11 Kasım - 20 Aralık 2014 tarihleri
izlenebilecek Ressam Deniz Sağdıç’ın kişisel sergisi ile ilgili sohbetimize eşi
Sanat Yazarı Dolunay May da eşlik etti. Sadece sanat üretimi değil, sanat
üretiminin arkasındaki felsefe ve sanatçının sosyolojik, psikolojik formasyonu
da konuşmamızın odağını oluşturdu.
RÖPORTAJ: ÜMMÜHAN KAZANÇ
Sevgili Deniz, “TİN” başlıklı sergin 11
Kasım – 20 Aralık 2014 tarihleri arasında Güneş Sigorta Sanat Galerisi’nde yer
alıyor. Beşinci kişisel serginde, geçmişten buyana birçok sanatçının, düşünürün
inceleme ve deneme alanına girmiş olan “Tin” kavramına pentür üzerinden nasıl
bir bakış sunuyorsun?
Deniz: “Tin”, düşün dünyasınca dile
getirilmiş, o dünyadan ayrı düşünülemeyecek sanatçıların da kafa yordukları bir
terim. Üzerinde çokça düşünülmüş, işlenmiş, bu nedenle de aynı zamanda riskli,
iddialı bir başlık. Ama sanatın tam da anlamının; bu tür tartışmaların, risklerin,
iddiaların sularında yüzmek, düşün dünyasının temas ettiği düğümleri gevşetmeye
çalışmak, kendince çözüm önerileri sunmak olduğunu düşünüyorum. Zaten kavramlar
dünyası, düşünce adamlarının ve sanatçıların işgal ettiği yegâne alan değil
midir? Bildiğiniz gibi terimin Batılı aslının dilimizdeki karşılığı bile
tartışmalı. Ama tartışmanın taraflarının iddialarının yanında tabii ki “Tin”in
benim düşün dünyamdaki karşılığıdır sergimdeki yapıtlar. “Tin” benim için;
yapıtlarımın hayata geliş sürecinin tam karşılığıdır ki bu süreçten kastım, fırçanın
tuvale ilk dokunduğu andan öte, beni etkileyen bir görüntünün, bir nesnenin,
herhangi ruh halinin zihnimde oluşturduğu imgelemi yansıtabilme dinamiğidir.
Dolunay: Deniz ile
beraberken bu duruma alışmak gerekiyor, örneğin birlikte yolda yürürken
herhangi bir şey, bir ağaç, bir nesne, bizler için sıradan olan bir şeyi görüp
dakikalarca inceler, o an sizinle birlikte değildir, bambaşka yerlere doğru
gittiğini görebilir, bu durumuna alışık değilseniz endişe edebilirsiniz. Bir
obje gibi yanına alabileceği bir şeyse, alır, değilse her zaman yanında
taşıdığı defterini çıkarıp kendince resmetmeye başlar. Çoğu zaman baktığı şey
ile çizdikleri bile bambaşka şeylerdir, dışarıdan bakan için…
Deniz: Bu bir idrak anı, pratik
yansımalarında farklılıklar olsa da tüm sanatçıların, üreten ruh halinin bu
şekilde işlediğini düşünüyorum. Hatta mağara duvarına püskürttüğü boyayla el
izlerini bırakan öncül atalarımızın, aynı idrak halinin, kendi varoluşlarını
deneyimleyen bir ruh halini yansıttıklarına inanıyorum. İzleyicinin, bu
bahsettiğim süreçten ziyade resimlerimin karşısına geçtiğinde kendi ruh
dünyasında tinsel bir yolculuğa çıkmasını, belleğinin tortuları arasında
unuttuğu, belki de daha önce hiç fark etmediği bir özü deneyimlemeye teşvik
edebilmeyi isterim.
“Aşk” olgusunun bu sergide ayrı bir yeri
olacak gibi. Bu konuda neler söyleyebilirsin?
Deniz: “Tin” kavramı
benim için aşkla ilintili. Ama bu günümüz kültürünün dile getirdiği anlamdan
öte, düşünen bir zihnin, artık hayvandan ayrıştığı kesinleşen bir özün,
algılamaya, anlamlandırmaya başlaması, anlamlı bulup yaşamaya karar vermesini
sağlayan aşkı anlıyorum. Sanatın da bu aşkın bir aracı olarak var olageldiğini
düşünüyorum. Aynı zamanda bu düşünürlerin ve sanatçıların kesiştiği bir başka
nokta değil midir, filozof da sanatçı da öğrenme, sorgulama, kazıma aşkıyla
yanıp tutuşmaz mı?
Genellikle resimlerinde “kadın” imgesini
kullanıyorsun. Sanırım bu serginde de öyle. Kadın imgesi üzerinden vurgulamak
istediğin kavramlar, söylemler nelerdir? Eşin ve Sanat Yazarı Dolunay May
resimlerindeki kadın imgesini şu sözlerle anlatıyor bir yazısında: “Deniz
Sağdıç resimlerinin merkezini bir kadın işgal eder. Bu kadınlar, Sağdıç’ın
tercihinden öte bir bilinçaltının öngörülemez dışavurumudur çoğunlukla. Kadın
imgelerinin, planlı bir eleştiriden öte güdülerin espasta hayat bulan uzamları
olduğunu, formların çevresiyle oluşturdukları amorf ilişki ele verir. Deniz
Sağdıç’ın hemcinslerine olan organik bağı değildir bu dışavurumun kaynağı. Bir
insanlık halinin cesaret bulmuş yansımasıdır genel anlamıyla.” Bu cümlelere
neler eklemek istersin?
Deniz: Aslında Dolunay güzel özetlemiş
(Gülüyor). Şaka bir yana, kadının; günümüz dâhil, tarih boyunca insanlık
halinin sosyolojik, kültürel, siyasal durumuna turnusol bir konumda olduğunu
düşünüyorum. Şimdi siz söyleyince düşündüm de, benim yüksek lisans tezim bile
kadın temeli üzerine kurulu. Bir toplumdaki ruh durumunu anlamak için kadına
bakmanız kâfidir, öyle çok derinlere inmeye bile gerek yok, o toplumun kadınına
ait herhangi bir fotoğrafa bile bakmanız yeterli gelecektir. İnanın en detaylı
araştırmalar kadar veri sunacaktır size. Bu görülerin gerisinde bağlı
olabileceğim tek düşüncenin sanatın kendi ideolojisi olduğunu sanıyorum,
feminizm ya da herhangi başka kavramın öncül olduğu, ayrıştırıcı
sistematiklerin varlığını tartışmalı buluyorum. Çoğu zaman bu tip yanıltıcı
öngörülere neden olmamak için kadını, en azından imgesel anlamda konu etmemeye
çalışsam da sonuçta “tin”in size fısıldadıklarından uzak duramıyorsunuz.
İlk bakışta “İşte bu bir Deniz Sağdıç
resmi” dedirten bir resim tekniğin var. Okuyucularımız için tekniğin ve hangi
sanat akımı içinde incelenmesi gerektiği konusunda bilgi alabilir miyiz?
Deniz: Evet,
resimlerimin dediğiniz anlamda ayrışan bir doğası var. Hatta bu konudaki ilk
tespit, profesyonel sanat hayatımın ilk yıllarında, sevgili Yahşi Baraz’ın; “Şimdiye
kadar dünyanın her yerinde, binlerce sanatçının eserlerini izledim, seninkine
benzer bir üslupla karşılaşmadım” sözüdür. O dönem sevimli bir jest cümlesi
olarak karşıladığım bu sözün gerçeği yansıtabilme ihtimalini, Yahşi Baraz’ın
tüm dünyadaki sanatı yerinde takip eden, onlarca yıllık bir tecrübeyi de
arkasına alarak bu sözü sarf eden biri olduğunu sonradan öğrendim. O dönem
bırakın dünya sanatını, Türk Sanat dünyasının üretimlerine bile pek aşina
değilken, günümüzde internetin de imkanlarıyla, dünyada üretilen sanatın ne
olduğuna dair bilginiz olmaması imkansız. Hala “resimlerin şu ressamınkilere
benziyor” diyen bir tecrübe yaşamadım. Sanırım özgünlük dediğimiz de tam böyle
bir şey. Ama özgünlük bıçak sırtı bir durumdur, çünkü sanatçılar değilse bile
sanatseverler ya da sanat dünyasının sanatçılar dışındaki profesyonelleri de
belli bir akımın takipçisi olabiliyorlar. Ama resimlerimin ayrışan yanı
tekniğinden çok daha öte anlamlarda benim için. İzleyici için haliyle biçim
olarak algılanan yapı, benim için ifademin pratikte hayat bulduğu bir yansıması.
Dolayısıyla terminolojik olarak teknik diye tabir edilebilecek, öncül bir
planlama yok ortada. İfade biçimim el yazım gibi, bir konunun eskizini bile
yaparken istemim dışında, imgeler o yöne doğru şekil alıyorlar. Yağlıboyayı
sevişimin ardında da bu gerçek var sanırım, çoğu zaman fırçam, yağlıboyanın
kimyasal özelliklerini de arkasına katar, kontrolsüzce akar gider, tıpkı hiçbir
akımın durağında mola veremeyeceği gibi.
Resimdeki başarını akademik hayatında da
devam ettiriyorsun. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim
Bölümü’nü 2003 yılında Fakülte Birinciliği ile tamamlamışsın. 2013 yılında
başladığın Doğuş Üniversitesi Plastik Sanatlar Yüksek Lisans Programı’na da
Başarı Bursu ile kabul edilmişsin. Bu başarılı çizgini ileride nasıl bir
noktaya taşımayı hayal ediyorsun. Kendin için çizdiğin büyük resimde neler var?
Deniz: Başta
da söylediğim gibi sanatçı olmanın bir araştırma, bilme, öğrenme, sorgulama
açlığı olduğunu düşünüyorum. Hal böyle olduğunda okul gibi, sizden bir öğrenim edimi
beklenen durumlarda ister istemez beklentileri karşılamış oluyorsunuz. Sıra
dışı bir gelişme olmazsa, halen öğrenim gördüğüm yüksek lisans programından da
birincilikle mezun olacağım gibi görünüyor. Okulları çok değerli buluyorum
açıkçası, kitaplarından takip etmeye çalıştığınız, yapıtlarını, seminerlerini
izlemek için özel efor sarf ettiğiniz nice değerli bilim insanını karşınızda
bulmaktan, bu anlamda daha heyecan verici ne olabilir. Her sanatçıda az veya
çok bulunan akademizme mesafeli yaklaşım benim için de söz konusuydu, hala
öyle. Sağ olsunlar, akademik çevrenin uzunca süredir gösterdiği ısrarın üzerine
başarı burslu bir teşvik de eklenince kayıtsız kalmak imkansız hale gelmişti.
Bu nedenle eğitimime devam edeceğim gibi görünüyor ama bir eğitimci olmak
anlamında, en azından yakın gelecekte böyle bir kariyere sanat üretimi
içerisinde yoğunlaşmam söz konusu olamayacak gibi duruyor.
Bilgi
için:
Güneş Sigorta Sanat Galerisi
Güneş
Plaza Büyükdere Cad. No: 110 Esentepe-Şişli-İstanbul
Tel:
444 1957
www.gunessigorta.com.tr