konularını kendim tasarlayıp gerçekleştiriyorum.
Hobi olmanın dışında, iş konusu haline getirilince, tamamen el işi olduğu için seri imalat yapılamıyor ve oldukça yüksek fiyatlarla değerlendirilmesi gerekiyor. Bu yüzden daha çok meraklıların ve koleksiyonerlerin ilgi alanına giriyor. Malzeme olarak kitre, pamuk, tel, ince kâğıt ve boya kullanıldığı için temininde hiç bir zorluk yok.
Türkiye’nin her bölgesinde değişik malzeme, teknik ve amaçla tarih boyunca bebek yapılmakta olduğu bilinmekte; ancak kitre bebek 1880 doğumlu Zehra Müfit Saner ile başladığına göre oldukça yeni sayılır. Son dönemlerde el emeğine verilen önem nedeniyle bu sanat kolunda çok sayıda değişik seviyelerde çalışmalar yapıldığını duyuyorum. Bu çalışmaları ortaya çıkarmak adına, herkese açık bir sergi yaparak bu çalışmaları değerlendirip, ileride bir el yapımı bebek müzesi kurulması en büyük arzumdur. 
Kitre bebek yapımı, geniş açısı olan bir uğraş; hediyelik eşya konusunda zayıf olan ülkemize gerekli olanaklar sağlanırsa turizm ve tanıtım yönünden de büyük katkısı olacağını düşünüyorum."

Cumhuriyet Dergi, 20 Haziran 1999, Sayı:691, Sayfa: 6
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: MİNE YAĞICI
http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/4509/sayfa/1999/6/20/20.xhtml
Cahit Uçuk için yaptığı bebekleri 40 yıl sonra Cumhuriyet Dergi'de gören Nimet Demirbağ Sanlıman bebeklerle geçen yaşamını anlatıyor. Onun bebeklerinin hammaddesi kitre ve pamuk. Sanlıman'ın bir amacı da bebek ustalarının bir araya gelmeleri. Bir bebek ustası kardeşim, Nimet bak bu senin bebeklerin değil mi? dedi. Cumhuriyet Dergi'ye baktım. Gerçekten, dergide fotoğrafı bulunan bebekler bana aitti. Görünce hemen anımsadım. Ben bu bebekleri yıllar önce Cahit Uçuk'un isteği üzerine yapmıştım. 1961 Nisanı'ydı. Atölyeye sarışın, mavi gözlü bir kadın geldi. 'Ben Cahit Uçuk' dedi. O sıralarda yazmakta olduğu Türk İkizleri' adlı kitabının baş kahramanlarını canlandıracak olan bir kız bir de erkek bebek istedi. Yaptım ve verdim. Sonra onunla bir daha görüşemedik. Yaklaşık 40 sene sonra dergide yayınlanan röportaj sayesinde onunla yeniden buluştum." Caddebostan'daki evinde görüşüyoruz Nimet Demirbağ Sanlıman’la. Salona girdiğimizde envaı çeşit büyüklü küçüklü bebekle karşılaşıyoruz. Kör bir dilenciyle küçük çocuk, kahve pişiren Arap bacıyla hanımı, uyuklayan yaşlı adamla örgü ören karısı, bebeğinin beşiğini sallayan yorgun kadın, yufka açan köy kadınlar, sırtında odunlar kucağında çocuklarıyla dinlenen köy kadını ve daha birçoğu sağa sola serpiştirilmiş. Küçüklüğümden beri el sanatına ilgi duyuyordum. Ağabeyim de el sanatlarına ilgiliydi. Onunla beraber bir şeyler yapmaktan çok zevk alıyordum. Arnavutköy Kız Koleji'nde okuduğum sıralarda bir hocamın açtığı el sanatlarıyla ilgili kurslara katıldım. Bu benim için bir başlangıç oldu." Koleji bitirince, boş durmak istememiş. O dönemin büyük sanatçılarından Zehra Müfit Saner'den bebek yapmak için ders almaya başlamış. Saner, kitre ve pamuktan yapılan elişi bebeklerin ilk yapımcısı. Atatürk'ün Savarona adlı yatına da pek çok el işi eşya yapmış, Türkiye'de ilk kez el sanatlarıyla ilgili bir atölye açmış. Sanlıman, "Büyük bir sanatçıydı. Onunla tanıştığımda çok yaşlı bir hanımdı. Her zaman anarım kendisini" diyor. Çok iyi dosto lurlar. Öyle ki Saner, Sanlıman'a "Nimet, sana elimi veriyorum. Bunu sen götürecek devam ettireceksin" deyip birlikte bir atölye açmayı önermiş. Sanlıman ise o zamanlar yirmi beş yaşlarında ve henüz böyle bir şeye hazır değil. "Kısa bir süre sonra Topkapı Sarayında tezhip ve minyatür derslerine başladım. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'den ders aldım. Buraya yedi sekiz sene kadar devam ettim. Bu kursa devam etmemin bir amacı da bebek yapımında fırçayı daha iyi kullanabilmekti. Bunları yaparken de bebek çalısmalarına ara vermedim. Hocamla birlikte o sıralarda açılan uluslararası sergilere katıldım." Atölyesi olmasa da bebek çalışmalarını evde sürdürmüş. Bu arada bazı teklifler de almış. Konya'daki Mevlana Müzesi için dönen mevleviler kompozisyonu... Almanya'daki Dinler Müzesi'nden de istemişler aynı kompozisyonu. Bebek yapımına başladıktan yaklaşık on sene sonra 1960 yılında Beyoğlu Parmakkapıda Elif Bebek Atölyesi'ni açmış. Aynı sene evlenmiş. Eşi ressam Tayfur Sanlıman da kendisi gibi bir sanatçı... "Çocuklarımın doğumuyla atölyede çalışmaya bir süre ara verdim. O sırada atölyeyle eşim ilgilendi. Kendim de ara sıra gittim. Çocuklar okula başlayınca atölyede çalışmaya devam ettim. Eşim de zaten bu arada kendine yeni bir iş kurdu. Piyasanın zorlamasıyla artan talebe cevap verebilmek için seri bir çalışmaya geçtik." Sanlıman, atölyeyi tam yirmi yıl açık tutmuş. Çocuklarıyla daha fazla birlikte olabilmek için atölyeyi kapatınca bebek yapmayı evinde sürdürmüş. Yurtdışında da pek çok sergiye katılmış. "Atölyede çalışırken başka derneklerle de çalışmalarım oldu. 1955 yılından bu yana Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu Derneği'nde çeşitli kademelerde görev yaptım. 1980-1982 yılları arasında derneğin başkanlığını da yaptım. Derneğin amacı iş ve meslek kadınlarının statüsünü yükseltmekti." Bebeklerinin ayrı ayrı hikâyeleri var. Ağa Kızı Fatma'yla Rençber Mehmet adınıverdiği bebeklerle Türkiye çapında ilk kez yapılan bir bebek müsabakasına katılıp birincilik almış. "Bebeklerimi kitre ve pamuktan yapıyorum. Çok sabırlı olmak gerekiyor. Başlamadan önce nasıl bir bebek yapmam gerektiği konusunda bir ön araştırma yapıyorum. Belli bir yöreye özgü bebek yapıyorsam o yörenin geleneksel kıyafetleri ve yaşam tarzı üzerinde bilgi ediniyorum. Bunun için de bir birikim gerekiyor. Günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz insanlar üzerinde yoğunlaşıyorum. En önemli kuralım ise, her şeyi aslına sadık kalarak yapmak." Yapım aşamasında sert bir madde olan kitre, suyla yumuşatılıyor. Kitrenin hem yapıştırıcı hem de sertleştirici bir özelliği var. Bebeğin kafasının içine bir tel takılıyor. İlk önce kafatası yapılıyor sonra ufak ufak pamuklar ilave edilerek ifadesi veriliyor. Eller, parmaklar hepsinin ifadesi ayrı ayrı veriliyor. Kıyafetler ve yine onu tamamlayan aksesuarlar büyük önem taşıyor. Kıyafetleri ve diğer aksesuarları da kendisi yapıyor. Kitrenin kuruması ve tekrar yumuşatılması zaman aldığı için bir bebek ortalama olarak bir haftalık süre içerisinde yapılabiliyor. Bebekleri sadece kitre ve pamuktan yapmıyor. Bir de mısır kabuğundan yaptığı bebekleri var. Bunların büyüklüğü diğer bebeklere oranla daha küçük. Çevresi bebek yapımı işine çokça ilgi göstermiş. En büyük desteği eşinden aldığını söylüyor. "1955'lerde Amerikan Haberler Bürosu'nda ilk sergimi açtım. Amerikan Haberler Bürosu'nun raporunda en fazla gezilen ve en çok ilgi çeken sergi diye geçti." Sanlıman, şimdilerde yine bir sergi açmayı düşünüyor. Bu konuda çevresinden yoğun talep alıyormuş. Ama onu nasıl gerçekleştirmek istediği bir proje var: Bebek Müzesi. "Sadece kendi bebeklerimin bulunduğu bir müze olsun istemiyorum. Uluslararası bir müze de olabilir. Katılmak isteyenlerin bebeklerinin isimleriyle birlikte teşhir edileceği bir müze arzu ediyorum. Bunu yapabilmek için bir sponsorun olması gerekir. Hem çocukları hem de büyükleri ilgilendiren bir konu bu. Tarihi sahneler var, eskiyi yeniden canlandıracak şeyler var. Zehra Müfit Saner, çok büyük bir sanatkârdı unutuldu. Onun anısını canlandırmak istiyorum. Bu tam bir Türk sanatı, Türk kültürünü yansıtıyor." İlk olarak Resimli Hayat Mecmuasıyla yaptığı söyleşiyi hatırlıyor. "Ben o zamanlar iki senedir bebek yapıyordum. Fotoğrafları çekmek için Ara Güler gelmişti. Seneler geçti aradan, bir konu hakkında görüşmek için kendisine gittim. Kapıyı açar açmaz 'A siz bebek yapan hanım değil misiniz?' dedi. Sanatın sadece tek bir dalıyla da kendisini sınırlamamış. Heykelle de uğraşmış. Akademide iki buçuk sene misafir öğrenci olarak bu konuda eğitim almış. Bundan yaklaşık on yıl önce de Salzburg’da bir yaz akademisi olduğunu öğrenerek gitmiş. Oradaki heykel kısmına devam etmiş, daha çok büst üzerine çalışmış. Bir bebek figür tarihçesi yazmış. İnsanlığın ilk gününden bu yana figürlerin nasıl oluştuğunu, geliştiğini anlatan bir dia gösterisi hazırlamış. Bu gösterilerin dialarını da reklam fotoğrafçısı olan oğlu çekmiş Sanlıman, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Cahit Uçuk Hanım'ın da dediği gibi çalışmaktan hep mutlu oldum. Ve daha da yapacağım çok şey var diye düşünüyorum.' Sanlıman Türkiye'de kendisi gibi bebek yapanlarla bir araya gelmeyi de amaçlıyor.

BELEGESEL BEBEK SANATININ DUAYENİ
Yazar: Müjgan Halis, 14 Haziran, 2007, Sabah
Nimet Demirbağ Sanlıman, 50 yılını belgesel bebek yapımına adamış bir sanatçı... Bebek yapmaya önce hobi olarak başlayan Sanlıman, artık dünya çapında tanınan bebeklerini sadece koleksiyonerler için üretiyor…
Mısır kabuğu, kitre ve pamuk kullanarak bebekleri yapıyor!
Göztepe Parkı'nın karşısındaki mütevazı bir apartmanın en üst katına doğru basamakları tırmandığımızda, Anadolu'nun dört bir tarafından insan figürlerinin bebek kılığına girip bizi karşılayacağını bekliyorduk. Büfenin camlarından bize bakan hasta çocuğunu uyutmaya çalışan anne ve beşikteki bebeği, az ötesinde Sulukule'den kopup gelen dansöz ve saz arkadaşlarından bihaberdi. Namaza duran yaşlı amca, yanı başındaki Kavuklu Hamdi'nin muzip bakışlarından hiç etkilenmeden huşu içinde ibadetini ifa ediyordu. Kitap okumaktan gözleri yorulan dede ile patik ören yaşlı nine kafa kafaya vermiş uyuklarken, onların yaşamadığını düşünmek mümkün müydü...

50 YILLIK BÜYÜK AŞK
Hepsi bir eve nasıl doluşmuş demeyin, onlar Nimet Demirbağ Sanlıman'ın elinin emeği, gözünün nuru... Sanlıman, 50 yılını adadığı belgesel bebek sanatında bir duayen... 1947'de mezun olduğu Robert Kolej'den sonra tanıştığı Zehra Müfit Hanım onun hayatını değiştirmiş: "Yaptığı bebekleri gördüğümde hayran kalmıştım. Hobi olarak kendisinden ders aldım." Ancak 'el aldığı' hocasının sanatından o kadar etkilenmiş ki, 1955'te Beyoğlu Amerikan Haberler Bürosu'nda açtığı ilk sergiyi daha sonra sayısını bile hatırlayamadığı sergiler izlemiş. Sanlıman'ın yaptığı bebekler dünya çapında tanınıyor. Ünlü bir bebek koleksiyonerinin kendisine, dünyada sadece iki yerde yüzde 100 el yapımı bebek gördüğünü anlatıyor: "Birini İsrail'de görmüş, diğeri de benimkiymiş."

EN BÜYÜK DESTEĞİ EŞİ

Ankara sergisinde 'Dönen Dervişler' ile 'Sema' kompozisyonu Konya Mevlana Müzesi'nde yıllarca sergilenmiş. Daha sonra Türkolog Anne Marie Schimmel'in isteği üzerine Margburg Dinler Tarihi Müzesi'ne de bir benzeri yapılıp gönderilmiş. Ama Sanlıman, yetinmemiş ve kendisini geliştirmek amacıyla Topkapı Sarayı'nda Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver'in Tezhip- Minyatür derslerine ve Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi'ne devam etmiş. Hobi olarak başladığı bebek yapımı, giderek profesyonel bir uğraşa dönüşmüş ve 1960 yılında Beyoğlu-İstiklal Caddesi'nde Elif Bebek Atölyesi'ni açmış. Ressam eşi Tayfur Sanlıman, onun en büyük destekçisi olmuş, hatta yaptığı bebeklerin yan aksesuvarlarını da kendisi üretmiş. Bebekleri yapmanın tutkudan öte aşkla ilgili bir şey olduğunu söyleyen Sanlıman, bebekleri bir yere bakarak yapmadığını söylüyor.

13 Aralık 2021 Pazartesi

YOU LIKE MY WORK HA?:

You Like My Work Ha?, Ardan Özmenoğlu Sanatçı Kitabı, Anna Laudel.


Ardan Özmenoğlu’nun 2008-2020 yılları arasındaki neon eserlerini bir arada topladığı “You Like My Work Ha?” başlıklı, 500 edisyonlu ve imzalı poster kitabı Anna Laudel tarafından yayımlandı. Eş zamanlı olarak Anna Laudel’de açılan, Özmenoğlu’nun eserlerinden oluşan özel seçki sergisi, 7 Ocak 2022’e kadar Anna Laudel’de ziyaret edilebiliyor.

Toplum, sanat ve hayat üzerine ürettiği kült neon işleriyle bilinen sanatçı Özmenoğlu, kendi dünyamızı tekrar keşfetmemizi ve yeniden düşünmemizi sağlıyor. Sanatçının poster kitabı olma özelliği taşıyan “You Like My Work Ha?”; sonsuz yaratıcılığı, basit ve karmaşık konuları eğlenceli bir şekilde sorma ve ele alma becerisi ile Ardan’ın neon ile ürettiği eserlerine doğru bir yolculuğa davet ediyor. Anna Laudel tarafından yayımlanan ve sadece 500 edisyon olarak basılan kitap, sanatçının her bir kitabı numaralayıp imzaladığı, tek ve biricik olan neon çalışmalarını posterleştirerek sanatseverle buluşmasını sağlıyor.


You Like My Work Ha?, Ardan Özmenoğlu Sanatçı Kitabı, Anna Laudel.


Her ana sayfası poster olarak tasarlanan ve koparılması pul koparma tekniğiyle birebir olan bu kitap, beğendiğiniz eseri kitaptan koparıp duvarınıza asma imkanı sağlıyor. Sayfalarını poster olarak kullanmaya olanak sağlayan, özel neon renk kapağı ve tasarımıyla dikkat çeken kitapta sanatçının 2008 yılında ürettiği, Cumaya gittim gelicem; 2013 yılında ürettiği, Anlayana; 2014 yılında ürettiği ve Türkiye güncel sanat piyasasının doğrudan eleştirisini yapan DOES EXIST; 2015 yılında ürettiği, Seni Sevmeyen Ölsün; 2017 yılında ürettiği Babam Sağolsun; 2019 yılında ürettiği, Bunu ben de yaparım gibi ikonik eserleri ve dahası yer alıyor. “You Like My Work Ha?” sanatçı kitabı Anna Laudel ve Patika Kitabevi’nden satın alınabilir.

Anna Laudel

Adres: Kazancı Yokuşu 45, Gümüşsuyu, Beyoğlu / İstanbul

You Like My Work Ha?, Ardan Özmenoğlu Sanatçı Kitabı, Anna Laudel.



Ardan Özmenoğlu

1979 yılında Türkiye’de doğan Ardan Özmenoğlu, lisans ve yüksek lisans eğitimini, Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde tamamladı. Berkeley’deki Kala Art Enstitüsü’nde, Berlin’deki Ateliergemeinschaft Milchhof e.V.’de, Belçika’daki Frans Masereel Centrum’da, Viyana’daki Kulturkontakt Austria’da ve Murano-Venedik’teki Glasstress’te konuk sanatçı olarak bulundu. Son çalışmaları, cam, neon tüpler ve post-it notları gibi malzemeler kullanarak ürettiği mimariyi ve heykeli birleştiren mekana özgü serigrafi enstalasyonlarından oluşmaktadır. Baskı resim ve heykelin birleştiği bu arayüzde, üç boyutlu portreler ortaya çıkmaktadır. Sanatçının eserleri dünya çapında, Hort Collection NYC, Naked Heart Vakfı, Frankfurt Havaalanı Koleksiyonu, Osthaus Museum Hagen Koleksiyonu, Kala Art Institute Koleksiyonu, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu, UniCredit Bank Sanat Koleksiyonu, Fondation Jan Michalski Koleksiyonu, Imoga Mundi (Benetton) Koleksiyonu ve İstanbul Modern Koleksiyonu gibi pek çok önemli koleksiyonda yer almaktadır.

RESSAM AHMET YEŞİL'İN SANATI VE DÖNEMLERİ



Ahmet Yeşil’in, “Yaratı Eşiğinde Halat Üzerine Notlar” isimli yazısı, ip ve halat manifestosudur. Sanatçı kendini şu şekilde ifade eder:
“Halatın nesnel kimliği üzerinden, sanatsal objeye dönüşen ip, halatın kendi ritminin yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kozmos plastik bir dile dönüşürken, sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor. Yaşamda da her anın, duygunun, sanatçının sezgisiyle, görme biçimiyle, halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen, renk, ışık, açık koyu değerler bize ait olanın yansımalarıdır. Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal ekonomik, ekolojik düzeylerin plastik dille anlatımıdır. Resmimdeki her olgunun yaşamımda bir karşılığı vardır. Zaten altını dolduramadığınız bir dil size ait değildir. Zaman içinde plastik dilinizi oluşturduktan sonra, kendinizi keşfetmek üzere teknik arayışlara giriyorsunuz. Durduğunuz an kendi ayak izlerinizi işgal edersiniz. Resim dilini izlemek, seyretmek üzere zamanı beklemeye almak gibi bir lüksüm olmadı. Arkanızdaki birikim, yeniye başlamak üzere bir deneyden ibaret. Hiçbir deneyi inkar etmeden, plastiğin dayattığı yenilenmeye açığım. Arayış, bilinç, hesaplaşma iradesi kendi plastik açılımını getiriyor zaten. Son dönem çalışmalarımda ip, resim dışında hiçbir anlatım kaygısı aramadan, plastiğin ve imgenin kendi dönüşümünü ve gücünü kurdu. Daha yalın, daha minimal… Bu elbette benimle hayat, benimle resim ve benimle kendim arasında süren gerilime bir çözüm çabasıdır”. Ahmet Yeşil’in Manifestosunda belirttiği resim ve hayat arasındaki ilişki, gerilim, çözüm bulma çabasının tuvale yansıması, toplum ile sanatı arasında bir uçurum yaratmaz. Onun sanatı herkese yakındır, herkes kendinden bir şeyler bulur. Ahmet Yeşil resmindeki ritm, denge, lirizm, ışık, gölge ve yeniden tanışıyormuşçasına öne çıkan canlı renklerin kusursuz uyumu birçok farklı kültürden izleyicinin, hızla resim ile ilişki kurmasını sağlar. Otuz yedi yıldır aktif olarak sanat yaşamının içinde olan Ahmet Yeşil, bugüne kadar 105 kişisel sergi açtı, 297 karma ve yarışma sergisine katıldı, 24 ödül aldı. Tam anlamıyla ‘nev-i şahsına münhasır’ olarak tanımlanabilecek bir fırçası vardır. Dünyadaki ve Türkiye’deki moda akımları çok yakından takip etse de o kendi gerçeğinden vazgeçmemiş, yıllar içinde fırça darbeleri ile tuvaline aktardığı özlemleri, tutkuları, heyecanları, duyguları, düşünceleri, acıları, mutlulukları onu nereye götürdüyse, sanatı da o bağlamda gelişmiş, bugünkü gücüne ulaşmıştır. Özellikle ve ısrarla belirtilmesi gereken nokta ise, dünyadaki hiçbir sanatçıyla karşılaştırılamayacak ve Ahmet Yeşil tarzı olarak anılan görsel bir dil yaratmış olmasıdır. Ahmet Yeşil’in sanatını ve yarattığı sıra dışı plastik dili, görsel şöleni anlamak, duyumsamak, hissetmek için, bütün doğallığıyla sizi içine çeken illizyonist etkiyle yapıtla aranızda kurduğunuz ilişki sizi yapıtın duygusal metaforuna çekmeye başladığını hissedeceksiniz.
 

NİMET DEMİRBAĞ SANLIMAN: KİTRE BEBEKLERİN KORUYUCU MELEĞİ


Nimet Demirbağ Sanlıman ile röportajımızı Youtube'dan izleyebilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=E6bd-DRWCeU&t=36s

RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ

Nimet Demirbağ Sanlıman, dile kolay, tam 65 yıldır kitre ya da başka bir tabirle Türk belgesel bebek sanatı çalışmalarına aralıksız olarak devam ediyor. Bebek yapımı olarak nitelendirilse de daha önce litaratürde tam bir sınıflandırma yapacak kadar örneği bulunmadığından “belgesel bebek yapımı” olarak adlandırılabilecek sanatın nadir ustalarından. İlk bakışta bu bebekleri yapmak kolay gibi görünebilir ama ciddi emek ve sabır isteyen bir sanat dalı. Bebeklerini, kitre ve pamuk kullanarak tek tek parmaklarını, kollarını, başını, ayak-bacaklarını hazırladıktan sonra doğru oranlarda ve konunun pozuna uygun olarak bir araya getiriyor. Kıyafetlerin ve ifadelerin gerçek olmasına büyük özen gösteriyor. Ve ortaya bu muhteşem eserler çıkıyor.

Ressam Tayfur Sanlıman ile evli olan Nimet Demirbağ Sanlıman, aslında sadece icra ettiği sanatıyla değil eğitimi, yaşam tarzı, Soroptimist Federasyonu’ndaki hayırseverlik çalışmaları ve 30 yıldır hiç aralıksız devam ettiği yoga kurslarıyla da bizlere çok şey anlatıyor.


 

BOZCAADA’NIN DELİKANLISI USTA RESSAM TAYFUR SANLIMAN



Usta ressam Tayfur Sanlıman, Arkeoege Yayınları’ndan 2013 yılında çıkan “Yol Boyunca” isimli kitabında resim aşkını şu sözlerle anlatıyor: “Ne zaman ki Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim, rahmetli Neyzen Halil Dikmen ve gene rahmetli Zeki Faik İzer, ilk resim hocam rahmetli Latif Ariş’in aç toprağıma serptiği sanat sevgisi tohumlarını sulamaya ve yeşertmeye başladılar. Aşkımın gerçek yüzü göründü ve bu sevdanın ömür boyu ne denli bir özveri gerektirdiği belli oldu… O gün bu gündür içimde, resim çalışmanın tükenmez hazzını ve o dünyanın tadını yaşar, durmadan çalışırım.”
84 yıllık ömrün acı-tatlı hatıralarını, öğütlerini, Türkiye’nin geçirdiği değişimleri kendine has konuşma diliyle kaleme alan Tayfur Hocamızın kitabından öğrenecek çok şey var. Bazen güldüren, bazen ağlatan bu anı kitabında ustamızın deyimiyle ibretlik sonuçlar var.
Bu arada resim sanatımızın ustalarından Tayfur Sanlıman’ın Sergisi, Galeri Nişart’da 08-23 Ocak 2014 tarihleri arasında izlenebilir.
1930 doğumlu Tayfur Hoca, röportajımıza başlamadan önce yaşamı boyunca nelere şahit olduğunu listeledi. İşte o an yaşayan bir tarih ile, canlı bir ansiklopedi ile söyleşi yaptığımı bir kez daha hatırladım. Tayfur Hoca’nın o içimize işleyen tok sesini, babacan tavırlarını sizlere daha iyi aktarabilmek için bu defa röportajımızı video olarak yayınlamak istedim. Tüm dostlarıma keyifli seyirler diliyorum.
TAYFUR SANLIMAN
Ressam Tayfur Sanlıman, 1930 yılında Adana’da doğdu, sanatçı; ilk, orta, lise eğitimini doğduğu kentte tamamladı. 1951’de girdiği Orman Fakültesi’nden 1953’te ayrılarak askerlik görevini yaptı. 1955’te Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Halil Dikmen ve Zeki Faik İzer atölyelerinde beş yıl çalıştı ve pekiyi derece ile diploma aldı. Resim sevgisi ile ilkokulda tanışan Sanlıman, ortaokulda Akademili hocası Latif Ariş tarafından yönlendirildi. Güzel Sanatlar Akademisi’nden sonra resimden uzaklaşıp on beş yıl çeşitli işlerde uğraş veren sanatçı, 1977’de Marmaris’in İçmeler Köyüne yerleşti ve resme yeniden başladı. Yerleştiği köy, yeni yerleşim alanları ve turistik amaçlarla betonlaşmaya başlayınca 1984’te İstanbul’a döndü. 1992’de Asmalımescit’te kendi atölyesini kurdu. 2001’e kadar aralıksız çalıştı. 1985’ten bu yana insan-doğa ilişkisini doğadan yana çıkarak irdeleyen ve dünyalıların bu gidişle varacağı sonu resim diliyle anlatmaya çalışan Sanlıman, soyut gibi algılanabilecek bir anlatımla doğayı, renkçi ve zaman zaman da figüral tasarımları ile toplumu yansıtmaktadır. AKM-Atatürk Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda “İsimsiz Resimlerle 50 Yıl” başlığı altında retrospektif sergisi açıldı ve sergiye eşlik eden sanatçı kitabı da yayınlandı. Bugüne kadar 30 kişisel sergi gerçekleştiren Sanlıman, 2001 yılında İstanbul’u terk ederek Bozcaada’ya yerleşti. 22 Ağustos 2017 tarihinde Urla'da yaşama veda etti.  (www.tayfursanliman.com).


12 Aralık 2021 Pazar

ALAN KADIKÖY: KADIKÖY MUHTEŞEM BİR SANAT MEKANINA KAVUŞUYOR

Alan Kadıköy.


Yeni bir sanat mekanın açılışını duyurmak en keyif aldığım paylaşımlardandır. Kadıköy Belediyesi’nin yeni kültür sanat mekânı Alan Kadıköy, kapılarını açmaya hazırlanıyor. Tebrikler Kadıköy Belediyesi. 
Alan Kadıköy, üst düzey teknik donanımı ve farklı etkinliklere uyarlanabilen “black box” sahnesi ve Kadıköy’de uzun zamandır eksikliği hissedilen kapalı sergileme alanı ile Anadolu yakasının öne çıkan kültür sanat mekanlarından biri olmayı hedefliyor. Alan Kadıköy bu iddiasıyla uyumlu olarak galerisinin kapılarını “XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021 - PAPKO / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu” adlı sergiyle 17 Aralık’ta açıyor.


Mübin Orhon, İsimsiz, 1960, Tuval üzerine yağlıboya, 100x100 cm.
 

“XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı” sergisinin ilki Ferit Edgü küratörlüğünde, 2011’de Santral İstanbul’da gerçekleşmişti. 10 yıl sonra devamı niteliğinde, 433 eser arasından 182 eserin Metin Deniz tarafından bir araya getirildiği sergi, 17 Aralık 2021 - 15 Şubat 2022 tarihleri arasında Alan Kadıköy’de sanatseverlerle buluşuyor.
İstanbul’un Anadolu yakasında bugüne kadar düzenlenmiş en kapsamlı sergide sanatseverler resim ve heykelleri görmenin yanı sıra konuşma programları, rehberli turlar ve ayrıca çocuklar için atölyelerin de dahil olduğu etkinliklere katılabilecekler.
Alan Kadıköy, sergi kapsamında Türk resim tarihinin Abidin Dino, Adnan Çoker, Albert Bitran, Ara Güler, Avni Arbaş, Burhan Doğançay, Fahrelnissa Zeid, Ferruh Başağa, Fikret Mualla, Hakkı Anlı, Komet, Mehmet Güleryüz, Mübin Orhon, Nejat Melih Devrim, Ömer Uluç, Selim Turan ve Yüksel Arslan gibi büyük ustalarının resimlerine ve İlhan Koman, Koray Ariş ve Seyhun Topuz gibi heykel sanatımızın dünyaya mal olmuş isimlerinin yapıtlarına ev sahipliği yapıyor.

                                                            Selim Turan, İsimsiz, Kağıt üzerine yağlıboya, 88x62cm

Paris Ekolü: Çağdaş Türk Sanatının Dönüm Noktası
II. Dünya Savaşı sonrasında 1945-1960 yılları arasındaki dönem, uluslararası sanat tarihi araştırmalarında bir tür milat olarak kabul edilir. Paris Ekolü olarak anılan bu yıllar aynı zamanda Türkiye sanat tarihinde yepyeni bir sürecin başladığı bir dönemdir. Bu dönemde Paris'te yaşayan Türk ressamları Paris Ekolü çatısı altında, bu sürecin merkezinde yer aldılar.
Türkiye resim tarihinde Batı resmiyle sanatsal ve entelektüel olarak güçlü bağlar kurulan ve eşzamanlı bir çizgide eserler üretilen önemli bir evresine dahil olan bu sanatçıları bir araya getiren “XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 2021”, rengin, lekenin, kompozisyonun ve formun duyumsanabilir nitelikleriyle donanmış yüzeylerde Paris Ekolü’yle temas etmiş ve modern sanat tarihine iz bırakmış sanatçılara yeniden bakıyor.

                                        Mehmet Güleryüz, Boksör, 1987, Tuval üzerine yağlıboya, 86x106 cm.


PAPKO / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu

On dokuz yıl önce müzayededen satın aldığı bir Selim Turan tablosu ile sanat serüveni başlayan Öner Kocabeyoğlu, yoğun olarak Paris Ekolü ile ilgilendi ve bu dönemden eserler topladı. 2009 yılı sonlarında koleksiyonun yönetimi ve özellikle günümüz sanatçılarından olmak üzere farklı uluslararası sanatçıların yeni alımlardan oluşan bir seçkiyi meraklılarıyla paylaşabilmek amacıyla, daha önce Fahr-el-Nissa Zeid'in 1940’lı yıllarda ikinci katında ilk sergisini açtığı Ralli Apartmanı'nında Papko Art Collection'ı açtı.
Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu modern, çağdaş ve yükselen sanatçıların önemli eserlerine yer veren en önemli koleksiyonlardan biri olma özelliğine sahiptir. 100’den fazla sanatçının 1500’ü aşkın eserinin yer aldığı koleksiyon, araştırma, yayınlar ve küratöryal sergiler ile sanatseverlerle paylaşılmaktadır. Kurumsal işbirlikleri çerçevesinde de koleksiyondan ulusal ve uluslararası birçok müze ve kuruma sergilenmek üzere ödünç eser verilmektedir. Başlangıcında Türkiyeli Paris Ekolü sanatçılarına odaklanan koleksiyon, 20. yüzyıl Modern Sanatı, 1960 sonrası Çağdaş Sanatı, yeni kuşak genç sanatçılar ile dünya çapında önemli yabancı çağdaş sanatçılara ait yapıtlarla zenginleşerek gelişmeye devam etmektedir.
Koleksiyondaki eserlerden derlenen karma sergi kurguları devam ederken, Öner Kocabeyoğlu aynı zamanda ulusal ve uluslararası birçok müzeye koleksiyondan sergilenmek üzere ödünç eser vermektedir. PAPKO / Öner Kocabeyoğlu Koleksiyonu hakkında gelişmeleri @papkoartcollection hesabından takip edebilirsiniz.

Fahrelnissa Zeid, Soyut Komposizyon, 1950’ler, Kağıt üzerine karışık teknik, 104x74 cm



Alan Kadıköy

Kadıköy Belediyesi, İstanbul’un en dinamik tiyatro atmosferine sahip Kadıköy’e yepyeni bir tiyatro mekânı kazandırmak amacıyla 2016 yılında Kadıköy Tiyatrolar Platformu ve sahne ve ışık uzmanları dahil olmak üzere farklı alanlardan tiyatrocuların görüş ve önerileri dikkate alınarak Alan Kadıköy’ü tasarladı.
Türkiye ve dünyadaki çağdaş tiyatronun sahnelenme biçimlerinden esinlenerek projelendirilen mekân, alışılmış sahne tasarımlarının ötesinde bir seyir imkânı sunuyor. Seyir yeri ve sahne arasındaki ayrımların bir yana bırakıldığı ‘meydan sahne' tasarımıyla, 360 derecelik bir izleme alanı yaratan salon, oyunun niteliğine göre klasik sahne, orta sahne, meydan sahne, arena sahne veya forum düzenlerinde kullanılabiliyor.
Alan Kadıköy tiyatro sahnesinin yanı sıra 650 metrekare genişliğindeki galeri mekânı ile Anadolu yakasının en büyük sergileme alanını halka sunuyor. Sahne ve galeriyle birlikte fuaye alanları, kafeterya, bahçe ve teras kullanımı, teknik mahal ve prova odalarından oluşan yapı, günün her saati kültür-sanat atmosferi içinde konser, sergi ve oyunlara ev sahipliği yapabilecek kapasitede.

Adres: Muhittin Üstündağ Cad., Alidede Sok. No:2 Koşuyolu / Kadıköy
www.alankadikoy.com | @alankadikoy


                                        Komet, İsimsiz, 2002, Tuval üzerine yağlıboya, 80x80 cm


Alan Kadıköy.





Alan Kadıköy.



8 Aralık 2021 Çarşamba

BANKSY WILL SELL JAILBREAK STENCIL FOR £10M TO TURN READING PRISON INTO ART CENTRE, THE JAIL THAT ONCE HELD OSCAR WILDE

                                                    Banksy's stencil, Reading prison. 



Renowned street artist Banksy has pledged to donate £10 million to help fund a bid to purchase Reading Gaol, the jail that once held Oscar Wilde, and turn it into an art centre. The street artist Banksy is selling a stencil he painted on the side of Reading prison in a bid to save the former jail from being turned into a block of flats. The work, painted in March, shows a prisoner escaping on a rope of bedsheets tied to a typewriter. Proceeds from its sale, expected to fetch more than £10m, will support Reading Borough Council’s bid to buy the site and turn it into an arts centre.

A petition organised by the Save the Reading Gaol campaign confirms that “Banksy has indeed pledged the artwork to the people of Reading on the understanding that all the proceeds from its sale are used to secure the purchase of the gaol and convert it into an arts centre.” The stencil is currently on show at Bristol Museum and Art Gallery in the exhibition Grayson’s Art Club. Banksy’s authentication body, Pest Control, declined to say if any private offers have yet been received for the work.

The historic prison, which Oscar Wilde was once held, has been under threat of redevelopment after the UK Ministry of Justice put it up for sale in late 2019. Two bids have since been fallen through and the site was put back on the market in June. The council submitted a £2.6m bid early 2020, which was rejected; the Ministry of Justice says it is currently considering new bids.




Banksy told the Sunday Times: “I promised myself I’d paint the wall even before I knew what it was. I’m passionate about it now, though. Oscar Wilde is the patron saint of smashing two contrasting ideas together to create magic. Converting the place that destroyed him into a refuge for art feels so perfect, we have to do it.” Matt Rodda, the Labour MP for Reading East, tweeted that “it’s the best Christmas present Reading could wish for”.

The now-defunct jail, which was permanently closed in 2013, is a Grade II-listed building and has art historical significance as the place that the playwright Oscar Wilde was detained for gross indecency between 1895 and 1897.

Wilde's association with the building has led it to be described by Reading council as a "LGBT heritage site". In 2016, the public art organisation Artangel organised Inside: Artists and Writers in Reading Prison, an exhibition featuring work by artists including Ai Weiwei, Marlene Dumas and Wolfgang Tillmans. Musician Patti Smith and the actor Ben Whishaw paid homage to Wilde by reading De Profundis, a harrowing letter written to his lover Lord Alfred Douglas, in the prison chapel.

Banksy’s work Love is in the Bin set a new auction world record for the artist in October when it sold for £18.6m (with fees) at Sotheby’s London to a private Asian client.

6 Aralık 2021 Pazartesi

RIJKSMUSEUM TO STAGE THE LARGEST VERMEER EXHIBITION EVER

                        Johannes Vermeer, The Girl with a Pearl Earring (1665) from the Mauritshuis

© Mauritshuis, Den Haag

.

In the spring of 2023, the Rijksmuseum, the national museum of the Netherlands, will dedicate a retrospective exhibition to the 17th-century master Johannes Vermeer for the first time in its history. With loans from all over the world, this promises to be the largest Vermeer exhibition ever. The Rijksmuseum itself has four masterpieces by Vermeer, including the world-famous Milkmaid and The Little Street.

The exhibition is a collaboration between the Rijksmuseum and the Mauritshuis in The Hague. Preparations for the exhibition are currently underway. Both museums will conduct research into Vermeer's artistry, his artistic choices and motivations for his compositions, as well as into the creative process of his paintings.

 The Rijksmuseum's exhibition in 2023 will include masterpieces such as The Girl with a Pearl Earring (Mauritshuis, The Hague), The Geographer (Städel Museum, Frankfurt am Main), Lady Writing a Letter with her Maid (The National Gallery of Ireland, Dublin) and Woman Holding a Balance (The National Gallery of Art, Washington DC). Works never before shown to the public in the Netherlands will include the newly restored Girl Reading a Letter at the Open Window from the Gemäldegalerie Alte Meister in Dresden. 

The Vermeer exhibition will be on view from 10 February to 4 June 2023 in the Rijksmuseum. Taco Dibbits, Director of the Rijksmuseum: ‘Vermeer is one of the most famous painters in the Netherlands, along with Rembrandt, Van Gogh and Mondrian. We would not have thought it possible that so many museums are willing to lend their masterpieces. We are incredibly grateful to them. With this exhibition we can introduce a new generation to Vermeer's painting at the highest level and present the results of the latest research.’

Martine Gosselink, Director of the Mauritshuis: ‘The Girl with the Pearl Earring is the most famous Dutch girl worldwide. We are very happy to lend her out for this unique collaboration, where she and two other works from the Mauritshuis, Vermeer's View of Delft and Diana and her Nymphs, will be seen. Yes, we will miss her terribly, but a Vermeer exhibition without The Girl is simply not a Vermeer exhibition.’

                    Johannes Vermeer, The Milkmaid (around 1660) from the Rijksmuseum


Research in collaboration with the Mauritshuis

For this exhibition, the Rijksmuseum is working closely with the Mauritshuis in The Hague with a team of curators, restorers and natural scientists to examine in depth the seven paintings by Vermeer in Dutch possession. Works by Vermeer from other collections are also involved in this project.

 

                    Johannes Vermeer, Young Woman Seated at a Virginal (around 1670-72), 

                                    is in the Leiden Collection, New York


Johannes Vermeer

Johannes Vermeer (1632-1675) lived and worked in Delft. His work is best known for his tranquil, introverted indoor scenes, his unprecedented use of bright, colorful light and his convincing illusionism. In contrast to Rembrandt, Vermeer left a remarkably small oeuvre with about 35 paintings.

As his paintings are generally considered the most prized treasures of every museum collection, Vermeer paintings are rarely lent out. There is currently an exhibition in Dresden with works by Vermeer on the occasion of the restoration of his Girl Reading a Letter at the Open Window. This exhibition includes two works by Vermeer, The Little Street and the Woman in Blue Reading a Letter, from the Rijksmuseum collection.

 

Vermeer in Delft

Parallel to the Vermeer exhibition in the Rijksmuseum, Museum Prinsenhof Delft will organise the exhibition Vermeer’s Delft (10 February to 4 June 2023). This will be the first ever exhibition to explore in depth the cultural-historical context in which Vermeer's practice flourished. Works by Delft contemporaries are displayed alongside Delft pottery, Delft carpets, archival materials and letters. Rijksmuseum’s Vermeer exhibition is made possible by Ammodo.


                    Johannes Vermeer, Gezicht op huizen in Delft, bekend als ‘Het straatje’, ca. 1658. 

                                Schenking van de heer H.W.A. Deterding, Londen

5 Aralık 2021 Pazar

MONET WATER LILIES PAINTING SELLS FOR $24.1 M IN BEIJING

Claude Monet, Bassin aux nymphéas, les rosiers, 1913, (Courtesy of China Guardian).


The 1913 oil depicts a summer view of Monet’s beloved Giverny garden, where a vibrant rose arch overlooks a pond of water scattered with waterlilies. Typical of the artist’s mature style, at 73cm by 1m it is the largest of the three oils that depict his garden from this view.

Claude Monet’s 
Bassin aux nympheas, les rosiers sold for RMB 154.1 m (around $24.1m, with fees) at the first-ever Impressionist and Modern art sale of the leading Chinese auction house, China Guardian. That price makes the Monet the most expensive Western work of art ever sold in mainland China, beating the previous record set last November, when Gerhard Richter’s Column sold for RMB80.5m ($12.65m, with fees).


The seller is thought to be the billionaire business magnate Wang Jianlin, who was known for collecting Chinese painting and calligraphy at first, but has since broadened his tastes. The auction catalogue shows the last owner bought it from Sotheby’s in New York in 2015, and Wang’s company collection director once publicly said that it was the buyer.


In the past, works by Western Impressionist masters have rarely been presented on the mainland market. But China’s booming economy and growing art market, plus rising number of public and private museums, have naturally grown interest in western canons, says Hu Yanyan, the president of China Guardian.